23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CumhuriyeC İmtivazSahibi: Berin Nadi Genel Yayın Yönetmenı Orhan Erinç # Genel Yayın Koordinatöru Hikmet Çetinka>a# Yazıişleri Müdürlerı Ibrahim Yıldız, DinçTayanç(Sonımlu) 9 Haber Merkezi Müdurü Hakan Kara • Görsel Yönetmen: Fikret Eser Dış Haberler: Şinasi Danışoğlu # tstıhbarat CengizYıldınm 0 Kultur- Handan Şenköken # Spor Abdülkadir Yücelman • Makaleler Sami Karaören # Duzeltme Abdullah Yazıcı • Fotoğraf Erdoğan Köseoğltı 0 Bilgı-Belge Edibe Buğra • Yurt Haberlen: Mehmet Faraç VaymKumlu tlhanSetçııklBaşkan). Orhan Erinç, Oktay Kurtböke. Hikmet Çetinkava. Şükran Soner. Ergun Bsüa. Durç Tayanç, tbrahim Yıldi2, Orhan Bursalı, Mustafa Balbay, Hakan Kara. AnkaraTemsılcısı Mustafa Balbay 0 Haber Muduni Doğan Akın Ataturk Bulvan No 125, Kaf4. Bakanlıklar-Ankara Tel. 4195020 (7 hat). Faks: 4195027 • Izmır Temsılcısı. Serdar Kıak, H Zıya Bl\ 1352 S 2 3 Tel 4411220, Faks 4419117 • AdanaTçmsılcısı Çetin Yiğenoğlu, lnönüCd 119 S No 1 Katl.Tel 363 12 11. Faks-363 12 15 Kooıdınatör Atamet Konılsan 0 Muhasebe' Bülent Yener 0 Idare Hüseyin Gürer 0 tşletme ÖnderÇeük0Bılgı-îşlem Nail Inal 0 Bılgısayar Sıstem. Mürüvet ÇUer MEDVA C: • Yonetım Kurulu Başkanı - Genel Mudur Gülbin Erduran • Koordınatör Reha Işıtman # Genel Müjiur Yardımcısı Mine Akdağ Tel 514 07 53 - 513 95 80-51384 60-61,Faks.5138463 Yanmlayaı \e Basan: Yenı Gun Haber Ajansı, Basın \e Yayıncıhk A Ş Tuiocağ'ıCad 39 41 Cağaloğlu 34334 lst PK 246 Istanbui f el (0 212) 512 05 05 (20 hat) Faks fO 212)513 85 95 12TEMMUZ1997 îmsak: 3.39 Güneş: 5.35 Öğle: 13.17 Ikındı: 17.14 Akşam: 20.44 Yatsı: 22.32 Valiye 'siyanürcü' suçlaması • İZMİR/İSTANBUL (Cumhuriyet) - tzmir Çev re Hareketi Avukatlan, Bergama'daki altın madenivle ilgili Danıştay karannı tartışmaya açarak ve uygulamayarak görevıni kötüye kullandığı gerekçesiyle Izmir Valisi Kutlu Aktaş hakkında Adalet Bakanı 01tan Sungurlu'ya suç duyurusunda bulundular. Av ukatlar. Eurogold AŞ Yönetim Kurulu üyesi Fikri Tansel'in de "suç işlemeye tahrik" ettiği gerekçesiyle hakkında soruşturma açılmasını istediler. Haklar ve Özgürlükler Platformu da kamu sağlığına ve doğaya zarar verdiği gerekçesiyle Eurogold şirketi hakkında suç duyurusunda bulundu. Çocuk mankenler yarışması • İstanbul Haber Servisi - "97 Türkiye Çocuk Manken Yanşması"nda finalde yanşacak çocuklar, Armada Otel'de dün yapılan ön eleme ile belirlendi. 200 çocuktan 40 çocuğun tespit edildiği, 4-12 yaş arasındaki 4 grupta gerçekleşecek olan yanşma 16 temmuzda Tatilya'da yapılacak. Psikolog Şeyma Doğramacı, çocuklann manken olarak kullanılmasının. onlann dış görünümlen dışındaki yetenek ve becerilerini gelıştirmelerini engelleyeceğini belirterek aıleleri uyardı. Tıpta uzmanlık sınavı • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Tıpta uzmanlık eğitimi için Sağlık Bakanlığı eğitım hastanelerine, üniversitelerin tıp fakültelerine ve Gülhane Askeri Tıp Fakültesi'ne alınacak adaylara uygulanacak 1997 Eylül Dönemi Tıpta Uzmanlık Eğitimi Sınavı'na başvurular 14 temmuzda başlıyor. Sınava girmek isteyen adaylann Sağlık Bakanlığı il mûdürlüklerinden alacaklan kılavuz ve başvurma belgelerini doİdurup. 2 milyon 500 bin lira sınav ücretini yatırdıktan sonra 20 Temmuz 1997 tarihine kadar teslim etmeleri gerekıyor. 7 yeni üniversite • ANKARA (Cumhumet Bürosu) - Cumhurbaşkanı Süleyman Demırel. 7 yeni vakıf üniversitesınin kurulmasını öngören iki kanunu onayladı. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan açıklamaya göre, Cumhurbaşkanı Demirel, Ankara'da Atılım ve Çankaya. tstanbul'da Doğuş, istanbul Kültür, Maltepe. Beykent. Tarsus'ta Çağ adıyla vakıf üniversiteleri kumlmasına i!işkin4281 ve4282sayılı kanunlan onavladı. Yenilenebilir enerji kaynaklannın kullanılması durumunda nükleer reaktör açılmasına gerek kalmayacağı bildirildi 'Türkiye teıııiz enerji üretebilir'ANKARA (Cumhumet Bürosu) - Türkiye'nın, birçok ülkede bulunma- yan tükenmez enerji kaynaklanna sa- hıp olduğu, bu kaynaklan kullanarak elektrik üretmesi durumunda nükleer reaktörler kurmasına gerek kalmaya- cağı bildirildi. Greenpeace Akdeniz Ofisi'nin ha- zırladığı. "Türkiye'nin Yenilenebilir Enerji KaynaklarT başlıklı raporda. Türkiye'nin hiçbir zaman tükenmeye- cek enerji kaynaklanndan yararlan- madığı, geleceğe ılışkın planlannda da yer vermedıği belirtilerek Türki- ye, bu kaynaklan kullanarak enerji sektöriinde dışa bağıınlılıktan kurtu- labilir" denildi. Raporda, yenilenebi- lir enerji kaynaklan şöyle sıralandı: Güneş enerjisi: Türkiye. coğrafi ko- numu sayesinde. güneş enerjisi açı- sından çok zengin. Ülke genelinde or- talama güneş enerjısi, yılda 1315 kı- lovatsaat. Buna göre. Türkiye'nin tüm yüzeyine gelen güneş enerjisi mikta- n, 1996 yılında ürettiğı toplam elekt- rik enerjisınin 11 bin katına eşıt. Ül- kede, bugüne kadar gerçekleştirilmiş ciddı ölçekli bir proje bulunmuyor. Rüzgâr enerjisi: Rüzgâr enerjisi, dünyanın birçok ülkesinde elektrik üretiminde kullanılıyor. 21. yüzyıl baş- lannda. dünyanın elektnk enerjisi ge- • Greenpeace Akdeniz Ofisi'nin hazırladığı raporda, Türkiye'nin hiçbir zaman tükenmeyecek enerji kaynaklanndan yararlanmadığı belirtildi. reksıniminin en az yüzde 15-20"sinin rüzgârdan karşılanması amaçlanıyor. Yapılan araştırmalar. Avrupa Birli- ğTnin 2030 yılına kadar elektrik ge- reksiniminin en az yüzde 20'smi rüz- gâr enerjısınden elde edebileceğini gösteriyor. Biyogaz: Bıyogaz. hayvan ve bitki atıklanmn havasız koşullarda mayalan- ması sonucu oluşan gaz kanşımı ola- rak tanımlanıvor. Türkıve'de. sadece toplam hayvan varlığından elde edile- cek gübre mıktannın bivogaz tesisle- rinde kullanılmasıyla, yılda 3.9 milyar metreküpbivogaz üretilebilır Bumik- tar. yılda 2 milyon ton petrole, 24 mıl- yar kilovatsaat elektrik enerjisıne eşit- tir. Burakam. 1996 yılında Türkiye'nin ürettiğı elektnk enerjisinin yüzde 25"ine denk geliyor. Jeotermal enerji: Yerkabuğunun de- rinliklerinde birikmiş basınç altında- ki sıcak su, buhar, gaz veya sıcak ku- ru kayaçlann içindeki ısı enerjisi, "je- otermal enerji'* olarak tanımlanır. Tür- kiye.jeotermal kaynak zenginliğinde, dünyanın 7. ülkesidir. Tüm dünyada- kı jeotermal enerjinın yüzde 8"i Tür- kıye'dedir. MTA tarafından yapılan araştırmalarda. 140jeotermal sahada, 100 dereceye ulaşan 600 ün üzerinde sıcak su kaynak grubu tespit edilmiş- tir. Türkıye'nın jeotermal ısı potansi- yelı 31 bin megawafttr. Bu potansiyel. 5 milyon evın ısıtıl- masına eşdeğerdır. Bu ısınmanm ma- lıyeti elektrikten 100 kat, akaryakıttan 50 kat. doğalgazdan 40 kat kömürden 32 kat daha ucuzdur. Cumhuriyet'in sorulannı yanıtla- yan Greenpeace Akdeniz Ofisi Ener- ji Kampanyası Sorumlusu MeMaKes- kin, "Türkiye'de nükleer reaktör işlet- mek isteyenlen sahip olduğumuz ener- ji zengmliğinin farkında değiller" gö- rüşünü dıle getırdi. Yenilenebılirener- jı kaynaklannın maliyetımn giderek ucuzladığına dikkat çeken Keskın, bu- na karşın nükleer enerjınin her geçen gün pahalılandığını kaydederek "ABD'de 1980 ile 1988 arasında >apı- mı tanıamlanan nükleer reaktörler. planlananın yüzde 200-2400 fazlasına mal oldu" dedi FESTİVALDE DANS VE MÜZİK GÖSTERİSİ Bir avuç cesaretle belirsiz bir amaç! RANA EVCİM O'BRIEN Festivallerin doruğunda olduğumuz şu günlerde. tstanbul Vlüzik Festivali'nde "Sı- nırsız İstanbul - Berlin Kültür Buluşmala- n" çerçevesinde, bir dans ve müzik göste- risi düzenledi. Müziği Alman besteci Hans Prter Kuhn, koreografisi ve dansı Japon sa- natçı Junko \Vada tarafından gerçekleşti- nlen gösterınin başliğı ">\Tıo's Afraid of Anything" (Kim Birşeyden Korkar.) Katı kurallar ve tabularla öriilü Japon sahne sa- natlan kültüründen gelen bir dansçı ıçin Almanya'da çağdaş dans sanatı dünyasına girmek. tabulan \e kurallan altüst etmek. önemli bir cesaret ışi olmalı. Bu ortama yabancı olan bizler ıçın Wada'nın gösten- sındekı cesaretini, neye karşı olduğunu ya- kalamak oldukça ince bir bakış gerektin- yordu. Japon dansçı Wada. Kuhn'un natü- ralist ve ekspresyonıst nıtelikler taşıyan elektronik müziği eşliğin- de. Japon no sanatının çağ- daşlaştınlmış bir ömeğıni sergiledi. Wada'nın dan- sında, Japon estetiğinin prensipleri olan jo-ha-kyu (başlangıç, ara, hızlı) biçi- mi kullanılmışrı; yani dans üç bölümden oluşuyordu. Bu üç bölümde üç farklı renkli kostüm vardı ve son bölümün ışığı daha sol- gundu. Koreografınin yer aldığı 5X5 metrelık beyaz alan da no'nun geleneksel, dört sütunlu kare sahnesı- nın modernıze edilmiş bir şekliydı. "VVho'sAfraidofAnyt- hing", karanlıktan aydın- lığa doğru yavaş yavaş ^kselen ışığın içinde dansçmın yavaş yavaş be- lirginleşen devınimleriyle basladı. Birinci dansın kos- tümü kırmızı, bedene otu- ran, yalın bir elbıseydi. Sanki Junko Wada"nın bü- tün bedeni gerilmişti. elle- Japon dansçı Junko Wada. ri kadar ayaklan da v-umruk haline gelmiş, bo>Tiu da kasılmış gıbiydi. Ayaklan üzerin- de zor duruyor. düşmek üzere izlenimıni uyandınyordu. Sessizliğin içinde belirli be- lirsiz cızırtılar duyiilmaya başladı. Ara sı- ra gelen bu ses. kısa kesik elektrik akımla- nnı anımsatıyordu. Dansçı. yavaş yavaş kendi etrafında dönüyordu. Biryandan, bir kolubedeninden ıleri ve yukan doğru uzan- maya başladı. Devınimler son derece ya- vaş ilerliyordu. Bu sırada bir yağmur sesi gıttikçe belirginleşmeye başlamıştı. Dans- çı, sanki parmaklanyla bir şeyler sayıyor ya da ellerinde gizli bir anlamı çözmeye ça- lışıyordu. Yağmur sesi, tenekeye düşen darnla seslerine benzer seslerle zengınleş- tirilmişti. Bir süre sonra bunun aslında dam- lalann şarkısına ilgınç bir senkopla kanşan vurgulu çalgılann ritmı olduğunu anlıyor- dunuz. Damlalar seyrelırken yanı ritim ya- vaşlarken derinden bazı kuş seslen duyul- maya başhyordu. Hiç umulmadık bir anda Wada yere yığılıp kaldı. Birinci bölüm, ka- ranlıkla sona erdi. lkinci bölümün kostümünün aynı mo- del, fakat san bir elbıse olduğu göze çar- pıyordu. Dansçmın hareketlennin bir ön- ceki bölüme göre daha özgür olduğu hemen dikkat çekıyordu. Hareket dıline diz çö- küşler, ayak parmaklan üzerinde yükseliş- ler, hatta yer yer sıçramalar ve hızla ağır- lığı tek ayak üzerine vererek dönüşler de eklenmişti. Bu hareketlerle uyumlu olarak vurmalı çalgılar hızla dökülen kum ve top- rak parçacıklannı anımsatan sesler çıkan- yorlardı. Daha sonra buna araya serpıştıri- len çan sesleri de katıldı. Çanlar. sahneyi kapla>an coşku>Tj kutlar gıbi yükseldıler. VVada'nın elleri sanki kollanndan çıkmak ıstiyorlardı. lkinci bölüm. bu doruk anın- da baskın yapan karanlıkla sona erdi. Dansın son bölümü başlamadan önce, karanlığın ıçınden. önemli bir olayı duyu- rur gıbi çan seslen çevTeyi kapladı. Işık yükselırken dansçmın karanlık sırasında hareket etmeye başlamış olduğu görüldü Sahneyi dolduran loş, pembe ışık. üçüncü kostümün mora ça- lan bir mavı olduğunu or- taya çıkarmıştı. Etek boyu diğer iki kostüme göre bi- raz daha uzundu ya da da- ha az hareket edildiği için öyle görünüyordu. Sahne- yi derinden gelen hayvan hırıltısı veya testere sesi gibi sesler kaplamıştı. In- ce uzun parmaklan ve ka- sık halleriyle koreografıye başından beri egemen olan eller, üçüncü bölümde ar- ka planda kalmış. yüzün ifadesi öne geçmiştı. Artık gözler de dansa katılmış- tı. Birden bıre gerçek bir ıs- lık sesi duyulmaya başla- dı. Islık, daha sonra bir şar- kı halinı aldı. Almanca, ef- kârlı bir şarkıydı bu. Şar- kıya arka planda keman- lann stakato çalan seslen eşlik etmeye başladı. Şim- di sahnedekinden çok da- ha keskin bir ışık, sesin geldiği sağ köşede iki şarap bardağını aydınlatıyordu. Kuhn'un orada oturduğunu ve bardakla- n titreştinp birbinne dokundurarak müzi- ği sürdürdüğünü gördük. Dans sona ermiş- tı. Wada, yavaşça Kuhn'un bulunduğu kö- şeye yaklaştı. şarap bardaklannı tokuşturup içmeye başladıklannda bir saatlik gösteri- nin sonuna geldiğimizı ıyice anladık. Genel olarak no sanatına uygun bir şe- kilde şasırtmalarla yüklü olan bu gösteri, yine Uzakdoğu felsefesine ve estetiğine uyumlu olarak sessizliği ve yavaşlığı da bol bol kullanıyordu. llginç bir çağdaş yo- rum denemesı olmakla birlikte, 'VVho'S Af- raidof Amthing' sona erdiğinde garip bir boşluk duyuyorsunuz. Bu dansçı ve beste- ci ikilisınin gerçekten amacına ulaştığından emin değilim. Belki de amaç bu belirsiz- likti; her şeyı Doğu kültürüne uygun, alçak- gönüllü bir deneme düzeyinde tutan sanat- çılar, bir avuç cesaret gösterip bir şeyler ya- ratmışlardı. Belkı de sanat bundan başka bir şey değıl. Kim bilir? IÜ Rektörü Bülent Berkarda. emekliye aynlan fizyoterapist Prof. Fevzi Akso\ 'a katkı- lanndan dolayı bir plaket verdi. (Fotoğraîlar: KEREM KAÇARLAR) Halı sahada dostluk maçı yaptılar Gazeteciler doktorkın iedavietti MtYASE tLKNUR İstanbul Üniversitesı lletişim Fakültesı'nın hah sahasmın açı- lışmdaöğretım üyeleri ile gaze- teciler karşı karşıya geldi Açı- lışını Rektör Bülent Berkar- da'nın gerçekleştırdiğı ve her yıl yapılarakgelenekselleştiril- mesi düşünülen karşılaşmanın il- kini gazeteciler 7-3 kazandı. İs- tanbul Üniversıtesı öğretım üye- lennin yenılgisı karşısında Prof. Dr. Kemal Alemdaroglu da ilk yönetim kurulu toplantısında ta- kımın bütün elemanlannın sü- resiz kadro dışı bırakılacağını ve yeni transferlerle takımın güçlendinleceğini açıkladıf!) "Gazeteciler karması" ile v a- pılacak maç için bir hafta önce- sınden kampa gıren öğretim üye- len, maça çok iddialı başladı Çok zorlu geçen ilk yarı gaze- teciler karmasının 3-2 galıbiye- tiyle bıttı. Ancak lkinci yannın Yansı gün ışığuida, vansı ışıklann altında mnanan maçta gülen taraf gazeteciler oldu. sonlanna doğru farkı sağlayan yeşıl takım (ga- zeteciler karması) şov yaparak karşılaşmayı ta- mamladı. Gazeteciler karmasının üç golünü İb- rahim Yıküz. iki golünü Mahmut Sertattı. Go- lün birini Prof. Tahsüı Yeşildere kendi kalesine atarken dığer gol de KâşifAğanoğlu'na değen to- pun kaleye girmesiyle gerçekleşti. Öğretim üye- lennin iki golünü diş hekimi Prof. DT. Bülent Kâtipoğlu atarken bir golü de Yeni Yüzyıl gaze- tesinden Metin Tükenmez kendi kalesine attı. Gerek ilk gerekse ikınci yanda savunması sık sık gedik veren "Gazeteciler Karması"nda hezi- meti, kalede devleşen Mehmet Sucu önledı. Karşılaşmayı yöneten hakemın düdüğü sade- ce maçın başlama vuruşunda ve bitişinde duyu- labıldi. Maçta taç ve ofsayt uygulaması olmadı- ğı için hakem de izleyici gibi oyunu seyrettı. Kendisi de bir gazeteci olan Süleyman Aba> r ay- nı zamanda bölge futbol hakemi. Ancak çalın- mayan düdükler zaman zaman ıtirazlara neden oldu. Öğretim üyeleri karmasından 4 numaralı formayı giyen ortopedist Prof. Dr. Aziz Altu- fan'ın attığı tekmelerden kemik seslen izleyici trıbününden duyuluyordu. İkinci yanda öğretim üyelerinin başanlı forvet oyuncusu Bülent Kâ- tipoğlu kaleye geçti. Ancak özellikle V'eteriner Fakültesi Öğretim üyelerin- den Prof. Dr. Tahsin Yeşil- dere ile aynı fakülteden Prof. Dr. Adem Şenünver'in atak- larına Mehmet Sucu geçit vermeyınce, Kâtipoğlu yeni- den kaleyi bırakarak hücum- dakı yerını aldı. Ancak so- nuçdeğışmedı. Son dakikalara doğru maç boyunca sahada eli belinde dolaşan ve formasını terlet- me\en Cumhunyet Gazete- si'nın Yazı Işlerı Müdürü Ib- rahim Yıldız, arkadaşlannın kale önüne dek getinp verdik- leri paslarla takımını galibı- yete taşıdı. Aşın kilolan ne- denıyle koşamayan ve rakip oyunculara pres yapmayan Ibrahim Yıldız. attığı üç gol- le hat-tnck yaptı. Gazeteciler Karması"nın başanlı kalecisı Mehmet Su- cu, 37 yaşında tstanbul Üni- versıtesı takımından transfer teklifi aldı. Transfer ücreti olarak kendisinin ve aılesınin bıryıllık sağlık ih- tıyaçlannın ücretsiz karşılanması önerilen Sucu teklifi düşünmek ıçin bir hafta süre istedi. Spor tesisleri İstanbul Üniversıtesı Spor Birlıği'nın yaptıgı çalışmalarsonucunda. 1997 yılı içensındedeği- şik fakültelerdeki dört halı sahayla birlikte 2 bin kışilik Avcılar Kampusu Spor Salonu hızmete açılmıştı. Öncekı gün de Rektör Bülent Berkar- da'nm açılışını yaptığı lletişim Fakültesi Halı Futbol Sahası ile üniversite bünyesindeki tesis- lere bir yenisi eklendi. MESELA DEDIK ERDALATABEK T) ız Türklerin hakkı çok yeniyor. ±J Şimdi bütün dünya çalkalanı- yor. Neymiş. Mars'a gidilmiş de taş toprak numunesi alınıp keşfediliyor- muş. Hangi birini düzelteceksin bı- lınmez. Bir kere bir yere gidiyorsan keşıf için değil. fetih için gidecek- sın. Madem Mars'a kadar zahmet edıyorsun, orayı fethedeceksin ki zahmetine değsin. Şimdi işin bir ya- nı bu. Ama asıl bir yanı var ki işte orda biz Türklerin hakkı yeniyor. Biz Türkler Mars'ı kaç yıllar önce bul- muşuz. Bulmuşuz da tavlada pul al- dırmadan rakibi yenmeye 'mars' de- mişiz. Kahvelerde kim kimi mars edecek diye insanlar tavla oyuncu- lannın etrafında kümelenmiş. O onu turmuş. bu bunu tutmuş da dostlar kü- süşmüş, kahveye gelmez olmuşlar. Onun için de bu Mars'ın keşfı Türk- lere aittir, böyle de bilinmelidir. Şim- di gene dünyada Mars niyetine taş toprak toplayadursunlar, bizim Tür- Once Mars Sonra da Marş... kiye'de heyecanlı bir oyun başlamış bulunuyor. Bakalım, kim kimi mars edecek? Kadınlar mars mı oluyor?.. T reyecanlı bir tenis maçı gibi iz- ±~L liyoruz. Ikili kadın takımı bir o yana bir bu yana koşturup topu sa- ğa sola atıp duruyorlar. Oyuncunun bin eskiden epey hızlıydı ya, oyun pek hızlanınca soluğu kesildi. Yoru- lunca daha zayıfını ara sıra dürtük- leyip hızlandırdı. O da fav ulden baş- ka bir şey bilmiyor. Servisleri kötü, dışanya attığı toplann içerde sayıl- masını istiyor, hakemlerle kavgaedip duruyor. Öbürü. oyunculann sanşını daha bir marifetliydi ya. oyun uzayınca fandı. Çaktırmadan kenarda soluk- lanıp zaman kazanıyor. Bu çepit es- mer de top kenara çıkınca kafayı sal- lıyor, 'hadi ordan' gibi hareketler yapıyor. tuhaf biri. Karşılannda sa- kin erkek takımı var. Sakin ama ka- rarhlar. Ne yaptıklannı biliyor. oyu- nu nasıl kazanacaklannı hesaplıyor- lar. Bu da kız takımını biraz delirti- yor gibi görünüyor. Bu ikilinin des- tekçileri su koşturuyor, havlu tutu- yorlar, ama nafile. Onlar da durumu iyi görmüyor olacaklar ki birer iki- şer sıvışıyor. Ne dersiniz, kızlar mars mı olacak° Sonra da mars... değil mi haksızlığı... Şimdi bu Amerikan dünyasın- dan biri çıkıp da. "Yapmayın arka- daşlar, biz Mars'ı yeni keşfediyoruz, ama Türklervıliarönce keşfetmiş de oyıınlannm sonucuna ad diye kov- muşlan gelin bari bunu kabul edin de şu tarihi haksızlıkiarunıza bir yeni- sini eklemevelim" der mı? Demez. Çünkü, bize karşı derin kompleks- leri vardır. Demesinler. Biz zaten bu haksızlıklan biliyonız. Madem öy- le. işte böyle. Biz de onlara aldırmı- yoruz. Ne isterlerse yapsınlar. Umu- rumuz bile değil. Onlann Mars'lan varsa bizim de marşlanmız var. Biz önce mars eder, arkadan marş söy- lenz. Şimdi bu kız takımı mars ol- maya gidiyor va, arkadan bir de marş istemez mi? Önlara marş mı söyle- melı, yoksa marş marş mı demeli... Biliyorsunuz marş marş demek, hız- lı yürü de ense tıraşın görünsün de- mektir. Bu ikıli de pek ortalığı kınp geçirdiler. epeyce can yakıp kafa ko- pardılar. Şu senden, bu benden diye pek insan ayırdılar. Insanlan birbi- rine düşürdüler. Son kullanma tari^ hıni epeyce öne aldılar. Böyle olun- ca da marş marş demek kaçınılmaz oldu. Şimdi hemen başlarlar, "A, böyle olur mu canım, daha miadımız dol- madı ki; hem enişteyeni eriket hazır- üvor. yakında yapışnracak. süremi- zi daha da uzatacak" demeye. Ama bunca kural ihlali yaptınmsız kala- maz. Çareleri yok, miatlan doldu, soluklan tıkandı. Marş marş sesle- rinı duymak üzereler. Ense tıraşlan pek görünmeyecek. çünkü saçlan uzundur. iki yana sallayıp gidecek- ler ya tabanlar görünecek. Marş març... 7" 7"adi bakalım yallah. Siz mars ±~L olduğunuzu da anlamıyorsu- nuz. Daha oynadığınız oyunun ku- rallannı bilmiyorsunuz. Şimdi marş marş. Kızlar takımı falan da değil- siniz, memleketın aklı başında kız- lan sizi tanımıyor, istemiyor, ortaya çıkmanızdan da üzüntü duyuyor. Siz ne yaptığınızı pek bilemediniz, ya- ramaz ışlere kanştınız, kendinizi er- ken tükettiniz. Bir güzel mars oldunuz, şimdi de marş marş seslerini duyuyorsunuz. Vakitlice efendılik edip de gitmeyi bilmezseniz. attan indiğiniz zaman marsıvan eşeğini de bulama^sınız. Haberinizola...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear