23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 OCAK 1998 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 11 Yurtdışında ve yurtta, her kuşaktan sanatçının sergileriyle bütün yılı top ateşi altında geçirdik Tam bir çıkarma harekâüydıCA1SANBEYKAL 1997 yılı plastik sanatlar açı- sından tam bir çıkarma harekâtı gibiydi. Yurtdışında ve yurtta he- men her kuşaktan sanatçının, özellüde 80'lilerin son derece ba- şanlı kişisel sergilerinin yanın- da, artık yersizlik. parasızlık, an- laşılmamak ve ilgiden. destekten yoksunluk gibi şikâyetleri etme- ye haklan olmayan 90"lılann kar- ma, grup ve bireysel sergileriyle bütün bir yılı top ateşi altında ge- çirdik. 1997 yılının başlangıcın- dan son gününe kadar öylesine çok sergi gerçekleştirildi ki bun- lann tümünden tek bir tümceyle söz etmeye kalksam bu sayfalar yetmez. Bu yıl eski dergileri, bi- riktirdiğim sergi davetıye ve bro- şürlerini gözden geçirmeme ge- rek kalmadı. yalnızca ajandama kaydettiğim sergilerin bile he- men hemen yılın her gününe isa- bet ettiğini görmek 1997'nın ne denli yoğun geçtiğinin kanıtı ol- du. Pek çok şeyi insanlara benze- tiriz; evleri. mevsimlen. çıçekle- ri, böcekleri, ağaçlan. dağları hatta kentleri. Yıllar da insanla- ra benzetilerek betimlenır. Eski yıl elı bastonlu. beli bükük yaşlı biri olarak, yeni yıl ise altı bez- lenmiş bir bebek olarak simgele- nir. Oysa 1997, 'gençöldü'denir ya, işte tam öyle, gençlik döne- mi gibi hızlı yaşanıp geçip gidi- veren bir yıl oldu. Bunun nedeni elbette yukanda belirttiğim gibi yoğun bir plastik sanat olgusu- nun yaşanmışlığıydı. Bilinen banka galerileri yanında yeni açı- lan kültür merkezleri, çizgisi bel- li galeriler \e yeni sanata kuş- kuyla baksalar bile bu yıl reper- tuvarlanna daha yeni sanatçılan katan ve çizgılerini çağdaşlaştı- ran özel galeriler, sanatçıların başvuru taleplerini karşılayamaz oldular. Resmi sanat kurumlan. Yıldız Teknik Üniversitesi ve Marmara Üniversitesi GSF hat- ta resmi serg. kurumlan, örneğin AK.M bu yıl önemli toplu sergi- lerle bu hızlı tempoya uymak zo- runda kaldılar. YTÜ'nün bienal • 1997 plastik sanatlar açısından çok yoğun geçti. Genç bir yıldı, hızlı yaşandı ve daha bitmemiş gibi geliyor. Türkiye sanatı her an püskürecek bir yanardağ gibi gözüktü. Istanbul yabancı sanatçılarla doldu taştı. Sanatçılanmız gerçekten çok etkindiler ve Istanbul çok merkezli bir sanat kenti görünümündeydi. Seçeneklerin, tercihlerin sunulduğu bir yıldı, neyi görmek istiyorsanız bulmanız olasıydı. 3. Kâğrt İşler Özel SergisTnde Murteza Fidan İsimsiz(solda) ve Genç Ltkintikte Banu Aktaş'ın 'A.T7 baştakh enstelasvonu(sağda) sırasında gerçekleştirdiği 'Desi- ring Machines1 , MÜGSF'nin uluslararası nitelikteki 'Gençlik Trienali', AKM'nin 'tçe Bakış' gibi etkınlikleri dernekleri de bu yıl yoğun ortama kattı. UPSD'nin beklenen 'Genç Et- kinlik'ı, Dags'ın •Performans Güıüeri' ve bu yılın bence en ça- lışkan derneği unvanını kazan- ması gereken Müze Derneği'nin 'Şişli Atölyesi', 'Sanatta Buluş- ma-IVKâğıtİşler' ve 'Günümüz Sanatçılan tstanbul' sergileri bunlar arasındaydı. Eşzamaıüı çeşiflilik Ortaköy'deki Kabataş Lisesi ve Feriye Karakolu yaz başında yabancı ve Türk sanatçılannı ağırladıktan sonra. bu kez yıl so- nunda yine bir ortak yapımı ağır- ladı, 'Export-İmport'sergisinde Istanbul bu yıl, yaz kış yabancı konuk sanatçılarla doldu taştı. Bunlardan biri de Ege'nin karşı kjyısındaki komşu sanatçılarla geçen yılın yazında 'Sakız Ada- sı Karşüaşması'nın rövanşı ola- rak CKM'de gerçekleştirilen 'Yüz Yüze' sergisi oldu. 'tn Me- dias Res' adlı sergi bu yıl gördü- ğüm en iyi düzenlenmiş sergi olarak Berlin'den sanatçılan ve işlerini DKM'de sunarken Ma- kedonya'dan gelen sanatçılar Türk sanatçılanyla ortak sergile- rini YTÜ'de gerçekleştirdiler. Aksanat bu kez Albert Bitran'ı eski yurdunda konuk etti ve Bo- rusan Kültür Merkezi, Man Ray'in bilinen hemen hemen tüm yapıtlarını sundu. Antik Sanat Merkezi'nde ise Matisse ve K- casso'nun desenleri görülebildi. Daha bienale gelmedik. çünkü bienal sırasında Istanbul tam bir sanat şöienı yaşadı, konuk sanat- çılanyla birlikte. Sanatçılanmız bu yıl gerçek- ten çok etkindiler ve Istanbul çok merkezli bir sanat kenti gö- rünümündeydi. İstanbuPun yo- ğun trafiğinde Nişantaşı'ndan Kadıköy'e, Tarabya'dan Beyoğ- lu'na kadar bazen aynı gün açı- lan sergilere, gösterilere, panel- lere, film ve müzik şölenlerine yetişmek için gerilla savaşı ve- rildi. Eğer Istanbul sanat izleyi- cisi bütün saydığım ve sayama- dığım etkinlikleri görebildiyse 1997'de sanata doymuş olmalı. 1997 aynı zamanda seçenekJe- rin, tercihlerin sunulduğu bir yıl oldu. Bienal ya da fuar, Istan- bul'da yabancı sanatçılar ya da yurtdışında Türk sanatçılan, ne- yi görmek istiyorsanız bulmanız olasıydı. Bu eşzamanlı çeşitlilik 1997 yılının tipik karakterini or- taya koyuyordu. Hatalar ve doğ- rular, iyiler ve kötüler bütün gö- receliğıyle kişinin tercihine kal- mış biçimde eşzamanlı sunulu- yordu. 1997'de kişisel tercihler ön plana çıktı, seçenek bolluğu içinde geleceğin oku, yönünü be- lirginleştirdi. 1997 yılında gençlerin soluk alacak zamanlan yoktu. Pek ço- ğu bienal için hazırlandılar ve pek çoğu gençliğe yönelik tüm etkinliklerde yerlerini aldılar, yurtdışında gerçekleşen bazı et- kinliklerde de bizi genç sanatçı- lar temsil etti. Bunlardan biri DKM'de MÜGSF'nin uluslararası öğren- cileri konuk ettiği ve ilkini bu_yıl gerçekleştirdiği '1. Gençlik/Oğ- rend Trienali' idi. Sadece yapıt- lanyla değil. aynı zamanda pa- nellerde adlannı ve sözlerini du- yuran genç sanatçı adaylanmız geleceğin okunun yönünü elle- riyle düzenlemeyi kendilerine görev bildiler. Çok mu iyimse- rim bu yıl bilemiyorum, ancak genç sanatçılanmız, geçmişleri- Dokunulabilir ve yaşaıiılabilir bienal 1997'de kişisel tercihler ön plana çık- tı, seçenek bolluğu içinde geleceğin oku, yönünü belirginleştirdi. 1997, yurtdışında ikı önemli sergi. Ve- nedik Bienali ve Kassel Dokümenta Ser- gisi'nin de yılıydı. bizde de 5. Istanbul Bienali yılın en önemli olaylan arasın- daydı. 4 Ekim - 9 Kasım tarihleri arasın- da' Yaşam, Gfizellikler, Çeviriler/Akta- nmlar ve Diğer Güçlükler üzerine' gibi upuzun bir başlıkla (küratörün bir lspan- yol olduğu unutulmasın) Darphane-i Amire ve Aya Irini merkez olmak üze- re kentin çeşitli yerlerinde (Kız Kulesi, Kadın Eserleri Kütuphanesi, Haydarpa- şa ve Sirkeci Garlan. Atatürk Hava Li- manı. Yerebatan Sarnıcı) açılan Bienal, 1997'nin ruhuna uygun bir görünüm sundu. Bienal; küratörü Rosa Marti- nez'in kıvrak Akdenizli kadın zekâsının yansıması olarak kadın ya da kadınsı ve sanki sanatın varoşlanndakilerden olu- şan bir görünümdeydi. Geçen yılın mü- kemmeliyetçi, merkeziyetçi soğuk Al- man zıhniyetinin yerine sürprizlerin ağırlık kazandığı, dağınık yerleşimin ön- görüldüğü. egemenlerdışı. resmileTdışı genç bir bienal tavn sergilendi. Bu yılın bienali kanımca tıpkı Osmanlı mimari- si gibi (örneğin Topkapı Sarayfnın yer- leşim planı gibi) tıpkı bu büyülü kentin sürprizlerinin yansıması olarak insani boyutlarda, dokunulabilir. yaşanılabilir sıcak bir dağınıklık. dogaJlık sunuyordu. Yine de W. Benjamin'm dedığı gibi 'hiçbiryüz bir kentin gerçekyüzii kadar gerçeküstü değildir.' Istanbul olağandı- şı, gerçeklenyle gerçeküstü bir kenttir kanımca ve hiçbir sanat yapıtı kentin kendisinin sunduğu yüzün ne gerçeğine, ne gerçeküstülüğüne ulaşabilir. Çünkü lstanbul'da tek bir yüz yoktur. onun tek bir gerçeği olmadığı gibi. bienale çağ- nlmış genç sanatçılar hem ne kadar Ba- tı sanat ortamında, özellikle bienallerde yerlerini almaya başlamış olsalar da Tür- kiye için adlan henüz duyulmamış kişi- lerdi, bu yüzden bildik adlan görmek umudundakiler için bienal bir düş kınk- lığı yarattı, bir de artık görüntüden baş- ka bir şey sunmayan sanatın kendisi de insanlan şaşırttı. Bienalin hiç kuşkusuz en önemli ola- yı Camal Art'ın yaratıcısı Orlan'dı. O- nun merkezinde bienalin; Doğulu bazı sanatçılann estetik, ince duyarlıklı işle- ri yanında genel olarak alaycı, şok edi- ci, iğrendirici. müdahaleci, saldırgan, kışkırtıcı hatta sadomazoşist ve bütün feminen özelliklerine karşm maskülen kavramlar içerdiği görüldü. Venedik ve Dokümenta'yı ızleyebilen sanatçılar karşılaştırmalannı daha geniş perspek- tifle yapabildiler ve Türk sanatçılannın pek çoğunun da kendilerini sunmakta en müdahaleci, saldırgan ve kendilerine dönük işleriyle şok edici olmakta Or- lan'dan aşağı kalırtaraflan olmadıklannı belirttiler. Bienalin en önemli olayı Orlan'dı. ni sorgulamaktan daha çok gele- ceğin yaratılması konusunda düş güçlerini harekete geçirici ivme- leri bulduklan zaman Türkiye sa- natı için büyük bir dönüm nok- tasınm başlatılmasına hiçbir en- gel olmayacağını düşünüyorum. UPSD'nin bütün bir yıl hazır- hğı genç yönetim kadrosunca yürütülen ve yılın en büyük gençlik etkinliği olarak merakla beklenen 'Genç Ettdnlik' TÜ- YAP'ta yerini aldı. Yaklaşık 500 gencin katıldığı bu etkinlik 'Ka- os' başhğını taşıyordu. Paneller dizisinde gençlik sanat sorunsa- lını tartışırken kendi yapıtlanyla da hesaplama zamanının geldiği- ni vurguladı ve kalabalık katılım- cılanyla etkinliğın gelişmeden genişleyen yapısınm yeni birdü- zene kavuşturulması gereksini- minde olduğunu dile getirdi. Yanardağ püskürürse... Genç Etkınlik'ten daha genç bir diğer gösteri ise yine çok genç bir dernek olan Dags tarafından Darphane'de gerçekleştirilen 'Performans Günleri' istenen performansa ulaşamadı. Spon- sorlann yeterince ilgisini çeke- meyen bu etkinliğin aslında ya- kın sanat tarihimizde önemli ye- rinin saptanacağına parmak bas- mama karşın. yeterli parasal des- tek, uluslararası bir boyut ve en önemlisı sanatçılanmızm disip- linlerarası sanat olgusunu kavra- mın içeriğine uygun biçimde ele alabilecek koşulu yerine getir- meleri gerekli. Yılın son gençlik etkinliği ar- tık 18. yaşını dolduran ve Müze Derneği'nce gerçekleştirilen 'Günümüz Sanatçılan tstanbul' sergisıydi. Bu yıl Resim ve Hey- kel Müzesi'nin loş, köhne salon- lan yerine AKM'de açılan sergi yıl boyunca çok çalışmak duru- mundaki genç sanatçılann son atağıydı. Ankara"dan gelen bir haber, bu yıl ODTÜ'nün gerçekleştirdiği Sanat-ÇevTe ve Sanat Sempoz- yumu'nun konuyu uluslararası boyutta tartıştığı üzerineydi. 1997 belirttiğim gibi genç bir yıldı. hızlı yaşandı, öyle bitti ve bana henüz bitmemiş gibi geli- yor. Bu yıl Türkiye sanatı her an püskürecek olan bir yanardağ gi- bi gözüktü. Gençlik bu değil mi- dir zaten? 80'lilerin mücadeleci ruhuyla hazırlanmış zeminde genç sanatçılar rahatlıkJa yol ala- bildiler, onlara verilen ivmeyle olağanüstü bir performans sergi- lediler. Peki gelecek yıl ve daha sonraki yıllarda yanardağ püs- kürmeye başlarsa gerekli önlem- leri aldık mı? Lavlan doğru ka- nalize edecek altyapı hazır mı? Tüm Türkiye sanatçılan için. bü- tün bu ahlımcı, smırlan zorlayı- cı, engelleri yıkıcı sanatçılar için ne yapılıyor, müze nerede? Bu konudaki kurumlar, özellikle üni- versiteler ne kadar destekleniyor, var olan koşullar yeterli mi? İşte 1998 yılı. bu olağanüstü yılın (1997'nin) hızma eş olursa eğer, şimdiden gerekli hazırlıklar ya- pılmalı. sanatçılann talepleri kar- şılanmalı, yoksa Türkiye ulaşma- ya çabaladığı standartlara asla ulaşamayacak, girmeye çabala- dığı kapılardan hep geri dönecek. hianda ıtsuliibir sayın nuıhbirnıtandasöyküsü 1980'lenn yansında, IRA'yla tngiliz ordusu arasında tırmanan şiddetin kör karanlığına gömülmüs Kuzey lrlanda'da, uzun süre hapis yattıktan sonıa salıverilmiş ve bir an önce kansına (Maria Lennon), çocuklanna, evine kavuşmayı arzu eden, eski bir IRA militanı olan Gingy McAnally (Anthony BrophjX tekrar eyleme zorlanır, hiç istemediği halde. Amirlerinin emirlerine uymayı reddettiğinde, ailesini de tehlikeye sokacağının bilincindeki. yöredeki tek roketatar kullanan IRA'cı Gingy, çaresiz görevi kabullenir gönülsüzce. Belfast'taki üst düzey Ingiliz yetkililerden. önemli bir yargıca karşı düzenlenen suikastta yargıcın arabasını vurup havaya uçuran Gingy, ihbar üzerine kaçarken yakalanır Ingilizler tarafından. Suikast olayını soruşturan Ingiliz ordusundan teğmen David Ferris (Cary Ehves) onu teşhis eder. Bu arada Kuzey Irlanda polisinden, IRA terörü üstüne deneyimli müfettiş Rennie (Tîmothy Dalton) meseleye el koyarak Gingy'yi Ingilizlerden teslim alır. Gingy"nin kansını da tanımış olan. insancıl \e hoşgörülü îngiliz teğmenle. yaşıtı gönülsüz terörist arasındaki yakınlaşmayı farkeden müfettiş Rennie. teğmen Ferris'i yönlendirir. Amacı Ferris'in, mahkemede 25 yıl hapse mahkûm olan Gingy'yi itiraf ettirmeye, yerel IRA yöneticisi amirlerinin, örgüt arkadaşlannın adlannı vermeye ikna etmesidir. Gingy, 'ötmeyi' kabul ettiği takdirde. değişik bir kimlikle. can güvenliği sağlanmış bir halde, ailesiyle birlikte, Ingiliz koruması altında rahatça yasayabilecektir bundan böyle. Bülbül gibi öten itirafçı Gingy'nin ele verdiği IRA şefleri, tek tek yakalanıp tutuklanır tngilizlerce. bir Gingy'nin eski eylem arkadaşı olan Frankie (Sean McGinley) dışında, itiraf ederek özgürlüğüne, ailesine kavuşan, ama onurundan olan Gingy'ye güzel kansı Roisin de yüz çevirir. Kocasını terk eden Roisin'i sıkıştınp tecavüz de eden Frankie'nin soluğu artık ensesindedir Gingy'nin, Teğmen Ferris de IRA'nm hedefindedir. Frankie IRA'nın intikamını mutlaka alacaktır... Gerald Seymour'un benzerleri çevremizde ve dünyada sürekli yaşanan gerçek olaylara dayanan 'Field of Blood' adlı romanından şinemaya uyarlanan 'The Informant- İtirafçı', IRA terörü ve lrlanda'da süregelen iç savaş üstüne son yıllarda seyrettiğimiz 'Babam Adına', 'O da Bir Ana', 'Michael CoUins', vb. filmlerin yeni bir uzantısı. Son Venedik Festivali'nin yanşma bölümüne seçilmiş olan 'İtirafçı', itiraf-ihbar (etme) gibi temel bir ahlaki sorunsala ilişkin öyküsüyle ilgi çekiyor öncelikJe. Kuzey lrlanda'da geçen, tipik bir 'saym muhbir vatandaş' çeşitlemesi sayılacak konusu bakımından, halen yeniden getirildiği Meclis'te milletvekillerimizce ele alınıp görüşülme sırasını bekleyen Pişmanlık Yasası garabetini çağnştıran 'The Informant-İtirafçı', ülkemiz için kimi benzeşmeler içermesiyle ilginçleşen bir çağdaş dram. Kendi kavgalannı sürdüren, farklı görüs ve taraftan üç adarrun. ailesiyle canınm derdine düşüp konuşarak, örgütü, arkadaşlannı Ingilizlere teslim eden itirafçı terörist mahkûm Gingy'nin. sığındığı otoritenin insancıl temsilcisi teğmen Ferris'in ve yaşlı kurt polis Rennie'nin bas.rollerini üstlendiği, teröriin olanca şiddeti ve dehşetiyle hüküm sürdüğü sokaklannda, çocuklann yine de futbol oynamadan yapamadığı Irlanda'dan çağdaş kesitler sunan 'İtirafçı'yı, büyük olasılıkla Irlanda asıllı olan Amerikalı yönetmen Jim McBride çekmiş. 30 yıl kadar önce, New York ekolü etkisinde, Cınema- Verite tarzı ilk fılmi 'David Holzman's İ t i r a f ç ı The Informant/ Yönetmen: Jim McBride / Senaryo: Nicalos Meyer / Kamera: Affonso Beato / Müzik: The Pogues/ Oyuncular: Anthony Brophy, Cary Elwes, Timothy Dalton, Maria Lennon, Sean McGinley, John Kavanagh, Stuart Graham / 1997lng.-ABD (Belge Film) Diary'yle anımsadığımız, 1941 doğumlu yönetmen Mc Bride uzun yıllar sessiz kaldıktan sonra, Jean-Luc Godard klasiği 'A Boırt De SoufDe- Serseri Aşıklar'm renkli Amerikan versiyonu olan 'Breathless-Nefes Nefese'yle yeniden ortaya çıkmıştı 1980'liyıllann başında. 25 yıl ağır hapis cezasını yiyince, kuşkusuz birini (birilerini) ihbar etmenin kötü bir şey olduğunu belleyerek yetişmiş ve 'iki ucu boklu değnek' ikilemiyle karşı karşıya kalmış IRA teröristinin çıkmazını anlatan fılmde, yığınla aynntısı bulunan itiraf olayını sonuçta kişisel ve insani bir durum olarak ele alıyor yönetmen McBride. Yansız bir tavırla, direkt yoldan hikâye edilen terörist- itirafçmın dramı, düz sinema anlatımından çok konunun içerdiği insani boyutuyla derinlik kazanıyor. Çok önemli bir başyapıt değilse de yer yer etkileyici sarjneler banndıran 'İtirafçı', bizim toplumumuzun da yakından tanık olduğu bir 'malzeme'ye kamera tutan, son dönemin IRA filmJeri arasında adı anılacak cinsten, yalın, dokunaklı, ilgisiz kahnamayan bir dram. Bugün gösterime çıkan haftanm yeni filmJeri arasında, düzeyli bir insancıl-siyasal sinema ömeği olarak salık verilecek 'İtirafçı', yaşadığımız dünyanın gündeminden inmeyen terorizm ve itiraf, ihanet, intikam, vb. temalar- konular üstünde yoğunlaşmak isteyen sinemaseverler için atlanmayacak, ibret verici bir Irlanda yapımı. BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL 0 Çocuklar da Bir Yaş Daha Aldı "Bizler ki büyükken bu kadar yalnız da Ya onlar küçücük kalırsa ardımızda." Behçet Necatigil Farkında mıyız duraklarda, iskele önlerinde göz- lerimizi arayan çocuklara gitgide uzak ve yaban- cı kaldığımızın? Ne olmuş bizlere ki, görmeden geçebiliyoruz onlan? Nasıl oluyor da eşya gözüy- le bakmaya alışabiliyoruz onlara? Kime, neye küseceğiz? Toplumsal koşullara mı, kendimize mi? Kimden soracağız? Yeni dünyadüzeni ustalanndan mı?.. Arsız ana- malcının, yüzsüz politikacının yalan merhametin- den mi?.. Köprü başlarında Mersedes'ler, Japon arabala- n yollan tıkadıkça çoğalıyoro çocuklar. Pazar yer- lerinde fiyatlar yükseldikçe, mağazalar büyüdük- çe, silahlar doğanın yüreğini kanattıkça çoğalıyor- lar. Takvimlerin bir 23 Nisanı'ndaolsun cumhurbaş- kanlığı koltuğunda, başbakanların, parti başkan- lannın, valilerin odalannda görmediklerimiz. "Büyüyünce cumhurbaşkanı olacağım " bile di- yemeyenler... Anamal uygarlığının bırakılmış çocukları. Tevfik Fikret, Ihtiyar Yüzyıl">n başında köprü- nün Beyoğlu yakasına teslim olan Istanbul'a öfke yağdırırken, "Ey kimsesiz avare çocuklar Hele sizler! Hele sizler!" dizelerini yazmıştı. Mehmet Akif'in, Safahat'ın- da küfenin olanca ağırlığı altında ezilen çocuklar çıkıyordu karşımıza. Cumhuriyet dönemi şairie- rinden çoğu Halkevlerindeki "müsamere"lerdeÇin dansları kekeleyen çocuklar için dızeler döktürdü- ler. "Sen ne güzel bulursun Gezsen Anadolu'yu. Dertlerden kurtulursun Gezsen Anadolu'yu." Şiir nerdeydi, Gönen'in, Bigadiç'in dağlannda tütün kıran çocuklar nerdeydi; Güneydoğu mez- ralannda Türkçe hecelemeye çalışan çocuklann Anadolusu nerdeydi. 1955 23 Nisanı olmalı. Dünya gazetesinden bel- leğimde kalmış iki çocuk resmi... Biri fırçasını bo- ya sandığına vurarak kollarından büyük ayakka- bıları bekleyen 10-11 yaşın umutları kısıtlı çocu- ğu. Öteki, minikomzunda kemanı, gözleri gelece- ği gibi parlayan 10-11 yaşın gJzellemesi. Bu iki resim 1955'lerden günümüze uzanan yıl- lann toplumsal öyküsüdür. Rıfat llgaz ki, faşlıtarla'nın daha ilk gecekondu mahallesi olma aşamasında, Karagümrük Orta- okulu'ndan tanıdığı çocuklarını şöyle anlattığı için 142. maddeden yargılanarak içeriye düşmüştü. "Yoklama defterinden öğrenmedlm sizi, Benim haylaz çocuklanm, Sınıfın en devamsızını Bir sinema dönüşü tanıdım. Koltuğunda satılmamış gazeteler... Dumanlı bir salonda Kendime göre karşılarken akşamı, Nane şekeri uzattı en tembeliniz. Götürmek istedi küfesinde elimdeki ıspanak demetini en dalgını sınıfın." Bir toplumsal yapının gerçek yüzünü öğrenmek mi istiyoruz, çocuklanna bakacağız o toplumun. Çocukların gözleri yalan söylemez çünkü. Sefer- berlikteki gibi, babasız kalan çocukların bükük bo- yunları, bırakılmışlıkları gizleyemez gerçeği. Dün babasını bekledi Çocuklardan gizlenerek Bugün gene bekliyor, Gözüne uyku girmedi. O çocuklar da bir yaş daha aldı öteki yaşayan- lanmız gibi. Uzun koşu sürüyor. Fransız yazar oıtur madalyasım geri çevirdi • Kültür Ser>1si - Fransız yazar Bernard Çlavel kendisine layık görülen 'Legion D'Honneur"(onur madalyası) madalyasım geri çevirdi. Dünyada çok fazla tanınmasa da Fransa'da önemli bir yere sahip yazar, bu madalya yerine Clavel, Hector Berlioz, George Sand, Henri de Maupassant ve Marcel Ayme gibi yazarlarla birlikte anılmak ıstediğini belirtti. Clavel, yaptığı açıklamada, "Birçok insanın sahip olduğu madalya yerine böyle ünlü yazarlann gölgesinde kalmayı tercih edıyorum." dedi. Clavel, ödül için kendisini kimin önerdiğini bilmediğini ve kendini ülkesine adayan amcası Charles'ın da bu ödülün sahibı olduğunu belirterek "O bu ödülü hak ediyordu. Eğer benim de aynı madalyayı alacağımı bılseydi, kendi madalyasım taşımaktan vazgeçerdi" dedi. Onur madalyasının diğer sahipleri ise Fransız pop şarkıcılan Mirella Mathieu. Sylvie Vartan, Dünya kayak Şampiyonu Luc Alphand. Şarkı sözü ve senaryo yazarı Max Colpet öldü • Kültür Servisi - Marlene Dietrich'in seslendirdiği "Where have ail the flowers gone'" isimli şarkının söz yazan olarak tanınan Max Colpet, 92 yaşında hayata gözlerini >oımdu. 1905 yılında Kolpenitzky'de doğan sanatçı Dıetnch. Charles Aznavour ve Nana Mouskori gibi sanatçılara yazdığı şarkı sözlerinin yanı sıra yönetmen Billy Wilder için yazdığı senaryolarla da tanınıyordu. 1933 yılında Almanya'da Nazilerden kaçmadan önce Berlin'de bir gazetede yayımlanan şiirleriyle kendini tanıtan Colpet. Fransa ve Isviçre'de enterne kamplanna gönderildi. Buradan Hollyvvood'a kaçan ve 1950lerin sonlanna kadar burada yaşayan Colpet, ünlü Broadway müzıkali "Batı Yakasmın Hikâyesi"nin Almanca versiyonunu yazmıştı. Amerikalı aktör Chris Farley öldü • Kültür Servisi - Amerikalı komedi sanatçısı Chris Farley aşın dozda ilaç almış olması nedeniyle yaşamını yitirdi. 33 yaşındaki sanatçı Chicago'daki evinde ölü bulundu. Uzun yıllar "Saturday Night Live" televizyon programmda rol alan sanatçı aynı zamanda 'Tommy Boy', 'Black Sheep" ve 'Beverly Hills Ninja' gibi filmlerde de rol aldı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear