14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 11 AĞUSTOS1996 PAZAR 14 KULTUR Yedi yıldır Fransa'da danseden Tan Sağtürk, ülkesine dönüyor 'Baleıııizin durumu beıri çok üzüyor' RAISA EVCİM OBR1EN İCarşımdagencecik. yakışıklı mı yakı- şıklı bir genç \ar. Tan Sağtürk. Fran- sa nın devlete bağlı üç bale topluluğun- dan biri olan Opera de Nancy'de ömür bovu kontrat almaya hak kazanmış 12 dansçıdan biri. bır Türk delikanlısı... Fnnsız basınında "Smirna'dan (İzmir) geten güneş" olarak tanımlanmış. yete- neUi, bir o kadar da ıdealist bir sanatçı. Tan. 5 Şubat 1996'da AKM büyük salo- nunda düzenlenmiş olan "Sanatçısıvla Dnnyaya Açılan Türkiye" gecesinde uluslararası başanlan olan sanatçımız Hülya Aksular'la birlikte ikı pas de de- ux (ikılı dans) \e bir solo sergilemişti. Buıılardan birinin koreografisi Tanaaıt- ti. Tan. Türkiye'de heniiz izlenmemiş olan "Soude" (Sude) adlı eseriyle geçen yıl Fransa'da başarılı genç koreograf ödülünü kazanmıştı. - Hoşgeldin Tan.seni İstanbul'da bula- bildiğime çok sevindim. Nasıl oldu da Tiirkiye'ye gelmeve vakit bulabüdin? TAN SAGTÜRK - Evet. ben de gele- bildiğim içın çok sev inçliy im. Turne di- rektörümüz bu yıl çok yoğun çalıştığı- mız ve yorgun olduğumuz ıçin bir aylık birtatil vermeyi uygun buldu. Bu saye- de buradayım. Bu arada dizimdeki bir sakatlıği ıvileştirmeye çalışıyorum. Doktorum. srcak denizli bir ülkeye git- memi salık \erdı; çok güldüm: tabiı memnunıvetle. ben zaten Türkünı de- dim. Çok >a>ırdı. Neyse. ışte buradayım. - Geçmiş olsun, bu sakatlık neden kav - naklandı sence? Önemli bir durum mu? SAĞTÜRK -Teşekkürler. şimdi daha iyivim, amaeğertatilimbittiğindeyeter- li birdüzelme olmazsa ameliyat oİmam gerekecek. Diz kapağını ile ka\al kemi- ğim arasındaki ligamentler uzamış. bir kısmı da kopmuş. Şu anda ultrason teda- \isi uygulanıyor. Sebebi fazlasıyla ağır birçalışmatempomuzolması. Düşünün. biryılda 365 gün \ar: biz bu süre içinde 500temsıl>aptık! BunnnlaGuinnesRe- korlar Kitabı'na girdık. Dolay ısıyia. bü- tün topluluk elemanlannda sakatlıklar görülüyor. Dansçıların çoğu en az iki menisküs ameliyatı geçirmışlerdir. Ben de Fransa'ya gittığim ilk yıl Le Jeune Ballet de France"da diğer diz kapağim- dan bir ameliyat geçirmiştım. Dünyada ilk olarak bana uygulamışlardı. Bütün diz kapağımı değıştirerek yerine suni diz takmışlardı. - Çok önemli bir ameliyata beıuivor; bunu neredegerçekleştirdiler? Masrafla- rı kinı karşıladı? SAĞTÜRK - Masraflar tabii ki tama- men Fransız hükümeti tarafından karşı- lanıyor. çünkü ben devlet himayesinde dans ediyorum. Fransa'da bir diz hasta- nesi var, oradayapmışlardı. Ameliyattan sonra altı ayda iy ileşmemi bekliyorlardı. ben üç ayda toparlandım. Sonra şimdiki topluluğuma kabul edildim. . - Pcki Tan, daha ilk yıldan böv le bir so- runla karşılaştığına göre. aklınıa şu soru geliyor; Türkive'de hangi ckolde yetişti- rildiğini düşünüvorsun. arada ne gibi farklar vardı? SAĞTİRK - Türkiye'de önce İzmir Konservatuvan'nda. sonra yükseğini An- kara'da okudum. Hocalanm ağırlıklı ola- rak Ruslar ve Türkler'di. Yani ben Rus ekolüyle yetıştirildığimi düşünüyorum. İzmir'de Kourban Khaulov \e tatiana Khaulova, Ankarada Oleg lliehov, Irina llichova, Boris Barronnikov, Parvvin Ha- dinia. Yladimir Nukrizar Magalashvil, Medeva Magalashvili \c Kavum Yaku- po\ gıbi hocalarla çalıştım. Fransız eko- lü ile Rus ekolü arasındaki fark müthiş! Başlangıçta öyle moralinı bozuldu ki. ba- leyi bırakmayı bile düşündüm. Rus eğiti- minde bacak h\zı çok ya\ aş kalıyor, Fran- sızlarda inanılnıaz bir bacak hızı gerekı- yor ve danslar çok çok daha ha\ada. Ya- nı. yerde geçırdığiniz süre epey azalıyor! pera de Nancy'de - ömür boyu kontrat almaya hak kazanmış 12 dansçıdan biri olan 27 yaşındaki Tan Sağtürk, ülkesine dönmek istiyor. Balemizin durumuna çok üzüldüğünü vurgulayan sanatçı, "Sürekli bizim dışımızdaki bale.sanatını yüceltmek ve paralan oraya akıtmak yerine. neden Türkiye'de küçük bir bale grubu kurup bütün dünyaya turnelere yollamayalım ki! Türk balesini. buradaki sistemi kıya&ya eleştiriyorum, ama bu düzelmesini ve iyiye gitmesini çok istediğim için. Bu savaşı kendime ve ülkeme birborç biliyorum" diyor. - Nasıl bir topluluk Opera de Nancv ? Bize biraz anlatır mısın? SAGTÜRK - >t"ılın büyük bir kısmını turnelerle geçiren bir topluluk. Örneğin geçen sezon önce Japonya. Güney Anıe- rika sonra ttalya ve fspanya turnelerinde aylarca yollardaydık. Genellikle kış mevsimini hiç yaşamıyoruz. Yalnızca mevsimin yaz olduğu ülkelerde turne ya- pıyoruz. Dansçılar 16-30 yaşlar arasında. Bu tempoda aile yaşamı -sizin de tahmin edebileceğıniz gibi- mümkün değil. Dansçılar aile kurmay ı 30 yaş sonrasına bırakıyorlar denebilir. Topluluğumuzun üç direktörü var. Birincisi sanat yönet- meni.ikincısi idari yönetmen, bir de tur- ne yönetmeni. İki de kadrolu ho- camız var. Aynca. iki üç haftada bir değişen misafir hocalarımız oluyor. Bizim topluluğumuzda so- list kadrosu yok. Bütün dansçılar eşit statüde. Dolayısıyla bu du- rum. koreograflar için istediğim seçme özgürlüğünü tanıyor. Ben yerine göre 'Kuğu Gölü' 1 nde pren- si de oynadım. köy pas de deux'u da oynadım. - Bizde de öyle, ama rolünü be- ğenmeyen, itiraz eden çok oluyor. Sonra rol dağılımı koreografın ter- cihine a> kın olarak değiştiriliyor. SAĞTÜRK - Duvdum. Bence bu yeterli rekabet olmamasından. Kadrodaki herkes. çok kaliteli dansçı olsa. öyle bir rekabet olur ki. verilene şükredersiniz. Nite- kim ben dans etmek istiyorum. övleyse ne verilirse. onu gururla yaparım. \'eri geldi. Alexandra Ferri'yle Balanchine'nin 'The- me&\'ariations'ını (Tema ve Çe- şitlemeler) dans ettım. yeri geldi daha ikınci planda kaldım, 'L'yu- yan Güzel'de dört prensten birini ovnadım. Hepsınin yeri ayrıdır. - Fransa'da ömürboyu kontrat aldığı- na göre, Türkiye'ye dönmeyi düşünmü- yor musun? SAĞTÜRK - Ömür boyu kontrat al- mak güzel bir şey. tabii. \alnızca bizim toplulugumuzda ve Paris Operasında olan bir sey. Marsilya'daki toplulukta yok. özel topluluklarda hiç yok. Buna rağmen. Fransız vatanda^lığına kabul edilip. çifte vatandaşlık hakkımı elde et- tikten sonra dönmeyi düsünüyorum. Ama Türkiye'ye dönmek müthiş bir kav - ganın içine girmek anlamına geliyor. bu- nun da farkındayım. Türk balesiyle ilgi- li olarak çok daha fazla kıtap yazılması. tartışmalar. araştırmalaryapılması gere- kiyor. Balenin ülkcnıdekı durumu beni çok üzüyor. Türkive'de baleye harcanan pa- raçokyüksek! Inanılmazparalarla Ame- rikan Bale Tiyatrosu'nu. Barışniko\'u getiriyorlar. Burada bu kıs.ı ve kurumla- nn aldığı paralar. kendi ülkelerınde al- dıkları miktarlardan da çok! Sürekli bi- zim dışımızdaki bale sanatını yüceltmek ve paralan oraya akıtmak verine. neden Türkiye'de küçük bir bale grubu kurup bütün dünya>a turnelere yollanıavalım ki! Bence ülkcmizin doğru tanıtımı ve bale sanatının Türkive'deki ycrinin sağ- lıklı olması içın bu şart. Tek çarpıklık bu da değıl. \alnızca İs- tanbul Devlet Opera ve Balesi'nde 200 bale sanatçısı var. Dünyanın en büvük laiı Saûturk. \k\.ııi(lıa Krıi ilt* birlikte. balelerinden Paris Operası'nda bile 120 kişi var! Biz fakirbir ülkeyiz. Bu şişkin kadromuz. bir ay tek. bır ay çift maaş alarak a> da ortalama 90 milyon ücret alı- vor. Kars.ılığında ne yapıyorlar? Çoğu bu ücreti hak edecek bir şey yapmıyor. Bu maaşı hakedenler 30 kişıyi geçmez. Bunun yanı sıra aralannda oldukça ağır bir tempoda çalışanlar var: onlar kadro- ya giremedikleri için komık paralar alı- yorlar. Yaşlanan veya formdan düşen balerin- lerin sokakta kalması üzücü olabilır. ama Türk balesinın düşürüldügü durum da- ha üzücü. Onlar baleyi gerçekten sevi- yorlarsa ve bu sanatın ülkemizdeki ge- leceğini düs,ünüyorlarsa. yapmalan ge- rekeni yapsınlar. Türkiye'de cahil polıti- kacılar halk danslarının balenin yerini tutabileceğini söylüyorlar. Bale özelleş- tirilsîn diyorlar. Buçağdışı fikirlere bir- likte iy i bir >ekilde çevap vernıeliy iz. ki- taplaryaznıalıyız. Örneğin. ben diyorum ki, o zaman cımiler de özelles.tirilsin! Olimpiyatlara katılıyoruz. ev sahipliği yapmaktan söz ediyoruz: bu zihniyetle bu soğuk savaş.ın içinde nasıl başarılı oluruz? - Uluslararası İstanbul Kestivali'nde dans etmek ister miydin? SAĞTÜRK - İstemez olur muyum! Beni Türkiye'den çok yurtdışında tanı- yorlar. bu durum çok ağrıma gidiyor. Amaböylebırorganizasyon festival ko- mitesi ile benim topluluğumun yönetıci- leri arasında halledilecek birşev. Birde dev let balelerimizden birinde misatlr sa- natçı olabilirim. İşte bu çok hoşuma gi- derdi. Ayrıca. 'Sude'yi Türk sanatçılar ıçin sahneve kovabilmek isterdim. -'Sude' ile ilgili olarak >azdığın kısa bir metin var. Bize bundan söz eder misin? SAĞTÜRK- 'Sude' Fransa'da sahne- lendıkten ve ödül aldıktan sonra birba- sin toplantısı vapıldı. Bu toplantıda. ko- reografimle il'gilı olarak program kıtap- çığına yazdırmış olduğum tek cümleyle ilgili birçok soru geldi. Çümle şuydu: Tanrı kadındı. Bu metnı. ne demek iste- diğimi soranlara yanıt olarak hazırladım. Burada tamamını vermeıniz olası de- ğıl. ama kısa bölümler aktaralım: "...uzaktaki kudretin, ulaşıp dokuna- madığım, bana dokunmayan 'baba'nın tanrılığından kuşku duvuvorunı. Eğero bir tanrıysa bile, uzaktaki bir yabancı di- ye düsünüyorum. Terk edip, çok uzakla- n&, göklere eski e\ine çekilmiş bir tanrı- ya şarkı söylemek istemiyorum... Yeryü- zünün kucağında dogdum. Onun uysal koruyuculuğunda yaşadım. O herkesin annesi, benim de annemdi_." - Şu anda başka koreografi tasarılarm var mı? SAĞTÜRK - Evet. yedi yıldır hizmet ettığim Fransız balesıne bir armağan bı- rakmak istedim. Şu anda Edith Piaf'in şarkılan üzerine hazırlamakta olduğum bir koreagrafi var. Hafif. kolay izlenir bir şey. küçük bir armağan... - Süresi ne kadar olacak? SAĞTÜRK - Sanırım 20 dakıkadan fazja olur. Çeşitli pas de deu\ler ve so- lolar olacak. -Tan. Türkiye'ye gelmek istediğini söy- lüyorsun. ama başka ülkelerde de dans etmek istemez miydin? SAĞTÜRK - Hİıy ır. bu güne kadar Mi- ami Devlet Balesi. Rambert Balesi. An- vers Belçika Kraliyet Balesi gibi toplu- luklar bana kontrat verdiler. ama isteme- dim. Şu anda 27 yaşındayım. Daha faz- la yaşlanmadan ülkeme dönmek istiyo- rum ki, yaşlandı da ondan döndü deme- sinler. Türk balesini, buradaki sistemi kıyasıya eleştiriyorum. ama bu düzel- mesini ve iyiye gitmesini çok istediğim için. Bu savaşı kendime ve ülkeme bir borç bilivorum. Teşekkürler Tan. yurtdışındaki gibi, burada da başarılı olmanı yürekten dili- vorum. IŞARET FIŞECI ZEKİ COŞKUN Sahı.ba^kaışımız vokmubızım. Ortak- laşa bır Mutsuzluk İ retim Şirketi kurmuş gıbıvız; kisaca ML'Ş! Başka ışımiz yok. elbırlığıyle MLŞ'e hizmet edivoruz. MLŞ'ün müşterisi biz. hıssedarı biz. çalı- şanı biz... Sövleşırken. okurken, yazarken. yaşarken. Tarnam. bizı mutsuz etmek içın her şey var. Ölüm. acı. utanç. küfür. kırlılik. çürü- me.çaresizlik.eviemsızlık.. Binbıremek- le de olsa arada bir içımizde yeşeren sev- gi. sev inç filizlerinın dört koldan budanıp durması.. her şey var. En başta MÜŞ'ü pa- ravan şırket ya da pazarlama şirketi gıbi kullanan YÜM var: Yalan Üretim Merke- zL Yalanla beslenip v alanla zehırleniyoruz. "Yalan söylemez" denen avnaların kendı- sibirervaİananıtı. Herşev YÜM'ünteke- linde. Şarkılar bile valan. Belkı yaşadıgı- mız da... Evet. mutsuzluk içın her şey var. Ama sahi. biz neredeyız. nev ız? Hiç mi kendi sö- zümüz. gücümüz. varlığımız yok? lşaret Fişeği'ndeki yazılara bakıyorum. yaşadıklarım( ız )a bakıyorum. manzara av - nı. MÜŞ'e çalışıyoruz. Düş görmüş gibi- yiz. Karadüşler. Ânlatıp o baskın. boğucu yükten kurtuimaya çalışıyoruz. "Bir düş gördüm, hayra yorun" gibisinden. Manzaranın aslı Nâzım'ın dizelerinde: "deli çığlıklar alıp avaz nvaz- burnumım di- bindengelipgeçnderdz ben,biıdemetmor menekşe ohım çeriıvmedinı scina!" • • • Evet. bugün pazar. Bugün burada ilk de- fa MÜŞ'e çalışmayacagız. Bugün pazann. yazın. güneşin. hayatın. sözün. aşkın hak- kını aravacağız. Bızı güneşe çıkarmaları içıngardiyanlarımızı. ıdareonayını bekle- meyeceğız. Yaz bıtmeden "ben. bir demet mor menekşeolsun" toplamak, koklamak, koklatmak. onu paylaşmak. yaşamak isti- yorum. Katılırsanız sevinirim. Sevda Sözleri'nden geçerek Bırak mıkrofonları. hoparlörleri. disk- leri. kasetlerı... Pazar seslenni. dışseslen sil. Yaza kulak ver. Derınden. dıpten gelen namevı duv: "Vücudiklimininsultanısen- sin." Bu bır şarkıdır. Epey eskı. bılenı az. Bu dılde söylenmiş. bu telde çalınmıştır. \az şarkısıdır. gönül şarkısıdır. iyi şarkıdır. Dinle Vücud iklimının sultanı olduktan sonra. bütün me\sımler senden sorulur. Oradan Turgut L'yar'a uğramalı. Dünya- nın En Güzel Arabistanf nda Geyıkli Ge- ce'den geçip Göğe Bakma Durağı'na var- malı: "îkimiz birden sevinebiliriz göğe ba- kalını." Göğe bakalım. yıldızların uzakyakınlı- ğına şaşalım. Çünkü: "Buktıkçu çoğalır rıldızlurgece- de. Purmaklarınla sctyılmaz; Kimi dııyıt- luı: kimi dııyıılmaz. Dinledikçe çoğalır ge- cede. Sesİer geliı: Ya hızhdan. va yavaş- tan." Can Yücel söy lüyor bunları. Denızebakalım. Işığıgörelım. Bırak ko- kusu da olsun. kirliliği de. Deniz denizdir. Ne de olsa "Mare nostrum"; bizim denız. Yazın teslım aldığı dalgalann ninnisini din- le. Yine Can Yücel'in dizelerini duy: "Dı- velıııı için çektı birsubah vakti Erkenden de- nıze gireyim dedin Kıılaç artıkça seıı Pa- liskııçarşaflargibivırtdıyorsııonadan Ege Denizı bu efendi deniz Seslenmiyor..." Bunlar da şıir. İyi duyar. dinlersen, söy- lersen şarkı olur. Yaza yoldaşlık eder. Sev - gı DuvarTnı aşınr. "Yalnızlığım benim ço- Yaz Şarkılan ğul rürkülerim" der. "Ne kadar valansız yaşarsak o kadar i\i". Evet. öyle. Sonra. bır ay doğar Pasin- ler'den. Türkü gelır. Türkü gibi türkü. Ayın şavkı vurursazın üstüne. ("Avınşavkıvur- muş dağ göllerine" der hocam Başaran. so- rar: "Bır nığımır sonıı bovle loprak değıl mi koknn" Dada\'m Sarhoşİuğu başlar.) "Gö- nül kalk gidelim" dersın. "sılaya doğru". Daha ne olsun. İşte yazın seslerı. yoldaş- lan. Sesini a>aria, başla Yaz bu. Hanı. o canlı cıvelek zaman: Ha- vanın suyun ısındığı, kanın bir başka kay- nadığı zaman. Doğayla dünyayla. hayatla kendımızle banştıgımız zaman. Dirım za- manı. Tenin ve tının: sevdanın duygunun uyandığı zaman. Şarkılar söylediğımız. şarkılar dınlediğimız. o canlı cıvelek, his- lı. içliritme.hayata eşlik edecek sesler ara- dığımız. ezgilere kulak verdığimiz. gönül verdiğimız zaman... Yaz. Şarkı zamanı. Baktık yaza. "Bu şarkılann ruhu vok" dedık. \'arsın onların ruhu olmasın. Bizim bizımkıne bakalım. Sözümüzü. ruhumuzu kırletemez hiçbır şey. Yüreğın \aban Argosundan Sevda Sözlerı çıkaran Ce- mal Süreya söy lü- yor: Biz kmldık da- ha da kınlınz ' Kııme dokımamaz bizıın .\ııç- '•ıchıluğııımızu " Eveı.kimse. Ruhsuzlar. hırsızlar. yalan- cılar. katiller. soyguncularmı'.' Hadıcanını sen de! ^ y l e tflrküler >adigân kardeş' Adı anılanlan unut. Onlar kırletemez sö- zü. Kımlıklen çoktan belırlendı. kendıle- nnı de bilırler: "Mahpusunu kıskanan bir gardiyan" onlar. Edip Cansever öyle dı- yor. Zamana uygun. Edip Cansevere uğra: Kirli Ağustos'a. Sonra... Sonrası Kahr. Evet. orada yani Aşıklar içinde: "Ben bii- n'in muthtluUarı birden dıişiiniivontnı Bir lıiızün basıror gene. ne kadar ısıemesem de Çabıık geçivor \erede okuınııştuın. lıatır- lamıyonıın fiımli. bin mı anlanııışıı voksa Mahpıiiiımı kıskanan birganlivam ' le dü- siiıı se\"gilinı. mahpusunu kıskanan hirgar- diyanı diisiin \e kadar acı bunlar Kıska- nıyorlarhepimizi ve kıskanacaklar, Giîç iş- tir çünkü bır turılıi ınsan gibi vafaınuk Bır havatı insan gibi tuınaınlamak giiç ışrır" Bilmezlermı? Bütün oşırrethk. arsızlık bilmelerinden decil mı? Şarkılarımız Şarkılanmız varoşlarda sokaklara çıkmalıdır. Şarkılanmız evlerimizin önünde durmalı camlara vurmalı kapılann ellerini sıkmalıdır. sıkmalıdır acıtana kadar. kapılar bağlı kollannı açana kadar... Biz anlamayız tek ağızın türküsünü. her matem gecesi her bayram günü. şarkılanmız bir gaz sandığını yere yıkarak sandığın üstüne çıkarak kocaman elleriyie tempo tut- malıdır. Şarkılanmız çam ormanlannda rüzgâr gibi bize kendini hep bir ağızdan okutmalıdır!.. Şarkılanmız ön safta en önde saldırmalıdır düşmana. Bizden önce boyanmalıdır şarkılarımızın yüzü kana.. Şarkılanmız varoşlarda sokaklara çıkmalıdır! Şarkılanmız bir tek yüreğin perdeleri inik kapısı kilitli ev inde oturamaz!. Şarkılanmız rüzgâra çıkmalıdır... NÂZIM HİKMET Bırak onlan. Yaz Şiirleri'ne bak. Hilmi Yavuz'a. L'çuk Çocuk'a: "küçük vaz. ııçuk çiKiık... vaz. bırgülünmüridi hemçığheın pismis • zamanın salıibi kımdi ve hangi da- ğı birpeçegibiönn'iıniizüne uçııkçocıık!" Hicaz ya da hüzzam. belkı uşşak. belki de acemkürdi bir şeyler mınldanmalısın şimdi. Kanun dokunuşlannı. tambur. ud ve neyı duy malısın yüreğınde. Sonra bır div an sazıyla açılmalı bozkır havası. Mey de eş- lik edebılir ona. "Seher vakti buyenle kinı- ler ağlanıı*; çimenler üslünde gözyaşları \w"demelisin. Sormalısın. Ve bozkırdan Boğaz'a uzan- malısın. Geçmiş Yaz'ı anmalisin YahvaKe- mal'lc. "Kiiriez 'deki dulgııı sııya bir bak. gi>- ıvceksm: Ceçmıs gecelenlen biri dıınnak- taderinde; Mehlab... irigiiller... veseııinen güzel aksın... l'elhasıl o n'i ya dunıyoryeıiı yeriııde!" Evet. her şeyı ve bütün sesleriyle. Tabii ki Yahya Kemal'ın yanında duruyor Tan- pınar. Bütün Yaz'la. ".\e güzel geçtı bütün vaz. Geceler Küçük bah<,ede..." Ya Okta> Rifat? O da Koca Bir Yaz der ve Ötek'ı Y'az'ı söyler: "vaz ıçerde biz dısarda bize kolay hüzünlerîe ı sauınılan külleıi kalmış- n meisımin." Öyle değıl mi? Sahtiyan'ı. Vlurathan Mungan'ı anma- dan geçme: "vazlcı bırlık baslunlı knicrın saltanatı. ömrûmüzün nöbeti ve jaııdanna- lar, gerı gelııus çcKiıklugumuzgibivdi her seye karşı dıııvn e^ielbahar. ... k(x~a bir yaz korkusıız ı e çocııkça birsiguru içimi "de- ğil mi? Sonra sonra "aldııvıa be sevdiğim! herhasrette vanlır elbet vanm kalmış bir vaz fırlınası" • • • Yaz Şarkılan da böy le y arım kalsın şım- dılik. Sesı kulağımızda, yüreğımızde du- ran. söylenmemiş daha nice şiirleri. şarkı- lan. türküleriyle yaz... Biz onu yaşayacağız. Eskidir. köylüdür deme. Erzincan'ın Çit Köyü'nden Enver Gökçe'ye kulak ver. "Söyletiirküleryadi- gân kardeş". söyle sevda içre türkülerimi- zi. şarkılarımızı. Yaz böyle gelir. böyle ge- çer. Evet, yaz. geçer. KOŞEBENT ENİS BATUR Kıymetli Kâğıt Geçenlerde Cumhuriyet'te, bir kitap müzayedesi haberi yer almıştı: "Arap Lawrence"la ilgili belge ve kitapların da satışa çıkacağı müzayede ünlü Sot- hebys'deydi, Londra'da. Kitap kurdu, bir dostum, Selçuk Altun telefonda katıldı o açıkarttırmaya, ba- zı çok değerli kitapları Türkiye'ye kazandırdı. Kata- loğu da onda gördüm: Bu yıl içinde ölen Ingiliz ya- zarı Kingsley Amis'e ait kitaplar, belgeler ve eşya- dan oluşuyordu müzayedenin içeriği. Eşya derken, katalogda Amis'in daktilosunun, is- kemlesinin ve masasının da yer aldığını anımsatmak isterim: Fetiş yanı ağır basan objeler. Asıl öteki cep- he pek zengindi: Mektuplar, elyazmaları. özel baskı kitaplar. Bir uygarlık, izlerine sahip çıkarak varoluş ze- minini sağlama bağlayabiliyor demek. Bunlar belki elden ele dolaşıyor. el değiştiriyor, ama hepten kay- bolup gitmemelerı için gereken özen hep gösterili- yor. Son zamanlarda Türkiye'de de, kültür varhklarının müzayedelerin gözdesi oldugunu gözlemliyoruz. Bu etkinliklerde özenti payını yüksek görüp içerleyenler oluyor, ben katılmıyorum bu görüşe: İyi işlere özen- mek olumlu bir gelişmedir; bir zaman sonra olayın caka, gösteriş yanı uçar gider, korumacılık güdüsü ağır basar, böylesi konulara yapıcı ölçütler geliştire- rek bakmak en doğrusu. Aslında, neleryitirmiş olduğumuzu düşünerek ko- leksiyonculuğun erdemini ölçebiliriz de. On beş-yir- mi yıl öncesinde. çok iyi anımsıyorum, bugün açıkart- tırmalara konu olan mektup, elyazması, imzalı kitap, belge, kartpostal türü kültürel varlıklara ilgi duyanlar salt kültür dünyasının insanları arasından çıkardı. Kü- çümen, tutarsız bir koleksıyonum olmuşsa, bunu o yılların ilgisizliğine borçluyum: Antikacılardan, sahaf- lardan topladıklarıma bugün yaklaşamıyorum bile. Varsın olsun. Halid Ziya'dan Yusuf Akçura'ya. Hamdullah Subhi'den Orhan Veli'ye pek çok aydı- nımızın mektupları, desenleri. fotoğrafları benim gi- bi merakhların eline ulaşmadığında çarçur olurdu es- kiden, şımdi herkes işin bılincine vardı. "kâğıttır" di- yerek atmıyor aileler, evrak-ı metrûke'yi. Daha önce de yazmıştım: Yazarın mektupları, ta- rihçinin ya da bilim adamının alıştırma-araştırma def- terleri, ressamların desenleri, mimarların krokileri bi- rer define boyutu taşır, kültür tarihi açısından. Koru- duğumuz oranda keşfederiz. Keşfettiğimız oranda değerlendirebilir. anlamlandırabiliriz. Bunların ger- çekleşmesı için özerk kültür kurumlarının, yapılaşma- larının devreye girmesi gerekir. Kingsley Amıs'le ilgili müzeyedenın kataloğunda, yazara ait kimi değerli dosyaları, önceden. Kaliforni- ya'daki bır kültür kuruluşunun aldığı belirtıliyordu. Bizde. bırakın bir kuruluşun, yükseköğrenim kurumu- nun bu tür belgelerı satın almasını. hâlâ bağış konu- su bile doğru dürüst gündeme gelmemiştır. Birkaç yıl önceydi. sevgilı Adalet Ağaoğlu bu ko- nuyu benimle görüşmek istemişti. Yapıtlarının elyaz- malarını, dosyalarını gerçek bırgüven duygusu için- de emanet edebileceği bir kuruluş olmaması onu haklı olarak tedirgın etmişti. Bir başka örnek, bıyografi çerçevesinde ortaya çıkmıştı. Sothebys'deki müzayedeye katılan Selçuk Altun, bir Türk yazannın Batılı anlamda araştırmaya dayah biyografisini yazabilecek bir başka yazara burs sağlamak ıçin proje geliştırmişti. Araştırdık, yokladık çok "romanse" bir metinle karşılaşacağımızı gördük. Hiçbır kurumun elinde belgeleri, mektupları, özel ar- şiv bilgileri düzenli biçimde korunan bir yazara ait. araştırmaya açık yeterince malzeme yoktu. Bir ülkenin "kıymetli /câğ/f'tan tek anladığı tapu. tahvil, bono olmamahdır. Bunun yolu eğitimden geçer. biliyorsunuz. Bilme- diğinız, bilemediğimiz: Eğitim'in yolu nereden ge- çer? Hıimis: Bazı toplumlann, ınsanlarıyla doymadığı zaman ağaçlannı yediği görülmüştür. liyatro ve TV yazarlarından kınama Kültür Servisi- Tiyatro ve Telev izyon Yazarları Derneği yaptığı yazılı bır açıklama ile son günlerde sıklaşan kültür yaşamına ve kurumlanna yapılan saldınları kınadıklarını bıldırdi. Açıklamada. "Pir Sultan Abdal' adlı oyunun Şişli Kaymakamlığı tarafından yasaklanması. İlhan Arsel'ın "Şeriattan Kıssa'lar' isimli kitabının vayımlanmasına karşııı İBDA - Ç örgütünün K.ay nak \'ay ınlarını kundaklama ev lemini girişmesi. aynı kitabı tanıttığı gerekçesiyle Tempo dergisinin Konya'da toplatılmasr ve derginin İstanbul bürosu önünde aleyhte gösteri yapılarak tehditlerde bulunulması gıbi üstüste gelen olav lann demokrasiyi tehlikeye sokabileceği v urgulanarak. demokratik ^üçlerin ve ilgılilerin dikkati çekildi. Polonyalı yazar Stryjkovvski öldü Kültür Servisi- Polonyalı Yahudılerın hayatını konu alan kıtaplarıyla tanınan ünlü Polonyalı yazar Julian Stryjkovvski 91 yaşındaöldü. 1934- 1946yıllan arasında yazdığı 'Karanlık Sesler' adlı üç cıltlik romanıyla tanınan yazar. bu kitabında 1900 yılından ikinci Dünya Savaşı arasında bir Yahudi kasabasında yaşananlan anlatıyor. 1966 yılında komünist partiden istifa eden ve 1989 yılında sosyalist rejimin ; yıkılmasına dek Polonya'nın demokratikleştirilmesi için çalışan Stryjkovvski son zamanlarında 'Sessizlik' adlı kitabını yazmıştı. Koruma Genel MüdÜPlüğü'nün mührü kayboldu ; Kültür Servisi- Kültür ve Tabiat Varlıklannı Koruma Genel Müdürü Altan Akat'ın makam mührii kayboldu. Genel müdürlüğün bütçe işleri ve sit haritalannın J çoğaltılması, dağmlması gibi evrak işlerinin onay lanması işlemlerinde kullanılan pirinç mühür henüz bulunamadı. BUGUN TARIH VAKFI etkinlikleri kapsamında saat 16.00'da . Nezih Uzel tstanbul Sema Grubunun "Semazenler ve ; Söyleşi" başlıklı söyleşisi. saat 18.00"de ise Nezih ; Uzelin konseri Darphane binalannda izlenebilir. i RUMELİ HİSARI KONSERLERİ kapsamında saat _î 21 00'de Kayahan konseri yer alıyor. CONR\D ÂÇIKHAVA SİNEMÂSI'nda saat 22 00'de * "Gasino" adlı film izlenebilir. EVRENSEL KÜLTÜR MERKEZİ etkinlikleri kapsamında saat 17.00'de 'Koma Agire Jiyan' konseri izlenebilir. PİR SL LTAN ABDAL HALK GECESİ kapsamında . \ Arif Sağ. Mahmut Erdal. Ferhat Tunç. Grup î Kızılırmak. Dilber Doğan ve Yav uz Top gibi i sanatçı'.ann katılacağıÜonser Harbiye Açıkhava Z Tivatrosu'nda izlenebiîır. *
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear