23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 2 MART 1997 PAZAR 8 PAZAR KONUGU Istanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman avukatlardın halkın hak arama özgürlüğünü temsil ettiğini söyledi Avukatlann dokunulmazlığı olmalı ^ Bir avukat düşünün. Haksızlığa uğramış insanlann haklannı aramak için mahkeme önünde canını dişıne takmış. Müvekkilinin savunmasını yapmak için gırtlağı parçalanıyor. Ama bir de bakıyorsunuz, bu avukatın bir zamanlar MÎT'e çalışan, yüzlerce genç insana işkence yapmaktan büyük zevk alarak onlan ruhen ve bedenen sakat bırakmış bir kişi olduğu ortaya çıkıyor. tşte Metin Göktepe'yi öldürmelde suçlanan polislerin avukatlanndan olan Nejdet Küçüktaşkıner. Küçüktaşkıner'i duruşma salonunda gazeteci arkadaşlanmız Gülay Göktürk, Oral Çalışlar, Çiğdem Kömürcüoğlu teşhis etti. Gûlay ve Çiğdem üstelik onun elinde günler boyu işkence görmüşlerdi. Bugün bu zat hâlâ avukatlık mesleğini icra edebiliyor. 1978 ve 1979 yıllannda lstanbul Barosu'ndan kaydının silinmesi ve avukatlık mesleğinden atılması karan Adalet Bakanhğı tarafından reddediliyor. Bu nasıl iştir? Bu ne biçim hukuk devleti, demokrasi, insan hakJan anlayışıdır? Bugün bunun sorumlulannın hepsi bu konuda hesap vermelidir. Bu insanın elinde işkence gören, bir zamanlann taptaze, gencecik insanlan, bugün ruhen ve bedenen sakat kalmışlığın acısıyla bunu bekliyor; sadece onlar değil. bütün sivil toplum bekliyor. Öte yandan başka bir avukat. yine Metin Göktepe'nin katil sanıklannın avukatlanndan Ahmet Ülger, gizli kameraya çekilen \e Söz Fato'da pogramında se>Tettiğimiz filmde, "Savcılara, yargıçlara para yedirilir. Dava kapatılır" diyebiliyor. Maşallah, Göktepe davasının sanık avukatlanndan çok cins ürünler çıkmış, diye düşünüyoruz. Sanıklann avukatlan böyleyse davanın rengi herhalde herkesçe de malumdur. Biz, bugün bu gerçeklerin ışığında, lstanbul Barosu'nun yeni başkanı Yücel Sayman'la avukatlann meslek ahlakı, yargının bagımsızlığı, hukuk devleti konulannı koruştuk. SÖYLEŞİ: LEYLA TAVŞANOGLIJ İstanbul Barosu Başkatu ola- rak avukatlann meslek ilkelerinin na- sıl olmasıgerektiğini düşünüyonunuz? SAYMAN - Bu, avukatlık mesleğine bakış acısıyla izah edilebilir. Avukatlık mesleği sıradan, teknik birmeslek değıl. Bunu şöyle açıkla yayım: Yargı üç ku- nım uzerinde oturur. tddiayı savcılar, hükmü yargıçlar, savunmayı da avukat- lar yenne getirir. Yargı içinde savunma son derece önemli bır kurumdur. Yani savunmanın yer almadığı bu yargı sis- teminde adalet gerçekleşmez. Savunma şu açıdan önemli: Halkın hak arama öz- gürlüğû yargıda ancak savunmada odak- laşır. Halk. hak arama özgürlüğünü an- cak savunma aracılığıyla kullanabilir. Avukatlar yargıda savunmayı. dolayı- sıyla da halkın hak arama özgürlüğünü temsil ederler. Bu işlevin yerine getiri- lebilmesi için bazı ilkelenn kurumsal olarak var olması gerekir. Yargıda sa- vunmanın bağımsız olabilmesi için avu- katın da bağımsız olması gerekir. Yani dosyası hakkında karar verme. davayı ret, sır saklama hakkı olmahdır. Bunlar avukatın bagımsızlığı ıçın şart olan un- surlardır. Avukatın dokunulmazlığı ol- ması gerekir. Yani, bürosu hıçbir şekil- de aranamayacaktır. Mesleğini ifa etti- ği yerde hiçbir şekilde evrakına el konu- lamayacaktır. Duruşmadakı sözlü ya da yazılı savunmalan nedeniyle hakkında ceza takibatı yapılamayacaktır. Avukatın bir de özgür olması şarttır. Bızde hayal standardı, vergi uygulama- sı bu özgürlüğü ortadan kaldırmaktadır. Dokunulmazlık, bağımsızhk ve özgür- lük ilkelerini gerçekleştirecek haklann olması gerekir. Bunlann bir kısmı yasa- da yer alır, ama önemli kısmı savunma- nın örgütü olan barolara ve Barolar Bir- liği'nebırakılır. Amacı. avukatın bagım- sızlığı ve dokunulmazlığını gerçekleşti- recek kurallar koymaktır. Etik kurallann işlevi ve niteliğine bu açıdan bakılmah- dır. Onun ıçın bu, bizzat avukatlann ken- di örgütlerine, Türkiye'de de Barolar Birliği'ne bırakılmışür. ^ m ^ mm Diyelim ki avukat meslek U- keierine ayktn davrandı. Böyle bir du- rum söz konusu olduğunda İstanbul Barosu olarak ne yaptyorsunuz? SAYMAN- İstanbul Barosu Yönetim Kurulu. önce meslek kuralına aykınlık olup olmadığını bir ön soruşturmayla gözden geçirir. Aykınlık olduğuna dair ciddi bır kuşku duyarsa soruşturma açıl- masına karar vererek olayı soruşturma- sı için Dısiplin Kurulu'na havale eder. Nihai karan Disıplin Kurulu verir. •^••^ Bugûnlerde çok tarttşılan iki avukat var. Bunlardan birisi Metin Göktepe davasında, Göktepe'yidöverek öldürmeklesuçlananpolislerin avukat- lanndan Nejdet Küçüktaşkıner, MİT görevlisi bir işkenceci olarak, bir za- manlar onun elinde işkence gören ba- zı gazeteci arkadaşlanmız tarafından YUCa SAYMAN lstanbul Üniversitesi Hukuk Faku'l- tesi nde yükseköğreniminı yaptı. 1964 yılında aynı fakülteye asistan olarak girdi. 1969 da Strasbourg Hukuk Fa- kültesi 'nde doktora yaptı. 1978'de do- çent oldu. 12 Mart ve 12 Eylül darbe- lerinin ardından iki kez tutuklandı; üniversitedeki görevinden alındı. An- cak her iki olayda da Danıştay kara- rıyla görevine iade edildi. 1992 den beri Uluslararası Avukatlar Birligi 'nin yönetim kurulu üyesi. Dört ay önce h- tanbul Barosu Başkanlığı 'na seçildi. zı reddettı. Yani lstanbul Barosu'nun ka- ranru onayladı. Ama bizim yasamızda demokratik olmayan ve avukatlık mes- leğini ihlal eden bir düzenleme var. Nedir o düzenleme? SAYMAN - Yani biz Adalet Bakanlı- ğı'run vesayeti altındayız. Disiplinle ıl- gıli kararlar Adalet Bakaru'nın onayıy- la gerçekleşiyor. Biz hep, "Bu bir vesa- yet hükmüdfir. Bunun ortadan kakdırü- ması gerekir" diyoruz. Ama 1978'de Adalet Bakanhğı, savunma alınmadan karar verildiği gerekçesiyle tstanbul Ba- rosu'nun karannı onaylamadı. Peki,gerçekten savunma ahn- mamış mıydı? SAYMAN - Her şey çok açık olduğu için savunma almmamış. Bu karardan sonra 1979 yılı başlannda, bu kez savun- ma alındıktan sonra yıne Baro'dan kay- dının silinmesi, meslekten çıkanlması karan alındı. Yine itiraz üzerine Barolar Birliği'ne gitti. Barolar Birlıği itirazı reddetti. Ama Adalet Bakanhğı Baro ka- rannı yine bozdu. • ^ • ^ Bu kez gerekçe ne oldu? SAYMAN - Savunmadaki esaslardik- kate alınmadı, gerekçesiyle... Ama o arada lstanbul Barosu, Adalet Bakanlı- ğı'nın bu karanna karşı Danıştay'da da- va açma süresini geçiımış. Yani Baro, Adalet Bakanlığı'nın karanna karşı da- va açmadığı için bu kişinin avukatlıktan raftır. O nedenle de avukatlık mesleğiy- le hiçbir şekilde bağdaşmaz. Ama o so- mut olayda böyle bir şey gerçekleşmiş midir? Bu araştınlıyor. teşhis edildi. öte yandan "SözFato da " programında, yine Göktepe davasında- ki polislerin avukatlanndan olan Ah- met Ülger'in,yargıçlara, savcılara rüş- vet vererek birtakım dava dosyalannı kapattırdığı ya da istediği yöne çektir- diği, gizli kamerayla tespit edildi. Siz Baro Başkanı olarak bu ikiavukathak- kında nasıl bir değerlendîrme yapıyor- sunuz? Bu kişilere karşı Baro ne gibi önlemler alabtiir? SAYMAN - Bu iki kişi hakkında so- ruşturma sürdüğü ve henüz savunmala- n da alınmadığı için bu iki somut olay hakkında bir şey söylemem doğru ol- maz. Ama olaya genelde baktığımız za- man, bu tür olaylar meslek kurallanna aykın. Bir gizli istihbarat teşkilatında çalışıyor olmak avukatlık mesleğiyle hiçbir biçımde bağdaşmaz. Çünkü bu durumda avukat bağımlıdır; özgür ol- ması mümkün değıldir. Ve aynca da ta- Peki, işkenceye kaülmak, iş- kenceyi teşvik etmek avukatlık mesle- ğiyle bağdaşır mı? SAYMAN - Bu, hiçbir şeyle izah edi- lemez ve elbette ki avukatlıkla bağdaş- maz. Öte yandan bır avukatın, "Ben yar- gıçlara rüşvet vererek işi çörerinı" söz- leri de avukatlıkla bağdaşmaz. Bunlar bizım meslek kurallanmıza kesinlikle aykın davranışlardır. Bunlar hakkında da disıplin soruşturması açılması gere- kir. Hakkında işkence ıddialan olan avu- kat için 1978 ve 1979 yıllannda tstan- bul Barosu Baro'dan ihraç edilmesi ka- rannı vermiş. Bunlardan ilki 1978'de Baro'dan kaydının silinmesi karan. tti- raz üzerine karar Türkıye Barolar Birli- ği'ne gitti. Türkiye Barolar Birliği itira- Avııkatlar kendilerine yönelik reldam yapamazLar - Bundan sonra İstanbul Barosu olarak hakkımzı aramak için başka eylemler de yapmayı planlıyor mu- sunuz? SAYMAN - Evet. Çünkü biz sorunu sadece avukatla- nn sorunlan olarak görmüyoruz. Burada bır hak arama özgürlüğü söz konusudur. Yani halkın, yargının sorunu- dur. Avukatlık mesleğinin. yargının sorunlan halkın ken- disinin doğrudan sorunlandır. O nedenle biz hem bu bi- linci arttırabilmek, halkın kendi hakkmı ve hukukunu bulmasına destek olabilmek için çaba gösteriyonız. Bu- na bağlı olarak uygun eylem ve çalışmalan yapacağız. Bugün Avrupa ülkelerinde, hukuk devietinin tam hukuk devleti olmadığı tartışmalan var. Bunlar sağ ideolojiye sahip avukatlann meslek örgütlerinin ileri sürdükleri gö- rüşler. Öyle solcu avukatlar fılan bunu ortaya atmıyor. Büyük olasılıkla biz haziran ayında bu kuruluşlarla hu- kuk devletini tartışmak üzere Türkiye'de bir toplantı ya- pacağız. Oradaki kuruluşlar Akdeniz ülkelerinde, ttalya, Fransa, tspanya'da gerçek hukuk devleti olup olmadığı- nı tartışacaklar. - Sizce bu toplantıda nasıl bir tablo çıkar ortaya? SAYMAN - Bilmiyorum, ama herhalde çok ilginç bir tablo çıkar. Çünkü artık demokrasi ve haklar çok daha ileri noktalara gitti. Batı ülkelerinde dahi artıkmevcut ku- rallann yeterli olmadığı ileri sürülüyor. Türkiye'de yargı bagımsızlığı tartışılırken hep Fran- sa'dan örnek venlir. Denir ki: "Fransa'da da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanı Cumhurbaşkanı ta- rafindan atanır." Bu tabii ki yargı bağımsızlığına aykın. Ama pratikte çok fazla bir etkisi yok. Çünkü Cumhur- başkanı orada siyasi nedenlerle bir atama yapmıyor. Üs- telik yapmaya kalksa da halkta büyük bir bilinç olduğu için hemen büyük bir tepkiyle karşılanacaktır. En önem- lisi orada yargıçlann ve savcılann, sendikalannın oluşu. Yargıçlar ve sa\cılar Fransa'da örgütlenme hakkına sa- hipler. Böyle bır durumda sendikalar tepki verecektir. Dengeler böyle sağlanmış. Yine de bunun yanhş olduğu çok açık ortada. Örneğin Fransa Cumhurbaşkanı Jacqu- es Chirac, "21. yüzyüa bu yargıyla giremeviz" diyor. Bir de Türkiye'yi düşünün, hâkimler sendikalaşmış. Biz, bu- nun böyle olmasından yanayız. Yargıçlar sendika kurma- lıdırlar. Şimdi bakın. Bizim yargıçlara kıyasla daha faz- la bağımsızlığımız var. Vesayet altındayız. ama daha ba- ğımsız sayılınz. Aynca Barolar Birliği gibi kendi örgü- tümüz var. Oysa yargıçlar tüm güvencelerden yoksun ol- duklan gibi kendi örgütleri de yok. Barolar olarak artık yargıç ve savcılann haklannı ko- rumak ve savunmak da bize düşüyor. Bu da çok vahım bir durum. Düşünün, yargıç ve savcılann sendikalaşma haklannı tstanbul Barosu savunuyor. Biz bundan utanç duyuyoruz. Hâkimler ve Savcılar Yüksek ICurulu'nun ıktidara bağlı yapısı yargıç ve savcılan sindirmeye yö- nelik. Yürekli savcı ve yürekli yargıcı böyle bİT sistem- de bekleyemeyiz. Buna hakkımız da yok. - Basında ve televizyonda bazı avukatlann kendi rek- lamlannıyapmayayönelik bazı demeçler verdikleri dik- kat çekiyor. Siz bu tür davranışlan avukatlık meslek il- keleriyle bağdaştınyor musunuz? SAYMAN - Avukatlar kendilerine yönelik reklam ya- pamazlar. Böyle bir yasak var. Müşteri kazanabilmek, kendini övücü söylemler kullanmak reklam yasağına ay- kın. Ama dünyada teknolojinin çok geliştiğini de göz- den uzak tutmamak lazım. Bütün bunlar eskilerden gü- nümüze gelen kurallar. Yeni anlayışlar çerçevesinde ve teknolojinin getirdiği yeni olanaklar karşısmda reklam yasağına yeni yorumlar getirmeniz, yeni kurallar uygu- lamamız gerekiyor. Bunun sancılan çekiliyor. Siz med- yada müvekkilinizin haklannı korumakla yükümlüsü- nüz. Medya sizin müvekkilinizi alıp ekrana çıkardığı za- man engellemek dunımundasınız. Ama müvekkilinizin medyaya çıkmasını engelleyemediğiniz durumda avukat olarak siz olayın doğru bir yerde kalması ve müvekkili- nizin de haklannı korumakla yükümlüsunüz. Bunun den- gesini bulabilmek lazım. Avukat orada davanın özünü tar- tışamaz. Ama müvekkilinin yanlış bir şey söylemesıni engellemek durumunda. - Bunun kuraüarı nedir? SAYMAN - Bunun dengesinin kurallannı geliştirmek gerekiyor. Ama burada söz konusu olması gereken sade- ce avukatlığın değil medya ve basının da etiği. Bu tür du- rumlardan ben de rahatsız oluyorum. Ama bu denge ve kurallar henüz kurulmuş değil. Bu konu bugün bütün Av- rupa ülkelerinde de tartışılıyor. Daha çok barolann di- siplin kurullannın yorumlanna bırakılıyor. Her ülke ba- rosu da farklı yorumlar getiriyor. Bunlan birleştirebilmek zaman alacak bir olay. çıkanlması mümkün olmamış. ^ mmm ^ Demokratik bir ülkede, bir hukuk devietinde sizce böyle bir uygu- lama olabilir mi? SAYMAN - Burada iki nokta var. Bı- rincisi bu kararlann Adalet Bakanlı- ğı'nın onayına tabi olması. tstanbul Ba- rosu karar verir, daha sonra Türkiye Ba- rolar Birliği bir karar verir. Hakkında karar kesınleşen kişi gıder idare mahke- mesinde dava açar. Ama Adalet Bakan- lığı'nın vesayet organı olarak bu konu- larda karar vermesi demokrasiyle ve avukatlık mesleğiyle bağdaşır bir durum değildir. Biz yıllardır Adalet Bakanlı- ğı'nın bu vesayetinin kaldınlması için mücadele ediyoruz. ^•^"^* Sizce neden bu yasa maddesi değiştirilmez ve neden hâlâ Adalet Ba- kanhğı avukatlan vesayet altında tut- maya devam eder? SAYMAN - Bu sadece avukatlann de- ğil, yargımn bagımsızlığı sorunu. Yargı bagımsızlığı, gerçekten demokratik bir düzenin bulunduğu, gerçekten bir hu- kuk devletinin olduğu toplumlarda ger- çekleşir. Aksi takdirde. demokrasi yok- sa, özgürlükler sınırlıysa, ekonomik dü- zen çarpık ve bozuksa, böyle bir ekono- mik düzen bağımsız yargıylaçelişir; ça- tışır. Toplumsal yaşamda şiddet bir çö- züm aracı haline getirilmiş. Yani siz öz- gürlüklen sınırlıyorsunuz, kaldınyorsu- nuz, her hak talebini şiddet kullanarak bastınyorsunuz. Şiddet çözüm aracı ha- line getirilmiş. Bu da başta iktidar tara- fından uygulanıyor. Bir sorunun çözü- münün demokratik olması kural haline gelmiyor. Türkiye'de kadınlar uzerinde, çocuklar uzerinde, hak talep edenler uzerinde, öğrenciler uzerinde uygula- nan şiddet var. Artık insanlar kendi ara- lanndakı anlaşmazhkJan halletmek için şiddete başvurur hale geldiler. Cinayet- len, yaralamalan her gün okuyoruz, gö- rüyoruz. Şiddetın üretildiğı bu' toplum- da yargı bagımsızlığı böyle bir sistemle çelişir. Böyle bir sonucu üreten siyasi iktidarlar hiçbir zaman bağımsız yargı- dan yana olmazlar. Yargıyı kendi kont- rollen altında tutabilme ya da yargıyı yozlaştırabılmenin yollannı ararlar. Bü- tün bunlann düzehiıesi yargı bagımsız- lığı yolunda adım atmaktan geçer. Ama bugün bu sistemle yargı bagımsızlığı çe- lişir. Onun için de yargı hep çökertilmek istenir. ^ ^ ^ • ^ O zaman bu sistemde MtT mensubu bir işkencecinin ya da "Ben hâkimlere, savcılara para yedirir olayı çözerim" diyen bir kişinin avukatlık mesleğine devam etmesine gözyumul- masına şaşırmamak gerekir» SAYMAN - Bence tepki doğuran olaylar olmalı bunlar... Bunlara aksine, şaşırmak lazım. Bu arada Baro'nun ver- diği karann Adalet Bakanhğı tarafından bozulmasına da tepki duyulması gerekir. Yargının, savunmanın bağımsızlığını or- tadan kaldınp Baro'yu vesayet altına alı- cı düzenlemeler getırirsenız ortaya böy- le sonuçlar çıkar. Bu sadece Baro'nun değil, halkın çıkarlanm da aykın bir du- rum. Savunmayı temsil eden avukatlara gereklı bağımsızlık sağlanmamışsa. bu avukatlann örgütübağımsız değilse hal- kın da hak arama özgürlüğü tehlikede demektir. Siz hakkımzı nasıl koruyacak- smız? Var olan hakkınız ihlal ediliyorsa bu ihlali nasıl engelleyeceksiniz? thlal edilen bir hakkı koruyabılmek için yar- gıya başvuracaksıruz. Ama teminatmız da savunmada. Savunma çökertildiği oranda hak arama özgürlüğü de ortadan kalkar. Istemlen de ba zaten. Hak arama özgürlüğünü keyfı uygulamalara tabi tutmak istıyorlar. Barolara bu vesayet düzeni getirilmiş ve korumakta ısrar edi- liyor. Bizler, Avukatlık Yasası'nı bir tür- lü çıkartamadık. Hazırlanan tasan ka- dük oldu. O tasanda da bağımsızlık yo- lunda utangaç adımlar vardı, ama tam bir bağımsızlık yoktu. O tasanda Ada- let Bakanlığı'nın vesayeti büyük ölçüde ortadan kaldmlıyordu. Adalet Baka- nı'nın isteğiyle Baro yönetimi görevden alınamıyordu. Ama bu sefer dava hakkı doğuyordu. Savcılık dava açmayı talep edebiliyordu. Böyle bir şey ohnaz. Bu tasan da yargının, savunmanın bağım- sızlığına aykınydı. Baro yönetim kuru- lunun görevden alınıp alınmamasında tek yetkili organ vardır, o da Baro genel kuruludur. Bunun dışında, yargıyı Ba- ro'yu denetleyici hale getiremezsiniz. Biz nasıl avukatlar olarak yargıçlan denetleyemiyorsak yargı da Baro yöne- timinin görev nedeniyle yaptığı faaliyet- leri denetleyememelidir. Türkiye hukuk deyletine daha adını attnadı- Bu sistem içinde avukatla- nn ve barolann bağımsızlığı- nı sağlayacak bir yasa tasan- sının çıkması mümkün gö- riinmüyor, öyle mi? SAYMAN - En azmdan mevcut hükümet açısından var olan haklann bile kullanılamaz hale getirilmesı için çaba gös- teriliyor. Adalet Bakanı'nın yaptığı açıklamalar. söylediği sözler bir yasal düzenleme ha- line dönüşse belki Baro kavra- mı ortadan kalkacaktır. Baro seçimlerinde nisbi temsil siste- minin uygulanması öngörülü- yor şimdi... Bu nasıl uygula- nır? Yani partilere ya da başka siyasetlere göre resmi gruplar mı seçimlere girecek. Aslında burada asıl amaç kamplara bölmek. Öyle bir sistem getir- meyekalktığmız anda Baro'yu siyasi gruplara bölersiniz. Ba- ro genel kurulunda isteyen a- day olur, isteyen liste hazırlar, ortaya çıkar. Ama nisbi temsi- h ancak belirli gruplar girerse uygulayabilirsiniz. Adalet Ba- kam türbanla ilgili bir meslek kuralmı ortadan kaldıran bir genelge yayımlayabiliyor. Çok vahim bir olay bu. Yani Adalet Bakanı, "Ben ancak Barolar BuügTnin kaldınnakla yetkili olduğu bir kuralı. ben bakan olarak ortadan kaldımonım" dıyor. Yargıçlara da, "Bukura- b u> guUmavacaksınız''diye ta- limat da\erebiliyor. Yani bu, "Medeni Ka- nun'un llS.maddesiniuygula- mayacaksuuz* demekle eş an- lamhdır. Meslek kurallanmtz bağlayıcı kurallardır. Yargıçlar buna uymak zorundadırlar. Adalet Bakanı'nın kendisi bunlan uygulamakla yüküm- lüdür. "Ben bunu kakhrdım" diyemez. Artık bunlar mevcut yasalan dahi aşan uygulamalar yapıyorlar. Nitekim danıştay, yürütmeyi durdurma karan verdi. Bu hükümet döneminde daha vahım fiili uygulamalar- la da karşı karşıya kalıyoruz. - Böyle bir sistem içindey- ken Türkiye 'ye hukuk devleti denebilir mi? SAYMAN - Tabii ki hayır. Benim kişisel iddiam, Türki- ye'nin daha hukuk devleti yö- nünde adım atmadığıdır. De- mokrasinin en alt sınırlanndan birisi hukuk devletidir. Özgür- lüklerin sınırsızhğı ondan son- ra tartışılır. Ama tekrar ediyo- rum, Türkiye hukuk devleti ol- maya daha adımını atrruş de- ğildir. Hukuk devleti olmaya adım atmak için biz Baro ola- rak bir süre önce bir yürüyüş yaptık. "Hukukunyolunuaça- cağH" dedik. Türkiye'de huku- kun yolu tıkanmış. Hukuk bu- gün fiilen uygulanmıyor. Tele- vizyon ve basında hep, "Siya- setdkandı" noktası tartışılıyor. Ama siyaset tıkanmış filan de- ğil. Siyaset açık, üstelik açık seçik belirli bir siyaset uygula- nıyor. Ama o siyasete karşı bir mu- halefet geliştirmenin yolu da kapalı değil. Yeni yeni siyaset- ler üretmenin yolu da açık. A- ma mevcut uygulanan siyaset hukukunun yolunu kapattık. Türkiye'de hukukun yolu ka- palı. Yoksa, siyaset açık. O cepheden bakmak yanhş bir tespite yol açar. Bugün mevcut siyaset, hu- kuku kendi siyasetinin bir ara- cı olarak da kullanmaya çalışı- vor. Yani hukuku teslim alıyor. Işte, sosyal patlamalara yol açan nokta budur. Hukukun yolu kapandığı, hak arama öz- gürlüğünün önü tıkandığı, fıili uygulamalarda mevcut özgür- lüklerin kullanılması hüküm- leri dahi uygulanmadığı zaman insanlarhaklanru yargı, hukuk dışındaki yollardân aramanın çarelerini arayacaktır. Anaya- sada, "Türkiye hukuk devleti- dir" diye yazar. Ama bunun hiçbir koşulu gerçekleşmiş de- ğildir. Anayasanın kendisi hukuk devletine izin vermiyor, ama uygulamada var olan hak ve özgürlüklerin kullanılması da- hi fiilen engelleniyor. Siz bir talep gösterisini evinizden çı- kıp sokakta yaptığınız zaman, bu toplantı ve gösteri yürüyüş- lerine aykınlık olarak kabul ediliyor. Siz talebinizi dile ge- tirecek mekânlar ve demokra- tik bir ortam bulamıyorsunuz. Ya da söylediğiniz sözler belir- li suç kavramlan içinde görü- lüyor. Ya da fiilen gözaltına alınıyorsunuz. Orada fışleni- yorsunuz, orada size şiddet uy- gulanıyor. Böyle bir hukuk devleti olmaz. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇt TÜPkçe Tapınma Üzerine... "Cumhunyet Kamyonları"ndan sonra, 13 şubattan beri, Atatürk'ün Adalet bakanlanndan Mahmut Esat Bozkurt'un "şeriat"la ilgili yazılanndan örnekleryayım- lıyorum. "Şeriatçı" geçinenlerin gıklan çıkmıyor. Çün- kü foyalan dökülüyor bir bir ortalığa. Bugün de Mahmut Esat Bozkurt'un Türkçe tapın- mayla ilgili "Türkçe Ibadet" başlıklı yazısını yayımlıyo- rum. Yazı o denli güncel, sıcak ki, Cumhunyet okuria- nnın seveceklerini umuyorum. Yazı, 20 Mart 1933'te "Anadolu" gazetesindeçıktı. Söz Mahmut Esart Bey'in: "Türkçe ezan'dan sonra, Türkçe salâ' verilmeye başlandı. Bu çok yerinde bir iş, çok ısabet// bir görüş, bir karardır. Fakat ne yazık ki henüz pürüzsüz bir Türkçe ibade- te şahit olamıyoruz. Pürüzsüz bir Türkçe ibadetin, ma- nevi zevkterinj henüz tatmış değiliz. Bununla beraber günün uzak olmadığına inanryoruz. • • • Türkmilleti Islamiyeti kabulü günlerinden bu ana ka- dar, 13 asırdır, kendi öz anadıiiyle, Allahına, anlayarak, bilerekiçiniaçamadı. Onunla doğrudan doğruya tema- sa gelemedi. Bütün dualanm bütün ibadetlerini kendi- ne yabancı bır dille; anlamadığı, bilmediği Arap diliyle yaptı. Neden? Çünkü sanklı yobazlaria, birtakım yalancı dindaria- nn mümaneatine (engellerine) uğradı. Neden? Çünkü 'din'/n 'dalını' bilmeyen bu cahil yalancılar Türk milletini din namına istismar etmek, onu soymak isterter de ondan. Nasıl? Bakınız nasıl?! Türk milleti yabancı bir dil /7e, yani Arapça ile kendısine din telkın edildikçe, şüphe yok ki onu anlamayacaktır. Kendisine ne biçim söylemrse, ne tarzda anlatılırsa öyle kabul edecek ve anlatanlara ek- seriya layık olmadıklan payelen (rütbeleri) vererek on- lan besleyecektir. Bu gibıler, patlayasıca kursaklannı doldurmak için Türk milletinin dininı anlamamasını bir geçim vasıtası olarak candan isterter. Mılletin dinınian- lamak teşebbüslerinin önüne 'gâvurluktur. kâfiriiktir' gi- bi yaygaralaha geçmekten, bu yolda çalışan ıdealist- lerte elleri bıçaklı katiller halinde uğraşmaktan çekin- mezler. Esasen Kuran 'ı ve dmı kendıleri de anlamazlar. Cahildirter. Bütün bir 'Türkyenıliktanhı' bu cahilyobaz- larta, sahte dindariann eskıya baskılannı andıran teca- vüzleriyle doludur. Fakat bunlarla amansız mücadeleye ginşmek cum- hunyet neslinin (kusaWann/n), milli, vatani borçlann- dandır. Ta ki, Türk milleti yobazlann, sahtekâhann ha- raçgüzahığından (haraca kesmelerinden) kurtulsun, di- nini, diyanetini kendi anadilıyle anlasın, bilsin. Millet üfürükçülehn, sihırbazlann oyuncağı olmak istemiyor. Hiçbir din, anlamadan, bılmeden, samımıyetle vıc- danla benımsenemez. Onu once anlamak, bilmek la- zımdır. Islam dini de zaten bunu emrediyor. Öyle ayet- ler var kı, bunlara göre Islamiyeti kabul eden her mil- letin ibadetini kendi anadiliyle yapması farzdır; dene- bilir. Bu ayetlerden birisi hatınmdadır. Allah diyor ki: - Biz Kuran'ı Arapça gönderdik, ta ki Araplar emırle- rimizi anlasınlar. Başka bir dıl ıle gondermiş olsaydık, o vakit bize, 'Ne yapalım? Kuran anadilimizle göndenl- medi. Anlayamıyoruz, onun için bu dmı kabul etmiyo- ruz' derier ve mazeret beyan ederlerdi. Bu mazerete mahal kalmasm diye onlara Arapça hıtap ettik. Araplann başka dili anlamalan mümkün olmayınca, Türklerin Arapça 'yı anlamalan mümkün olurmu? Müm- kün olmayınca, ne hakla bu millete koyun kaval dinler gibi asıriarca anadilinden başka bir dil ile din teikinin- dejsrar olunuyor?! Cumhuriyet hokkabazlıklara müsamaha edemez. • • • Dini, bırdilenci keşkülü gibi kullananyalnız bizim ba- zı cahil yobazlar, mürai pkiyüzlü) dindarlar olmadı. Hı- ristiyanlıkta da, Musevilıkte de boyle din bezirgânlan görüldü. Hele Katolik papazlan cennetin anahtarianru satacak, para ile günah çıkaracak kadar ileri vardılar. Milletlen bundan kurtarmanın tek çaresi, onlara salik olduklan (tuttuklan) dınleri kendi anadilleriyle anlatmak, bildirmektir. • • • Türk milleti için Kuran 'ı Türkçe okumak, camilerde bütün ibadeti, dualan Türkçe yapmak, yalnız dini bilip anlamak noktasından değil, fakat milli bakıma göre de bir zarurettir. Din Arapça telkın edildikçe Türk milliyet- çiliği için birzaafolacaktır. Bunu halletmek lazımdır. Al- man milliyetçiliğine en büyük hizmet edenlerden biri- si de 'Lötr 1 (Martin Luther 1483-1546) olmuştur. Çün- kü Incil'i Almanca okutmuştur. • • • Güzelyalı'da (Reşadıye) Izmır gençliği, saltanat, hi- lafet izlenni hâlâyaşatan levhaları ayaklan altında par- çaladığı gece, Türk ıhtılal tanhinde Türkçe ıbadet dile- ğıni en önce iteh sürmek şerefıni de kazandı. Benım o büyük dileğimin bir gün, hem de yakın bir günde yeri- ne getirileceğinden şüphem yoktur. O tezahüraîı hafıf- likle karşılamış olanlar varsa hakikatın saati çaldığında elbette mahcup oiacaklardır. Bu mahcubiyet on/ara mukadderdir. Biz, Allah'ın evinde de anadilimizin hâ- kim olduğunu görmekve duymakıstıyoruz. Türkiye'de heryere öz Türkçe hâkim olacaktır. Hayırdıyenler, mağ- lubiyetlerini görmekte geç kalmayacaklardır." • • • Necla Arat'tan bir faks çağrısı aldım. 3 Mart 1924'te kabul edilen "Öğretim Birliği Vasas/"nı kutlamak için, lstanbul Kadın Kuruluşlan Birtiği Taksim'de yann saat 12.30'da, çiçekleriyte olacaklarmış. Onlan gönülden destekliyor, kutluyorum! BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8SOLTMNSAĞA: 1/ Hantal, kaba ve anlayışsız kimse. V Bir yetimin ya da akılca zayıf hastabırininmalı- nı yöneten kim- se... Kısa bacaklı bır köpek cınsı. 3/ Eklenmış, katıl- mış parça... Ka- yak. 4/ Eski bir Hint tannsı... Öğütülmüş tahıl. 8 5/Liflerihalat,çu- g val gibi kaba örgü- lenn yapımında kullanılan bır bıtkı. 61 Kenar süsü... Dağın alt bölümû. II Ver- me, ödeme... Edebiyatta etkiyi çoğaltmak için bir 3 şeyin tersini söyleyerek edilen alay. %l Müziğin temposuna uyularak yapı- lan düzenli vücut devinim- « leri... Sosyolojide bir bo- 7 yun bölündüğü iki ya da s daha çok parçadan her bı- „ ri. 9/ Hıristiyanlıkta para karşıhğında günahlardan kurtulma işi. YUKAR1DAN AŞAĞIYA: 1/ Bankada hesabı olanlara gönderilen ödeitne ya da çekme bildirir mektup... Manavgat ilçesı yakınlanndaki ünlü arke- olojik ve turistik yer. 2/Tatlı bır besin maddesi... Büyük pul- luk. 3/Özsu... Güney Amenka'daki dag sırası. 4/Artvın ili- nin eski adı... Asker. 5/ Halk dılinde babanın kız kardeşine verilen ad. 67 "Aheste çek kürekleri mehtâb uyanmasın / Bir âlem-ı hayâle dalan — uyanmasın" (Yahya Kemal)... Spor- da "sayı farkı" anlamındakullanılan sözcük. 7/En kalıner- kek sesi... Onodokslarda tahta pano üzerine yapılan her tür- lü dinsel resme verilen ad. 8/ Deniz taşıtlannın pervanesi..., Eski dilde ekmek. 9/Çaym etkın maddesi... Soyaçekim.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear