23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 27 MAYIS 1997 SALI 12 KULTUR SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Shakespeare'e fazla ıızak, fazla \ akm • 9. Uluslararası îstanbul Tiyatro Festivali 'nin görkemli programı içindeyer alan ilk ikiyapıt, izleyenlere Shakespeare 'le bir kez daha -farklı biçimlerde olsa da- merhabalaşma olanağı sağladı. "Othello " Shakespeare 'e fazla uzak, "Kral Lear " ise fazla yakındı. Her iki çalışma dafarklı açılardan izlenmeye değerdi... Shakespeare'e fazla uzak bir 'Othello' Dans tiyatrosu, ülkemızde başlangıç döneminde henüz. Oysa diinya düzey ın- de bu türün ustalan yetişti bile. Festival düzenleyicilerinin açılış gösterisi olarak her yıl, metne dayalı bır oyunu değil de öncü gösteri anlayışını sunan, uluslara- rası düzeyde seçkin bir üriinü seçmele- ri, hem festivale hoş bir ivme kazandın- yor hem de yerleşik gösten anlayışlan bağlamında kamçılayıcı bir işlev taşıyor. Ismael-Ivo Dans Tiyatrosu'nun sergıle- diği "Othello" bu açıdan yennde ve vu- rucu bir seçim. Programı elınıze alıyorsunuz; gösten- nin başlığı "OtheOo"; altında "VVıffiam Shakespeare" yazıyor. tzleyicı olarak al- gilama yetinızi, Shakespeare oyununun tiyatral göstergelerinin modern ya da postmodern dans göstergelerine dönüş- türüldüğü, doğal olarak koreografın ve yönetmenin özgün yorumlannın da yer alacağı, dolayısıyla metinle bire bir ör- tüşmesini beklemediğiniz bir gösteriye hazırlıyorsunuz. (Belki de olayı fazla ciddiye alıyorsunuz, dans tiyatrosu seyir- ciliği birikiminiz çok olmadığı ıçin.) Gösteri başlıyor... Ivo'nun büyüleyici ustalığı Düşünebileceğiniz en sert/ en kaygan bedensel devinimlerin "baskm" bir ışık/efekt güdümünde açılımını görüyor- sunuz. Görsel düzeyde göz kamaştıncı, işitsel düzeyde de kulak tırmalayıcı üs- tûnlükte bir teknik söz konusu. (Temel işitsel tınıyı Brezilyalı saksofoncu Lhio Tragtenberg'in, doğal gürültülerden so- luk alıp verişlere, elektronik seslenişle- re dek uzanan sessel kurgusu oluşturu- yor.) Dansçılann sergilediği teknik üs- tûnlük, sahnenin metalsi donanımı. da- ha önce dans olgusuyla şu ya da bu bi- çimde buluşturmadığmız devinim düze- ni yepyeni bir algılama ortamınaçekıyor sizi. Hayranlıkla, daha da hayran olma beklentisiyle izliyorsunuz. Aklınızdan "OtheBo"nun ünlü öykü- sünü çıkanp atabilseniz iyice rahat edıp bu usta işi gösterinin büyüsüne kendinı- zi kaptınp gidivereceksiniz. Ama bu ola- nak dışı: Ortada bir Othello, bir Iago. ay- nca -ikı erkek dansçı tarafından canlan- dınlıyorolsalarda- Shakespeare"in oyu- nundakj ikı dışı kişi Desdemona ve Emi- lia var. (Bu arada sahnede oyunun ikin- cil başkişilerınden Cassio ve Roderigo da mevcut, ama astigmatım loş ışıkta in- ce aynmlan seçmeye engel olduğundan ikisini birbirinden ayn olarak algılaya- mıyorum. Herhalde suç bende.) Ulaştığımız ıpuçlanndan yolaçıkarak. Ismael Ivo ve Johann Kresnik'ın dans diliyle. Othello'nun güçlü bir savaşçı olarak ulaştığı u erk"ı (zincirlerden oluş- turulan olağanüstü salıncakta sallandı- ğında), Desdemona"nın yüreğini ve be- denini fethederek ulaştığı erkeklik "erk"ini. sonra da kendisine ihanet etti- ğine inandınldığı içın Desdemona'yi bo- ğarak cezalandınrken ulaştığı tannya- öykünmecı "erk"! gözlemliyorsunuz. (I- vo, Othello'da büyüleyici bir ustalık ser- giliyor.) Bır yandan da "Otheüo"nun Venedik- lı "beyaz" ınsanlann dünyasma kabul edilmesini (yüzüne beyaz maske takma- sı, beyaz peştamal kuşanması), sonra da beyaz giysiler ıçınde dostluğunu kazan- dığı kara derili kahramanı kara giysile- re bürünüp kıskançlık cehennemine sü- rükleyen İago'nun "yabancı''yı "beyaz insanlar"ın dünyasının dışına kovalayı- şını, görsel sanatlarda epeyce klişeleşmiş •göstergeler yoluyla izliyorsunuz. (Ivo- Kresnik koreografisindeki en özgün ve görsel olarak en vurucu göstergeler, Ot- hello-Desdemona ilişkisinde dışa yansi- Lear'le yüz yüze* yüreh yüreğe Festivalde "tiyatro yapıtı"nı "tiyatro yapıtı" boyutlan içinde sunan ilk ya- pım, Ulusal Kraliyet Tiyatrosu'nun sunduğu "Kral Lear". Sir Richard Ey- re'in Londra'da Cottesloe'nun seyir- ciyle oyunculan birbirine çok yakın kı- lan uzamsal koşullanna uygun olarak sahnelediği oyunun yıldızı, ünlü Ian Holm. Ingiltere'de aylardır gündemde olmayı sürdüren ve sürdürecek olan bu olağanüstü yapımın ilk yurtdışı sergi- lenmesinin lstanbul'dayeralması, fes- tival düzenleyicilerinin başansının göstergesi. İngiliz sanatçılar festivalde sunacak- lan oyun için Aya lrini'yi seçmişler. Bu uzamda temel sorun. seyircinin üç yandan çevrelediği yan-orta alana yer- leştirilmiş uzun platformda yer alan oyun uzamının farklı akustik ortamla- rayayılması. Birbölümseyirciisesah- neye yeterince yakın değil. Bu neden- le ana dili Ingilizce olan kimi yabancı- lar bile konuşmalan izlemekte zorluk çektiklerini söylediler. Oyunu Cottes- loe'da izlemiş olan ve Aya trini'de ar- ka sıralara oturan Ingiliz eleştirmenler ise düş kınklığına uğradılar. Ben şans- lı seyirciler arasındaydım. Akustik farklılaşmalardan etkilenmekle birlik- te, hem diyaloglan izleyebildim hem de oyunculuğun tüm aynntılannı algı- layabilecek düzeyde yakındım sahne- ye. "Kral Lear" denince yaldızlı panl- tılar içinde devinerek dehşet saçan göz- leri ve tumturaklı sesiyle ortalığı kasıp kavuran, uzun saçlı ve uzun sakallı bir kral-baba gelir gözler önüne. Oyun bo- yunca, kral ve baba olarak yaptığı yan- lış seçimin bedelini, yaldızlanndan adım adım soyunarak ödeyen. kendisi- ne yakıştırdığı tann konumundan sıy- nlıp "insan" konumuna ulaşmayı öğ- renen kahramanın trajik seriivenini iz- leriz. Kral Lear ve bizim dünyamız Ulusal Kraliyet Tiyatrosu'nun "Kral Lear" yorumunda ise hükümdarhk görkemi, gösterişli tiradlar, gürültülü askeri görüntüler geri düzlemde bıra- kılmış: oyuna odak noktası olarak. ba- banın çocuklanna, çocuklann babala- nna. kardeşlerine, eşlerine yaptıklan "kötülük" ve uyguladıklan "şiddet" alınmış. Yapım Shakespeare'in insan doğasını, insanm insanla olan karma- şık ilişkisini evrensel düzeyde incele- medeki üstün yeteneğıni ve yetkinliği- ni gözler önüne serme yönünde oluş- turulmuş. Yapımın temel ilkesi yalınlıktır. Plat- formun orta yerine yerleştirilmiş bir masayı çevreleyen koltuklara oturup kalkan insanlar, geri düzlemde yer alan duvann gereginde kapı olarak kulla- nılması, gereğinde de belli belirsız bır fon resminin yansıtılmasıyla uzam de- ğişiklığinı belirleme işlevini taşıması, platformun çeşitli ışık tasanmlanyla renk değiştirmesi, bir şato uzamından yağmurlu-çamurlu bir orman kıyısına dönüşmesi. devinimlerdeki ve ses kul- lanımındaki doğallık... Gerek oyuncu- luk gücü, gerekse teknik düzeyde or- taya konmuş zorlu çabalar, hep bu ya- lınlığı sağlama adına seferber edilmiş- tir. Lear ufak tefek. gözleri felfecir oku- yan, dedığı dedik. inatçılığını şımank- lık düzeyine getirmiş, çocuksu bir ba- badır. Yaşlılığın ve kral unvanının gü- cünü sonuna dek kullanmaya niyetli, yaşamı ve insan ilişkilenni gözden ge- çirmeye hıç nıyetlenmemiş. hiç büyü- memış bir baba... Korkunç bir bedel ödeyecektir o güne dek öğrenmedikle- rini öğrenmek için... Onun konumun- da olan herkes gibi. hepimiz gibi... Ian Holm, sergilediği Lear kişiliğiyle bizi Shakespeare'in dünyasına götürmeyi değil. Shakespeare'in dünyasını bizim dünyamızla bütünleştirmeyi amaçlar. Tüm gösterişsizliği ile sahneye adım atar atmaz, bir gözbağcı elçabukluğuy- la yapar bunu. Artık oyunun sonuna dek göz göze. yürek yüreğeyiz onun- la. Holm'u betimlemek olanaksız Geriye bu düzlemde belirlenen du- yarlığı, hiç zedelemeksizin, oyun sonu- na dek sürdürmek kalmıştır. Giysiler- de tarihsel çizgilerle modern gusto bu- luşturulmuştur. Kadın ve erkek kişile- rin saç modelleri modern, jestleri gü- nümüz davranış biçimlerine uygundur. Lear'in çocuksu öfkesi ve inadı, masa- nın üstüne çıkıp tepinmesiyle, doğal evrensel göstergelere dönüşür. Şımank ve dediği dedik babasıyla baş edeme- yen Goneril'in "rencide edilmişliği" herhangi bir kız evladın yüzünde yan- sıyan doğal lıkta anlatım bulur. Baba- sının (Gloucester) saldığı korku, Ed- gar'ın yüzünü hepimizinkini kararttı- ğı gibi karartır. Gloucester'ın evlilik dışı oğlu Edmund'un, Lear'in ortanca a"yun boyunca her ilişki, oyuncular arasında göz göze, yürek yüreğe açımlanır. Kalabalık sahnelerde bile karşı karşıya, yüz yüze oyunculuk ön düzeydedir. Festivalden Ulusal Kraliyet Tiyatrosu, Richard Eyre ve Ian Holm geçmiştir. Sunulan yalnızca çok başanlı bir 'Kral Lear' yapımı değil, bir tiyatroculuk dersidir. kızı Regan'a yaklaşması, gecelikle dı- şan fırlayan kadının sırtına yavaşça koyduğu pelerinle gerçekleşir. Soytan, Lear'in ulaşamadığı bilgeliğe erişmiş herhangi bir yaşlı kişidir, grotesk bir estetik gösteriye soyunmuş, ironik bir akıl hocası değil. Kocasının Glouces- ter'in gözlerini oymasına önayak olan Goneril. bu dehşet verici insanhk su- çunu işledikten sonra ona elini uzatan yaralı eşine sırtını dönüp kıntarak sah- neyi terk ediverir. Çocuklanyla olan ilişkisindeki acı gerçeği çok geç olarak ilk kez fark edip kızgınlıkla zıp zıp te- pinen, avaz avaz bağıran Lear, öfkesi- nin en görkemli noktasında; gözlerine 9.ÜLBSIARARAS! İSTANBÜI TİYBTRO FESTİVALİ r thello gösterisinde Shakespeare'in oyunu alabildiğince özgür bir yaklaşımla kullanılmıştır. Ismael Ivo, Othello karakterinde Afrikalı erkeğin düşünsel ve bedensel duyarhğındaki farklılığa eğilirken gösterinin tümü, 'yabancf unsuru toplumdan çıkanp atmaya koşullandınlmış beyaz erkekler dünyasında, kösnüllükle şiddeti buluşturan erkek fantezisi üstüne kurulmuştur. Her iki olgu da Shakespeare'in 'Othello'su temel çıkış noktası yapılmadan . gerçekleştirilebilirdi. Gösterinin ardmda bıraktığı sorulann gerisinde hep aynı kaygı var. Neden 'Othello?' yan iç savaşımda karşılıklı "serflikle "kmlgan"lığın ıç içe geçmişliğinde olu- şuyor. Gösterinin bu ilişkiyi gösteren an- lannda, sözle, jestle ya da mimıkle dile gelebileceğin çok ötesinde bir anlam de- rinliğine ulaşılıyor.) Ancak sahneden taşan enerjinin, sa- natçılann, özellikle de Othello'yu can- landıran Ivo'nun baş döndürücü hüner- leriyle biçimlenip seyirci üstünde baskı kurduğu bir saati aşkın süre boyunca, hepsi de erkek olan ve "erkeka" tavır- lann dışına hiç çıkmayan dansçılann sunduğu, koreografinin temel örgesi olan, ama gerekçesi pek de açıklığa ka- vuşmamış "ekstra ekstra erotizm" gös- terisinin içerdiği sonsuz yinelemeler içinde bunalıp gidiyorsunuz. Ivo-Kres- nik koreografisi. algılama sürecinin uza- tılmasına yönelik bir yaklaşım sunuyor. Ancak gösterinin bır saati aşmasıyla, sahnede sunulan teknik üstünlük yer y- er kanıksanmaya, harekete eşlik eden tı- nı da can ahcıhğmı yitirip rahatsız edici olmaya başlıyor. Erkek egemen gösteri çizgisi Sonuç olarak, ünlü bir öykünün. bir yandan enine boyuna çekilip uzatıldığı, bir yandan da Shakespeare'in "Othel- lo"sunu anlamlandıran pek çok boyutun çıkanlıp yerine kafası tıraşlı ve "askıh entariB'" Venedikli erkekler dünyasında oluşturulmuş erotik bır devinimin yer- leştirildiği bir gösteri var karşımızda. (Othello dışmdaki erkek rollerini oyna- yanlann giydiği askılı entariler. "Vene- dikli beyaz" olma aynmını mı gösteri- yor? Ya da yalnızca sahnedeki erotizm gösterisine hızmet eden -biraz da klasik baledekı kadın dansçı giysilerinin paro- disini yapan- işlevsel sahne giysileri mi bunlar?) Shakespeare'in oyunlannın SCT- gılendiğı Elisabeth döneminde kadınlar sahneye çıkamadığı içın kadın rollerini genç erkek oyuncular oynardı. Ama on- lar "kadın taklidi" yapardı; Shakespeare de oyuncular daha rahat oynasınlar diye erkek oyun kışılenni sık sık erkek kılı- ğına sokardı. Johann ICresnik'in sahne düzeni ve Ivo-Kresnik koreografisi için- de yer alan erkek-egemen gösteri çızgi- sinin Shakespeare dönemindekı uygula- malarla yakından uzaktan ilgisi yok, ol- duğusöylensede... Yaratıcı bir koreografın, istediği bi- çemde bir gösteri oluşturmada, istediği imgeleri biçimlendirmede, istediği ileti- leri sunmada özgür olması gerekir. "Ot- heflo" gösterisinde Shakespeare'in oyu- nu alabildiğince özgür bir yaklaşımla kullanılmıştır. Ivo. Othello karakterinde Afrikalı erkeğin düşünsel ve bedensel duyarhğındaki farklılığa eğilirken gös- terinin tümü, "yabancı" unsuru toplum- dan çıkanp atmaya koşullandınlmış be- yaz erkekler dünyasında. kösnüllükle şiddeti buluşturan erkek fantezisi üstü- ne kurulmuştur. Her iki olgu da Shakes- peare'in "OtheDo"su temel çıkış nokta- sı yapılmadan gerçekleştirilebilirdi. Gösterinin ardında bıraktığı sorulann gerisinde hep aynı kaygı var. Neden "Ot- heOo?' saldıran gözyaşlannı, yapayalnız, ko- runmasız çocuklann yaptığı gibi yum- ruklanyla defetmeye çalışır. (Kınlgan- lıkla kıncıhğm iç içe geçtiği, buruklu- ğun doruğuna ulaşan bir an!) Corde- lia'nın ölüm sahnesinde, elindeki mi- nicik tüy parçasıyla kızının soluk alıp almadığını anlamaya çalışan şaşkın ve perişan Lear'in Ian Holm yorumunu betimlemek ise olanaksız. (Ancak Ian Holm'dan izlenirse hissedilebilir.) Oyun boyunca her bir ilişki, oyuncular arasında göz göze, yürek yüreğe açım- lanır. Kalabalık sahnelerde bile karşı karşıya, yüz yüze oyunculuk ön düzey- dedir. Izleyici olarak elverişli bir nok- Bu kez tüm alkışlarEkmekçi'ye Mustafa Ekmekçi hepimizi öksüzlüğe terk edip aynlıverdi aramızdan. Ekmekçi. Ankara'da yer alan kültür-sanat etkinliklerinin koruyucu ağabeyi gibiydi. Hemen her etkinlikte yeri vardı. Ister düzenleyici, ister konuşmacı, isterse izleyici konumunda olsun, onun katılımı yaratılan sanat-kültür ortamına ciddiyet, içtenlik. güven katardı. Nice genç topluluk, nice toplumcu oyun hep onun basın gecesindeki varlığıyla gönenmiş; onun yüreklendirici sözleri ve coşkulu alkışlan. nice tiyatrocuya umut ve inanç aşılamıştır. Sevgili Ekmekçi'nin böyle bir ortamı paylaşmaktan duydtığu kıvancı ortaya koyan güleç yüzünü, her etkinlikte, özellikle de Ankara Sanat Tiyatrosu'nun dünyaya ve topluma dost insanlan buluşturan fuayesinde arayacağım. Özlemle. Bu kez tüm alkışlar Ekmekçi'ye... tada oturuyorsanız üç saatlik oyun bo- yunca sahnede olan biten içinde eriyip gidiverirsiniz. Sahnede ve sinemada pek çok kez Ingilizce Shakespeare izlemiş biri ola- rak, Shakespeare dilinin böylesine do- ğal bir akış içinde gündelik konuşma diline dönüşüverdiğine ilk kez tanık ol- duğumu söylemeliyim. Edebıyat ve ti- yatro tarihine kazılmış bir metin, ancak böylesine doğallaştınlabilir ve bugü- nün insanına mal edilebilir. Kusursuz teknik yetkinlik Richard Eyre'in, yorumu doğnıltu- sunda kusursuz düzeyde gerçekleştir- diği "Kral Lear" olayının gerisinde yer alan teknik yetkinliğin altı birçok kez çizilmeli. Nasıl degiştiğini fark et- me fırsatını bulamadığmız çevre dü- zenlemesi, ışık ve giysi tasanmındaki etkili incelik, sahne devinimim bir an bile aksatmayan akışkan hareket düze- ni... Hele hele ışık/efekt marifetiyle oluştunılmuş "flrtına" sahnesi... 9. Uluslararası Îstanbul Tiyatro Fes- tivali'nden Ulusal Kraliyet Tiyatrosu, Richard Eyre ve Ian Holm geçmiştir. Sunulan yalnızca çok başanlı bir "Kral Lear" yapımı değildir. Bir tiyatroculuk dersidir aynı zamanda... YXH ODASI SELİM İLERİ Acıbadem Acıbadem'i çocukluğumdan hatıriıyoaım, bam- başka bir Acıbadem hatırtıyorum. öyle birsemt ki, önce şimdi geçmişte kalan bir hikâyeme yansıdı, "Elbise Haritalan"na. Orada nasıl tasvir etmiştim Acıbadem'i, pek çı- karamıyorum. Yeşillikten, yeşertiden söz açmış olmalıyım. Yaz günlerini, yaprak hışırtılan ve bö- cek sesleriyle bezenmiş sessizliği. Dile getirmeye çalışmışımdır herhalde. Aabadem benim için gerçekten de bir sessiz- lik, dinginlik, erinç köşesiydi. Belki o zaman ço- cukluğumda bunlann pek ayırdında değildim, a- ma arada bir gidip geldiğimiz Acıbadem'den hep ince esintiler, yeşertili ıssızlıklar biriktiriyordum. Yaklaşık kırk yıl öncesinin Kadıköyü'dür bu. Ay- nlık Çeşmesi'nin bir yeriennden Acıbadem'e va- nlır. Burada yüzyıllık ağaçlar birdenbire o kadarge- niş yaprak yelpazelerinı açarlar. Gökyüzü o yap- rak yelpazelerinin yemyeşili arasından daima ma- vi benekler.. durmadan oynaşan, yer değiştiren mavi benekler halinde görünür. Yaprak örtüsü yelpazeleri boyuna ışık süzerler, ışıklar, ışıltılar elerter, sağarlar. Işıltılar gözlerimiz- de bir belirip çakıp, bir kaybolup sönerier. Acıbadem korulan, bahçeleri, çayırlan ölçüsün- de köşklenyle de istanbul'un en güzel semtlerin- den biriydi. imparatorluk zamanında burada sul- tanlann, şehzadelerin yaşadığı söylenirdi. Büyük- lerimiz arasından o günleri hatırlayanlar vardı. Fa- lan sultanın köşkü, filanınki diye gösterilirdi. Ne var ki bu köşkler görkemli, şaşaalı günlerini çoktan kapatmışlardı. Bazıları terk edilmişti. Ba- zılarının camları kınktı. Yaban otlar bürümüştü bahçelerini. Şimdiki güzellikleri bir çökkünlükten kaynaklanıyordu. "Elbise Haritalan" hikâyemde Acıbadem için geçkın bir terzi kız uyduımuştum. Aslında oraya biraz yoksul düşmüş, Kadıköyü'nün yeni apart- manlı semtlerine taşınamamış ahbaplanmıza gi- diyorduk. Hayli bakımsız, bayındırlıktan uzak ah- şapevlerdeoturuyorlardı. Gelgelelim su dolu bar- dağın altındaki cam tabak daima dantela örtülüy- dü. Acıbadem adının nereden geldiğini merak eder- dim. Büyüklenm her defasında yeni bir açıklama getirirler, açıklamalar hep birbiriyle çelişirdi. Çok uzun yıllar Acıbadem'e gitmedim. Sonra bir ara Çamlıca Kız Lısesi'ne gittim; dostum Semra Aktunç lisenin felsefe ögretmeniydi. Acıbadem'i değışmiş buldum. Yine de yeşerti, köşkler variık- lannı koruyordu. Eski büyüleyici ıssızlığı yoktu a- ma, Acıbadem Acıbadem'di yine. Sonra yine uzun yıllar geçti, ben yine Acıba- dem'e gidemedim. Bir akşamüstü arkadaşlanmın yeni evlerine gittiğimdeyse, bir caddeden geçer- ken, nereden geçtiğimizi sormaktan kendimi ala- madım. "Acıbadem Caddesi..." dedilen gözleri- me inanamıyordum. Hepi topu kırk yıl öncesinin, yamaçlanndan yol- lanna köşkler, ağaçlar görünen Acıbadem'i şimdi bir apartmanlar, siteler cinnetiydi. Caddede vızır vızir trafik akıyor, daha doğrusu tıkanıp kalıyordu. Onca ağaç, göz yakıcı yeşerti, güzelim bitki ör- tüsü ne zaman ortadan kaldınlmış, insafsızca yok edilmişti. Bana: "Epeyoldu, hızla kentleştiAcıba- dem" dediler. Apartmanları, siteleri yığınca ve ağaçlan ortadan kaldınnca, demek, kentleşiliyor- du. Sonra köşkler... Her biri onanlıp günümüze ka- zandınlabılecekken, birya da iki köşk iskeleti kal- mıştı geriye. Öz mimarisini böylesine gözden çı- karabilen bir başka 'tarihi' kent olabilir mi? Caddede trafikte güç bela yol alırken büyük bü- yük dükkânlar, mağazalar dikkatimi çekiyordu. Ne kadar çok yiyecek-içecek merkezi açılmıştı. Ne kadar çok mide zevklerine düşülmüştü... Tabii kö- pek maması almayı da unutmadık. Otomobilden inmiş, alışveriş yapmış, "hızla" kentleşmiş Acıbadem'de yürüyorduk. Bizim gibi yüzlerce insan mari<etlerden çıkıyor, marketlere giriyor. büyük gürültüler ortasında -sözümona- kent hayatı yaşıyordu. Yüzlerce, binlerce insan... Sitelerin daracık balkonlarında taçyapraklan toz- lu sardunyalar intihar edercesine sokağa sarkmış- tı. Gözlerimi kapadım. Acıbadem'e bir kez de Halit Refiğ'in Hanım filminin setine ziyarete gelmiştim. Son köşklerden birinde Yıldız Kenter beyaz kedisiyle birlikte yapayalnız yaşıyordu, elbette ölümü bekleyerek. Köşkün gerçek sahibesi yaşlı bir müzisyen hanımdı; bir odada sararmış nota defterleri. Gözlerimi kapar kapamaz o nota def- terlerini gördüm. Takvimde İz Bırakan: "Aşktır, yırtıldı yırtılacak bir anı gibi I eski sesli haziranın tam ortasından, I tam duyuldu duyula- cak derken yalnızlığın I sesi aşktır, açılır bir şiirin her yerinde:"Haydar Ergülen, 40 Şiir ve Bir..., VarlıkYayınlan1997. TÎY4TRO FESTtVALİ ADE BLGÜN • Simyacı Dostlar Tiyatrosu'nun oyunu saat 21.30'da Taksim Sahnesi'nde; BİLSAK Tiyatro Atölyesi'nin 'Park Yapdmaz' adlı oyunu 18.30'da Joyport Kulüp'te izlenebılir. Tf^ATRO FESTtVALİ NDE YARIN • Simyacı Dostlar Tiyatrosu'nun oyunu saat 18.30'da Taksim Sahnesi'nde; Piccolo Tiyatrosu'nun 'Köleler Adası' adlı oyunu saat 21.30'da Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde yer alacak BUGLTV • AKSANAT'ta saat 12.30 ve 17.30'da Çaykovski 'Eugene Onegiıi' adlı opera videodan izlenebilir. (252 35 00) • TERAKKİ VAKFI 2. Gençlik Tiyatrolan Festivali kapsamında saat I4.00'te Ozel Darüşşafaka Lisesi'nin 'Düdüklüde Kıymab Bamya' ve saat 20.00'de Çağlayan Lisesi'nin 'Gözlerimi Kapanm Vazifemi Yaparun' adlı oyunlan izlenebilir. (279 66 26) • BEKSAV'da saat 19.00'da yönetmenliğini Emir ' Kusturica'nın yaptığı 'Çingeler Zamanı' adlı fılm ' izlenebilir. (349 91 55) •EYLÜL MÜZİK KULÜBÜ'nde saat 22.30'da Hümeyra'nın konsen izlenebılir.(257 11 09) • GÖÇERLER FOTOĞRAF KULUBÜ nde saat : 19.30"da Süha Ertekin'in hazırladığı 'Yaşama Teşekkür* adlı dia gösterisi izlenebilir. (414 44 74) • ELEŞTİRİ KtTABEVİ VE KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 14.00'te Yazarlar ve Şairler toplantısı yer alıyor. (373 38 24)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear