23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18OCAK1998PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 Ata mirası izmir'den Cem Koç, Ada Yayınlan'ndan çıkan Sencer Divitçioğ- lu'nun "Kök Türk- ler" kitabını okur- ) kenbirkaçsatınbi- zimle paylaşmak is- temiş: "Batı Kök Türk- lerden oldukları bilinen Şatolar, X. yüzyıl orta- larında Çin'de kısa bir süre imparatorluk kur- dukları vakit, imparato- run kişisel hazinesi ile devletin hazinesi ara- sındaki farkı ayırt ede- miyorlardı. Savaşta ka- zandığı ganimeti üleş- tirmeye alışmış bir boz- kır budunu olarak, dev- let hazinesini de üleşti- rip duruyorlardı." Ordu'daRefah Partisi'nin kapa- tılma gerekçelerinden birinin iktidarın- 6a mesai saatle- rini dini kuralla- ra göre ayarla- ma girişimi oldu- ğunu biîiyoruz. Peki, Or- duValisiKemalYazıcıoğ- lu'nun "B 054 VLK 4520300" sayılı yazısıy- la 1 Ramazan 1418 tari- hinden 30 Ramazan 1418 tarihine kadar Ordu'da mesai saatinin ezan sa- atine göre düzenlediği- ni biliyor muyuz? . Ö M Ü R İ L İ K Kopyanın serbest olduğu tek okul: Genetik Mühendisliği! t ömür E. Kurum Te): 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Elektromk posta: Deruz.Som«raksnetcom - Erbakan'ın partisi kapatılmış. Çiller'e Yüce Divan volu açılmış. "Eski ortaklara yeni kafive: Hacı ile Bacıl Sonu pek acı!" P azar gününün yazılarından hiç olmazsa bi- rini tatil keyfine uydurabilmenin telaşını ya- şarken, "Artık yayın dünyasında biz de va- nz" diyen dostumuz Yafvaç Ural'ın genel yö- netmenliğini yaptığı Aksoy Yayıncılık'tan bir paket çıkageldi. Paketin içinden ise "anti-stresdizisi"nin ilk beş kitabı. Birj/ılda dünyada iki milyon satan kitap- ların dördünü Ulkü Tamer, birini Belkıs Çorakçı di- limize çevirmiş. "Yaşanmış Sıradışı Aşklar"dan bir öykü ile buyrun pazar keyfine... 1991 'de, Stanford Üniversitesi'nde hukuk öğreni- mi yapan 31 yaşındaki Neil Nathanson. San Fran- cisco Examiner gazetesinden Merl Reagle'a bir mek- tup yazdı. Reagle, gazetenin bulmaca köşesini ha- zırlıyordu. Neil. 24 yaşındaki Leslie Hamilton'a bir bulmacayla evlenme teklif etmek istiyordu. Acaba Re- agle böyle bir bulmaca hazırlayıp gazetede yayımla- yabilir miydi? Reagle, kendisinin bu işi yapamayaca- ğını, ama Neil bir kare bulmaca hazırlayıp kendisine Pazar keyfigönderirse, gazetenin pazar sayısında yayımlayabi- leceğini söyledi. Neil dört ay çalıştıktan sonra bir bul- maca hazırlayıp gazeteye gönderdi. Bulmaca, gaze- tenin pazar ekindeyayımlandı. Leslie, bulmacayı çö- zerken şaşkınlıktan şaşkınlığadüşüyordu. Sanki ken- disi beliriyordu önünde: Doğum yeri: Montana (bir eyalet); en sevdiği çal- gı: Çello (bir müzik aleti); en sevdiği hayvan: Dach- sund (bir cins köpek); ilk adı: Leslie (Caron soyadlı oyuncunun ilk adı); sevgilisinin adı: Neil (astronot Armstrong'un ilk adı). Bunlan raslantı olarak nitelendirdi Leslie. Ama so- nunda, bulmacanın rakamlı karesindeki harfleri yan yana koyunca bir cümle belirdi: "Leslie benimle evlenir misin - Neil." Leslie tek sözcükle yanrt verdi seygilisine. Bir keyif de "En Komik Hastane Öyküleri"nden: Bir hastanenin başhekimi, stajlarını yeni bitirmiş iki doktoru'çağırıp bir apandisit ameliyatını onların ya- pacağını bildirdi. Doktorların kendi başlarına yapa- caklan ilk ameliyat olacaktı bu. ikisi de heyecanlıy- dı. Karşılannda olağanüstü şişman bir kadın vardı. Dok- torlar, apandisitin olduğu bölgeyi kesmeye başladı- lar. Kestikçe kesiyorlar, ama iç organlara ulaşamıyor- lardı. Kadının yağlarıyla boğuşuyorlardı boyuna. En- dişelenmeye başladılar. Karşılanna yeşil bir madde çıkınca endişeleri korkuya dönüştü. Yeşil maddenin ameliyat masasının sterilize edilmiş çarşafı olduğu- nu anladılar. Kadını, iç organlarına rastlamadan, kar- nından sırtına kadar kesmişlerdi. Hemen dikiş atıp neş- tere yeniden davrandılar. Bu kere şanslan yaver git- ti. Apandisiti bulup ameliyatı tamamladılar. Kadın kı- sa sürede iyileşti. Ama hem karnında hem sırtında bulunan dikişlerin nedenini hiçbir zaman sormadı. SESSİZSEDASIZ(!) Robert Martinet'in mektubuna yanrt Eurogold Madencilik A.Ş.'nin muharahhas azası Robert Martinet bir mektup göndermiş, siyanürlü altın madeninin açılışından önce bendenizi Bergama Ovacık'a davet ederek "konuğumuz olup madeni de ziyaret edebilirsiniz" diyor ve altın madeni konusunda bir daha düşünmemi rica ediyor... Yanıtı, bu köşeden verelim: "Mister Martinet, Nazik davetinize teşekkür ederim. Ancak, sanınm unuttuğunuz bir husus var. O da, sizin Türkiye'de ziyaretçi olarak bulunduğunuz ve bizim konuğumuz olduğunuz. Siyanürlü altın madeni konusunda bir daha düşünmem yolundaki ricanıza gelince. Gerek uluslararası sabıkalan bilinen şirketiniz ortakları gerekse ülkemde işletmek istediğiniz siyanürlü altın madeni konusundaki olumsuz düşüncelerimi değiştireceğimi hiç sanmıyorum. Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi, şirketinizin faaliyetinin durdurulması yolunda verilmiş yargı kararı var. Şahsınızda, şirketinizi ülkemin yargı kararlarına uymaya çağırıyor ve misafirperverliğimizi daha fazla istismar etmeyeceğinizi umuyorum. En derin saygılarımla. Not: Daha sonra turistik amaçla gelirseniz, mutlaka görüşelim; Boğaz'da size bir rakı ısmarlarnak isterim." PALAS PANDIRAS - Saatiniz kaç? - Ikibine iki var! IMûfitBozacı ÇED KOŞESİ OKTAY EKINCI 'Ormanlarm mühendisi' olabilmek Orman Bakanı Ersin Taranoğ- lu, 10 Ocak 1998 günü Istanbul Üniversitesi Orman Fakültesi'nde- ki "Istanbul Ormanları Üzerin- deki Baskılar ve Baskıların Gi- derilmesi için Çevre ve Kültiir Varlıklarını Koruma Platfor- mu" tarafindan düzenlenen toplan- tıda şunlan söylemiş: "Sivil toplum örgütlerinden yardım istiyorum. Çevre der- nekleriyle ayda bir kez toplanıp birbirimizi bilgilendirelim..." TEMA Vakfı Başkanı Hayret- tin Karaca 'nın da katiIdığı toplan- tıda konuşmasını şöyle sürdür- müş: "Ormanları ve fidanları kesintikle özelleştireceğiz. Böy- lece daha verimli hale gelecek- ler..."(Sabah- 11 Ocak 1998) Haberi okuduğumda düşündüm. Acaba Orman Bakanı, sivil toplum örgütlerinden 'ormanları pazar- • lamak' için mi yardım istiyordu? Aylık toplantılan da satılacak (ya da kiralanacak) orman alanları hakkında 'bilgi vermek' için mi düzenleyecekti? Eğer böyleyse, Sayın Bakan çevrecilerden değil, 'yatırımcılardan' yardım isteme- li. danışma toplantılannı da 'ara- zi komisyoncularıyla' yapmalıy- dı... Türkiye'de hangi sivil toplum örgütü ormanlarm ve fıdanlıklann özelleştirilmesini istiyor; bu he- nüz resmen açıklanmadı. Ne var lerimizi dinlemck bile istemi- yorlar..." Yıllardır ormanları 'imar bas- kısına karşı' koruma savaşımı ve- ren, ve tıpkı Rrof. Acun gibi 'top- lantrya çağnlmayanlar' arasında bulunan Mimarlar Odası da ör- negin Beykoz'daki Saip Molla özel ormanındakı 'Bakanlık izin- li' villa yapılaşmasına ait rapo- runda özetle diyor ki: "Bu tür izinlerle gerçekleşen yasal tah- ribat kaçak yağmanın da önü- ne geçmiştir. Çünkü eline ruh- sat verilen herkes. orman katli- .amını daha da cesaretle yapı- yor..." Ormancıların seçimi Nıtekim yine Prof. Acun'un bu kez •Orman Vlühendisleri Oda- sı Marmara Şubesi Genel Kuru- lu' nedeniyle yaptığı yazılı açık- lamayagöre. örnegin orman için- de ruhsat alması, Koruma Kurulu ve Mimarlar Odası'nca '4 yıldır engellenen 1 Koç Üniversitesi, şim- dı Bahçeköy Belediyesi'nın yıl- dırım hızıyla düzenlediği bir ruh- satla inşaatına başlamış durumda. Bu ruhsatın 'yıldırım hızıyla' verilmesinin nedeni ise Sanyer'den Bahçeköy'e devredilen mücavir alandaki imaryetkisinin 'mahke- mece durdurulmadan önce1 ış- lemin tamamlanması. Nitekim, yargı bu sınır ve yetki devrini an- Ormanları villalara tahsis edenlcr. şimdi de buna ses çıkart- mayacak bir •'Orman Mühendisleri Odası" istiyorlar... (Fotoğraf: MEHMET DEMİRKAYA) ki Orman Fakültesi 'ndeki toplan- tıyı düzenleyenlerin tercih ettıkle- ri 'katılımcılara' bakılırsa. anla- şılan bu iş için de •platformlar" oluşturulmaya başlanmış. Bakan'ın ve TEMA'cıların ya- nı sıra sadece Orman Fakültesi Dekanı'yla Bakanlık Müsteşa- n'nm konuşmalanna olanak sağ- lanan bu 'sivil' (!) platfoımdan Orman Mühendisleri Odası Marmara Şubesi'nin haben bile yok. Şube Başkanı ve aynı fakülte- nin Ormancılık Hukuku Ana Bi- lim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ertnğ- rul Acun toplantmın yapıldığını duyduktan sonra diyor ki:- Orman alanlarını vakıf üniversiteleri- ne, villa sitelerine. turizm ve ma- den işletmecilerine tahsis eden- ler, bütün bunlara suskun ka- lan sözde cevrecilerle platform kurmuşlar; bizim karşı eleştiri- cak "ruhsattan sonra' durdurdu- ğu için de Koç Lnıversitesı artık 'yasal dayanakgüvencesiyle' (!) ormanı ve orman hukukunu çiğ- niyor... Evet. Bugün Istanbul ve çevre illerdeki orman mühendisleri. 'Marmara Şube yönetimini' ye- niden seçiyorlar. Prof. Dr. Acun, özelleştirmeye ve yağmaya yeşil ışık yakan sözde ormancılann bu kez yönetimi almak için 'plat- form desteği' altında seçime gir- dikleri uyansında bulunuyor. Biz de gerçek ormancılan ve rant yerine ülke ve toplum yaran- nı gözeten duyarlı mühendisleri. ormanlarla birlikte 'meslek oda- larını" da bu 'yeni dünya diizeni tutsaklarına' karşı korumaya ça- gırı>oruz. 'Ormanlarm mühendisi' ola- bilmek için. bugünkü tek görev seçime katılmak... HAYVANLAR ISMAIL GLLGEÇ KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicak(« turk.net ÇfZGİLİK KÂMİL MASARACI HARBİ SEMtH POROY TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 18 Ocak WAGN£R HAYRANIBESTECİ CUABRIER.. 1841' DE SoeÜAI, ÜKILÜ FKANStz BESTECİSİ EMMANUEİ. CHA&KlBZ PO&MUÇTU. KÜÇÜK VAÇLAEJ>A PtrANO ve /CSM/9/V yf SAŞLAM/Ş, ANCAK AİLESİUİH SAStCI-SIYLA YÖHECAHİŞTİ- MÜZJK ÇAL/ÇA*4l-A&Mf OA S'Ü/BÛÜ- /, Ç StGA, VSJZLAIME YE A/MN£T'YL£ OaSnu/K Kt/GMuŞTU- /Z.- LENİMCİU*:L£-(EMr*Ge£yoMr£frt) /£JGiC£MME£r BU S/teA- AGA KASrt-AMA^TMOfK. 18?3'oA, U/AGMEG'İU '7KİS- TAH ve İSOLDe'*'oPetSASINt /2LEMeSr,CH48e/Eg'H//t ANAT YAÇAMINOA PÖNÜto NOKTASI OLMUÇTU.BES- TECİ BÜYÜK HAYBANLIĞINA &l£Ç>U, ILEKKİ ; /<£MDİNE ÖZGÜ yAP/TZAff DA BESTEUYECEKTI': PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU 'Kutsal Devlerten 'Erotik Devlefe Öğrencilik yaşamımın başladığı 'Inönü llkokulu'nu ve ilk öğretmenim Turhan Tansel'i heranımsadığım- da içim ısınır, duygulanırım. Meclis-i Mebusan Cad- desi'ni Fındıklı'dan Taksim Alanı'na bağlayan yoku- şun başındaki okulum herhalde zamanının en modern yapılanndan biriydi. Ön bahçesinde açan hercai me- nekşeleri, aydınlık derslikleri, pınl pırıl yemekhanesi ve kocaman kütüphanesiyle örnek bir okuldu. Adı son- radan Namık Kemal'e çevrilen okulumuzun dış cep- hesini 'Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'. iç duvarlannı 'Re- is-i Cumhur Ismet Inönü'nün resimleri süslerdi. Öğ- retmenimiz ise bizlere ABC'nin yanı sıra şiirler, şarkı- larda öğretirdi. Çokgüzelkeman çalar, klasikBatımü- ziği kadarklasik Türk müziğini de severdi. Keman ça- larken, karşısındaki 'dinleyiciler'm yaşlan henüz yedi- yi doldurmamış çocuklar olduğunu unutacak kadar kendinden geçerdi. 1949 yılının sonuna geldiğimizde, sınrfça Mozart'ın ünlü Türk Marşı'nı ıslıkla çalabiliyor, ismail Dede'nin 'Yine bir gülhinal aldı bu gönlümü' dizesıyle başlayan semai şarkısını ezbere soyleyebi- liyorduk. Öğle 'teneffüsleri'nde arkadaşlanm okulun bahçe- sinde bağırış çağınş oynarlar, itişip kakışırlarken, ben üst kattakı kütüphaneye 'kaçamak' yapar, duvarlar- daki renkli harttaları seyrederdim. Beni en çok 'cana- variı harita' eglendirirdi. Bu haritanın ortalannda bir ye- rinden uyanan canavar, sayılamayacak kadar çok kol- larıyla bütün dünyayı sanp sarmalar ve yutardı. Birgün beni bu 'canavarlı harita 'nın karşısında yakalayan öğ- retmenim, bunun bir tarih haritası, benim 'kollar'a benzettiğim kalın renkli çizgilerin ise 'Türklerin göç yol- lap' olduğunu uzun uzun anlatmıştı. Turhan öğretme- nim bunlan anlatırken o güne kadar tanık olmadığım ölçüde heyecanlanmış, sanki keman çalar gibi ken- dinden geçmişti. Atalarımız Orta Asya'dan yola çık- mışlar, yüzyıllar boyunca devletler yıkıp devletler ku- rarak bugünlere kadar gelmişler ve 'son Türk devle- t/'ni yaratmışlardı. Bütün bunlaraltıyaşında bir çocuk için çok önemli bilgilerdi. O akşamüstü elımde çan- tam eye dönerken öğrendiğim bu yeni şeyleri, -topar- layabildiğim kadanyla-, kafamdan geçiriyor, öğret- menimin büyük heyecanını gözümde canlandırıyor ve bunlardan birtakım sonuçlar çıkartmaya çalışıyor- dum. Tavukuçmaz Sokağı'ndan evimizin bulunduğu SormagirSokağı'na saparken kararımı vermiştim: Bir daha harita seyretmeyecektim! Son Türfcdev/ef/'ninsımgelediğibu 'fan'h'vebuta- rihin yansrttığı 'uzun ve büyük macera' gerçekten de heyecan vericiydi!.. Fakat ne yalan söyleyeyim, ba- şında inanmakta zorlandığım, daha sonra inanma- maya karar verdiğim bu 'macera' beni hiçbir zaman Turhan öğretmenim gibi heyecanlandırmadı. Belki bu 'inançsızlığım'dan ötürü, bu 'macera'ileözdeşleştir- dtğim 'devlet'e de çoçukluk çağlanmdan bu yana pek düzgün bakamadım. İlerideki yaşlanmda izlediğim ya da katıldığım 'ciddi' tartışmalarda bile ne zaman 'ke- rim devlef, 'ceberrut devlef gibi bir sözcük geçse, sanki inönü llkokulu'nun kütüphanesindeymişim gi- bi çocuklaşırdım. 'Kerim devlef\, yer tahtasında ha- mur açan ak saçlı şişman bir kadına; 'ceberrut dev- lef \, her Allah'ın günü karısını sopalayan kötü koca- lara benzetirdim. Geçenlerde bir dostumla bunlan konuşurken, dos- tum "Peki, 'kutsal devlef/ neye benzetiyorsun?"diye sordu. "ftahibelese!" diye yanıtladtm. Çok şaşırd». Gerçekten de rahibelerin 'gizemi'n'ı ilk kez Saint Be- noit Okulu'nun yanda bıraktığım hazırlık sınrfında 'keş- fetmiştim.' Rahibeler bütün bir yaşam boyu kendile- rini 'Tann'nın Oğlu Isa'ya adıyortar, 'KutsalGebe' Hz. Meryem'in yaşamını kendilerine örnek alıyorlardı. Ki- mi bir manastıra kapanıyor. kimi ise Katolik kiliseleri- nin, misyoner okullarının sade, loş, soğuk müştemi- latında ömür tüketiyordu. Bir süre önce 'Bir Rahibe- nin Yaşamı'aü\\ kitabı okuduğumda yine çok etkilen- miştim. Rahibe Maria, Fransa'nın Atlantik kıyılarında kapandığı bir manastırda her gece çırılçıplak soyunup yatağa giriyor, gözlerını kapatıp, 'KutsalRuh'un gel- mesini ve 'bakireliğini' almasını bekliyordu. Otantik ve erotik bir öyküydü. Rahibenin bu bekleyışi 33 yıl sür- müş. Xufsa/fîuA)tanumudunukesincekendini bir ak- şamüstü Bretagne kayalıkları üzerinde genç bir ço- bana teslim etmişti. Bakireliği ile birlikte 'gizemi' de yok olmuştu Rahibe Maria'nın. Şu sıralar yeniden güncelleşen 'devlet sım' tartış- maları bende bunlan çağnştınyor. Bir süredir 'kutsal devlef \n gizemli yanlan aklıma geldikçe 'heyecanla- nıyorum.' Hatta son günlerde bu gizemin kendine öz- gü 'erotik' bir yanının olabileceğini düşünmeye baş- İadığımı da burada söylemeliyim! Bu nedenle, eğerdev- let sırları ortaya dökülecekse, bu dökülme 'gizem sı- nın'r» asla aşmamalı, diyorum. Bunlan yazarken, bir yaz günü Sicilya sahillerinin sıcak kumlannda yürür- ken, birden eteklerinı dizlerine kadar sıyırarak denize doğru koşan çıplak ayaklı genç rahibe Antonella'yı düşlüyorum. Sonra, Kutsal devletimizin bu kadarcık da 'erotizmV olmasın mı?" sorusu kafamdan geçi- yor... Belki de ben, söylemeye pek dilim varmasa da, -çünkü yazı bu nedenle uzuyor-, esasında 'bakirelik derdi olmayan' oynak, fettan ve aşifte bir 'deWef'in öz- lemini çekiyorum. Fakat itiraf etmeliyim ki, Rahibe Maria'nmki gibi bir son, bana sanki olanaksızmış gi- bi geliyor. Oyle ya, koskoca devleti hangı kayalığa yatıracak- sınız? Hem sonra, ya bir gören olursa?.. lletişim için faks: 0 216 418 84 10 BULMACA SEDAT YAŞAYAS SOLDAN SAĞA: I/Birgazeteman- şetinınüstüneyer- leştirilen özlü ve çarpıcı başlık. 2/ Eskimolar"mken- dılenneverdıkle- riad.Muğla'nın bir ilçesi. 3/ To- hum ekme aygı- tı...Utancduyma. 4/Soyundangeli- nen kımse... işın. 5/DerebeylikJa- ponya'sında en 8 aşağı sınıfı oluştu- g ranhalk. Kars'ın " doğusundakı ünlü antik kent. 6/ Bölmeli göçebe ça- dırı... "O yer" anlammda 1 kullanılan sözcük. 7/ Eski Mısır'da güneş tanrısı... Yolsuzyadaemeksizelde 3 edilen şey. 8/ Tecrübelı. us- ta... Boğa güreşi yapılan c alan. 9/ Pantolonun dızıne ve arkasına konulan parca. YLKARIDAN AŞAGI- 7 YA:I/Yüz.çehre...Me>- ve ya da sebzeleri sıkarak ° suyunu ya da yağını çıkar- 9 maya yarayan aygıt. 2/ Bı- rim... Motorlu taşıtlann elektriğini saglayan aygıt. 3/ Birpasa- jın büyük bir ritm serbestliğiyle jorumlanacağını belirten mü- zik terimı... Konut. 4/ "Sofra" anlamındaeski sözcük .."— \ar. postvar.meydandaeryok"'(YahyaKemal). S/Vücutısısı...Sos- yolojide bir kabilenın bölündüğü ıkı ya da daha çok parçadan her biri. 6/ lskambılde bir kâğıt... Nazılerin polıtıkasında Ger- men ırkından kımselere yakıştırılan ad. II Bir gösterme sıfatı... Sıtma mikrobunu aşılayan sı\risinek 8/ Bir gözrengi... Edebi- yatta etkiyi çoğaltmak için birşeyin tersinı söyleyerek edilen alay. 9/ Kalıpta pişen bir tür meyveli pasta... "Çalma, hırsızhk" an- lamındaargo sözcük.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear