25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 14 MART 1996 PERŞEMBE 16 KULTUR Rönesans'm öteld yüzü: 6 Giordano Brımo' AYŞEGÜL YÜKSEL Oyun yazan-yönetmen-oyuncu Erhan Gökgücü'nün 1968 TOBAV Oyun Yarış- ması'nda ıkincılık ödülünü almış olan ve 1986'da ilk basımı yapılan (Hacan Yayın- ları) oyunu "Giordaııo Bruno" Ankara Devlet Tıyatrosu tarafından ılk kez sahne- ye çıkanldı. Irfan Şahınba^ Atölye Sahne- si'nın boş alanını yetmiş dolayında "ka- rakter"le dolduran otuz bir oyuncudan, Rönesans'ta yaşanmış vurucu bir "orta- çağ" öyküsü ızlıyoruyz. Rönesans'ın 6te- ki yüzünü... Rönesans -tanh kitaplanmızda okutul- duğu bıçımıyle- Avrupa'nın bir anda orta- çağdan sıynlıp günlük güneşlik oluverdı- gı bir "insanlıkutkusu" ızlenimı verir. Oy- sa "Aydınlanma"yu ulaşma yolunda nere- deyse üç yüzyıl boyunca yaşanmış, kahır- lı bir"geçjş"dönemıdır. Rönesans, 15. yüz- yıl Italyası'ndabaşlayan u yenidendoğu$"u Leonardo, RaffaelJo. Mkhelangelo yarat- tıklangüzellıklerlemuştularkeıı. iinlü Flo- ransalı sıyaset kuramcısı-dev let adamı ya- zar Machiavelti komedılerinde, toplumun- da gördüğü "dikenliçairian giindeme ge- tınyordu. Katolık kılısesının "tartısılmaz öğreti"sını koruma yolunda kurulmuş olan ortaçag kökenlı dınsel yargı kurumu "en- gizjsyon" 16. ve 17. yüzyıllarda, bılım ve özgürlük karşısında verdiğı savaşımı tüm hızıyla sürdürmekteydı. Kopemik'le Ga- lilearasındakıdönemdeyaşavan Italyanfı- lozof-astronom-matematıkçi Giordano Bruno. 1600 yılında bılımın, düşüncenın ve ınsanın özgürlüğünü savunduğu ıçın Tann'ya karşı çıkmakla- suçlanıp yakıldı. 1616'da "Kopernik sistemi"nı. 1632'de Galıle'yı mahkûm edeni *engiflsvon''un et- kısını yıtırmesı ıçın Avrupa'nın 18. yüzyı- lı beklemesı gerekecektı. Giordano Bruno. Shakespeare'ın çağ- daşıdır. Rönesans ürünü "insancı" tıyarro- nun en parlak örneklennı veren Strat- ford"lu ozanın büyük Londra çıkarmasına az kala Bruno. Ö\ford Ünıversıtesı'nde verdığı bırdızı konferansta. katolık kıh;>e- sınin ortaçag boyunca tüm polıtık-ekono- mik-toplumsal gücünüaldıgi "yermerkez- ci" görüşü eleştırdığı zanıan. artık katolık kılı-^esıne baglı olmayan Ingıltere'nın Ox- fordlu hocalan tarafından bıle düşmanca br tepkiyle karsılaşmıştı. Tüm yaşamını, gıttıgı her ülkedeki inanç-bılim dengesını altüst eden. bılımsel gerçeğe ulaşma ve bu gerçeğı savunma adına "otorite" konu- mundakı tüm kurum ve gruplan hıçe sa- yan, özgürlükçü ve ınsancı bır "gezginci bi- Km adamı" olarak geçırdi. Aynı zamanda bırdın adamıydı; Katolık kılısesının, ınsan bılmcını "içerik"te ve *biçim''de kıskıvTak baglamayı amaçlayan katı "inanç" anlayı- şına karşı çıkan, -avdınlıkçT bırtannsever! Sekız yıl ışkence gördü, görü^lennden vaz- geçmedi. Işte bu yüzden kahraman oldu; G iordano Bruno çok sayıda tablonun, anlatıcı-yorumcu görevi yapan bir şarkıcı palyaço ile dört çalgıcmın araya girmesiyle birbirine bağlandığı, her tabloda çağa özgü belirli toplumsal tavırlann sergilenmesi yoluyla Bruno'nun bilimi ve insanı özgür kılma adına yaşadığı serüveni dile getiren, belgelere dayandınlmış bir oyun. O yunun baş kişisi, Bruno, bilim adamlığı doğrultusunda Brecht'in Galile'siyle örtüşüp çatışırken, ilerici bir din adamı olarak da yer yer John Whiting'in başyapıtı "Şeytanlar"ın rahip Grandier'i John Osborne'un "Luther" oyununun Martin Luther'i ile buluşuyor. Ancak, bu ünlü oyun kişilerinin yaşadığı ikilemler Bruno'nun yanına bile uğramıyor. Oyun yazan-vönetmen- oyuncu Erhan Gökgücü'nün Ankara Devlet Tiyatrosu'nda sah- nelenen "Giordano Bruno'adlı oyunu Rönesans'ta yaşanmış vurucu bir ortaçağ öyküsü- yakıldıgı alana nıce yıllar sonra heykeli dı- kıldı Erhan Gökgücü, bızım toplumumuzun insanı. Bruno üstüne bır oyun yazmaktan- sa. "benzer düşünceleri olan ve yaklaşık bir sona uğrayan" bızden bınnın, Hallac-ı Mansur'un oyununu yazmayı düşünmüş öncelerı. Sonra görmüş kı. yeterlı bilgıle- re ve belgelere ulaşması ıçınbelkı kırk ça- nk, kırk asa eskıtse de yetmeyecek. Oysa zorda olsa Giordano Bruno'ya ılişkin kay- naklara ulaşmayı başarmış. Ortaya Brecht'in "Gaiileo GalileTsıne "nazire" nıtelıgınde bır epık tıyatro ömegı çıkmış. Brecht."engizisyon'' kurulunun, "işken- ce aleÜerTnı göstererek Galıle'ye gözda- gı vemıesı karşısında. ~Aydınlanma"nın gelışını çabuklaştıracak bulgularını ve ulaştıgı bılımsel sonuçları reddedıveren ünlü bılgıne "Yazık. kahramanlara gerek duyan ülkeye" dedırtır oyununda. Gökgü- cü ıse "Giordano Bruno" yoluyla bır baş- ka soru soruyor; "Neden kahramanlar ya- raürsu dünya?" Yırmıbırıncı yüzyıla beş kala, bılım ve ınanç arasında dogru köprü- ler kuramamış, dınsel ınanca ilışkin "tar- bşümaz ögreti"len tartışmaya açamamış kafası kanşık toplumlann tümünün yanı- tını araması gcreken bır soru... "Giordano Bruno" çok sayıda tablonun, anlatıcı-yorumcu görevi yapan bır şarkıcı palyaço ile dört çalgıcının araya girmesiy- le birbinne bağlandığı. her tabloda çağa özgü belırlı toplumsal tavırlann sergilen- mesi yoluyla Bruno'nun biümı ve insanı özgür kılma adına yaşadığı serüveni dile getiren, belgelere dayandınlmış bır oyun. Oyunun baş kışısı, Bruno, bılım adamlığı doğrultusunda Brecht'in Galile'siyle örtü- şüp çatışırken. ılcnci bır din adamı olarak da yer yer John VVhiting'in başyapıtı "Şey- taolar"ın rahıp Grandier'ı John Osbor- ne'un "Luther" oyununun Martin Luther'i ile buluşuyor. Ancak, bu ünlü oyun kişile- rinin yaşadığı ikilemler Bruno'nun yanına bile uğramıyor. Bu nedenle, genç yaşında yakaladıgı doğrulan yaşamının sonunadek savunan ve bu uğurda ölümü kucaklayan idealist bir kahramanın düz çizgide süre- gelen öyküsünü izliyoruz. Yine de, zengin tiplemelerle ve ıçeriği yoğun söyleşimler- le bezenen bu hareketli serüveni hiç bunal- madan, ınsan hak ve özgürlüklerine günü- müzde ve toplumumuzda indırilen darbe- ler bağlamında onlarca çağnşım yaparak izlıyorsunuz. Erhan Gökgücü'nün konu- sunu ışleyış bıçimi, ülkemizde -oyunun ya- zılışmın tamamlandığı- 1985 yıhndan bu yana yaşanmış, yaşanmakta olan bir dolu olayı da oyunun çerçevesi ıçine alıveriyor. Oyunu sahneleyen Gökgücü, hızlı sah- ne degışimlerine oianak tanıyan, yalm ama renkli bir çevre-giysi-ışık tasanmı içinde gerçekleştirmiş çahşmasını. Breughel'in kalabalık sahnelı resımlerinde olduğu gibı olaylan "kuş bakışı" gözlemleme olanağı sağlanmış seyırciye. Hakan Dündar'ın ya- lm ama incelikli dekor tasanmı, Nur Uz- men'ın oyunculan çeşitlı kişiliklere bürü- yen aynntılı giysi tasanmı ve soluk almak- sızın rolden role geçen genç oyunculann enerjik tartımıyla buluşunca tüm abartısız- lığma karşın çarpıcı olabilen bir görsel- işitsel şölen oluşuyor. Ankara'daki en niteiikli çalışmalardan biri Genç sanatçı Levent Ulgen'in feugüne dek canlandırdığı bir dolu farklı karakter içinde en ıyi uyumu Bruno bağiamında gerçekleştırdığinı düşünüyorum. Drama- tik değişimlerden geçmeyen bir oyun kışı- sinı canlandırmak kolay değıl; oyuncu -he- le "kahranuuTı oynuyorsa- ister istemez daha yüksek seslı, daha abartılı mımik ve jestlerle bezelı bir bıçeme kayabilır. Oysa Clgen, çevresınde hızla bır tıplemeden bır başkasına geçen, sanatçı arkadaşlannı ez- meyen, yalm, doğal bır oyunculuk biçemi benimsemiş. 'ŞarkKi Palyaço'yu oynayan genç opera sanatçısı L fuk Karakoç kutlanası bir ça- bayla. Funda Gönlüşen Gökgücü'nün oy- nayacağı role, sanatçının provalar sırasın- da sakatlanması sonucunda on gün gibı kı- sa bir sürede hazırlanmış. Çok başanlı bir yorumla oyunun rengini ve tınısını belırlı- yor. Çoğunlukla bırden çok kışiyi canlan- dıran diğer sanatçılann çeşitli yonımlan- nın düzeyı farklı olsa da yapıma egemen olan toplu oyunculuk başanlı bir çizgiye oturtulmuş. Ûnutmadığım yorumlardan bı- ri dört ayn kişiyi canlandıran Nusret Şe- nay'ın kusursuz -kesinlikle uluslararası dü- zeydekı- 'Papa' tıplemesi. Mend Ülkü de birbinne hıç benzemeyen ikı ayn "komik" rolde (Başrahibe ve Bayan Mocenigo'da) tablolann"ge$tus"unu başanyla ortaya çı- karan sevımli bır teatralliği yakalıyor. "Giordano Bruno" ıçenğı ve yapım özellıkleriyle tıyatro döneminin Anka- ra'daki en nıtelıklı çalışmalanndan biri, 13- 23 mart tanhlen arasında altı kez daha ser- gılenecek. Kaçırmayın. Polonyah yönetmen Kieslowsld öldü Kültür Servisi - Polonyah usta sinemacı Krzysztof KiesUmski dün, geçirdiği kalp krizi sonucu 55 yaşında öldü. Ünlü yönetmenin ölümünü özel bir radyo istasyonu duyurdu. Kieslovvski'nin de ortaklan arasında bulunduğu 'Tor' film stüdyosunun bir yetkilisinin verdiği bilgiye göre, yönetmen geçen salı günü başanlı bir by-pass ameliyatı geçirmiş ancak ani knz ölüme yenik düşmesini engelleyememişti. Kicslovvski, geçen yıl ağustos ayında geçirdiği kalp krizinın ardından hastaneye yatınlmıştı. 1941 'de Varşova'da doğan Kieslovvski, çocukluğundan başlayarak gezgin ve eziyetli bır yaşam sürdürdü. O yıllarda, annesi ve kızkardeşi ile birlikte veremli babasını bir sanatoryumdan digerine taşıyan Kieslovvski, yıllar sonra kendisine çocukluğu ile ilgili sorular sorulduğunda yanıtlamaktan hep kaçındı. 16 yaşında iken Irfayeci Eğıtım Okulu'na kaydedilen Kieslovvski, buradaki asken disipline dayanamayacağını hissederek, Varşova'daki Tiyatro Teknisyenleri Okulu'na, daha sonra da Lodz Film Okulu'na girdi. O yıllarda(1956) Polonya'da, iktidardaki Polonya Komünist Partisi'nin lideri Gomulka yönetıminde 'sosyalizmde farklı yollar' rüzgan esıyordu. Stalin'ın ölümünün üzennden yalnızca üç yıl geçmişti. Haklar ve özgürlüklerin üstündeki baskılar kaldınlmıştı, Polonya halkı yeni sosyalizm deneyini coşkuyla karşılıyordu. Ancak çok geçmeden 1968 yılı ile birlikte Gomulka'nın getirdiği özgürlükler rafa kaldınlacak ve yeni F 1 L M L E R 1 1975 Personel 1976Blizna'Yaraİzi 1979 Amator' Amatör 1982 Pryzpadek/ Kör Talih 1984 Ben Konca' Sonsuz [987 Krotki fîlm o sabijaniu/ Dldürme İJzerine Küçük Bir Film j.988 Krotki film miloscı/ Aşk Dzerine Küçük Bir Film 1989Dekalog/OnEmir 1991 The Double Life Of Veronique' Veronique'nin Çifte Yaşamı 1993 Trois Couleurs: Blue /Üç Renk: Mavi 1994 Trois Couleurs: Blanc / Dç Renk: Beyaz 1994 Trois Couleurs: Rouge/ Üç Renk: Kırmızı birbaskı dönemi daha başlayacaktı. Kieslovvski o yıllarda Lodz Film Okulu ögrencisiydi. Okul, baskıcı rejime karşı çıkan ilerici gençlerin biraraya geldiği bir buluşma yeri olmuştu. Rejim karşıtı öğrencilerin pek çoğu gözaltına alınıyordu. Kieslovvski, böyle kanşık birortamda 1969 yılında okuldan mezun oldu. 1960-70'ler Polonya'da sinemanın altın çağıydı. Huzursuz bir toplumun isteklerini en dolaysız biçimde karşılayabilecek iletişim biçimlerinin başında geliyordu sinema. Eğitimini, Andrzej VVajda, Roman Polanski, Jerzy Skolimowski ve Kryzstof Zanussi 6 Yaşam bir çelişkfler yumağıdır' Kültür Servisi- Kieslovvski, Fransız Devnmi'nin renklerinden esinlenerek yaptığı üçlemede; mavi •özgürlük',be- yaz 'eşitlik', kırmızı 'kardeslik' demek- ti. Üçlemesi. Ma\i, Beyaz ve Kırmı- zı'dan sonra aldığı bazı eleştirilernede- niyle sinemayı bıraktığını açıklayan ve yaşamını bir köşede bol bol sıgara içe- rek geçireceğini söyleyen Kryzsztof Kieslovvski sürpriz bir kararla yeniden setlere döneceğini açıklamıştı. MK2 adlı Fransız firmasıyla yeni bır üçleme için kontrat ımzalayan Polonyah yö- netmen, Fransızlar için an arda Cehen- nem, Araf ve Cennet'i çekecektı. Yönetmenhğı gönül rahatlığı içinde bıraktığını belirten Kıeslovvskı. bu ka- rarı alma nedenıni şöylc açıkhyor- du: "Arük yeter. Zaten film vapmavı hiç- bir zaman sevmedim. Film dünvasının o yapay, gerçeklerden uzak, ahşık oldu- ğûm dünyanın değer yargılanndan farklı değeriere sahip atmosferinden hiç hoşlanmamıştım. L »telik bunlar en te- mel değeıier. Bence filmcilik saygın bir uğraş değil." Ona göre. örneğın ayakkabı yapmak çok saygın bir meslekti. Çünkü yarar- lıydı. Ama ne yazık ki, film yapımcısı olarak eğitilmiştı ve başka bir şey yap- mayı bilmıyordu. Dekalog, Veronique'nin Çifte Yaşa- mı ve Mavi-Beyaz-Kırmızı adlı üçle- mesi gibı başyapıtlan film dünyasına kazandıran Kieslovv ski, 52 yaşında Av- rupa'nın en ünlü sinema isimleri arası- na girmişti. Ama başan, pek ilginç de- gildi: başanya giden yol daha ilginçtı onun için. Filmknnin başanlı olduğunu da san- mıyordu: "Benceönemli olan doğruza- mam kollay ıp, dogru karan almakür." \asami bir 'çelişkiler vumağı' olarak gören v önetmen.güzel bir filmin- öme- ğin Fellini'nin La Strada'sı- dünyayı ol- duğu gibi gösterirken kendi dünyasını da yaratması gerektiğini belirtıyordu. Gerçekleştirdıği bütün filmlerinde de ya^amın bılinemezliğini çarpıcı birşe- kilde gözler önüne seriyordu. Film çevırmek amacıyla birkaç yıl- dır yaşadığı Fransa ve İsviçre'yi terk ederek ailesi ile birlikte Polonya'ya ge- ri dönen, bir zamanlar yeraltı kültür mi- litanı olarak dönemin yönetimini acı- masızca eleştiren Kieslovvski, artık o eski günlere dönmek istemiyordu. "Ben her zaman komünistlerden nefret cttim ve hâlâ da nefret ediyonım. Ne var ki o dönemde var olan dostluğu an- yorum. Nerede o eski güzeiim ilişkiler?" Sinemaya sevgiyle değil. hırsla san- lan Kieslovvski, ilk günlerde devletten destek görmemiş ve film çekerken p>ek çok olumsuzlukla savaşmak zorunda kalmış. Politik baskılar, politikadan uzaklaş- masına yol açmış. Ilk belgesellerden sonra polıtıkanın kendısini çekmediği- ni görerek politik filmlerden uzak dur- masına karşın Kieslovvski, Sonsuz ve Dekalog'da bürokrasinin hantallığını. sessiz çığhklan, günlük yaşamın tekdü- zehğinı o denli gerçekçi bir dılle akta- nr ki. filmin her karesi politika kokar. Hiçbir zaman herhangi bir dine bağlı olmayan yönetmenin yapıtlannın hep- sinde fızikötesi bir boyut mevcuttur. Polonya ve Fransız sineması arasın- da hıçbır fark görmüyordu Kieslovvski: "Ancak insanlar hep aynı, yani umut- suz, yaşama uyum sağlayamavan, aşk acılan içinde kıvranan, hepsi aynı şekil- de doğan ve ölen yarabklar." Emekli olunca çevresindeki sevdiği insanlarla birlikte huzurlu bir yaşam sürmeyi umut eden Kieslovvski, büyük bir yanılgı içinde olduğunu, bu şekilde de mutlu olamayacağını itiraf ediyordu. Filmlen onu mutlu etmiş miydı? "Hayır. Ama mutlu olmamam için de bir neden vokru. Zaman zaman yaşama yansız bir gözle bakmak gerekir. Ama- cuııza ulaşıp ulaşmadığınızı hemen an- layamazsmız. .Neden sonra eide ettikle- rinizi yitirince nelere sahip olduğunuzu anlarsınız." "Belki de" başanlannın farkına var- mak için sinemayı bırakmıştı. gibi Polonya sinemasının ünlü ustalanyla birlikte aynı sıralarda tamamlayan Kieslovvski, ilk filmlerinden Camera BufT( 1979) ile Moskova Film Festıvali'nin Büyük Ödülü'nü kazandı. Gündeiik hayatı irdeleyen, yalm bir sinema dilinin hâkim oldugu fîlmleriyle dikkat çeken yönetmen, büyük çıkışını 'No End' ve Batı'da iyice tanınmasını sağlayan, TV için yapılan 10 filmlik birdizi olan 'Dekatog'la (1988-89) yapacaktı. Sinemavi bırakbşuu açıkladı sonra da vazgeçtı 'ÖWürme İJzerine Bir Film' ile 1988'nde Cannes'da Jüri Özel Ödülü'nü alan yönetmen, 'Aşk Üzerine Küçük Bir Film' ile yine 1988'de San Şebastıan Film Festivali Büyük Ödülü'nü kazandı. 'The Double Life of Veronkjue'den sonra, 2 yıl önce sinemalanmızda gösterilen, 1993 Venedik Film Festivali'nde Altın Aslan odülünü alan ve Juliette Binochet'ye En Iyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü getiren 'Mavi' ile 1994 Berlin Film Festivali'nde Kieslovvski'ye En Iyi Yönetmen Ödülü'nü getiren 'Bejaz' filmlerini içeren ünlü üçlemesi 'Üç Renk: Mavi, Beyaz, Kırmızı' yı (1993- 94) gerçekleştiren Kieslovvski, üçlemeyi tamamladıktan sonra sinemayı bıraktığını açıklamış, ancak bir süre sonra bu karanndan vazgeçtiğini bildirmişti. Kendisiyle yapılan bir söyleşide 'Ben normal bir insanım' diyordu Kieslovvski. "İlginç buİduğum öyküler, ülkemde birçok Polonyalının gördüğü ve ilgilendigi öyküJerdir" Yaşamı boyunca, gerçekten önemli olan, ancak kendisinin de adlandıramadıgı 'sey'i bulmaya çalıştı. Filmlerini hep 'sansür acsı' çekerek gerçekJeştiren ünlü yönetmen, Danusia Stok'un kaleme aldığı 'Kieslovvski On Kieskwski' adlı kitapta, film yapmanın kendisi için ne demek olduğunu şöyle anlatıyordu: "Film yapmak, khielerin hoşuna gitmek, sayısız fesrivale katılmak, röportajlara yanıt vermekten ibaret bir iş değildir. Tersine, her sabah saat 6JO'da kalkmak. soğuğa, kara, yağmura, çamura rağmen sırtuııza yüklediğiniz agır çantalaria kilometrelerce yol yürümektir. Sinirlerinize hâkim olmamzı gerektiren bir iştir film yapmak. Gerektiğindc ailenizL, duygularuıızı, özel yaşamını/Ja ilgili tüm aynntılan unutmak zorunda kalırsınız. Belki, işadamlan ya da ağır işlerde çalışanlar için de bu bb'yledir, hakbduiar da.. Belki de artık bu işi yapmamam gerekiyor. Bir yönetmen için son derece kritik bir dönemin eşigindeyim şimdL Sanınm artık eskisi kadar sabıriı degilim. Oyunculara, kameramanlara, hava koşuUanna, saatlerce beklemelere tahammülüm kalmadı. Bir yandan da, bu işe kendimden çok şey verdiğimi düşünüyorum, bu yüzden böyle bırakıp gidemem." IŞHJJAKVE YELPAZE ATtLLA BİRKİYE Anımsamakta Yarar Var Yaşar Kemal duşuncelerinden, yazdıklanndan do- layı yargılandı vecezalandınldı. Duşuncelerinden do- layı insanlann yargılanmasının, cezalandınlmasının karşısında söylenecek pek bir şey yok! Ne diyebiliriz ki, insanlann düşüncelenni özgürce yazmaJarı, söylemeleri, açıklamalan gerekir demek, bunu savunmak 1996 yılında doğrusu insanın ağnna gidiyor. Tek sözcükie bir ırtanç bu! • Zaman zaman tarihın derinliklerine uzanıp örnek aldığımız olaylar, düşünceler vardır; ıbretlık davalar vardır. Hemalde kültür tarıhinin en önemli ilk düşünce da- vası Sokrates'inkidir. Atinalı Sokrates, felsefe tarihinde, yöntemli olma kaygısını ilk kez ortaya koymuş; İ.Ö. 469-399 tarihle- ri arasında yaşamış bir fîlozoftur. Sokrates, felsefeye insan sorunlannı konu edinen ve "akıl" ilkelerine dayanan bir ögretim niteliği kazan- dırarak yeni bir akımın başlangıcı sayılmıştır. Nitekim, Cicero onun için, "Felsefeyi gökten yere indirerek insanlar arasına sokmuştur" der. Üç Atinalının; şair Mditos, retorikçi Lykhon ve de- rici Anytos'un suçlamalan üzerine, baldıran zehri iç- mek suretiyle ölüm cezasına çarptınlır. Gerekçe şudur: "Devletin tannlanna inanmamak; başka tannlarkabul etmek ve gençliğin ahlakını boz- mak." Sokrates'in davasında kişisel çekememezliklerin yanı sıra siyasi yanın da ağırlıklı olduğu kesindir. Filo- zof "oligarşi"y\ oldukça rahatsız etmiştır. Ölüm cezasını beklerken, ögrencisi Kriton onu ka- çıımak ıstemişse de Sokrates bu öneriyı geri çevirir "Yetmiş yıldır karşı çıkmadığım Atina yasalan, şim- di bana ölmeyı buyuruyor diye kaçarsam kendi ken- dimle çelışkiye düştüğüm gibi benimsediğim ahlak il- - kelenne de aykın davranmış olunjm." • Sokrates'i öldürmüşlerdır, ama düşüncelerini sil- mek olanaksızdır. Sokrates'ten sonra, onun düşünce yöntemine dayalı dört "Sokratesçi okul" ve görüşle- rinden esinlenen çok sayıda felsefi akım ortaya çık- mıştır. Bir anlamda, Sokrates ortaya koyduğu düşüncele- rin, kendisinden sonra da yaşayacağını sezinlemiştir. Ünlü 'Savunma 'sında şöyle demiştir: "Beni ölüme yargılı kılan sızlere, siz yargıçlara şu- nu söylüyorum: ölümümden çok geçmeden, bana verdiğiniz cezadan daha ağır bir cezaya çarpılacak- sınız siz. Beni ölüme yargılamakla, yaşamınızın hesa- bını soracaklardan kurtulacağınızı, onlaha ödeşece- ğinızi umuyorsunuz. Ama kazın ayağı öyle değil, hiç ummadığınız bir şey gelecek başınıza. Şimdiye de- ğin öne fırtamalanna sıze sezdirmeden engel oldu- ğum birçok kişinın karşınıza dikildiğini, sizlerden he- sap sorduklannı göreceksiniz. Insanlan öldürmekle, sürdüğünüz kötü yaşamın kınanmasına engel olaca- ğınızı sanıyorsanız, yanılıyorsunuz." • Sokrates'ten sonra insanlık tarihi çok degişti, ama degışmeyenler de var. Duşuncelerinden dolayı birini, 2395 yıl önce baldıran zehriyle ölüme mahkûm et- mekle; şimdi yirmı aya mahkûm etmek arasında pek bir fark yok... Bir başka "düşünce suçlusu" olan Nâzım'ın kırk beş yıl önce yazdığı dızelerini de anımsayalım: Bir âlet, bir sayı bir vesile gibi değil insan gibi yaşamalıyız dersin, büyük hürriyetinle basariar kelepçeyi, yakalanmak, hapse ginnek, hattâ asılmak hürriye- tiyle, hürsûn! Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatında, hüniyeti seçmene lüzum yok hürsün. Bu hüniyet hazin şey yıldızlann altında. Sadri Abşık'ı anma gecesi Kültür Servisi - Türk sinema ve tıyatrosunun ünlü aktörü Sadri Ahşık, ölümünün birinci yıldönümüne rastlayan 18 mart pazartesi günü iki ayn törenle anılacak. 18 mart sabahı saat 11.30'daki ilk tören, sanatçının Zincirlikuyu'daki mezan başında gerçekleştirilecek. Akşam, saat 20.00'de Atatürk Kültür Merkezi Oda Tiyatrosu'nda bir anma gecesi düzenlenecek. Halit Kıvanç'ın sunacağı gece, sinema ve tiyatro sanatçılannın katılacağı bir kokteylle başlayacak. Anma gecesinde, Türker lnanoğiu'nun hazırladığı, Sadri Ahşık'm başanlı sinema yaşamını yansıtan kısa bir belgeselle Yavuz Özkan'ın ressam Sadri AJışık'ı dile getiren görsel çalışması sunulacak. Şair Sadri Ahşık'ı Müşfik Kenter'in seslendireceği gecede, Mücap Ofluoğlu, Hulki Saner, Lale Oraloğlu, Safa Önal, Sevda Ferdağ, Yavuz Özkan ve Selim Ileri aktörün çok yönlü sanat yaşamını, özelliklerini anlatacaklar. Anma gecesi tnci Çayırh ve Alaattin Yavaşca'nın solist olarak katılacaklan, Sadri Alışık'ın şürlerinden bestelenmiş şarkılan içeren bir konserle son bulacak. Avusturyalı yazar Barbara Friscltmuth, İstanbul'da Kültür Servisi -3-17 mart tarihleri arasında Ankara, Izmır'de konferanslar vermek ve İzmir Kitap Fuan'na katılmak üzere Türkıye'ye gelen Barbara Frischmuth, konferans dizisinin sonuncusunu istanbul'da, Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde bugün saat 14.00'te gerçekleştirecek. 1941 yılında Altausse'de doğan Barbara Frischmuth, roman ve hikâyeler yazmakta. Yaşamını Viyana'da sürdüren yazar, Avusturya edebiyatının en önemli temsilcilerinden biri olup Türkçe ve Macarca bilmektedir. "Öyküler", "Pembe ve Avrupalılar". "Güneşte Gölgenin Yok Oluşu" gibi eserleri Gürsel Aytaç tarafından dilimize çevrilmiştir. MGM film stıidyosu satılıyor PARİS (AA) - Simgesi aslan kükremesi olan Hollyvvood'un ünlü film stüdyosu Merro Goldvvyn Mayer (MGM) satılıyor. Fransız hükümeti, devlet denetimi altındaki Corsortium de Realisation firmasına (CDR), sahibı olduğu MGM Stüdyolannı satması için izin verdi. Chargeus, Philips ve Poygram firmalannın ilgi gösterdiği. açıkarttırma ile satılması beklenen MGM Stüdyolan'nın 1.5-2 milyardolar değerinde olmasına karşıhk, daha fazla fiyattan da satılabileceği belirtihyor. Eğlence dünyasında yıhn en büyük satışı olarak kabul cdilen 72 yıllık bır geçmişe sahip olan MGM konusundakı son İcaran Fransa hükümeti özelleştirme komitesi verecek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear