Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
19 EYLÜL 1996 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
GRAMOFON İCIMESİ SELİMİLERİ
Nahid Sırn: Birkötülük yazan1960 sonrası bır yıl olmalı. ama en
afazla '63. PusJu bırsonbaharakşamıvdı.
^Ablamla birlıkte Cağaloğlu'ndan dönü-
>orduk. Galiba bır sövleşiden dönüyor-
duk.
Sorbahar akşamlan bırden serinler.
Guneşli giine aldanarak ha> li ince giyın-
nıii olmalı>ız. Şimdiyse ürperiyorduk.
Gir ıkı saat ıçınde havanın bu değişimi-
rai yadırgıy ordum.
öözlerim kitabev lerinin camekânın-
davdı. Doyamadığım tek şev kitaptj oza-
manlar. Ankara Caddesf ndeki kitabev-
l e n bambaşkavdı. Her binnin camekâ-
nanda renklı. ıîle ilüstrasyonlu kıtaplar,
ö.zellikle romanlardururdu. Her bir ro-
man kapağı avn bır roman sövlerdı.
Sonbahar akşamı. Kanaat Kitabe-
\ î'nin camekânındakı bır kitabın kapa-
gı>sa hiçbir şöv sövlemedi. Çünküdüm-
düzdu bu kapak. kalmlı ınceli çift çerçe-
\ e ıçınde -çerçeveler kırmızıvdı- sıvah
hsrflerle şunlar vazılıvdt:
-Nahid Sırn Örik / Sultan Hamid Dii-
_şerken/Roman 'Basan \e Yayan: Kana-
fkt Yayınlan L.Ş. İstanbuP...
Bugün çekıci gelenın ne olduğunu çı-
karamıyorum O sade kapaktan hoşlan-
mışolamam. Dedığımgibi. renklı. illüst-
rasvonlu roman kapaklanna bakmaktan.
yeni veni roman hülyalanna dalmaktan
mutluluk duyardım. Sultan Hamid Dü-
şerken'm kapa&ı üstelık sarank karton-
du..
. ..Belki roman sözcüğüne. belki de ta-
rihin. istibdatde\nnın çağnşımlannaka-
pıfmıştım. II. Abdülhamiften söz açan
Sinekİi Bakkal'ı okumuştum. Orada bir
masal havası eser Belki Sultan Hamid
Düşerken'de de aynı ha\ayı yakalaya-
caktım.
Kjtabı aldık. Beş yiiz kuruştu.
- Nahıd Sırrı Örik'le tamşmam böyle
-oldu.
. Sultan Hamid Düşerken. 1957'de ba-
sılnrcıştı. Demek üç beşv ıldan beri came-
kânda. raflarda ömür tuketiyor. okurlar
beklivordu. Yazannınöteki eserierinden
söz açılmıştı ıkincı sayfada. Romanlar.
piyesler. edebiyat tetkikteri. tarih vepo-
litika, sevahat kitaplan art arda sıralanı-
yordu. Onu a^kın sawdakı kitaplardan
hiçbinni bilmiyordum. hiçbirini o güne
dek ırormemiştim
San'atkarîar
h:kwele?
T~\ u gizemli ve gizemli olduğu ölçüde
r ^ ilençli yazarın öykülerini Oğlak
J-J Yayınlan şimdi. nihayet üç cilt halinde
topluyor. Birinci cilt San'atkarîar adını taşıyor.
Yazann değişik sanat adamlarına yönelik bütiin
öyküleri derlenmiş. Bu sanatkâr öykülerirıin
başındaysa, doğrudan
doğruya, Nahid Sırn'nın,
yazann hayat
hikâyesinden izdüşümlü
bir kaç verim yer almakta.
Daima istihzalı, daima
kötücül Nahid Sırn Örik,
bu verimlerinde birden
tutum değiştiriyor ve
kendi hayatına trajik bir
anlatım. perspektifle
yaklaşıyor.
irçoğu dergilerde kalakalmış
öyküleriyle. yazılarıyla, tefrika edilmiş
ve kitaba dönüşememiş romanlarıyla.
modern bir düzyazının öncüsü konumundaki
Nahid Sırn'nın yaşarken bir iz bırakamadığı
sezinlenebiliyor. Ya fazla (!) yenilikçiydi, ya
kıskanılmıştı.
J Romanı okumaya
başlıyorum
" Romanı. eve dönüşte hemen okuma-
ya başladım:
"Sultan Hamideiinde tutmakta devam
1
etmiş olduğu telgrafı bir kere daha. du-
daklarında pek acı bir tebessümle oku-
du."
Çözemediğim bir tuhaflık algılıyor-
dum ilk tümceden. (kinci tümcenın ilk
yansında da sürüp gidiyordu ruhaflık:
~Sonra. a> nı acı tebessüm dudaklann-
da kaldığı halde..."
1960-1965 arası benim deli gibi ro-
man okuduğum dönemdir. Ne \ar ki bu
tarz bir sözdizimine pek rastlamamış ol-
malıyım. O. -...eiinde tutmakta de\am
etmişolduğu~"deyi^i. buradaki alışılmı-
şın dışında fiıl çekimi hem alabildiğine
etkiledi. hem irkıltti.
Belki benzeş savılabilecek anlatım.
üslûp özellıklerı Halid Ziya'da. Yakup
Kadri'de karşınıa çıkmıştır. Mutlaka
çıkmıştır. Nahıd Sırn yine de çok farklı
bir etki bırakıyordu.
Belki o. "pek acı bir tebessüm" deyi-
şindeki, adeta okura yönelik 'kinaye' iç-
ten içe etkimekteydi. Zaten bir iki safva
sonra, bizim //. Âbdülhamit diye bıldi-
ğimiz. Nahid Sırrfnınsa Sultan Hamid
diyeadlandırdığı padişah. müstebitliğiy-
ledeğil. çökkünlüğüyletanıtılıvordu; fâ-
kat yrne kinave. ince bir alay.. bu kez
Sultan Hanaid'in ı«tibdatrna yönelik b»r
alav söz konusuydu.
"Şimdi ist'. otuz iki senelik bir saltana-
tın binbir gailcsi \e bu en son \ ıllarda ge-
çirdiği ağır hastalığın tesiri yüzünden
kendisini çok vorulmuş, > ıpranmış. çök-
miişhisscdi)ordu. Artık oeski insan. ken-
disini ka\dı ha>at şartıUa sadrazam ol-
muşsanan müteazam Mithad Paşa'yuel-
lerini hiç kanatmaksızın. ince bir cam
bardak gibi kın\eren kudretli \e celâlli
padişah değildi."
Sultan Hamid iki satıraşağıdada "bı-
yık \e sakalının boyalı kılları arasında
dudaklan" kımıldarken gösterilır.
Bununla birlıkte ıhtıraslar orta^ında
sönen valnızca II. Âbdülhamit midır?
\'ukarıdakı alıntının ikınci tünıce>>i dik-
katleokunduğunda. Mıthat Pa^a'\agön-
dermeler hiç de gönül ok^avıcı. iç açıcı
değıldir. Öyleya. "kendisinika\dıha\at
şartivla sadrazam" olmuş sanmakta. bu
ha\ali. ıhtırasının uç>.uz bucaksızlığını
göstermektedir, Sonra müteazzım söz-
cüğü. o azamet taslayı^. o kurumluluk...
Sultan Hamid Düşerken'i zaman için-
de kim bilir kaç kez okudum. Her satı-
nnda, her tümcesinde yenı bir iğneleyı-
cilik vakaladım. Bu romandan ve yaza-
rından korktum: bu romana ve yazarına
hayran oldum.
Sağda solda. rastlantılarla elegeçirdi-
ğim birkaç Nahid Sırn kitabı vardı ki,
korkularım ve havranlıklanm sürüp git-
ti. Yıllaryılı Nahid Sırn Örik'in günde-
me gelmesi için vazılar-yazılaryazdım.
| Kimdi bu yazar?
Evetama, kimdi bu yazar? Necatigü'in
sözlüğünde. Alangu'nun hikâyecilerimi-
zi. ronıancılarımızı vorumlayan antolo-
jisinde kendisinden sözaçılıyordu. Elim-
deki kaynaklar. işte hepsi bu kadardı.
Bütün dramlarından. bütün trajedile-
rinden. zaaflarından, egilimlerinden ya-
lıtılmış.. nedense valıtılmış hayat hikâ-
>esi. Necatigil'den \e Alangu'dan iz sü-
rersek. şövleözetlenebrlir:
22 Mayîs 1895'telstanbul'dadoğmuş-
tur. II. Abdülhamit'in mabeyn müter-
cimlerinden. Shakespeare'in iki oyunu-
nu a.slında Türkçeye çev irmiş Hasan Sır-
n Bev'in oğludur. İlköğrenimıne evde
"bir îiirkçe hocası ve bir Freok mada-
Ege'de saııatsal karşdaşma
O,
CA>A> BE\ K.4L
Homeros'un Ilyada'sı bıldıgımız gibi
olaganüstü bır vapıttır ve konusu dokuz
yıl sürmüş olan Troya savaşlarının son el-
İı bır gününü içerır. Homeros. bu desta-
nında Akhalılar ıle Troyalılar arasınıdakı
savaşı anlatırken her ıkı taraftan da kı-
mın. kım tarafından nasıl öldürüldügünü
ince avrıntılarla. gökleyer. kara iledenız
\e her ıkı kıyının ınsanlan arasında me-
kik dokuvarak anlatır. 1992 yılında on-
dört Türk \e 'S'unan sanatçının ortak ilk
sergisi olan "Sanat-
Teshn" sergısinde be-
nım çalışmam bu metın-
lerdeki üç cenaze töre-
nıvle ılgılıydı. Sa>falar
dolusu öiümlerın ardın-
dan Troyalılar sessizso-
luksuzölülennı odunlar
üstüne yığar. ateşte va-
kar ve kutsal Il\on'a.
Akhalılardaaynı biçım-
de ölülerinı toplar.
odunlar üstünde ateşte
yakıp koca kannlı gemı-
İerine dönerler. Savaş
bitmiştır. gün ha doğdu
ha doğacaktır. Odun v ı-
gınlan çevresinde top-
lanır kalabalık ve ova-
dakı ta^ toprakla tek bır
mezar >apar!ar. Home-
ros şövle anlatır: "Son-
ralan doğacak bir
adam/ Geçerken çok
kürekli gemish le/Şarap
rengı denizin üstünde. - _ — — _ -
diyecek ki/ Çok eskiden
ölen bir adamındır bu mezar/ İşte bovle
dijecek. bir gün, bir adam..."
Kım olduklan ve ne ıçın öldüklerini bu
denlı anlamsız kılacak bırgelecek tasar-
lamıştır Homeros bu satırlanvla.
Çok eskiden... herhangı bıradamın me-
zan!..
Tarıhın belki de ilk çokuluslu savaşıdır
Troya savaşı. Aynı topraklarda vıne çoku-
luslu bır savaşın ardından bır gün bır
adam Yenı Zelanda'dan. Avusturalva'dan
gelıp kendı atalannın bılınmeyen mezan
ba^ında selam dururken Homeros'u hak-
lı çıkarır. Savaş ayıncıdır \e bu yüzden
ölünür. Ama savaşta bıleölüm birleştıri-
rtak sanatsal
bir karşılaşma için
Ege'nin her iki
yakasından gelen
sanatçılar Sakız
Adasf nda buluştular
xe gelecekte sanatsal
dostluk. işbirliği ve
dayanışma için fikir
alışverişinde
bulundular. görüşlerini
tartıştılar. Bu sanatsal
gecikmiş karşılaşma.
geleceei kapsayacak
bir sürecin
başlangıcıydı.
cıdır. Aynı acdar duyulur her iki tarafta,
avnı vaslar tutulur ve her iki tarafm ço-
cukları geleeeklen kararmış olarak onul-
maz acılar çekerler. Işce ben bunu hiç an-
la\amıyorum. \eden bırleşmek için ılle
de ortak ölümlerı yaşamalı insanlar? Ba-
rış. ölümler üzennde yükselecekse eğer.
varlıgı ölümlenn bedeli olarak gerçekle-
şecekse ve dünva yüzünde tek bır çocuk
için bıleolsasava? bıryerlerdehâlâ sürü-
vorsa banş sözcüğü ıçı boş bır kavram
olup çıkıyor. Çünkü onun da göstergele-
n tıpkı savaş gıbı ölüme bağlanıyor. 1985
yılında Hamburg'da ger-
çekleştırılen banş bıena-
line savaş karşıtı yapıtlar
kabu) edılmez. çünkü bu
etkınlık bır banş bienalı-
dır. Ama Joseph Beuys bu
etkınlığe oksıjen tüplerı-
ne bağlı olarak hasta v ata-
ğından ancak telefon bağ-
lantısı kurdurarak katıl-
mayı kabul eder. Pedalla-
rı üsteyerleştinlmiş veal-
ttna oksıjen tüpleri bağ-
lanmış olan pivano eşlı-
ğinde konser başlar. Be-
uvs. telefonla konsen baş-
latır \e zaman zaman tü-
pün açılmasını. sesin du-
yulmasinı sağlar. Sonra
bu konserden Hennig
Christiansen "Veda Sen-
fonisi' adını verdığı venı
bır vapıt ortaya ko>ar ve
konserden oİuşturulmuş
sonuç belgesi olan plak.
«__^»»____ neyazık kı Beuys'unger-
çekleştığıni göremeden
ölmesı nedenıv le son ışı olur. Beuys. Ba-
nş BienalTnde kendı ölümünü sanat ese-
ri olarak sunmuştur.
Barış. savaştan ayrı göstergeler ıçer-
melıdır. Bu da ancak bütün dünyada sa-
vaş denen şeyin ortadan kalkmasıyla ger-
çekleşebilır ancak. 'Vbksa tıpkı tanrı gibi
göstergesız. soyut bır kavram olarak ka-
lır. "Banş hemen şimdi" denıyor va. bu-
na birşey daha eklemelıyız. "Heryerde."
İşte bu bilinç etrafmda ortak sanatsal bır
karşılaşma ıçın Ege'nin her ıkı vakasın-
dan gelen sanatçılar Sakız Adasf nda bu-
luştular ve gelecekte sanatsal dostluk. iş-
birliği v e dayanışma için fikir aiışv erişın-
Sakız Beledivesi sergi saJonu önünde Türk ve Yunan sanatçılar toplu halde.
de bulundular. görüşlerini tartıştılar. E*a
Mela. Michalis Papadaki. Canan Beykal,
Kostas Rofos. Orhan Taylan, N'ıkos Eu-
genıadıs. Yusuf Taktak. Efi Manou. Ar-
zu Başaran. Porgos Perros, Liza Martzo-
ukou. Tıjen Örgelen. Saha llman. N. Hı-
ristofokaris. .41ex. Kokinos. Emre ve Mü-
şerrefZf\tinoğlu. H. Koılıans. Tüzün Kı-
zıkan. G. Moutsatsos. E. Satsorunis. D.
Etafaki ve A. Augerinos. Sakız Beledıve
Sanat Galerısi'nde kâğıt üzerıne desen.
baskı. guvaş ve boya ıle küçük hevkel ve
seramıklennı sergiledıler.
İlgınç olan nokta Atina'dan gelen Yu-
nan sanatçılannın bazı sanatçılanmız gı-
bı ilk kez Sakız Adasf nageliyor o/mala-
nvdı. O nedenle burası her ıkı taraf için
de ilgiyle ızlenebilecek. hem yakınlık
hem > abancılıkta ortak duv gulan yaşav a-
bıleceklen bır verdı. "V'ıınanlı sanatçıları
şaşırtan dığer bır olav bır müzik grubu-
nun provası sırasında doğan kendılığın-
den ufak çaplı eğlencede orta>a çıktı.
Sövlenen hertürküyüonlar Yunanca. biz-
lerTürkçeolarak okurken melodisi avnı.
sözlerininanlamıavnı.ancakdilı farklı bu
ortak müzık kadar yemekte. ıçmekte ay-
ni duvgusallıkta avnı tarz vezevkı payla-
şan bu insanların >onunda "Herşev a>nı,
yoksa biz aynı insanlar mıviz?" dı-
>ekendılennı sorguladıklan görüldü. Ne-
şede avnivdık. ölüm karşısında aynı acı-
lan duvuyorduk. vapıtlarımız da benzer-
dı. Ovsa bu ıkı toplumun sanatçıları bır-
bırlerının sanatlarrnı ve sanatçılarını hiç
tanımıvorlardı. Yoksa sanat evrense! ba-
rışın gerçekleşmesi için dayanabileceği-
mız en tutarlı şev değil miydi? Sanat ya-
şam kadar şaşırtıcı ve jaşamın ta kendi-
sivse eğer ve sanat ınsanlann gereksin-
dıklen özgürlükle varatılabıliyorsa. ko-
nusu sav aş da olsa hatta ölümü anlamlan-
dırsa bile >ine de savaş karşıtı bir içenği
her zaman yaşama geçirmeye çabalama-
mış mıydı? Evet. bu sanatsal gecikmiş
karşılaşma. bu bilinç etrafında tüm dün-
va msanları ıçın hemen şimdi ve heryer-
de. dünya yüzünde tek bır çocuk için bı-
le savaş korkusu olmaksızın vaşamın di-
rimselgücünüduvurmak için toplanıldı-
ğının birgöstergesıvdi. geleceği kapsaja-
cak bır sürecin başlangıciv. dı.
r A Y I N E V L E R I N I N Y E N I D O N E M I
MGEKİTABEVİYAYINURI
mge lCitabevi Yayınlan. yeni yayın döneminde Siyaset
etürkive Üzerıne İncelemeler dizılerini biryandan
en kitaplarla zenginleştırırken bir yandan da yeni
lanlara açıvor.
"a'.ımlanacak venı kıtaplar arasında Taner Timur'dan
Küreselleşme ve Demokrasi Krizi'. Mehmet Ali
âiçba> 'dan •Lvruktan Vatandaşa Geçimden
ktsada'. U>gur Kocabaşoğlu'ndan 'İki Arada Bir
»enede', Özer Ozankava'dan 'Cumhuriyet Çınan" >er
lıvor. Tevfik Çavdar'ın •Türkiye'nin Demokrasi
arihi' başlıklı vapıtı 1950- 1995 arasını kapsayan
.ır.ci cıltle tamamlanıyor.
ualara Türkıve'nin uluslararası ilişkileri üzerine bır
dızı kıtap eklenıyor: Suat Bilge'den
"Güç Komşuluk: 1 ürk-Rus İlişkileri'. Burcu
Bostanoğlu'ndan 'Türk-Amerikan İlişkileri: Veni Bir
Vaklaşım' ve AtiJa Eralp'm hazırladıâı 'Türkive-
Avrupa İlişkileri'.
Mıtoloıi dizisınde 'İlkçağ Gizem Tapılan" \Valter
Burkert. "Vunan Söylenlerinin Doğulu Kaynaklan' J.
Duchemin ve 'Vinland Sagalan' adlı kıtaplar. Sözlük
dizisınde ise 'Hint Mitolojisi Söziüğü' Korhan Kava,
'Etnoloji Söziüğü' Sedat \evis Örnek. 'Tarih Terimleri
Sözlüğü' Bekir Sıtkj Baykal, 'Kentbilim Terimleri
Söziüğü' Ruşen Keleş ve 'Vakın ve Karşıt Anlanılılar
Söziüğü' Özcan Yalun yer alıyor.
Felsefe Dızısi kapsamında yeni dönemde, 'Araştırma
Özeti* David llume. 'Johannes Climaeus' Sören
Kierkegaard, 'Ben. Sen, Biz: Bir Avnlık Kültürüne
Doğru' Luce İrigarav, 'Felsefe Felsefe Akdeniz' Adnan
Onart, 'Nesnenin BağlantısalJığı" Oruç Aruoba
vapıtlanyla buluşacak okurlar. Çağdaş Siyaset ve
Toplumbilim dızısi ıse 'Sivasetin Geri Dönüşü' Chantai
Mouffe ve 'ÇağcıJlık Sonrasının İmleri' M. Gortdiener'i
sunuvor.
"Paul Cezanne' Emile Bemard ıle 'İtaha'da Rönesans
Küfrurü' Jacob Burklıardt, Sanat dızısinin kitaplarını
oluşturuvor. Anİnan'ın hazırladığı 'Enver Paşa'nın
Mektuplan' ve Cami Bavkurt'un "Fizan Anılan' kitabı
ıse Anılar. Mektuplar ve Belgeler dizısi kapsamında
yer alıyor. Can Dündar'ın 'Aynalar' kitabı. Cem
Sancar'ın *\atan_vahutBen' adlı yapıtı Jmge
Kitabev i'nın Güncel dizısinden yayımlanacak.
ma"sıvla başlanmıştır.
Beşiktaş'ta Afitab-ı Maarif Rüştiye-
si'ni bitirmiştir. fngiliz. Frans'z mektep-
lerine. birsüredeGalatasarav Lisesi'ne
devam eder. 1915-1928 arası Roma. Pa-
ris, Berlin gibi büyük Avrupa kentlerin-
de gezinip durur. Yurda dönüşte veni
başkent Ankara 'da. Maarif Vekâleti'nde
çevirmen olarak çalışır. Istanbul'a tekrar
yerleşince, bağımsız yazarlıkla yetinir.
Hiç evlenmez; 18 Ocak 1960 tarihinde
ölür.
Oglak Yayınlan bu gizemli ve gizem-
li olduğu ölçüde ilençli yazann öyküle-
rini şimdi. nihayet üç cilt halinde toplu-
yor. M. Kayahan Özgül'le Yahide Bil-
gi'nin birlıkte vavına hazırlıkladıklarıbı-
rinci cilt San'atkarîar adını taşıjor. Ya-
zann değişik sanat adamlanna yönelik
bütün öyküleri derlenmiş. M. Kavahan
Özgül'ün inceliklerle dolu, yoğun giriş
yazısını özellikle vurgulamak isterim.
Bu sanatkâr öykülerınin başındavsa.
doğrudan doğruya. Nahıd Sırn'nın, ya-
zarın hayat hikâyesinden izdüşümlü bir-
kaç verim yer almakta. Daima istihzalı.
daima kötücül Nahid Sırn Örik. bu ve-
rimlerinde birden tutum değiştiriyor ve
kendi havatına trajik bir anlatım. pers-
pektifle vaklaşıyor.
Yaklaşık altmış beş yıl önce yayım-
lanmışanı-ö>kü verimlerinde Nahid Sır-
n"nın edebivat konusunda nasıl derin bir
bilgiyle donandığı. veni bir edebıyata.
bugünün 'anlati' sanatına, 'deneme-ro-
man' tarzına daha o zamanlar nasıl açıl-
dığı şu alıntıyla saptanabilir:
"Bu va/ının anlattığı çocuk ben deği-
iim ve çocukluk hatıraları benim kendi
çocukluğumun hafıralan değildir. Fakat
kendi çocukluğumun hatıralamla bu ha-
tıralar arasında bazi kısımlar birbirinin
aynı gibidir."
Birçogu dergilerde kalakalmış öykü-
leriyle. yazılarıyla, tefrika edilmiş ve ki-
taba dönüşememiş romanlarıvla. mo-
dern bir düzyazının öncüsü konumun-
daki Nahid Sırn'nın yaşarken bir iz bı-
rakamadığı sezinlenebiliyor. Ya fazla (!)
yenilikçiydi ya kıskanılmıştı.
Eleştirmenler 'dil sorunu'ndan söz
açarlar. Anlatım ve üslûpta bunca yenı-
likçi Nahid SırrfnındiliOsmanlıcasöz-
cüklerle öriilüdür. Ne var ki. yazıda ve-
niden yaşattığı çag. o dilin egemenlıği-
ni sürdürdüğü çağdır. Yazar. besbelli.
'sahicilik' aramaktadır.
M. Kayahan Özgül. Nahid Sırn'nın
Fransızca sözdizimiyle Türkçe sözdizi-
mi arasında bir gelgite kapılıp gittiğini
yazıyor. Yalnız hemen eklemek gerekir.
bu da, 'sahicilik' arayışının yansıması sa-
yılmalıdır: Hakkı çığnenmiş Nahid Sır-
rı. sanki. kendisini yazarlığa götüren
Edebiyat-ı Cedide kitaplığının ardılı ol-
duğunu yansıtmaktadır
I Cmsel eğüimler...
Nahid Sırn Önk'in gündem dışı bıra-
kılmasını, Yaşar ÎVabi Nav'ir, sözcük se-
çimindeki tutuma. eski sözcüklere bağ-
lılığa -ve ne anlama geldiği pek kestiri-
lemeyecek- "eskidiişünmetarzı"na bağ-
lamış:
"Ona Varük'ta yer vermeyişimden ş,i-
kâyetçiv di. İçimiacı iledolduruvorbu dü-
şünce. Ama ne yapabilirdim? Ö eski dili
ve eski düşiinme tarzı ile gençler arasın-
da yadırganmaması imkânsızdı. Çalış-
malanna verdiği yönle kendisi avırmıştı
yolunu bizden."
Yadırganmanın başka sebepleri yok
mudur? San'atkârlar'ın özlü giriş yazısı,
eşcinsel Nahid Sırn'nın bu eğilimi yü-
zünden çevresince. uğraş arkadaşlannca
epey hırpalanmak, horlanmak istendiği-
ni gözler önüne serivor.
Kendisinden geriye Akbaba mizah
dergisiııin ciltleri kalmış VusufZiyaOr-
taç'ın pek hazin iki dizesine giriş jazı-
sında ver verilmiş: "Kjntarak gelirken
uzaktan Nahit Sım / Sanınm pantolon-
lu ceketli bir kız gelir.'"
Elbette her yazı-çizi dönüp dolaşıp
'düzey'duvannatoslayacaktır. YusufZi-
ya'nın tam karşı odağında; 1936'da. alt-
mış yıl önce. Yeni Türk dergisinde "Bir
San'atkâr" adıyla yayımlanmış. sonra
Varlık'ta. 1940 yılında "Dansöz" adını
almış. San'atkârlar'da okuyabileceğiniz
inanılmaz derınlikteki öyküsüyle Nahid
Sırn da kendisini >adırgayanlan yanıtlı-
yordu. (Zamanın biröçalışı gibi. Vr
usuf
Zi>a'nın dizeleriyle Nahid Sırn'nın öy-
küsüaynı tarihte. 1936"mn "ilkteşrin"in-
deyayımlanmış...)
"rh»nsöz" bir yanıt da. bu kitapta yer
alan "Bir Romancı Profili". o göz ka-
maştıncı övkü değil mi'7
Yıl 1937: Na-
hid Sırn. -ileri sürmekten kaçınmayaca-
ğım-ogüne kadar hiçbiryazanmızıneri-
şemediği bir kötülük tutkusuyla, hakkı-
nı çiğneyenlere, emeğini görmezden ge-
lenlere sesleniyor. her birinden öcunü alı-
yor: "\e o günden sonra Babıâli Cadde-
si'nden artık hiçbir şe> beklemedi. Bey-
nine kan hücumuyla birden bire altmış
beşyaşındaölümüne(Sİ: Nahıd Sırn'nın
doğum-ölüm tarihlerine bir kez daha göz
atalım!} kadar da, on jıl her gece eserie-
rinden parçalar okumak aderini muha-
faza etti. Fakat takdirier kazanıp cilt ha-
linde neşredilmiş eserlerini de. gazeteler-
de neşredilmiş eserlerini de okumuvor-
du.
"Yalnız yazıp hiçbir \erde neşredeme-
nıiş olduğu hikâye ve romanlan okuyor-
du. Onun asıl muhabbet ve alâkaya muh-
taç zavallı ve talihsiz çocuklarıoniardı. \ e
hiç kimsenin sevip okşamavacağı çirkin
ve alil evlâtlannı öteki sağlam ve sıhhat-
lilere tercih ederek en fazla onlara aşk \e
muhabbetgösteren rahîm ana ve babalar
gibi, o da asıl bu talihsiz ve nasipsiz yazı-
ları sevnıiş, kendi gözlerini kapadıktan
sonra onların ne olacaklanm düşünüp
yanmıştı..."
San'atkarîargörkemli bırkitap. Bütün
gönlü kırıklara özellikle salıkveriyorum.
Bu kötülük anıtı onmaz sanılan yaralara
merhem olabilir.
ODAK NOKTASI
AHx>lET CEMAL
Gerçekçi Bir Eğitîm
Bilançosu...
Birkaç yıldır Anadolu Üniversitesi'nde. bazı dalla-
nn öze\ seçme sınavlannda görev alıyorum. Bu sı-
navların "mülakat" bölümünde liseyi henüz bitırmiş
gençlerle karşılaşmak. ortaöğreîimimizin durumu ve
sergilediği düzey bagiamında bir tür laboratuvar
gözlemini de olanaklı kılıyor.
Mucizelere inandığım söylenemezse de, bu sınav-
lara her yıl -sanırım bır yıl öncesini unutmuş olmam
nedeniyle- yeni bir umutla ve farklı beklentilerle ka-
tılıyorum. Sınavlar bittiğı zaman ise sonuç, önceki
karamsarlığınyenilenmesinden başka birşey olmu-
yor. Küçük bir azınlığın dışında, lıse öğrenıminden
gelenlerin "genelkültür" bağlamındakı yoksullukla-
n, biranlamda Türkiye'nin bugün, vardığı nokta için
özel nedenler aramayı gereksiz kıldığı gibi. yakın bir
gelecekte belki bırşeylerin değışebıleceği beklentı-
sini de boşa çıkarıyor. Öğrencılere yönelttığımiz ge-
nel kültür sorularının çıçeği burnunda bir üniversite
adayına ağır gelebileceğıni sananlar için belirtmek
isterim ki, sorular genelde adayın dile getirdiğı ken-
di eğılimlerine ve ilgi alanlarına göre oluşturuluyor.
Örneğm tiyatroyu, bu sanata "öteden ben âşık ol-
duğu" için seçtiğini söyleyen. Eskişehir'de doğma
büyüme bir adaya. Eskişehir'in tek özel tiyatrosu
olan ETK'nin (Eskışehir Tiyatro Kumpanyası) ya da
Devlet Konservatuvarfnda gerek öğrencılerın ge-
rekse Tiyatro Anadolu'nun oyunlarını nasıl bulduğu-
nu sorduğunuzda, adayın bu tiyatrolara -üstelık Es-
kişehir gibi, büyük kentlenn trafik karmaşasını yaşa-
mayan bir kentte- "henüz" gidemediğı yanıtını ala-
biliyorsunuz! Ya da doğma büyume Bodrumlu olan
ve ilgi afanları arasında kitap okumayı da vurgula-
yan, buna karşın Halıkarnas Balıkçısı diye bırinin
adını, yine "henüz" duymamış bir adayla da karşı-
laşabiliyorsunuz!
Bu arada. sinemayı çok sevdikleri halde neredey-
setek biryönetmen adı veremeyen, "çokçok"oyun
okumalarına karşın. en ünlü oyunların yazarlarını bi-
le anımsamakta güçlük çeken, "her gün" okuduk-
ları gazetelerin yazarlarını kanştıran adayların sayısı
da epey fazla. Eğer sorulannızda biraz daha "lükse"
kaçıp, örneğin Can Yücel'in adı geçtığınde. Hasan
Âli Yücel'in kim olduğunu sormaya kalkarsanız,
"Can Yücel'in babası" diye ve büyük bır olasılıkla
soyadı özdeşliğinden türetilme biryanıtın dışında bir
şey duyamıyorsunuz.
En büyük güçlük ise adaya kimı "nedenlere" yö-
nelik. ezberlenmiş /ezberletılmiş klişeiere ek olarak
biraz da "düşünmeyi" gerektiren sorular soruldu-
ğunda ortaya çıkıyor. Diyelım en sevdığı yazarı söy-
lediğinde, "Neden onu seviyorsunuz" sorusu genel-
likle önce şaşkınlık yaratıyor: adaya bu sorunun do-
ğal olduğu, çünkü onun "en sevdiğim"demekle bır
seçim yaptığı ve sorulanın bu seçimin nedenınden
başka bir şey olmadığı belirtildiğinde. somut bir ya-
nıta ne yazık ki çok az rastlanabıliyor.
Buraya kadar yazdıklarım. bir durum saptamasıy-
dı. Şimdi asıl konuya, yanı bu durumun nedenlerine
gelelim.
Kesin olan nokta, bütün bu eksiklerin, liseyi bitir-
miş gençlerden kaynaklanmadığı. Başka deyişle,
bizi bu hesabı onlardan sormakta haklı kılabılecek
koşulların hiçbirini gerçekleştirebilmiş değılız. Yan-
lış saksıya, yanlış toprağa dikilip, yanlış ışık koşulla-
rına yerleştirilen bir çıçekten neden açmadığı ne ka-
dar sorulabilirse, günümüz Türkıyesı'nin ortaöğre-
nim gençliğinden de neden eksık yetıştikleri de o ka-
dar sorulabilir.
Bu nasıl bir eğitimdır ki, hâlâ ezber temeline da-
yanır ve öğrenciyi düşündürtmeyi bütünüyle geri
plana atar?
Bu nasıl bir eğitimdir ki, öğrenciye tarih diye yal-
nızca sınavdan sonra hemen unutacağı bırtakım sa-
yıları ve olaylan ezberletmekle yetinir. ama tarihi oluş-
turan nedenlere, toplumsal dinamiklere hemen hiç
inmez?
Bu nasıl bir "millieğitim" anlayışıdır ki. öğrencıle-
rini kendi toplumunun en yakın tarihinde gerçekleş-
tirilmiş, dünyada örnek sayılan kimi hareketlerden ve
kurumlardan, devlet eliyle dünya klasiklerinin halkın
ayağına götürülmesi demek olan bir Tercüme Bü-
rosu hareketinden, adı Köy Enstitüleri ve Halkevle-
ri olan kitlesel eğıtme / aydtnlatma kurumlarından
habersiz yetiştirir?
Bu nasıl bir "milli eğiim" anlayışıdır ki, öğrencile-
re yukarıda anılan ve Atatürk'ün kurduğu Cumhu-
riyet'in ürünü olan aydınlanma hareketlerinin yara-
tıcılannın adlanndan hiç söz etmez ve öğrencileri,
gerçek anlamları çoktandır unutturulmuş "milli
günlerin bezdirici ritüellerine kat/lmaya zorlamayı,
onlara ulus bilinci aşılamak için yeterlı görür?
Ve son olarak, bu nasıl bir eğitim anlayışıdır ki. öğ-
rencilerinin gözünde kitapların dünyasını yalnızca
"ders" kitaplarıyla sınırlayıp, onlara yalnızca gün-
demlerinde düşünme eyleminin asla yer almaması
gereken birer yarış atı gözüyle bakar?
Tarihsel gerçektir: Sağlıklı ve güçlü temellere otur-
tulamamış eğitim sistemlerinin eksikleri, hemen baş-
kaca "sistemlerce" giderilmeye çalışılır; tıpkı günü-
müz Türkiyesi'nde "şehat"m yapmaya çalıştığı gibi!
'Utandıpan Tarih' sergisi
Kültür Servisi- Insan Haklan Derneai Azınlık Hakları
İzleme Komisyonu tarafından dilzenîenen 'Ltandıran
Tarih 6-7Evlül 1955 Sergisi'21 eviül tarihme dek
hafta içi 14.00- 20.00 saatlen arasında. cumartesi ve
pazargünleri ise saat 12.00-20.00 arasında. İstiklal
Cad. Mis Sokak'taki Çağdaş Gazeteciler Derneği
lokalinde ızlenebılır
FIAP-İKSV Fotograf Yarışması
sonuçlandı
Kültür Servisi- Federation Internationale De L'Art
Photoşraphıque (FIAP) ve İstanbul Kültür ve Sanat
VakfKİKSV) işbirliğiyle düzenlenen fotograf
yarışması sonuçlandı. Koordinatörlüğünü Mehmet
Bayhan'ın üstlendiği yanşmanın. Aftab Ahmad.
Manfred Kriegeistein, Vannino Santini. Tuğrul Çakar
\e Sefa L'lukan'dan oluşan seçici kurulu. Leena Ikkala
(Finlandiya)'yı FIAP Altın Madalya Erland
Pilleggard (Belçika)' gümüş madalva. Sanan Anfoğlu
Aleskerov "u (Azerbaycanfı bronz madalva ıle
ödüllendirdi. TC Kültür Bakanlığı Ödülü'nü
Belçika "dan Ghislain Lindeboom'un kazandığı
yarışmada İKSY Ödülü'nü Türkive'den FethT İzan.
Eczacıbaşı Müesseseleri Ödülü'nü Belçika "dan Roger
De Groof, Fotograf Dernekleri Çalışma Kurulu
Ödüiü'nü ise Almanya'dan George U ieser aldı
Yarışmada. sergilenmeye değer bulunan yapıtlar 8
ekimden itibaren YTÜ Yüksel Sabancı Kültür
Merkezi'nde ver alacak.