22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 MART 1996 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMI Işçi çıkararak artan kıdem tazminatından kurtulan işverenler 'kötü niyet tazminatı' ödeyecek Işverene tazmmatengeHÜMİTOTAN İZ.VÜR- Yılın son gününde işçi çıka- rarak kıdem tazminatı farkmı ödemekten kaçınan işverenler, artık "kötü niyet taz- minaü"ndan kaçamayacak. Işçiler, ko- nuyla ilgili açtıklan davalan geç de olsa kazanıp paralannı faiziyle alırken sendi- kacılar, bu durumda olan tüm işçileri da- va açmaya çağırdı. tşverenlerin yıllardır işçi atmada kul- landıklan en yaygın yöntemlerden biri, "yıl sonu ktyma^ydı. Biryıl sonraki kıdem taz- minatı artışlanndan kaçmak için bu yol izleniyordu. Yıhn son gününde kapı önü- ne konan işçi, eğer alabilirse tazminatını saat farkıyla bir yıl önceki hesaba göre alî- yordu. Izmir'de kurulu BMC'nin 55 sen- dikalı işçisi de bu yöntemle 31.12.1991 yıhnda işlerinden atıldılar. Zamanın pa- rasıyla 20 milyon liraya yakın eksik pa- ra alan işçiler çaresizcüler. Bir sonuç ala- bileceklerini beklemeseler de işveren aleyhıne "kötü niyet tazminatı" almak için dava açan ışçıler, tam üç yıl bekledi- ler. Ama sonuçta mutlu sona ulaştılar. Bomova Iş Mahkemesi'nin karan, iş- vererüere uyan niteliği taşıyordu: "22 milyon 127bin 822 liralık kıdemtaz- minatı farkının 31.12.1991 tarihinden iti- baren mevduata uygulanan en yiiksek fa- iz oranıyla biriikte davalıdan alınıp dava- cıya verilmesine_" BMC işçileri 3 yıl önce işverenden alamadıklan 20 mihon ürayı bugün 120 milyon lira olarak aldılar. İşçiler, 122 milyon 941 bin liralannı al- manın keyfıni yaşarken birçok işyerinde aynı durumda işten atılanlar da dava aç- ma hazırlığına başladı. Uzan ailesine ait DEMAŞ'ta da 1995'in son günü aynı yöntemle 173 kişi kapı önüne konulmuş- tu. Ancak 31 aralığın pazar olması, ışve- renin gözünden kaçmışh. Yeni yıla işsiz giren 173 kişiye de kıdem tazminatlan, bir yıl önceki tutardan hesaplandı. Üste- lik hâlâ paralann bir kısmı ödenmedi. Türk Metal Sendikası Izmir Şube Baş- kanı Yümaz Turan, BMC işçilerinin ka- zandığı davanın önemli olduğunu vurgu- layarak aynı durumda olan birçok işçinin, "nasılsa bir şey çıkmaz" diyerek dava aç- mama tutumlanndan vazgeçmelerini is- tedi. İşverenlerin her yılın son günü işçi kıyımını adet haline getirdiklerini, yapı- lan haksızlığın sürekli olarak yanlanna kâr kaldığını belirten Turan, sözlerini şöyle sürdürdü: "BMC'de kazandan davadan sonra, Demaş ve Çebitaş'ta da aynı durumda olan işçiler için dava açıyoruz. Işçisini yı- lın son gününde kapı önüne koyan işve- ren, artık bilecek ki, eksik verdiği kıdem tazminatını yülar sonra da olsa faiziyle ödeyecek. Şimdi taşeronlann da peşine düştük.Taşeron işçisi de aynı o> unlann kur- baiu. Arka arkaya dava açmayı sürdüre- ceğiz. İşverenler, işçisini çeşitli yollardan atarken. haklannı ödememek için her tür- lü olanağı kullanırken, işçi-işveren ara- sındaki pürüzlerin hiçbirineçözüm aran- mazken gündeme bir de geç emeklilikle ilgili tarnşmalann getirilmesi üzücüdür. lşsizlik sigortası olmadan, iş güvencesiy- le ilgili yasalar çıkmadan. asgari ücret se- falet ücretinden kurtanlmadan geç emek- lilik yasası çıkarmaya çalışmak, iş banşı- nı bozmaya zemin haziriamaktır.'' BMC işçileri, işverenın üç yıl önce ver- meye yanaşmadığı 20 milyon liralannı 120 milyon lira olarak aldılar. Demaş, Çebitaş işçileri dava kuyruğuna girmeye başladılar. 1995'in son günlerinde işten atılıp eksik tazminat alanlar. daha önce- ki yıllarda aynı duruma düşenler için iş- verenlerini "kötü niyettazminatrnamah- kûm ettirmek artık zor değil.. Genel Müdür Dinçer Yiğit, tünelleri ışıklandıracak paralannm bile olmadığmdan yakındı Karayolları ödeneksizKkten sıfirı tükettiGAZİANTEP (AA) - Karayollan Genel Müdürü Dinçer Yiğit, kaynak sıkmtısı içinde olduklannı belirterek, "Tünelleri ışıklandıracak paramız bile yok" dedi. Türkiye'de toplam 6.5 milyona yakın taşıt bulunduğunu dile getiren Yiğit, "Yani, doyma noktasının çok alnnda. Kaçınılmaz olarak bu sayı artacak. Türkiye'de, devlet il yolu ve otoyollar olarak, yollann genişKk ve şerit sayılan itibanyla sonınumuz yok. Bizim esas sonınumuz, yollann üst yapılannın bozukluğu ve onlan idame ettirebilecek kaynağı bulma sorunudur" dedi. Aşın yükleme Türkiye'de ağır taşımacıhk olduğunu, toplam taşımalann yüzde 90'mı karayollannın yüklendiğini, yolcu taşımacılığınm ise yüzde 94'ünün üstlenildiğini vurgulayan Yiğit, şunlan anlattı: "Yollardaki her yüz • Karayollannda 13 tonluk bir kamyonun 11 bin, 18 tonluk bir kamyonun ise 40 bin otomobile eşdeğer hasar yarattığına dikkat çeken Yiğit, yol yapım ve bakımına kaynak bulamadıklan için vatandaşın cebinden her yıl 42 trilyon liranın çıktığmı söyledi. taşıttan SO'si kamyon veya TIR ve bunlann yol üstyapısına tahribatlan, tahmin edilemeyecek kadar yüksek. Orneğin, 13 tonluk bir dingil 11 bin, 18 tonluk bir dingil ise 40 bin otomobile eşdeğer hasar yapryor. Türkne'de izin verilen tek dingil ağırhğı 13, tandem dingil olarak da 19 tondur. Bu, diğer ülkelere göre oldukça yüksek bir ağırlık. 13 ton izinli dingile 15 ton koyarsanız 2 ton aşnuş oluyorsunuz, ama karayoluna bu 2 ton degiL bunun 4. kuvveti kadar bir etki yapar." Aşın yükleme yapmaktan mutlaka kaçınılmasını isteyen Yiğit, "Dingil ağuiığı 13 tona biraz hızlı çıkü. Bu, ekonomiye dinamizm getirmiş olabilir ki, bu yüzeyseldir, kayıplan daha fazladır. Yollar aşın yıpranıyor" dedi. Kaynak sorunu Aşın yükleme sorununun gündemden düşmediğıni ifade eden Yiğit, şöyle konuştu: "Limitlerin üzerinde yükleme yapüıyor. Yüzde 30 aşın yükleme, toplam tahribatuı yüzde 70'ini yapıyor. 13 tonluk yasal limit gözden geçirilmeli. 18 bin kilometre beton asfalta daha ihtiyacımız var. Bunun için, yılda 5-6 trilyon lira kaynağı bulamadığımızdan. her yıl taşıt işletme giderierinden dolayı vatandaşın cebinden 42 trilyon lira çıkıyor. Bu 42 trilyon lira hazineden çıkmadığı için, istediğimiz para verilmiyor.'' Kaynak yokluğu nedeniyk' onanlamavan karayollan her geçcn gün daha fazla sorun oluyor. DUNYA EKONOMISINE BAKIŞERGINYILDKOĞLU / S anayi toplumundan, sanayi ötesi, daha doğrusu bilgi toplumuna geç- tik. Butoplumdasosyal, ekonomik ve polrtik güç dengeleri değişti. Bu de- ğişikliklerin içinde en önemlisi işçi sınıfı- nın çözülmesi ve orta sınıflann, aydınla- nn yeni özel bir konuma yükselmesidir. Bilgryi, düşünceleri, yaşam tarzlarını üre- ten aydınlar, kendilerini, insanlann dü- şünme tarzlannı -yani 'öznenin kuruluş tarzını'- ve ideoloji özne aracılığı ile etki gösterdiği için -'politikanın kuruluş' tar- zını- etkileyecek bir konumda buldular. Bundan sonra muhalefet hareketi, bu orta sınıf aydınlarını merkez alarak yapı- labilir, ancak... Bu görüşler, yeni sağın yük- selişine paralel olarak Avrupa'da sol li- beral aydınlar arasında yaygınlaştı ve 1990'lara doğru Türkiye'ye de ulaştılar. Artık şablonlara meraklı olan bizlerde de 'yeni zamanlar', 'postmodemizmin bil- mem nesi', 'İşçi sınıfına etveda' gibi de- rin tespitlere rastlanmaya başlandı. Derken, garip bir şey olmaya başladı. Önce Avrupa'da hükümetler, mali kriz- den çıkmak için emek pazannın yeniden düzenlenmesi ve esnekleştirilmesi ge- rektiğini savunmaya başladılar. Hani şu çözülen, önemini, etkisini kaybeden iş- çi sınıfı varya, işte o, sermayenin kendi- ni yeniden yapılandırma sürecine, hem de etkin bir şekilde direniyordu. Her şeye rağmen, bu işçi sınıfının çö- züldüğü görüşüne inananlar da yok de- ğildi. Orneğin Fransız Devlet Başkanı Chirac ve Başbakanı Alain Juppe her halde bunlardandı. Bu inançla, nasıl ol- sa bu sınıf artık çözüldü, bari hiçbir işe yaramayan sosyal hakları kaldıralım, ol- sun bitsin, diyerek bir temizlik harekâtı- na giriştiler. Türkiye gibi bir ülkede, çö- zülmekte olduğunun farkında olmayan bir işçi sınıfının densizlik edip gösteri yap- ması, hükümeti devirmesi anlaşılabilir bir şeydi: Cahillik! Bilgi çağına girememiş olmak, köylülük filan... Ama Fransız iş- çilerine, hem de 'yenifilozoflann', mem- leketinde ne oluyordu yani? Nereden çıktığı belli olmayan yaklaşık iki milyon işçi, haftalarca grev ve direniş yaptılar. Üs- telik, toplumda hiçbir etkisi kalmadığı düşünülen bu işçi sınıfını toplumun geri kalanı destekliyordu. Juppe hükümeti gerçeği kabul etti. İşçi sınıfı, kanlı ve can- lı ortadaydı! Dedikodulara göre Juppe, şimdi "Ernesto Laclau, Charrtall Mo- uff ve Glucksmann'/ bir elime geçirir- sem, bu işçiler çözülüyor lafını nereden uydurduklannı onlara soracağım" diye söylenerek dört dönüyormuş. Çağdaş Mitler Burası Avrupa! Her türiü frtne fücur ve akımın en aşın ürediği bir yer. Sağı solu belli olmaz. Baksanıza daha 1989'da pi- yasa reformlarına balıklama atlayan Do- ğu Avrupa işçileri, şimdi kendine komü- nist diyen ve besbelli piyasa ekonomisi- ne kuşkuyla bakan garip partilere oy ve- rip hükümete getiriyorlar. Insanlar bir yaştan sonra tuhaf davranmaya başlar- lar denir. Avrupa da medeniyetin yaşlı insanı değil mi? tyi de Amerikalılara ne oluyor?^ Avrupa'yı anladık da Amerika'ya. me- deniyetin bu genç çocuğuna ne oluyor?.. Fordizm sonrası topluma, yani işçi sını- fının çözülmesine yol açan endüstri son- rası bilgi toplumuna ilk önce burada ge- çilmedi mi? Hem Amerika'nın öyle kay- da değer bir sosyalist hafızası da yok... Niye şimdi herkes işçileri, işsizliği ve şir- ket kârlannı tartışıyor, bir işletme fakül- tesi profesörü, International Herald Tri- bune'de "Eğer özel sektör, işyerinde, işverene güveni yeniden sağlayacak ted- birierbulamazsa.. Amerika öyle bir top- lumsal hiddet ve korkuya şahit olacak ki Fransa olaylan bunun yanında park ge- zintisi gibi kalacak" diye yazabiliyor? Gerçi son 25 yılda, yani ekonomik kriz sırasında, ücretlilerin yaşam koşullarının çok bozulduğunu biliyorduk. Orneğin 1973'te nüfusun en zengin yüzde 1 'i top- lumsal zenginliğin yüzde 18'ini alırken, şimdi payını yüzde 40'ayükseltmişti. En fakir yüzde 20'nin milli gelirden aldığı pay gerilemişti. 1970'teyöneticilenn ma- aşı, ortalama işçi ücretinin 40 katına eşit- ken, şimdi 200 katına çıkmıştı. 1991- 1995 arasında 2.5 milyon Amerikalı işi- ni kaybetmişti. Tam süre çalışan işçile- rin medyan geliri 1950-73 arasında yüz- de 100 artarken, bugün 1979 düzeyinin yüzde 3 daha gerisine düşmüştü (Inter- national Herald Tribune, 26, 27/02/1996). Ama işçi sınıfı çözülen bir sınıf olduğu için, bu taleplerinin ve şikâ- yetlerinin siyasi gündemi belirleyeceği- ni hiç düşünmüyorduk. Burada dayanıldık. Cumhuriyetçi Par- ti, devlet başkanı aday adaylannı seçme süreci başlar başlamaz işçi sınıfının ya- şam koşullannı doğrudan itgilendıren ko- nular; işsizlik, sosyal haklar, yoksullaşma, globalleşmenin yıkıcı etkileri vb. geldi gündeme oturdu. 1980'ler boyunca dev- let müdahalesini karalayan, piyasa eko- nomisini göklere çıkaran yazarlar, 'piya- sa her sorunu çözer inancı' için, "Teori- de iyi ama gerçek hayatta çalışmıyor. Aksine her türtü kötülüğün bahanesi olu- yor" demeye başladılar. "Devlet sosyal görevlerinden vazgeçemezdi!" Hatta "Şirketler de sosyal sorumluluklannı ha- tırlamalıydılar." Bu dünyada, "sadece hisse senedi sahipleri yoktu, şirkeüe ça- lışan işçiler de göz önüne alınmalıydı". Kârları arttırmak için sürekli ışçı çıkar- mak artık fazla ileri grtmişti. Cumhuriyet- çi Parti'nin en gelenekselci adayı Bc'o Do- LONDRA le bile kendinı tutamayıp "Kâharbu ka- dar hızla artarken işsizlik de artıyor"d\ye şikâyet ettı. Herhalde, Bob Dole, bu iş- çi çıkarma ıle kâr arasındaki ilişkiyi pek kavramamıştı anlaşılan. Halbuki bu işi iyı bılen borsada, ne zaman bir büyük şir- ketin işçi çıkaracağı açıklansa hisse se- netlerinin piyasa değeri artıveriyordu. Ve 'Dehşet! Dehşet' d) Bu arada çok korkutucu bir şey olma- ya başladı. Popülist, demagog, ırkçı ve faşist bir başkan adayı Pat Buchanan or- taya atladı, işçilerin şikâyetlerini yüksek sesledilegetırmeye başladı. Borsayı, bü- yük şirketleri, globalleşmeyi eleştiriyor, yabancı şirketlere karşı Amerikalı şirket- leri, dolayısı ile çalışanlann işlerini koru- maktan, bunun için de gümrük koruma- cılığından bahsediyordu. Ancak Bucha- nan bununla kalmıyor; yabancı düşman- lığı yapıyor; kadın haklanna, eşcinselle- re saldınyordu. Buchanan, ne zaman ser- mayeyı eleştirse bir Yahudi işadamının isminı de anmayı ihmal etmiyordu. Böy- lece işçilerin nefret ve kızgınlığını azınlık gruplanna, yabancılara yönelterek hem hedef saptırıyor hem de işçi sınıfının ha- reketinde büyük bir çatlak açmaya baş- lıyordu. Komplo teorilerine inananlar için neredeyse, "Sermaye tam zamanında en uygun müdahaleyi yaptı" dedirtecek bir gelişmeydi bu. Ancak gerçek hayat o kadar karmaşık değildir. Senelerdir sos- yalistler, sosyal demokratlar; işçi sınıfı ve çalışanlaria olan ihşkilerini koparmışlar- dı. Bu yetmezmiş gibi bir kısmı gitmiş, "İş- çi sınıfı çözülüyor" teorilerine yazılarak ge- ri kalanına işçilerin artık çözüldüğünü an- latmayı iş edinmişti. Böylece muhalefet alanının boşalmasına katkıda bulunmuş- tu. Şimdi buraya, sosyalistlere ve sosyal demokratlara ait olması gereken bu ala- na, faşist eğilimli bir siyasetçi giriyor. Gerçek hayatın pratiği, işçi sınıfının çö- züldüğünü, sanayi sonrası topluma geç- tiğimizi savunan, aydınlara kaldıramaya- caklan toplumsal misyontar atfeden gö- rüşleri çürütüyor; bunların, "New York kanalizasyonlarında timsahlar yaşıyor- muş" ya da "Hersene birçok insanı uzay- lılar kaçınyormuş" türünden birer çağ- daş mrt olduğunu gösteriyor... Ancak, bu görüşlerin muhalefet soytemi alanında, dik- katleri gerçek güçlerden, gerçek olmayan güçlere doğru çekerek yaptığı tahribat ve yaratabileceği potansiyel tehlikelerde ortada. (1) Joseph Conrad 'Karanlığın Kalbi.' İhracatçılar, tek çatıda toplanacak İSTANBUL(AA)- Istanbul Hazırgiyim ve Konfeksiyon thracatçılan Birliği'nin(lHKJB) öncülüğünde ihracatçılann, çağdaş bir merkeze kavuşmak amacıyla uzun süredir sürdürdükleri girişimler olumlu sonuçlandı. Maliye Bakanlığı, lstanbul'dakı ihracatçı birlikleri ile ihracatla ilgili kamu kurum ve kuruluşlan içine alacak kompleks ıçm Yenibosna'da 110 dönüm yer tahsis ettı. IHKİB ve Türkiye thracatçılar Meclısı Başkanı Okan Oguz, Bahçelievler Belediyesi sınırları dahilindekı arazıyle ilgili protokolün önümüzdeki günlerde imzalanacağını, ardindan merkezın yapımı için uluslararası proje yanşması düzenleneceğini kaydetti. Oğuz, içînde birlik merkezleri, vergi daıresi, gümrüğü, bankası. fuar alanı, moda merkezi, laboratuvarlan, kütüphanesi. defile yerleri, toplantı salonlan, olan bir kompleks kuracaklannı söyledi. Maliye Bakanlığı tarafından tahsis edilen arazi, E-5 havalımanı kavşağı ile TEM otoyolunun kesiştiği noktada, Atatürk Havalimanı serbest bölgesine ve metroya yakın bir yerde bulunuyor. Kamuya ait arazi ıçm herhangı bir ücret ödenmedi. Bahçelievler Belediyesi de bakanlığa şehır planlannda gereken değişikliklerin yapılabileceğini teyit etti. ANKARAPAZARI YAKUP KEPENEK Amerikan Sağı Ne İstiyor? Iç siyasal gelişmeleri tüm dünyayı, özellikle de ülke- mizi ilgilendiren Amerika Birleşik Devletleri (ABD), ka- sımda yapılacak başkanlık seçimlerine hazırtanıyor. Başkan adaylığı önseçimleri önemli sorunlann su yü- züne çıkışına olanak veriyor. ABD siyasetine, "düşünsel benzerlikleri dillere des- tan" iki parti egemendir, Demokrat ve Cumhuriyetçi partiler. Yıne de tarihsel olarak Demokrat Parti, görece "solda" sayılır; buna karşılık Cumhuriyetçi Parti de "sağda " bilinır. Şimdiki başkan seçimlere tek aday ola- rak girdiğinden önseçimlerde Demokratlann işi kolay. Cumhuriyetçiler ise çok adaylı bir önseçim süreci ya- şıyor. ABD'nin iki partjsinin de üzerinde uzlaştığı "dünya ege- menliğine ve uluslararası büyük ortaklıklannın çıkarla- nna dayalı" egemen ekonomi politikası da Cumhuriyet- çilerin önseçim çalışmalannda tartışmaya açıldı. "Eko- nomik ve toplumsal sorunlan" vurgulayan Patrick J. Buchanan'ın kimi eyaletlerdeki beklenmedik önseçim başansı, ortalığı kanştırdı. Buchanan, Soğuk Savaş'ın sona ermiş olmasının da verdiği rahatlıkla, ABD'nin kendi iç sorunlannın çözü- müne yönelmesi gerektığini öne sürüyor. Bu doğrultu- da dış yardımlann sıfırlanmasını, ABD dışındaki asker- lerin geri çekilmesini ve küresel bir dünya düzeni bek- çiliğinden vazgeçilmesini öngöruyor. Kimi etkıli çevre- lerin "ekonomi bilmiyor" suçlamalarına karşın Bucha- nan, ABD'nin ekonomik çıkariarını da bu genel "içe dönüşte" görüyor ve toplumsal destek buluyor. Uluslararası ticarette serbestleşmeyi, özellikle de fi- nans sermayenin serbest dolaşımını eleştiriyor. Küre- selleşme sürecinin yalnız "büyük sermayenin" ya da "uluslararası ortaklıklann" çıkanna işlediğini, oysa yer- li küçük üreticilerin korunmasıyla "iş ve aş" artışı sağ- lanabileceğini, daha doğrusu, "borsayı değil, halkın alışveriş ettiği pazan" öne çıkarmak gerektiğini vurgu- luyor. Küreselleşmeyi yerii "iş bulma" ve üretim için biryı- kım olarak gören Cumhuriyetçi adaya göre ABD, "yer- li üretimi, dış rekabete karşı korumalıdır." Bunun için dışandan, özellikle de, başta Japonya, Uzakdoğu ül- kelerinin ürünlerinin ABD'ye gırişlerinin "sınıhandınl- ması "yoluna gidilmelidir. Bu yaklaşımın doğal bir so- nucu olarak, uluslararası ticaretı kolaylaştırmak ama- cıyla imzalanan GATT (Gümrük Tarifeleri Genel Anlaş- ması) ve bu amaçla kurulan Dünya Ticaret Örgütü'nün "yoksayılmasını" istiyor. Bununla da yetinmiyor, ABD'nin Kanada ve Meksika ile imzalanan üç ülke arasında bir tür gümrük bıriiğini öngören NAFTA'nın da yerie bir edil- mesini öneriyor. Uluslararası kurumların etkilerinin art- masını "ABD'nin ulusal bağımsızlığına birsaldın" ola- rak niteliyor. İçe dönüş, ABD'ye dışandan göçmen alınmasında da isteniyor. Günümüzde ABD'ye yılda 775 bin "yasal göç- men" alınıyor. Yasal göçmenlerin büyük çoğunlukla bi- lim adamlan, sanatçılar, mühendisler başta olmak üze- re "nitelikli işgücü" ya da "parasını ABD'ye aktaran sermayedarlar"'dan oluştuğu biliniyor. ABD bu yoldan "büyük birsömürü çarkı işleterek" dünyanın nitelikli in- san ve sermaye kaynağına el koyuyor. Bunun dışında yılda yaklaşık 300 bin niteliksiz kişinin kaçak giriş yap- tığı öne sürülüyor. Şu sırada Cumhuriyetçilerin ege- men olduğu yasama meclislen, yasal göçün yüzde 30 dolayında azaltılmasına ilişkin tasanları tartışıyor. Buc- hanan bu konuda da daha sıkı önlemler istiyor; göç- men alınmasının belli bir süre yasaklanmasını öneriyor. Bu yapılırsa, "yeni açılacak işlere" yalnız şu sırada ABD'de çalışma hakkı olantar alınacak. Bu görüşler, ABD'nin ekonomik bakımdan "kaygılı", yani işini kaybedeceği, ya da gelinnin azalabileceği korkusunu taşıyan kesimlerinin çıkariarına çok uygun düşüyor. Gelişmiş OECD ülkeleri arasında "gelir bölü- şümü en eşitsiz" olan ve yalnızca geçen yıl büyük iş- letmelerin yanm milyon çalışanı işten çıkardığı ekono- mik ortam, daha doğrusu "küreselleşmenin yarattığı sos- yal yıkım" Buchanan'ın önseçim başanlannın asıl ne- denidir. "Kürtaj yasağı", "eşcinsellik", "özel silah kul- lanımı" gibi sağ söylemın öbür süsleri önseçim sonuç- lannı açıklamada yeterli olamaz. Önseçımler ABD'de iki ekonomik konuyu, daha doğ- rusu çözümü gerekli sorunu ortaya çıkanyor Yeni "iş- bulma olanaklan yaratılması" ve bağlı olarak "yerli üre- timin dış rekabete karşı korunması." Buchanan'ın so- nuçta Cumhuriyetçi Parti'nin adayı olma olasılığı çok zayvf olsa da, ABD'nin az ve orta gelirti kesimlennde kü- reselleşmeye karşı "güçlü karşı çıkışın" var olduğu ve asıl önemlisi geleceğin başkanı kim olursa olsun, bu de- rin toplumsal eğilimlerin ABD siyasetini etkileyeceği söylenebilır. En çok yararianan ülkede yarattığı sosyal sorunlar göz önünde tutulursa, denetimsız küreselleşmenin, Türki- ye gibi "demokratikolmayan" az gelışmişlere "sürekli baskı ve terör" biçiminde yansıdığı çok açıktır. ••• Ülkemize "cumhuriyet kimliğini" kazandıran özgün kurumlann başında gelen Köy Enstitüleri'nin en önde gelen uygulayıcılanndan birini M. Rauf Inan'ı geçen gün- lerde yitirdik. Laik ve demokratik eğitim amacına yıllar- ca güç veren ilke ve görüşleri, yetiştirdiği binlerce öğ- rencisi tarafından her gün yeniden yaşama geçirildiği ölçüde Inan yaşayacaktır. DERÎSATIŞİLANI TÜRK HAVA KURUMU GENEL BAŞKANLIĞPNDAN Kurumumuz şubelen tarafından 1996 yılı kurban bayramında toplanacak olan den ve bağırsak satışı ıhaleleri aşağıdakı tanh ve merkezlerde yapılacaktır. llgılıler şartnamelen aşağidakı şubelerde görebilirler. Tarih ve şube adı Tel. no. 18 Mart 1996 0 374 2151069 0284 2251319 0422 3212194 0446 2141223 03842131717 Bolu Edırne Malatya Erzıncan Nevşehir 19 Mart 1996 Kocaeli 0262 3211137 Nazılh 0256 3131934 Gümüşhane 0456 2134969 Manısa 0 236 2311808 Burdur 0 248 2331401 Giresun 04542163719 20 Mart 1996 Kaysen 0 352 2228564 Adıyaman 0416 2164669 21 Mart 1996 22 Mart 1996 Şanhurfa 0 414 3132484 25 Mart 1996 0224 2211142 0452 2141770 0 372 4122466 0 274 2161575 0 3862133285 0 332 3511228 04662121791 Sakarya Aydm Trabzon Lüleburgaz Uşak Amasya Ispana Yozgat Rıze 0 264 2712037 0 256 2251729 0 462 3214317 02664171988 02762166432 03582181390 0 246 2185898 0 354 2126252 0464 2140896 Bursa Ordu Karabiik Kütahya Kırşehir Konya Artvin 26 Mart 19% Denızlı 0 258 2611020 Tekirdağ 0 282 2623889 Oiaraş 0 344 2142517 Erzurum 04422181587 27 Mart 1996 Balıkesır 0 266 2411136 0 362 4312185 0 372 2534327 0222 2311024 03882131643 0474 2239699 Samsun Zonguldak Eskişehir Nıgde Kars 28 Mart 1996 Mugla 0 252 2141219 Hatay 0 326 2153703 Tokat 0 356 2141670 Ağn 0 472 2151514 29 Mart 1996 Havza Ankara Mersin 0 362 7141940 0 312 2296639 0 324 2331663 01 Nisan 1996 Çanakkale Sinop Adana Sıvas 0 2862172168 0 368 2611732 0 3224543703 0 3462211834 02 Nisan 1996 Izmır Çorum lstanbul-1 Gaziantep Kastamonu Van Afyon 0 232 4255491 0364 2132490 0212 5711976 0342 2311042 0 366 2141038 0432 2163022 0272 2153207 04 Nisan 1996 Sahhh 0236 7143968 Antalya 0 242 2412179 tstanbul-2 0 216 3533557 Di>arbakır 0412 2286093 Bitlıs 0434 2161353 Çankın 0 376 2132389 05 Nisan 1996 Elazığ 0424 2182564
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear