11 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 HAZİRAN 1996 SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Ayşe Erkmen'in 'Images' isimli son kişisel sergisi Kunstverein Arnsberg'de Imgeleriıı işle\ierinde son söz izleyicinm A NECMİ SÖNMEZ ARNSBERG - Almanya'nın Kuzey Ren Westfalya eyaletınde bulunan "Kıınsfterein Arnsberg", son on yıldır birbiri ardına açtığı nitelikli çağdaş sanat sergileriyle uluslararası düzeyde çalıştığını gösteren bir kurumdur. Unlü Alman miman Schinkel'in çizdiği bir mekânda etkinliklerini sürdüren Kunst\ereın Arnsberg'de Ayşe Erkmen'in "Images" isimli son kişisel sergisi açıldı. Son yıllarda özellikle vurtdışında önemli mekânlarında açtığı sergileriyle "uluslararası sanatçı" kimliğini edinen Erkmen. çalışmalarında oluşturduğu "görsel dü" ile sergi mekânı ile "sergilenen iş" arasındaki diyaloğu sorgulamakta \e son derece az eleman kullanarak izley icinin "yaratıcı" bir rol iistlenmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Sanatçının son sergisi de bu özellikler ışıgında ele alınabilecek ~"""™"~~ özelliklere sahip. Ancak Erkmen burada araştırmalarına dayah olarak geliştirdiği "farklı" bir yaklaşım tarzının altını çizerek bıre> ile bırev. bireyle vaşadığı topluın arasındaki ilişkide kitle araçlannın kurduğu monopolü sorgulamaktadır. Erkmen. sergi mekânındakı kapı eşıklerine dört adet büyük boyutlu fotoğraf panolan yerleştirmiş. Bu panolann ön tarafında izlevicide değişik çağrımlar u>andıran çekildiğini \e telif hakkının kimde olduğunu bildiren tngilizce açıklamalar \,er alıyor. Panolann ön yüzünde iş hayatı. tatil. özel yaşam. spor ve doğa temalarına ait benzer örneklerini dergılerde. reklam tahtalannda gördüğümüz "imgeler" var. Erkmen ılk bakışta oldukça yalın harta soğuk bir izlenim bırakan bu çalışmasında, kullandığı imgelerin özelliklerini ve neleri çağnştırdıklan ele alınıyor. Aksine onun vurgulamak istediği bu "banal" görüntülerin arkasında yatan amaç. onlann ne\e hizmet ettikleri. görevlerinin ne olduğu. Sanatçı bu fotograflan Istanbul'daki bir "lmage-Bank"tan seçmiş. Bir tür fotoğraf ajansı niteliğine sahip olan bu kurumlar. değişik konularda fotoğraf arayanlara hizmet \ermekte \e her amaca u>gun "sembolik ifadeleri" bellı sürelerde kiraya vermektedir. Genellikle basın yayın araçlannın ve reklamcılann yşe Erkmen. çahşmalannda oluşturdugu 'görsel dil' ile sergi mekânı ile 'sergilenen iş' arasındaki diyaloğu sorgulamakta ve son derece az eleman kullanarak izleyicinin "yaratıcf bir rol iistlenmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Sanatçının son sergisi de bu özellikler ışıgında ele alınabilecek özelliklere sahip. yararlandığı bu kurumlar. dünyanın her yerinde aynı duygulan. düşünceleri çağnştıran görüntülerin yayılmasına. dolayısıvla dın. dil. ırk ayrımı olmaksızın yeııi bir "görsel alfabenin" oluşmasına neden oldular Yeni bir görsel alfabe Erkmen. sergisini okuma yaznia bilmeden de ka\ranabilecek olan bu "alfabenin" bildik elemanlanvla kurarken kendısine özgü bir sovutlamavı gündeme getirmekte \e son dereee ilginç bir tarzda kendi fikrinin ne olduğunu ortaya çıkaımamaktadır. Dolayisiyla sanatçı sergisinde bir tür "yüzleşme" de olanak sağlıyor. Çünkü kitle iletişim araçlarında gördiiğü inıgelerle bu sergide de karşılaşan izle>icı kendisini "bildik" birdünvanın sınırlan içinde hissetmektedir. Burada akla gelen başka bir nokta da Erkmen'in neden bu tür sorgulamava gerek duvduğu. Serginın diğer bir özelliği de kapı eşiklerine verleştirilmiş olan fotoğraf panolarıvla eşik arasında son derece dar bİT mesafenin olması. Izleyici bir mekândan ötekine geçerken ister istemez bu fotoğraf panolanna .sürtünmek zorunda kalı>or. Erkmen böylece izlevıcı ile fotoğraflar arasında gövdesel bir ilişkinin doğmaMnı. bir tür yakınlaşmaıun gündeme gelmesini istediğini vurgulamaktadır. Ancak bu yakınlaşmavı tam ters bir şekilde yommlamak da mümkün. Çünkü izleyicisinin "dar aralıktan" geçerken bir tür engel karşısında olduğunu düşünebilir. Bence bu noktada sanatçının çalışma tarzına daha uygun olan •^~"~^~ ikinci yorumlama tarzı önemli. Erkmen bu engel duygusuvla. son derece >ahn bir tarzda iki olguyu vurgulamaktadır. Bunlardan ilki fotoğraf panolannın büyük boyutlarının sergi mekânını adeta bölerek mekân içindeki mimari özcllikleri ön plana çıkarması. ikincivse onlann üzerindeki imgelerin sorgulanması. Sorgulama işlevi üzerıne düşündüğümüzde. aslında son derece sıradan. bildik olana bu görüntülerin. ">eni dünva düzenini" varatmak istediği a\nı ^evlerı görcn. aynı şevleri düşünen. gıven insan prototipine göndernıe yaptığı da ortaya çıkıvor. Daha önce de belırttiğim gibi Erkmen kullandığı imgelerin "işle>leri" hakkında son sözü izleyiciye bırakıyor. Ayşe Erkmen, son sergisinde, 'image bank' kataloglanndan seçtiği 'hazır' fotoğraflarla bir yerleştirme gerçekleştiriyor. Erkmen, bu çalışmasında, bir yandan endüstrileşmiş dünyanın anonim görüntü üretimiyle, bir yandan da sergi mekânıyla hesaplaşmava giri\or. Mekânla girdiği hesaplaşma. Ayşe Erkmen'in bu yerleştirme çalışmasını da, yapıtının bütünii içinde yeniden anlamlandınvor. 'Eleştiri, sanat eğitimin temel araçlanndanbiri' AHMETCEMAL Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Sıtkı M. Erinç. bütün yaşamını kültürün ve sanatın sorunlanna adamiş. ama bir yandan da kendini hep "perde arkasın- da" tutmaktan yana bir düşünce adamı- dır. Yakın zamanlarda kültür ve sanat ko- nulannda kısa aralıklarla iki kitabı çıkan Prof. Erinç'le bir söyleşi yaptık. - Önce birinci kitabınızdan söz edelim: "Kültür Sanat Sanat Kültür". Başlıktan yansı>an bu ilişkivi biraz açıklar mısınız? SltKI M. ERİNÇ - Salt vanlış anla- mayı engellemek için bir saptama yap- mak isterim. Çınar Yayıncılık'tan çıkan 'Kültür Sanat Sanat Kültür', aslında be- nım altıncı ve şimdılik son kitabım. Fa- kat. elde olmayan kimi nedenlerle. bun- dan bir önceki kitabım. dağıtıma daha geç çıktı. Bu yüzden. önceki- sonraki ta- nımlamalannda önemsiz bir karmaşa oluştu. 'Kültür Sanat Sanat Kültür' bir başlık olarak kanımca. iki işlevi birarada yeri- ne getiriyor. Öncelikie. kitap içeriğinin bu iki boyuttan oluştuğunu vurguluyor. Diğeri ise bin ile diğerinin ayrıştırıla- maz bir sebep-sonuç ilişkisi içinde bu- lunduğunu... Bu iki kavram kitabımda. hem olgu- sal olarak hem de kuramsal olarak ele alınmakta: önce kendi başlanna, sonra da ilişkileri açısından irdelenmeye çalı- şılmaktadır. İlişkileri açısından benimsenen man- ttk ise bu iki ka\ramın birbirıni yarattı- ğı ve bu yaratının sürekliliğinin de bir- biri sayesinde olduğudur. Yani. birinin diğerinden ayrı ya da kopuk düşünüle- meyeceği. düşünülmemesi gerektiği... - Yine ilk kitap üzerine. Kültür ve sa- Anadolu l niversitesi Güzel Sanattar Fakültesi ögretim üyelerinden Prof.Dr.Sıtkı M.Erinç'in kısa aralıklarla 'Kültür Sanat Sanat Kültür' ve 'Resmin Eleştirisi Üzerine' adlı kitaplan yayımlandı. Kültür ve sanat ka\ ramlan üzerinde, çağdaş bir vaklasımla durulmadıkça, doğnı ya da geçerli bir eleştiriden sö/ edileme>eceğini düşünen Erinç. eleştirinin programb bir şekilde ele alındığında. sanat eleştirisinin de daha anlamlı olacağına inanıvor. nat eğitimi ve Türkiye... Ne dersiniz.' ERİNÇ- Bu iki kavramın ortak nok- talanndan bin. belki ilki. her ikisinin de üç konumda düşünülmesi zorunluğudur. Bunlar: evrensel. ulusal ve kişisel ko- numlar şeklinde özetlenebilir. Hangi sı- nırlar içinde olursa olsun. gerek kültü- rün. gerek sanatın ediniıni de yıne üç yollaolabilmekte: Örgün, yavgın veras- İantısal eğitım... Bu iki olguva ülkemiz açısından ba- karsak. her iki.si içinde de ilk akla gele- cek yargının bir "karmaşa" olduğudur herhalde. Farklı tantmlamalar. farklı amaçlamalarve farklı uvgulamalar. hem kültürü hem de sanatı. gerek sınırları ba- kımından. gerek edinim olanakları bakı- mından biraz -oldukça biraz- çağııı dışı- na itmİ!} gibidir. Bu alanda 'çokseslilik* dediğimiz ya da sandığimızdurumun 'zıt sestilik' olduğunu kav radığmızda bu kar- ma^a. hatta bu kutuplaşma da düzelir gı- bıme gelışor. -Getelim 'Resmin Eleştirisi Üzerine' adlı kitabınıza... Bu kitabınızda. sanat eserinin eleştirisi bağlamında nelereağır- lık tanıdınız? ERİN'Ç-Hil YayınlarTnın Sanat Dizi- si'nden çıkan bu kitabım. temelde. çağ- tf^: sanat yorumuııda felscfi ele^tiriye ?2ırlıkvermekte. hatta onu temel almak- 'adır. Bu bakımdan sanat felsefesine bir yardımcı kitap niteliğindedir. Sanat ya- pıtlanna felsefeyle bakmayı. resim ör- neğiyleaçıklamak istemektedir. Kanım- ca. bas.li bas.ına bir alaıı olan sanat eleş- tirisi de en kalıcı izli gibi görünen eleş- tıri türii. felsefi ele^tiridir ve söz konusu kitap. bu ele^tinnin kimi tanımlannı ve kimi yöntemlerinı. bir giris. niteliğinde anlatmava çalı^nıaktadır. - \'me Türkiye'ye gelelim: Sanat eleş- tirisinin işleyişi hakkında ne düşünüyor- sunuz? ERİNÇ- Sanat eleştirisi açısından da ülkemize bakarsak. daha önceki sorunu- za vermeye çalıştığım yanıt doğrultusun- da bir yargıya ulaşmak. herhalde çok ya- nıltıcı olmaz. Her $eyden önce. kültür ve sanat kav- ramlan üzerinde. çağdaş bir yaklaşımla durulmadıkça. doğru ya da geçerli bir eleştiriden de söz edemeyiz diye düşü- nüyorum. Bugün ülkemizde, örgün eği- tim kurumlarının hiçbirinde sanat eleş- tirisine dönük. sistematik bireğitim ya- pılmamaktadır. Bu alana gönül vermiş üç-beş sanat eleştirmeni ise kendilerini ya özel yetiştirmek zorunda kalmıştır ya da raslantı sonucu bu alanda bulmuşlar- dır. Yazın sanatımızda eleştiri. plastik sa- natlarımıza ve gösteri sanatlanmıza oranla hem daha düzenli hem de daha içerikli... Oysa. söz gelimi plastik sanat- larda. psikolojik eleştirinin ya da suya- sabuna dokunmayan eleştirinin dışında. eleştiri örneği olarak gösterilebilecek çok az yazıya raslayabiliriz. Sürekli ya- pılan eleştiriler de bir şablon gibi olmak- ta; metindeki sanatçının adını değiştir- mekle aynı ereğe ulaşılabilir gibi gel- mekte. Bir diğer nokta da yine bu alan eleşti- rileri. çoğunlukla, yapıtı yerine sanatçı- sını odak almakta, bu da eleştirinin ge- çerliliğinin süresine ket vurmaktadır. Kimi yükseköğrenim kurumlanmız- da. bu bağlamda bazı derslere ya da kurs- lara raslanmaktadır. Ama yeterli olma- maktadır. Eleştiri. programlı bir şekilde ele alındığında, sanat eleştinsinin de da- ha anlamlı olacağına inanıyorum. Eleş- tirinin bir sanat eğitim aracı olduğunu kabul ettiğimden bunu diliyorum da. Jean Pattou, 'Lille'den îstanbul V başlıklı sergisinde, mimari elemanlan tek tek ele alarak tasarladığı yeni mekânlan resmediyor Kent tasarınuna fantastik bir bakıs SEZA SİNANLAR HABITART etkinliklen arasında yer alan Fransız ressam Jean Pattou'nun sergisi. aralannda Lille Belediye Başkanı Pierre Maurm'un da bulunduğu davetli grubuyla birlikte Teşvikiye Kare Sanat Galerisi'nde açıldı. 20 hazirana kadar sürecek sergi. sanatçının tstanbul üzerine yaptığı çalışmalardan oluşuyor. Flaman asıllı Jean Pattou. mimarlık eğitimi almış ressamlardan. Kendisi uzun zamandır mimari elemanlan tek tek ele alarak tasarladığı yeni mekânlan resmediyor. Yaklaşık on yıldır mimari tasvirler üzerinde çalışan ve İtalya. tspanya ve Hollanda mimarisi ve kentsel doku anlayışı üzerine yaptığı resimlerle tanınan sanatçının bu sergisinde, Klasik Dönem Osmanlı Mimarisi'nde başaryla düzenlenmiş, kubbe. süfun ve kemer ilişkisinin yan hayali yan gerçek mekânlarda \eniden kurgulanması dikkati çekiyor. Tek bir yapı içinde. -mesela bu onun resminde Ayasofya ya da Sultanahmet Camii olabilir. birçok mekânın. yapının ya da mimari elemanın (rnerdiven gibi) fantastik denebilecek şekiide kurgulandığını görebiliyoruz. Ressam bizi bildik yapıların alıştığımız görüntülerinin dışına çıkararak. başka görüntülere. başka kuruluşlara götürüyor. Oriyantalist resimlerde gördüğümüz •Doğu'nun büyülü ışığı'nı andıran parlak san ve turünculann ve çeşitli Yaklaşık on v ıldır mimari tas\irler üzerinde çalışan ve İtaha. İspanva ve Hollanda mimarisi \e kentsel doku anlav ışı üzerine yaptığı resimlerle tanınan Jean Pattou'nun bu sergisinde. Klasik Dönem Osmanlı Mimarisi'nde başanyla düzenlenmiş. kubbe. siitun ve kemer ilişkisinin yan hayali yan gerçek mekânlarda yeniden kurgulanması dikkati çekiyor. tonlarda mavilerin ağırlıkta olduğu resimlerde sivah dışında tüm pastel tonlar var. Pattou'nun hiç figür kullanmadığı kompozisyonlannda yapılar, sokaklar. son derece sak\n. dingın bir havayı içeriyor. Resminde bu kadar Doğulu özelliklere rastlayınca sorduğumuz "Neden Osmanlı Mimarisi ve neden İstanbul" sorusunu sanatçı şöyle yanıtlıyor: "Son on yıldır. bö>îe karmaşık iç içe mekânlar çi/ivorum. l st üste evler. büyük ibadet vapıları vs.. ,\rkadaşlarım da sürekli bana' Sen farkında değilsin ama Istanbul'u çiziyorsun. neden gidip görmiivorsım' diyorladı. Ben de kalkıp geldim. Ve gerçekten çok etkilendim. Dolaştığım tüm mekânlarda. gizli «izli eskiz yaptiğım camilerde, hatta Kapalıçarşı'da bile kendimi garip bir şekilde hep güvende hissettim. Resimlerimde gördükleriniz de bunun yansımaları." Iik etapta istanbul'da kısa süreli bir gezi yapan sanatçı. daha sonra aralıklı olarak birçok kez İstanbul a gelerek. sayısız eskiz çizmiş ve fotoğraf çekmiş. Lille'deki atölyesinde buradan topladığı bilgilerle daha doğrusu kafasında kalan görsel bilgilerin ışıgında da resimlerini yapmış. HABITAT II Kent Zirvesi kapsamında tartışılacak mimari düzenlemelere. belki de fantastik resimleriyle alternatif birtasanm anlayışı getiren Pattou'nun "Lille'den İstanbul'a" adını taşıyan sergisi bir yerde. kurallara bağlı kent tasanmcılanna fantastik bir bakış açıst sunuyor. Kent tasanmının bir armoniye bağlı olması gerektiğini düşünen sanatçı. gündelik hayatta sürekli kurallarla örülü yaşamımıza biraz fantazi katmanın ufkumuzu genişleteceği görüşünde. Mimar Sinan'a büyük hayranlık duyan Pattou, resimlerinden birinde. eğer yaşasaydı Sinan'ın yapabileceğini tasarladığı bir camiyi resmetmiş. Bunun dışında, yaşadığı kent Lille'de bulunan tarihi bir yapının, Venedik'ten bir başka yapının ve Istanbul'dan Sultanahmet Camii'nin bir arada yer aldığı resminde sanatçı, yolculuğunun kısa birözetini çıkarmış. Sanatçının fıgürsüz mekânlannda, merdivenler. sütunlar, başka koridorlara açılan kemerler, hepsi çerçevenin dışına taşmayan. ancak kendi içinde sonsuzluk hissini veren bir gidiş - gelişi, bir hareketi hissettiriyor. ALINTILAR TAHSİN YÜCEL Üçü Bîr Yerde Yazan güzel yazmış, okuyan güzel bayanın da amacı iyi kavradığı belli. en korkunç haberleri bile ma- sal gibi, izleyiciyi gerçeğin acılığından koparıp mut- lu mutlu gülümsetecek, ondan haber verirken bile, bu karmaşık, bu çok sorunlu dünyaya yabancılaştı- racak biçimde okuyor. Derken sıra (yanılmıyorsam) Alibeyköy'deki bir yangının "öyküsüne" geliyor. Ge- ne tatlı anlatıyor güzel bayan. dudaklarında varla yok arası bir gülümseme, yangının büyük bir yapıda çık- tığını, Alibeyköylülere "korkulu anlar yaşatırken", it- faiyecileri bayağı uğraştırdığını söylüyor. arkasından da ekliyor: "Binada kimse bulunmaması can kaybı- nı önledi." Işte günün en sevindirici haberi, ama son tümce- nin şiirselliği gözlerimi yaşartıyor. Claude Levi-Stra- uss'un, Yaban Düşünce'rim başında. ılkel denilen toplumiarın dilındeki şiirli soyutlamalar konusunda verdiği örnekleri anımsıyorum. Örneğin "Köfü adam zavallı çocuğu öldürdü" önermesının Chınookdilin- de "Adamın kötülüğü çocuğun zavallılığını öldürdü" biçimini almasını ya da bir kadının fazla küçük bir se- pet taşıdığını belirtmek için "Birıstiridye sepetinin kü- çüklüğüne beşparmak otu kökleri koyuyor" denilme- sini. Ne var ki, bu örneklerde önermenin soyutluğu. mantığı kapı dışarı etmiyor. Bizim ökelerimizse, "Ga- zete okumazsan, gazete okumamış olursun" gibi yi- neleme niteliğinde, yani kurulması hıç de gerekli ol- mayan bir neden-sonuç ilışkisinı özne-nesne ilişki- sine dönüştürüyor, yani yokluğa, yani olmayana et- kinlik kazandırarak "Olmamak artık varolmamayı en- gelledi" diyorlar. Saçmalığı düşündükçe hem gülü- yor hem de sınirleniyor insan, kalkıp gıtme gücünü bile bulamıyor. Böylece, rastlantı bu ya. bunca yıldır etkısinden uzak kalmak için elımden geleni yaptığım ünlü şar- kıyı da sonuna dek dinlemek zorunda kalıyorum. Ço- ğu yaşını başını almış otuz kırk kişı. bayanlar önde. baylar arkada, saygıdeğer şeflerının karşısında üç uzun sıra oluşturmuş. Kısa bir keman taksimınden sonra şarkı başlıyor. Hem baylar hemde bayanlar öy- le duygulu, öyle içten, öyle özlemli söylüyorlar kı, söylerken öyle sürmeli bir göz süzmeleri, öyle nazlı bir gerdan kırmaları var kı, of çekseler karşıki dağlar yıkılacak. izleyicileri de kendilerınden geçmiş. yaşlı gözlerle baygın baygın bakarak baş sallıyorlar. Sa- natçılan ve dinleyicilerinı böylesine büyüleyen dize- lere gelince, ışte, buyurun: Dün gece bütün meyhanelerini dolaştım is- tanbul"un, Seni aradım kadehlerdeki dudak ızlermde. Kadeh, dudak, mey, meyhane. sarhoşluk. aşk. öz- lem, uzaklardaki sevgili, hepsi iyi, hepsi güzel de şu "kadehlerdeki dudak ızlermde" sevgili aramanın in- sanları bu denli duygulandırmasını hıçbir zaman usu- ma sığdıramamıştım, ama bu akşam büsbütün ay- kın görünüyor bana. Gerçekten de öyle değıl mı? iş- lemi şöyle bir gözlerinızin önüne getırin: önce saç- ma, gülünç, sonra olanaksız, sonra hastalık. kir ve kimya kokuyor. biraz da mıde bulandırıcı! Fılmı yapı- lacak olsa, gülmekten soluğunuz kesilir. Çok ünlü bir romancımızın dillere destan bir romanında da kelli- felli biravukat evden kaçan karısını bulmak için gün- ler boyu arşiv araştırmalarma girışir. onun arayışı da aynı ölçüde boşuna ve saçmadır. ama hıç değilse onun bunun kirli bardaklarında iz sürmeye kalkmaz. Hadi, o kalktı diyelim, bunca şarkıcı. bunca çalgıcı, bunca dinleyici bunca yıl bu yandançarkh öyküyle na- sıl kendinden geçer? Ben de, tam kendimden geçmek üzereyken. siya- sal bir konuşmanın sağlam mantığını destek alıp to- parlanmak istiyorum. Yazık kı, renklı camda karşıtı- na çatan anlı şanlı politikacı. "Bu gereksız harcama- lar tüyü bitmedik yetim ve dullardan kesilen vergi- lehe yapılıyor!" diye gürleyerek büsbütün tepemi art- tırıyor. Neden? Bir yazın tutkunu olarak. dullann da kaşla göz arasında tüysüzleştirilıvermesıne katlana- madığım için mi? Hayır, ben bu "tüyü bitmedik ye- tim ve dullar" nakaratından oldum olası hoşlanmam: kötü politikacıların en erimsiz. en saptırılmış deyımı- dir. Dul ölür, yetim sürünür, kılları bile kıpırdamaz. an- cak birbirleriyle tepişirken. bırbirlerinı hırsızlıkla suç- larken. bir söylev kanıtı olarak anarlar onlann adları- nı. Ama eskiden dulun ve yetimın "hakkı "ndan söz edilirdi hiç değilse. böylece. dolaylı bir biçimde bile olsa, onlann da bu ülkede bir yerleri ve birtakım hak- ları bulunduğu kesinlenmış olurdu. Şimdı. dağından ormanına, her şey paylaşılmaya. yurttaşın değen pa- rasıyla ölçülmeye başladıktan sonra, ünlü politikacı "hakkın"yerini "kesilen vergilere" vermeyi yeğliyor- du. Gene de, belki yakında o da olur ya. dulluktan ve yetimlikten henüz vergi alınmadığını bilmesı gerek- mez miydi? Gerekırdi kuşkusuz, gün görmüş politi- kacımız savurganlıklann en korkuncunun anamalı elinde tutanlardan alınan ya da başkalarından topla- nıp onlara aktarılmayan vergilerle yapılan savurgan- lık olduğunu bilmez miydi? Ancak bu akşam herkes beni çileden çıkarmaya yemin etmiş olmalıydı. • Tüm bunlar bir saat içinde otup bitti. Renkli camı bırakıp odama döndüm. Dönerken büyük romancı- larımızın gökten inmediklerini düşünüyordum. 'Bir Başka Gökyüzü Altında' Kültür Servisi - İstanbul F.v ren>el Kultur Merkezı. bir süre sonra başlattığı Batı şiırıni tanıtma etkınliklerine haziran ayı içinde yeni programa devam edıvor. "Bir Başka Gökyüzü Altında" adıvla 6 haziran perşembe akşamı saat 19.30"da gerçekle^tırilecek şıır akşamında Danimarka şiiri gündeme gelecek. Bu ülkenin önemli şairlerinden Danimarka ^'azarlar Birliği Başkanı Peter Poulsen. Erik Stinus ve Sara Mathai Stınus toplantıda kendi şiirlerinden örnekler sunacaklar. 1\S Başkanı Ataol Behramoğlu. Cevat Çapan. Ergin Koparan, Özkan Mert ve Osman Bolulu'nun da katılacağı şıir akşamında iki ülke arasında kurulmakta olan .sanatsal yakınlaşma ele alınacak. Cevdet Kudret Deneme - hiceleme - Araştırma Ödiilü Kültür Servisi - Her yıl avrı bıredebıvat dalında verilen Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü'nün bu v ılkı konusu 'Deneme-İnceleme-Âraştırma" olarak belirlendi. Doğan Hızlan. Prof. Fahir İz. Uğur Kökden. Prof. AfşarTimuçin ve Prof. Tah^ın N'ücel'ın ver aldığı seçici kurul tarafından verilecek ödüle Aralık 1995 ile Kasım 1996 tarihlerı arasında vayımlanmiş kitaplar katilabilecek. Ocak 199^ içensinde açıklanacak ödiil. Cevdet Kudret"ın doğunı günü olan 7 şubatta sahibine verilecek. ^azarla^. vav ıııcıları ve edebiyatla ilgili kuruluşlar tarafından önerılebilen adav kitapların 6 nüsha olarak vazann yaşanıöyküsü ile birlikte I Aralık I996tarihine kadar "Cedvet Kudret Edebiyat Ödülleri. Amiral Fahri Engin Sok. Vaizoglu Apt. No:8 5 Rırmelihisarı- İstanbul" adresine gönderilmesi gerekiyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear