23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 8 OCAK 1997 ÇARŞAMBA 12 DIZIYAZI Prof. Dr. Yakup Kepenek \jJ-f\AlJ Bıı \ uzı dizisinde "dünyanın düınişü " ekoııumi - teknolojipolitikalan çerçevesinde ele alınıyor. îster burada vapıldığıgibi ekonomi - teknoloji" denihin, isteıürse "teknoloji - ekoııomi" olaraksıralansın, konıı aynıdır: Bıı ikilinin evliliği ve bıınıın ekonomi biliminde ve politikalarında yaratmakta olduğıt sonuçlar. Türkiye 'nin kalkınması bağlamında üzerinde çahştığım bıı komınun kimi önemli kaynaklanm burada bıılamıyordum. Bıı koınıda önde gelen çok etkili iki merkez var: Biri adı sık duYiılan OECD (Ekonomik Işbirliği ve Kalkınma Örgiiîü). öbiirii de helki lüç dııymadığımz MERIT (Maastricht - Hollanda - Teknoloji Ekonomi Araştmnalan Enstitüsiij. Bıı iki kııruluşta çalışmalar yapmak, toplantılara katılmak ve komınun önde ge- len uzmanlamla tartışmakgerekiyordıı. Friedrich Ebert Vakfı (FEV) Istaııbııl temsilciliğinin vebir ölçüdede ODTÜ'Geliştirme Vakfı 'nın parasal desıeğiyle 6 Eyliil - 19 Ekim 1996 tarihleri arasında -bir ay OECDde, yaklaşık on beş gün de MERIT'te- araştırma yapnıa olanağı buldıım. Parasal destekleri nedeniyle FEV ve ODTÜ Geliştirme Vakfı 'nu teşekkür ediyontm. Buyazı iiç ana böliimden olıışuyor. Önce, son yıllardayaşanan luzlı değişinı sürecinin ekonomi - teknoloji ağırlıklı olmak üzere "diişünce diizlemine" nasılyansıdığı üzerinde dıtnıluyor. İkinci olarak, bıı gelişmelerin OECD ve daha özelde de ABD. AB (Avnıpa Bir- liği) ve APEİ (Asva Pasifik Ekonomik Işbirliği) "iiçlüsünün " ekonomipolitikalarına etkileh, bıı çerçevede, "küresel ile ıtlusal" siireçlerin islevisi irdeleniyor. Son olarak da bıı bağlamda Türkiye'nin "nerede oldıığu " ele alınıyor. Yaraücı düşünceninyeni düzlemi F irminci yüzyılın sona ermesıne on >ıl kala. yani 1990'h yılların başında, diişünce dünyası allak- bullak oldu. denılebilır. Ashnda diişünce dünyasında "üç yüksek şiddetli deprem", neredeyse "eşzamanlı" bir bıçimde su yüzüne çıku. Bunlar. So\yetler Bırliğinin dağılması. Japonya'nın ekonomik atılımı \e teknoloji alanındaki niteliksel sıçramaydı. Her biri. ayn birikimlerin ayn sonuçları gibi görünmelerine karşın. bu "üçlünün ortak dayanağf: buna isterseniz ortak "neden" diyelim. bılim ve teknoloji alanındaki gelı^melerdır: daha doğrusu teknoloji alanındaki niteliksel dönüşümdür. Sonuçta "değişen" toplumsal evnmi algılama biçimlerinin. bilimsel yaklaşımlann \e düşünce yapılannın sorgulanmasıdır.Olağan koşullarda bunlardan yalnız "birinin gerçekleşmesi bile" tek başına düşünce dünyasını sarsmay a yeter de artardı. Bu üçlü birleşince kaçınılmaz olarak düşünce alanındaki sarsıntılar da o ölçüde çarpıcı oldu. Bilimsel çalışmanın çok önemli özelliklerinden biri. geleceğı öngörme ya da "kestinne" olanağı vermesidir: "bilim~ yalnız olanı değıl "olacak olanı" da araştınr. Sovyetler'in dağılması. Japonya'nın ekonomik gücünü kanıtlaması ve teknolojik sıçrama. "en başta" bilimin geleceği öngörme yeteneğini büyük ölçüde sarsıyordu. Çünkü bilimsel araştırmalar bu oluşumlan önceden kestirememişti. Gerçekte. ne Japonya'nın ve kimi L'zak Doğu ülkelerinin tekno-ekonomik bir sıçrama yapabileceğı ne de Sovyetler Birlıği'nın dağılacağı öngörülebilmişti; Doğrusu bilişim ve iletişim teknolojisinin de bu ölçüde çarpıcı bir sıçrama yapacağı beklenmiyorydu. 1980'li yıllann sonu, bu öngörü yetersizliğıne tanıkhk ediyordu Ömeğin. Sovyetler Birlığı'nın dağılması. gerçekten "beklenmedik" oldu. Bu çok önemli çözülme bu işin "uzmanlarınca" da öngörülemedi. O kadar ki. ünlü siyaset bilimci Paul Kennedy, 1987'de yayımlanan. "Büyük Grçlerin Yükselişi ve Çöküşü" adlı (Iş Bankası Yayını olarak dilimizde yayımlandı \e bugüne dek altı baskısi yapıldı) kitabında Sovyet Düzeni'ni enine boyuna incelemesine karşın bu düzenın "çökeceğinden" hiçbir biçimde söz etmiyordu. Bunun anlamı. "bilimsel ve teknolojik iİerlemenin" hızı \e düzeyi ne olursa olsun bu ölçüde büyük bir oluşumu kestirememesi \e-angorememesi: kı^aca-geleceğe ilışkin kestinmlerinde yetersız kalmasıydı. Kullanılan kuramsal çerçe\e ve uygulamalı K' konomik büyüme, işsizlik ve enflasyon başta olmak üzere ekonomik sorunlann çözümünün kilididir. Ürünün emek ve sermaye payından fazlasının kaynağının teknoloji olduğu görüşü giderek "egemen" oldu. Özellikle de 1980'lerin ikinci yansmdan başlayarak ABD'li iktisatçı Peaul Romer başta olmak üzere. çok sayıda kuramsal ve uygulamalı araştırmalarla "yeni büyüme kuramlan"' geliştirildi ve "yeni büyüme kuramlan" adıyla, benimsendi. çalışmalarla elde edilen sonuçlar. gerçekleri tam olarak yansıtmıyordu. Eğeryansıtsaydı So\yet çöküşünü de öngörürdü. Öngörü yetersizliklerinin bir sonucu olarak 19901ı yıllarda. ders kitaplanna yıllarca yerleşmiş bulunan ve kesin doğrular biçıminde kuşaktan kuşağa aktanlan kuram ve bilgilenn "sorgulanmasr süreci başladı. "Bilimin sorgulanması" hemen tüm bilim dallan için geçerli olmakla birlikte özellikle ekonomiyi de içine alan toplumsal bilimlerde daha derinlemesıne oldu. Sovyetler'in yıkılmasının yarattığı "düşünsel deprem". "ekonomik ve toplumsal gelişme" konusunda "geçerli" ya da "'ders kitaplanna giren". kuramsal yaklaşımlann eleştirel gözle gözden geçirilmesine yol açtı. "Olay< 'dan. yani Sovyetler'in dağılmasından sonra. olayın nedenleri irdelenmeye çalışılıyor. Nedenlerin "başında" Sovyetler Bırliği'nin. "silah ve uzay" dışındaki aİaniarda "teknoloji"de geri kalması sayılıyor. Ek olarak. Sanayi Devrimi'ni yapmış olan İngiltere "öncü konumunu" İkinci Dünya Savaşı sonrasında önce ABD sonra da Almanya ve Japonya'ya kaptırmıştı. 1970'lerin ikinci yansından başlayarak Japonya'nın ekonomik sıçrama yapması özellikle ABD'nin "geleceğinin" Ingiltere'nin bugününe benzeyeceği kaygısını güçlendiny ordu. Bir ülkenin gelişme yanşmdaki yerini belirleyen düğümü neredeydi? Nasıl çözülmeliydi? Ülkelerin "geri düşmesinin" ana nedeni oiarak "teknoloji alanındaki yetersizlik" ya da "devingen*" bir bilimsel ve teknolojik gelişme sürecinin sağlanamaması. alınıyor. Son yıllarda "teknoloji"nin ülkeler için neden "yaşamsaT olduğu bu noktada açıklık kazanmaktadır. Geçerli kuramsal görüşlerin sorgulanması ve yeniden gözden geçirıl.nesi. bir yönüyle "teknolojinin" ekonomi kurammda "içseUeştirilmesi". öbür y önüy le de. "geleceği" doğru görmek için geçmişi yeniden gözden geçırme. yani kimi geçmiş dönem ıktisatçılannın "canlandırılması" biçiminde oldu. içselleşen teknoloji Yakın yıllara dek ekonomi ders kitaplan. "ekonomik büyümeyi". üretimde kullanılan ışgücü ve sermayenin miktan ve bunlann verimlihk düzey ine bağlıyor. üretim teknolojisini "verT alıyordu. Ünlü dey imiy le üretimde kullanılan teknoloji "gökten düşen meyve" biçiminde algılanıyordu. Bu yaklaşıma göre emek ve sermaye. ürünün satış fiyatından her riirlü gırdı harcamalan \e a^ınma-eskime payları çıktıktan sonra kalan bölümünden. -kı buna katma değer diyoruz -"katkılan" oranında pay alırlardı. \'e "gerijebirşey kalmaz"dı. Kısaca yaratılan katma değenn emek ve sermaye arasında venmlılıklerine göre bölü.>ümü "doğaldı"; doğa yasalarına benzer bir keMnlik buradd dj geçerliydi Pıyasalarda tam rekabet. ortaklıkların en çok kâr. tiiketicilerin de en çok fayda anlayışlarıyla yarı>malan sonucu kararlı ve dengeli gelişmeyi sağlardı. Pıya.sdnın düzenleyieılıgı \eri alınmaliydı: piyasaya "inanmak" e>astı. çünkü pıy a>a bo/ukluklan "diizeltir ve herkesc hakkını verirdi." Ana \arsay ımlarına az ?.onra değiııilecek olan bu yaklaşınıın adı. "neoklasik" ekonomi kuramıdır. Oy^a yapılan uygulamalı çalişiıular. toplam ulusal üretimden ya da toplam katma değerden "emek\e sermayenin payları çıkarıldıktan sonra" genye bir fazlanın. ya da "kalıntının" kaldığını saptıyordu. Lstelik kımı yıllarda emek ve sermayenin alanıadığı bu kalıntının emek ve sermayenin aldıklarından da çok olduğu. kanıtlanıyordu. Örneğın bir ülkenin eknomisi yılda diyelim yüzde üç büyüme sağlamışsa bunun yüzde 35 gibi bir bölümii ücretlere. yüzde 14 dolayında bir bölümü sermaye kârlarına aynlıyorsa. kalan yüzde 51 "açıkta" kalıyordu. Pek çok uygulamalı çalışma benzer sonuçlar verince. neoklasik kuramın ekonomik büyümeyi açıklamada yetersiz kaldığı görüşü yaygınlaştı. Bu görüş giderek OECD belgelerinde bile vureulanacak kadar resmivet kazandı. \e işgücünün niteliği" ile açıklanabilırdı. Yakın zamanda vurgulanan tek başına teknolojınin üretim artışına dışardan yaptığı katkı değıldir. Büyük kuramsal değişiklik ya da devrim. teknolojınin. toprak. emek ve sermaye gıbı bir "üretim etnıeni" olarak algılanma>idır. Teknoloıı ve bunun dayanağı olan "bilgi" ayn bir üretim etmeni sayılınca. e>ki düşünce yapılan ıçinde uygun dey imiy le "büyük kıyamet" koptu. Çünkü az önce belirtildiği gibi. neoklasik kurama göre. öbür üretim etmenîerı. emek ve sermaye. yaptıkljn kaıkının karşılığında üretimden "ücret \ekâr" biçiminde bir pay aiıyorlardı: net ürünü kendı aralarında bölü^üyorlardı ve geriye de bir ^ey kalmadığı varsayıiıyordu. Sinıdi ne olacaktı? Teknolojınin bılgının üretıme yaptığı katkı karşılığında alacağı pay nasil saptanaeaktı1 Çünkü böyle bir pay ayrılması için üretim etmeninin "fiziksel varüğı". bunun "mülkiyetinin kime ait olacağı" öncelıkle belırlenmehydi. Teknolojınin temeli olan bılgi. niteliği gereği. emek ve sermaye gibi "aşınma \e eskime"ye konu olmuyor. Fızik^el yok olma yenne. bilgı. "birikimli büyüme" özellıûi taşır. Bu durunıda öncelikle bilginın teknolojiye dönüşmesı ve üretime katkısını ölçme sorunu çözümlenmeliydi. Emek ve sermayeden bu farklı niteliği. bilgıyi. bunlarla aynı işîemle ele almayı. yani verim-getiri ihşkisiyle açıklamayı. tümüyleolanaksız kılmasa bile, çok çok güçle^tiriyor. Ekonomi kuranıındaki geli>menin yeni tartışma doğrulrulanndan biri bu konudur. Bılgınin mülkiyeti ile ılgilı çözümlemeler de benzer güçlükleri ıçeriyor. Bu "Bilim bitinmezlik kaldırmaz". Ekonomik büyümenin "açıklanamayan" kaynağı bulunmalı. konu çözünıe kavuşturulmalıydı. Çünkü konu yalnızca bölüşüm değıldir. ekonomi pclitıkası yönüyle çok önemlidır. Ekonomik büyüme. işsizlik ve enflasyon başta olmak üzere ekonomik sorunlann çözümünün kilididir. Ürünün emek \e sermaye payından fazlasının kaynağının teknoloji olduğu görüşü giderek "egemen" oldu. Özellikle de 1980'lerin ikinci yariMiıdun başlayarak -\BD'li iktisatçı Peaul Romer başta olmak üzere. çok sayıda kuramsal \c uygulamalı araştırmalarla "yeni büyüme kuramlan" gelı^tınldı \e "yeni büyüme kuramlan" adıy la. benimsendi. \eoklasik yaklaşımın büyüme anlayışı biryana bırakıldı. çünkü artık teknoloji "gökten düşen mey\e" değil. ekonomık düzenın "içsel" bir öğesi say ılıyordu. "Ekonomik yapı teknolojiyi üretiyordu." Bu nedenle teknoloji ürctimini beiırlcver. etkcııler açıklık Luanmalıydı. Tıpkı. toprak. emek \e sermaye gibi üretim teknolojisi. üretime katkı yapan ayn bir etmendı ve onlar gibi incelenmelıydi. Teknolojinın üretime katkı yaptığı. soyut düzlemde kolay anlaşılır bir olgudur: bunun tartışılacak bir yani yoktur. denilebilir. Ekonomının bılım olarak ortaya çıkısindan hıı yara bu geı\^k •> L:: uuLıııı\ı>txİL! Anc.ık yakın y ıll.ır.. K Cır tekıuı \'ii!:ın. yeııı makıneler tarafindan ıçerıimıs olacağı \arsay ınu yapılmaktaydı. Ek olarak "eğitilmiş işgücü" de yeni bilgılerle donanmış olarak ileri teknoloıilerı kullanabihrdı; kısaea fazlanın kaynağı "sermaye Teknolojınin dayanağı bilgidir ve bilginin. özellikle de temel bilgilerin "kamu malı" sayılmasi ekonomi kııramınııı geleneğidir. Bunun en gu/cl "ders kitabı" örneklerinden biri "deniz feneridir": bılgı verır. aydııılatır. yol gösterir. kolay eskimez: özel mülkiyette oîması değil olmaması. toplamun yaranna sayılır: çünkü "tektir",yani onunla rekabet edecek bir başka fener yoktur. Fenenn ışığından "herkes" yararlanabilir. Ancak yeni bilgi ve bulu^ların lıerkesın kullanımına olanak verilmeyen "kamu malı sayılmayacak bir yönü" v ardır. Patent korumasi. yazım lıakkı vb. bu kapsamda bılgi için düzenlenen koruyucu düzenlemelerdir. Kısaea. teknoloji içsel alınınea. öncelikle "teknolojinin ve onun dayanağı olan bilginin" mülkiyeti sorunu çözüme kavuşmalıydı. Kaldı kı "bilgi üretiminin" bir temel bilımlere. bırde uyguLınıah.bilınılerc ilişkin alı bölümlen bulunuyor. denellıkle temel bılımlerin "kamu mülkiyeti ağırlıklı". buna karşilık da tıearı nıtelıkte olduğu varsayılan uygulamalı araştırmaların da ö/el sermaye ağırlıklı olmasi gerektiğı öııe sürülmektedır. Ancak yatınm ve bunun getirisi yaklaşımına dayanan bu yaklaşım en azından tartışmalıdır. Bilgi ve teknığı "sayılarla" anlatmak. "ka\ranıiaştırmak M.-<>lçnH'k" v: huılai'a -lişkin mi:Ucy».t MII .ır,.. . . ı r..i" ''î^.ıl \ ,IK: sııııiji I ve buııadayalı "ka\ranılaştırmaları" gcrektıriyor. OECD ve üye ülkelerinin kuramcılan ve istatistik birinıleri >ımdilerde bu bilgi ve teknıği "tanımlama \e ölçme" konusunda yoğun araştırmalar yapıyor. Teknolojinin içselleştirilmesi. neoklasik ekonomi kuramının varsayımlannı da "savunulamaz" kılıyor. Neoklasik kuram. üretim etmenlerinden yani ekmek ve sermayeden "birinin" miktan arttınlır ve öbür koşullar sabıt tutulursa, miktan arttınlan etmenin "\eriminin azalacağı" varsayımına dayanır. Onyıllarca ekonomi ders kitapl'annın eksenini oluşturan ve kuşaktan kuşağa ezberletilerek aktanlan neoklasik kuramın bu en temel varsayımı, ya da "azalan getiri" yasasıdır. \'arsayım kökenınde. artan nüfusun giderek daha az venmlı topraklan işlemek zorunda kalacaklan biçiminde. 1800'lerin Ingilteresi'nde David Rkardo'ya uzanan gözlemlere dayanır. Bu yaklaşımın doğal iki sonucu vardır. Bu sonuçlardan birincisi. "gelişmiş ekonomiler, "sermayeleri çok olduğundan" sermayenin azalan getınsı nedeniyle yavaş büyüyecekler. az gelişmiş gelişmekte olan ekonomiler de "birim sermayenin getirisi gelişmişlerden daha yüksek olduğundan. daha yüksek olduğundan. daha hızlı bir büyüyecek ve onlan yakalayacaklardır." Yıllarca. rekabetçı serbest pıyasa koşullannı temel alan neoklasik kuramın "azgelişmişler gelişmişleri yakaladı. yakalıyor" görüşleriy le ekonomi kamuoyu bombardıman edildi. türkiye dahil kımı gelişmekte olan ülkelerin durumu "kalkış" yapan uçağa benzetildi. Teknolojinin içsel alınmasıyla "yakınlaşma" süreci tartışmaya açıldı. Ülkelerin ekonomik gelişmlerini karşılaştırmalı inceleyen "tarihsel" ya da "kesit" araştırmalar, gelişmiş ülkelenn ekonomılerinın "kendi içinde" giderek yakınlaştığını kanıtlamakla birlikte, aynı olgu gelişmiş- azgelışmış ülkeler arasında. göriilmüyor. Bir başka anlatımla. "en gelişmiş" büy üklü-küçüklü 20 ülkenin ekonomileri. son 20-30 yılın verılerının de kanıtladığı gıbı. verimlilik ve büyüme yönleriyle "kendi aralarında" yakınlaşıyor: örneğın İtalya ya da Fransa. ABD ve Almanya'nın kişi başına verimliliğine yaklaşıyor. Buna karşilık. Latin Amerika'dan Afrika'ya. oradan da Güney Asva'ya uzanan çok büyük bir ülkeler kümesi ile en gelişmişler arasındakı "üretim ve verimlilikîarkı". bir başka deyişle "gelişmearalığı",giderek açılıyor. Incelemeler. neoklasik kuramın "serbest piyasa" gelişmışlik azgelişmişlik farkını zaman içinde osjadan Waldifac_aktır yargısışı. kesinlıkle ge^jetsız kılıyor. Bunun gîbi.'offieğin 1960'larda benzer durumda bulunan Japonya ve Portekizin şimdılerde "gekiikleri farklı" gelışmişlik TA et eknolojinin dayanağı bilgidir ve bilginin. özellikle de temel bilgilerin "kamu malı" sayılmasi ekonomi kuramının geleneğidir. Bunun en güzel "derskitabı" örneklerinden biri "deniz feneridir"; bilgi verir, aydınlatır, yol gösterir, kolay eskimez; özel mülkiyette olmasi değil olmaması. toplumun yaranna sayılır; çünkü "tektir". yani onunla rekabet edecek bir başka fener yoktur. Fenerin ışığından "herkes" yararlanabilir. düzeylennin "nasılı ve nedeni" tartışmaya açılıyor. Kimi ülkelerin geri "düştüğü", kimilerinin "yerinde saydığı". kimilennin. çok da belli etmeden ileriye "süzüldüğü". kimilerinin de "kükrediği" say ılarla kanıtlanıyor. Bu "ekonomik devingenliklerin" nedenleri. toplumsal. kurumsal. ekonomik ve kültürel boyutlan. incelenmesi gereken ana konular oluyor. Neoklasik kuramın ikinci önemli önermesı "her ülkenin", kendisinde sayıca fazla olan üretim etmeni ile üretim yapmayı esas alması. o alanda uzmanlaşmasıdır. Buna göre gelişmekte olan ekonomiler. nüfus ve buradan işgücü fazlalığı nedeniyle "işgücü yoğun" ürünlenn üretilmesine öncelik vermeli ve bu ürünlerin dış ticaretinde "uzmanlaşmalıydı". N'arsayıma göre Türkiye gibi sermayesi az. işgücü çok olan ülkeler "işgücü yoğun" ürünler. el işleri. dokuma ve gıyim ürünleri üretmeliydi. Ricardo. geçen yüzyılın başlannda tngiltere'nin dokuma, Portekız'in de şarap üretiminde uzmanlaşmasını. böyle yapılırsa karşılaştırmalı üstünlükleri nedeniyle her iki ülke tüketicilerinin bu ürünlenri ticaretinden kazançlı çıkacağını. kanıtlıyordu. Izleyen yıllarda İngiltere'nin sanayi devrimini tamamİaması ve Portekiz'in de geri kalması sonucunu vermesıne karşın. bu varsayım. ekonomiye giriş ve dış ticaret konusundaki ders kitaplarının "baş tacıdır." 1980 sonrasının Türkiye örneğinde olduğu gıbı. günümüzde bile kimi azgelişmiş ülkelere. 1MF ve Dünya Bankası destekli olarak önenlmektedir. Çok açıktır ki bu anlayış teknolojiyi dikkate alan bir görüşe dayanamaz. çünkü teknoloji ile karşılaştırmalı üstünlük değişir. On-on beş yıl önce G. Kore'nin çelık üretiminde "karşılaştırmalı üstünlük" sağlayacağını öngören yoktu; Kore çelik üretmiyordu. günümüzde ise her yıl Türkiye'nin yaklaşık altı katı dolayında çelik üretiyor. Bu noktada ülke ekonomılennin teknoloji boyutunun zaman içinde "niteliksel evrimi" açıklık kazanıyor. 1800'lü yıllann başında İngiltere "dokuma" ile Sanayi Devnıni'ne öncülük etmişti: bıı devrim esas olarak "buharlı makine" gücüyle gerçekleştı: 1900'lere gelindığinde önce içten yanmalı motorlar. sonra elektrik gücü devreye girdi: buharlı makine devri sona erdi; yeni döneme öncülük edemeyen Ingiltere'nin üstünlüğü de bununla tanhe kanştı. Şımdilerde de üretim sürecinin denetıminde bilgi ve buna dayalı olarak bilginin islenmesı. bıl'şım ve iletişim. teknolojiCevrimın özünii olu^turuyor. Yarın: "Tam rekabet masalının" sonu POLİTİKA VE OTESI MEHMED KE>1AL Çan Çalmıyoruz... "Türk toplumu temizdir, kirli diyenler hakaret et- miş olurlar." Katiller dökülüyor. Kirli, temiz tartışmasıdır gidiyor. Susurluk olayı bu toplumun ne denli kirli, ne den- li temiz olduğunu gösteriyor. Siyaset Meclis'e. Mec- lis aşirete. aşiret polise gıdıyor. Mercedes'te dörî yolcunun da bacakları bırbırine sürtüyor, kimsenio yakındığı yok. Mercedese binerken de kımse "gık dememiş, tıpış tıpış oturmuş. Kamyon gelmiş çarpmış, bir sağ çıkan var; üçij ölü. Aşiret şeyhi Sedat Bucak! Ötekiler kucaklar ara*- sında "gık" bile demeden ezilenler. Bunlardan üçü- nün arasına karışmış olan bayan unutuldu, ismi dç anılmıyor, cismi de... ; Türk toplumu temizdir. ; Susurluk'ta araba kazasma uğrayanlarda mı? ; Tansu Çiller e göre onlar "kurşun atanlar, kurşuk yiyenler". Mehmet Gölhan'a sorarsan, başka bif kategoriden. Gölhan, politikaya ısınamadı, hâlâ bü- rokrat. Koyunun yanında Abdurrahman Çelebi'dif. Temiz toplum, kirli toplum. Temiz polıtikacı, kirli politikacı olmaz mı? Olur. ! Bürokrasiden gelenler ikısı arasında dolaşırlar. ', Çankaya deyince hatıra Atatürk gelir, üzüm baî- ğı değıl! Kuvayı Milliyedönemınde Atatürk karargâj- hını ılkin Keçiören'de sonra da Çankaya'da kurj muştu. ; Çankaya ün kazanmıştı. ; Atatürk ün yazan olan Falih Rıfkı Atay, Çanka^ ya'da kurulan sofraları. türlü söyleşileri yazmıştı. Bu ne sofralar. nice şaırler, ne şiırler görmüştü. < iki dize yazalım; Faruk Nafiz'den: t Bu hıyaban edebiyat yoludur > Gider Allah 'a burdan ucu ', Bu iki dize de Kemalettin Kamu'dan: j Kâbe Arap'ın olsun * Çankaya bize yeter. ', Böyle şiırler yazılır, Çankaya böyte kutsallaşırsai bazı karnı ağrıyanlar da boş dururlar mı? Hemerİ Çankaya'nın adını değıştırmek hevesine kapılırlari Çankaya'nın adı değişsin. ; Ne olsun? Ezankaya olsun. Ezankaya... ; Madem başında çan var, çan kayası da olur. Zaf ten burada küçük bir Ermeni kilisesı varmış. Çan ça| larmış. Şımdi çan çaldıramazlar ama adını değişti? rebilirmiş. ; Çankaya deyince hatıra Atatürk'ten başka cumj- hurbaşkanları da gelir Adını değişmesini ısterler mi? BırSüleyman Demirel adım "bılmem'' kaç ra* kımlı tepe dıye değıştırmek ıstedı. Tutmadı. Çanka- ya diye kaldı. Şimdı orada oturduğuna göre kolav kolay değiştıremez. , Çankaya Çankaya olarak kalır. { Ustattan birkaç dize yazalım: j "Çan çalmıyoruz, çan çalmıyoruz \ Yok sela veren \ Duvarların kulakları sağır ; Bağırabildiğin kadar bağır." \ Çankaya kalır. ; B U L ^ I A C A SEDAT Y4ŞAY4N •"! \ 1 2 3 4 5SOLDAN S A Ç A : 1/Nargileyle içilen tütün. 2/ Yapay re- çmevernığıvetut- kalı üretiminde kullanılan beyaz 3 ve billursu toz... Bilimsel araştır- malarda kullanılan bir deney hayvanı. 3/ Eskı" Mİsır'da b güneş tannsı... Vu- nan halk müziğın- de kullanılan yaylı 8 çalgı. 4/Türk halk g edebiyatında ço- ban türküsü. 5/ "Sayı far- kı" anlamında kullanılan spor tenmt... Bir nota. 6/ Fransa'da bir kent... Kent ve kasabalann dışında ka- 3 lan. boş ve genış yer. 7/ ts- 4 tenilen nıtelikleri taşıyan... Altınkökü de denilen kus- turucubır kök. 8/Osmanlı " devletindeen büyük yone- 7 tım binmi. 9/ "Vakacak o- g dun için kullanılan. bir „ j metre küpe eşıt oylum öl- ' çüsü bınmi... Bir sanat yapıtında ışlenen konu. î YL'KARIDAN AŞAĞIYA: ; 1/Eskıden Türk kadınlannın gıydiğı bırtürferace. 2/Çit. per-| de... Herhangibirnedenlearmagankabul edenın. vermekzo-< runda olduğu karşilık 3/ Adaçayı. 4/ Isv içre'de bir akarsu..« Utanç duyma 5/ îlave... Silindır ya da çomak bıçımındek^ bakteri. 6/Çeşıtlı malzemelenn sanatsal amaçlabirarayage-" tinldiği ürün.. Plastik su şişelenne verılen ad. II Tuluat ti-» yatrosunun baş kişilermden olan komik uşak tipı... Bir çeşi{ çörek. 8/ Halk dilinde aynaya verılen ad. 9/ Avuç içi... "—\ Sevdası". Recaizade Mahmut Ekrem'ın romanı. • YOKSULLUK SINIRI 62 MİLYON TL HEKİMLERİ BORDROLARIYLA, ÇALIŞTIKLARI BtRİMLERDE TOPLANARAK DURUMU DEGERLENDİRMEYE ÇAĞIRIYORUZ. Tarih: 1001 1997 (Cuma) Saat : 10.00-14.00 TÜRK TABİPLERİ BİRLİGİ Eylem için Tabip Odanızla ilişki kurunuz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear