23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 13ARALIK1996CUMA 14 KULTÜR Bernardo Bertolucci, 'Çalınmış Güzellik' ile daha az iddialı bir filme soyunduğunu belirtiyor 'Bugünün gençBğmi tanmıak istedim' GÖNÜLDÖNMEZ -COLİN Ünlii ltalyan yönetrrken Bernardo Berto- lucci, Selanik Film Festivali'nde 1%2'de gerçekleştirdiği ilk filmi "La Commare Secca-Korkunç KatiTdken son filmi "Çalın- nuşGÜ2etfk"edektûm kariyerini kapsayan 14 filmı\leanıldı. Özel ikilemlerdenevren- sel sorunlara. ltalyan içr politikasından Do- ğu mistısLzmine gizeml j yolculuklara ve sü- rekli arayışlara dayanır Bertolucci filmle- ri. Yapıtlanndan söz ederken müthiş alçak- göniillü Bertolucci. Komuşmayı seviyor ve konuştukça coşuyor: Tam on yıl ülkemden uzak kaldığım için ttalya özlemi çekmeye başlamıştım. Ama bu gönüllü sürgünlüğün ardından Italyan politikasını ırdeleyebi Imek olanaksızdı; arada tam on yıllık bir boşluk vardı. Bu ne- denle ttalya'ya sanki Çin'eyadaFas'abak- mıyormuşum gibi. bir feaşka anlamda. bir yabancı gözüyle bakmaya karar verdim ve ufacık ama kozmopolit bir grubu seçtım. Belki de yıllardır mütfiiş güzel yerlerde film çektiğım için şımarmıştım. Toskana'yi fazla bilmediğimden, bana yeni bir yermiş gibi geldı.Aynca "Son Imparator" gibi id- dialı filmlerin ardından daha az iddialı bir filme soyunmak istedim; birgenç kızınöy- küsü. olgunlaşma. yaşarnı, sevgiyi, cinsel- liği tanıma deneyimleri biçilmiş kaftandı. Aynı zamanda bugüniin gençliğini, biraz daha yakından tanımak da istedim. Bugü- niin gençleri bizlerden çok farklı. bir kere geçmişle ilgili hiçbir şey bilmiyorlar. Tarih belleklennde kapkara bir boşluk var. 1960'larda. 197O"lerde sınırlan aşmaya bir gereksinme vardı. Bugçünün gençliği bu- nun anlamını bile bilmiyor. Bunu anlamı- yorum. belkı de hormcmlarla ilgili bir şey Tam on yıl ülkemden uzak kaldığım için İtalya özlemi çekmeye başlamıştım. Ama bu gönüllü sürgünlüğün ardından ltalyan politikasını irdeleyebilmek olanaksızdı; arada tam on yıllık bir boşluk vardı.'Son İmparator' gibi iddialı filmlerin ardından daha az iddialı bir filme soyunmak istedim; bir genç kızır, öyküsü, olgunlaşma, yaşamı, sevgiyi, cinselliği tanıma deneyimleri biçilmiş kaftandı. Aynı zamanda bugünün gençliğini, biraz daha yakından tanımak da istedim. (gülüyor). Bizim zamanımızda iki kuşak arasında devamlı çelişki vardı. şimdi bunun yerini uzlaşma aldı. Tiim bunlar filmin bir parçası, sosyal ya da tarihsel iddialan yok. Bazı öyle devTeler oluyor, insan sanki ölüp de yeniden diriliyor. Doğu fılmlerinden sonra ben de böyle bir yeniden doğuşa ge- reksinme duydum, ama bunu ancak film bittikten sonra anlayabildim. Bir genç kız, bir bâkire seçmemin nedenı de buna bağ- lıydı sanınm, ben de yeniden başlamak is- tedim sankı. Bu nedenle filmımde en çok genç kıza yakın duy uyorum kendımi. bir de fılmde. babası olup da bunu bilmeyen hey- keltıraşa. Gençliğin geçmişten bu denli kopmuş olmasından ailelenni sorumlu tu- tuyorum. çünkü deneyımlerını. bılgilennı bir sonraki kuşağa iletememışler. Italyan Kültür Bakanlığı yeni bir kararla tarih ki- taplannı güncelleştirecekmış: şu anda bu kitaplar tkıncı Dünya Savaşı'ndan ölesini kapsamıyor. Gençliğin 25 yıl önce bile ne olup bıttığinden habersiz oluşugarip değil mi? Belki de ana babalar derin bir başan- sızlık duygusu içindelerde, bu nedenle ço- cuklarına o günlerden söz etmiyorlar. Ba- bam bana Italya'da ne olup bıttiğini. faşiz- mı. anti-fazişmı anlatırdı hep. Aramızdabir zıncır vardı sanki. Uzakdoğu Çin'de film çekerken. "Son imparator taç giydiğinde kaç yaşındaydı?'" diye soru- Stockhohn'den 'Kissftrtınası'geçtL13 TIR kamyonu, 7 otobüs ve 65 kişiyle dünya turnesini sürdürmekte olan Kiss'in Stockholm konserinde yer yerinden oynadı. Globe arenasının biletleri 43 dakikada bitti. GÜRHAN UÇKAN STOCKHOLM - 701i ve 80'Ii yıllarda pop dünyasmı kasıp kavurduktan sonra dağılan \e geçen yıl basçı Gene Simmons'un çabalanyla bir araya gelen Kiss. dünya turnesi sırasmda Stockholmdeki hayranlannı da mutlu erti. Bu kente en son 1975 yılında gelmişlerdi. 21 yıl sonra kentı, 13 TIR kamyonu, 7 otobüs ve 65 kişilik ekiple bir kez daha zaptettiler... Kentin dev bir golf topuna benzeyen spor ve konser salonu Globe'un 13 bin bileti. 43 dakıka içinde bitti. 6 aralık cuma gecesindeki konserden önce, Globe'un çevresinde trafik tıkandı, metrolarda ve otobüslerde izdiham yaşandı. Basçı ve vokalıst Gene Simmons, baterist PeterCriss, vokalist ve gitanst Paul Stanley ile solo gitarist Ace Frehley'den oluşan grubun konserinin maliyeti 45 milyon İsveç Kronu (675 milyar lira) olarak açıklandı!.. Kiss'in dünya turnesi iki hafta önce Birminghamda ba^lamıştı. Stockholmde de konser, aynı görkemliiiklegerçekleşti. Yine alev püskürttüler, havada uçtular - bir parça sırasında Peter Crıss, 15 metre havalandı-, sahnede roket attılar \e duman fışkırttılar. Ace. Gene \e Paul. bir çeşit rampa ile hayranlannın üzerinde "uçuştıT. Çeşitli "Kiss sirkTnumaralan arasında hiç kuşkusuz müziğe de yer vardı! Konserin en beğenilen parçalan arasında "Beth", "LoveGun", "Detroit Rock City" ve "I VVas Made Loving You" yer aldı. Fotograf yasağı sürüyordu, ama turnenin \ ideo kaseti için çekim yapıldı. Bu arada, Kiss üyeleri, makyajsız gözükmemeye özen göstererek. konserden önceki basın toplantısına tipik makyajlı şekillerivle geldiler. 'Yeşilaycı Kiss' Basçı Gene Simmons. grubun hiçbir üyesinin uyuşturucu kullanmadığını. içki içmediğini söyledi ve geçen >ıl eski arkadaşlannı bir araya getirmeden önce bu koşulu öne sürmüş olduğunu açıkladı. Simmons, 70'li ve 80'li yıllardagrup içinde bu tür sorunlar yaşandığını. ama şimdi herkesin "Yeşilay"cı olduğunu belirtti. Bu açıklama, basın üyelerinin gülmesine neden oldu. Gene Simmons. kendisinin meraktan da olsa bir kez bile uyuşturucu almadığını. bir kez denemekle bir şey çıkmaz düşüncesinın yanlış olduğunu söyleyerek şu örneği verdi: "Bakalım tehlikeli mi, değil mi diyerek tabancayı karnınıza dayayıp ateşlerseniz. sorunuzun yamtını alırsınız. Denemek için uyuşturucu kullanmak. aynen buna benzer." Gene Simmons. topluluğun yeniden oluşmasının nedenini şö\ le dile getirdr "Biz Amerikalıyız. Yeniden bir araya gelerek dünya halkına, sahne şovunun en görkemiisinL teknik olarak en Uerisini. en gürültülüsünü. en renklisini ve pahaiısını göstermek istediL \oksa hepimiz müyoneriz. Para için bunu yapmamı/a gerek yok. Ben. kendimin \e çocuklanmın gecimi için her sabah erkenden kalkmak zorunda değilim." Çizgi roman ve film projesi Kiss, 70'li ve 80'li yıllarda 70 milyon albüm sattı. Bu turnenin de CD'si ve vıdeo kaseti olacak. Gelecek yıl ABD'de "Kiss Natidn^ adlı çizgı roman yayımlanacak. Romanın konusunu Paul Stanlcy ve Gene Simmons yazdı: çizen ise Dave Chh/stek. Kesınleşmemiş bir film projesi de var. 70'li yılların başarısız girişimi "Kiss Meets The Phantom Of The Park'tan hiç söz etmek istemiyorlar. Yönetmen Hanna Barbera "Kiss" konulubırçızgı film düşünüyor. "Kiss bebeklerT, Amerikalı oyuncak şirketi McFarland Toy s tarafından lanse edılmekte. Stockholmde konser öncesi bir büyük otelde "Kiss Convention" adı altında hatıra eşyaları satıldı. Kiss hayranlanna makyaj yapıldı. Birde "Albüm PaketT hazırlanmakta. Daha önce piyasaya çıkarılmamış "demo çalışmalan" ile "Carnival Of Souls" adlı stüdyo kayıtlan. "albüm paketi" olarak gelecek yıl satışaçıkarılacak. 70'li yıllann çok satan albümlerinden "Alrve". "AlKe 2". "Restrover", "Double PlatinunT, "Dressed To Kill", "Dvnastj ", "Kiss", "Love Gun" ve "Rockand Roll O\er",yeni kapaklarla tıpkıkav ıt olarak piyasaya sürülecek. Bütün bunlar açıklandıktan sonra Gene Simmons basın toplantısını şu sözlerle bitirdı: "Gelecekle ilgili tasanlar yapacak zamanımız yok. Şimdi için uğraşıyoruz yalnı/ca~. "No doubL.." Kısa bir Kiss oyküsu 1972 de Nevv York'ta oluşturulur. I973'te ılk albüm "Kiss". ! 980de PtterCriss aynlır. yerine EricCarrgelir. 1983'te' Ace Frehley kovulur, yerine Vlnnie Vlncentalınır. Aynı yıl ilk kez makyajs&f ""-'* konser venlir ve çok satan albümlerden "Lick lt l'pp" çıkarılır. Vinnıe Vincent'in yerine Mark St John.onun da yenne Bruce Kulick alınır; yıl 1985'tır. 24Kasım 1991de'Eric Carr kanserden ölür, yerine Eric Singer alınır. 1996da Gene Simmons. imkânsızı yapar ve grubu, orijinal üyeleriyle makyajlı fılan olıujturur yeniden. Yalnızca Gene Simmons'un sahne kılığı 25 kilodur: her bir rrretal çizmesi. 7'şer kilodur. En ünlü uzvu dilidir. Bir söylentiye göre o dilin tadına. Cher, Donna Summer ve -hele hele- LK lllmann bakmıştır. Gene 16 yaşındayken korkunç bir Beatles havTanıydı ve Paul McCartney'e tapıyordu... Paul Stanley ise yüzündeki makyajı silmeden sev işmiş olmakla övünür. "Kadına sevişirken altta mu yoksa üstte mi olmak istediğini sormak kadar doğal bir şev beni makyajlı mu makyajsız mı istediğini sormak ve dilediğini yerinegetirmek" der bir lsveç gazetesine. Kiss üyelerinin doğum tarihleri ve gerçek adları: Gene Simmons: 15 Ağustos 1949, Gene Klein. PeterCriss: 20 Aralık 1945, Peter Crissciola. Paul Stanky: 20 Ocak 1952. Stanley Eisen. Ace Frehley: 27 Nisan 1951. Paul Daniel Frehley. yorlardı. 4 bin demek geliyordu içimden. Çünkü Çin'in geçmişi en azından o kadar geriye uzanıyor. Ama şimdi gıtmeye kor- kuyorum. Son 5-6 v ılda o kadar değiştı ki. Çin'e ve Çınlilere büyük bir yakınlık duy- dum. Öyle bir kültür ki ne kadar çok şey öğrenseniz o kadar az şey bildiğınizi anh- yorsunuz. "Son İmparator"un çekıminden önce 2 yıl boyu birçok kez gittim Çin'e. Hollyvvood'un İtalyada çektiği filmlerde- ki hatalara düşmek istemedim. Hani Ten- nesseeWUliams'ın ünlü öyküsü "Mrs.Sto- ne'un Roma Bahan" vardır ya. Orada, Pi- azza Espania'daki evinin penceresinden \Varren Beatty ile konuşan VTvien Leigh, "Vdla Borgesse'de kajboldum" der. Ola- naksızdır orada kaybolmak. ama yine de romantikti o laf! Babam Babam çok tanınmış bir şairdir. Şimdi 85 yaşında. Bana bir şeyler öğretirken hiçbir zaman fazla baskıcı olmamıştır; şu kitabı okuyacaksın. bunu okumayacaksın gibi laflar ettiğıni bilmem hiç. Bu nedenle hep müthiş bir başkaldırma duygusuyla son- suz bir hayranlık arasındaki ikilemi yaşa- dım babama karşı. Ömeğın bir gün anne- me yazdığı bir şıir geçti elime: Beyaz Gül. Bahçedeki beyaz gül gıbisın diyordu an- nem için. Bırgün herşeyi unutacaksın, gü- lün bahan unuttuğu gibi. Babam hep ya- şamla sanatın bir bütün olduğuna inanır. Bahçeye çıktım. bir beyaz gül vardı orada. Şiir yaşamdı. Bana sık sık sinemadan söz etmesinın nedeni, günlük birgazetede eleş- tirmen olarak çalışmasındandı. Bir alay John Ford filmi izledim o yıllarda. Sonra gıdip bunlan kasaba çocuklanna anlatır- dım.Oyunlarımızda ben hep John \Vay- ne'olurdum tabıi. En sevdiğim filmim Tarafsiz konuşmak olanak- sız. Hep en sonuncusu ya da henüz başlamadıgım. Dostlar Paolo (Pasolini) hakkında bir film yapmayı çok istedim. ama buna hazır değilim he- nüz. "La Luna-Ay" da bir sah- ne vardı. Baş oyuncu, eroin al- dıktan sonra bir bara giriyor. Fon müziği, o sıralarda pek moda olan "Saturday Night Fever". Bir an John Travolta gibi dansetmeye başlıyor. Son- ra yoruluyor. Pasolini'nin fetiş aktörii Franco Citti sanlıyor ona ve birlikte dans edıyorlar. Dcrken uyuyakalıyor. Gözü- nü açtığında televizyonda Pa- solini cinayetı haben veriliyor Paolo'nun "Accattone-Dilenci "filminden fırlamış bir aiay tnsan şaşkın11k1a bakıyor. Da- ha sonra kesip çıkarmıştım La Lunadan bu sahneyi. Marco Tullıo Giordano'nun "Pasoli- ni'nin Öldürülmesi" fılmını gördünüzmübilmiyorum. tl- ginç bir şey, bu film gerçek- ten bana büyük bir ustayı yi- tirdiğimiz duygusunu v erebil- dı. Bugünaynı babamın birşi- irinde dediği gibi düşünüyo- rum: "Yok olma var olmayı daha güçlendirir." Holl\>vood Fransızlann neden sinema- lannı korumak istediklerini anlıyorum. Yalnız her türlü kotaya karşıyım. Çünkü bu da bir tür sansür. Çocuklan koru- mak dışında her türlü sansüre karşıyım çünkü. "Amerikan" filmlerinden sözedenlervar. Ben hiçbir za- man Amerikan fılmı yapma- dım; filmlerimi .Amerikan fır- malanna sattım ama son söz hep benım oldu. Sorun şu: 10 milyon dolar reklam masrafı yapıp ortaya Amerikan tarzı bir film mi çıkarmalı. yoksa bir riske mi girmeli? "Çalınmış Güzelük" Ital- yada yüzü aşkın sinemada gösterilip 5 miiyon kazanç ge- tirdi. Ama niye daha fazla si- nemada gösterilmedı? Ame- nka'nın yabancı film göster- meyen bir kentinde oturanlar demek ki diğer ülkelerin kül- türlerine karşı kapalı kalıyor- lar. Ne yazık ki .Amerika'ya yabancı film satmak gittikçe güçleşiyor. YAZIODASI SELİM İLERİ Papatya Bahçesi Okurların çoğu okudukları yazının -Bir roman? Bir şiir? Bir öykü? Bir deneme?- adı üzerinde durmaz- larmış. Yıllar önce bir romancımız, bir usta öyle söy- lemişti bana. j Birtakım sebepler dolayısıyla bu sözün doğruluğu^ nu kendim de saptayabildim. Oysa 'ad' yazar için ne» kadar önemli! O adı, eseri, yazısı sevilsin, öteki yazı-î lardan ayrılsın, akılda kalsın diye binbir huzursuzluk* la bulup koymaz mı? Bana gelince, hele roman söz konusuysa öteden. beri ad vurgunuyumdur. Adların birer 'anahtar' oldu-' ğunu düşünürüm. Ortaokuldayken Yakup Kadri'nin Hep O Şarkı'sı-1 nı adına vurularak edinmiştim. Çok severek okudum.' Sonra düşündüm, o romana Hep O Şarkı en güzel' addı: Romanın kahramanı eski Istanbul hanımefen- disi bir ömür boyu sürmüş, hep kavuşmasız kalmış, giderek sönen bir aşkı anlatıyordu bize. Yani hep o' şarkıyı söylüyor, hep o şarkıyı dinliyordu... Telos Yayıncılık'ın yayımladığı Papatya Bahçesi'ne önce adı dolayısıyla ilgi duydum. Sonra çevirmenin güvenırliği geldi. Sonra da kitabın tertemiz, özenlt basımı gönlümü çeldi. Ama yazarı tanımıyordum. Mary VVesley adını bir kez olsun ışitmemıştım. Madem Ülker ince çevirmiş-' ti; hemen okumaya başladım. Roman şimdi ilerliyor;: sezgilerimde asla yanılmadığıma memnunum. Papatya Bahçesi... ilk elde çok coşumsal bir adr hülyalar, hayaller ve yıkımlar çağrıştınyor. Bir kır ga- zinosunu, bahçeleri, yazgünlerini, piknikleri, akorde- onu çağrıştınyor. ; Derken 'beyaz' geliyor akla. Beyazın çağrıştırdık-; lan -benim için- duruluk, içtenlik, masumiyet ve bi-. raz boynu büküklük. Romanda, Papatya Bahçe- si'nde acıklı bir şeyler olacağını daha baştan hisse-' debiliyorum. Çevirip arka kapak yazısını okuyunca -aradıkları-,' mı, düşlediklerimi- elimle koymuş gibi buldum: "(...), 1939 Ağustosu'ndaki tatil bu törensel buluşma- lann sonuncusu oluyor. Kayıplar, aşklar, savaşın. zorunluluklarıyla yolları ayrılıyor." Gerısini aktarmayacağım. Okuduğum. okuyaca- ğım romanların kitap bitinceye kadar gizleri kalsın is- terim hep. Bir romanın, bir filmin sonunu söyleyen- lerden değilim. Bununla birlikte Papatya Bahçesi'nden söz açaca-, ğım: Çoktan beri 'roman' duygusu yaratan romanlardan ırak yaşıyordum. Papatya Bahçesi her şeyden önce roman gibi bir roman. Romandaki 'papatya bahçesi' de daha ilk sayfa- da karşımıza çıkıyor: "Kendini bahçeye attı, dolaşıp papatya bahçesine geçti, bez koltuğa oturup gaze- teyi okumaya hazırlandı." Gelgelelim Helena o sabah gazeteyi, The Times'ı okumuyor. Belki okusaydı... Yaklaşan, iyice yaklaşan savaş... Romanın kişileri yaklaşan savaşın henüz yan bilin- cindedirler: Gençler arasında savaşa gitmeye gönül- lüler azımsanacak sayıda değil. Savaşın büyük yıkı- mı henüz bilince yansımamış; savaş neredeyse bir şenlik özlemiyle anılmakta. Yalnız Papatya Bahçesi'ni bir 'savaş roman' say- dığım sanılmasın. Hayatı anlatıyor, savaşa karşı her günkü hayatı, kültür farkına karşın hepimizın hayatı- nı. Bu yanıyla Virginia Woolf'u, özellikle Yıllar'ı, biröl-< çüde Deniz Fenen'nı usul usul belleğe getiriyor. Mary VVesley adının öyküsü ise sanırım ayrı bir ro- man: 1912'de doğmuş. Londra'da okumuş. Ikinci Dünya Savaşı sırasında Savaş Bakanlığı'nda çalış- mış. Önceleri çocuklar için yazmış. İlk romanı Sırayı Bozmak. Bu romanı Mary VVesley tam yetmiş yaşın- da kaleme getirmiş. Şimdi "bir keşiş hayatı" sürdü- rüyor ve romanlar yazıyormuş. Yetmişinden sonra Papatya Bahçesi adını bulmak umut verdi bana. Bir gün belki ben de öyle güzel ad- lar bulabileceğim geçip giden yıllardan ürkmüyorum işte... Az önce Virginia VVoolf, Yıllar demiştim. Mary VVes- ley ironide başka frekanslara da açılıyor. Ülker ince'nin çevirisini 'Türkçe' tadı ala ala oku- yorum. Papatya Bahçesi benlik bir roman. ; Ölümünün 23. Yılında Pullarla Ismet İnönü' , Kültür Ser\isi - Harbiye Askeri Müzede 14-22 aralık ; tarihleri arasında "Ölümünün 23. Yıldönümünde Pullarla İsmet İnönü Sergisi" bugün saat 12.00de açılıyor. Sergi kapsamında yann saat 17.00'de Erdal < İnönü, Halil Say, M. Salih Kuyaş, Bülent Pabuççuoğlu, ve Özgen Dirim'in katılacaklan bir panel düzenlenecek. Pazar günü ise saat 15.00de Prof. Dr. _ Yahya Zabunoğlu. Prof. Dr. Emre Dölen. Prof. Dr. Ömer Akay ve Prof. Dr. Ahmet Kuyaş'ın konuşmacı • olarak katılacaklan bir söyleşi gerçekleştirilecek. Andre Chenier amlıyor Kültür Servisi - İstanbul doğumlu Fransız şair Andre j Chenier bugün Galata semtinde yaşadığı evde şair ve ' yazarlann da katılacağı bir toplantıyla amlıyor. Saat 13.00'te gerçekleştirilecek etkinliğe Ce\at Çapan, Sunay Akın. İnci Asena. Tevfik Taş. Haydar Ergülen katılacak. Şinema Yazarları Derneği Odülleri veriliyor Kültür Servisi-Sinema Yazarla- n Derneği'nin düzenlediği ve ha- ziran ayında belirlenen. 1995-96 "Sezonun En İyileri" değerlendir- mesinde ödüle değer görülen eser- ler ve sahipleri için duzenlenen tö- ren saat 21.00de Beyoğlu Beyoğ- lu Sineması'nda yapılacak. Gecede: En İ>i Film: Karanlık Sular, En İji Yönetmen: Kutluğ Ataman (Karanlık Sular). En İyi Görüntü Yöneöneni: Uluğ Içbak (İstanbul lCanatlanmın Altında), En İyi Müzik: Tuluyhan Uğurlu (İstanbul Kanatlanmın Altında), En İyi Senaryo: Kutluğ Ataman (Karanlık Sular). En İyi Erkek Oyuncu: Halil Ergün (Böcek). En İyi Kadın Oyuncu: Suna Yıldızoğ- lu (Sokakta'ki Adam), En İyi Yar- dımcı Erkek Oyuncu: Ali Sürme- li-Mustafa Avkıran (Sokaktaki Adam). En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Füsun Demirel (Böcek). En İyi Yabancı Film: Ulis' in Bakı- şı (Standard Film) ile ödüle hak kazanan'eser sahipleri ödüllerini alacaklar. 2. Avrupa Filmleri Festivali, gezisinin üçüncü durağı olan Bursa'da Başyapıtlar geçidi sürüyor KÜLTÜR •ÇİZİK KAMİL MASARACI 'Çocuklar Pazarları Süalıyorlar' MURATÖZER BLRSA-2. Avru- pa Filmleri Festiva- li'nin üçüncü dura- ğı olan Bursadayım bugünlerde. Antal- ya'dakı kısa film •koşuşturmasfnın yorgunluğunu üze- rimden atma fırsatı- nı bile elde edeme- den kendimi bu güzel kentin keyifli mekânla- nndan Tayyare Kültür Merkezi'nin rahat kol- tuklanndâ buldum. 10 aralık salı günü başla- yan 'gezgin' festıvalimizin Bursaayağı. 15 ara- lık pazar gününe kadar Bursalı sınemaseverle- rin emrine amade. Üç gündür devam eden festivalde hem uzun hem de kısa metraj olarak önemli filmler izle- me şansını yakaladık. Bugün. yann ve pazar günü de birbirinden ilginç filmİer bekliyor si- nema tutkunlarını... Bugün ilk olarak ikinci gün 'GölgelerOrdu- su'nu(L"ArmeedesOmbres)izledığmnz Fran- sız usta Jean Pierre Mehilleden 'Denizin Ses- sizliği'nı (Le Silence de la Mer) izleyeeeğiz. Yönetmenin ilk uzun metrajlı çalışması olan 1947 tarihlı yapım. savaş sırasında yaşlı bir adamla yeğeninin oturduğu evde 'zoraki' ko- nuk olan bir Alman subayının öyküsünü anla- tır. Yeni Dalga'yı derinden etkilemiş bu başya- pıtın hemen ardından yine bir büvük usta Jean Renoir alacak sırayı. Daha önce Istanbul Film Festivali'nde de gösterilen 'Büyük Vanıkama' (La Grande lllusion). yönetmenin savaş. pasi- fizm ve yeni bir dünya düzeninin yaratılışı te- malan üzerine kotardığı benzersiz bir yapıttır. 16.45 seansında beyazperdeyi işgal edecek kı- sa filmlerden özellikle ikisine dikkat çekmek istiyorum: Thomas Briat'nın hüzünlü doku- nuşlarla kotardığı etkili filmi 'AniGidiş' (De- part Immedıat) ve Matthieu Poirot-Delpech'le SophiePerez'in birlikteyönettikleri'Çû^ınBa- le' filmi 'Çocuklar Pazarlan Sıkıhyorlar' (Les Enfants S'Ennuient le Dimanche). 19.00da Bulgaristan'dan senaryo yazan II- ya Kostov'un ilk yönetmenlik denemesi 'Çuf Çur (Traka Trak) ızlenebilir. Bir tren atmos- ferinde tüm Bulgartoplumunu ameliyat masa- sınayatıran Kostov. filmini ironik biryapı üze- rine kurduğunu üzenne basa basa söylüyor. Günün son filmi Zoltan Fabri ustanın kimi- lerine göre başyapıtı sayılan 'Bitmemiş Cüm- le' (141 Perc a Befejezetlen Mondatbol). Tibor Derynin romanından uyarlanan film, bir bur- juva hanedanının en genç üyesinin öyküsünü eksen alarak. 1930 ve 40"lı yıllar Macansta- nı'ndan insan manzaralan sunuyor Yapım, Ma- car Film Eleştirmenleri ödülüyle Moskova'da Jüri Özel Ödülü almıştı. Cumartesi ve pazar günlen de program tıka basa dolu... Yine 'sakin' savaş filmleri var: yi- ne bir Fabri başyapıtı olan \Macarlar' (Mag- yarok) var. İspanyolların "haşarı çocuğu' Ped- ro Almodovarın son filmi 'Sırnmın Çiçeği' (La Flor de Mi Secreto) var. canlandırma usta- sı Estonyalı ReinRaamat'ın en iyileri var. ikin- ci gün 'Küçük Yüzler'ini (Smalİ Faces) izledi- ğimiz Iskoç Gillies Mackinnondan Richard Harris ve Stephen Rea'lı 'Truvalı Eddie' (Tro- jan Eddie). 'Kısanın Komedisi Daha İyidir" bölümünün 'koltuktan düşüren" güldürülerı var. En önemlisi ise Ingiliz "Özgür Sinema" akımının 'baba'lanndan Lindsay Anderson'un kaçınlmaması gereken iki kısa filmi var...Göz- lemleyebıidiğim kadanyla Bursalı sinemaseverlerin de ilgilerini esirgemedikleri 2. Avrupa Filmleri Festivali. böylesi 'dolu' bir program ve 'kusursuza yakın' organizasyonuy - la başanyı baştan garanti altına almış gibi göründü bana. Sonraki yıllarda neler gös- tereceklerini şımdiden merak ediyorum doğ- rusu...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear