22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
10 NİSAN 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 KİTAP TIRTILI SELİM tLERİ Bııgüne bir 'Ateşten Gömlek'...Edebiyat larihleri Ateşten Gömkk'in Kurtuluş Savaşı sürüp giderken, henüz sona ermemişken yazıldığını belirtirler. tmparatorluk göçmüş, Ankarahummalı bir çaba içinde. Cepheden izinli gelen Halide Edib yo- ğun duygulanımlann etkisı altında bu ünlüromanını.. Kurtuluş Savaşı'nın 'ilk' romanını yazmıştır. Arna Ateşten Gömlek'in bir başlan- giç öyküsü \- ar: Öyle kaç kez Halide Edib'le Yakup Kadri'yi, benim 'biricik' romancılanmı Ankara'da, 1920'lerde birevde karşılık- lı söyleşirlerken tahayyül etmişimdir. Vakit akşamüzeri olmalı. Ankara, 'gele- cek' coşku ve tasasıyla donanmıştır. Yakup Kadn Bey 'Ateşten Gömlek' adlı bir roman yazacağını dile getirmek- tedir. Halide Edib Hanım o an mı dûşün- müştür. "(~) bu kadar Anadolu'ya yakı- şan ve kendi başına bir şaheser olan" bu ad... Romar.ın başında yer alan eşsiz mek- tubu yeniden okuduğumuzda, Ateşten Gömlek'lerin en az iki tane olması umu- du karşımıza çıkar. tleride bu eserler, gû- zel, mutlu günlennde, kitaplıklarda yan yana duracak, geçmış acı zamanlann masalını söylemeye devam edeceklerdir. Yakup Kadri'den ödünç aldığı adı, Ya- kup Kadri'nin bir romanında yine gör- mek isteyen Halide Edib, bir bakıma. ya- şanmakta olan 'tarih'in romanlar, yazı- lar çiziler, "edebrvat' aracılığıy la gelecek kuşaklarda iz bırakacağı, bilinç yarata- cağı umudunu taşımaktadır. Kimbilır, Ateşten Gömlek'lerbirken i- ki, ikiyken üç.. dört olabilecektir. Güzel ve önemli Kurtuluş Savaşı ro- manlan sonradan yazılmıştır. Birçoğunu bugün de tutkuyla okuyabiliriz. Ama pek azı Halide Edib'in Ateşten Gömlek'i öl- çüsünde 'içten' tanıktır. Handan'da aşkı ve kadın özgürlüğü- nü sayıklamalarla dile getirmiş roman- cı, Ateşten Gömlek'te de bir toplumun, bir ulusurı yeniden var oluş mücadelesi- ni aynı şiddetle. aynı buhranla, adeta nö- bctler ıçmde söylüyor. Romanın başındaki mektup Romanın başındaki o mektup, doğru- su, günlerimi gecelerimi büyülemiştir. Bir romancının bir başka romancıya yaz- dığı ve "Yakup Kadri Bey'e" diye baş- lık attıgı 'açıkmektup', edebiyatımızda- ki -hemen hemen tek- 'nomanetdan ro- niaıtcıya' teşekkür mektubudur. 1 £aten Halide Edib mcktubunda yal- nızca ödünç aldığı roman adı ıçin teşek- kür etmez. Millî Mücadele'yi bir kez da- ha, puslar içinde. billûrlaşmış olarak gö- rür. Çöken payitahttan Anadolu'ya geçiş günleri. belki daha da geçmişte kalmış günlerden yanna. hem bir ulusal sava- şım, hem de toplumsal ve bireysel özgür- lük arayışı kendisine kılavuzdur. Ateşten Gömlek'e yol alışı izleyebil- mek, o yol alışta düşsel bir yolcu olabil- mek için hem Handan'a, hatta Mev'ut Hüküm'e. hem Mor Salkunh Ev'e, özel- lıkle Türk'ün Ateşle İmtihanı'na ille uğ- ramamız gerekmez mi? Handan, dediğim gibi. 'bireysel baş- kaldın'nın sessız sözcüsüdür. Yakup Kadri anılannda bu romanı ne çok sev- diğini, bu romandaki genç kadına han- diyse âşık olduğunu yazmıştır. Duygu- lannı yansıttığı yazısı o zamanlar söy- teşten Gömlek bugün yetmiş beş yaşında. Yetmiş beş yıl boyunca okunmuş, herhalde bir dönemler çok sevilmiş, çok etkilenilmiş bu roman, yalnızca anlatımının ateşi, humması, buhranıyla değil, 'anlattıklanyla' da bugün yeniden anlam kazamyor; yetmiş beş yıl sonra biz Ateşten Gömlek'i yeniden gereksiniyoruz. Tadımlık O gün asıl Türkiye yi ben ilk defa gördüm. Karanlık bir sır olan htanbul un arkası. asıl mahalleleri ağzını açmış, sükkanım (1) dakmüştü. Birçok ihtiyar kadın, birçok ıhtıyar erkek gördüm. Istanbul'un abus (2). sâmit (3) ve göriinmez ihtiyarları. Arkalannda hangi zamana ait olduğu bilinmeyen garip setreler (4), redingotlar (5) içinden hafif, buruşuk boyunları yükseliyor, gözlükleri altından yaşlar beyaz sakallanna alenen (6) akamk aglıyorlar Ipekli bol çarşaflan içinde buruşukyanaklarınu yaşlar akarak nineler geliyor. Sarılı hrmvzıh basma entarisinin yeni çarşafındanfırlamış. yemenilennın oyaları görünen küme küme, gözleri kırmızı, yüzleri Fransız Ihtilâİı nde Versailles a (7) hûcum eden kadmlar alayımn tablosu gibi o kadar çok kadın var ki... Hıçbiri ne önünü. ne arkasını görüyordu. Hamal tle genç münevverin (8), karagümrüklü işçı, lstanbullu kadınla yüksek ökçeli süslü kadımn, omuz omuza, vüzyüze geldiği bir gündü. Derinliği görülemeyen meydanda müthiş bir insan denizi derın ve sadasız uğultusuyla abyor akıyor, yalnız çok kesif(9) o\an ortası hmıldamıyordu. Bütün bu canlı deniz üstunde Sultanahmet 'in beyaz mmareleri. hapishane binası yüzüyor gibi yükseliyordu. Binaların üstünden, camıin a\lusundaki ağaçlardan salkım salkım insan kütleleri (10/ sanbyor, bumın üstünden beyaz minarelerden uzanan sıyah bayraklar bazan halkın başına. bazan beyaz güvercin bulutlu mavi göğe uçtıvordu. Sultanahmet bahçesınin parmaklıklanna dayanmış bir (bir ihtiyarj dişsb ağzı açık. fersiz gözlerinden, sürülmüş tarla gibi buruşan yanaklanna akan göz yaşlanyİa beraber hagıra hağıra ağlıyordu. Ayasofya menjezinden (II) giren herkes uçan Osmanlı bayraklarını sivah görünce dudaklarından bir feryat. kısılmış bir hıçkmkfırhyordu. Gözleri sürmeli olduğunu en boyalı genç kadınlar bile unutmuş, bütün bovalan yanaklarından yaşlarla aktyordu. (1) Oturanlanm. sakinlerini. (2) Asık suratlı, somurtkan. (3) Sesst. (4) Düz yakah, önü ilikli bir tür ceket. etekleri uzunçift sıra düğmeli, resmi erkek ceketi. (6) Herkesin gözü önünde. (7) iersailles Sarayı. (8) Avdının. (9) Yoğun. (10) Kümeleri, yığınları. (11) Tarafindan. (H.EAdtvar, Ateşten Gömlek, Yayına hazıriayanlar: _ Mehmet Kalpakk, Gülbün Türkgeldi, Öigiir Yayınlan) lentiler, yankılar yaratmış. Handan'da Halide Edib'in kişisel yaşamından esin- lendiğı Yakup Kadri'ye fısıldanmış... Bir roman, muhakkak ki, sadece 'ro- man'dır. Ama bazı romanlar, yazarlan- nı 'fazla' tanıtırlar. Handan, Halide Edib'in gençlik dün- yasını tanıtıyor. Mev'ut Hüküm, karan- İık, karabasanlı. ama hep tutkulu sahne- leriyle Halide Edib'in yaşadığı toplum- sal-bireysel ortamlardan derin mutsuz- luğunu söylüyor. Nihayet Mor Salkımlı Ev ve Türk'ün Ateşle İmtihanı anı kitaplan. silkiniş ve gelecek umudu için mücadele istekleri- ni 'yaşanmış'ın izlenimleriyle saptar. Ateşten Gömlek'e yol alışta, bireysel- den toplumsala, gerçekten bir ateşten gümlek sırta geçirilmiş, o ateşten göm- lekle yanıp tutuşulmuş, ama hiç pişman olunmamıştır. Tekrar 'Ankara'ya dönüyorum: O gün. benim hayal edişime göre, o akşamüzeri Ankara'da. Halide Edib Ha- nım'ın evinde başka neler konuşulmuş- tu? Başka kımler vardı? Çöken lstan- bul'dan, geçmişten, imparatorluğun son yıllanndan söz açılmış mıydı? Yakup K.adn Bey, 'kendi' Ateşten Gömlek inı nasıl tasarladığını, nasıl ka- leme dökeceğini ifade etmiş miydi? O- nun Ateşten Gömlek'i. sonra. dönüşe dönüşe. şekilden şekle girerek Ankara mı olmuşru? Halide Edib Hanım, kendisinı. kendi- sinin Ateşten Gömlek'ine götüren ko- şullan, anılan, yaşantılan, ürkütücü ge- lişmeleri birdenbire mı algılamış, her şey birdenbire mi üşüşmüş; yoksa ya- şantılar, izdüşümler, ka>gılar belleğe usul usul mu birikmiştı? Şişli'den Anadolu'ya Ateşten Gömlek, en az iki yönüyle dikkat çekmelidir: Anadolu'ya kimler, hangi duygulann, ülkülerin, düşüncele- nn itkisiyle geçmişlerdir ve 'savaş'ı na- sıl yorumlamışlardır... Once 'ŞişB'yi tanınz. Bugünün Şiş- li'sine hiç mi hiç benzemeyen, sosyetik, alafranga, özentici Şişli'yi. Sosyete, alafrangalık, özenti ama, her şeye kar- şın bir memleket ülküsü hissedenlerin de yaşadığı Şişli. Hariciye memuru Peyami, o Şişli'yi, payitahtı, şimdi, Sakarya Savaşı'nın ar- dır.dan, hastanede yarah olarak hatırla- makta. yazmaktadır. Dekor hastane olunca, bütün Millî Mücadele seslerle, yankılarla, inildeyiş- lerle belirir, İstanbul artık aradan çeki- lerek. Anadolu ve Anadolu Türk'ü var- lığını söylemeye koyulur. Fakat başlangıçta hep Şişli vardır. Pe- >r ami'yi, Ayşe'yi. thsan'ı. Cemal'i ora- datanınz. Şişli hanımlannın, Şişli bey- lerinin, Rum hizmetçilerin neredeyse habersiz kaldıklan Millî Mücadele'ye ilk ugrak Sultanahmet olacaktır. Böyle- likle Halide Edib ünlü, unutulmaz 'Sul- tanahmet Mitingi'ni ilk kez kâgıda dök- me olanağına kavuşur. Ayşe'nin siyah giysilerle katıldıği o gün, sonra Türk'ün Ateşle lmtihanf nda 'belgesel' bir anla- tıma evrilecek, ama aradan yıllar geçtik- çe, başka romanlarda, sözgelimi Kemal Tahir'in Esir Şehir üçlemesinde yıne can bulacaktır. Mitıng, Halide Edib'in hem büyük ve coşkun bir romancıya yaraşır, hem usta bir gazetecinin nesnel anlatımına denk tasvirleriyle Ateşten Gömlek'i Anado- lu'ya açar. imparatorluğa son bir kez seslenen lstanbullu için tek umut kapı- sı bundan böyle Anadolu'da aralanacak- tır. Ateşten Gömlek de bundan böyle Anadolu'daki savaş, yıkım ve zaferlerin sözcüsü olacak, acılar ve kınk sev inçler ortasında 'yann'ı özleyecektir. O kadar ki romancı, Peyami'nin anlattığı kor- kunç gerçekleri insanhk için utanç veri- ci bulur ve ne insanlığın, ne Türkiye'nm bir daha böylesi acılardan geçmemesi temennisiyle, roman kahramanının bir 'kâbus' gördüğünü ileri sürmekten ken- dini alamaz. Ateşten Gömlek işte o çok çarpıcı te- menniyle son bulmaktadır. Yetmiş beş yıl sonra Edebiyat tarihleri Ateşten Gömlek'in 6 Haziran -11 Ağustos 1922 tarihlerin- de Ikdam gazetesinde tefrika edildiğinı de yazarlar. Ateşten Gömlek bugün yet- miş beş yaşında. Yetmiş beş yıl boyunca okuntnuş, her- halde bir dönemler çok sevilmiş. çok et- kilenilmiş bu roman, yalnızca anlatımı- nın ateşi, humması, buhranıyla değıl. 'anlatbklarryla' da bugün yeniden an- lam kazamyor; yetmiş beş yıl sonra biz Ateşten Gömlek'i yeniden gereksiniyo- ruz. Doğu ve Batı kültürlerinin sentezine ulaşabilmiş Halide Edib. efsanevi ko- mışmacısı olduğu Sultanahmet Mitin- gi'nde 'hükümet'lerin düşman, 'mil- let'lerin dost olduğunu söylemişti. Ge- çen onca zaman onun sözünü ne yazık ki doğrulamaya devam ediyor, hükümet- leri bir tûrlü 'ferdin ezefihürriyetmûca- delesiıiSe' fertlere dost kılarnıyör. ~** * Belki bu yüzden ferdin sırtında hâlâ ateşten gömlekler var. Yakın tarihimizin hangi sancılardan geçtiğini ben en çok romanlardan öğ- rendim. Tarih kitaplan, hatta ilk elden. ilk tanıklıktan anılar her zaman yetme- di. Ateşten Gömlek'e gelince. o roman- lar, öğretici, aydınlatıcı romanlar ara- sında, bir de 'coşkun'' yaradılışıyla gön- lümü yakar. Anlatımının çapraşıklığına -haksızca- işaret edilmiş -Halide Edib, bu romanında, Handan kimliğiyle baş- lattığı coşkun yaradılışlan artık bütün bir romanın tek kimliği kılmaktadır. Halide Edib diyorki: "Sen kitapiar ve kâğıtların dilinden anbyorsun, yanık şevter söyte, iyi şeyler söyle, beni istesin!" Belki bu yüzden bugün de Ateşten Gömlek'i istiyoruz. Yetim Tristana'nm îspanyası MB.İliSlARAHASl fSTANBUL FİLM fESTİVUİ CUMHUR CANBAZOĞLL Luis BunueJ'in yine bir dönem çok tartışılmış filmlerinden sıra, Seni Se\Tneyeceğim'de (Tristana) bugün. Bunuel bu kez aristokrat don Lope'ye (Fernando Rey) ema- net edilen genç ve güzel yetim Tristana'nın (Catherine Deneuve) yaşamında ve çe\Tesinde olan bi- tenle, hayli rahatsız bir genç kadı- nın kişiliğinde insanoğlunu gün- begün katılaştıran etkenleri. müt- hiş bir değer erozyonu yaşayan Is- panya'nm perde ardmdakı yüzü- nü anlahyor... Genç ve güzel Tristana yetim kalınca don Lope'nin vesayeti al- tına giriyor. Ancak don Lope kısa sürede baba rolünden sevgili rolü- ne geçip genç kızı baştan çıkanyor. Bir süre sonra da Tristana onunla evlenmek isteyen ressamla (Fran- co Nero) birlikte evden kaçıyor. İki yıl sonra bacağının kesilme- sine kadar ilerlemiş bir hastalıkla don Lope'nin yanına dönüyor Tristana. Yaşadığı birçok kötü ola> sonucu katılaşmış Tristana, bir ge- ce kalbinden rahatsızlanan don Lope'ye doktor çağırma bahane- siyle onun yanından uzaklaşıyor ve pencereyi açıp yıllarca ona acı- masızhğı öğretmiş ihtiyan uzun kış gecesinin ölümcül soğuğuna bırakıyor... Benito Perez Galdos'un bir öy- küsünden alınan Seni Sevmeyece- ğim ilk sahneden son sahneye ka- dar karalar kaplı kadmlann, ihtı- yarlann, duvarlann, kapalı pence- relerin, ıssız sokakların Ispanya- sı'nda geçiyor. Bu kez gerçekle düşün arasında fazla gidip gelme- yen Bunuel, seyirciyi kâbusun içi- ne çeken huzursuz bir ortam ya- ratmada yine hayli başanlı. Seçtiği oyuncular da işini çok kolaylaştırmış. Fernando Rey öl- çülü, akıllı ve hiç fazlalığı olma- yan bir oyun sergilerken Catheri- ne Deneuve bizce kariyerinin en başanlı birkaç oyunundan birine Seni Sevmeyeceğim'de ulaşmış. Kentin kademıi çizen 'ermiş' kız j MURATOZER Bugün "Edebiyattan Beyazperdeye" bölümünde perdeye gelecek olan tsrail filmi "Ermiş Clara" (Clara Hakadusha), genç sinemacılann "Idşüİkli'' çabalanyla ortaya çıkmış önemli bir yapıt. 1999... Kaos sınınndaki Israil... 13 yaşındaki Clara, doğaüstü güçleri olan bir kızdır. Günler geçtikçe lyice okulun ve kentin işlerine kanşan bu "enniş" kız, işleri büyütür ve sonunda kenti yerle bir edecek bir depremin yaklaştığı kehanetinde bulunur... "Prag Bahan"nın etkin isimlerinden Çek yazar Pavel Kobout ve kansı Jetena'mn kaleme aldıklan romandan özgürce yapılan bir uyarlamayla karşı karşıyayız. 1963 San Francisco ve 1962 Varşova doğumlu iki genç tsrailli yönetmenin, Ori Sivan ve Ari Fulman'ın imzalannı taşıyan "Ermiş Clara", "gerçeküstii"'nün zaman zaman öne çıktığı bir atmosfere sahip. Çek yazarlann dünyasını, yakın geleceğin tsraili'ne uyarlayan ve bunda da oldukça başanlı olan genç yönetmenlerin ilk uzun metrajlı çalışmalan bu. Kaotik bir görünüm taşıyan film. sanayileşmenin getirdiği çarpık kentleşmenin de altını çizen imlemelerde bulunuyor. Daha önce yine birlikte gerçekleştırdikleri ve Pink Flayd'un aynı adlı şarkısına gönderme yaptıklan. "Comfortabh >umb" (1991) adlı belgeselle dikkatleri çeken Sivan ve Fulman. "Ermiş Clara"yla da başanlannı sürdürüyorlar. Başrollerde Luc> Dubinchek, Halfl Elohev, Johnny Peterson, Maya Maron ve Maya de Fries'i gördüğümüz fılm, Karlov^ Vary Film Festivalf nde "Jûri Özel Odülü", Haifa Film Festivali'nde ise "en iyi film" ödülü almış ilgiye değer bir tsrail yapımı. tsrail sinemasırun alabildiğine "özgün" örneklerinden biri "Ermiş dara." Dinamik bir anlatımın izınden gıden film. son dönemlerde takip etmeye çalıştığımız bu sinemanın en kayda değer örneği olarak göze batıyor... (85 dakika) • B U C U N • 1 • 1 • • 1 • 1 • • • • m • • EMEK: Sayılarda Boğulmak (12.00-18.30). Düşler Kövü (15.00), Yalan Makinesi (21.30). FtTAŞ 1: Basit Bir Öykü (12.00-18.30), Seni Sevme- yeceğim (15 00-21.30).. FtTAŞ3: Bir Erkeğin Anato- misi (12.00), Ermiş Clara (15.00-21.30), Akrebin Yol- culuğu (18.30). FÎTAŞ 5: Maskeler Kralı (12.00), Aşk. Yaşam ve Ölüm (15.00-21.30), Bir Kaybolu- şunGüncesi (18.30). REKS: Manny & Lo (12.00), Olanaklar Çağı (15.00). O Eski Güzel Günlenn Sonu (18.30), Bir Suçlunun Yaşa- mı (21.30). g • Y A R 1 N • • • • • • • • • • • • • • • • • EMEK: SoğukAteş( 12.00- 18.30), Andy Warhol'u Vur- dum (15.00), Irma Vep (21.30). FtTAŞ 1: Pizzicata (12.00- 18.30), Buıjuvazi'nın Gizli Çekıciliği (15.00-21.30). FtTAŞ 3: Hollywood Ka- çaklan (12.00), Yolculuk (15.00), Sen de Girme (18.30), Üç Arkadaş (21.30). FtTAŞ 5: Yalan Makinesi (12.00), Kaltaklar (15.00- 21.30), Düşler Köyü (18.30). REKS: Öpülmüş (12.00), Bandvvagon (15.00), Kafkas Mahkûmu (18.30), Ölüm Bahçesi (21.30). • i i 1 | 1 • ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Şhakespeare ve İktidarın Zorbalığı... "Sanat, her zaman yalan söylemez mi" diye so- rar ozan Kavafis notlannda. Ama bu soruyla dile getirilen, sanatın hep valandan bir dünya oluştur- duğu değildir elbet. Ote yandan unutmamak ge- rekir ki, sanatın kendi gerçekliğı içerisınde yansıt- tığı doğrular, günlük yaşamın akışı boyunca doğ- ru kisvesiyle tanıtılmaya çalıştlan yalanlar tarafin- dan hep yalanlanır. işte budur Kavafis'e yukarda- ki sonjyu sordurtan; yani sanatın, günlük yaşamın doğru kılığındaki yalanlan karşısında, yalanı hep dışlayan doğrucu tavrını sürdürmesidir... Gerçek sanat, hiçbır zaman yalan söylemez. Sanatın çizdiği en düşsel ortamlarda olup bıten- ler bile günlük yaşamın en somut gerçeklerinden daha gerçektir; çünkü sanatsal çaba, sonuçta günlük yaşamda en gerçek ve en doğru diye bi- linenleri "Âcaba öyle mi" sorusunun pençelerine bırakmaktan başkaca bir şeyi amaçlamaz. Bu so- ru ise ta evrenı ilk kez sorgulayan Mılet'li Tha- les'ten bu yana, insanın doğru ve gerçek yolun- daki en güvenilir rehberi olagelmiştir. William Şhakespeare, insanın toplumsal yaşa- mının en eski ve en temel olgularından biri olan iktidar olgusu üzerinde en yoğun biçimde dur- muş sanatçılardan biridir. Dehasının uçsuz bu- caksızlığıyla tam bir uyum içersinde, konulannı hiçbir zaman günlük siyasetin dar sınırları içersi- ne hapsetmeyen Şhakespeare, insanlığın tarihi boyunca önemini korumuş olan yöneten-yöneti- len ilişkilerini ve iktidar tutkusunu eserierinde hep evrenseiliğin boyutlarına oturtmuştur. Bu tema bağlamında iktidann hem kaynağı hem de kulla- nılışı açısından yasallığa özel bir ağırlık tanıyan yazar, gerek yasadışı yollarla ele geçih'len gerek- se sonradan yasal kaynağını gölgeleyecek yasa- dışı tutumlara sürüklenen ıktidarların yazgılarını oyunlannda çok çarpıcı biçimde işlemiştir. 1. Eli- sabeth çağında, yani Ingiliz monarşisinin en güç- lendiği dönemde yaşayan Şhakespeare1 in iktidar olgusunu, adı ne olursa olsun, her yönetim biçi- mi için sonrasız geçerli ilkeler temelinde ele almış oluşu, onun evrenselliğinin en dikkat çekıci gös- tergelerinden biridir. Günümüzde kimi siyasetbılim uzmanlarınm ge- nelde Shakespeare'in, özelde ise örneğin Mac- beth'\n siyasetbilim açısından da değerlendiril- mesinde gıderek daha çok ısrar etmeleri, bu ev- rensellik boyutundan kaynaklanan bir tutumdur. Beriin Üniversitesi'nde, politik bilimler ve ulus- lararası ilişkiler dallannda öğretim üyesi olan Ek- kehart Kippendorff, 1992 yılında yayımlanan "Sha/cespeare'/n Oyunlannda Politika" adlı ese- rinde, iktidar konusunda Shakespeare'in ele aldı- ğı noktalan şöyle özetliyor: "Bu oyunlarda iktida- ra Hişkin bütün mekanizmalar vardır: Sınıf ege- menliğinin cumhuriyet kisvesi altına gizlenmiş ya- pılan, 'böl ve yönet' ilkesi, tek başına ıktidar ola- bilmenin işlevsel koşulları; halk kitlelehnin yönlen- dirilmesi ve baskı biçiminde sıkıdüzenin uygulan- ması (...) iktidan ele geçınnenin teknikleri ve ikti- dartyiiirmeye yöfaçan nedenler; halkın temsilci- lerinin çeşitli makamlara getirilerek rüşvet yoluy- la elde edilmesi ve hep gizli çalışan devlet güven- lik hizmetleri vb." Yukardaki satırlar, rahatlıkla bir 20. yüzyıl tiyat- ro yazan için de söylenebilirdi. Bu satırlann bun- dan dört yüzyıl önce yaşamış biri için yazılması, o kişinin dehasının yani sıra iktidar olgusunun da, yüzyılların akışı içersinde geçırdıği değişimlere karşın, temelinde ne denli değişmez çizgiler taşı- dığının kanıtıdır. Şhakespeare, iktidar bağlamında özel ağırlık ta- nıdığı iki noktayı, iktidann yasal yollardan elde edilmesinin gerekliliğini ve yasal yolla elde edilmiş iktidann uygulamalarının da hep yasal kalması zo- runluluğunu, oyunlannda iki temel ilkeye dönüş- türerek yansıtır. Bu ilkelerden birincisi, yasadışı yollarla ele geçirilen iktidann ayakta kalabilmesi için zorbalığa başvurmasının kaçınılmazlığıdır. Ikinci ilke ise yasal yolla elde edilmiş bir iktidarın uygulamalannda yasallıktan aynlması durumun- da, ortalığı kaplayacak zorbalık atmosfen nede- niyle devletin temellerinden sarsılacağıdır çünkü böyle bir durumda halkın devlete olan güver.i ge- niş ölçüde yitip gideceği gibi, devletin zorbalığını örnek alacak zorba çeteleri de davranışlarınm ya- sal (!) temellenni doğrudan devlet yetkililerinın dav- ranışlannda arayabileceklerdir! Yüzyılımızın ilk yansında, Avrupa'nın yetıştirdi- ği en önemli eleştirmenlerden olan Avusturyalı Kar! Kraus. "Eğer bir ülkenin yasalan, Shakes- peare'in parafe edilmiş düşünceleri ise, o ülkede uygariık vardır", demişti. Sabahattin Eyuboğ- lu'nun bir zamanlar Hasanoğlan Köy Enstitü- sü'ndeki köy çocuklanna Shakespeare'i anlatabil- miş olmanın mutluluğunu yaşaması da bundan başka bir nedene dayanmıyordu. Yıne bir zaman- lar, Sabahattin Eyuboğlu'nu bu tutumundan ötü- rü gerçekçi olmamakla suçlayan kimi aydınlanmı- zın, devletin en önemli makamlannın gece baskın- larıyla el değiştirdiği bir ortamı nasıl değerlendir- diklerini sormak da kanımca bir "uygariık" soru- nudur... BUGUN • CRR'de saat 19.30'da İstanbul Büvükşehir Belediyesi Kent Orkestrası, şef Kâmil Coşkun eşliğinde solist Şafak Yaprak bir konser verecek. (232 98 30) • ÎDOB'de saat 20.00'de G. Verdi'nin 'Don Carlos' adlı yapıtı izlenebilir. • AKSANAT'ta saat 12.30'da John Scofield 'Live 3 Ways' videodan caz, saat 18.30'da Çekül Gençlik Birimi İstanbul Seminerleri IV kapsamında Sezai Gülşen'in katıldığı 'Körler Ülkesinde Kadıköy'ü Aramak' (M.S.M. Türk Müziği Öğrencileri Eşliğinde) başlıklı seminer izlenebilir. (252 35 00) • İSTANBUL ÜNtVERSİTESİ Öğrenci Kültür Merkezi'nde saat 14.00'te Ufuk Selçuk'un yönettiği. Cengız Gündoğdu ve Feridun Andaç'ın katıldığı 'Edebiyat ve Eleştiri' başlıklı açıkoturum Tiyatro Salonu'nda yer alıyor. • tFSAK'ta saat 19.30 ve 20.15'te Yusuf Tuvı'nın 'Puşkar Pana>in' başlıklı saydam gösterisi izlenebilir. (243 14 01) • ANADOLU AYDINLANMA VAKFInda saat 15.30'da Metin Bobaroğlu'nun katıldığı 'Semboller- Sanat ve Aydınlanma' başlıklı seminer izlenebilir. (463 23 90) • LÜTFÜ K1RDAR ULUSLARARASI KONGRE VE SERGİ SARAYI'nda Psikiyatri Kongresi izlenebilir (212 78 80) • EYLÜLMÜZİKKULÜBÜ nde saat 21 30da Bülent Ortaçgil konsen izlenebilir. (257 11 09)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear