23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 7EKİM1997SALI 12 KULTUR SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Akdenizli tanrıça olmanın bedeliAmerikalı yazar Terence Mc NaDy'nin. Yunan kökeninın tüm özellıklenni taşı- yan New York doğumlu ünlü soprano Ma- ria Callas'ın ölümünün 20. yılına denk getirdiği "MasterOass" adlı oyun biryıl- dır dünyanın belli başlı tiyatro merkez- lennde sahnede. Ünlü kadın tiyatro sa- natçılan içın kaçınlmaz bir firsat sunan oyunu 1996 Ekımı'nde Helsınki'de. Christina Indrenius-Zalemld'nin usta- lıklı yorumuyla tsveççe izlemiş, ancak Türk seyircisi için çok etkileyici olma- yacağı inancıyla bu sahne olaymı ka- famdan silip atmıştım. Haklıydım. çünkü Zalewski'nin yoru- munda yansıyan Callas bir Kuzey Avru- palıduyarlığıyladilegetirilmişti.Serin- kanlılıkla sinırliliğin, burnu büyüklük- le hüznün kıl payı dengede tutulduğu, ala- bildiğıne yalın, neredeyse hareketsiz bır sahne düzenine yerleştirilmiş, Callas'a karşı son derece saygılı, son derece öl- çülü bir yorum. Callas'ı Callas yapan ölçüsüzlüğü, derinliğı. uçukluğu. disip- lini. sıradanlığı, olağanüstülüğü. kısa- cası bu aykın özelliklerin tümünün kat- kısıyla biçimlenen "tutkuyu" algılaya- bilmek ıçin Yıldız Kenter'in yorumunu beklemem gerekıyormuş. Istanbul se- yircısı oyunu geçen yaz başında Ulusla- rarası tstanbul Tiyatro Festıvali'nde iz- ledı. Yıldız Kenter, Mana Callas'ı bu- günlerde Ankara seyircisiyle buluştvu- yor. Tannçalar Akdeniz'de yetişir "Diva" Latınce'de "tannça" demek. Tannçalar Akdeniz iklimınde yetişir. (Afrodıt Akdeniz dalgalannın köpükle- nnden dogmamış mıydı?) Akdenizli tan- nçalar, "tannça" olmak için nasıl bir bedel ödenmesı gerektığıni bilir. Deme- ter'ı. Hera'yı, Artemıs'i, daha onlarca iri- li ufaklı Anadolu ya da Yunan tannça- sını çevreleyen söylenler amansız tut- kularla. ölümüne savaşımlarla. sınırsız bır hüzünle yüklüdür. Callas da Kenter de Akdenizli tannçalann soyundan gelmek- tedir. Tutkuyu, savaşımı ve hüznü bilen bir soydan. Işte bu yüzden Yıldız Ken- ter'in sahneye getirdiği Callas, ülü pn- madonnanın yaşantısını. yüreklere Fin- landiyalı sanatçının ölçülü Callas yoru- mundan çok daha yakın kılmıştır. c' allas 'ı Callasyapan ölçüsüzlüğü, derinliği, uçukluğu, disiplini, sıradanlığım, olağanüstülüğü, kısacası bu aykın özelliklerin tümünün katkısıyla biçimlenen "tutkuyu" algılayabilmek için Yıldız Kenter 'in yorumunu beklemem gerekiyormuş... Yıldız Kenter, oyumın daha ilk dakikalannda seyirci üstündeki egemenliğini kuruyor. Biryandan Callas'ın "masterclass "ını sürdürürken, bir yandan da tiyatroculara yaman bir "ustalık dersi" veriyor. Callas 1971-1972 döneminde New York'taki ünlü müzik okulu Julliard'da ders vermış. Mc Nally. oyununu ünlü sanatçının Jullıard serüveninden bir ke- sit alarak oluşturmuş. Aynı gün içinde ya- şanan bırkaç saat... Bır sınıf. hoca konu- mundakı Callas. bır eşlik pıyanısti. bir set hızmetlısi. üç genç opera sanatçısı. bir de dersi ızleyenler... Bu sıradan ola- yı "dramatik" yapan nedir? Callas'ın kişiliği. Mc Nally'nin diyalog yoluyla oluşturduğu anlam ve anlatım düzlem- leri, Callas'ı canlandıran oyuncunun yo- rumu. Önce sınıfa. bır gösteriye çıkıyorca- sına, fiyakalı bır '"antre" yapan Callas'ı izliyoruz. Sahneyi Callas kimligı içinde- kı sesi \e görüntüsüvle dolduruveren Yıldız Kenter daha ılk dakıkalarda seyir- ci üstündeki egemenliğini kuruyor. Ak- denizli Callas'ın Ingilizce'vı-hafifdeol- sa- yabancı aksanıyla konuştuğu bır ger- çek. Bırde araya sokuşturduğu İtalyan- ca sözcük ve deyışlerle, Yunan konuş- ma biçemindeki "Ee!"leri ekleyelim, or- taya dört dörtlük bir Callas söylemi çı- kıyor. Kenter, Memet Baydur - Yıldız Kenter işbirliğiyle hınzırca bır ustalıkla Türkçeye aktarılmış olan bu söylemi abartısız bir yabancı aksanıyla sahneye getinyor. "Ben Anadolu"yu tngilizce oynadığında da böylesıne bir izlenim edinmiştim. Yıldız Kenter, sahnede kul- landığı dıle göre oynuyor; vurgulan, ton- lamalan, sessel tınılan hepten değişe- rek, sanki tüm varlığıyla bir dilden baş- Antafya'dajüri 'denge'lidavrandıCUMHUR CANBAZOĞLU ANTALYA - 34. Antalya Al- tın Portakal Ulusal Film Festiva- li, Tanju Gürsu'ya verilen en iyi erkek oyuncu ödülü dışında "sürprizsiz" sonuçlandı. Daha ilk günden yanşın Zeki Demir- kubuz'un Masumiyet'i, Barış Pirhasan'ın Lsta Beni Öldür- sene'sıyle Ferzan Özpetek'ın Hamam ı arasında geçeceği bel- liydi ve öyle oldu; ödüllerin bü- yük bölümü bu filmlere gitti. Festıvale büyük medya deste- ğiyle gelen Nihavecd Mucize (Atıf Yılmaz) ile Mektup (Ali Ozgentürk) salonlara bol seyir- ci toplasa da üç fîlmle baş ede- cek düzeyde değildi... Pazar gecesi ödül töreninde jüri başkanı Memduh Ün tüm kararlan tam bir uyum içinde al- dıklannı açıklıyordu. Ancak ne kadar doğrudur, bilinmez: dışa- nya sızanlara göre son ana ka- dar dokuz kişilikjüride dört üye Masumiyet, dört üye de Ha- mam' in birincilığıni savunmuş- tu. Çekimser kalan üye son anda tercihini Ferzan Özpetek'ten ya- na koymuş ve Hamam (yapım- cısı: Cengiz Ergun) altın porta- kalı almıştı. Bu sonuç da sürp- riz olmadı. Hamam iyi fîlmdı zaten: doğrusu bu ya ilk filmi C Blok'un ödül töreni sırasında ls- tanbul'da yaptığı "yaramaz- lık"tan sonra Demirkubuz'a An- talya'da ödül geleceğini bekle- yenlerin sayısı fazla değildi. Sonuçta ne şiş yansın, ne ke- bap usuîü, gayet dengeli bir se- çimle büyük ödül Hamam'a. es- kinin ikinci ödülü sayılan Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü Masumiyet'e, Behlül Dal Özel Ödülü de Usta Beni Öldürse- ne'ye gitti; aynca Usta Beni Öl- dürsene, Pırhasan'a senaryo bi- rinciliği de getirdi. Uzun süre sinemaya ara veren Halil Refığ'in Fethullahçılann parasıyla çektiği KöpeklerAda- s'ndaki rolüyle Tanju Gürsu'nun tercih edilmesi de jürinin denge- yi koruma endişesinden kaynak- lanıyordu. Yeşilçam'dagüçlü lo- Portakal Ulusal Film Festivali, sürprizsiz sonuçlandı. Yanşın daha ilk günden 'Masumiyet', 'Usta Beni Öldürsene' ve 'Hamam' arasında geçeceği belliydi... 'Nihavend Mucize' ve 'Mektup', bol seyirci toplasa da bu üç filmle baş edecek düzeyde değildi. ODULLER En İyi Erkek Oyuncu: Tanju Gürsu 'KöpekJer Adası' En iyi Kadın Oyuncu: Derya Alabora 'Masumiyet' En İyi Yönetmen: Ferzan Özpetek 'Hamam' En tyi Film: Hamam En tyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Haluk Bilginer 'Masumiyet' En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Meral Çetinkaya 'Solgun Bir Gün' En tyi Kurgu: Nihavent Mucize ve Masumiyet filmiyle Mevlüt Koçak. En tyi Laboratuvar: Şafak Film Stüdyosu, Fono Film Stüdyosu ve Sinefekt Film Stüdyosu. En İyi Müzik: Hamam En İyi Sanat Yönetmeni: Ani Pertan 'Kuşatma Altında Aşk' En tyi Görüntü Yönetmeni: Erdal Kahraman 'Kuşatma Altında Aşk ve Nihavent Mucize' En İyi Senaryo: Banş Pirhasan 'Usta Beni Öldürsene' Jüri Özel Mansiyon: Nuri Bilge Ceylan 'Kasaba' bisi olan, her yıl Antalya'da mut- laka görünen Gürsu'nun. fazla bir şey anlatmayan Köpekler Ada- sı'yla birinciligi, en iyimserde- ğerlendirmeyle 37 yıllık emeği- ne saygı şeklinde açıklanabilir- di. Ancak zirvede Gürsu'ya yer açıhrken Usta Beni Öldürse- ne'nin Irlandalı oyuncusu Hugfa O'Connor'ın atlanması sinema adına önemli bır yanlıştı. Derya AJabora'ya giden en iyi kadın oyuncu AnnkG. Portan'ın Kuşatma Altnda Aşk'la aldığı en iyi sanat yönetmeni ödülleri ise çoğunluğun ortak beğenisini yan- sıtıyordu. Masumıyet'te abartı- sız, tertemiz oynayan Alabo- ra'nm bu yıl diğer festıvallerde aynı başanyı tekrarlaması sürp- riz olmamah. Masumiyet'teki performan- sıyla en iyi yardımcı erkek oyun- cu seçilen Haluk Bilginer'e ödül vermek için sahneye gelen Ya- semin Alkaya, Bilginer'in hakkı- nın en iyi erkek oyuncu olduğu- nu belirtti ve polernik başlatn. As- lında filmin ortasında görülüp, ikinci yannın başında ölen \e kısa rolüne karşın çok başanlı bir karakter çizen Bilginer'in rolü Masumiyet'in kahramanı Yu- suf'u canlandıran Güven Kı- raç'ın yanında ikinci I kalıyor- du. Jüri buna rağmen en iyi erkek oyuncu ödülünü de verebilirdi ama vermedi. Ödülün büyüğü küçüğü olamayacağına göre po- lemik havada kaldı. En iyi müzik bu yıl Hamam'ın ltalyan bestecileri Pivio ve Aldo De Scalzi kardeşlere verildi. tki Italyandan Türkiye'yle ilgili bir film için müzik yazmalannı is- temek bizce hataydı. Sonuçta Kuzey Afrika Arap ritimleriyle gelişen filmde bu temalar za- man zaman görüntüyle örtüş- medi ve sınttı. CengizOnural'ın Masumiyet'teki tansiyonlu sah- nelerde "bendiri denemesi" ise ilginç bir aynntıydı. Kısa film angarya Ulusal uzun metrajlı yanşma- nın yanında 3. l luslararası Kı- sa Film Vldeo Festivali de düzen- Nurcan Çağlar'dan hareket/algı düzenlemesi Küttür Servisi - Nurcan Çağlar'ın, hareket/algı ilişkisini konu alan iki düzenlemesi aynı anda iki ayn mekânda sergileniyor. Vestel'in katkılanyla hazırlanan, Deniz Müzesi'nde yer alan düzenleme 18 Ekim'e dek, Kare Sanat Galerisi'nde yer alan düzenlemeyse 12 Ekim'e dek görülebilecek. Birbirini tamamlar nitelikte olan iki düzenlemenin de konusunu, hareket'algı ilişkisi oluşturuyor. Demir, tahta ve sert plastiğin başlıca malzeme olarak öne çıktığı düzenlemelerde fotoğrafık imgeler de yer ahyor. Kare Sanat Galerisi'ndeki düzenlemede aynca canlı bir manken sergi süresince, düzenlemenin öğelerinden biri olarak gösterimde bulunacak. Kavramsal ve canlı manken kullanımıyla enstalasyon boyutunu aşan düzenlemeler sunumuyla da aynca dikkat çekecek nitelikte. Üç yıldır ressam Bubi'yle çalışan sanatçı yine aynı atölyede ürettiği ve anı/gerçek ilişkisini konu alan çalışmalanyla geçen yıllarda dikkat çekmiş. bu çalışmalar önce Galeri Baraz'da, sonra da ABD'de sergilenmişti. lendi Antalya'da. Ancak festi- valden kimsenin haberi olmadı. Yeşilçam'ın eski-yeni ödülleri, vitrin yapmak için çağnlmış pop- çular sponsor Falez Otel'in ni- metlerinden yararlanırken dün- yanın dört bir yanından gelmiş kısa filmciler, bizim sinema okul- lanndaki öğrenciler, gecekondu mahallelerindeki pansiyonaben- zer otellerde kaldılar. Çoğunun bundan şikâyeti yok- tu; kapanış gecesi Ajda Pekkan' a verilen 30 bin dolarla tribünle- re oynamak yerine festivalin si- nema bölümünün ne kadar da- ha zenginleştirebileceğini de tar- tışmadılar; ancak adam yerine konmamak, festivale entegre edilmemek hayli üzdü kısa film- cileri. Oysa bu sanatı Antalyalılara tanıtabilmek için uzun metrajlı- lann gösterilerinden önce bir iki kısa film seyirciye sunulabilir, ya- ratıcıhk ve ustalık açısından fes- tivaldeki birçok uzun filmden kat kat iyi işler çıkarmış kısa film yönetmenleriyle sinemase- verlerpanellerde buluşturabilir- di. Kısacası adına ödül koydugu Behlül Dal'ın sahası kısa filmi angarya gibi gördü festival ve sinıfta kaldı. ka bır dile geçmişçesine... Yerinde bir an bile durmaksızm ve hiç susmaksızın -rakipsız gördüğü- sanatçı ve kadın kişiligini gözlere ve kulaklara dolduruveren son derece zeki, kendini be- ğenmiş, kaprisli, alabildiğine etkileyici bir duyarlık ustasının varlığıyla oluşan bir güünece ortamındayız. Sahneye ope- ra solisti olmaya aday üç genç çıkacak ve bir yandan gülecek, bir yandan da opera solisti olmanın vazgeçilmez koşul- lannı ögreneceğiz. Callas yan kıncı, ya- n okşayıcı, yüksek dozda tiyatral bir yaklaşımla, müziğin alt metinlerini kav- ramanın yollannı gösterecek. Müziğin na- sıl tiyatrolaştınlması gerektiğini. "Şar- kıcı"lıktan "opera"cılığa nasıl geçile- ceğinı... Bu anlatım düzlemi oyun boyun- ca sürecek. Bu düzlemm ıçine yerleştirilmiş resi- tatıf bölümlerde ise şişman, çirkin, ala- bildiğine yoksul, ama amansızca tutku- lu bir genç kızın, dünyayı yerinden hop- latan bır "diva" olma, incecik, güzel (sahnede -tıpkı Yıldız Kenter gibi- da- ha da güzelleşen) ve zengin bir "dişi"ye dönüşme yolunda yaşadığı izi silinmez acılan, unutulmamış kızgınlıklan, aman- sız bir dirençle vanlan doruktaki tarif- siz "yalnızuğı'' izleriz. Oyun boyunca süren bu resitatif düzlemde gülmece yok oluverir; hüzün esmektedir arnk sahne- den. Hüznün de ötesinde- Üçüncü anlatım düzlemi ise her biri oyunun bir bölümüne yerleştirilmiş iki "kadans"tan oluşur. Callas kalabalık sahne ve seyirci ortamından soyutlamış- tır kendini. Karanlıkta tek bir spot altın- da. "aşk"tan bir türlü vazgeçememiş Akdenizli dişi, 1949'da evlenmiş oldu- gu -yaşça kendisinden çok büyük- ltal- yan sanayicisi Meneghini'yi terk ede- rek, aşka tüm susamışlığıyla sanldığı, "dünyanın en zengin adarru," Aristode Onasis'in. onu -yüreği yaralı- bir köle- ye dönüştürüşünün belirleyici anlannı yaşar. Gülmece yoktur, hüznün de öte- sine geçilmiştir artık. Sahnede, uğruna koca bir yaşamı adadığı "diva" unvanı- nı tehlikeye sokan. "aşk" adına yapılmış "trajikbir seçim" vardır. (Callas, Jullı- ard'daki dönemin ardından, ABD'de son _ ^ _ ^ ^ bir konser turnesı yapar. Bir daha hiç sahneye çıkmaz. 1977'de henüz 54 yaşınday- ken Paris'te ölür. Amansız "Zeus" (Onasis) ise çok geçmeden güzel duf Jacqn- eline Kennedy ile evlenıp. daha uzun bir süre gününü gün edecektir.) Bu üç anlatım düzleminin tümünü, "diva"nın, artık yeterince genç olmayışının, en parlak dönemini geride bırakmış olmasının getirdi- ği burukluk, karşısmdaki körpe gençlere duyduğu belli belirsiz kıskançlık, ar- tık seslendiremeyeceği baş- rollere olan özlemi sanp sarmalar. Karşımızda dört dörtlük birtiyatro olayı vardır. Oyun metnini, Callas'ın \Tirucu kişiligini aşarak, tiyatroyu tiyatro yapan tüm öğelerin ustaca bağdaştınldığı bir olay. Mehmet Birkiye - Yıl- dız Kenter tarafından oluş- turulmuş, renkli ve dinamik bir sahne düzeni, Osman Şengezer'in yanılsamayla gerçek arasında kolay geçiş- ler sağlayan. yalın ama et- kileyici dekoru. YükseJ Bay- dm' ın çe\Te tasanmına dört dörtlük bır katkıda bulunan ışık düzeni, Can Işitmen'in sahne olayınm dramatik iş- lerliğinin vazgeçilmez bir parçası olan ses düzeni, ÇM- pan flhan'ın özellikle Yıl- dız Kenter için çizdiği giy- si... (üç genç şarkıcının gıy- silerinin, oyuna "fars" öğe- si katarcasına "rüküş" gö- rünmesi gerekli miydi? San- mıyorum.) Yıldız Kenter'in görkem- li Callas yorumu, işte böy- lesine güçlü bir tiyatral olu- şum içinde doruğu yakalı- yor. Yıldız Kenter. opera müziğini "tiyatrolaştırma'' ustası Callas'ı canlandınr- ken. aynı zamanda tiyatro metnini "müzikleştirme" ustalığını gerçekleştiriyor. Günlerce sürdüğü belli olan bir araştırma. psikolojik ha- zırlanma ve yoğun alıştırma döneminin getirdiği rahat- lık ve solukla, hiçbir aynn- tıya takılmaksızın, duyar- lık çizgısini, ritim duygusu- nu bir an yitirmeksizin, işi- nin her anını, hiçbir kolay yola sapmaksızın omuzla- yarak ve müthiş heyecanla- narak göğüslüyor Callas'ı. Kadans bölümlerini aşm ti- yatral. resitatifleri fazlaca duygusal, ders uygulaması- nı gereğinden çok coşkulu bulabılirsiniz. Bulmahsı- nız. Akdenizli bir "tntku insanı"nı. damarlannda Ak- denız'ı duyarak oynuyor Kenter. Bir yandan Callas'ın "masterclass"ını sürdürür- ken, bir yandan da tiyatro- culara yaman bir "ustahk dersi" veriyor. YAZI ODASI SELİM İLERİ Kimse Okumak İstemiyor Hüseyin Peker 'Okunmayan Gazete' adlı şiirin- de: "Şu koca Cahit Sıtkı'yı bile I Bir şehrin asfal- tında kaç kişi biliyor" diyor. Gerçi Cahit Srtkı tanınan şairierimizden biridir, ama Peker de büsbütün haksız değildir. Hümeyra'nın 'Otuz Beş Yaş' şarkısından sonra, o zamanlar ya- şı kırk dolaylannda bir hanım: "Bu Hümeyra ne gü- zel şarkı sözleriyazıyor... Bu 'Otuz Beş Yaş'ın söz- leri çok güzel..." demişti. Cahit Sıtkı'yı neden tanımıyoruz acaba? Ziya Os- man Saba'yı, hatta Behçet Necatigit'i, Oktay Ri- fat'ı... KaçımızOrhan Veli'yi 'gerçetoen'biliyoruz? Şiirsevmediğimizden mi? Sanmam. Yurdumuz- da şiir yazma tutkunu o kadar çok kişi tanıdım ki! Istanbul'da, Ankara'da, Izmir'de, Tokatta, Antalya'da, Mersin'de, Adana'da... Sizın yazar olduğunuzu öğ- renir öğrenmez, "Ben de şiiryazanm" derler. Aslında şiir yazmazlar; manzume bile değildir yazdıklan. Olsun! Beyaz sayfaya, san deftere, siga- ra kutusunun arkasına duygulannı dile getiriyorlar ya... Bir de şiir okusalar! Işokumayagelipdayanın- ca durum değişiveriyor. Dokuz on yıl önceydi; değerli Çelik Gülersoy'la Malta Köşkü'nde oturuyorduk. Çay içiyor, pasta yi- yorduk. Güzel bıryazsonu günü, akşamuzeriydi. Çe- lik Bey birbiri ardınca Istanbul krtaplan yayımlamış- tı. "Cumartesi pazar burası tıklım tıkış dolar; şukö- şecikteki kitaplanmızdan üç tane bile satılmaz..." diyordu. istanbul'u sever görünen Istanbullular ken- ti öğrenmeye yanaşmıyorlardı besbelli. Şiirokumuyoruz. Roman, öykü okumuyoruz. De- neme, inceleme, anı, günce okumuyoruz. Bilimsel araştırma kitaplannın da okunduğunu sanmıyorum. Belki gazete, dergi bile okumuyoruz. Hiçbir şey okumuyoruz. Çok şaşırarak izledim, geçenlerde, Şişli Beledi- ye Başkanı Gülay Atığ televizyon kanallanndan bi- rinde, galiba Samanyolu'nda, artık krtap-defter-ka- lem çağının, okuma çağının sona erdiğıni, bilgisa- yar çağının başladığını adeta bir uzman kimlığiyle söylüyordu. Kitap, defter, kalem biter mi; hele 'bilgisayar'\ bir oyun sanayii aracı olarak gören bizler için bitmeli mi?! Öyle sanıyorum ki kitap düşmanlığı, okuma sev- gisizliği, bir paradoks gibi, okul çağında başlıyor. Ca- mur lekesini andınr baskıyla basılmış, kötü kâğrtlı ders kitaplanmızı sevmemizolanaksızdı. Bugün bir ölçek daha özenli ders krtaplan. Içerik açısından de- ğil, göze hoş görünürlük açısından. Içerik daha da geriye gitmiş denebilir. Sekiz yıl, on sekiz yıl, yirmi sekiz yıl okunsa ne olabilir o ki- taplarla? Okuma sevgisini, okuma düşkünlüğünü hangi dersleraşılayabilir? Başta, 'edebiyat dersi' herhal- de. Fakat edebiyat dersi yalnızca soğutmuyor mu? Kültür mirasımızın bir sayfası... Birkaç sayfası olarak da 'öğrenebileceğimiz' divan şiin genç in- sanın karşısına bilmece niteliğiyle çıkartılıyor: Çö- zülemeyen dil, anlamı kavranamamış sözcükler, ür- küntü verici aruiz vezni. Çok uzun yıllar öyleydi. Bugün durum nedir, pek bilmiyorum, araştırmak da istemiyorum. Kimbilir kaç kuşak 'edebiyat'\ bilmece sandı... Divan şiirini bir yana bırakalım, güncel edebiya- tın gözardı edilişinı bir yana bırakalım; ders kitap- lanna nasılsa alınmış yazartanmızı, örnekse Halit Zi- ya'yı, örnekse Yakup Kadri'yı. Halide Edib'i ye- tişmekte olan kuşağa sevdirebilır miyiz? O yön- temlerle sevdirilebilir mi? Yöntem: Örnekse. Sinekli Bakkal'm ilk üç parag- rafı alıntılanır, Istanbul sokağıtasviredilmektedir, yu- kandaki parçada ne tasvir edilmektedir diye soru- lur. Yaratıcılığın bunca kısıtlandığı, köreltildiği baş- ka bir yöntem olabilir mi? Haydi okul, eğitim döneminden vazgeçelim. Son yirmi beş yılda 'kitap' terör aracı sayılmadı mı? Ki- taplar için evler basıldı, kitap okuyan suçlu konu- muna düşürüldü, kitap suç kanıtıydı... Koca Cahit Sıtkı'yı şehrin asfaltında kimse tanı- mıyor. Şehrin asfaltında Tarkan, Yonca Evcimik, öte- kiler yankıyıp duruyor. Adeta yedinci kol faaliyeti... Takvimde İz Bırakan: "Zaman zaman geceleri beliren, Boğaz'ın deni- ze uzanmış, suyu çırpıntılı ve tenha, sessizyalı nh- tımlannda, balıkçıl kuşu ise, uzun ince bacaklan üze- hnde hareketsiz durup, uzun uzun baktığı karan- lıklara, uzaklara, ara sıra seslenir, kime, neye ses- lendiği, ne düşündüğü bilinmezdi." Şadan Akyol, Içimdeki Boğaziçi, Istanbul Kitaplığı Yayınlan, 1994. Gülseren Südor'un nesimleri İs Bankası Sanat Galerisi'nde • Küttür Servisi - Ressam Gülseren Südor'un aşın gerçekle. imgesel ve öznel olanı düş uçuşlan halinde sunduğu son dönem yapıtlan. tş Bankası Parmakkapı Sanat Galerisi'nde sergileniyor. Südor'un özellikle kadının duygu evTenini. yalnızlığını yansıtan çini mürekkebi tarama ve tuval üzenne yağlı boya tablolannda, bu kez doğa, ınsanın bilinen geleneksel resim kurallan ile değil, bilinçli bir abartma, özgüryorum, dolaylı ve anlık önyargılarla yaratıldığı gözlemlenıyor. Gülseren Südor'un kent kadını ile kırsal kesimden kente göçmüş olan kadın ikilemlerini, kadının topluma uyumundaki çelişkileri anlatan figüratif ağırliklı yapıtlar 29 Ekim'e dek izlenebilecek. Yapı Radyo'dan iki yeni program • Kültür Servisi - FM 88'den yayın yapmakta olan Yapı Radyo'da bu haftadan itibaren iki yeni klasik müzik programı yayına giriyor. Bunlardan birincisi Erhan Altunay'ın hazırlayıp sunduğu 'Trubadur'. Salı geceleri 23.00-24.00 arasında yayına girecek bu programda Ortaçağ ve Rönesans dönemi Batı müzığinden örnekler sunulup, bu dönem kültürüne ait bilgiler verilecek. Bir diğer program ise Aynur Altunkaş'ın hazırlayıp sunduğu "Borocco'. Pazartesi geceleri 23.00-24.00 arası yayına girecek olan bu programda barok müziğin seçkin örnekleri sunulacak.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear