22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
28 KASIM 1996PERŞEV1BE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 İDOB,Bizet'nin 'Carmen'operasını ilk kez Fransızca olarak Yekta Kara'nın yorumuyla sunuyor Her kadın biraz Carmen olabilse... HAJVDAN ŞENKÖKEN - Oferatarıhinınençokoy- nanun yapıtı olan "CarmeıT ope-risı. 10 yıl aradan sonn yenıieen İstanbul De\ let Ope- ra ve Balesi sahnesinde. Bu kez Yekta Kara'nın çagdaş yorunuyla sunuluyor: 1930'lu yıllsra. Ispanya'daki iç savaş döı*e-nine taşınarak. Ûstelik ilk kez Fransızca sergılenı- yor. S u Carmen'in gücü ve is- tema cınlçıplak. Elbette. baş- tan çkancı. cinselligini doya- sıya yaşıyor ama toplumsal kural ara hıç boyun eğmiyor, içgiicülerine uyuyor. aşkin gereö neyse onu yerine geti- riyor ve asla özgürlüğünden ödün \ermiyor. Çünkü oz- gürliik tutkusu onun yaş.amı- nın özü. O 'bildik' öykii aslmda hep güncel. Bu sınırtanımaz. hep başkaldıran. yaşama \e ölü- me meydan okuyan kadın. jöyle kolay kolay 'femme fa- tâle* olarak kaderci çizgıye oturtuiacak cinsten değıl. Böy- lesi bır bakış açısı îıem Car- Tnen'e hem de yapıta 'saygi- sızlık'. ilk sahnelenışi 187 5 120 yıldır süregelen bu popü- lerligi de ötekı operalardan farklı özelliklere sahip oldu- ğunun bir göstergesi. Yekta Kara'nın son yıllar- da yurtıçinde \ e yıırtdışında sahneye koyduğu operalarda hep kadınlar gündemdeydi; Aida. Turandot. La Traviata, Madame Butterfly... Bu ka- ^dınlann öykülerini anlatrna- jy a çahşırken. bütün operalar- da besteciler ve librettistler jtarafından kadmlara garip bir biçimde biçilmiş aynı rolü "gördü: Hep yazgısına boyun egen. çile çeken, gözyaşı dö- 'Carmen' de Jaklin Çarkçı, Lynn T. Çağlar. Erol Lras. Mete Uğur (devlet sanatçısı). Süha \ ıldız, Efsun Öztoprak, Gönül Onat, Nursel Öncül başrolleri paylaşıyoriar. Dekor \ekostümleri DirkHofacker'eışıkdüzeni Ahnıet Defne\eait. (Fotoğraf: LGLR GLNYÜZ) ken. ıstırabını acısını dile ge- tıren kadın... Başkaldıran kadın >ok. Bir tek aykın örnek Carmen \ar. 'hayır' diyebıime yüreklili- ğinı gösteren. Yekta Kara içın de bu özgürlük rutkunu. müt- hi^ cesur kadın çok önemli. çünkü Carmen i ölüme gö- türen de bu rutku. "Benim düşünceme göre bugünkü anlamda baktığı- mızda ilk feminist Carmen. Genelde 19. yüzyıl opera ya- zınında hep erkek egemenü- ğindeki bir dünyada sadece acı çeken kadınlar \ar. Alda- tılan, terk cdilen. ihanete uğ- rardan, hatta satılan \e öldii- rülen. Besteciler ve metin ya- zarlan tarafından bu kadın- lara hep çile çektiriliyor, ıstı- raplannı dile getiriyorlar, öz- \eride bulunuyoriar; ya ken- dilerini öldüriiyoriarya da öl- dürülüyorlar. Büriin bunlar içinde tek aykın örnek Car- men. Başkaklıran bir kadın. 70*Kyıllartlan bu yana bu den- li güncel olnıasının temel ne- deni bencebu. Çünkü20. \ üz- yılın ikinci çeyreğindeki ka- dınlann beklentisiy le çok ör- tüşen, belki de feministlerin ilk örneği. Erkekler dünya- sında kendisine biçilen rolü kabul etmiyor. GeneVikle ope- ralardaki kadınlar bir çelişki yaşıyor: Bir yanda toplumsal kurallara uyma /orunluluğu, öte yanda da se\ ginin gereği- ni yerine getirme *ar. Büy ük çoğunluk, belki de hepsi se\- ginin gereğini yerinegetirmek- tense kurallara boyun eğme- >ikabuJJennor. Oysa Carmen karşı çıkıyor. Bu rür toplum- sal kurallar yerine kendi be- liıiediği kurallan var. Kendi yazgısını kendi betiıüynr. Dün- yaya meydan okuyor." Çok doğal \ e ıçgüdüleriy- le yaşay an bir kadın Carmen. Çok dürüst. Aşk uğrunaasla yalan sö>lemiyor. Aşk bit- Piyanist Fazıl Say. Fransa'da büy ük beğeni topladı. 'Bu harika adam dünyayı şaşırtacak' KültürServisi- Pı> anist Fa- zıl Sa>. Fransa'da verdığı üç konserle müzikse\ erlerden bü- yük beğeni topladı. Fransızba- sınında Sa\ ile ilgilı olarak ö\ - gii dolu yazılar \er aldı. Ele>- tirmenler. Sav'ı Arthur Ru- binstein v e Gleen Gold gıbi sa- natçılarla karşılaştırarak "şa- şırtıcı bir deha' oldugunu be- lirttiler. Le Figaro Arte Magazine 'de •Bu harika adamdün>avı şaşır- tacak' görüşüne >er %erıldı. Alain Dualt ımzalı vazıda Say'ın alışılmadık bir kişilik \ e bir dahi pi> anist olduğu be- 1irtıIdi: "PeJd bir pi> anisrin da- hi oldugunu nasıl anla>abili- riz? Meslektaşlannın çaldığı Ha> dn >a da Mozart'ın bir so- natını Fazıl Say \orumladığın- da "bu olaŞanüsrü' ya da 'bu farklı "dedirten şe> nedir? Bu eserierio>onımla>ıncadaha ön- ce dinlemediğinizi sanı>orsu- nuz. Bestecinin \azdıklannda değişiklik mi >apı>or? .\sla. O sadece odaklandığı bir inceliği. bir zıtbğı \ada bir >urguyu öne çekiyor. Giderek müzik dinle- mek değiL müziğe daldığuuzı. gömüldüğünüzü,onunlaörtüş- TURKİYE TURNESt Fazıl Say. aralık ayı içerisinde de büyük bir Türkiye turnesi yapacak. Sanatçının programı şöyle: 5-6-7 aralık (CSO Koriser Salonu). 7 aralık (ODTÜ). 9aralık(HarpOkulu). II- 12 aralık (îzmır Türk Amerikan Derneği), 15 aralık (Mersin Filarmoni Derneği). 17 aralık (Özürlü Çocuklar Rehabilitas>on Merkezi Antakya). 19 aralık (Bursa Uludağ Ünhersitesi'ne pi>ano sa|lamak için resital). 25 aralık (Boğazici Üniver- sitesi). 26 araiık (İstanbul Filarmoni Derneei-AKM). 27-28 aralık (AKRİDSO eşlifinde yılbaşı konseri). tüğünüzü du\umsu\orsunu/. Müziği yüreğimize yöneltnor. Bu genç şe>tan adam, çal- madığı zaman hüzünlü. uzak- lara bakan» Çalma>a başladı- ğı an. gülen. ışı>an. bü>ülejici birinsana dönüşüyor. Öna din- deki malzeme>le boğuşarak sır- larını açıklama>a çalışan bir he>keltıraş. 'ses heşkeltıraşı' da dhebiliriz. Müziğin iç kı\- nmlannı sanki röntgene soku- yor \e bu acımasız ışıkla müzi- ğin teni rüm renklerini edini- yor..." Say'ın sadece bü.NÜk bır pı- yanist değil. 21. yüzyılın en büyük sanatçılanndan bin ol- dugunu s>ö\le_\en Dualt. "Size onun adını akİınızda tutun de- mek gerekmhor' dı\or. "çün- kü \akında sadece ondan söz edilecek.' Dualt. Sa> 'ın beste- lerinin ülkesinın geleneksel müziği üzerine kurulmuş ol- duklarmı belirterek 'Eserleri- ni çaldığı zaman. sanki pi\a- no>u öpüyor. )oğuru>or. San- kiöz su\ unu arar gibLSanki bir çiçekmişgibi-yorumunuvap- tı. Dualt. Sa\ 'ın 1995 yılında ABD'deki pi\ano vanşmasın- da verdiği konser izlenimleri- ni de şÖNİe aktardı. "Dinleyici alabora. 1 saatlik bisin sonun- da zarzor ran olurken kulis.bu kezemprezaryolarbilenmişka- lem uçlan ile kulisteler. Fazıl Sa>. ABD'de birkaç a> sürecek tumeteklifini aldığında sahne- den aynlab 1-2 dakika olmuv- tu." Marsellaises'ten Michel Fa- ure ise Say'ın 21. yüzyılın en büyük yorumculanndan bırı olacagını vurguiadı: "Tuşesin- den. gücünden, atiküğinden. gözupekliğinden. kendine has gözkamaştıncı >orum biçimin- den. ses oyunJannın alışkanlı- ğından söz etmek gereksiz. Bu ö\gücülük olur. Fazıl Sa> bir deha. Fazıl Say 'ın Saint Saens 2. Piyano Konçertosu'ndaki yo- rumu. Arthur Rubinstein'ın yorumlamasından bu yana en harika seslendirmeydi. En coş- turucu olaıuydı. Ön yıllardır tüm yorumlann en zekice ve ka\Tayışü olanndı." 'Gerçekmafya Hottymod'da y Mario Puzo'nun son kitabı 'The Last Don', yazann yaşamöyküsüyle birçok benzerlikler taşıyor Kültür Senisi - Mario Puzo'nun. yi- ne bir mafya serüveni olan son kitabı "The Last Don\ > azannın da inkâr etmedığı gibi gerçek yaşamlapek çok ortaklık- lar taşıyor. Beyazpcrdenin unutulmaz •maf\ade$tanı' •TheGodfather'dan(Ba- ba) sonra bır süre sesi soluğu çıkma\ an 75 yaşındakı yazar 'HoUyvtood mafya- nın dişleri için sert bir ka>a gibi' dı\or. Long Island'daki ev inde > aşa> an Ma- no Puzo'ya göre film işınde. tıpkı maf- ya örgütlenmelerinde olduğu gibi insa- nın aklma hayaline sığmavacak kadarbü- yük paralardönü\or. "Bu Hoih^oodçocuklan mafŞadan korkmuyoriar, hükümetten çekinmiyor- lar. hiç kimse umuriannda değil bunla- nn." Tane tane Manhattan aksanı ile ko- nuşan Puzo'nun mafya için sö\ ledikle- rideha\li ilginç: "Bunlarsütverenine- ğe sahip olmak istemezler. Bir başkası- nın ona sahipolmasınaizin verirler.Ama tek kural \ardır. o ineğin sütüne kendi- lerinden başka kimse dokunamaz. Ak- si halde çok gürültü kopar." Puzo'va göre mafŞ a ile sinema endüst- risı arasında ezelden ben bırtakım iliş- kiler süregelmiş. Cenova mafyasının porno filmler üzerindeki kontrolünü ör- nek ven\ r or ünlü yazar. Puzo'nun anlattıklanna bakılırsa ger- çek hayatta mafya babalan ne\se film stüdyoîarının başında olanlar da o. "Her şe> kişiseliktidar üe ilgili* diye açıklıyor bu durumu. 'Bü>ük, güzel bir e>, istedi- ğin her şe> elinin altında. Kadınlar. ja- kuzüer. arabalar. ııcaklar... Ama bütün bunlaruı da birfıyatı olmalı değil mi? Ar- tık mafya bileonlann iktidanndan kor- kar halegeldL Nede olsa bir adımian da VVashington'da bu adamlann." "Ne zaman şatafatlı, gösterişli bir adanıla karşılaşsam müthiş bir korku kaplı\or içimi. Bi\ografimi \azan Joey Gallo'dan da korkuvordum örneğin. Ö da acayip gösteriş meraklısı birivdi. Va- yıncıma demiş- tinı ki bu adam engeçalna) için- de ölecek. Öldü de. Birilerinin onu vuracağın- dan emindim. öylebirtipi\ar- di.Halbuki çok makaronı az gösteriş". Güzel bir slogan değil mi?" Hollyuoodıle uzun \ıllar ıçlı dışlı olan Pu- zo'nun tanık ol- duğu. bizzat ya- şadığı birbınn- den ilginç şev \ar. Üstelik Puzo başanlı bir hikâ- yeci. Anlattıkla- rında gerçek ile rinderfav ırmak f*uzo < m af>a \e sinema endüstrisi ilişkisinden söz ediyor. olanaksız. Rosselini ile karşılaşmalan- küvordu.Cartonasakinleşmesiniöner- di. Sinatra dinlemevince de ona esaslı bir yumruk çaktı. Sinatra hemen bod\- guardlannadöndü veCohen'i\oketme- lerini istedi. Adamlar Cohen'e bulaş- mak istemediler. ne de olsa kim oldugu- nu çok i\i bilhoriar. Lisanslı bir katildi o." Pek çok ınsan Mario Puzo'nun da matya ile ga\et dostane ihşkıler içinde oldugunu düşünüvor. Hatta bir kısmı. Pu- zo'_\u maf\anın ünlendırdığme inanı- \or. Puzo. bir yapımcınınkendısıni *on- nı şöyle anlatıyor: "Ah. Johnm 'Don Gio\anni" Rosselini! E\et onu tanınm. VMarners'a film \apardı. Tam bir serse- riydi." Cnlü şarkıcı Frank Sinatra için de şunlan çekinmeden sö>'lüyor: "Sinatra mafya ilesarmaşdolastı. Bu- nu bümeven yok. Ama onlardan biri ol- dugunu sorarsanız \anıt >eremem. Onu ancak Tann nilir. Bakmavın bana. biraz da kıskandığım için söv lü\orıım bunla- n." Ardından Sinatra'nın da içinde oldu- ğu bir mafya öyküsü aktarıyor Puzo: ~CarlCohen adındabir adam \anü. Las \egas kumar maf>asının en sert adam- lanndan biri>di. Birgün casino) a Sinat- ra geldi. Kız arkadaşından a> nlmıştı. Sarhoştu. dokunduğu her şe\i kınp dö- lardan biri' olmak la itham ettiği zaman ona şu karşılığı vermış. -Ben bir fareyi bileöldüremem. \ap- tığım en canice iş. birzamanlar sahip ol- duğum iki film stüdvosunu satışa çıkar- nıaktı. Çünkü kâr getirmi>ordu." Bölgedeki kazılar 1989 yılından bu yana sürdürülüyor Metropolis^te Hitit mührü bulımdu Kültür Servisi - Ege Bölgesi'ndeki ilk taştan yapılmış Hitit mührü, kazı çalışmalan sırasında Metropolis'te bulundu. İzmir'e 50 km. uzaklıkta bulunan Torbalı ilçesindeki "AnaTannça" kenti Metropolis'te Prof. Dr. Recep Meriç başkanhğında \e Metropolis Dostlan Derneği, Dokuz Eylül Üni\ersitesi \e Torbalı Beledi>esi'nin destekl'eri ile 1989'da başlatılan kazı çalışmalan halen Philip Morris Sabancı Sigara ve Tütüncülük Sanayi \e Ticaret A.Ş. tarafından Metropolis, sürdürülüvor. Vfetropolis'in kazı çalışmaları 3 alanda sürdürülüvor: Tiyatro, akropol \e hamam. Tiyatro bölümündeki kazılar sonucu, otıırma bölümünü ikiye ayıran ve diazoma denilen geçiş yolu İzmir'e 50 km. uzaklıktaki Torbalı tamamıyla ortaya çıkarıldı. Kazı binasının \e araştırması sürdiirülen sahne binasının. Helenistik \e Roma imparatorluk dönemi olmak üzere iki önemli yapı evresi sergilediği anlaşıldı. Denizden 145 metre \ükseklikteki Akropol "de ise bu yıl Helenistik döneme ait bir mekân kazıldı. Bu mekânın içinde. dönemin lüks savılabilecek çok iyi. kaliteli. bazılan Italya se "Vunanistan'dan ithal edilmiş 'Si>ah Firnis". 'Batı Yamacı" ve "Gnathia" diye bilinen seramik türlerine ait tabak. kâse. kadeh parçaları bulundu. A>rıca akropol'de de Ege Bölgesi'nde ilk defa taştan vapılmış bir Hitit mührü bulundu. M.Ö.14ve 13.yüzyıllara ait bu mühürde çok ilçesinde. büy ük olasılıkla bir şahıs ismi yazılı. Ancak Hitit-Lu\vi dili uzmanlarının incelemelerinden sonra mühürdeki metin kesın olarak anlaşılabilecek. Stoa'daki (Hamam) kazı çalışmalan ise sürüvor. mişse, se\Tniş olduğu erke- ğin gözlerinin içine bakarak "Seni sevmiyorum" divebili- yor. Bu gerçekten yürek işi. Ikivüzlülük yok yaşamında. Gelecekten birbeklentisi de. Carmen sadece "an'ı yai}i\or. " Escamillo'nun çokgüzel bir lan\arüçüncü perdede: "Car- men'in hiçbir aşkı 6 aydan fazla sürmez' der. Çünkü aşk, biten. sonu olan bir duygu. 6 a> da sürer26 a> da. Bu tabü, herkesin aşkı ne yoğunlukta tiikettiğine bağlı bir olay. Ölümsüz aşka inanmıvorum. Carmen de inanmıvor. Mut- lu aşk da yok. Aşk, çokyoğun >aşanılan birduygu. V ıprataa yoran çok güzel bir duygu ama hep oyoğunlukta, bütün bir ömür >aşamak mümkün değil. Birsüresonra başka bir noktaya sıçnyor. buna kinıisi sevgi, kimLsi de dosduk,dava- nışma. şefkat di> or. Birşe> ler denivor ama o artık aşk ol- maktan çıkıvor. İşte Carmen bunu kabuUenemiyor. .Aşk bit- mişse kmuyor noktayı. Aşk- ta dönüşümyaşamak ona çok a> kırı. Bittiği zaman ne pa- hasına olursa otsun iki> üzlü- lük \apmiyor. Öleceğini bilse bile. Buçokönemlibirerdem. Kandırmacaya gerek duyma- dan çok gerçekçi da\ ramyor. Aşk başlayınca ikinci perde- de itirafediyor, Ben âşığım' dherek. Bitince de bitti' di- yor.cesurca adanıın gözünün içine bakarak." Opera yazınında bır erkek karşılığı var Carmen'in: Don Giovanni. O da dünyaya. ya- şama. gerektiğinde ölüme bi- le kafa tutma cesaretıni gös- teren, asla boyun eğmeyen, sürekli başı dik bir karakter. İşte bunlar Carmen ve Don Ju- an'ı vazgeçilmez kılan özel- likler. Birbirine çok benzeşen bu karakterler Yekta Kara'yı çok cezbediyor. yönetmen olarak da bu operaları sahne- lemekten çok büyük tat alıyor. Bu yorumunda "Car- men "de dönem değisiklıgı yapıp, 110 yıllık bir sıçrama yapmış "Yekta Kara. Ispanya iç savaşı döneminin tarihsel açıdan çok ilginç olduğu gö- rüşünde. Caımen'in özgür- lük tutkusu da siyasal bağ- lamda bu dönemle çok güzel örtüşüyor. Çok içten. biraz ilkel, do- ğanın dürtüsüyle hareket eden. içgüdülerinin yönlendirdiği. Carmen'in aşktan da öte öz- gürlük tutkusu bu yorumda kilit nokta. Binnci perdede tütün işçisi, fabnkada çalışır. emeğini koyup, alınteriyle ya- şamını kazanır. İkinci perde- de farklı bir yaşamda, meyha- nede şarkı söy leyip danseder. Cçüncü perdede birdenbire silahını kapıpdağlaraçıkmış- tır direnişçilerle. Dördüncü perdede ise sınıf atlar. Esca- millo ilebirlikteliği ona fark- lı bir konum getirir. Süslenir. püslenir, kendine, giyimine her şeyine özen gösterir. \'e Carmen her anlamda aşkın gereğini yenne getirir. özgür- lük tutkusunu hiç yitirmeden. Sonunda bile ne yatıştırmak ıster Don Jose'yi ne de karşı- sında oynar, yalan söyler. Sa- dece "Va öldür beni ya da çe- kil yolumdan gideyim" der. Gerçeğin ta kendisi. Ozgürlük tutkusu Don Jose. ancak annesınin belirlediği bir nişanlısı olan (Micaela), kendine güveni ol- mayan ilginç bir karakter. İlk kez Don Jose. Carmen için hapis yatıyorçevTesindeki er- kekler içinde. Çok cazip ge- liyor. onunöz\erisi. Aşıkol- masının temelinde bunun da etkisi var. Escarnillo'nun ise albenisi. Carmen'i Don Jo- se'nin kötü yazgısı gibi yo- rumlamak yanlış. Carmen sa- dece seviyor ve onunla bir- likte olmak istiyor. Acaba Car- men'i çok âşık olduğu için mi öldürüyor Don Jose. yok- sa hiçbir rekabete tahammü- lü olmadığı, böylesine ken- dine güvensiz olduğu içın mi? Dördüncü perdede ölümden söz eden hep Carmen. Don Jo- se ödün veriyor, Carmen "Se- ni sevmiyorum. başkasuıı se- viyorum" dedığınde de "Onun kollarında benirhle alay edeceksiniz" diyor. Ba^- kasıyla kıyaslanmaktan kor- kuyor. Oysa Carmen öylesi- ne egemen karakter ki kimse- ye sahip olmak istemiyor. mül- kiyet duygusu yok. Seviyor- sa birlikte. sevmiyorsa gidiyor, o kadar. Şimdi bir başkasma âşık olabilir... Bütün bunlar her zaman güncelJiğini koru- yacak konular. Carmen öyle hemen keş- fedilecek bir karakter de de- ğil. Bu yüzden yazında ve sı- nema alanmda da çok elveriş- li bir malzeme olarak çeşitli yönermenlere (Saura. Peter Brook, Godard ve Rosi) esin kaynağı oldu. Aslında her aşkın 'gözeab- nanlann toplamı' oldugunu unutmadan. her kadın biraz Carmen olmavı düslemez mi? ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Yarası Olamn Gocunması İçin Biliyorum, özellikle son zamanlarda hep yakını- yorsunuz. "Bu denli tepkisiz toplum olur mu" diye soru- yorsunuz örneğin. Ya da diyorsunuz ki: "Hiç birey yok mu bu toplumda? Herkes olup bitenlere kı- zar gibi, ama sonuçta herkes yürüyüp kendi işi- ne bakıyor!" Şöyle dediğiniz de var: "Düşünen in- san bu denli az mı bu ortamda?" Bunlara benzer daha pek çok yakınmalarınız var. Yakınmalarınızın içeriğine bütünüyle katılıyo- rum. Ama sizlenn olup bıtenlerden yakınma hakkını- zı bütünüyle yadsıyorum. Çünkü aslında çok hak- lı olan bu yakınmalar, sizin ağzınızdan çıktığmda çok acımasız bır alaydan. alaydan da öte, bir aşa- ğılamadan başka bir şey olmuyor. Sizlere tanıyabileceğim tek bir hak var. işlerin bu- raya geldiğinin bilincine vardığınız an, neden inti- har etmediniz? Oysa bu dünyadaki bedensel var- lığınıza kendi elinizle son vermeniz, adına yaşa- mak dediğiniz o korkunç aldatmacanızın tek doğ- rusu olacaktı! Sizler, yani bir zamanlar en insanca. en masum tepkileri daha parıltıları çocuk yaşta olanların göz- lerinde belirdiğran boğuvermiş, "Haddınibil ve ye- rine otur" sözünü düzmece eğitmenliğınizin temel ilkesi bilmiş olanlar, evet sizler, bugünkü tepkisiz- liklerden yakınma hakkına hiç. ama hiç sahip de- ğilsiniz! Sizler, yanı aslında düşünce üretenlerle "Ben kimim" sorusuna, başkalannın ağzından çıkma değil, ama kendi aklının süzgecınden geçme ya- nıtlar arayanlarla karşılaşmaktan yaşamlan bo- yunca korkmuş olanlar, şimdı bu toplumda neden fazla düşünülmediğini düşünmek hakkına bile sa- hip değilsiniz! Sizler ki düzmece aydın maskelerinizle yıllar bo- yu faşizmin her türlüsüne karşı olduğunuzu hay- kınrken, kapı arkalarında. kendinizce 'makam'M- tuğunuz ya da saydığınız her yerde, örneğin ek- meği yüzünden o gün için sizden bağımlı herke- se faşizmin her türlüsünü uyguladınız, bugün ar- tık faşizmin her türlüsüne fazlasıyla layıksınız! Sizler ki on yıllar boyunca bütün ideolojileriniz- le gerçekte tek bir insan'ı, köşesinde sürekli üret- me, yeni yeni düşüncelerin yolunu açma peşinde olan insan'ı yıkmayı hedeflediniz ve çoğunlukla da hedefinize vardınız, bundan böyle bu ülkede ne- den yeterince düşünce üretilmediğinden artık hiç yakınamazsınız! Sizler ki yine on yıllar boyunca. aslında yalnız- ca alıntılardan oluşma, ama sizce çok zengın' bil- gi (!) dağarcığınızla, 'halk'öiye nitelendirdiğiniz kit- leyi aydınlanmaya değil, ancak size hayranlık duy- maya ve bir anlamda tapmaya layık gördünüz! Sizler ki aslında birbirinizi bile anlamazken, kit- leleri hep sizi anlamamakla suçladınız! Sizler ki yurtdışı yolculuklannızdan hemen her dönüşünüzde sanki bu ülkede ve bu ülkenin in- sanlarıyla daha önce hıç yaşamamışçasına -ki bu doğru, çünkü siz, buradayken bile hiç burada ve hiç bizımle yaşamadınız!- "Neler oluyor burada? Ülkemi neredeyse tanıyamıyorum!" gıbısinden söylemlerin utanmazlığını üstlenmekten bile çekin- mediniz! Evet, sizler bizlere değilse bile, bir an için, yalnızca bir an için kendi kendinize verin şu sorunun karşılığını: Şimdı bu ülkede olup bitenler- den hangı hakla yakınıyorsunuz? Sizler burada iken bile gerçekte burada değil- ken, hep küçücük bır azınlık olan bizler kendi kuy- tuluklarımızda burası için, bu ülkenin insanları için bir şeyler üretmeyi hep sürdürdük. Adlarımızı, ad- larımızın kalıcılığını, yüzlerimizin sonradan hatırla- nıp hatırlanmayacağını bir an bile düşünmeksi- zin, hiçbir alacalı rengin peşinden koşmaksızın, hep bir sepia tonunun silik soyluluğuyla yetinerek ça- lışmayı sürdürdük. Bizler, yaptıklarımızla bir günde, bir yılda, belki de on yılda hemen hiçbir şeyin değişmeyeceğini bilerek, ama çabalarımızın belki de bizim yaşamı- mızın son sınırlannın ötesinde doğacak ve yaşa- yacak olanlara bir şeyler ifade edebileceği umu- dunu yeterli bularak, böyle bir umudu yeni çalış- malarımız için yeterli bir itici güç sayarak, hep bu- rada, hep burası için çalıştık. Çehov'un "Üç Kızkardeşlnln sonundaki o eş- sizsözlergibi, birgüngelecek. insanlar bizim yüz- lerimizi, seslerimizi, adlarımızı, bütün izlerimizi unu- tacaklar. ama inanıyoruz ki acılanmızın onlar için bir anlamı olacak. Sizlere gelince, hiç, ama hiç ya- şamamış gibi olacaksınız! Bizim işimizin güçlüğü bu kadarla da kalmıyor; çünkü olmak istediğimiz gibi insanlar olmayı, so- nuna kadar öyle kalmayı gerçekten istiyorsak eğer. yaşamımızın onca zorluğuna katlanmanın yanı sı- ra. büyük bir yazann dediği gibi bir de her şeye karşın sizlerden nefret etmemeyi öğrenmek zorun- dayız. Çünkü nefret tohumlannı içimize bir defa ser- persek eğer, onlardan filizlenecek olanın kimlert yöneleceği önceden kestirilemeyebilir! işte bu ne- denle, bir de sizlere karşın ve sizleri de insandan sayarak ayakta kalmak zorundayız! Bu nedenle. bir kez daha soruyorum: ihanetle- rinizin farkına vardığınız gün. neden intihar et- mediniz? Belki o zaman, sizlere acımayı bile başarabilirdik! BUGUN ELEŞTİRİ KÜLTİ R MERKEZİ rıde saat 18 00 de 'Simurg Geleceğin Peşinde Otuz Yolcu' dıa gösterisi düzenIen iyor. (3 73 38 24) ROCKCLL"B 'Rock ve Sanat'. 'Rock ve Siyaset". "Rock ve Moda". "Rock ve Özgünlük' gibi konulann tartışmaya açılacağı. çeşitli rock gruplannın dinletılerinin yer alacağı Ortaköy 'deki kültür merkezi saat 20.00'de açılıyor. (260 84 92) 12. İSTANBL L FOTOĞRAF GÜNLERİ kapsamında Cemal Ağacıklıoğlu'nun 'Hasınn Öyküsü' adh dia gösterisi Tank ZaferTunaya Kültür Merkezı'nde 18.00 ve 19.00'dagösterilecek. B.AROK ODA MÜZİĞİ topluluğu konseri saat 19.00'da St. Michel Lisesi Konser Salonu'nda. Konserin solistleri Ülkü Koper, Ahmet Altınel. Sedef Erçetin ve Efe Baltacığil. ANDON'da bu akşam Sataşer ve Yakini Müzisyenler kendi bestelerini seslendiriyorlar. (293 02 70) YAVL'Z BİNGÖL halk müziği dınletisi saat 18.00'de Taranta Babu Kültür Merkezi'nde. (235 28 59) JAZZ STOP BEYOĞLU SAHNESİ'nde Metin Zakoğlu 'Bir Delinin Hatıra Defteri'ni saat 21.00'de sahneliyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear