Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 18OCAK1998PAZAR
8 PAZAR Y4ZILARI
Dünya îsveç'e gelince değişen şeylerYanılnuyorsatn ilk pazar yazımı
1992'nin temmuzunda yaznnştım.
Konusu Isveç halkının sandviçi
keşfetmesiydi. Değişen dünya ve yaşama
koşullan, bu geleneksel ayaküstü açlık
giderme yolunu tsveçlilere öğretmişti.
Tereya|h, tnargarinli dilim
ekmeklerin üzerine peynir, jambon vs.
koyup yedikleri şeylerin görünüşü, bizde
ki
tt
peynirekmek"gıbidiryoksa. "Krta
Avrupası'nın" sandviçi, yani ekmek
arasına şu bu konulması, onJar için
yenilikti. Bu da yarunda, ekmekte
çeşitleme getirdi. En büyük kazanun,
ekrnek çeşitlerinde şekersiz -yani benim
gibi biri için normal- olanlannın artması
oldu. Buralarda yeniyken bu konuda
tepem atmış ve kendi ekmeğimi kendim
yoğurup pişirmeye başlamıştun. Hoş,
zaten bir işin iyi olmasını ya da en
azmdan, yapılmasını istiyorsanız, eninde
sonunda kendinizin yapması gerekir,
eğer elinizden geliyorsa. Şimdi
bakıyorum, sandviç kültûrü beraberinde
makamayı da getirdi. Eskiden hemen
hemen yalmzca spagetti olarak lanınan
marka mutfağı, şimdi Italya'nın birçok
cins makamasıyla tanıştı. Geçim
zorlaştıkça, tabaktaki biftek küçükdükçe,
ucuz gıdalara ilgi burada da arttı. Şu
anda makarna üreticileri yanş halindeler
ve bizde de olan "hızb ahşveriş
bakkaüan" (7-23 vs) artık butikte
ekmek pişirmeye bile başladılar.
îsveç'in her merkezinde bolca bulunan
Pressbyra adlı sigara gazete ve abur
STOCKHOLM
cubur büfelerinin
bazılannda da bunu
görüyorsunuz artık.
Zaman değişmişti
çünkü ve özel
girişimciler, yeni
koşullara uyuyorlardı.
Peki, insanlar değişmiş
miydi. Yani kafalannın — — — —
içi? Kızı bir gûneyliyle, kara tenli
Afrikalıyla çıkan Herr Svensson daha tru
anlayışhydı artık? Ya da televizyon
programJannda görüşlerini açıklayan.
ırkçı davranışlara karşı gazetelerde
makaleler yayımlayan göçmen kökenli,
ya da yabancı adlı kişiler, demokratik bir
ülkede yaşamanın rahatlığı içinde
miydiler? Madem mutfağa kadar girdi
GÜRHAN
UÇKAN
dış dünya, madem ki
bir kişinin ırkçı
yetişmesinin fılizleri ilk
olarak mutfak
masasuıda atılıyordu,
bu konuda bir değişim
var mıydı? Nit, yani,
hayır. Adlan size
— — — — yabancı olduğu için
burada anmayı gereksiz bulduğum çok
kişi, ırkçılann, yeni Nazilerin ve benzeri
güruhun aralıksız olarak tacizlerinden,
telefon teröründen yakınmaktalar.
Üstelik bu tür davranışlar, giderek daha
programlı olarak gerçekleştiriliyor.
Sokakta beşe karşı bir olarak kıstırdığı
yabancıyı pataklayan Dazlaklann
yaptıklanndan da öte bir durum söz
konusu. Öte yandan, her göçmenin,
yabancırun aynı kaba konulrnası, burada
doğup büyüyen çocuklann yabancı
olarak kabul edibnesi gibi bir hastalık
yaygınken; bir de şöyle bir dunım var.
Burada yasamayan kayınvalidesini,
annesini burada yaşanruş gibi gösrerek
sosyal yardım alan göçmenler; defalarca
haca gittikleri, Türkiye'de otel, apartman
sahibi olduklan halde îsveç'te işsiz
olduğu için sosyal yardım alan
insanlanmız var. Diğer göçmen gruplan
için de de bazı sosyal haklann istismar
edilmesi, basında bu konuya daha sık ve
geniş olarak yer verilmesi, haliyle zaten
güç geçinen, yetişken her 10 kişiden
1 'inin işsiz olduğu Isveç halkını olumsuz
etkiliyor. Ne var ki, bu tür konularda
görüş belirtilenlerin kolayca "ırkçı,
yabancı düşmanı" diye damgalanması,
ortada yapay bir sessizlik doğuruyor. Bu
sessizliği bazen bizzat yabancılar
bozmak zorunda kalıyorlar. Isveçli
arkadaşım Jan bazen "Senin
yorunılaruıın vansını ben yapsam hemen
damgayı yerdim" der haklı olarak.
Evet, dünya Isveç'e geldi ve beraberinde
yeni ahşkanlıklar getirdi, ama yeni
sorunlan da eksik etmedi. Bir yanda
giderek azgınlaşan yeni Naziler ve diğer
sivri zekâlılar, öte yanda sorunlan
armkça kendinden farklı görünümde,
davranışta olanlara karşı hoşgörü
kapısını giderek kapatan çoğunluk...
Keşke kafalan değiştirmek, makarna ve
sandviçe alışmak kadar kolay olsa.
Her şey
birdenbire oldu
MOSKOVA
Birdenbire
gelişti her
şey.
Düşünmeye.
doğru ile
yanlışı
kıyaslamaya
zaman yoktu.
Tepkiler
neredeyse otomatikti. O kadar
ani oldu ki olup bitenler,
olaydan sonra sakinleşince,
usta bir ozanın dizelerini
hatırladım: "Her şey
birdenbire oldu. / Ku
birdenbire, oğlan birdenbire. /
Aşk birdenbire oldu, / Sevinç
birdenbire."
Akşam eve dönerken döviz
bozdurdum. Karanhk bir
sokaktan geçerek eve
yöneldim. Solumda esmer bir
delikanhnın yürüdüğünü fark
ettimse de pek önem
vermedim. Ama sağımdan
birdenbire geçen öteki esmer
genci önemsernemek
mümkün değildi. Yıldınm
gibi hızlı gidiyor, neredeyse
koşuyordu. Tam biz öteki
esmerle aynı hizada giderken
önümüzden sekti ve bu arada
bir şey düsürdü. Düşen şeyin
boş bir sigara paketi olduğunu
sandım bir an. Solumdaki
gençle birlikte dikkatle
baktık. Bir naylona sanlmış
bir top paraydı. Kalınliğına
bakılırsa küçük bir servet
olabilirdi. Yanımdaki eğıldi ve
toman aldı. Ben hiç
düşünmeksizin önden gidene
seslendim:
"Durun bir dakika, lütfenP
Değil cevap, herhangi bir
tepki bile yoktu. Hızla
uzaklaşmaya devam ediyordu.
Bağırmak zorunda kaldım:
u
Hey, paranıa düşürdünüz!"
Öteki toman incelerken "Vay
canuıa, ne çok para" gibi bir
şeyler söyledi. Benim
bağırmaya devam ettiğimi
görünce huysuziandı: "Sus
da bu parayı senirüe
paybsahm!"
Aniden baktıfım kara
gözlerinde hain bir panltı
gördüm. Yeniden ötekine
bağırmak için başımı
çevirirken düşünmeksizin
cevap verdim: "Olmaz!
Sahibine vereceğjz."
Sokağın ortalanna varan öteki
gencin dikkatini çekmek için
avazım çıktığınca çığltk
atıyordum. (Yollarda
bağırmayalı ne kadar zaman
geçmişti!) Yanımdaki, beni
kolumdan sert bir hareketle
siIkeledi:a
Kesarnk
bağtrmayı da şu köşede parayı
kardes payı edelinı. Görmüyor
musun, adam gözden
kayboldu bfle?" Ben aynı
sözlen, biraz daha yüksek
tondan tekrarladım.
Kaldınmdan yoia indim;
bağırmayı sürdürerek biraz
HAKAN
AKSAY
koştum. Bu
arada basımı
zaman zaman
geriye çevirerek
sanki elinde
para kaçma
firsatı olan
adamı
• denetliyordum.
öndeki sonunda beni duydu.
Ama ilk anda dönmekte
tereddüt efri. Rusça
bilmeyebileceğini düşündüm.
El kol sallayıp bağırarak
nihayet geri dönmesini
sağladım. Benim çıglıklanm
başka insanlan da oraya
toplamıştı. Arkamdaki, kara
bir sessizlik içindeydi. Parayı
ondan aldım ve öndekine
verdim. Şaşkın bir tavırla
naylona sanlı paraya, bana ve
öteki esmere baktı. Elimizi
sıktı ve tek kelime etmeden
uzaklaştı. Öteki de buruk ve
karanhk bir çehreyle pek
kullanılmayan küçük bir ara
yola saptı.
Eve gelince sakinleştim ve
olay anında hiç
düşünmediğimi fark ettim.
Sonra parayı paylaşma
ihtimalinin gerçekten var
olduğu akhma geldi. Acaba
kaç paraydı? Kimbilir, şu
sıralarda ne kadar da ise
yarardı! Hem belki zaten
çalınmış bir paraydı. Ya
paylaşmak için bir kenara
çekilseydik, o katil suratlı bir
bıçak çekip az önce döviz
bürosundan aldığım rubleleri
de benden almaz mıydı?
Yoksa bu iki genç bilerek mi
böyle bir oyun
tezgâhlarruşlardı bana karşı?
Kafkaslılann bu tür oyunlannı
duymuştum. Benim
dürüstlüğüm ve
yaygaracılığım her şeyi
bozmuştu belki de. tkisinin de
pek Rusa benzememesi
rastlantı mıydı? Her neyse.
Ama o an parayı sahibine
vermekten başka bir tavnm
olmamıştı. Bununla övünüyor
falan değilim. Her zaman ve
her şartta dürüst
davranacağına ant içenlerden
hep kuşku duyanm. Yıllar
önce arkadaşım ve küçük
oğluyla birlikte bulduğumuz
kalın bir cüzdanı hatırladım.
Ortada kimse yoktu ve belli
belirsiz bir çelişki yaşamıştık.
Sonra arayıp sahibini
bulmuştuk. O da (îsveçliydi)
bize sadaka miktannda kron
vermeye çalışmıştı. Olayı
anlatrığımızda bize "Ne enayi
adamlarmışsınız'' diyenlere
karşı suskun kalmıştık. Sonra
parasız dönemlerimizde bu
olayı farklı tepkilerle
anmıştık.
Ama bütün bunlann pek
önemi yoktu aslında. Her şey
birdenbire gelişmişti ve o an
ne olduysa o olmuştu.
Çocuk
işçiler
elele
Fib'pinler'de binlerce
çocuk ve çocuk
haklan savunucusu
Çocuk İşçiliğine
Karşı Küresel
Yürüyüş için bir
araya geldi. Tüm
dünyada sayısı 250
miryonu bulan
çalışan çocuğu
korumak amacryia
düzenlenen yûriiyûşe
Asya'nuı dört bir
yanmdan gelen
çocuklar kaüldL
Bir çimento fabrikasn
nda çalışan çocuklan
gösteren ilan önünde
yürüyen NepaJK çocu
klar "Çocuk işçi söm
ürüsüne ha\ır" yazıh
pankart taşıdılar.
Atatürkçü'den
tarikatcılara
cami projesi
STUTTCART
AHMET
ARPAD
Türkiye'nin kopyası ya da Sicilya'sı
Kıbns Banş Harekâtı'nın Başbakanı
Bûlent Ecevit, 1975 yılında adaya
gerçekleştirdiği ziyarette Kıbns Türk
halkına gelecek için güvence vermiş ve
aynen şöyle demişti: "Kuzey Kıbns
küçük bir tsviçre otacak-"
Faicat aradan geçen çeyrek asra yakın
süre içerisinde Kuzey Kıbns, Bülent
Bey'in söylediği gibi "küçük bir tsviçre"
olmadı. Bir gazeteye göre Kuzey Kıbns
"Akdeniz'in Las Vegas"ı oldu. Kıbns "ta
yaşayan insanlann büyük bir kısmının
değerlendirmesi ise "Türkiye'nin
Sicflyasr olduğu şeklinde. CHP
milletvekili Fikri Saglar'ın Susurluk
araştırması dahi Kuzey Kıbns'ın Sicilya
olduğunu kanıtlamaya yeter de artar bile.
Türkiye'de kapatılan veya kapatılacağına
kesin gözle baîalan kumarhaneler birer
birer Kıbns'a taşınmış. Para kazanmak
isteyenler kapağı Kuzey Kıbns'a atarak
"OffShore"(kıyı ticareti) adı altında
şüpheli bankalar oluşrurmuşlar.
Kumarhanelerle birlikte "masaj sak>nu"
adı altında serbest fuhuş hızla yayılırken
1990'a kadar 200 civannda olan kayıtlı
silah sayısı yon yedi yılda büyük bir
patlama göstermiş ve üç binin üzerine
firlamış! Ostelik KKTC Başsavcısı Akm
Sait'e göre artık silah izni isteyenler
hakkında güvenlik araştırması dahi
KIBRIS
REŞAT
AKAR
yapılmıyor ve on kez adli suç işleyenler
dahi beline silah kuşanabiliyor. Kıbnslı
yöneticiler. Anavatan'dan gelen
kumarcılarla, çek-senet mafyası ile
tanışıncaya kadar silah kuşanmanın
"Türkün gururu" olduğunu bilmiyor ya
da bildikleri halde bu sözü önemsemiyor
ve halkı silahla kuşandırmaya karşı
çıkıyorlardı. Şimdi KKTC
Cumhurbaşkanı'nın dahi bazı ülkücülere
silah hediye ettiği söyleniyor! Nereden
nereye? YıIIarca tngiliz kanunlannın
geçerli olduğu küçücük bir ülkede polis
silah kullanmazken şimdi adam
bıçaklamak, adam yaralamak suçlanndan
on kez hapse girip çıkanlara da silah
taşımam izni veriliyor! "At binenin silah
kuşananın!" Ve en üzücü olan nedir bilir
misiniz? Zaman zaman Türkiye'nin,
Kıbnslı Türklere şu kadar yardım yaptığı
açıklanır. Hatta bazılan Kıbnslı Türklere
"El şeyi ile gerdeği gjriünez" diyerek ağır
hakaretler yağdınrlar. Kıbns'lı bazı
yöneticilerin, TC yardımlanyla köşeyi
döndükleri gerçek. Ama bunlar belki yüz,
belki iki yüz kişi. Diğer yandan Türk
hükümetlerince uygulamaya konan
"penni rezakti" yüzünden adaya
yüzlerce hurda Mercedes, BMW araba
geliyor ve bu arabalar altı ay sonra tek
kurusluk gümrük vergisi ödenmeden
Türkiye'ye sokuluyor. Böylelikle Kıbns
yine bir "voteuzhık" üssü, bir araç olarak
kullanılıyor. Türkiye'nin bu permi
rezaletinden kaybı ise Kıbns Türkleri
adma yapıian yardımdan daha fazla.
Fakat bugün Başbakan yardımcısı olan
Bülent Bey bunlan ya göremiyor ya da
gördügü halde hiçbir şey yapamıyor.
"Anavatan, Yavruvatan" edebiyatıyla
aynı ulusun evlatlan kendi kendilerini bir
çıkar aracı olarak kullanıyor, birbirlerini
kirli işlerin arasında kirletrikçe
kirletiyorlar. Artık öylesine bir karanhk
oluştu ki, inanm Rumlann Rusya'dan
getireceği S-300 ftizeler adanın
geleceğini bu kadar karartamaz! "Küçük
Isviçre" hayali ne kadar da güzeldi.
Ama bu hayal gerçekleşmedi. Onun
yerini kumar, silah, fuhuş, çek-senet
mafyası, hırsızlıklar, yüzsüzlükler,
tefeciler ve permi vurgunlan aldı!
Ne güzel bir sonuç değil mi?
Atanîrkrozetini yıllarca
yakasından hiç
çıkarmayan, çevresine
Kemalizm'i savunan,
geçen yıl kente bir cami
daha yapmak isteyen
Nurculan sert protesto
eden, Alman basınına,
-Stuttgart'a arnk cami
gereldi değüdn-" diye
beyanat veren, şeriat
yanlılanna söylemediğini
bırakmayan, laiklere
övgüleı yağdıran kişiye
"aydm insan" dersınız
değil mi? Peki, ya o kişi 4-
5 ay sonra yakasındaki
Atatürk rozetini aniden
atıp tüm tarikat liderlerine
"bhük, berabertik" sözleri
ile sokulur ve
"Çıkarianmız için
ortaJdasa hareket edeüm"
der ise ne geçer
aklınızdan?
"Son MİIarda böyle
dönekiere sık sık
rasttanıyor" diye düşünür
ve ertesi gün her şeyi
unutur musunuz? Ne de
olsa alıştırdık, öyle değil
mi? Toplum her şeyi unuta
unuta bugünlere gelındi.
Bir zamanlar şeriat
yanlılanna ödün vermişler,
günümüzde "Atatürkçü"
ve yüksek makamlarda
oturmakta. Bunun tersi ise
şu sıralar Stuttgart'ta
yaşanmakta. Daha 4-5 ay
öncesine kadar "Bu kentte
yeterli cami var" diyen,
firsat buldukça şeriat
yanlılannı eleştiren o
"aydm", günün birinde
tarikat liderlerine birleşme
önerisi getiriverdi. Meslegi
gereği Stuttgart
Belediyesi'neyakınlığı ile
tanınan, Alman pasaportlu,
Türk asıllı bu insan daha
da Üeri gitti. Kısa süre
önce Alman basmına
"Onlar laiklik ve Atatürk
karsrtıdır, Yahudikre de
düşmandırlar" diye
beyanat verdiğini unutmuş
gibi tarikatcılara işbirliği
teklif ederken "Beo size
Stungart'ın göbeğine
kubbeli çifte nıinareü,
koskocaman bir cami
projesi haarUyayım"
demez mi?
Alman Devlet
Uyumsuz göçmen yeni dünyada da sabır tüketti
Bundan bırkaç yıl önceydi. Toronto'nun tam
ortasındaki futbol alanlanndan birinde, Türk
ve Kanada milli takımlan dostluk maçı
oynuyordu. Bir bölümü Amerika'dan gelmiş
olanlarla birlikte, alaru dolduran 2 bine yakın
Türk göçmeni, kendi milli takımını büyük bir
coşkuyla desteklerken Kanada milli
takımına durmadan yuh çekiyordu.
Ellerinde irili ufaklı Türk bayraklan
tutan Türk göçmenler, oturduK'an
tribünleri, Refahçılann ve
ülkücülerin bezden yaftalanyl
3
donatmışlardı. Maçm ilk 10. dakıkasına kadar
ılımlı bir düzeyi koruyan Türk şamatası, kızlı-
erkekli bir koroyla birdenbire bır küfür
temposuna dönüştü. Kızlı-erkeklı seyircı
korosu "ib_ hakem" diye bağırnya başlamışh.
Maç fanatizminin ta Türkıye'cen Kanada'ya
sarkan çirkin temposunu ne hakem anladı ne
de maçı izleyen Kanadalı gazet
ecıler
-
Kanada'da, herhangi birkişiye.rengı,cünı,
inancı ve seksüel seçeneği yari. eşcınsellıgı
nedeniyle hakaret etmek "ağır "f nefret
suçu" oluşturmakla birlikte "S^ *******
yaygarasının, farkında olmayaP Kanada
medyası, zaten Türklerden başka kimselerin
pek izlemediği futbol karşılaşmasına iki satır
yer ayınruştı. "Ekrigini biçen toplumun"
birçoğu Kanada pasaportu taşıyan çocuklan,
tüm toplumu çok zor duruma sokabilecek
rezil yaygaranın umurunda bile değildiler. Bu
maçuı ardından, Toronto'da yapıian
Uluslararası Basketbol Karşılaşmalan'nı
izliyorduk. Kanada Basketbol milli takımıyla,
Yunan basketbol milli takımını izleyen 17 bin
kişihk kalabalık, ellerinde salladıklan Yunan
bayraklanyla ve inanıhnaz bir bağrrtıyla
yurttaşı olduklan Kanada'nın milli takımına,
yuh çekme yanşına girdiler. Çılgın bir gürültü
duyuldu oyun boyunca. Elinde Kanada
bayrağı bulunan birkaç yüz kişilik seyirci
grubu, bir spor olayını, savaş gibi gören
şovenist taraftarlann, kendilerine yönelik, el-
kol işaretli gösterilerinden fena halde
ürkmüşlerdi. Hemen hepsi, Kanada'da
doğmuş olan Yunan kökenli Kanada
yurttaşlan, kendi ülkelerinin milli takımını
hedefleyen terbiyesizliklerini kesintisiz
sürdürdüler. Ertesi gün tüm Kanada medyası,
vefası kuşkulu Yunan kökenli seyircilerin
TORONTO
ENGİN
A§KEV
eleştirileriyle doluydu. Aklı başında olan
Yunan kökenliler, Kanada'da doğup büyümüş
fanatiklerin, Kanada milli basket takımına
yönelttikleri hareketler yüzünden, gürderce
özür dilediler televizyonda ve gazetelerde.
Ülkesine gelenlere, göçmen ya da mülteci,
tüm insancılhğıyla kucagını açan Kanada,
Pierre Trudeau'nun liberal iktidannda
başlayan 'çok kültürlü deviet' uygulamasının
tümüyle fosladığına inanmaya başladı.
Burada doğup büyüyen göçmen çocuğunun
bile bu yurda bir tutam bağlılık duygusu belli
değildi. Geldikleri diyann fanarizmini,
kavgalannı, kan davalannı ve ürpertici
adetlerini Kanada'da aynen sürdürenleri, nasıl
yapmalıydı da, buraya saygı duyan biryüreğe
ve inanca kavuşturmalıydı?
Burada, hiçbir baskiya, hiçbir horlamaya,
hiçbir dışlanmaya hedef olmadan
yaşadıklan halde birçok göçmene.
bu yurdu sevmesini nasıl öğretmeliydi?
Bu yurdun sorunlanyla, bu yurdun
politikasıyla bu yurdun tarihiyle ilgilenen
ama kendi benliğini de özgürce koruyan
göçmenleri özlüyordu Kanada. Uygarca
yaşam sürdüğü Kanada'da, ülkenin öz
kültürünü tanımlayan 'hoşgörü'yü,
uzlaşımcılığı ve banşçıllığı nasıl
öğrenecekti bu göçmenler?
Son yıllarda büyüyen gettolaşmadan büyük
kaygı duyuyor Kanada'Iılar. Tesettürü,
özgürlük ilanı sayan Müslümanlar,
takkeleriyle, peçeli, çarşafh giysileriyle,
türbanh görünümleriyle, sokaklan, liste ve
ortaokullan, üniversiteleri doldura dursun,
bazı Islam dernekleri 'şeriatia yönetflmek
istediklerini' ve bu kapsamda kendilerine
ayncalık yapılmasını istiyorlar devletten. 'Sıh'
dinine bağlı olanlar, kesilmesi günah olan
saçlannı sakladıklan sanklanyla ve bellerinde
'kirpan' denen bıçaklanyla dolaşıyorlar.
'Sanklanyla' işe gelip-giden Sıh dini
mensuplan, mahkemelerden karar çıkartma
hüneri göstererek, şimdi sanklı polis olmayı
başardılar. Kızlannı, kesinlikle yasak
olmasına karşın kendilerine yakınlığı olan
doktorlarla 'sünnet etüren' Mısırlı ve Somalili
göçmenler dehşete düşürüyor Kanadahlan.
Bazı dinci Türkler yayımladıklan din
dergilerinde, pasaportlannı taşıdıklan
Kanada'yı 'DİyarH Küfür' diye adlandınyor
ve uyanldıklan an, 'Diyar-ı Knfür' sözcükleri
'yabana ülkeler anlamına geür
?
diye açıklama
yapıyorlar. Birçok göçmenin, Kanada'yı.
sadece bir maaş bordrosu, bir adres olarak
görmeleri, kahrediyor Kanadalılan.
Milliyetçiliği yüreğinde yaşatan, şovenist
yaygaradan nefret eden Kanadalı, 'Aman
indtir miyiın?' duyarlılığıyla davranan
göçmeni düşlüyor. Hiçbir göcmenden, kendi
özvarlığından kopmasını hiçbir an istememiş
olan Kanadalı, ortaçağın büyük düşünürü "St
Ambrose'un şu üniü deyişini anunsatmak
istiyor: "Si Fueris Romae, Romano VTvito
More" - Roma'da, Romahlann yaşadığı gibi
yaşa."
Demiryollan Stuttgart
istasyonuna ve kente gelen
tüm tren yolu hatlarııu
yerin altına almayı
planladı. Birkaç yıl sonra
gerçekleşmesi beklenen
projeye
tt
Stungart21" adı
verildi. Raylann kalkması
ile kentin göbeğinde 109
hektarlık bir alan açılacak.
Buraya konutlar, parklar,
alışveriş ve ticaret
merkezleri ile bürolar
yapılacak.
Henüz boş, kimi büyük
parseller de var. Çıkar
uğruna birleşen
tarikatçılarla o eski
-Atatürkçü, laik ve de
aydın'bu parsellerden
birini cami için kapmaya
uğraşıyor. Kent
belediyesıne resmi
müracaat çoktan yapıhnış.
Ancak Stuttgart'ta yaşayan
Türkler için yeterince
ibadet yeri var. Çoğunun
işlevi belli. Türkiye'ye
şeriatı getirmek isteyenlere
gizli yollardan gönderilen
marklann bu camilerde
toplandığını Almanlar da
artık biliyor. Beyin yıkanan
Kuran kûrslannın, Türkiye'
aleyhtan vaazlann
buralarda verildiğini de.
Bu nedenle olacak, kente
kocaman camiyi
kondurmak isteyenler
"Yentsüıi yapacağız,
eskikriniise
kapatmayacağız'' diye
dayatıyor. Anayasayı
Koruma Orgütü'nün
"tehükei''dediğive
kontrol altında tuttuğu
çeşitli tankatlann
"denetimindeki'' camilerin
gerçek işievini bilen resmi
makamlar onlan nedense
pek engellemiyor. Geçen
yıla kadar Alman
vatandaşlığına geçmeye
"Biz Türküz, nicin Alman
olahm!" diye kesınlikle
karşı çıkan takkeli ve
rürbanlılar, son aylarda
sanki "bir yerden emir
alnuş gSH" vatandaşlık
değiştiriyor. Geçenlerde
bunlann camisine
röportaja giden bir Alman
gazeteci dosta,
gülümseyerek ceplerinden
çıkardıklan yeni kırmızı
pasaportlannı göstermişler.
Ahnan toplumunda daha
rahat "çahşabihnek" için
almışolacaklar...
"Anayasamızjn 4.'
maddesine göre ülkede din
hürriyeti vardır" diyen
Alman politıkacılar, bir
yerde bizim tarikatcılara
göz yumuyor. Bu
' bilinçli mi,
bilinçsiz mi? 1985'ten bu
yana Protestan ve Katolik
kiliselerin, Milli Görüş
teşkilatuıı Almanya'da
Islamın resmi temsilcisi
olarak kabul etmeye
başladığı dikkati çekmekte.
Eyaletlerin yabancılar
sorumlulan da Milli
Görüş'ü, Nurculan,
Süleymancılan "ortak
çüiarbr" etrafinda
birleştirerek "resmi Türk
tsJanu" dedikleri
Diyanet'in mescitlerine
karşı alternatif, Ahnan
kontrollü bir "dayamşma"
kurma eğiliminde.
Yönetenlerin bu bilinçli
"açıgmdan" yararlanan,
Türkiye'deki laikliğin
Ahnanya'daki karşıtlan da
istedikleri gibi at
koşturmakta. Kendilerine
sokulan "Atatürkçü"ye de,
oynanan oyunda rol
vererek... Gençliğe
seslenen O, bunlardan
gelecek tehlikeyi tam 70
yıl önce sezmişti.