25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23 EKİM 1996 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER Milas Cezaevi Onanmı ve Cezaevleri ALI BAYRAL Izmir Barosu Avukatlanndan C umhurıyet gazetesinde 'Milas Cezaevi Onarıldı' başlığı ıle yeralan haber- de(l5Temmuz I996). ce- zae\ inde kalan eski bir hü- kümlünün önerisi üzenne cezaeurin. halkın \e tutuklulann ortak çabasıyla onanldığı duyurulmakta, açı- lış törenmde konuşan Muğla Cumhuriyet Başsavc srnın da bır kent halkının Tür- kiye de ılk kez. cezaev lerinin koşullan- nın lyileştirilmesı için girişimde bulun- ması olşaısunu dıle getirdiği ifade edil- mektedir. Cezae. leri konusunun aylarca Türkı- ye'nin gûndeminı işgal eftiği birdönem- de. böyle bır haberi gazetede görmem, hukukçu ve insan olarak beni son dere- ce mutlu etti. Bu yazının yazılma nede- ni de bu mutluluk düşüncesidir. flk kez kendı ınsanımızla ilgili olarak: "Asmava- lım da, besle\elim mi?", "Bunlan linç et- meklazınrdüşiincelerinden vazgeçildi- ği hususunda birumuda kapıldım. Devletın daima firarları önleme, hü- kümlülenn de suçu ışleyip ceza alması- nakar:>ın.dışandakilerin bilekavu:>ama- dığı özgürlükistemlerindebulunmaalış- kanlıklan içinde cezaev ine bakmalan. in- fazda. iki aşm ve birleşmez uç doğur- maktadır. Oysa çağdaş infaz ve cezaevi düşüncesi, henı devletin hem de yurtta- şın güvenliği açısından çok önemlidir. fnfazda dev let aradan çekilirse yerini ko- ğuşağası doldurur. Dev let koğuşlara hu- kuk dışı baskı uygularsa ve oradakilerin insanolduğunuve bizim insanımızoldu- gunıı unutursa bu kez patlamalar ve is- yanlarolur. Bızi infaz sisteminde doğru- lara götürecek yol. Dev let Planlama Teş- kilatı'ndan yapım izni çıktığı ifade olu- nan (1) her biri 11 milyar TL'ye mal ola- cak, kent merkezlerinden uzağainşaedi- lecek. 500 hükümlii barındıracak, hü- kümlülerin l-4kişilikodalardakalacağı. güvenlıkte elektronik sistemin gardiyan- lann yenni alacağı: Istanbul. Uluborlu, Yalvaç, Diyarbakır, Şırnak. Ankara, De- nizli. Çorum, Bolu, Düzce. Kmkkale kent merkezleri yakınında inşa edilecek 'elektronik cezaevi' ya da 'Tiirktipi' ol- duğu ileri sürülen cezaevlenni inşa et- mek mi; yoksa. bir kısım haberlerde Ada- let Bakanı'na atfen yeraldığı gibi "Sad- damHüseyin'in infaz rejimrndenyarar- lanmak mıdır0 Önerilen bu sistemlerin hiçbiri bizim cezaev i sorunumuzu çöze- meyecektir. Eğer dev letimiz ve yöneti- ciler cezaev lerine olumlu gözle bakmak, oradakilen kazanmak istiyorsa öncelik- le aşağıda açıklayacağımız konularda bi- lim adamlarından ve uygulayıcılardan yararlanarak köklü araştırmalaryapıp so- nuçlanna göre uygulama yapmalıdır. Ya- pılacak bu araştırmalan şöylece özetle- nıek mümkündür: • 60 milyon nüfuslu Türkiye'de. 29 Şubat 1996 îtibany la 50 bin 587 olan hü- kümlii ve tutuklu sayısı nüfusumuza gö- re çok mudur, az mıdır? • Bu kişilerin işlediği suçlann türü ne- dir. nedenleri nelerdir'7 • Bu hükümlülerin kaçı erkek. kaçı ka- dın. kaçı cocuk. kaçı si> asi. kaçı adi suç- lu. kaçı mükerrirdir? Gözlemleme (mü- şahade) merkezleri eerekli veyeterli mi- dir? • Türkive'debuIunduöubıldinIen60l cezaevi.sayısı veniteliği itibanylayeter- li midir? Bunlann kaçı kapalı, kaçı yan- açık, kaçı açık. kaçı çocuk. kaçı kadın ce- zaev idır? (Yunanistan 'da 32, Almanya 'da 220. Ingiltere'de 134 cezaevi vardır.) • Bu cezaev lerinin ne kadan koğuş sis- teminde. ne kadarı hücre sistemindedir° Kaçı oda sistemine dönüktür? Bu sistem- lerin hangisi bizim insanımızın bünyesi- ne uygundur? • Devletin bütçesinden, hükümlü ba- şınabeslenme ve iyileştirme için ayırdı- ğı para nedir'.1 Bu miktar, başka ülkeler- de ne kadardır' • Cezaevlerinde kaç hükümlü ve tu- tuklu çalıştırılabiliyor. çalışanlar hangi işleri yapmalıdır. tahliyeedilenlerden iş kuranlara dev letçe yardım yapılıyor mu. yapılıvorsa ne kadar? Cezaevlerindekı işkollannı birleştirecekveçalışmayı sağ- layacak bir kuruma gereksinim var mı? Cezaev lerinde üretilen mallar nasıl de- ğerlendirilecek. bu işler için profesyonel yöneticilere ihtiyaç var mıdır? • Çalışan ve üreten hükümlünün ceza- sında indirim yapılması yararlı olacak mıdır? Cezaev lerinde çalışma nasıl özen- dirilir'Cezaevıçalışanlannı SSKkapsa- mına almak yararlı olacak mıdır'.' • Türkiye'de kaç işyerinde ne kadar eski hükümlü çalıştırılıyor? • Cezaev lenndeki görüş günleri veter- li midir. görüşün sadece y akınlara hasre- dilmesi doğru mudur? Açık görüş yarar- lı mıdır1 .1 Görüşün süresi ne olmalıdır. te- lefonla görüşme olanağı sağlanmalı mı- dır' • Cezaev lerine masatenisi, voleybol. hentbol. basketbol. güreş gibi sporlar hü- kümlülerin boş vakitlerini değerlendir- me ve bedensel saölıklan bakımından konulmalı mıdır? • Cezaev lerine ziyaretçi eşyası ve pa- ra alınmalı mıdır1 Kitap. dergi ve benze- ri yayınlara ziyaretçı eşyası muamelesi yapılmalı mıdır? *23 vılda 13 bin kişinin cezaev lerin- den firar ettiği (Cumhuriyet gazetesi. 02.03.1993 günlü haber) açıklanmasına göre firar nedenleri nedir, bu firarları ön- lemenin yolları nelerdir? • Cezaevleri güvenliği kime verilme- lidir? (Adalet Bakanlığı, Jandarma. Po- lisvs.) • Corum Milletvekili Ahmet Fevziİn- ceöz'ün Nisan 1995'teTBMM've verdi- ği ev lı hükümlü ve tutuklulara ayda iki kez eşleri ile ev lerinde bir arada olmala- rını sağlayan yasa teklifinde yeralan gö- rüşlerja da benzerlerini tartışmanın za- manı gelmiş midir? • Hükümlülerin bireysel gelişmesi ve uğraşıları için radvo, TV. müzik aleti, gü- zel sanatlar yapım malzemelerinin ceza- evlerine girip girmemesi degerlendiril- melidir. • \'urdumuzun ağaçlandınlmasında. hükümlülerin giydirilmesi ve doyurul- masında. elemeği isteyen halıcılık vehe- diyelik eşva üretimi gibi alanlarda hü- kümlülerden yararlanmanın yolları aran- malıdır. • Cezaev indeyken eğitimde başarılı olan hükümlülere infazda ne türözendi- rici önlemler u>gulanacagı tartışmaya açılmalıdır. Bu özetlemelerden sonra; son günlerin en önemli gündem maddesini oluşturan cezaev leri konusunda elbette çok şeyi da- ha söyleyip yazmanın mümkün olacagı- nı kabul etmekteyiz. Esasen sosyal. demokratik ve çağdaş niteliklı dev let. hapishanedeki yurttaşına insani gözle bakabilen. onun kendini ge- liştirmehakkını teşvikeden, onu üretken kılan. hayata bağlayan. sağlıklı olarak tahliyesini ve sonrasında toplum ile iş yaşamına rehabilitesini sağlayan devlet- tır. Övleyse v apılacak iş v e takınılacak ta- vır, bu ve benzeri araştırmalann sonuç- lannagörebelirlenmelı ve mutlakaTürk insanının yaşam tarzına uygun cezaevi binaları yapılmalı, ceza ve infaz yasala- rındaki tıkanıklıklargiderilmeli, cezaevi personelinin yetiştirilmesi için gerekli önlemler alınmalı. hem hapishanedeki insanınhemdedışandakiinsanıngüven- liğini sağlayan. cezaevinde çalışmaya ve üretmeye ağırlık veren. tahliveden sonra hükümlüyü korumaya devam eden. yeni- den hapishaneye düşmesini engelleyen. dışandaki halkımızın da Milas örneğin- de olduğu gibi infaza insanca katkısını sağlayan bir cezaevi sistemine yönel- mektir. Belkı bu bizim insanlarımız ve devle- timiz tarafından sağlanırda "cezaevinde olmanjn aiieye ve tutukluya yiiklediği ta- rif edilmez sızılar bir an için diner." 1 Oral Çalışlar) Günümüzde "yurdumuzun bir çakıl taşını dahi kimseye vermeyeceğini", "ye- timlerin hakkını kimseye yedirmeyecek- lerini" bildirenlenn v aptıklarını görünce, içeridekilenn körü infaz koşulJanna in- san olarak üzülmemek elde değil. Esasen ivi bir cezaevi ve infaz rejimı günün bi- rinde herkese lazım olabilir. Bu yüzden herkes. cezaev lerine iyileştirici ellerini gecikmeden uzatmalıdır. (1) Elektronik Cezaevleri Gelivor, Ye- ni Yiizvıl gazetei i 17.02.1996 ARADA BIR MEHMET ŞAKİR ORS Turnusol Kâğıdı... ilkokul yıllanmdan beri turnusol kâğıdı deneyine il- gı duydum. Minicik bedenimizle daha ilkokul sırala- rında eğitim görürken, ilk kez öğrendiğimde çok ilginç gelmişti banatumusol kâğıdı deneyi... Bu deneyin temel maddesi olan turnusol, bitkiler- den çıkarılan bir boya. Kimyada sıvıların asit ya da al- kali olup olmadığını anlamaya yarıyor. Deneyde, tur- nusol emdirilmiş kâğıt şeritlerden sıvıya daldınlıyor. Sı- vı asitse kâğıt kırmızı, alkali ise mavi renk alıyor. Sonraki yıllarda da turnusol kâğıdına ve bu kimsa- yal olaya karşı ilgim sürdü. Pek çok toplumsal olayı da bu örnekle duyumsamaya, algılarnaya ve kavra- maya çalıştım. Evet, turnusol kâğıdı örneğini ve deneyini, toplum- sal yaşam ve siyasal gelişmeler için de kullanabilir- dik. • • • Ülkemizde son yıllarda bir banşçı olma ya da ba- nştan yana olma modası başladı. Banşı ve barış sa- vaşımını (mücadelesini) bir yaşam biçimi olarak gö- ren bizleriçin elbette bu çok sevindirici birgelişme. Ne var ki, ilk bakışta olumlu olarak görülen bu geliş- me bir tehlikeyi de beraberinde getiriyor. Rahmetli Nadir Nadi'ye 'Ben Atatürkçü Değilim' dedirten "80'li yıllann Atatürkçü!üğü"ne benzeyen bu yeni 'banşçı olma' modasına dikkat çekmek istiyoruz. Barışçı olmak, banştan yana olmak, aynı zaman- da çağdaşlıktan, ilerlemeden, demokrasiden ve ay- dınlanmadan yana olmayı gerektirir. Banş için sava- şım, ancak bu kavramlarla bütünleştiği zaman anlam taşır. Mustafa Kemal Atatürk'ün 'Yurtta barış, dün- yada barış' ilkesi, böylesi bir bütünlüğün ifadesidir. Barış, öncelikle kendi içimizde, yüreğimizde olma- lıdır. Insanın kendisiyle ve çevresiyle barışık olması, günlük yaşamında banşı, hoşgörüyü taşıması, bir- çok olumlu gelişmenin de başlangıcıdır. Kısacası ba- nş, sevgi ve hoşgörü bir yaşam biçimi olmalıdır. Demokrasi de banş gibi çokça çarpıtılan bir başka kavramdır. Ülkemiz siyasetçileri ve aydınlan işlerine geldiği zaman en hızlı banşçı, en hızlı demokrat ge- çinmekteler. 12 Mart'larda. 12 Eylül'lerde 'kendi sığ limanları- na' tornistan edenlerin demokrasi dersi verdiği, ger- çek banşseverleri, yurtseverleri zindanlarda çürüten- lerin en hızlı 'barışçı' kesildiği günleryaşıyoruz. Kimin gerçekten demokrasiden yana olduğu, kimin yürek- ten banştan yana olduğu anlaşılamıyor. • • • Ülkemiz siyasetçilerinin ve aydınlannın da bir tur- nusol kâğıdı deneyinden geçirilmelerinin yararlı ola- cağını düşünüyoruz. Bu önerimize siz ne dersiniz? Türkiye'de Beyin Doç. Dr. ŞUKRAN ŞAHIN-OZGUN Marmanı Cm. T,p Fakühes, B ırsüredirTürkiye'de beyin olupolma- dığı tartışması. çok değişik bakış açı- lanndan yapılan yorumlar doğrultu- sunda sürdürülmektedir. Burada 'be- yin'sözcüğünün bilimsel araştırnıacı anlamında kullanıldığını vurgulayıp kamuoyunun "Bİ2be>insizmi>iz'"sorusundaki si- temıne de yanıt v ermek gerekmektedir. Türkiye'de beyin olmadığı yönündeki göriişleryeni degildir ve geçmış dönemlerdeki siyasetçilenn bu yoldaki söz- leri araştınldığında bu konunun sıklıkla gündeme getirildiği görülecektir. Ancak bövlesıne bir tepki- yi budönemdeki beyanlaralmıştır. Butepkinin ne- denleri üzerinde durmak gerekmektedir. Gerçek- ten de Türkiye, bilimsel araştırmalarda bır yapılan- ma süreci yaşamaktadır. Heryapılanma sûrecinde yaşanan sancılar. bu bilimsel yapılannıada da ya- şanmaktadır. Bu sürecin bizzat içerisinde olanlar da bu tür belirtmelere tepkı vermektedırler. Bilimsel araştırmalann esas yürütüldüğü yerler olan üniversitelere bakıldığında, ülkenin en uç kö- şesindeki üniversitelerde bile son derece üstün araç vecihazlann olduğu görülecektir. Günümüzde ile- tişim araçlannın yetkinliği (mükemmelliği). dün- yadaki araştırmalan güncel olarak izleyebilmek olanağını saglamaktadır. Bu bilgiye ulaşım kolav- lığı. genç beyinlere araştırma şevki vermekte ve bu konuda heves içensinde olduklan görülmektedir. O zaman ortaya şöyle bir soru çıkmaktadır: Neden bilimsel araştırmalar hâlâ istenilen düzeyde degil- dir? Her işte oldufu gibi bilimsel araştırmalar için de düzenleme (organizasyon) gerekmektedir. Türki- ye'de üniversiteler daha çok eğitim amacı güttü- ğünden bilimsel araştırmalarla ilgili yasal düzen- lemelergerektiği kadar yapılmamıştır. Yüksek Öğ- retim Yasası incelendiğinde. yasal düzenlemelerin hemen hemen tümünün eğitimle ilgili olduğu gö- rülecektir. Araştırmayla ilgili hükümler ise üniver- sitelerdeki eğitimci - yöneticilerin yetki alanlan içerisine hapsolmuştur. Oysa eğitimci olmak ayn şeydir, bilimsel araştıncı olmak ayn şeylerdir. An- cak birbirinden de bütünüyle bağımsız değillerdir. Öğretim üyeliğine atamalarda. her ne kadar bilim- sel araştırma yapma zorunluluğu olan hükümler bulunsa da bu birzorunluluk ifade etmektedir. Oy- sa bilimsel araştırma, tamamen gönüllü bir iştir ve sevmeden.gönül vermeden. sırfzorunluluktando- layı yapılabilecek bir şey degildir. Aneak burada unutulmaması gereken nokta. eğitimcilerin de be- lirli bir düzeyde bilimsel araştırma yapmalannın gerekli olduğudur. Üniversitelerdeki bilim dalı başkanlannın yö- netsel (idari) görevleri ile bilimsel araştırmaİarı yönlendırme görevleri net bır biçimde avnlmadı- ğından. zaman zaman bu konuda sıkıntılar ortaya çıkmaktadır. Bugün üniversitelerde dikkati çeke- cek sayıda çok "enstitü'" \e "araştırma merkea' bulunmaktadır. Bu merkez ve enstitüler. bilim adamlannın bu v önetimden bağımsız araştırma ya- pabilme isteklennin sonucunda bulduklan bir çö- zümdür. Sonuçta, buyönde tıkanan araştırıcı. fınans kay- nagı da bulmuşsa eğer. sorununu bu türden birey- sel yaklaşımla çözmek durumunda kalmaktadır. Bunun sonucunda ise büyük şehirlerdekı gecekon- dulaşmaya benzer tarzda araştırma merkezleri ve enstitüler kurulmaktadır. Ancak bugünkü Yüksek Öğretim Yasasındaki yetersizlik karşısında. bu tür çözüm üretrnekten başka seçenek de yok gibi gö- rünmektedır. Sonuçta, bir fakülte içinde son dere- ce pahalı ve çok da sık kullanımı olmayan bir cı- hazdan birkaç tane bulunabılmekte ve bunların kullanımı ise tamamen o birimden sorumlu öğre- tim üyesinin iznine bağlı olmaktadır. Türkiye gibi demokrasinin henüz emekleme döneminde oldu- ğu vegeleneksel davranış biçimlerinin sıklıkla kar- şımıza çıktığı bir ülkede. bu konudaki izinler de bundan nasibini almaktadır. Bu konuda yeterli düzenleme olmadığı için mev- cut araç, cihaz ve beyin gîicü gözönüne alındığtn- da elde edilenlerin oranının. olması gerekenin çok daha altında olduğu görülecektir. Her ne kadar son vapılan araştırmalarda. Türkıve'deuluslararasıya- yın sayısında artış görülmekteyse de. mevcut ola- naklara bakıldığında bunun yetersizliği saptana- caktır. Bu durumda ne yapmah? Yapılması gere- ken; Yüksek Öğretim Kanunu kapsamında yeni- den düzenlemeye gidilmesi ve bilimsel araştırma- nın eğıtimden ayrı birdüzenlemeyle üniversiteler- de akılcı birşekildesağlanmasıdır. Bugün ülkede TÜBİTAK ve TÜBA gibi kuruluşlar bulunmakta- dır. Özellikle TÜBİTAK'ın son yıllarda bilimsel araştırmaya katkısı tartışılamayacak kadar büyük olmuştur. Ancak TÜBlTAK'a. kendi kuruluş ya- sası ile belirlenen bir özerklik sağlanmışsa da. bu kurum yine de hükümete bağımlıdır ve hükümet politikalanndanetkilenmesiheransözkonusudur. Oysa bilimsel araştırmanın dili. dini, siyaseti. cin- siyeti ve ırkı yoktur. Bilimsel araştırmalar. tüm bu kriterlerden bağımsız olmak zorundadır ve bu da demokrasinin gereğidir. Ancak bu düşünce bizi. bi- limsel araştırmada demokratik olup başka alanlar- da olmamak gibi bir sonuca da götürmemelidir. Ya- nm demokrasi ya da tam demokrasi gibi kavram- lar olamaz ve olmamalıdır da. Demokrasi bir bü- tündür ve bu sistem. kurumlar ve kurallarsistemi olduğuna göre bu kurumların tesisi ve en önemli- si işlerlik kazanması gerekmektedir. Cağımızın ünlü düşünürlennden Bertrand Rus- sell,kişilerin bir.işealınırken dinsel. siyasal veah- laksal düşüncelerini dıkkate alma alışkanlığının. insanlara fikirlerinden dolayı zulmetmenin çağdaş bir biçimi olduâunu sa\ unmjktadir. Konuya bu açıdan da bakıldığında. özellikle üniversitelerde bilimsel araştırma yapmak isteyenlerin "idari" ba- zı nedenlerleengellenmesi. bunagönül vermış kı- şilerey apılacak birzulümdürve demokrasi ilebağ- daşıryanı yoktur. Yüksek Öğretim Yasası'nın bu yönde tekrar düzenlenmesi, ülkedekı bu yöndeki kanşıklığınvehuzursuzluğunçözümündebiradım oluşturacaktır Bu düzemleme, YÖK kapsamında kurulacak bi- limsel araştırma yönetim merkezi ve bu merkezin fakültelerdeki araştırma bırimlen biçimindeyapıl- malıdır. Şu anda degı^ık adlar altında bulunan araş- tırma merkezleri ve enstitülerdebuçatı altında top- lanmalıdır. Bu toparlanmanııı sonucunda. aslında elde çok sayıda teknik olanak olduğu da saptana- bilecektir. ŞimdiyekadarTürkiye'dearaştırmaiçin gerekli altyapı belirlenmediğigibi mevcutaltvapı- nın da envanteri çıkanlmamıştır. o nedenle de ge- lecekle ilgili araştırma politikası belirlenememek- tedir. Öncelikle bu envanterin çıkarılması ve bu altyapı ile sağlanabilecek proje sayısı saptanmalı- dır. Araşîirma yapacak kişiler. projelerini bu yö- netime sunmalı ve bu projeler tamamen kapalı bir sistemle, hem araştırıcının hem de araştırmayı in- celeyip bilimsel or\ayını verecek uzmanların giz- liliği sağlanmalı ve bilimsel yönde eksiğınin olma- dığı belirlenen projelerin çalışılmasına izin veril- melidir. Bu gizlilik. kişisel küskünlüklerden bilim- sel araştırmalan v e araştıncıy1 uzak tutmuş olacak- tır. Böylece üniversitelerde. araştırma yapmak is- teyen ve yönetici konumunda olmayan öğretim üyelerinin bilimsel y önden bağımsız olmalan sağ- lanabilecek veyönetimsel bazı sıkıntılardan dola- yı araştırmalann önünün tıkanması engellenmiş olacaktır. Görüldüğü gibi, YÖK kapsamında yapılacak dü- zenleme ile üniversitelerdeyönetimsel kademede- ki yöneticilerden bağımsız bir düzenlemeye gidil- mesi zorunludur. Kuşkusuz günümüzde bu. üniver- sitelerin çözülmesı gereken en önemli sorunlann- dan biridir. Avrupa ile yanşmayı düşündüğümüz birdönemde. böyle bir düzenleme. ülkenin itiban açısından da önemlidir. Günümüzde ülkelerin ge- lişmişlikleri. aldıklan patentlerle ölçülür hale gel- miştir. Üstelik bu ülkede de böyle bir düzenleme ile teknoloji üretılir duruma getirilebilir ve tekno- loji ithal etmek böyle birdüzenlemeden çok daha pahalıdır. Lisans eğitimi. mevcut bilgilerin güncelleştiri- lereköğretilmesidir. Ancak lisansüstü eğitim (mas- ter ve doktora) tamamen bilimsel araştırmaya da- yanmaktadır. Son yılîardagençler tarafından lisan- süstü eğitimi istemdeki artış. bu alandaki potansi- yel beyin gücünün birgöstergesidir. Bu beyin gü- cü ve mevcut teknik donanım tek merkezde topla- nırsa elde edilecek ürün hem say ıca çok hem de ni- teliklli olacaktır. Görüldüğü gibi elde un. şeker ve yağ vardır ve artık helvayapmanın zamanı gelmiş- tir. PENCERE DYÇ Mehrnet Ali Kışlalı'nın 'Güneydoğu' adlı araş- tırması 'Ümit Yayıncılık'ta çıktı. Büyük boy 334 say- falık kitabın ikinci başlığı daha ilgi çekici: "Düşük Yoğunluklu Çatışma" DYÇ nedir?.. Kışlalı'nın aktardığı tanıma göre, DYÇ bir askeri siyasi çatışmadır. Devletler arasındaki banş orta- mında süregelen rekabet düzeyinin üstünde ve klasik savaşlann altındaki bir düzeyde gerçekleşir. Silahlt Kuvvetler'in kullanılmasını gerekli kılacak bir çatışma alanına yayılabilir. Sınırlı bir alanda yaşa- nır, ama etkileri bölgesel ya da küresel olabilir. Klasik savaşlar üzerine yazılmış sayısız doktrin var; şimdi de DYÇ üzerine kuramlar üretiliyor; Ana- dolu'nun Güneydoğusu'nda sürdürülen örtülü sa- vaşın adı. DYÇ ile vurgulanıyor. Ne var ki, bu tanı çok geç kondu. • Mehmet Ali Kışlalı deneyimli bir gazetecidir, kita- bı da bilinçli bir çalışmanın ürünü. Yazar, Güneydo- ğu sorununu DYÇ tanısının kapsamında, zaman ve uzam içinde ele almış. Zaman denince akla "Kürt Isyanları" gelir; uzam deyince DYÇ'nin yeryüzü coğrafyasındaki örnekleri gündeme girer. Ancak Kışlalı'nın ortaya koyduğu bir de soru işa- reti var ki, insanın düşüncesinde sarmallaşıyor, Apo'nun Ozal'a övgülerini akla getiriyor. Süley- man Demirel, 18 Mayıs 1995'teAkşam gazetesin- de yayımlanan konuşmasında şöyle diyor: "1991'de iktidara geldiğimizde Cizre Tabur Ko- mutanı, saat 16.00'dan sonra korunmak için kum torbalarının altında sipere yatıyordu." Güneydoğu'daPKK'nin ilkeylemi 1984'tepatlak verdi; 9O'lı yıllara değin Turgut Özal'ın başbakanlı- ğında yaşandı; durum 1991 'den sonra değişti; ay- mazlık aşıldı. "Güvenlık güçleri o zamana kadar gündüz faaliyet gösteriyor, gece olunca karargâ- hına çekilip meydanı PKK'ye bırakıyordu. Bu yak- laşımın adı, antigehlla mücadelesiydi. Daha ziya- de, PKK'ye karşı savunma esasına dayanıyordu. Sonra strateji değişti. Güvenlik güçleri oyunu ku- rallanna göre oynamaya başladılar." Nasıl?.. "PKK'nin etkiliolduğu bölge, önce taburbüyük- lüğünde kuvvetlerce temizleniyor, sonra temizle- nen alanlara PKK'nin yeniden dönmesini engelle- mek için komando eğitimi verilmiş timler, bu alan- ların güvenlik içinde kalmasını sağlıyortardı. PKK, nasıl gündüz saklanıp gece baskın yapmaya çalı- şıyorsa bu timler de gerilla savaşına uygun arazi- de gündüz gizlenip gece kontrgerilla operasyon- larını sürdürüyordu. Kentlerde PKK etkisi yok edi- liyordu. Artık kepenk kapatma ya da her vesileyle 'kadın-çocuk halkın sokaklara dökülmesiyle sağla- nan gösterilere pek rastlanmıyordu." Sonuç?.. PKK'nin bölgede gün geçtikçe egemenlik kura- cağı sanısı ya da propagandası boşa çıktı. Ancak; "Bu mücadelede 'kazanma' ve 'zafer' gibi kav- ramlann konvansiyonelsavaşlardakianlamlara sa- hip olmadıklan mutlaka bilinmeli ve bu durum de- mokratik kamuoyuna da anlatılmalıdır." • " '' * • • ; • ' , " • ' • ' " . ' PKK, Güneydoğu'daTürkiye'nin bölünmesini V/- ilen' gerçekleştirebilseydi. 1984'ten beri çoktan ya- şama geçirirdi. Bu 'hayal'ın umudu suya düştü, şimdi savaşımı Avrupa'ya taşıma çabası ağır bası- yor. Ne var ki, DYÇ'de klasik savaşlardaki gibi 'zafer' kavramı olmadığına göre "PKK'ye kesin dersini verdikten sonra demokratikleşmeye geçelim" di- yenlerin görüşleri de boşlukta kalıyor. Üstelik Gü- neydoğu sorunu yalnız askerin çözebileceği bir ko- nu değil; sosyal ve ekonomık destek gerekli... Asker söylüyor bunu... PKK'nin ne olduğunu anlamak için 1984'ten 90"lı yıllara değin beklendi, bari bu kez geç kalmayalım... T.C. FATİH SLLH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN I996 572 Mahkememızden verılen 3.10.1996 tanhve 1996/572- 799 esas karar sayılı ılamı ıle Edirne. Ipsala, Saraçılyas Vlah. cılt: 013 01, sayfa: 44 kütük: 42'de nüfusa kayıtlı Şenfe Yüksel'e aynı yerde nüfusa kayıtlı kızı Nımet Yük- sel vasi tayın edilmiştır. llanolunur. 3.10.1996 Basm: 112803 Eski Elektrikli Süpürgenizi Getirin, rçelik Bulaşık akineleri Arçelik Küçük Ev Aletleri
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear