22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET KÜLTÜR 28 ŞUBAT1997 CUMA 14 Anma yılı kapsammda uluslararası çeviri kolokyumu düzenlşjıecek Tarihler ve çağnşımlarla Hasan Ali Yücel ZEYNEPSAYGI "Medeniyetbırbütündür. Şarkı, Gar- bı, yeni veya eski dûnyası şahsiyetfark- lariyle bu bütünün birer tezahürü sayı- labilır. Biz Tvrlder, tarihin türlü çağla- rında ona yeni unsurlar katmış ve on- dan. bizim için veni olan unsurları hiç taassup göstermeden bol bol almışızdır. (...) Kültür tanışkanhğının Jikri manza- rası, herzaman ve heryerde, dil veya- zılı eser alışverişi ile olmuştur; bizde de aynı hal vah oluyor. Tercüme zihni.fik- ri ve medeni bir intibak olduğuna göre, güngünden daha mütekâmilbir 'anadi- le nakil' hareketi bizde de tekevvün et- miştir. Münevverlerimiz, kendi aralann- da verimli bir birieşmeyapamadıkları ve bu işlerde başka memleketlerde büyük müessiriyeti olan naşirlerin bilgili öna- yak oluşlarına imkân bulunmadığı için tercüme davamız bir türlü rasyonel bir tertibin zincirini takip edemedi. Hususi teşebbüs ve teşekküllerle vücut bulması temenniye çok layık olan bu büyük kül- tür davasımn devlet eline intikali, bu se- beplerle bir zaruret olmuştur. Maarif Vekilliği 'nin tercüme işi ile ciddi surette meşgul oluşu, bu hareketin devlet kadrosu dışında inkişafına bir başlangıç olmak içindir. Bir asırdır ni- ce nice eserlerı tercüme ve basma için emek verdiği halde, dünya şaheserlerin- den başhcalannın milli kütüphanemiz- de bulunmayışı, gelişigüzel çalışıldığı- nın en kuvvetli.fakat en acı bir delilidir. (...)•• (Tercüme Mecmuası, 19 Mayts 1940) Tercüme Dergisi'nin 19 Mayıs 1940 tarihli ilk sayısında. dönemin Milli Eği- tim Bakanı Hasan Âü Yücel'in önsözü, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin Aydın- lanma'ya bakışını yansıtıyordu. Ulke- mizdeki çeviri çalışmalannın hızlanarak Rus ve Batı klasiklennin büyük bir öz- veriyle Türk aydınına kazandınldığı bir dönemin 'maarif vekiH' Hasan Âli Yü- cel... Kültür ve eğitım üzerine düşünce- leri ve bu konudaki uygulamalan dünya eğitım lıteratürüne geçen siyaset adamı- mız, doğumunun 100. yılında, UNES- COtarafından 1997'deanılacakJarliste- sine alındı. 1927 yılında Milli Eğitim Bakanlı- ğı "nda müfettiş olarak göreve başladı Ha- san ÂIı. İlk ışi 'genç' Türkiye Cumhuri- yeti'ni köy köy dolaşarak eğitim sorun- lannı belirlemek oldu. Atatürk'le çıktığı yurt gezilerinde ka- fasında oluşan eğitim politikası, Ata'nın ölümünden iki ay sonra 28 Aralık 1938 tarihinde üstlendigi Milli Eğitim Bakan- lığı görevi sırasında ve sonrasında ger- çekleştıreceği, gerçekleşmesine destek vereceği sayısız projenin yapı taşını oluş- turdu. Yakın arkadaşı ve dönemin tlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç'la birlikte giriştikleri 'Köy Enstitüleri' de bu gezilerde oluşan eğitim reformu dü- şüncesinin en önemli ve verimli ürünle- nnden binydi. Halka, aydınlanışmı ken- di elleriyle hazırlama olanağı veren bu atılım, Demokrat Parti döneminde. "Köy Enstitüleri'nde komünist yetiştirilryor" NESCO, 1997 yılını, Türkiye'nin çağdaş kültür ve eğitim alanmdaki yapılanmasının miman Hasan Âli Yücel'i anma yılı olarak belirledi. Bu nedenle Yıldız Teknik Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatı Mütercim Tercümanlık Bölümü, mayısın 19'unda Hasan Âli Yücel'i anma kitabı çıkanyor. Bölüm, 22-24 ekim tarihleri arasındaysa 'çevirinin kültürler arası iletişimdeki rolü' konulu bir kolokyum düzenliyor. Hasan Âü YüceL, 'en venflikçi' ve 'en çahşkan' Milli Eğitim Bakanı olarak Tercüme Bürosu'nu kurmuşru. denilip engellense de, bugün dünya eği- tim literatürüne geçmiş bir uygularna olarak kabul ediliyor. Hasan Âli 'nin Türkiye'nin gördüğü en yenilikçi ve en çalışkan eğitim bakanı olarak 7 yıl 7 ay ve 7 gün süren bakanlık dönemini, FaldrBaykurt 'Yüceliş Döne- mi' olarak adlandınr. Gerçekten de Ay- dınlanma ve bilinçlenme adına bir 'Yü- cefiş' olarak kabul edilmesi gereken bu dönemin ürünlerinden biri de; 'Tercüme Bürosu'... Milli Eğitim Bakanlığı bünye- sinde kurulan Tercüme Bürosu, her yılın 29 ekim günü, en az bir düzine çeviri ya- pıt yayımlayarak, halkın aydınlanması adına önemli bir adım atıyordu. tlki 19 Mayıs 1940'ta yayımlanan 'Tercüme Mecmuası' ise. klasikten güncele yazın- sal ve felsefi çevırileri özgün metınle- riyle birlikte sunuyor, çeviri alanmda ya- pılmış inceleme ve araştırmalarla da Türk yazın ve düşün dünyasına önemli katkılarda bulunuyordu. A UNESCO tarafından bu yılın "Hasan Âli Yücel'i Anma Yıh" olarak belirlen- mesi Türkiye'deki çevinmenlik kurum- lannı de harekete geçirdi. Yıldız Teknik 'Şnrimizin lıayal gücünü zengiııleştirdF • Şükran Kurdakul, Nazım'ın şiirinin önemini vurgularken, Atilla llhan pekçok şairin ufkunu genişlettiğini belirtti. KültürServisi-Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde önceki gün gerçekleştirilen Attilâ Ühan söy- leşisinde anılar dile geldi. Attilâ tlhan ve PEN Yazarlar Derneği Başkanı yazanmız Şükran Kur- dakul, 50 yılı aşkın dostluklann- dapaylaştıklannı aktardılardinle- yicilere. Söz dönüp dolaşıp Nâ- zım'a geldi sık sık. llhan ve Kur- dakul'un dostlukJannınbaşlangıç noktasında Nazım'ın ayncalıkh yeri vardı çünkü. Kurdakul, Nâzım Hikmet şi- ijjyle ilk kez Attilâ Ilhan'ın ver- mği 'Taranta Babu'ya Mektup- lar' kitabı sayesinde tanıştığını an- lattı. Attilâ llhan ise ortaokul yıl- lannda yakalandığı sıtma nede- niyle okulun revirinde yatarken 'Yalm Ayak' şiirini okumuş ve öy- le tanımıştı Nâzım'ı. Lise çağın- da bir delikanlı olduğunda ise bü- tün arkadaşlanna Nâzım sevgisi- ni aşılamaya çalışacaktı. Hapse ilk düşüşü de Nâzım'm şiirleri yü- zünden olacaktı ama Attilâ llhan Atilla tlhan ve Şükran Kurdakul, NazrnıHikmet'ledostiuklannıanlattı.(Fotoğraf: KADERTUĞLA) ısrarla, hapislik macerasınm 'aşk uğruna' olduğunu söylüyordu. "Karşıyaka Kız Mektebi'nde okuyan sevgilime gönderdiğim mcktuplarda Nâzım'dan şiirler yazıyordum. Mektubu okuduk- tan sonra imha etmesini sövlü- yordum, ama o, bütün duy gusal kadınlar gibi mektuplan yok et- miyor, hatta annesi görmesin diye okul çantasında taşıyor- du." Yok edilmeyen mektuplar okul idaresi tarafından bulununca Attilâ tlhan'ın başına iş açılıyor ve ilk hapis deneyimini daha 16 yaşında yaşıyordu. Hapisliğin pe- şi sıra, Manisa Akıl Hastanesi'nde kısa bir süre 'müşahede' altına alı- nacaktı, ama arka arkaya alınan bu darbeler İlhan'ın Nâzım'a yö- nelik sevgisini değiştirmeyecekti. Dönemin edebiyat dergileri de Nâzım'dan söz ediyorlardı sık sık. Şükran Kurdakul, 'Yeni Edebi- yat', 'Yürüyüş' gibi dergilerden söz ederek edebiyat yaşamındaki ılericı atılımlanndan ve bu geli- şim içerisinde Nâzım Hikmet şı- ırinin önemini anımsattı. Na- zım'ın şiirindeki ımge sisteminin benzersizliğinden, klasik Türk şı- iriyle çağdaş toplumcu şiirarasın- da oluşturduğu çarpıcı sentezden söz edildı Attilâ llhan'ın tanım- lamasıyla 'hayal gücü dar olan Türk şnri'nı Nâzım Hikmet zen- ginleştirmişti. Pek çok şairin uf- kunu genişletmiş. imgelemini da- ha geniş alanlara taşimışti. Türki- ye'de istenmeyen adam haline ge- len usta şair yurtdışına çıkmak zo- runda kalınca, bir grup genç ay- dının Paris'te 'Nâzun Hikmet'i Kurtarma Kampanyası'na nasıl giriştiklerini yine Attilâ llhan an- lattı. 1949-50 tarihlerinde Paris'te bulunan tlhan, hiçbir geliri olma- yan bir avuç genç Türk aydınınm canlan pahasına giriştikleri bu kampanyada neler yaşadıklannı, Paris'te Nâzım için düzenlenen toplantmın amacına ulaşabilmesi için nasıl büyük birgayretle çalış- tıklannı dile getirdi. Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Mü- tercirn-Tercümanlık Bölümü, 19 Mayıs 1997 tarihinde yayımlayacağı bir 'Anma KJtabTnm yanı sıra, 22-23-24 ekim tarih- lerinde gerçeklesecek 'Çevirinin Küttü- rel Yönleri' konulu uluslararası bir de ko- lokyum düzenliyor. Aralannda Türkiye'den Vedat Günyol, Can YüceL, Arslan Kaynardağ, Ahmet Cemal ve Tahsin Yücel gibi isimlerin bu- lunduğu 20-25 kadar yazın insanı kitabın oluşumuna katkıda bulunmuş. 400 say- fa olması tasarlanan kitapta, Mkbel To- urnier, Jean-Rene Ladmiral, Fransa'nın en önemli çevin okullanndan biri olan E- SIT'in eski başkanı Danka Sefeskovitch ve şimdiki başkanı Marianne Lederer, Oslo Üniversitesi Çeviri Bölümü Başka- nı Antm Fougner Rydning ve yine ES- IT'ten Christine Durieux gibi dünya çe- viri biliminin önemli isimlerinin de im- zalan bulunuyor. YTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Müter- cim Tercümanlık Bölüm Başkanı Hasan Anamur, u Hasan Âli Yücel'in başlatnğı çeviri çalısması çok önemli bir çauşma, başlama tarihi olarak da._ Çeviri Dergi- si'nin çıkış yılı 1940, >^ni savaş yıllannda böyle bir etkinliğe gûişilmiş. Daha çok Batı uygariığının ağırlıklı olduğu, ancak Doğu uygariığına da >er veren "Tercüme Dergisfnde hem vazınsal. felsefi çeviri, hem de çeviri kuramlan üzerine yazdmış incetemelerin çevirileri yer alıyordu. Bu nedenle TürkiyeVleki çeviri hareketini sis- temli bir şekilde ateşleyen örgütlü bir et- kinlik olarak gerçekten de son derece ve- rimli çalışma oldu. Sonuçta bu calışma- lan dünyaya açıian pencere ya da kapı değil, Türkiye'nin bütünüyle dünyaya açılışı olarak değerlendirivoruz" diyor. Çevirinin kûltürel yönleri Hasan Âli Yücel'ı anma yılı kapsa- mında gerçeklesecek 'uluslararası çevi- ri kolokyumu'na epey başvuru olmuş. Kolokyumun tarihinin, Tercüme Büro- su'nun, çeviri kıtaplan yayımladığı 29 ekıme denk gelmesi düşünülmüş; ancak, bu, yurtdışı katılımcılann programına uymaması nedeniyle aynı hafta içindeki 22-24 ekim tanhlerine alınmış. Anamur, sözlerini şöyle sürdürüyor: "VTl salonlannda gerçeklesecek koktk- yuma Kanada, Yugoslavya, Fransa. Nor- veç, Cezayir ve Küba'dan birçok başvu- ru oldu. tzleği çevirinin kûltürel yönleri' olarak belirienen koiokyumun, gecen ağustos ayında, uluslararası çeviri çevre- lerinin a>1ık bülteni 'Transt Dergisi'nde çıkan ilanuun, katılınun çeşitliligine önemli katkısı oldu. Tel Avfv Cnrversite- si"nden, ESIT ve Belçika'daki çeviri okııl- lanndan geliyoriar. KoJokyumda Türk- çe, Fransızca ve tngiüzce çeviri olacak. Et- kinliklerin düzenlenmesinde L'NESCO Türkiye Milli Komisyonu'nun çok yardı- mı oktu. Kitabın masraflannı da komis- yon karşdıyor." YTÜ Mütercim-Tercümanlık Bölümü öğretim üyelerinden Dürrin Tunç, bölü- mün kuruluşundan bu yana sürdürdüğü seminerlerin, Hasan Âli Yücel'i anma yılını firsat bilerek bir kolokyum kimli- ği kazanmasını istediklerini belirtiyor. Anma kitabında, çevirinin çeşitli alanla- nnın ele almacağını söyle- yen Tunç, dilbilime yönelik yazılann da yer alacağı kita- bın akademik bir çatı altın- da çeviri ve çeviribilim üze- rine çalışmalan bir araya toplaması yönüyle, dışanda- ki yayıncının da katkıda bir ilk oluşturduğunu vurgulu- yor. Brecht ölümünün 40. yılında anılıyor Kültür Servisi - BertoK Brecht ölümünün kırkıncı yılında, 7-20 mart tarihleri arasında tstanbul Devlet Tiyatrosu ve Alman Kültür Merkezi işbirliği ile düzenlenen etkinliklerle anılacak. AKM Oda Tiyatrosu'nda yer alacak olan etkinlik dizisi, Berlin ve Istanbui'da değışimli olarak gerçekleştinlecek olan 'Sınırsız- Istanbul'da Berlin' projesınin ilk durağı olacak. Programın açılışı 7 martta, Berlin'de yaşayan Türk sanatçı Özay Fecht'in konseri ile yapılacak. Konser 9 martta tekrar edilecek. tkinci konser, 8 martta Mathias Bauer yönetimindeki jazz topluluğunun seslendireceği Hans • AKM Oda Tiyatrosu'nda yer alacak olan etkinlik dizisi, Berlin ve Istanbul'da değişimli olarak gerçekleştinlecek olan 'Sınırsız- Istanbul'da Berlin' projesinin ilk durağı olacak. Eisler'in 'Hollywood Şarkılan'ndan oluşuyor. Bu konserde Caspar Brötzmann, Butch Morris, Conrad Bauer ve Dietman Diesner Berlin 'deki jazz ve free müzik çalışmalanndan örnekler sunacak. Etkinlikte yer alan bir başka konser ise 11 martta Berliner Esemble sanatçilannın sunacağı Brecht şarkılan ve Brecht şıirlerinden oluşan 'Love and Revolution / Aşk ve Devrim' başlığını taşıyor. Bu konsere benzer bir başka etkinlik ise 'Brecht Şarkılan ve Şörieri' başlığı altında Zdiha Berksoy tarafından gerçekJeştirilecek. 10 ve 11 mart tarihlerinde yapılacak olan film gösteriminde ise 'Kuhle Wampe' ve 'Cesaret Ana' adlı filmlerizlenebilecek. Etkinlikte aynca, 13 martta 'Gelenek ve Yeniden Başlama', 14 martta 'Brecht Artık Kimin Lmurunda' ve 18 - 20 mart tarihlen arasında üç gün sürecek olan •Modernizmin KrizT başlığı altında panel ve sempozyumlar düzenlenecek. Tercüme Hareketi Kitapta döneme tanıklık etmiş isimlerin varlığı he- men göze çarpıyor. Hasan Âli Yücel'in oğlu Can Yü- cel, 19 yaşında Latin ve Yu- nan Edebiyatı öğrencisiyken 'TercümeMecmuası'nda çe- virilennin çıkmış olmasın- dan büyük kıvanç duyduğu- nu belirtirken, anma kitabın- da yer alacak yazısında; "Hasan Âli Garplaşmanın başıru çeldyordu. Batıhlaşma bir hümanizma hareketiydi. Etranna topladığı kadrolar- la 'Tercüme Hareketi 'nebaş- laması bunun en büyük ka- nıtKhr" diyor. Dönemin bir başka tanığı, Vedat Günyol ise 'Tercüme Mecmuası'yla girişilen kûl- türel yenileniş hareketini şöyle değerlendiriyor: "(„) Sömürgeci Bah'ya kafa tu- tan. ama akılcı Batı'ya öy- künmeyip'Yaşamda en ger- çek yol gösterici bilimdir' formülüne gönül baglayan Atatürkçü bir Türkiye'de Batı düşüncesine ne yoldan vanlabilirdi? Bunu düşüne- Bm. Bu yol çeviri yolu idi kuş- kusuz. Sevgili Ataç bir yazı- sında şöyle diyordu: 'Avru- pa'dan gelen kitaplan oku- mamak olmazdı. Onlar bize kafamız için gerekli bir azık getiriyorlardı.' Bu 'azık' ya- bancı dil bilen aydınlar için söz konusuydu, yabancı dil bflmeyen Türk insanına. da- ha doğrusu Türk aydınına bu azıgı ulaştırmanın yolu çe- viriden geçmekteydi. tşte, Hasan Âli'nin en övünülesi çabası, 'Tercüme Bürosu'nu kurup,Türk okurianna, Ba- tı ağuiıkh ohnakla birlikte, Doğu'nun da önemli yapıtla- nnı sunmak oldu. (_.)" Y4ZIODASI SELİM İLERİ Kahveler İlk hikâyelerimden biri "Hüzün Kahvesi"yü\. O zamanlar lise öğrencisiydim. Kasımpaşa'da otu- ran bir sınıf arkadaşıma gidip geldikçe o kahve- yi, yol üstünde, köşe başında görüp dururdum. Onü bütün çardakla çevriliydi. Çardakta mor salkımlar ve sarmaşıklar mevsimden mevsime kahvenin görünümünü değiştirir, hele sonbahar gelip çatınca, sarmaşığın olanca yaprağı kıpkır- mızı, ateş rengi kesilirdi. "Hüzün Kahvesi"n\ yazarken birçok etki altın- daydım. Dinlediğim, yaşanmış bir hayat hikâye- si söz konusuydu. Sait Faik'in çok sevdiğim "Mahalle Kahvesi" hikâyesi yanı başımdaydı. Kendi duygulanm, karmakarışık, bu hikâyeye sı- zıyordu. Nihayet Kasımpaşa'daki kahvenin ken- disi... Ama ben, kahveyi değil de, kahve geleneğinin dışında kalmış bir insanı anlatmışım, yaralı bir in- sanı. Kahveyi hep dışandan görmüş. Istanbul kahvelerinin yazık ki pek azını biliyo- rum. Çocukluğumda her semtte, her köşe başın- da handiyse bir kahve vardı. Büyüklerimiz 'te/i- ve'demiyoriardı da Vcafrveftane'diyorlardı. Üste- lik, kahvehaneye gitmek galiba pek hoş karşılan- mıyordu. Aile çevremdekilerin koskoca bir kahve küttü- ründen habersiz, yoksun yaşadıklannı şimdi kav- nyorum. Onlara kalırsa kahveye işsiz güçsüz giderdi. Kahvehane insanı aylaklığa alıştınrdı. Hele kapa- lı mekân söz konusuysa, havasız birortamda sa- ranp solmanız işten bile değildi. Bununla birlikte dedemin gizli gizli kahveye git- tiğini bilirdik, tıpkı gizli gizli meyhaneye gittiğini bil- diğimiz gibi. Zaten kahveye ilk kez dedemle gittim. Altı ye- di yaşlanmda olmalıyım. Burası Kısıklı'da bir kah- veydi. Usul usul 'aile gazinosu'na dönüyordu a- ma, o ilk gidişimde kahvede tek bir hanım gör- merrüştim. Önümüzden tramvaylar geçiyordu. Dedem kahvesinı içmiş, bana da kabakçekirde- ği almıştı. Bahar günüydü. Kısıklı boydan boya yeşertiy- le, bahar çiçekleri açmış ağaçlarla donanmıştı. Boyuna çekirdek yiyor, boyuna su içiyordum. Sanki özgürlüğüme kavuşmuştum... Hatırladığım ve yetişme yıllanmda sık sık gitti- ğim bir kahve, Beşiktaş'ta, Barbaros Bulvan'nın sonundadır. Bugün de duruyor galiba. Gelgele- lim geçmiş günlerin yaz gecelerindeki dinginliği çoktan uçup gitmiştir. Bu kahveye Behçet Ne- catigil'in geldiğini, bir masada kendi kendine otu- rup küçük kâğıtlara, sigara paketi arkasına dize- ler, şiirler yazdığını bilirdik. Necatigil, Beşıktaş'ı yansılayan şiirlerini belki hep o kahveden esinlerie kaleme getirdi... Beyazıt'ta 'ağaçaltı' vardı. Bazen de 'çınaraltı' denirdi. Asıl adı herhalde başkaydı. Hasır, arka- • lıksız iskemlelerinde oturduğumuz gözümün önünde. Kısa süren, yarım kalan yükseköğreni- mim sırasında üniversiteden çıkıp 'çınaraltında' otururduk. Ve tabii lezzetsiz çaylan üst üste içer- dik. Geçenlerde Haldun Taner'ın bir yazısını oku- dum. Ustayazanmız bizde kahvelerin kültür oca- ğı olmaktan git git çıkışlanna değiniyor. Avrupa ül- kelerinin ünlü kahvelerini, orada yaşananlan an- latyor. Belki o kültür ortamı silinişinden dolayı 'kıraat- hane' sözcüğü desönüp gitmiştir. Oysa, 1960'la- nn Istanbul'unda kıraathaneler hâlâ vardı. Tepe- başı'ndaki bir kıraathanede 70'lere kadar günlük gazeteler, haftalık dergiler boy gösterdi. Yan okuma salonu bu soy kahveler günümüz Istanbul'unda hayat bulmaya çalışıyor ama, artık o eski kıraathane geleneğiyle değil. Dahası kah- ve, kahvehane deyişleri de kayboldu. Kahvenin imlâsı bile değişti. Şimdi 'cafe' diye yazıyoruz ve 'kafe' diye okuyoruz. istanbul züppelerinin 'kafe' demesıni gönlüm nasılsa kaldınyor da Anado- lu'nun kentlerinde, kasabalannda 'cafe 'lererast- lamak hâlâ ağnma gıdiyor. Sabahattin Kudret Aksal'ın ilk şiir kitabının adı Şarkılı Kahve'dir. 1944'te basılmış. Halıd Ziya Uşaklıgil, Aşk-ı Memnu'da geçen yüzyılın iyice sonundaki istanbul'da 'kafeşan- tan lara şöyle bir uğrar. Her biri kozmopolit Istan- bul'un rengidir. Ama Şair Nigâr Hanım eşinin oralara sıkça gi- dişine yerinmiş, aile mutluluklannın bozulmasına oralan sebep göstermiştir. Demin Şarkılı Kahve'yi andım. Kitaba adını ve- ren şiir şöyle: 'Bu şehrin şarkılı kahvesi I Denize yakındır/Her gece o I Şarkı söyler I Saçında bir beyaz karan- mn ... Kimdi acaba, beyaz karanfiliyle... ... Hangi şarkılan söylüyordu? K Ü L T Ü R » ÇİZİK KÂMİL MASARACI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear