22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET OLAYLAR VE GORUŞLER Mumcu Cinayeti - Siyasetçinin Namus Sözü! Prof. Dr. R. KAZIM TURKER Ankara Cni. TıpFak Farmakoloji Dalı U nutulmaz insan, sevgili valancıiıkvealdabcılıkgibi hiç dehoşol- Uğur Mumcu'nun. iğ- renç bir suikast sonucu yaşamını yitirmesinin ûzerinden tam 36 ay geç- ti. Olayın şoku, Uğur'un yüce kişilığini çok iyi bilen aydınlarara- sında tüm tazeliğini koruyor. llk günler- de bu alçakça düzenlenmiş örgütlü cina- yetin faillerini yakalayıp adalete teslim edeceklerine namus sözü verenlerin, 36 ay sonra ses ve soluklan hiç duyulmaz ol- du. Kısa bir süre önce yeni seçilen ve iil- kenin yönetiminde söz sahibi olacak mil- letvekilleri, Meclis kürsüsünde ant içerek ülkemiz, halkımız ve gelecegimiz için en iyiyi, en güzeli yapacaklanna, halkjn hak ve hukukunu koruyacaklanna ve ülke- mizin çıkarlannı her şeyin üstünde tuta- caldanna namus sözü verdiler. Bu güzel ve anlamlı sözcük, son yıllarda sıkça ta- nık olduğumuz gibi bazı politikacılann, seçmenleri karşısında pek çoğu gerçeği yansıtmayan ve laf kalabaiığından ileri girmeyen tümeelerini süslemek için özel- likle araya sıkıştinlan bir inandıncılık- simgesi olarak kullanılmıştır. Yapılanlar ve zaman içinde ülke düze- yinde ortaya çikan gerçekler gösteriyor ki bazı siyasetçilerin namus sözü sadece. mayan bir anlam taşımaya yöneliktir. Yurdumuzun bazı yörelerinde, yasal hak- lannın çok üzerindeki fiyatlarla satış ya- parak kendilerine haksız kazanç sağlayan bazı çıkarcı ve dini bürün işadamlan \e ticaretle uğraşanlann dilinde yerleşmiş bir deyiş vardır: "Tüccar mal alıp mal satar» Namus alıp namussatmaz-.." Böy- lece, bu özdeyişi. alıp sattığı maldan üs- tün görenlerin, her zaman namustan söz ederek gereğini yerine getiremeyen si- yasetçilerden çok daha içtenlikli olduk- lannı düşünmek hakkımızdır. Bu siya- setçilerde "Bizier, namus sözcüğünü sırf süs için kuilanınz, yoksa anlamım yerine gerinnek zorunlu degiliz" deseler daha inandıncı olurlardı. Görülüyor ki, kimi siyasetçilerle, kimi ticaret erbabı arasın- da namussözcüğünü kuilanma konusun- da böylesi bir ilginç ilişki vardır. Uğur, bir dava adamıydı. Bir zamanlar ülke- mizde faşist biryönetimin hukuk dışı bü- yük baskı ve haksızhğına uğramıştı. Ken- di deyişiyle hukukçu olmanın verdiği merak ve dürtü ile kendine yapılan bu haksızlığı, bir hukuk ve onur savaşı ve- rerek büyük birbaşan ile gidermiş ve ak- lanmıştır. Onun "Sakıncah Piyade" baş- lıklı yapıtı, bunun tarihsel bir belgesidir. O daima halkının çıkarlan, hak ve hu- kuku, insan haklan için savaşmıştır. Işte bu nedenle vurguncu, köşe dönücü, üç kâğıtçı, halk düşmanı, çirkin siyasetçi, dini siyasete alet eden tarikatçı, şeriatçı, laiklik karşıtı, Atatürk dcvnmlcrinin düşmanlan, din bezırgânhğı yaparak kendilerine çıkar sağlayan ve iğrenç ör- neklerine son yıllarda sıkça tanık oldu- ğumuz yüksek düzeydeki kimi yetkilile- rin daima korkulu rüyası olmuştur. Ka- lemini. kişisel çıkarlan için satan ya da kiralayan medya hacıyatmazlannı ve "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşa- sın" kuralına sıkı sıkıya bağlı olan ve sırf kendi çıkannı düşünürek meslegi, halkı ve ülkesi için sesi soluğu çıkmayan söz- de aydın ve bilim adamı geçinenleri her zaman yermiş ve "namuslu vedürüst bir aydın olmanın" en geçerli ölçütlerini Türk insanının görüşlerine sunmuştur. Namus sözcüğünü sırf halka şirin gö- rünmek için Meclis kürsülerinde kulla- nan kimi siyasetçiler, Uğur ve daha pek çok "faili meçhul" diye nitelendirilerek rafa kaldınlmış Türk aydınının yaşamı- na son veren, hatta örneğini Sıvas katli- amında gördüğümüz "kitlesel imha" olaylannın aydınlatılmasında aynı söz- cügü pek çok kez kullanarak "ahkâm" kesenlerin, her halde Türk halkının her zamanki saf hoşgörüşüne ve olaylan ça- bucak unutma alışkanlığına sığınarak hiçbir zaman ses ve soluklannı çıkarma- mış ve "Nasd olsa halk bumı da unutur" gibilerdenolaylarüzerinegitmek gereği- ni duymamışlardır. Üç yıl önce onun yaşamına son veren kalleş ve asağılık saldınnın hemen son- rası, Türk halkının Uğur'a sahip çıkma- sı, milyonlann onu son yolculuğunda uğurlamak üzere kenetlenmesi, tüm ya- şamlannı "çıkar" üzerine kurmuş kimi etkili ve yetkilileri, o coşkulu gösteri kar- şısında telaşlandırmış ve paniğe kaptır- mış, Uğur ile konuşmanın dahi, bu kişi- lerinkimilerincesuçsayıldığı birortam- da, bu \atan kurtaran aslanlann(!) bir- den bire koruyucu melek kıiığına girme- lcri ve gerçek anlamı ağızlanna yakış- mayan "namus"sözcüğünü sık sık kulla- narak "Bu katilleri vakalay ıp adalete tes- lim etmek bizi namus borcumuzdur" di- yerek bu talihsiz konuyu bile bir çıkar gösterisi durumuna getirenleri kınamak en doğal hakkımızdır. Değerli yazar Emin Çölaşan'ın, onun ölümünden son- rakı biryazısında sözünüettiği gibi, "bu IdşOerin, Uğur için söyledikleri yücelrici sözcükleri kendisi duyabilseydi kahka- hayla gülerdi". Bu satırlann yazan, ülkemizin, günün birinde Uğur ve öteki faili meçhul cina- yetler diye nitelendirilen, aydınlann ca- nilerini ve bu canilerin arkasındaki örgüt- leri belirleyip adaletin pençesine veren biryönetime kavuştuğunu görebilirse iş- te o zaman, yanm yüz yıldır özlemle bek- lediği huzuru bulacak ve "Kuvayi Milli- yeciier gibi namuslu siyasetçilerimiz arük iktidardadırlar" diyebilecektir. Uğur'un katillerinin hâlâ aramızda ol- malannın ayıbı, namus sözü verip gere- keni yapamayan ya da yapmak istemeyen siyasetçi lerindir. Ülkemizin geleceği, halkımızın mutlu- luğu ve insanca yaşaması için daha iyi- yi, daha güzeli bulmak, insanlanmızın, dogmalardan uzakta kalarak bilime yö- nelmelerinin kalkınmamızın gerçek gizi olduğunu anlamaları için pek çok aydın geçinen kişi ve kuruluşlann yapamadığı çabayı sarfetmek, Atatürk devrimlerinin yılmaz savunuculuğunu yapmak gibi en kutsal görevleri büyük bir yüreklilik ve özveri ile yerine getiren bu güzel insanın yaşamına, ülkemizin en çok gereksinim duyduğu birdönemde kalleşçe son veren bu önemli olayın, istenirse aydınlatilma- sının hiç de güç oimadığına inancım gün geçtikçe daha da artmaktadır. Bu düşüncemde yanılmış olmayı çok isterdim. Namus sözcüğünü sık sık kul- lanan siyasetçi ve yetkililerin, devletin kurum ve kuruluşlanndaki kendi yetki- lerini uygularken tıpkı benim gibi sıradan vatandaslanmızın devletimize karşı gü- venini sarsacak namus dışı davranışlar- dan kaçınmalan içten dileğimizdir. ARADABIR Av. EROL ERTUĞRUL Aydın Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Yaşıyorsun Uğur Mumcu••• Uğur Mumcu'nun alçakça bir saldın sonucunda öldürülmesinin ûzerinden tam üç yıl geçti. Bu alçak- ça saldırının aydınlatılması yolundaki çalışmalar ise ne yazık ki hiçbir olumlu sonuca ulaşmadı. Uğur Mumcu, eşine zor rastlanır bir araştırmacı ya- zar ve ödünsüz bir Atatürk devrimcisi idi. En kanşık " gibi görünen olayların bile üzerine korkusuzca gider ve olaylan en ince ayrıntılarına kadar çözerdi. Onun ölümü de şimdi, onun araştırdığı olaylara döndü. Sanki gızli bir el, olay aydınhğa çıkmasın diye (bizler, gerçek sorumlulan öğrenemeyelim diye) olayı saptı- nyor. Olay giderek karıştınlıyor. Ve dikkatler hep baş- ka yönlere çekiliyor. Eğer o yaşasaydı, kuşku yok ki böyle bir olayı da çözerdi. Bu tür olaylarda, en kötüsü, olayın zamanla unu- tulması, toplumun zamanla duruma alışmasıdır. An- cak sevgili Uğur Mumcu'nun ölümü, güncelliğini ko- ruyor. Belli ki, olayın sorumlulan yakalanmadan ve aydınlık Türkrye karşıtı görüşler seslerini duyurduk- ça da koruyacak. Sevgili Uğur Mumcu, karanlıkları aydınlatmaya ça- lışan büyük, eriyip eksilmeyen bir mumdu. Bu eyle- minde hep başanlı olurdu. Onun el attığı, onun de- ğindiği her karanlık olay, aydınlığa çıkardı. Hep ölüm tehditleri alarak yaşadı. Ama hiç ödün vermedi. Bir kez bile korkuya kapılmadı. Ölüme, karanlığa, Ata- türkçü düşünce karşıtlanna, laik cumhuriyet karşrt- lanna karşı hep meydan okudu. Yaşasa, hiç kuşku yok, sonucu bilse, aynı şeyleri yinelerdi. Çünkü o, yü- rekli bir aydın, korkusuz bir Atatürk devrimcisi, gü- nümüze kadar uzanmış, yaşayan bir Kuvayi Milliye- ci idi. Sanki o aramızdan aynidı diye, devrim düşman- ları, ülkemizi karanlıklara çekmek isteyenler, daha bir azdılar. Sanki o yaşasaydı, yüreğimizi burkan bir di- zi olayı yaşamazdık. Ya da en azından o, bu olayla- nn üzerine korkusuzca giderdi. Ve o nedenle de bu tür olaylar bir daha yinelenmezdi. Uğur Mumcu'nun aramızdan ayrılmasından son- ra oluşan olaylara karşı sanki gereği gibi ses çıkara- mıyoruz. Bir düşünelim, sevgili Mumcu aramızdan aynldıktan sonra neler oldu. Ve o olsaydı ne yapar- dı; örneğin Sıvas'taki kınm için. 2 Temmuz 1993 ta- rihinde, yurdumuzda yaşanan en kanlı, en alçakça kıyımlardan birisi yaşandı: 37 aydın, ozan, yazar Sı- vas'ta acımasızca yakıldılar. Eğer Uğur Mumcu ya- şasaydı, bir düşünelim, bu olayı nasıl incelerdi, ör- güt bağlantılannı nasıl ortaya koyardı? Ve bu olayı en güzel biçimde nasıl kitap yapardı? Sıvas davası sa- nıklannın duruşmalardaki tavırları karşısında neler söylerdi; utanmaları gereken bu insanlann, utanmaz- lıkları karşısında neler yazardı? 25 Temmuz 1995 tarihinde Gümüşhane Barosu Başkanı A/i Günday, türbanlı hanım avukatlann tür- ban takarak duruşmalara girmelerine engel olduğu gerekçesi ile" bürosunda öldürüldü. Barolar, bu ola- ya karşı gereken tepkileri gösterdiler. Ancak aslında çağdaşlığa, laik Türkiye'ye karşı yöneltilmiş bu ola- ya karşı yetkililer, sorumlulargerekli yanrtı verdiler mi? Olayın nedenlerini düşünüp bu nedenlerin ortadan kaldınlması için çalışmalar yaptılarmı? Sevgili Mum- cu olsaydı, bu olay da gerektiği gibi araştınlır, ilgilile- re verilmesi gereken mesajlar verilir, olayı tezgâhla- yan örgütler, kurumlar ortaya çıkanlırdı. Atatürkçü düşünceye karşı eylemlersayısal olarak artınca, zamanın Başbakanı Sayın Tansu Çiller, Is- tanbul'da, Taksim'de 'Atatürk ilkelerine bağlılık' tö- renleri düzenledi. Ancak, göstermelik olduğu kuşku- suz olan bu törenlere karşın, en çok imam-hatip li- sesi, Sayın Tansu Çiller'in başbakanlığı sırasında açıl- dı. Şube adı altında açılan yetmiş imam-hatip lisesi, daha sonra normal liseye çevrildi. Bu mudur Atatürk ilkelerine bağlılık? Eğer Uğur Mumcu olsaydı, bu iki- yüzlülüğe karşı susmazdı. Korkusuzca, bu aymazlı- ğı, bu içtensizliği ortaya sererdi. Ölümünün üçüncü yılında onu birkez daha sevgiy- le, saygıyla anıyoruz. Onu anyoruz ve hep araya- cağız. UĞUR MUMCU ANISINA ATATÜRK VAKFI'ndan KONFERANS-FORUM "SUSTURULANLAR" Konuşmacılar: UĞUR MUMCU (Video Banttan) Şiir: AYLA ALGAIN Müzik: SELDA BAĞCAN (UğurlarOlsun) Gösteri: Düet (Sesleniş) Tarih: 25 Ocak 1996 Saat: 18.30 Yer: Martı Sanatevi (Eski Dostlar Tiyatrosu Istiklal Cad. Baro Han Altı Beyoğlu-lst.) Atatürk Vakfı: Tel: 0 212 293 26 33 - 34 Faks: 0 212 252 72 73 Oğretmenler Dönemeçte Birincil görevi, insanlan (salt kendisine büyük gelirler sağlayan bir çevrenin insanlannı değil, tüm insanlan) aydmlatmak, bıigilendirmek, bilinçlendirmek olan öğretmen, belirli bir azınlığa kişisel yararlar sağlayan bir yanşın • güdücüsü ve elemanı olup, sonuçta kendisi de bir yanşın içine itiliyor. H. İBRAHÎM IŞIK Özel Moda Lisesi Felsefe Öğretmeni G eçen yaz döneminde 25 bine ya- kın genç öğretmenin, ülkemizin her köşesindeki eğitim kurumla- nna atamalan yapıldı. Çiçeği bur- nunda meslektaşlanmın insan sevgisiyle yüklü bir heyecanla yurdun her yanına dağılışlannı uzaktan düşle- mek bile bana, bir zamanlar onlar gibi benim de yaşadığım bir duyarlığı yeniden yaşattı. Anado- lu'nun bilmediği köşelerine doğru gidişte Cey- hun Atuf Kansu'nun "Şimal-i Şarki'v* Dogru" gi- dişinde duyduğu coşkuyu duyup yasar her genç öğretmen. Salt öğretmen mi? Herdoktor, heras- ker, heryargıç... Cumhuriyet'e "kanatgeren" her devlet memuru. Ancak bu duyarlığı duyup yaşayabilenlerden- li, duyamayanlar da var, böylesi bir duyarlığın çok ama çok ötesinde olanlarda var. 12 Eylül'ün kurumlaştırdığı dünya görüşü, insanlann gözün- de toplumculuk ve özgecilik crdernlerini küçül- terek yerine "bencillik", "köşe dönme". "çıkar- cılık". "bana necilik" türünden olumsuz değerle- ri getirip yüceltti. Bunun adına da "yükselen de- ierler r> dediler. Atatürk ün evrensel etik'ten alıp cumhuriyetin onlarca genç kuşağına benimsetti- ği "Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için" ülkü- sü, kendi halkından başka sömürecek malzeme- si olmayan, geri kalmış ülkelere özgü şu "arabesk kapitaltzm"in yarattığı sözde "yeni dtğerler'"e bıraktı yerini! "Biz" yok, "sen" yok, salt "ben" var: Benim çıkanm; benim basanm: benim yük- selmem; benim rahatlığım... Her alandaki özelleşme furyasına doğaldır ki eğitim de katıldı. Bu süreç. pek çok değişimi de kendisiyle birlikte sürüklüyor ve yeni insan mo- delleri, yeni kişilikler, yeni kurumlaşmalar olu- şuyor. Bu "köşe kapma" yanşında çocuklannın "iyi bir eğitim alarak" "iyi biryerlere varmasını" amaçlayan ana- babalar, kişi başına düşen ulusal gelır ortalamasının onlarca kat üstündeki "biri- ldm"lerini özel okullara ve dershanelere aktan- yorlar. Bu kurumlarsa hep "en iyi eğitimi biz ve- riyoruz*' afişiyle yükselmeye çabalıyorlar. So- nuçta, oluşturduklan olanaklarla bunu gerçekten de yapabilen kurumlar var. Bunun irdelemesi ay- n biryazıkonusuolabilir: "İyieğitim"denncan- laşılıyor ve ne anlasılmalı?.. gibi. Ama en azın- dan öğrencilere sunulan olanaklar bakımından ortada bir "iyilik" olduğu su götürmez! Benim asıl konu etmek istediğimse oğretmen- ler, büyük ve orta ölçekli tüm kentlerimizde, dev- letten aldığı çok düşük bir gelirle yaşam savaşı- mı veren öğretmenlerin yanında yeni bir öğret- men modeli oluştu artık: Belirli bir düzenin öğ- rencilere "yüklenmesini" istediği birtakım "söz- de bilgi" ve "sözde beceri"leri onlara başarüı bi- çimde "bellctebilen" bir öğretmen modeli bu. Bu körükörfine etkinlikte "bir yerlere gelebilmek için" kıyasıya bir yanş sürdürülü\or. Ulusal geü- rin rrihonlan bulan inteliği bu alana akı>or ve bu modeldeyerinialmışolan "başanlı oğretmenler" de bundan "kendileri için uygun görülen ölçüler- de bir pay" alıyorlar. "En iyi okul ya da "en iyi 'dershanebizimkü". "Engüçlükadrobizde!.." gi- bi afişlerle, anamalcı düzenin "serbest rekabef'i belki de en "serbest'biçimiyle burada, kızışarak bü\üyor. Bu devinimin içinde çok önemli eğitsel, top- lumsaloluşumlarfîlizleniyor: Eğitimdealabildi- ğine artan fırsat eşitsizliği; gerçek bilginin, kül- türün, erdemin yerini, "yüJdeme"yle elde edilmiş ve kişinin yargı gücüne, yarattcılığına değil, "ez- berleme-belleme'' çabasına baglı, görece bir bil- gililıgin alması; kendi toplumuna ve onun sorun- lanna yabancılasma; insan emeğini küçümseyen ve kolay para kazanma, kısa yoldan kendisine büyük gelirler sağlayacağını beklediği işleri ve meslekleri erek edinme.. vb. Oğretmenler yönün- denseayn sonınlar: Birincil görevi insanlan (salt kendisine büyük gelirler sağlayan bir çevrenin TARTIŞMA Çağdaş Mühendislere Çağn 1 2-13/01/1996 günkü basının "MÜSİAI>'ın gözü meslek odalannda^", "Mimarve Mühendis Odalanna MÜSİADçengeli"başhklı haberleri ile; Müslüman sanayici ve işadamlannı, Müstakil Sanayici ve Işadamlan Derneği şeklinde "MÜSlAD" majiskülündeki (büyük harf) bir paradoks (yanıltmaç) ile daha doğrusu yanıltmaca ile gizleyen, miniskül (küçük harf) Müstakil Sanayici ve İşadamlan Derneği (MÜSlAD) mensuplannın, ITO seçimleri sonrası TMMOB bünyesindeki meslek odalanna karşı örgütlendiklerini öğrendik. Başını Istanbul'da R.T. Erdoğan çekiyormuş. Ankara'da da aynı şekilde Köprülü Melih Paşa isminde bir zatın benzer çalışmalar içerisinde olduklannın duyumunu daha önce almıştık; amaç ülkeyi tüm kurum ve kuruluşlanyla kendi düşünselliklerinde temellendirmek, yani demokratik kitle örgütlerini, sivil toplum örgütlerini ve meslek odalannı kendi siyasetlerinin egemen piatformu haline getirmektir, Bir şekilde de kendi iktidarlannı güçlendirecek kurum ve kuruluşlan ele geçirmektir. Demokrasiyi güçlendiren demokratik bir istem olarak değerlendirilebilecek bir savaşım kabul edilirse de. üzerinde düşünmemiz gereken önemli konulardan biridir. Demokrasinin eşsizliğini ve doğruluğunu, hatta erdemliliğini yoğunlaştıran; yanlışlara. yanlış yaklaşımlara tahammül edebilmesidir. Fakat burada tahammül edilenlerin, demokrasiden ne anladıklan ve demokrasi ile ne yapmak istedikleri önem kazanmaktadır. Demokrasiden yararlanarak şeriatçı diktasını getirmektir amaçlan. Daha açıkçası demokrasi sava^mı içerisinde genei irade bütünselliğinde kendi iktidannı oluşturmaya çalışanlar, demokrasiye dinsel işlev yükleyerek ya da ırkçı içerik kazandrrarak çağın gerisinde, evrensel likten soyut'kendi demokrasilerini getirmeyi amaçlamaktadırlar. Yıık^anda başlıklan verilen, TMlMOB seçimlerinde MÖSLAD'ın ve R.T. Er doğan'ın, Ankara'da da Köprülü Melih Paşa'nın /yaptıklan ve yapmak istedikJeri demokrasinin hiçbir yanıyla 'örtüşmemektedir. Sağ sıyasetirt radikal unsurlannın Istanbul. Ankara ve Türkiye 'genelindeki TMMOB'ye mensup oda seçimlerinde 'Meslekte Birlik ve Çağn Grubu' adı altında örgütlenmeleri, liberallerin de demokrasi anlayışlannı sarsacak boyuttadır. îşin önemi zaten burada odaklaşmaktadır. Eğer liberaller bunun ayırdında (farkında) olmazlarsa, demokrat ve çağdaş olmayı özümsemiş olanlar. kendilerini üşengeçlikten (tembellikten), ilgisizlikten kurtarmazlarsa, onlann demokrasilerini kabul etmek zorunda kalacaklannı unurmamalıdırlar. Şevket ÇORBACIOĞLU Mühendisler Birliği Onur Kurulu Üyesi Ankara insanlannı değil, tüm insanlan) aydmlatmak, bil- \ gilendirmek, bilinçlendirmek olan öğretmen, be- lirli bir azınlığa kişisel yararlar sağlayan bir ya- nşın güdücüsü ve elemanı olup, sonuçta kendisi de bir yanşın içine itiliyor: "lyi öğretmen olmak için ka/andıran öğretmen olniak ya da bunu be- cerebilen özel bir kuruluşun elemanı olmak gere- kir!" "Küreselleştiği'' söylenen dünyamızda ("Amerikaulaşan" demek daha doğru olurdu) bil- giyi gençlere kendi anadillerinde değil, Ingiliz- ce, Amerikanca öğretebilen öğretmen olmak; mcsleksel ve sınıfsal dayanışma çabasının dışm- da kalmak; öbüröğretmenlerle ve toplumun öte- ki çalışan kesimleriyle iletişim kurmamak; öğret- men topluluğunun ve tüm çalışan sınıflann ortak- laşa yücelip yükselmesi yerine salt kendi "en iyi öğretmen benim" imgesinin yücelip yükselmesi için çaba göstermek; toplumun ve insanlığın so- runlanna kayıtsız kalmak ya da köktenci akılcı çözümler üretmek yerine, kolaya kaçan renkli davranış modelleriyle işi geçiştirmek (insan eme- ğınin yücelmesi, sömürünün ortadan kalkması, ulusal gelirin hakça bölüşümü, dünyamızın kay- naklannın tüm insanlar ve tüm canlılar için ras- yonel biçimde kullanılması... gibi somnlan gö- zardı edip, "çevrecilik'' başlığını taşıyan gözalı- cı etkinliklerle "çok iş yapıyor" görünümü vere- bilmek.. gibi). Kuşkusuz, "iyi öğretmen" bunlan değil, tam karsıtlannı yapandır. "Görünfişte yiikselen de- ğerler'", kötüleri iyi, iyileri kötü yapıyor! Ama ben, her atama döneminde, yurdumun her bir kö- şesine dağılan genç meslektaşlanmın baskın ge- leceklerine inanıyorum! Onlann, yoksul bir ya- şam sürmeyi, sürülmeyi. kıyılmayı, vurulmayı göze alarak kendi bireysel "yücelip yükseunesi- ni" değil, aydınhğın,eşitliğin,emeğin, insanlığın yücelip yükselmesini gerçekleştireceklerine son- suz bir güven duyuyorum... Not: Özel öğretim kuntmlannda çalışıp, ken- dilerini bu betimlemelerin dışında tutabilen çok sayıda meslektaşım olduğundan kuşkum vok. An- cak ben burada "bireysel ve çokluktan ayrılan tavırlart" değil. "genel olanı" betimlemeye çalıştım. Bu "genel"in dtşında kalan değerli meslektaşlanmın da bana hak vereceklerine inanıyorum. ANMA MUAMVH UGUR AKSOY MUMCU BİRLÎKTE ANMA HAFTASf 0İİ5IJD ÜJLÜ1 \ İ ESKİŞEHİR İLİ Kalpaksız Kuvva-i Milliciler Etkinliği Konuşmacılar: Ceyhan MUMCU Mustafa BALBAY Suphi KARAMAN ve A.D.D. Eskişebir Tiyatro Kolu gösterisi Yer Yunus Emre Kültür Merkezi Gün: 25.1.19%, saat: 18.30 birlikte analım. ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE OERNEĞİ ESKİŞEHİR ŞUBESİ ACIKAYBIMIZ 17.1.1996 tarihinde elim bir trafik kazası sonunda yitirdiğimiz MUHARREM KELEŞER Merhum Ahmet Keleşer ve Nazife Keleşer'in oğlurRana, Rahime, Behzat, Hadi, merhum Yahya Keleşer'in abileri, Hatice Keleşer'in değerli eşi, Sevinç, Sevgi ve Ece'nin babalan, Veli Keleşer, Sönmez Keleşer, A. Vahap, Ibrahim Keleşer'in yeğeni. Allah'tan rahmet dileriz. SALMAN-HÜSNİYE KELEŞER
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear