25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 1 ŞUBAT 1996 PERŞEMBE 14 KULTUR Dünyanın en popüler operası 100 yaşında îtalyan besteci Puccini 'nin unutulmaz operası "La Boheme " tüm dünyada çeşiîli etkinlikleıieyüzyılı geride bırahyor Kültür Servisi - Puccini'nin ünlü operası "La Boheme"bugün yüzüncü yılını kutluyor. llk olarak 1 Şubat 1896 tarihinde Torino'da izleyicinin karşısına çıkan "La Boheme", o zamandan bugüne. yüz yıldır. opera tarihinin en etkileyıci örneklennden birisi oima özelliğini sürdürüyor. Puccini'nin müzikal dehasıyla ölümsüzlüğe ulaşan "La Boheme"in kaynağı. Fransız yazar Henr>' Murger'in "La Vie De Boheme" (Bohemin Yaşamı) adlı oyunu. Paris'in bu bohem \e yeteneksız şairinın elinden çıkan oyun. Puccini'nin müzığıvle buluşarak dünyanın en başanlı operalanndan birine dönüşmüştü. "La Boheme"ın "bohem" öyküsü 1845 yılında başlar: 1845 yılı. Henry Murger'in şansının açıldığı yıldır. Çok değil. bir kaç yıl önce Paris sokaklarını beş parasız arşınlayan. sorsanız kendisini yenı Lord Byron olarak tanıtan, ama aslında üçüncü sınıf bir şair olmaktan öteye geçemeyen bir adamdı Murger. 1845 yılında. vıne meteliğe kurşun attığı günlerin birinde. bir edebiyat dergisi olan Le Corsaire. Murger'e, Paris'in bohem vaşantısım anlatan öykülerini yayımlamak istediğini sövledı. Bununla kalsa iyı. yazılardergi okuyucularının ilgisini çekince. dergi Murger'den dizi halinde yayımlanmak üzere her hafta bir >azı vazmasını ısıedı. Üç yıl siiren bu yazıların ne kadar başarıh olacagını herhalde Murger tahmın etmiyordu. Önce "La Vie De Boheme" adıvla oyunlaştırıldı bu yazılar. Ardından Fransa'nın önde gelen yayınevlerinden biri olan Michel Le\i tarafından bir kitap halinde yayımlandı. Ve on yıl öncesinın yeteneksiz şairi 1851 yılına gelindığinde adı Victor Hugo'vla birükte anılan. Napolyon tarafından madalyalarla ödüllendirilen bir tıyatro yazan haline geldi. Sonrası oldukça trajik. Murger. elde ertigi bu başarının tam kevfinı çıkaracakken. sonraları çok moda olacak "Hızlı yaşa genç örtakıntısının öncülerinden bıri olma unvanını elde ederek 39 vaşında öldü. Fakat "La Vie De Boheme" uzun süre. 1920"li vıllarda vitik kuşağın. örneğin Hemingway'ın kitaplarını okuyanlann Paris'in yolunu besteciden biri. son yapıtı "I Pagliacci' oldukça başarılı olan Ruggero Leoncavallo. diğeri ise 35 yaşındaki tutması misali bir etkıyle. uzun süre genç sanatçılann Paris caddelerinı adımlamasından sorumlu oldu. "La Vie De Boheme"in bu etkisıni uzun süre sürdürdü. Öyle ki 42 yıl sonra. 1893 yılında. Milano'da iki Italyan besiecı. bir masada oturmuş. "La Me De Boheme"ı besteleme çalışmalarından söz ediyordu. Bu iki Giacomo Puccini idi. Önce kibarca birbirlerınin \apıtlarını övüyorlardı bu iki kişi. ama bırden ortalık gerginleşti. Çünkü Leoncavallo. kendı beslelemeyı düşündüğü "La Boheme" için yardım istediği Puccini'nin çoktan bestelemeye başladığını ögrenmişti. Bu gergin ' ortam. Puccini'nin "Varsın iki tane 'La Boheme' olsun. Bakalım halk hangisini daha çok begenecek" sözleri üzerine amansız bir rekabete dönüştü. Bu rekabette ipi ilk göğüsleyen I Şubat 1896 tarihinde yapıtının prömiyerini yapan Puccini oldu. Bir yıl gecikmeyle. 1897 yılında yapıtmı tamamlayan ~"\ Leoncavallo yanşı kavbetmişti. ^"^ HalkPuccininin"La Boheme"inı çok sevmiş. vapıt oldukça popüler olmuştu. Işte bu yapıt. opera tarihinin belki de en popüler yapıtlanndan bir olan "La Boheme" bugün yüzüncü vaşını kutluyor. Bu hafta içinde. sadece ingiltere'de önde gelen 3 opera, ayrıca. Fransa'da Amerika'da \e dünyanın bir çok yerinde bir çok opera "La Boheme"i sahnelivor. Peki nedir bu yapıtı bu kadar popüler kılan? Italyan opera ugüne dek yazılmış en acıklı aşk hikâyelerinden biri olan "La Boheme". ilkkez 1 Şubat 1896 yılında Torino'da sahnelenmişti. Fransız yazar Henry Murger'in "Bohemin Yaşamı" adlı kitabından yola çıkarak bestelenen opera. İstanbulda da geçen yıllarda Yekta Kara'nın çağdaş yorumuyla izleyiciyle buluşmuştu. sanatının en degerli aryalannı içeren bestesi önemli biretken elbette. Ama yapıtın popülerliğinin altında vatan asıl neden anlattığı mutsuz aşk hıkayesi. Bu öyle bir aşktırki. EricSegal'ın "Aşk Hikâ\esi~nin sözü bıle edılmez yanında. "La Boheme". yazılan en acıklı aşk hikâyesidir. Övkü söyle: Bir gün. bohem bir şair olan ve ressam arkadaşı Marcello'va bir atölyede birlikte yaşayan Rodolfo'nun kapısını mumunu yakmak için ateş isteyen komşulan Mimi çalar. Bu ateş. mumla birlikte aynı zamanda iki gencin kalbınde de ateş yakar. Mimi ve Rodolfo birbırıne aşık olmuştur. Yaşadıkları bir kaç aylık ılişki oldukça sallantılıdır. Rodolfo. sık sık tutarsız da\ranmakta. çılgınca kıskançlık krizlerine gırmektedır. Buna dayanamayan \e nedenini anlayamayan Mimi. Marcello'ya akıl dantşmaktadır ki... Bir gün Marcello ile Rodolfo'nun bir konuşmalarına kulak misafirı olunca. bu da\ranışların nedenini anlar. Se\gilisi Rodolfo. Marcello'ya Mimi'nin verem olduğunu ve bir kaç ay ömrü kaldığını. o yüzden bö\le tutarsız davrandığını anlatıyordur. Mimi. gölgeler içinde kaybolur. Artık Rodolfo'yla ılışkileri bitmiştir, ayrılırlar. Uzunca bir süre birbirini görmeyen iki se\gili. Mimi'nin son nefesini vermesine çok az bir zaman kala tekrar biraraya gelirler. Fakat. kader. Mimi kısa süre sonra ölür. Bu ölümün yürek burkan bir tarafı da. Mimi'nin sesiz sedasız ölmesidir. Dıger operalarda. önreğin Verdi'nin "Rigoletto"sunda olduğu gibi dünyadan ayrılmadan önce uzun bir \eda konuşması vaparak değil. Rodolfo \e arkadaşlannın bulunduğu bir odanın bir köşesinde kımsenın haberi olmadan ölüverir. Puccini'nin dehası da tam buradadır. Hiç şüphe yok. bu ölüm dramatık konuşmaların ardından gelen duygusal bir ölümden çok daha etkileyicidir. Özetle. "La Boheme" operanın ender bulunan güzellikte bir yaratısıdır. Hem dramatik hem müzikal olarak. Mutsuz, kadersız aşk temasıvla bu etkisıni yüz yıldır sürdürmesi de onun mükemmeliğınin örneğidır. Puccini. ince noktayı çok ıvi yakalamaştır: sevdiğimiz şev ler her an tehlike altındadır. Daha övkünün başındavken insan hıssedebılır mutsuz sonu: Bulduğumuz her şev ı bir gün kaybedeceğız. Dahası "La Boheme" sunduğu yaşam biçınııvle gençlik romantizminin baştacı edildıği yapıtlardan bırisidir. Toplumsal kurallara uvmavan, aile baskısına başkaldıran bohem yaşantı. gençlikteki hayallerden birıdir. Bu operanın günümüzdekı ızleyicilennin aklı bir yandan çocuklann okul masrafında. sigortalarda \ e taksitlerdedir. Bir dönemin bohem yaşantısı geride kalımıştır. Fakat bilin ki, eğer operanın bitıminde ağlayan bir insan görürseniz. bu Rodolfo'nun aşkının ölümünden çok. kaçınlan bu yaşama bir ağıttır. 'Salome' ekim ayında Danimarka'da Kültür Servisi- Kültür Bakanı Fikri Sağlar. opera \e balenin çağdışı düşünen kesimlerin en büyük hedeflerinden biri olduğunu belirterek. opera \e baleye olan büyük ilginin bu çağdışı düşüncelere verilmış en anlamlı yanıt olduğunu söyledi. Opera ve balenin Atatürk'ün gösterdiğı çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma doğrultusundaki çabalar'dan rahatsızlık duyan bazı kesimlerin hedefi olduğunu vurgulayan Sağlar, yer bulamadıkları için koridorlarda konser izleyen sanatse\erlerin. bu çağdışı düşüncelere gereken yanıtı verdiklerine değindi. Sağlar. balevi belden aşağı sanat olarak gören. senfoni orkestrası ile zurna arasındaki farkı anlayamayanlara yanıt vermeye bile değmeyeceğini belirtti. "Opera ve bale. ulusİararası kültiirel iletişimin en etkin köprülerinden biridir" diyen Sağlar. bu nedenle ülkenin çağdaşlaşmasını istemeyenlere karşı simgesel bir anlam taşıyan opera ve baleye aynı bir önem verildiğini kaydetti I99İ-92 sezonunda 260 bin olan izleyici savısının 1994-95 sezonunda 500 bine ulaştığına dikkati çeken Sağlar. geçen sezon bu gösterılerden elde edilen gelinn 7 milvar 310 milvon lira olduğunu. bu sezonun ilk üç ayında ise bu rakamın 11 milyar 153 milyona ulaştığını söyledi. Temsıl sayısının 1994-95 sezonunda 25'e ulaştığını belirten Sağlar. opera ve balenin Anadolu'ya tanıtılarak sevdirilmesine. yönelik turnelere ayn bir önem verildiğini de ifade ederek. sezonun ilk üç ayında turne savısının 20'ye ulaştığını söyledi. Sağlar. "Dünyada hiçbir kumpanya, opera ve bale kuruluşu, bu kadar hızlı büyiime yaşamamıştır"diye konuştu. Çağdışı çe\relerin. opera ve balenin kadro ve ücretlerini gündeme getirmeye çalıştıklannı da anımsatan Sağlar. bir yılda Milli Eğitim Bakanlığı'na 50 bin kadro verilmesine karşılık. son 15 >ılda De\ let Opera ve Balesi'ne sadece 375 kadro tahsis edildiğini söyledi. Sağlar, bu rakamın ülkenin kültiirel gelışımine, sanatına ve sanatçısına \erilen değeri ortaya koyduğunu ifade etti. 3.Aspendos Opera ve Balerestivali Kültür Bakanı Fikri Sağlar, bu yıl üçüncüsü düzenlenecek Aspendos Uluslararası Opera \e Bale Festivali'nde 3'ü yabancı olmak üzere 11 etkinlik sergileneceğini açıkladı. Sağlar. bu festivalin. Avrupa Birliği yolundaki Türkiye'nin çağdaş yüzünün gösterilmesi ve gerçek zenginliklerinin tanıtılması açısından özel birönemi olduğunu kaydetti. 8-10 haziran tarihleri arasında gerçekleştirilecek 3.Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali'nde Ankara Devlet Opera \e Balesi Verdi'nin "Otello". Vivaldi Çayko\ski'nin "Mevsimler". tzmir Devlet Opera ve Balesi Mozartın "Sihirli Flüt". "Gala Konser". Mersin Devlet Opera ve Balesi Ra\el Borodin Adam'ın "Renklerin Dansı". Bızet'nın Istanbul Devlet Opera ve Balesi "Carmen", Balsanyanın "Levla Ue Mecnun"unu sahnelevecek. Hayfa Senfoni Orkestrası. Kültür Bakanlığı Çoksesli Korosu ve TRT Çoksesli Korosu ile Mozart'ın Requiem'ini seslendtrirken. Bükreş Devlet Opera ve Balesi Yerdi'nin "La Traviata"sını. Sofya Operası da Rossini'nin "Sevil Berberi"ni sahneleyecek. Festival. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın seslendirecegi Beethoven'ın keman konçertosu ve 5.senfonisiyle sona erecek. Bakan Sağİar. Devlet Opera \e Balesi'nin etkınliklerinin artık uluslararası platformlara da taşındığını belirterek. Modern Dans Topluluğu'nun Batum ve Titlis'te üç gösteri yapacağını. Daha önce "Turandot" operasıyla ilk yurtdışı turnesini gerçekleştiren İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin "Salome" operasını üç kentte sahnelemek üzere ekim ayında yine Danimarka'ya gideceğini açıkladı. Sağlar, önümüzdeki günlerde op<ra ve balenin sorunlannın tartışılacağı bir kurultay düzenleyeceklerini söyledi. Sağlar. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın yeni salonunun yapımına başlanamadığına da dikkati çekerek. bunun nedenini şöyle açıkladı: "Ankara Bü\ükşehir BeledivesTnin metro şantiyesi olarak işgal ettiği alan bakanlığımıza verilmediği için konser salonunun yapımına başlayamıyonız. BÜNÜkşehir Belediyesi'ni defalarca uyarmamıza karşın, şantiye oradan çekilmemektedir. Bu da bugünkü zihniyetin hangi yönde olduğunun bir göstergesidir." Paris güncesinden Başanh bir yorum: 4 Musa ve Aron' COŞKIN TUNÇTAN Tevrat'ın ikinci kitabında Tann Sınai dağına çı- kan Musa'ya on kutsal buv ruğunu iletirken oracık- taki çölde bekleşen Israillilerin. Musa'nın kardeşi Aron'un onayı ve desteğiyle. altından oluşturul- muşbirdana heykelinin çe\resinde kendilerini put- perestliğe verışİeri. fuhuşa dalışlan da betimienir. Çağdaş Alman bestecilennin en tanınmışlanndan Yahudi kökenli ArnoldSchoenberg'in bu anlatıdan esinlenerek \aratma\a giriştiğı. başta üç perdelik olarak tasarladığı. ama zaten yainızca bir sahnelik olarak düşündüğü son perdesini gerçekleştirmeden bıraktığı. bu nedenden tamamlanmamış kalan "Mo- ses und .\ron" (Musa ve Aron) operası. Theatre Mu- sical de Paris (TMP) de geçenlerde sahnelendi. Bu tiyatro. 1862'de. Chatclet adıyla açılışından beri. ya- kın bir geçmişe dek. Fransa'nın başkentinin en ün- lü operet tapınağıydı. Şimdi. belediyenin verdiği yüklü ödenek sayesınde. genellikle çok yüksek ka- liteli opera ve bale temsilleriyle, konserlerle doldu- ruyorprogramını. Felsefi ve dini bir başyapıt olarak nitelendirilen "Moses und Aron" da bu mevsimin en başanh et- kinliklerinden biri oldu. Bunda çok özgün dekorun, Herbert VVernicke'nin ustaca yönetmenliğinin ve tabiı. başlıca iki kişiyi canlandıran Aage Haug- land'in (Musa) ve PhilipLendridge'nin (Aron)pay- ları büyük. Bu yapıtın 7 Nisan 1961'de. uluslararası görkem- libirfestivalinaçılışgecesinde. Berlin DevletOpe- rası'nca. Paris'te ilk kez temsil edilişini dünmüş gi- bı anımsıyorum. Seyircilerin hayranlığı da belîe- ğimde capcanh kalmış. Hiç unutamayacağım baş- ka bir aynntıya da burada değinmemem olanaksız. O ünlü kurumun yöneticisi, "ınterdanf'i. Carl Ebert idi. Evet. iğrenç faşizmın Almanya'yı kasıp kavur- duğu yıllarda. ogiderek utanç verici durumadüşü- rülen ülkede vaşamak istemeyen. Türkiye'ye sığı- nan. Ankara Devlet Konservatuvan Tiyatro Bölü- mü'nde sonradan benim de hocam olan büyük oyuncu ve yönetmenleri yetiştiren. dünya çapında- ki sahne ^anatları uzmanı. Türk \e tiyatrocu oldu- ğumu. hele Muhsin Ertuğrul'la yakınlığımı öğren- diğinde. aramızda hemen öylesine sıcak. öylesine dokunaklı birdostluk doğuvermişti ki! Türkiye'den söz ederken tatlı bir heyecana kapılıyordu. Türk halkını övgüyle. öğrencilerini sevgiyle ve özlemle anıyordu. Eminim, Ebert'in yetiştirdikle- rinden sevgili hocam CüneytGökçer'in. bu satırla- n okursa. gözleri yaşaracaktır... Bugünkü durumumuz ne olursa olsun. yannımı- zın neye benzeyeceğini kestirmek olanaksız. Püri- tenlik içinde yüzen o zamanki İngiltere'de. Oscar Wilde'ın eşcinsellik suçundan en korkunç cezaev- lerinde yıllarca çürüyeceğini. özgürlüğüne kavuş- tuktan sonra parasız pulsuz sürüneceğini. kendisi- ne karşı uyuz köpekmiş gibi davranılan o ülkeden nihayet uzaklaşacağını, Fransa'ya kapağı atıp Paris'in sefil bir otelinde yoksulluk ve yalnızlık içinde son yıllannı yaşayacağını, şiddetli bir me- nenjitten sonra öleceğini. onu ünü muazzam bir ya- zar. serveti bol sosyetik birkişı olarak tanıyanlann. bu yüzden ona imrenenlerin hangisi tahmin edebi- lirdi? Kader işte... Danıştay başkanlığından önce yıllarca Adalet Bakanlığı yapan. bu arada vazdığı her kitapta konunun derinliği. biçemin güzelliğiy- le dikkati çeken Robert Badinter. Wilde'ın yaşa- möyküsünün en içleracısı kesimıni. ilk kez tiyatro için hazırladığı bir yapıtta yansıtmış. Ovunun adı. cezaev inde bu tutukluya \erilen numara: "CJJ.". Paris'in Çolline Dev let Tiv atrosu'nda. aynı zaman- da açılışıdan beri oranın müdürü olan dünyaca ün- lü Arjantinlı yönetmen Jorge Lavelli sahneve kov- muş. Başrolde de dev ovuncu Roland Bertin. Se- vircının yüreğine ışleyen bir temsil... Rastlantı so- nucumudur. bilmiyorum. Paris'in bırbaşkasahne- sinde, Antoine tiyatrosunda. VVilde'ın "İdeal Bir Koca"adlı oyunu afişte. Ve Ç.3.3. damgasından son nefesine dek kurtulamayan bu talihsiz kişinin ne denli bilinçli. nedenli keskingözlemci.nedenli us- ta bir yazar olduğunu kanıtlamaya. üstelikbaşarıy- la temsil edilen bu yapıt yeterli. Ah, bir de geçen mevsim Brüksel'de seyrettiğim nefis "Salome"sı birsahnelense Paris'te... Kitapçılann yolculukla ilgili raflanna çabukça da göz atılsa. Türkiye'yle ilgili. birbirinden ilginç biryığın Fransızca kılavuz kitabını fark etmemek olanaksız. Doğduğum. büyüdüğüm. ülkenin doğal güzelliklerini, sanatsal cevherlerini. tarihsel kalın- tılannı, kültürel etkinliklerini bövlesine eksiksiz, dogru ve aynntılı anlatan bir tek Türkçe kitap ya- yımlandı mı atalarımın yaşadıkları. gömüldükleri yerde? Yanıtını hemen vereyim: hayır! Bir Türkün anavatanını gerçekten tanıyabilmesi için yabancı bir dil bilmesi şartı Japonca'yı bile seçebilir canı çekiyorsa! Fransızcaya dönelim: Gallimard Yayın- lan'nda çıkan bir "İstanbul Kılavuzu" varki dovu- lacak gibi değil! 18 yaşıma dek hiç uzaklaşmadı- ğım kent hakkında neler öğrendim sayfalannı ka- rıştırdıkça: kendi adını taşıvan camiyi yaptıran Mahmut Paşa. Müslüman olmayı yeğledikten son- ra sadrazamlığakadaryükselen Bizanslı biraristok- ratmışıbirhamamaadı verılenGedik Paşa'nın.Os- manlı donanmasının kumandanı olarak utkuları sa- yısızmış: Türkive'nin en eski kitap satış yeri Beya- zıt'taki Sahaflar Çarşısıvmış \e kentin fethinden önce Bizanslılar da orada kitap ve kırtasiye satar- larmış. falan. falan... Savfalar kaymak kâğıt. her birinde renkli resimlerbol: Kapalıçarşı'nın şimdi- ki görüntüsü de var. eski çağlardaki de Boğazi- çi'ndeki en tipik valıların resimlen yanyana. çeşit- li giysili suculannki de. Kariye'nın mozayiklerı. Topkapı Sarayı'nın kuşbakışı avrıntılı görünüşü; kimileri 400 yıllık, tabii Arap harfleriyle. güzelim kaligrafiler... Hachette Yavınevi'nin ünlü Mavi Kı- lav uz'lannda resim daha az. ama içerikleri eksik- siz gibi: "Turquie" adlı ülkenin tümünü kapsıyor. planlardabol. Bergama'daki tiyatroya. Lrfa'daki müzeye. Bur- sa'daki Muradiye mezarlığına. Konva'daki Sırçali medresesine, Afyon'daki kale>e... Afyon'daki ka- leye.. velhasıl Edirne'den Cizre'ye. Artv in'den Mar- maris'e. nereye adımınızı atarsanız atın. oranın baş- lıca özelliklerinden tümünü tanıtan bir bölüm mut- laka var o kitapta. Yabancılar anayurdumu gezdik- lerinde. böyle yapıtlann sayesinde. hiç unutamaya- cakları (\e doğma büyüme Türklerin çoğunun habersiz yaşadığı) ne çok ilginç şeyler öğreniyor- lar! Sayısızuygarlıklann.değişikgüzelliklerinkav- şağı Türkiyem!.. IŞILDAKVEYELPAZE ATİLLA BİRKH E Aydınlanma, İnsanlığa Bir Çağrı "Avrupa kuruluyor. Bu büyük bir umut. Buumudun gerçekleşmesi, tarihi hesaba katmasına bağlı: Tarih- ten yoksun bir Avrupa, öksüz ve geleceksiz olurdu. Dün bugünü belirler çünkü, bugün yapılanlar ise ya- rın hıssedilir. Ancak geçmışın belleği bugünü felce uğratmamalı, aksine bu anlayış temelinde yeni dost- luklar gelıştırmemize yardımcı olmalı, ilerlememize rehberlik etmeli." • "Amacımız, Avrupa'yı kuranların ve kuracak olan- lann kafasındaki 'Biz kimiz? Nereden geldik? Nereye gidiyoruz' sorusuna ve dünyada bu soruyla ilgilenen- lere yanıt nıteliğinde veriler sunmak." Böyle diyor "Avrupa'yı Kurmak" dizisınin editönj Fransız tarihçi Jacques Le Groff. "Avrupa'yı Kur- mak" dizisi, Avrupa'nın önde gelen beş büyük yayı- nevinin (H.C. Beck, Basil Blackwell, Editorıal Critica, Editori Laterza. Edition du Seuil) girışimiyle gerçek- leşmiş. Bu beş yayınevine daha sonra Türkiye'den AFA ol- mak üzere, çeşitli Avrupa ülkelerinden (Japonya'dan da) on yayınevi katılmış. Dizi, özcesi Avrupa tarihini yenıden yazma deneme- si. Dıllerin tarihinden demokrasi tarihine, hukukun ta- rihinden üniversitelerin tarihine, köylülerin tarihinden kadınlann tarihine, bütünüyle bir Avrupa tarihi hazır- lanıyor. » Kitaplan, Avrupalı olsun olmasın dünyaca ünlü ta- rihçiler, uzmanlar (Umberto Eco gibi) kaleme alıyor ve aynı anda üye yayınevlerinin ülkesınde o dilden ya- yımlanıyor. Böylece aynı kitaplar. dünyanın çeşitli dil- lerindefarklıokurların karşısına aynı zamanda çıkıyor. Türkçede yayımlanan ilk beş kitap şöyle: Avrupa Ta- rihinde Kentler, Avrupa 'da Yemeğin Tarihi, Avrupa 'da Aydınlanma, Avrupa'da Devrimier 1492-1992, Orta- çağ Avrupası'nda Birey. • Yeni Dünya Düzeni'nin yarattığı "vahşi" durum ve peşi sıra "Amerikancı" medyanın özellikle kültürel tah- ribatı sonunda Avrupalı aydınlar, kültürel kalıtlarına sahıp çıkıyor ve kendi etkinlik düzlemlerinde anlamlı bir yanıt veriyor. Sorgulayan ve çozümlemeci bir bakış açısına sa- hip ve yeni anlayışlardan da destek alan tarihçiler, ay- nı zamanda genış bir okur kitlesine ulaşmak için an- laşılıriık kaygısıyla kaleme aldıklarını özellikle vurgu- luyor. Yalnız bızde değil, dünyada da Aydınlanmaya kar- şı bir saldın var. Avrupalı aydınlar, modernite serüve- nine, nesnel ve genış bir nedensellik içinde bakmaya çalışırken, hiç kuşkusuz "post-modem birçağda" (!) Aydınlanmanın kazanımlanna sahip çıkılmasının altı- nı çiziyor. • • Avrupa'da Aydınlanma, isviçreli tarihçi Ulrich Im Hof tarafından kaleme alınmış ve dilimize Şebnem Sunar tarafından çevrilmiş. Kitap. 18. yüzyılın başa- nh sanatçısı Alman Daniel Chodovviecki'nin bakır üzerine yapmış olduğu bir gravürun betimlemesiyle başlıyor: "Yerfeşim yeri, uzak sıradağların arkasında ortaya çıkan güneşten, ışınlarını henüz ağarmakta olan gök- yüzüne gönderen ve yerleşim yerinin ardındaki sis perdesini dağıtmak üzere olan sabah güneşinden gelen aydınlığa bürünmüştür." Resmin adı Aydınlanma'dır ve bu resim, görkemli bir çağı imleyen bir sanat yapıtı olarak tanımlanmış- tır. Ulrich Im Hof, her şeyin sorgulandığı. özellikle bo- şinan ve dogmalardan kurtulmayı hedefleyen büyük bir kültürel devrimin de adı olan Aydınlanma Çağı'nın köklerine ınerek gelişim çizgısinı irdelıyor. Aydınlanmanın çıktığı akademi. salon, okumatop- luluklan vb. ortamları, toplumsal katmanları, kültür ve bilim alanındaki ilerlemeleri, politik ve ekonomik dö- nüşümleri tarihsel gelişim içinde sergıliyor. Bu süreç- teki sapmaları ve tepkileri de saptayıp çözümlüyor. Aydınlanma Çağı'nda büyük bir entelektüel ilerle- menin olduğunu belirten Hof, şöyle diyor: "...Her şeye karşın bu yüzyılda ortaya çıkan onca entelektüelizm bugün bile bizi etkilemeyi sürdürüyor. Bu fikirzenginliği olmasaydı insanlık hâlâ safdillikten, hadi daha açık söyleyelim, aptallıktan kendıni sıyıra- mayıp bir ot gibi yaşayıp gidecekti." • Aydınlanma hâlâ "modern dünyanın dinamik bir öğesi ve karanlık dönemlerde insanlığa bir çağrı", üs- telik aydınlanmanın etiğinin ekseninde. "evrensel etik" yer alıyor. Aydınlanma nasıl ki insanlık için btiışık- tı, aydınlanmacılar da genel insanlık idesini her şeyin üzerinde görüyorlardı. Bu ide hertürlü "çıkar"\n üze- rindeydi... Ekonomik, politik ve kültürel olarak çok "vahim" bir durum içinde olduğumuz şu günlerde "Avrupa 'yı Kur- mak" dizisi, "ibret" verici. Özellikle "aydınlanma kar- şıtlanna" öner/lir. "1995Abdi)pekçiMektup Yarışması" sonuçlandı Kültür Servisi - Millıvet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi Ipekçi'nin anısına Milliyet Sanat Dergisi"nin her yıl geleneksel olarak düzenlediği "Abdi Ipekçı Sanat Yarışmalan"nın bu vıl "Mektup" dalınaaynlan 17'ncisi sonuçlandı. Birincilıği Enver Ercan. ikincıliği Kıvılcım Hindistan. üçüncülüğü Nurten Baltacı'nın aldığı yarışmada. Ayşem Ece Arar. Attila Aşut. Bülent Ha^im Yanar ve Ali Galip >'ener'in yapıtları da mansivonla ödüllendirildi. Orhan Duru. Ferid Edgü. Ahnıet Oktav, Zevnep Oral ve Hilmi Yavuz'dan oluşan seçiciler kurulu değerlendirmeyi vanşmaya katılan 500'ü aşkın mektup arasından yaptı. "Sahnenin Işığıyla" fotoğraf sergisi Kültür Servisi - İzmirli fotoğraf sanatçısı Erdal Merter 39 adet fotoğrafın yer aldığı 4. kişisel sergisini 3 şubat - 1 mart tarihlen arasında Fotoğrafev i'nde gerçekleştirnor. "Sahnenin Işığıyla" adlı sergide sanatçı çeşitli bale, tiyatro, caz ve halk oyunlan göstenlerinden ilginç yorumlarla oluşturduğu görüntüleri sergiliyor. 1996 İsmail Dede Efendi Yılı ilan edildi ANKARA (AA) - Kültür Bakanlığı. büyük Türk bestecisi Hammamizade İsmail Dede Efendi'nın ölümünün 150. vıldönümüdolayısıyla 1996 yılını "Dede Efendi Yılı" ilan etti. Klasik Türk müziğinin ünlü bestecisi Dede Efendi. ölümünün 150. yıldönümü dolayısıyla 3 şubat cumartesi günü İstanbul Atatürk Kültür Merkezi'nde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in de katılımıvla düzenlenecek bir törenle anılacak. Törende. Prof. Dr. N'evzad Atlığ vönetiminde İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu. Dede Efendi'nin eserlerinden oluşan bir konser verecek. Daha sonra Ahmet Özhan vönetimindeki istanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu, İsmail Dede Efendı'nin "Hüzzam ve Mevlevi Ayini" ve "Sema'sını seslerHiî.-cek
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear