23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 18OCAK1998PAZAR 8 PAZAR Y4ZILARI Dünya îsveç'e gelince değişen şeylerYanılnuyorsatn ilk pazar yazımı 1992'nin temmuzunda yaznnştım. Konusu Isveç halkının sandviçi keşfetmesiydi. Değişen dünya ve yaşama koşullan, bu geleneksel ayaküstü açlık giderme yolunu tsveçlilere öğretmişti. Tereya|h, tnargarinli dilim ekmeklerin üzerine peynir, jambon vs. koyup yedikleri şeylerin görünüşü, bizde ki tt peynirekmek"gıbidiryoksa. "Krta Avrupası'nın" sandviçi, yani ekmek arasına şu bu konulması, onJar için yenilikti. Bu da yarunda, ekmekte çeşitleme getirdi. En büyük kazanun, ekrnek çeşitlerinde şekersiz -yani benim gibi biri için normal- olanlannın artması oldu. Buralarda yeniyken bu konuda tepem atmış ve kendi ekmeğimi kendim yoğurup pişirmeye başlamıştun. Hoş, zaten bir işin iyi olmasını ya da en azmdan, yapılmasını istiyorsanız, eninde sonunda kendinizin yapması gerekir, eğer elinizden geliyorsa. Şimdi bakıyorum, sandviç kültûrü beraberinde makamayı da getirdi. Eskiden hemen hemen yalmzca spagetti olarak lanınan marka mutfağı, şimdi Italya'nın birçok cins makamasıyla tanıştı. Geçim zorlaştıkça, tabaktaki biftek küçükdükçe, ucuz gıdalara ilgi burada da arttı. Şu anda makarna üreticileri yanş halindeler ve bizde de olan "hızb ahşveriş bakkaüan" (7-23 vs) artık butikte ekmek pişirmeye bile başladılar. îsveç'in her merkezinde bolca bulunan Pressbyra adlı sigara gazete ve abur STOCKHOLM cubur büfelerinin bazılannda da bunu görüyorsunuz artık. Zaman değişmişti çünkü ve özel girişimciler, yeni koşullara uyuyorlardı. Peki, insanlar değişmiş miydi. Yani kafalannın — — — — içi? Kızı bir gûneyliyle, kara tenli Afrikalıyla çıkan Herr Svensson daha tru anlayışhydı artık? Ya da televizyon programJannda görüşlerini açıklayan. ırkçı davranışlara karşı gazetelerde makaleler yayımlayan göçmen kökenli, ya da yabancı adlı kişiler, demokratik bir ülkede yaşamanın rahatlığı içinde miydiler? Madem mutfağa kadar girdi GÜRHAN UÇKAN dış dünya, madem ki bir kişinin ırkçı yetişmesinin fılizleri ilk olarak mutfak masasuıda atılıyordu, bu konuda bir değişim var mıydı? Nit, yani, hayır. Adlan size — — — — yabancı olduğu için burada anmayı gereksiz bulduğum çok kişi, ırkçılann, yeni Nazilerin ve benzeri güruhun aralıksız olarak tacizlerinden, telefon teröründen yakınmaktalar. Üstelik bu tür davranışlar, giderek daha programlı olarak gerçekleştiriliyor. Sokakta beşe karşı bir olarak kıstırdığı yabancıyı pataklayan Dazlaklann yaptıklanndan da öte bir durum söz konusu. Öte yandan, her göçmenin, yabancırun aynı kaba konulrnası, burada doğup büyüyen çocuklann yabancı olarak kabul edibnesi gibi bir hastalık yaygınken; bir de şöyle bir dunım var. Burada yasamayan kayınvalidesini, annesini burada yaşanruş gibi gösrerek sosyal yardım alan göçmenler; defalarca haca gittikleri, Türkiye'de otel, apartman sahibi olduklan halde îsveç'te işsiz olduğu için sosyal yardım alan insanlanmız var. Diğer göçmen gruplan için de de bazı sosyal haklann istismar edilmesi, basında bu konuya daha sık ve geniş olarak yer verilmesi, haliyle zaten güç geçinen, yetişken her 10 kişiden 1 'inin işsiz olduğu Isveç halkını olumsuz etkiliyor. Ne var ki, bu tür konularda görüş belirtilenlerin kolayca "ırkçı, yabancı düşmanı" diye damgalanması, ortada yapay bir sessizlik doğuruyor. Bu sessizliği bazen bizzat yabancılar bozmak zorunda kalıyorlar. Isveçli arkadaşım Jan bazen "Senin yorunılaruıın vansını ben yapsam hemen damgayı yerdim" der haklı olarak. Evet, dünya Isveç'e geldi ve beraberinde yeni ahşkanlıklar getirdi, ama yeni sorunlan da eksik etmedi. Bir yanda giderek azgınlaşan yeni Naziler ve diğer sivri zekâlılar, öte yanda sorunlan armkça kendinden farklı görünümde, davranışta olanlara karşı hoşgörü kapısını giderek kapatan çoğunluk... Keşke kafalan değiştirmek, makarna ve sandviçe alışmak kadar kolay olsa. Her şey birdenbire oldu MOSKOVA Birdenbire gelişti her şey. Düşünmeye. doğru ile yanlışı kıyaslamaya zaman yoktu. Tepkiler neredeyse otomatikti. O kadar ani oldu ki olup bitenler, olaydan sonra sakinleşince, usta bir ozanın dizelerini hatırladım: "Her şey birdenbire oldu. / Ku birdenbire, oğlan birdenbire. / Aşk birdenbire oldu, / Sevinç birdenbire." Akşam eve dönerken döviz bozdurdum. Karanhk bir sokaktan geçerek eve yöneldim. Solumda esmer bir delikanhnın yürüdüğünü fark ettimse de pek önem vermedim. Ama sağımdan birdenbire geçen öteki esmer genci önemsernemek mümkün değildi. Yıldınm gibi hızlı gidiyor, neredeyse koşuyordu. Tam biz öteki esmerle aynı hizada giderken önümüzden sekti ve bu arada bir şey düsürdü. Düşen şeyin boş bir sigara paketi olduğunu sandım bir an. Solumdaki gençle birlikte dikkatle baktık. Bir naylona sanlmış bir top paraydı. Kalınliğına bakılırsa küçük bir servet olabilirdi. Yanımdaki eğıldi ve toman aldı. Ben hiç düşünmeksizin önden gidene seslendim: "Durun bir dakika, lütfenP Değil cevap, herhangi bir tepki bile yoktu. Hızla uzaklaşmaya devam ediyordu. Bağırmak zorunda kaldım: u Hey, paranıa düşürdünüz!" Öteki toman incelerken "Vay canuıa, ne çok para" gibi bir şeyler söyledi. Benim bağırmaya devam ettiğimi görünce huysuziandı: "Sus da bu parayı senirüe paybsahm!" Aniden baktıfım kara gözlerinde hain bir panltı gördüm. Yeniden ötekine bağırmak için başımı çevirirken düşünmeksizin cevap verdim: "Olmaz! Sahibine vereceğjz." Sokağın ortalanna varan öteki gencin dikkatini çekmek için avazım çıktığınca çığltk atıyordum. (Yollarda bağırmayalı ne kadar zaman geçmişti!) Yanımdaki, beni kolumdan sert bir hareketle siIkeledi:a Kesarnk bağtrmayı da şu köşede parayı kardes payı edelinı. Görmüyor musun, adam gözden kayboldu bfle?" Ben aynı sözlen, biraz daha yüksek tondan tekrarladım. Kaldınmdan yoia indim; bağırmayı sürdürerek biraz HAKAN AKSAY koştum. Bu arada basımı zaman zaman geriye çevirerek sanki elinde para kaçma firsatı olan adamı • denetliyordum. öndeki sonunda beni duydu. Ama ilk anda dönmekte tereddüt efri. Rusça bilmeyebileceğini düşündüm. El kol sallayıp bağırarak nihayet geri dönmesini sağladım. Benim çıglıklanm başka insanlan da oraya toplamıştı. Arkamdaki, kara bir sessizlik içindeydi. Parayı ondan aldım ve öndekine verdim. Şaşkın bir tavırla naylona sanlı paraya, bana ve öteki esmere baktı. Elimizi sıktı ve tek kelime etmeden uzaklaştı. Öteki de buruk ve karanhk bir çehreyle pek kullanılmayan küçük bir ara yola saptı. Eve gelince sakinleştim ve olay anında hiç düşünmediğimi fark ettim. Sonra parayı paylaşma ihtimalinin gerçekten var olduğu akhma geldi. Acaba kaç paraydı? Kimbilir, şu sıralarda ne kadar da ise yarardı! Hem belki zaten çalınmış bir paraydı. Ya paylaşmak için bir kenara çekilseydik, o katil suratlı bir bıçak çekip az önce döviz bürosundan aldığım rubleleri de benden almaz mıydı? Yoksa bu iki genç bilerek mi böyle bir oyun tezgâhlarruşlardı bana karşı? Kafkaslılann bu tür oyunlannı duymuştum. Benim dürüstlüğüm ve yaygaracılığım her şeyi bozmuştu belki de. tkisinin de pek Rusa benzememesi rastlantı mıydı? Her neyse. Ama o an parayı sahibine vermekten başka bir tavnm olmamıştı. Bununla övünüyor falan değilim. Her zaman ve her şartta dürüst davranacağına ant içenlerden hep kuşku duyanm. Yıllar önce arkadaşım ve küçük oğluyla birlikte bulduğumuz kalın bir cüzdanı hatırladım. Ortada kimse yoktu ve belli belirsiz bir çelişki yaşamıştık. Sonra arayıp sahibini bulmuştuk. O da (îsveçliydi) bize sadaka miktannda kron vermeye çalışmıştı. Olayı anlatrığımızda bize "Ne enayi adamlarmışsınız'' diyenlere karşı suskun kalmıştık. Sonra parasız dönemlerimizde bu olayı farklı tepkilerle anmıştık. Ama bütün bunlann pek önemi yoktu aslında. Her şey birdenbire gelişmişti ve o an ne olduysa o olmuştu. Çocuk işçiler elele Fib'pinler'de binlerce çocuk ve çocuk haklan savunucusu Çocuk İşçiliğine Karşı Küresel Yürüyüş için bir araya geldi. Tüm dünyada sayısı 250 miryonu bulan çalışan çocuğu korumak amacryia düzenlenen yûriiyûşe Asya'nuı dört bir yanmdan gelen çocuklar kaüldL Bir çimento fabrikasn nda çalışan çocuklan gösteren ilan önünde yürüyen NepaJK çocu klar "Çocuk işçi söm ürüsüne ha\ır" yazıh pankart taşıdılar. Atatürkçü'den tarikatcılara cami projesi STUTTCART AHMET ARPAD Türkiye'nin kopyası ya da Sicilya'sı Kıbns Banş Harekâtı'nın Başbakanı Bûlent Ecevit, 1975 yılında adaya gerçekleştirdiği ziyarette Kıbns Türk halkına gelecek için güvence vermiş ve aynen şöyle demişti: "Kuzey Kıbns küçük bir tsviçre otacak-" Faicat aradan geçen çeyrek asra yakın süre içerisinde Kuzey Kıbns, Bülent Bey'in söylediği gibi "küçük bir tsviçre" olmadı. Bir gazeteye göre Kuzey Kıbns "Akdeniz'in Las Vegas"ı oldu. Kıbns "ta yaşayan insanlann büyük bir kısmının değerlendirmesi ise "Türkiye'nin Sicflyasr olduğu şeklinde. CHP milletvekili Fikri Saglar'ın Susurluk araştırması dahi Kuzey Kıbns'ın Sicilya olduğunu kanıtlamaya yeter de artar bile. Türkiye'de kapatılan veya kapatılacağına kesin gözle baîalan kumarhaneler birer birer Kıbns'a taşınmış. Para kazanmak isteyenler kapağı Kuzey Kıbns'a atarak "OffShore"(kıyı ticareti) adı altında şüpheli bankalar oluşrurmuşlar. Kumarhanelerle birlikte "masaj sak>nu" adı altında serbest fuhuş hızla yayılırken 1990'a kadar 200 civannda olan kayıtlı silah sayısı yon yedi yılda büyük bir patlama göstermiş ve üç binin üzerine firlamış! Ostelik KKTC Başsavcısı Akm Sait'e göre artık silah izni isteyenler hakkında güvenlik araştırması dahi KIBRIS REŞAT AKAR yapılmıyor ve on kez adli suç işleyenler dahi beline silah kuşanabiliyor. Kıbnslı yöneticiler. Anavatan'dan gelen kumarcılarla, çek-senet mafyası ile tanışıncaya kadar silah kuşanmanın "Türkün gururu" olduğunu bilmiyor ya da bildikleri halde bu sözü önemsemiyor ve halkı silahla kuşandırmaya karşı çıkıyorlardı. Şimdi KKTC Cumhurbaşkanı'nın dahi bazı ülkücülere silah hediye ettiği söyleniyor! Nereden nereye? YıIIarca tngiliz kanunlannın geçerli olduğu küçücük bir ülkede polis silah kullanmazken şimdi adam bıçaklamak, adam yaralamak suçlanndan on kez hapse girip çıkanlara da silah taşımam izni veriliyor! "At binenin silah kuşananın!" Ve en üzücü olan nedir bilir misiniz? Zaman zaman Türkiye'nin, Kıbnslı Türklere şu kadar yardım yaptığı açıklanır. Hatta bazılan Kıbnslı Türklere "El şeyi ile gerdeği gjriünez" diyerek ağır hakaretler yağdınrlar. Kıbns'lı bazı yöneticilerin, TC yardımlanyla köşeyi döndükleri gerçek. Ama bunlar belki yüz, belki iki yüz kişi. Diğer yandan Türk hükümetlerince uygulamaya konan "penni rezakti" yüzünden adaya yüzlerce hurda Mercedes, BMW araba geliyor ve bu arabalar altı ay sonra tek kurusluk gümrük vergisi ödenmeden Türkiye'ye sokuluyor. Böylelikle Kıbns yine bir "voteuzhık" üssü, bir araç olarak kullanılıyor. Türkiye'nin bu permi rezaletinden kaybı ise Kıbns Türkleri adma yapıian yardımdan daha fazla. Fakat bugün Başbakan yardımcısı olan Bülent Bey bunlan ya göremiyor ya da gördügü halde hiçbir şey yapamıyor. "Anavatan, Yavruvatan" edebiyatıyla aynı ulusun evlatlan kendi kendilerini bir çıkar aracı olarak kullanıyor, birbirlerini kirli işlerin arasında kirletrikçe kirletiyorlar. Artık öylesine bir karanhk oluştu ki, inanm Rumlann Rusya'dan getireceği S-300 ftizeler adanın geleceğini bu kadar karartamaz! "Küçük Isviçre" hayali ne kadar da güzeldi. Ama bu hayal gerçekleşmedi. Onun yerini kumar, silah, fuhuş, çek-senet mafyası, hırsızlıklar, yüzsüzlükler, tefeciler ve permi vurgunlan aldı! Ne güzel bir sonuç değil mi? Atanîrkrozetini yıllarca yakasından hiç çıkarmayan, çevresine Kemalizm'i savunan, geçen yıl kente bir cami daha yapmak isteyen Nurculan sert protesto eden, Alman basınına, -Stuttgart'a arnk cami gereldi değüdn-" diye beyanat veren, şeriat yanlılanna söylemediğini bırakmayan, laiklere övgüleı yağdıran kişiye "aydm insan" dersınız değil mi? Peki, ya o kişi 4- 5 ay sonra yakasındaki Atatürk rozetini aniden atıp tüm tarikat liderlerine "bhük, berabertik" sözleri ile sokulur ve "Çıkarianmız için ortaJdasa hareket edeüm" der ise ne geçer aklınızdan? "Son MİIarda böyle dönekiere sık sık rasttanıyor" diye düşünür ve ertesi gün her şeyi unutur musunuz? Ne de olsa alıştırdık, öyle değil mi? Toplum her şeyi unuta unuta bugünlere gelındi. Bir zamanlar şeriat yanlılanna ödün vermişler, günümüzde "Atatürkçü" ve yüksek makamlarda oturmakta. Bunun tersi ise şu sıralar Stuttgart'ta yaşanmakta. Daha 4-5 ay öncesine kadar "Bu kentte yeterli cami var" diyen, firsat buldukça şeriat yanlılannı eleştiren o "aydm", günün birinde tarikat liderlerine birleşme önerisi getiriverdi. Meslegi gereği Stuttgart Belediyesi'neyakınlığı ile tanınan, Alman pasaportlu, Türk asıllı bu insan daha da Üeri gitti. Kısa süre önce Alman basmına "Onlar laiklik ve Atatürk karsrtıdır, Yahudikre de düşmandırlar" diye beyanat verdiğini unutmuş gibi tarikatcılara işbirliği teklif ederken "Beo size Stungart'ın göbeğine kubbeli çifte nıinareü, koskocaman bir cami projesi haarUyayım" demez mi? Alman Devlet Uyumsuz göçmen yeni dünyada da sabır tüketti Bundan bırkaç yıl önceydi. Toronto'nun tam ortasındaki futbol alanlanndan birinde, Türk ve Kanada milli takımlan dostluk maçı oynuyordu. Bir bölümü Amerika'dan gelmiş olanlarla birlikte, alaru dolduran 2 bine yakın Türk göçmeni, kendi milli takımını büyük bir coşkuyla desteklerken Kanada milli takımına durmadan yuh çekiyordu. Ellerinde irili ufaklı Türk bayraklan tutan Türk göçmenler, oturduK'an tribünleri, Refahçılann ve ülkücülerin bezden yaftalanyl 3 donatmışlardı. Maçm ilk 10. dakıkasına kadar ılımlı bir düzeyi koruyan Türk şamatası, kızlı- erkekli bir koroyla birdenbire bır küfür temposuna dönüştü. Kızlı-erkeklı seyircı korosu "ib_ hakem" diye bağırnya başlamışh. Maç fanatizminin ta Türkıye'cen Kanada'ya sarkan çirkin temposunu ne hakem anladı ne de maçı izleyen Kanadalı gazet ecıler - Kanada'da, herhangi birkişiye.rengı,cünı, inancı ve seksüel seçeneği yari. eşcınsellıgı nedeniyle hakaret etmek "ağır "f nefret suçu" oluşturmakla birlikte "S^ ******* yaygarasının, farkında olmayaP Kanada medyası, zaten Türklerden başka kimselerin pek izlemediği futbol karşılaşmasına iki satır yer ayınruştı. "Ekrigini biçen toplumun" birçoğu Kanada pasaportu taşıyan çocuklan, tüm toplumu çok zor duruma sokabilecek rezil yaygaranın umurunda bile değildiler. Bu maçuı ardından, Toronto'da yapıian Uluslararası Basketbol Karşılaşmalan'nı izliyorduk. Kanada Basketbol milli takımıyla, Yunan basketbol milli takımını izleyen 17 bin kişihk kalabalık, ellerinde salladıklan Yunan bayraklanyla ve inanıhnaz bir bağrrtıyla yurttaşı olduklan Kanada'nın milli takımına, yuh çekme yanşına girdiler. Çılgın bir gürültü duyuldu oyun boyunca. Elinde Kanada bayrağı bulunan birkaç yüz kişilik seyirci grubu, bir spor olayını, savaş gibi gören şovenist taraftarlann, kendilerine yönelik, el- kol işaretli gösterilerinden fena halde ürkmüşlerdi. Hemen hepsi, Kanada'da doğmuş olan Yunan kökenli Kanada yurttaşlan, kendi ülkelerinin milli takımını hedefleyen terbiyesizliklerini kesintisiz sürdürdüler. Ertesi gün tüm Kanada medyası, vefası kuşkulu Yunan kökenli seyircilerin TORONTO ENGİN A§KEV eleştirileriyle doluydu. Aklı başında olan Yunan kökenliler, Kanada'da doğup büyümüş fanatiklerin, Kanada milli basket takımına yönelttikleri hareketler yüzünden, gürderce özür dilediler televizyonda ve gazetelerde. Ülkesine gelenlere, göçmen ya da mülteci, tüm insancılhğıyla kucagını açan Kanada, Pierre Trudeau'nun liberal iktidannda başlayan 'çok kültürlü deviet' uygulamasının tümüyle fosladığına inanmaya başladı. Burada doğup büyüyen göçmen çocuğunun bile bu yurda bir tutam bağlılık duygusu belli değildi. Geldikleri diyann fanarizmini, kavgalannı, kan davalannı ve ürpertici adetlerini Kanada'da aynen sürdürenleri, nasıl yapmalıydı da, buraya saygı duyan biryüreğe ve inanca kavuşturmalıydı? Burada, hiçbir baskiya, hiçbir horlamaya, hiçbir dışlanmaya hedef olmadan yaşadıklan halde birçok göçmene. bu yurdu sevmesini nasıl öğretmeliydi? Bu yurdun sorunlanyla, bu yurdun politikasıyla bu yurdun tarihiyle ilgilenen ama kendi benliğini de özgürce koruyan göçmenleri özlüyordu Kanada. Uygarca yaşam sürdüğü Kanada'da, ülkenin öz kültürünü tanımlayan 'hoşgörü'yü, uzlaşımcılığı ve banşçıllığı nasıl öğrenecekti bu göçmenler? Son yıllarda büyüyen gettolaşmadan büyük kaygı duyuyor Kanada'Iılar. Tesettürü, özgürlük ilanı sayan Müslümanlar, takkeleriyle, peçeli, çarşafh giysileriyle, türbanh görünümleriyle, sokaklan, liste ve ortaokullan, üniversiteleri doldura dursun, bazı Islam dernekleri 'şeriatia yönetflmek istediklerini' ve bu kapsamda kendilerine ayncalık yapılmasını istiyorlar devletten. 'Sıh' dinine bağlı olanlar, kesilmesi günah olan saçlannı sakladıklan sanklanyla ve bellerinde 'kirpan' denen bıçaklanyla dolaşıyorlar. 'Sanklanyla' işe gelip-giden Sıh dini mensuplan, mahkemelerden karar çıkartma hüneri göstererek, şimdi sanklı polis olmayı başardılar. Kızlannı, kesinlikle yasak olmasına karşın kendilerine yakınlığı olan doktorlarla 'sünnet etüren' Mısırlı ve Somalili göçmenler dehşete düşürüyor Kanadahlan. Bazı dinci Türkler yayımladıklan din dergilerinde, pasaportlannı taşıdıklan Kanada'yı 'DİyarH Küfür' diye adlandınyor ve uyanldıklan an, 'Diyar-ı Knfür' sözcükleri 'yabana ülkeler anlamına geür ? diye açıklama yapıyorlar. Birçok göçmenin, Kanada'yı. sadece bir maaş bordrosu, bir adres olarak görmeleri, kahrediyor Kanadalılan. Milliyetçiliği yüreğinde yaşatan, şovenist yaygaradan nefret eden Kanadalı, 'Aman indtir miyiın?' duyarlılığıyla davranan göçmeni düşlüyor. Hiçbir göcmenden, kendi özvarlığından kopmasını hiçbir an istememiş olan Kanadalı, ortaçağın büyük düşünürü "St Ambrose'un şu üniü deyişini anunsatmak istiyor: "Si Fueris Romae, Romano VTvito More" - Roma'da, Romahlann yaşadığı gibi yaşa." Demiryollan Stuttgart istasyonuna ve kente gelen tüm tren yolu hatlarııu yerin altına almayı planladı. Birkaç yıl sonra gerçekleşmesi beklenen projeye tt Stungart21" adı verildi. Raylann kalkması ile kentin göbeğinde 109 hektarlık bir alan açılacak. Buraya konutlar, parklar, alışveriş ve ticaret merkezleri ile bürolar yapılacak. Henüz boş, kimi büyük parseller de var. Çıkar uğruna birleşen tarikatçılarla o eski -Atatürkçü, laik ve de aydın'bu parsellerden birini cami için kapmaya uğraşıyor. Kent belediyesıne resmi müracaat çoktan yapıhnış. Ancak Stuttgart'ta yaşayan Türkler için yeterince ibadet yeri var. Çoğunun işlevi belli. Türkiye'ye şeriatı getirmek isteyenlere gizli yollardan gönderilen marklann bu camilerde toplandığını Almanlar da artık biliyor. Beyin yıkanan Kuran kûrslannın, Türkiye' aleyhtan vaazlann buralarda verildiğini de. Bu nedenle olacak, kente kocaman camiyi kondurmak isteyenler "Yentsüıi yapacağız, eskikriniise kapatmayacağız'' diye dayatıyor. Anayasayı Koruma Orgütü'nün "tehükei''dediğive kontrol altında tuttuğu çeşitli tankatlann "denetimindeki'' camilerin gerçek işievini bilen resmi makamlar onlan nedense pek engellemiyor. Geçen yıla kadar Alman vatandaşlığına geçmeye "Biz Türküz, nicin Alman olahm!" diye kesınlikle karşı çıkan takkeli ve rürbanlılar, son aylarda sanki "bir yerden emir alnuş gSH" vatandaşlık değiştiriyor. Geçenlerde bunlann camisine röportaja giden bir Alman gazeteci dosta, gülümseyerek ceplerinden çıkardıklan yeni kırmızı pasaportlannı göstermişler. Ahnan toplumunda daha rahat "çahşabihnek" için almışolacaklar... "Anayasamızjn 4.' maddesine göre ülkede din hürriyeti vardır" diyen Alman politıkacılar, bir yerde bizim tarikatcılara göz yumuyor. Bu ' bilinçli mi, bilinçsiz mi? 1985'ten bu yana Protestan ve Katolik kiliselerin, Milli Görüş teşkilatuıı Almanya'da Islamın resmi temsilcisi olarak kabul etmeye başladığı dikkati çekmekte. Eyaletlerin yabancılar sorumlulan da Milli Görüş'ü, Nurculan, Süleymancılan "ortak çüiarbr" etrafinda birleştirerek "resmi Türk tsJanu" dedikleri Diyanet'in mescitlerine karşı alternatif, Ahnan kontrollü bir "dayamşma" kurma eğiliminde. Yönetenlerin bu bilinçli "açıgmdan" yararlanan, Türkiye'deki laikliğin Ahnanya'daki karşıtlan da istedikleri gibi at koşturmakta. Kendilerine sokulan "Atatürkçü"ye de, oynanan oyunda rol vererek... Gençliğe seslenen O, bunlardan gelecek tehlikeyi tam 70 yıl önce sezmişti.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear