23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 2 EKİM 1997 PERŞEMBE HABERLER Tîto en çok khnisevdi?.."Yeryüzünde seyre dalıp hayal kura- cağınız kaç yer vardır" dıye sorsalar: "Onlardan biri Belgrad Kalesi'dir"de- rim, devam ederim: "Belgrad Kalesi'nden Tuna ve Sava nehrinin buluşmasmı izlemek.." Her ikısı de heyecansız gibi görünü- yor. Bu şöyle bir şey; hani iki sevgili ko- şa koşa birbirine yaklaşır... Az kala durakJar... Sonra dudaklar... Tuna. Almanya'dan yeryüzüne çıkıp geçtiği her ülkede biraz biçim biraz ad değiştiriyor. Belgrad'daki adı Dunav... Sava'yı baştan savmayalım. Alplerden doğup, Balkantar'ın ırma- ğı olarak Tuna'ya kanşıyor. Bosna-Her- sek'le Hırvatistan sınınnın da önemli dilimini oluşturuyor. Nehirlerin sınır çizmesinin sinir bozucu olduğunu vur- gulayıp, kaieye çıkalım. Belgrad Kalesı'nin ve çevresinin adı Kalemegdan. Yazılışı da okunuşu da ay- nen böyle. Kalenin içinde. çevTesinde şöyle bir tur attım, üç saat sürdü. Kale- nin dört kapısını dolaştım. Ikisinin adı şöyle: - Istanbul Kaprya, Zından Kapıya-. Tam ortasındâ. ağaçlann arasında bir yapı: Damat Ali Paşa TürbesL. Kente 500 yıl damgasını vuran Os- manirnın kimi izleri hâlâ devam ediyor. Kimi sözcükler. mekânlar Sırplann di- line de yerleşmiş. Yemekte çok zorlanmıyorsunuz. Söz- cüklerde küçük değişikliİder yapıyorsu- nuz. O kadar. Çorba değil de çurba, kah- vedeğilde kafa... Yolda yürürken yanda Sırpça konu- şan iki kişiye ister ıstemez baktım, sanki arada pek çok Tûrkçe sözcük vardı. Türk kahvesini tepside cezve içinde. yanında fin- can ve bir bardak suyla su- nuyorlar. Belgrad, "beyaz şehir'* anlamına geliyor. Kimi ta- rihçilere göre Doğu ile Ba- tı arasındaki gerçek sınır Belgrad. Tuna-Sava buluşmasının tanığı kıyılar. buluşmanın ortasındaki ada. yeşil mi yeşil. Anlaşılan Belgrad Belediye Başkanı biraz be- ceriksiz. lnsan böylesine güzelim yeşilin ortasına villa etmez mi? Daha önce Balkanlar'ı dolaşan Robert John. Suiz- berger, Robert Kaplan gibi kimi gazeteciler ve yazar- lar. Belgrad'a geldıklerin- de Moskva (Moskova) Ote- li'nde kalmışlar. Kitapla- nnda bunun da altını çiz- mişler. Arnavutluk, Makedonva yorgunluk.. hayıryorgunluk değil. yorgunluğumun ar- M u s t a f a B A I . B A V YÜGOSLAVYA'MIV KİMLİK KARTI Resmi adı: Yugoslavya Federal Cumhurıyetı. Nüfus: 10 milyon 400 bin. Yüzölçümü: 102 bin 703 kilometrekare. (Sırbistan 88.361, Karadağ 13.812) Etnik gruplar: Sırp yüzde 62.3. Karadağlı 5, Arnavut 16.6, Macar3.3, Müslüman3.1, Çingene 1.3, Hırvat 1.1, Slovak 0.6, Romen 0.4, Makedbn 0.5, Bulgar 0.2, Türk 0.1 (resmi olarak kabul edilen). Sloven 0.1, ötekiler 4.7. Para birimi: Dinar. Bir dolar 6 dinar. Kişi başına düşen milli gelir: 1250 dolar. ği için ileride daha kötü sonuçlar orta- ya çıkacak. Balkanlar"daki her ülkenin "tarihin- deki en geniş yeri" istediğini vurgulayıp devam etti: "Araa bu ülkelerin hiçbiri ötekine eşit değil. Değişik nedenlerle her biri farklı bicimlerde gelişmiş ya da geri kalnıış. Eski Yugoslavya döneminde de her ül- kenin ötekiyle sorunu \ardı." Büyükelçıye sordum: "Can sıkarak değil de el sıkarak ayn- lamaz mıydınız?" "Olabilirdi" deyip devam etti: "Büyük ülkeler işin içine girmeseydi, olabilirdi. En azından sonuç bu kadar trajik olma/dı. Anımsayuı, daha bagım- sızlığını ilan etmeden uluslararası alan- da tanınan ülkeler oldu._" Konu ülke ıçine geldi. Özellikle Ko- sova bölgesi. Buradaki Arnavutlar, Türkler... Büyükelçi düzeltti: "Türk yok, Müslüman var..." Büyükelçi düzeltti. ama sohbetin iler- leyen dakikalannda arada bir. "Türk" n kurmak istediler. Bu olmazdı. Savaş da bu yüzden çıktL İ Ikemizin nüfusu on milyon. savaş yüzünden 600 bin göçmen aldık. Ambargo her şeyimizi etkiledL Sa- vaşuı bize verdiği zarann bo\ utlannı tek kalemde anlatmak olanaksız." 500 yıl Osmanlı şimdi ABD... Balkan ülkelennın çoğunda yaşanan bir başka kayıp var: Nitelikli insan gücü. Savaş, doktorundan mühendisine. üniversite öğrencisinden öğretim üyesi- ne kadar pek çok kesimi "dış arayışla- ra" itmiş. Birinci çekim yeri, ABD ve Kanada... Brezilya'da bir tıp fakültesi varmış. Burada başanlı olanlan ABD kolayca ülkesine kabul ediyormuş. Doğrudan ABD'ye gidemeyen tıp öğrencileri so- lugu Brezilya'da alıyormuş. 1992'den bu yana ülkeyi terk eden ni- telikli insan gücü ve üniversite öğren- cisi sayısının 500 bini geçtiği sanılıyor. Yani her 20 kişiden biri. Bir öğretim üyesi. bu duruma şu yo- yaşartı biçimini denemeye girişen ülke- lerin önemli bölümü başanlı olamadı. Kiminde başansızlık her şeyi reddet- meyi getirdi. Rusya. Lenin'in. Staün'in heykelle- nni yıktı. Doğu Avrupa ülkeleri aynı volu izledi. Arnavutluk. Enver Hoca dönemine duvar ördü. Çin şu yolda yürüyor: Başkan: Mao. Düzen: Sosyalizm. Rehber: Kapitalizm. Çinlıler Mao'yu kırmadılar. üzerine örtü de örtmedıler. Masanın üzerinden alıp rafta görünür, ama işlevsiz bir ye- re koydular. Peki. ya Tîto? Görünen o ki henüz tarihteki yerini netleştirmiş değiller. Eski Yugoslav- ya'nın parçası olan ülkelerin çoğunda, "Maraşala Tito" caddelerinin adı de- ğişmemiş. İnsanlarda da Tito'ya nefret olduğunu söylemek zor. Belgrad'da bir Sırp anlatıyor: "Tito döneminde ekonornik olarak dından. kendimi ödüllendirip burada kaldım. Sava'ya tepeden bakan manza- rası güzelbirotel. Belki de başkenti olduğu için "Yugos- lavya neden dağıldı" sorusunu en çok burada sorma gereği hissettim. Aldığım yanıtlar o kadar farklıydı ki birini çekip "dogru budur" deseniz, "O zaman Yugoslavya nasü bu zamana ka- dar yaşadı" sorusu yanıtsız kalıyor. Ötekini öne alsanız, "Bu da neden mi" sorusu çengelli kalıyor. ICimilerine göre yanlış tkinci değil Birinci Dünya Savaşfnda yapıldı. Hiç mi hiç ortak devlet kurulmamalıydı. Yugoslavya'nın dağılışını sadece ül- ke içindeki nedenlerle anlatmak zor. Çözümleri yeniden çözüme kavuşturmak Sırbistan ve Karadağ'dan oluşan ye- ni Yugoslavya Federasyonu Dışişleri Bakanhğı'nın bir yetkilisiyle uzunca sohbet ettik. Adının yazılmasının ge- reksiz olduğunu. sadece beni bilgilen- dirme amacı taşıdığını söyledi. Büyükelçi düzeyindeki yetkiliye gö- re Balkanlar'da her şey yeni başlıyor. Daha önce "çözüldü" diye düşünülen konulann da yeniden masaya yatınlıp "çözülmesi" gerekiyor. Eğer bu yapıl- mazsa, herkes sorunlann çözülmüş ol- duğunu sanacak. Gerçekte çözülmedi- TUNA-SA\A: BELGRAD - İki nehrin birleştiği nokta Kalemegdan. Çe\re ise yemyeşil. Anlaşılan Belgrad Belediye Başkanı yeterince "aktif" değil. 'düzeltti'". Müslüman diyededi. Sonra' devam etti. Arnavutlar... Balkan Apaçileri... Arnavutlarla ılgili düşüncelerinde ise fazlaca diplomatik davranma gereği duymadı: "Yugosla\ya'da Arnavut sorunu ne olacak sorusu gerçekçi bir soru değiL Buradaki Amavudar. gerçekçi hareket etmiyoriar. kosova'da Amavutlar için okullar var, ama göndermiyoıiar. Ken- dileri evlerinde eğitim veriyorlar. Ne yapmak istedikleri belli değil. Aileler ha- linde yaşıyoıiar. Amerika'daki Apaçikr gibi" Araya girdim: "Onlara bir bakıma Balkan Apaçile- ri mi demek istiyorsunuz?" Aynı tonda devam etti: "Neredeyse tarih öncesi devirde yaşı- yorlar." Amerikan istıhbarat servisleri 1990 başında. "Balkanlar'da savaş nerede başlar" sorusuna yanıt aramışlar. ''Ko- sova'da'' karar kılmışlardı. Yanıldılar. ama Kosova'nın kısa sürede durulması güç görünüyor. Büyükelçinin Bosna-Hersek'e ilişkin değerlendirmesi ise şöyle: " Dini bir tarafa koyalım. Politikayı bir tarafa kovahm. Politık olarak din devle- rumu getirdi: "Biliyorsunuz. Sokoloviç (Sokullu Mehmet Paşa) Sırpö. Osmanlı yüzyıl- larca de\şirme yöntemi\le buralardan nitelikli kişileri alıp götürdü. Şimdi de farklı bir yöntemle, ülkesini çekim mer- kezi yaparak ABD aynı şeyi yapıyor. Bu ülkeye en iyi hizmeti \erebilecek dönem- deki insanlarunız, ABD'ye gidiyor. Dö- nemin süper güçlerine karşı kaderimiz bu..." Konu Osmanlı'dan açılmışken... Os- manlı dönemi zaman zaman konu olu- yor. Türkiye ile Osmanlı"yı özdeş tut- mayanlann sayısı az değil. Bu kesim. "Biz Osmanlı'yla hesabımızı 1918'de bi- tirdik" dıyor. Ama böyle düşünmeyen de var. Onlar Türk görünce akıllanna Kosova Savaşı geliyor. O kadar ki Ko- sova bugün bile araştırma-inceleme ko- nusu. Kimi tarihçilerşutezi kanıtlama- ya çalışıyormuş: "Kosova'da venilmedik. Berabere kaldık. Taraflar çekilmiştL Ama daha sonraki gelişmeler aleyhimize oldu." 1989'da Kosova'nın 600. yılı da ay- nca kutlanmış. Kutlama şu gerekçeye dayandınlmış: "O savaş bizim ulusal benliğimizin perçinlenmesini sağladı." Yugoslavya'nın çöküş sürecini bu "kutlamaya" bağlayanlar da var. 20. yüzyılda kapitalizmden farklı bir mız Inat Kuca'da (inat evi) Arnavut kö- kenli Enver, konu Tito'dan açılınca. gömleginin düğmelennı çözmeye baş- ladı. Şaşırdım. yoksa kavgaya mı rutu- şacağız. Üçüncü düğmede anlaşıldı. Düğme altı dövme... Env er' in göğsünün tam ortasındâ kü- çük bir "Tito dövmesi" var. Tatili nerede geçirelim? Sırplar ıçın yanıtı zor bir soru. Gele- neksel mekânlan Adriyatik'ti. Kiminin bu kıyılarda evi var, kimi çantayı sırtla- yıp gidiyor.du. Aynlmadan sonra Hırvatlar. "Para- sıyla dahi" Sırp turist istemiyor. Bu olumsuzluk beraberinde, >eni tatil yer- leri arayışına dönüşmüş. Akla gelen ül- kelerin başında Türkiye var. Turizmciler mantıklı, "Kısa sürede oturturuz" dive düşünmüşler. ama ta- rihsel ve siyasal gerginlikleri düşünün- ce. işin rayına değil karaya oturacağın- dan endişe etmişler. Kimi seyahat acenteleri. "VTtrinimiz- de Türkiye yazısını okuyan taşlar" kay- gısındaymış. L'sul usul denemişler, korktuklan ba- şına gelmemiş. 1996'da Türkiye'ye gelen Yogoslav sayısı 96 bin. Bunlann bir bölümü ba- vul turizminin sonucu. ama tatil amaç- lı gelenler de aynca artmış. Tito döneminde de seyahat izni oldu- ğu için dışan çıkma geleneği olan Sırp- lann tatillerini Türkiye'de geçirmesi. yakınlaşmanın da zemini olabilir. Zira olumsuz düşüncelerle dönen azmış. Priştine'de 1970'tenbe- ri haftalık çıkan Türkçe bir gazete var. Adı Tan. Tablo- id boydaki gazetede ço- ğunluk iç haberler. Türki- ye'ye ilişkin haberlere de yer veriliyor. Cumhuriyet'ten de kimi yazarlann köşe yazıları üçüncü sayfanın eteğinde tıpkıbasım yayımlanıyor. Gözüme çarpan yazılar arasında. tlhan Selçuk, Hikmet Çetinkaya, Ergun Balcf nınkiler çoğunluk- taydı. Gazetenin Şiir Sofrası köşesinde Zeynelabidin Kureyş'in "Anadiüm" ad- lı şiiri dikkatimi çekti: "Dilim güzeldir/ Adı anadiüm/ Bununla anam- la konuşurum/ Bunuola babamla konuşurum/ Di- lim bal gibi tatlıdır/ Onu ben sev dikçe/ Onu ben kul- landıkça/ Daha da büyü- rüm Dilim anamındır/ Be- nimdir/ Anadilim/ Türkçe Başka dilleri de çok seve- rim/ Oğrenmekte fayda gö- son derece iyiydik. Sosyal yaşantımız ye- rinde>di. Seyahat özgüıiüğümüz vardL On >illık pasaport alabilhorduk. En önemlisi bu pasaportu cebimize ko\ up, en azından iki yılda bir > urtdışına gide- biliyorduk. Şimdi bütün özgürlükleri- miz olsa bile. cebimizde para >ok, neye >arar." Yerigelmişkenvurgulayalım. 1990'- da kişi başına düşen milli gelir 3 bin 100 dolardı. bugün 900 dolar. Ülke yöneticileri gözünde de Tito'ya "küfre" varan hakaret yok, ama kızgın- lık var. Belgrad'a göre Tito. hep Hırvatlan ve Slovenleri sevdi. Çünkü babası Hır- vat, annesi Slovendi. Hırv atlara göre Tito hep Sırplan sev - di. Zaten Belgrad'ın başkent oluşu da bunu belli ediyor. Hırvat olması kendi- leri için dezavantaj oluşturdu. Çünkü. "Kendi kökenine yardım edhor, deme- sinler" diye düşündü. Hınat ve Sırplann ortak bir kızgın- lığı daha var: - Müslümanlara ulusal kimlik verdi. Boşnaklara o kimliği veımemiş ol- saydı. bugün başlarına bu gelmeyecek- ti. Manastır'dan Saraybosna'ya, Üs- küp'ten Belgrad'a kadar hemen her yer- de Tito caddesı. heykeli ya da resmi var. Saraybosna'da yann konuk olacağı- rürüm/Ama anadiüme çamur atmak is- teyene/ Kızar arkadaşlığunı bozanm." Drina'nın öte yakası Belgrad'dan Saravbosna'ya karadan gidiş için iki yol var. Birincisi "güven- B ve uzun yol": Belgrad-Zagrep-Saraybosna... Ikıncisi "risklivekısayor: Belgrad-Pale-Saraybosna... Birinci yol, kabaca bir buçuk gün. ikincisi 7-8 saat. Kısa yolla. Sırbıstan Cumhuriyeti'nden doğrudan Bosna- Hersek'in Sırpbölümünegeçiliyor. Bu- rada. Türklerin ve İranlılann başına ba- zı işlergelmiş. Zaman kaybetmeyi gö- ze almak mı riski göze almak mı? İşin içine heyecanı da katıp risk de- dim. Sının oluşruran Drina'nın Doğu yakasında fazla sorun çıkmadı. Pasaportumla 10 dakika kadar özel olarak ilgilendiler. Ama asıl olan Bos- na Sırplannın olası engelini aşmaktı. Ağır ağır Drina üzerinden geçtik. Polis pasaportlara şöyle bakıp geçti. Benimkini aldı. Amirine götürdü. Az sonra dönüp. eliyle aşağı çağırdı... YARIN: Saraybosna... Kent tamirde... Sırada insanlar var. mı? Kuzgun Acar'ın uzun adını ilk kez, 1971 yılındayargılandığımızTl- İKP davasının iddianamesinde gör- müştüm. Dahadoğrusu, Kuzgun'un acayip uzun ismi hafızama yer et- mişti: Adbulhalet Kuzgun Çetin Acar. Onu, öğrencilik yıllarımın An- kara'sında Kızılay'daki gökdelen üzerindeki röliyeflerinden anımsıyor- dum. 12 Mart döneminde bizim davanın iddianamesine isminin nereden gir- diğini ise, ölümünden ancak 21 yıl sonra açılan sergisinde öğrenecek- tim. Kuzgun Acar'ın heykel, mask ve desenlerini içeren sergisi, Milli Reasürans Sanat Galerisi'nde ön- ceki akşam açıldı. Bu büyük heykel- tıraşın sergisinin hazırlanmasını ya- kından izledim. Milli Reasürans Sanat Galerisi'nin direktörü dostum Amelie Edgü'nün son biryıldır Kuzgun Acar'ın eserle- rinin peşinde geçirdiği serüvenlere zaman zaman ortak, zaman zaman tanık oldum. Amelie, çok sevdiği Kuzgun Acar'ın yok olan eserlerini Kuzgun Acar'ın izleri... ortaya çıkarmak ve bu sergiye yetiş- tirebilmek için olağanüstü bir çaba sarf etti. Bu çabalarında ona, Kuz- gun'un eski eşleri Fersa Acar ve Bi- ge Berker'in de çok yardımlan ol- du. Ortaya tam anlamıyla muhteşem bir sergi çıkmıştı. Türk heykel sana- tının bu büyük adına yaraşır bir ser- gi. Her biri Türkiye'nin ve dünyanın bir yerinden getirilen eserterin bu- luştuğu sergi, dört kadının eseriydi. Amelie, Suzy, Fersa ve Bige. Bu dört kadın olmasaydı, hemen hiçbirese- ri ortalıkta olmayan Kuzgun, belki de belgesiz ye bilgisiz tarihe kanşıp gi- decekti. Önceki geceden sonra böy- le bir ihtimal artık yoK. Cumhuriyet Dergi'nin yazarların- dan Murat Ural da bu dört kadının yanına katılıncatablotamamlanmış- tı. Murat Ural, aylar boyu Kuzgun'u tanıyan, onunla anısı olan hemen herkese ulaşmış, toplanabilecek bü- tün bilgileri toplamış ve bir kuyum- cu titizliğiyle bütün bilgi, belge ve fo- toğrafları birkitaptatoplamıştı. Şim- di artık Kuzgun Acar'ın biyografisi elimizde. Buradan yola çıkarak bu renkli, olağanüstü yetenekli insanın izini sürebiliriz. Kaybolan eserlerini arayabiliriz. Sergi muhteşemdi. Kuzgun Acar'ın DlSK'e bağlı Otomobil-lş Sendikası'nın Gönen'deki dinlenme tesisleri için yaptığı heykelin öyküsü başlı başına birdramdı. Bu dram bu ülkede sanatın ve sanatçının başına gelenleri de özetliyordu. Öyküyü Murat Ural'ın kitabından aktarıyo- ruz: 12 Eylül Askeri darbesinin ardın- dan DİSK tesisleri ile birlikte kapa- tılmıştı. Tesislerin müdürü Fethi Eken o günleri şöyle anlatıyor: "12 Eylül'de tesislere askeri görevliler geliyor ve heykeli söküyorlar. Bu arada bazı parçaları kırılıyor. Hurda- ya atmak istiyorlar. Fakat subaylar- dan biri engel oluyor. 'Yarın bize so- rarlar' diyor. Bunun üzerine heykel bir merdivenin altına konuyor ve orada saklanıyor." Kuzgun'un bu önemli heykeli da- ha sonra eski yerıne monte edile- cekti. Fethi Eken'den dinleyelim: "7992 Ekimi'nde tesislere müdür olarak gelirken eski DİSK yönetici- lerinden Şinasi Kaya bana heykeli hatıriatmış ve bulmamı istemişti. Te- sislere gelince heykeli merdiven al- tında bulduk. Bazı parçalan kınktı. Sağlam olanlan duvara astık. Ben ellerimle boyadım. 1996 yılında Kuzgun Acar'ın eski eşi Bige Berker ve Milli Reasürans Sanat Galerisi Yönetmeni Amelie Edgü geldiler. Eksik parçalan da çıkarttık. Duvar- da heykelin asıldığı yerier belliydi. Eskiden kalma bir fotografa bakarak heykeli tamamladık." Bu heykel şimdi Maçka'daki ser- gide. Suzy Hug Levy'nin olağanüs- tü becerisiyle heykeller, büyüleyici bir görüntü oluşturmuş. Heykelin al- tındaki kumlar bile Gönen'den geti- rilmiş. Amelie Edgü. sergi hazırlıkla- rının son günlerinde geçirdiği kaza- nın sıkıntılannı üzerinden atamadan oradan oraya koşmuş, bütün bu eserleri birer birer toplamıştı. Sergi günü mutluydu. Yılın en önemli sa- nat olayını başaran bu yetenekli ka- dın, Mehmet Ulusoy'un Paris'ten gönderdiği mesajı keyifle gösteriyor- du. Ulusoy, "Kafkas Tebeşir Daire- si" oyunundaki maskları Paris'ten sergiye yetiştirmişti. Kuzgun için de şunlan söylüyordu: "Hayatımda en çoksevdiğim, saydığım, en çok şey öğrendiğim ve en önemlisi bana in- san sevgisini öğreten Kuzgun'a merhaba." Kuzgun'u bize yeniden kazandı- ran herkese sonsuz teşekkürler. Bu güzel sergi 30 Ekim'e kadar süre- cek. NOKTASIIORAL ÇALIŞLAR PERŞEMBE ORHAN BURSALI Uzaya Yolculuğun Sırası Değil Saat 21.00'de ellerım elektrik düğmesiyle oyna- maya başlıyor. Ama benim amacım başka. Elimle çıt çıt yaparken, içimde yeni yeni kımıldamaya başlayan: başka dünyalara, mekânlara, koşullara, zamanlara ve insanlara yöneliş isteğinin dayanıl- maz dürtüsüyle hareket ediyorum. Bu dürtünün, kesin olarak. Douglas Adams'ın "Her Otostop- çu'nun Galaksi Rehberi" adlı 5'li kitap setini oku- duktan sonra ortaya çıktığını belirtmeliyim. Uzun zamandır bir dizi bilimkurgu uyduruğu film, kıtap vb.'nin uzak-yakın bombardımanı altın- da beyni yıkanmış. kirlenmiş, kusacak derecede doymuş biriydim ve uzun bir suskunluk dönemin- den sonra bir şekilde üçkâğıda gelerek bu kitap- lara bulaşmıştım. Önce onları nereye gittiysem her nasılsa ve her ne sebepse uzun süre yanım- da taşıdığımı anımsıyorum. Henüz okumadan, aramızda gizlı ve esrarlı bir ilişki peydahlanmıştı. Bu ilişkinın dayanılmaz bir düzeye ulaştığı zaman- da, arabayı; Boğaz'ı, Marmara'yı ve ufku gören denize doğru park ettim; çantamı açtım ve serinin ilk kıtabını okumaya başladım. Bu, üç saate yakın soluksuz sürdü. Sonra ıkincısiyle, Evrenin Sonundaki Resto- ran'\a büyük bir çarpışma yaşadım... Bu böyle aralıklarla, bazen dinlene dinlene bazen koşarak sürdü... Her şey bittiğinde aslında yeniden başlı- yordu ve içimde bu dünyadan bıkma duygusu fi- lizleniyordu. • • • Düşünüyorum da. önümüzdekı günlerde Sa- türn'e fırlatılacak olan uzay aracı Cassini'nin için- de asla olmak istemezdim. Çünkü Cassini 7 yıl sürecek çok sıkıcı bir yolculuk yapacak. Yörünge- si nedeniyle görup göreceği, iki kez Dünya. bir kez Venüs, bir kez Jüpiter ve sonra boşlukta çok can sıkıcı ve hiçbir şey görmeden geçen 4 yıl, 2004 yılında nihayet Satürn. Satürn'ün halkalan arasında dolaşabilmek için 7 yıllık bir yolculuğa katlanamam. Ben, Küçük Ayı Takımyıldızı'nda basılan ve ga- laksilerarası piyasada "Sıfır Yerçekiminde Yapıla- bilecek Elliüç Şey Daha" ve "Tann Nerede Hata Yaptı?" kitaplarından bile çok daha fazla satan "Her Otostopçunun Galaksi Rehberi"ndek\ evren- de yolculuk yapmak isterim. Bu evren, ne düş ürünü, ne olabilemezliklerle dolu ne de uyduruk. Sadece iki milyon yıl sonrasının evreni. Her şey, fiziğin olabilirlik hesapları, kuralları, kavramları ve sıkca sözü edilen terimleri içinde geçiyor. Olabilirlikler içinde, muhteşem yolculuk- lar yapıyorsunuz. Evrenin büyuk kıyametler içinde yok oluşunu, bir restoranda canlı olarak izliyorsunuz. Zaman ve uzay içinde kaybolmanın anlamını sorguluyorsunuz. Galaksilerarası otoban yolu üzerinde olduğu için hakkında alınan istimlak kararı henüz uygu- lanmadan, bu dünyadan bir an önce tüymentn yollannı bulmalıyım. ' ı u • • • C( Uzaydan Türkiye nasıl görünüyordur geceleri? Veya görünüyor mudur? Görünüyordur, görünüyordur!... Işıklan gece daha sık, daha çok açıp kapamalı- yız. Bu da yetmez; elimizdekı fenerleıie gökyüzüne sinyaller göndermeliyiz. Türkiye üzerinde açıp kapanan milyonlarca el feneri.... Dedim ya benim amacım başka. Ben. bir uzay otostopçusu görür umudunda- yım. Şu "Aydınlık için bir dakika karanlık" nasıl da denk düştü ve imdata yetişti, bilemezsiniz... Yekta Cüngör Özden ' Yasalar yetersiz' ANKARA (Cumhuri- yet Biirosu) - Anayasa Mahkemesi Başkanı Vek- taGüngörÖzden, mev cut v asal düzenlemelenn ini- ca tehdidine karşı yetersiz kaldığını vurgulayarak. "Veterli olmadığını herza- nıan söylediın. Türkiye'de toplumsal gelişmelerde saptadığımız avkınlıklar zamanında önlenemevin- ce yasalaria önlemek de zor olur. Demokratik hoş- görü kapsamında sürdür- düğümüz tartışmalar >a- ntı demokrasinin yitiril- mesine neden olabilir"' de- di. Özden. Ankara Ünıv er- sıtesi'nın açılış törenlen- ne katıldı. Ankara Ünıver- sıtesi Senatosu'nun onur- sal doktora unvanı verdi- ği Özden. 'Demokrasi ve Toplum* adlı konuşma- sında, demokrasiyı yok etmek isteyen Atatürk ve laiklik karşıtı güçlere kar- şı dikkatli olunması uya- nsmda buiundu. Demok- rasinin arkasına sığınan- lann demokrasiyi yok et- mek istediğini vurgulayan Özden. "Eksikliklerini, zavıflıklannı saptasak da demokrashi vaşamak a- maç halinegelmiştir. 1960, 1971 ve 1980 olaylan bUe Türkhe'nin demokrasiye bağlıhğını yok edemedi" dedi. Özden, demokrasi- nin öğretim, eğitim. terbi- ye ve yaşam bıçimi oldu- ğuna işaret ederek buna ters düşenlerin yalnız ka- lacağını sövledı. Demok- rasinin başıboşluk. kural- sızlık ve gelişigüzellik ol- madığını vurgulavan Öz- den. -Demokratik hoşgö- rü kapsamında sürdürdü- ğümüz tartışmalar. vann demokrasinin vitirilmcsi- ne neden olur" dedi. Öz- den, Atatürk karşıtı bölü- cü sapkınlara karşı laiklı- ğin demokrasinin temina- tı olduğunu belirterek, ^Demokrasinin olmadığı yerde laiklik vardır, ama laikliğin olmadığı yerde demokrasi yoktur'' dedi. Teokrasinin karanlığın- dan çıkanlann gözlerinin. demokrasinin aydınlığıy- la kamaşarak kapandığını belirten Özden. sahte Ata- türkçü ve dindarlardan da uzak durulmasını istedi. Demokrasinin, Türki- ye"de aydınlann katkısıy- la korunacağını belirten Özden. ulusal egemenli- 5in Amasya Genelgesî ile başlavarak Erzurum ve Sıvas kongrelerinden TBMM'nin açılışına ka- dar uzanan süreçten son- ra cumhuriyet ile kurum- sallaştığını söyledi. Öz- den. Türkiye'nin Atatürk milliyetçiliğine bağlı, in- san haklanna saygılı ana- yasal demokratik parla- menter bir sistemle yöne- tildığini kaydetti. Özden, gazetecilerin "İrtica için yasa yeteıii mi?" sorusuna. *Değil.ye- terli oimadığını her za- man söyledim. Türki>e''de toplumsal gelişmelerde saptadığımız aykınuklar zamanında önlenemeyin- ce yasalarla önlemek de zor olur" dedi. Özden. MGK bu yönde hazırlığı bulunduğuna ilişkin soru- ya. "MGK'nin TBMM"- ye yasa sevketme yetkisi yok. Ancak parlamento> a tasarı önerisinde buluna- bilir. Hükümet de isterse bu tasanyı Meclis'e götü- rebilir. Demokrasi herke- sin malıdır" yanıtını ver- dı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear