Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
DEĞÎŞENDÜNYADANHUSEYIN BAS
'Pazarları silahsızlandırmak'"Asya borsalanndaki kasırga. diinyanın tümünü tehdit ediyor. Fi-
nansal kapitalin küreselleşmesi, halkları genel bir güvensizlik duru-
muna getirmek üzere. Finansal kapitalin küreseUeşmesi demokrasi
ve ortak değerlerin güvencesi olan odaklar oiarak uluslan ve devlet-
leri aşarak, hiçe indirmektedir.
Üstelik, fınansal küreseUeşme, kendi devletini de kunnuştur. Bu
uluslarüsrü devlet, aygıta veetki ağuıa sahiptir. Söz konusu olan UIus-
lararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası. Ekonomik Kalkınma ve
İşbirliği Örgütii (OECD) ve Dünya Ticaret Örgütü'dür (OMC). Bu
dört kurum. "pazar ekonomisinin erdemlerinin' yüceltilmesi için bü-
yük med>alarda da yankısını bulan, aynı dili konuşmaktadır. Sözii ge-
çen dünya de\ leti, buroLdestekçisi olduklan finans pryasalan ve bü-
yük ekonomik kuruluşlar tarafindan üstienildığinden. toplumu olma-
yan iktidardır ve bunun sonucu oiarak, gerçekten var olan toplum-
İar. iktidardan yoksun toplumiardır. Bu durum. giderek daha da kö-
tüleşmektedir. GATT'ın yerini alan Dünya Tkaret Örgütü (OMC)
1995"ten bu yana uluslarüstü yetkileıie donatılan ve parlamenter de-
mokrasinin denetimi dışında konuşlandınlan bir kurum haline gel-
miştir. Sözii edilen yetkilerle donatıldığında. iş hukuku. çevre ve ka-
mu sağlığı Ue ilgili ulusal yasalan 'ticaret serbestisine aykın" sayabi-
lecek ve bu yasalarm yürürlükten kaldınlmasını talep edebUecektir.
Öte yanda, 1995'ten bu yana OECD bünyesinde, kamuoyunun bilgt-
si dışında sürdürülen görüşmelerde son derecede önemli bir anlaş-
manın hazırügı yapılmaktadır. Bu, 1998'de imzalanacak olan ve ya-
tınmcılan. hükümetter karşısında tam yetkiyle donatan 'yatınmlar
üzerine çok taraflı anlaşma'dır (AMI). Eğer, önümüzdeki yüzyılın,
yağmacılann yasalannın geçerli olacağı bir cangıla dönüşmesi isten-
mivorsa, fınansal iktidarın silahlanndan anndınlması önemli bir si-
vü çalışma alanı haline gelmek zonındadır."
Ignacio Ramonet'nin, Le Monde Diplomatique gazetesinin Ara-
lık 1997 sayısında yer alan başyazısından aktanlan bu satırlar, uzun
bir süredir erdemleri yere göğe konulamayan, küresel boyutlara ula-
şarak tüm dünyayı saran v ahşi kapitalizmin gönlünce at oynattığı ult-
raliberal pazar ekonomisinin artık ipliği iyice meydana çıkan duru-
munu yetkin bir biçimde ortaya koymakta, Asya'dân baş.layarak dün-
yanın hemen tüm ülkelerini sarsmasma karşın tehlikenm atlatılma-
dığı. tam tersine tüm hızıyla katlanarak sürdüğünü en açık şekliyle
sergilemektedir.
Ne var ki. bu küresel ölçüde devinen muazzam aygıtın kıskacm-
dan kurtulmak, en azından onun olumsuz etkilerini frenlemek. kuş-
kusuz kolay değil. Türkiye de. bundan nasibini fazlasıyla alan ülke-
ler arasında. IMF ve Dünya Bankasf nın tüm dünyaya örnek oiarak
sunduklan Asya Kaplanlan'nın birer ikişer dişlerinın dökülmesiyle
patlak \eren krizin. zaten ayağını sürüyen dış ve iç borç kıskacında
çaresız kalan ülkemızi de en olumsuz şekliyle etkilemesi kaçınılmaz-
dır.
Pamuk ipliğiyle ayakta duran, ıç ve dış büyük finans odaklannm
bıre biretki alanmda olan hükümetlerin sözü edilen güçlü finans im-
paratorlukJannın diktası karşısında yapacaklan fazla bir şey yok. He-
le. özelleştirme adına devlet mallannı yok pahasına elden çıkarma-
ya can atan, birkaç kurus. için IMF'nin gözünün içine bakan, ultra-
liberal sistem içınde yer almak ve onun parçası olmak için koruyu-
cu de\ leti kuşa çevirmeye, ücretlilerin ve onlann sosyal haklannın
canına okumaya kararlı iktidarlann finans imparatorluklannın ön-
lerine koyduklan programlara karşı çıkacak siyasal iradeden de bü-
tünüyle yoksun olduklan kuşkusuz, kımsenin saklısı değil.
Özetle, Asya'dan başlayarak tüm ekonomileri sarsan finansal ka-
sırgaya karşı, ne pahasına olursa olsun küreselleşen ultraliberal pa-
zar ekonomisi içinde eli kolu bağlı yer almaya kararlı olan bu hükü-
me için rüzgânn önünde sa\-rulmaktan ve kötü sonu beklemekten öte
bir seçenek görünmemektedir.
Buna karşılık, çok sayıda ülkede, vahşi kapitalizmin ve yagma-
cılann talanma karşı yaşamın hemen her alanında son derecede cıd-
di bir muhalefet örgütlenmektedir. Küreselleşmeden en büyük par-
sayı kapan Birleşik Amerika'da gelir dağılımındaki uçurumun ve yok-
sulluğun giderek artması sendikalan ve ilerici kamuoyunu harekete
geçirmiştir. Fransa'da son kamyoncular grevi, Avrupa'daki adaletsiz
ulaşım politikasma karşı esaslı bir direnci temsil etmektedir. 1998' in.
tüm Avrupa ve çok sayıda ülke için ultraliberal çılgınhğa karşı sos-
yal direniş yılı olacağı hemen hemen kesindır.
Ramonet, önemli bölümlerinı aktardığımız yazısında, ultraliberal
çılgm gıdişı frenleyecek önlemlen de sıralıyor: "Hergün,dövizkur-
lanndaki değişimler üzerinde spekülasyon yapan 1500 milyar dolar.
çok sayıda girts- çıkış gercekleştirmektedir. Para değisimlerindeki bu
istikrarsızlık, aikkerin tüketimini ve kuruluşlann yatınmlannı fren-
leyen reel faizlerin artmasının nedenJerinden biridir. Bu. kamu açık-
larmıartnrmakta.diğer taraftan.yüzlerce milyar dolaria oynayanerriek-
ii fonlanm. kuruluşlardan giderek artan oraniarda pay talep etmeye
ıtmektedir. Bu kâr yanşımn ilk kurbanlan ise, eski patronlannın bor-
sadaki kotlannı fırlatan yoğun işten çıkarmalarm da kurbanu ücret-
Blerdir. Toplumlar 'tahammül edilmeyene' daha uzun süre 'taham-
mül' edecekler midir? Bu yıkKi sermaye hareketterinin 'tekenne.
acilen çomak sokmak' gerekmektedir. Bu. üç biçimde gerçekleşebi-
Br; vergicennetierinin ortadan kaldınlması: sermaye geürierinin ver-
gilerinin arttınlması; finansal işlemlerin vergiye bağlanması." "_Fı-
nans gelirlerinin vergiye bağlanmasu minimal bir demokratik zorun-
luluktur. Bu gelhier, tamı tamına emek gelirinin vergisi oranında ol-
malıdır. Oysa bu, başta Avrupa Birliği olmak üzere hiçbir ülkede uy-
gulanmamaktadır. Sermayenin tam bağımsız akışu demokrasileri is-
tikrarsızlığa düşürroektedir. Bu yüzden caydıncı nıckanizmalann
oluşturulması gerekmektedir. Bunlardan biri. Nobel Ekonomi Ödü-
lü'ne layık görülen Amerikah ekononıist Tobinin 1972'de önerdiği
ve kendi adını taşıyan vergidir. Söz konusu olan, para değJşim paza-
nnda gerçekleşen tüm işlemlerin, pazan stabilize etmek ve aynı fır-
satla uluslararası topluluğa kaynak sağlamak için. önemsiz oranda
vergilendirUmesidir. Yüzde 0.1"lik bir oranla Tobin viergisL >ılda bu-
günden yeni yüzyılın başına kadar aşırı düzeylere ulaşan yoksullu-
ğun önüne geçilmesi için gerekli paranın iki katından fazlası olan 166
milyar dolar sağlayacaktır."
Bir zamanlar, vicdan sahibı demokratlar, sılahlanma yanşına ay-
nlan paranm küçük bir bölümünün kesilmesiyle sağlanacak kayna-
ğın azgelişmiş ülkelerin sorunlannı yaşamsal ölçüde çözüme ulaş-
tıracağım savunmuşlar, ama ne yazık ki, bu soylu girişimlerinde ba-
şanya ulaşamamışlardı. Ölüm tacirleri o zaman bu sese kulaldannı
tıkamış, bildiklerini okumuşlardı. Bugün, 1972'den bu yana kimse-
nin kulak asmadığı Tobin'in sesine, vahşi kapitalizmin yağmacıla-
nnın kulak vermesi, kuşkusuz uzak bir olasılık. 'Pazarlann silahsız- ,
landınlması', en az silahlanma yanşının frenlenmesi kadar çetin. Tıp-
kı bugünkü hükümetin çılgm gidişi frenleyecek önlemleri alacâk
yetenek ve siyasal iradeden bütünüyle yoksun olması gibi.
Yeter ki bıçak, iyice kemiğe dayansın.
HÜSEYİN BAŞ
Resmi tarihin 'unutulmuşlan': Bellekler'Onu yakabilir, sakatlayabilir,
geçmişin izlerinden
anndırabilirsiniz. Ama bellek
yaşadığmda, tarihi seyretmek
yerine onun sürmesini
teşvik eder.'
"Aslanlar kendi tarihçilerine
sahip olmadıkları süre, av
tarihçileri, avcıları yüceltmeye
devam eder."
(Afrika atasözü)
Sakatlanan bellek
İktidann belleği anımsamaz, suçlan bağışlar. Ay-
ncalıklann mıras yoluyla sürüp gitmesini kabul eder,
baskıcılann işledikleri cinayetlerden cezasız kalma-
lanna izin verir ve gerçekleri şaşırtıcı bir içtenlıkle
örtbas eden söylemlerine düzmece kanıtlar bulur.
Birkaç kişinin belleği, herkesin belleğine dönü-
şür. Salt zirveleri aydınlatan meşale, tabandakileri
karanlıkta bırakır. Latin Amerika'nın resmi tarihi;
zengin. beyaz. erkek ya da asker olmayanlara çok
ender rol tanır. Onlann, daha çok Hollywood figü-
ranlan gibi, sahne arkasında yer alma haklan %ar-
dır. Onlar. bozuk aynada. yüzlerini boşuna arayan
hayaletlerdır. Ama onu bile bulamazlar.
İktidann belleği sadece kendi kutsallaşmasının
sersemleştirici tıraşlannı yineleyip duran seslen dın-
ler. "Sesi olmayaniar" ise en güçlü sesin sahibidir-
ler. ama yüzyıllardır sessizliğe mahkûm olmuşlar-
dır. O kadar ki. bazen buna alıştıklan duygusunu ve-
rirler. Seçkincilik, ırkçılık, maçoluk ve militarizm
denilen bu kusurlar var olmamızı engeller ve bel-
leklenmize yasak koyarlar. En iyı ne varsa kesip
atarak ortak belleğimizi cüceleştirir. bu dünyanın zor-
balannın kendi kendilerinı öven törenlen için sömü-
rürler.
"Çünkü yazgıjonglördür; bir
ülkeyi görünür eder, hemen gizler
ardından."
(Ebu Bekir bin Sarim. Sevillalı
ozan, 13. yüzyıl)
Kırılan bellek
Satın almaya kışkırtan tüketim kültürü. tüm sat-
tıklannı anında eskimeye mahkûm eder; aynı ölçü-
de geçici olanlarla değiştirilmesi için, eşyalar göz
açıp kapayıncaya kadar eskir. Tüketim ayinlerinin
kutlandığı mabetlerolan alışveriş merkezleri (shop-
ping center) çağımıza damgasını vuran mesajlann
harika birer simgesidir; bunlar zaman ve mekânın
dışında var olurlar, ne yaşlan ne de kökleri vardır.
BellekJeri ise hiç yoktur. Televizyon bu tür mesaj-
lann en iyi ta^ıyıcısıdır.
Televizyon, anında unutulmak için doğan görün-
tülerle sular bizi. Her görüntü, bir öncekini gömer
ve bir sonraki görüntüye kadar yaşar. Tüketim nes-
nesi haline gelen insan olaylan, eşyalar gibi kulla-
nıldıklan an ölürler. Her haber kendi başınadır. baş-
kalanyla bağlantılı değildir. Kendi geçmişinden ol-
duğu gibi başka haberlerin geçmişinden de aynlmış-
tır. Zapping çağında. fazla haber cehalet üretir.
Medyalar ve okullar. en azından bu söylenebilir
gerçeğin anlaşılmasına. belleğin yeniden yapılanma-
sına yardımcı olmazlar. Tüketim kültürü, yabancı-
laşma kültürü, bizi. olaylann ortaya çıkmasının ge-
rektiğı için ortaya çıktıklanna inanmaya koşullan-
dınr. Köklerini kabullenmek olanağından yoksun
olan şimdiki zaman, geleceği kendi tekran gibi ta-
sarlar, yann bir başka bugündür; dünyanın ınsanlık
durumunu aşağılayan hakkaniyetten uzak örgütlen-
mesi ebedi düzene aittir ve adaletsizlik kabullenme-
miz ya da... kabullenmememiz gereken bir yazgı-
dır. Iktidar kendi cinayetlerinın bağışlanması için
gerekli köklerden başkasını kabul etmez; cezasız
kalma. kötü bellek, amnezi ve unutma gerektirir.
Cumartesi Anneleri hâJâ orada, Galatasaray'dalar her cumartesL Bütün karanlıklara inat, öğle güneşinin altında hayatı savunuyor-
lar. Tanklarla, rotatiileıie, eroinle, kara paralaria kirletilen hayatlanmızı oradatemizeçekiyorlar. (Fotoğraf: BERTAN AGANOGLU)
kimseye hesap vermeksizin öldüren devletse eğer,
o zaman, bızzat kendisi toplumun tümünün ırza geç-
mesi, çalıp çırpması, işkence yapması ve öldürme-
sine yeşil ışık yakmış olur. Bunun sonuçlannı ise er
ya da geç, demokrasi öder.
tktidann cezasızlığı, kötü belleğin ilham perisı, ci-
nayet okulunun önde gelen öğreticilerinden biridir.
Milyonlarca Latın Amerikalı çocuk bu okulun öğ-
rencileridir ve her gün bu öğrencilerin sayılan art-
maktadır.
Ülkeler \ e kişiler başansızlığa uğrar, kimileri batıp
gider. çünkü yaşam güçlülere ayncalık tanıyan, lü-
zumsuzlan cezalandıran bir ödüllendirme ve ceza-
landırma sistemidir. Aşağılık işlerin başanya dö-
nüşmesi için belleği yıkmak gerekir: Kuzeyin bel-
leği, Güney"in belleğinden ayndır. birikim talan-
dan, zenginlik soyup soğana çevirmekten kaynak-
lanır Kınlan bellek. bizi zenginliğin, yoksulîuğun
sorumlusu. mutsuzluğun, yüzyıllarya da bin yıllar-
dır mutluluğun bedeli olmadığına ve buna boyun eğ-
mek zorunda olduğumuza inandırmaya çalışır.
"Öylesine kötü belleği vardı ki,
sonunda kötü bir belleğe sahip
olduğunu unuttu ve herşeyi
anımsadu"
(Ranton Gomez de la Serna)
Kötü bellek
Amnezi, iktidara göre, sağlıklıdır. Ona göre, kur-
banlannın sadece çılgın olan ve öyle kalacak anne-
len değil, tek dertlerinin yaz sinekJeri olmasına kar-
şın geceleri deliksiz uyku çekemeyen işkencecileri
de aynı ölçüde çılgındır. Vicdan denen ve pişman-
lık salgılayan bu can sıkıcı beze ile donanmış bir bi-
çimde doğan insan azdır. Ama bazen bu olur: Örne-
ğin Arjanrin ordusu subayı Yüzbaşı Scilingo. otuz tu-
tukluyxı canlı canlı denize attığmdan bu yana lexo-
tanil almadan ya da iyice kafayı çekmeden uyuya-
madığını itiraf etmişti. Üstleri psikiyatri tedavisi
görmesinı öğütlediler. Ona deli gözüyle bakıyorlar-
dı.
Arjantin hükümeti yanm yüzyıl önce kitle kıyı-
mı yapanlann sınırdışı edilmesi karannı uygulaya-
rak çok sayıda Nazi subayını Avrupa'ya iade etmiş-
ti; ama aynı zamanda, çok yakın bir tarihte kitle ci-
nayetleri işleyen Anantinli subaylara dokunulmaz-
lık tanımış ve onlan övgülere layık görmüştü. Bel-
lek ve adalet, Latin Amerikalılann kendilerine ar-
mağan edemeyecekleri bir lüks müdür? Sürekli ya-
lanla yaşamak zorunda mıyız? tktidar, belleği ka-
nşıklık, adaleti öç almayla eşanlamlı görmektedir.
Demokratik düzen ve ulusal uzlaşma adına, askeri
dikta rejımlerinden daha yeni kurtulan Latin Ame-
rika ülkelenne, 'cezalajîdırmama" yasalan dayattı-
lar. Bu yasalar geçmişı gömdü. adaleti rafa kaldır-
dı.
1989'da; Uruguay'da, cezalandırmama yasalanna
karşı referandum düzenlendiğinde, çok sayıda insan
kamuoyunu tehdit bombardımanına tutarak panik ya-
ratan propagandanın tuzağına düştü: Bellek yıkamak,
beyin yıkamaktır:
Üniformalı kişiler tarafindan işlenen cinayetlerin
cezalandınlmamasının düşünülmesi ya da tasarlan-
ması, şiddetin geri dönmesi, tarihin tekerrürii demek-
ti. Banşın bedeli, unutmaktır.
Deney ler, bunun tersini kanıtlamıştır. Tarihm te-
kerrür etmemesı için sürekli anımsamak gerekir;
suçu ödüllendiren cezasızhk, suç işlemeyi cesaret-
lendirir. Irza geçen, çalıp çırpan, işkence yapan ve
"Açıkgözün aldatmalanm
sürdürmemesi için.'1
(Lima Başpiskoposu, 1614'te tüm
'quenas'lan-yerliflütü- tüm
musiki enstrümanlarının
yakılmasını emretmiştL)
Yakıtan bellek
1499'da Granada'da, Başpiskopos Cisneros, Müs-
lüman kitaplannı alevlere attı; Ispanya'daki sekiz
yüzyıllık yazılı Islam kültürü tanhi kül oldu.
1562'de. Mani'de Yucatan'da, Diego de Landa
kardeşler, Mayalann kitaplannı ateşe verdi. Ameri-
ka'daki yerli halkın sekiı yüzyıllık yazılı kültür ta-
rihi küle dönüştü. 1888'de Rio de Janeiro'da Impa-
rator 2. Pedro, Brezilya'daki kölelikle ilgili belgele-
ri yaktı; üç buçuk yüzyıllık zenci köle ticaretinin ka-
ra lekesinin tarihi yok oldu.
1983'te. Buenos Aires'te, General ReynakloBig-
none, Arjantin'deki askeri diktatörlüğün "pis savaş-
la" ilgili belgelerini yaktı; utanmasız asken dikta-
törlüğün sekiz yıllık yazılı tarihi kül oldu.
1995 'te, Ciudad de Guatemala'da ordu. Guatema-
la askeri diktatörlüğünün "pis savaşı" ıle ilgili bel-
geleri ateşe verdi; utanmasız askeri diktanın kırk
yıllık yazılı tarihi yok oldu.
"Neredeydim ben var olmadan
önce?"
(Annemin bana anlattığına göre
beş yaşındaki çocuğunun
inatçı bellek
Tarih tekerrür eder mi? Ya da salt onu dinleme
yeteneğinden yoksun olanlan cezalandırmak için
mi tekrar eder? Dilsiz tarih yoktur. Onu yakabilir,
onu kırabilir, onu aldatabilirsiniz; ama insan belle-
ği susturulmayı reddeder. Geçmiş zamanın nabzı, şim-
diki zamanın damarlannda atmaya ve yaşamaya de-
vam eder. Şimdiki zaman bunun ayırdında olmasa
da. Aziz Engizisyon'un odun yığınlan üzerinde can-
lı canlı yakılan bu insanlar ve kitaplar. bugünkü ls-
panya'daki değişimleri etkileyen güçlü bir enerji,
bir çoğulcu ve hoşgörü enerjisi yaymıştır. Kolomb
öncesi Amerika'nın birlik içinde ve doğayla uyum-
lu oiarak yaşamaktan söz eden binlerce kez boğul-
muş sesleri, en açık şekliyle. çağdaş Amerika'nın çık-
maz yollannda yeni gedikler açarak yeniden yüksel-
mektedir.
Brezilyalılar tarihlerinın en gizli bölümlerini ye-
niden keşfetmişlerdir: Bu. özgürlük mabedi Palma-
res Krallığı'mn kaçak zenci köielerinin bir yüzyıl bo-
yunca kırkı aşkın askersel saldınlara karşı zafer ka-
zandıklan bölümdür; ve bu yitirilmiş belleği, Bre-
zilya halkı, ulusal onurlannın en belirgin simgesi oia-
rak kutlamaya başlamıştır. Arjantinliler, sonunda,
unutmayı reddettikleri için "IVIayıs Alanı'nın deli
kadınlan" diye anılan annelerde zihin sağlıklannın
en güçlü simgesini keşfettiler. Ve Guatemala'da, bu
yenilenmiş ülkenin simgesi, yıllardır devlet terörü-
nün cinayetlerinın unutulmasına karşı savaş veren yer-
li kadın Rigoberta Menchu'den başkası değildir.
"Beni bağışla dostum. Seninle
gelmek isterdim. Ama çok işim var"
(Jorge Lopez 'in en yakın
arkadaşımn Bolson Vadisi'ndeki
cenaze töreninde yaptığı
konuşmadan.)
Yaşayan bellek
Bellek, gerçekten yaşadığmda, salt tarihi seyre
dalmakla kalmaz, onun oluşmasını teşvik eder. Mü-
zelerde canımızın sıkılmasına karşın bellek, soludu-
ğumuz havadadır. Ve o. havada, bizi solur. Bellek,
tıpkı bizim gibi, çelişkilidir? Asla durup dinlenmez:
Bizimle değişir. Yıllar geçtikçe ve biz değiştikçe, ya-
şadıklanmızın anılan, görüp işittiklerimiz de deği-
şir aynı zamanda. Ve genellıkle belleğimize orada
bulmak istediğimizi koymak isteriz, tıpkı polisin
aramada yaptığı gibi. Örneğin, sığındığı yerin sıcak-
lığını cömertçe veren nostaljilerde yanıltıcıdır. Çok
kez, icat ettiğimiz geçmişi, bize meydan okuyan
şimdiki zamana ve bizi korkutan geleceğe yeğledi-
ğimiz olmamış mıdır? Yaşayan bellek çıpa hizmeti
görmek için var olmamıştır. O daha çok bir fırlatma
aracı, birmancınık olma eğilimindedir. Vanşm ba-
nnağı olma yerine, gidişin limanı olmak istemekte-
dir. Nostaljiyi, eskiye özlemi yadsımaz. ama ona. umu-
du, tehlikelerini, kötü havalannı, yeğler. Eski Yunan-
lılar belleğin, zamanın ve denizlerin tannçası oldu-
ğunu düşünürlerdi; haksız sayılmazlar.
Eduardo Galeano
(Le Monde Diplomatique)
Uruguaylı yazar. Çok sayıda eserleri arasında
Türkçede yayımlanan 'Latin Amerika'nın Kesik
Damarlan' da yer alıyor.)