23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 13 AĞUSTOS 1995 PAZAR HABERLER 'Kuvayi Milliye rahunun takipçisiyiz' • ANKARA (ANKA) - DP Genel Başkanı Aydın Menderes, Türkiye'nin önünde önemİi fırsatlar kadar ciddi risklerin de bulunduğuna dikkat çekerek partısının Kuvay, i Milliye ruhunun ısrarlı ve ınançh bir takipçisi olacağını söyledi. DP 7. Olağan Kongresi'nde genel başkanlığa yeniden seçilen Aydın Menderes ve Genel İdare Kurulu (GİK) üyeleri Anıtkabir'i ziyaret ederek saygı duruşunda bulundular. Menderes, Anıtkabir özel defterine yazdığı yazıda, " Demokrat Parti Kuvayi Milliye ruhunun inançlı ve ısrarlı takipçısi olacaktır" dedi. Demirel, Aga ile görüştü • ANKARA (AA)- Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, tstanbul Haseki Hastanesi'nde tedavi altına alınan Iskeçe Müftüsü Mehmet Emin Aga'ya telefon ederek geçmiş olsun dileğinde bulundu. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan açıklamaya göre Cumhurbaşkanı Demirel aynca, Artvin'in Yusufeli ilçesine bağlı Taşkıran Köyü'nde çıkan yangın sonucu 16 e\in yanması dolayısıyla Artvin Valisi Selahartın Onur'u telefon la arayarak yangında zarara uğrayan ve evlenni kaybeden vatandaşlara geçmiş olsun dileğini iletti. Cenaze işleri özelleştirildi • MALATYA (AA) - Malatya Belediyesi'nce cenaze defin işlennın özelleştırilmesi için açılan ihaleyı 1 milyar 200 milyon liralık teklifleİNKAŞirketi aldı. Malatya Belediyesi'nden yapılan açıklamada, defin işlerinin İNKA şirketine ihale sonucu venldiği bildirildı. Vatandaşa daha iyi hizmet verilmesi için bu uygulamaya geçildiği belirtilen açıklamada. ihalenin işçilik, mezar kazma, cenaze defhi, cenazenin taşınması, yıkanması ve gece gelen cenazelenn morga alınması işlemlerini kapsadığı kaydedildi. Bu arada, belediye yetkilileri, özelleştirme sonucunda defin hizmetleri ücretlerinde bir artışın söz konusu olmadığını ifade ettiler. ANAP'tan gençlere çağrı • BURSA (AA) - Anavatan Partisi Bursa ll Başkanı tbrahim Yazıcı. 18 yaşını bitiren bütün gençleri partilerine üye olmaya çağırdı. Partısının il merkezinde bir basın toplantısı düzenleyen Yazıcı. ANAP'ın kurulduğu günden bu yana gençliğin partisi olduğunu söyledi. Anayasa değişikliği ile milyonlarca gence siyaset yapma hakkı tanındığını ifade eden Yazıcı. gençlere şöyle seslendf: "2000'li yıllann Türkiyesi sizler ve sizlerin partisi Anavatan Partisi'nce yönlendirilecektır. ." ABD heyeti Bosna için geliyop • ANKARA (AA)- Bosna-Hersek konusunda Avrupa turuna çıkan ABD Başkanı Bill Clinton'ın Ulusal Güvenlık Danışmanı Anthony Lake başkanlığındaki bir üst düzey heyet, temaslarda bulunmak üzere bugün Ankara'ya gelecek. Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, Bosna- Hersek sorununa banşçı bir çözüm bulunabılmesi yönünde, üst düzev Amerikan heyetinin Ankara'da temaslarda bulunacağı belmıldi. DYP'li Altıner'den 'Biz getirdik biz götürürüz' diyen Cindoruk'a sert yanıt: Çiller'e güçleri yetmez Altıner- Seçim yok •DYP Genel Sekreteri Şinasi Altıner, Başbakan Tansu Çiller'in İstanbul kongresinde eski yöneticiler aleyhine bir şey söylemediğini belirterek, "Cindoruk alınganlık gösteriyor" dedi. söylemediğini öne sürerek, "Cindoruk, alınganlık gösteriyor" dedi. Meclis'in yann toplanacağını anımsatan Altıner, bu toplantının asıl amacının 'muhalcfetin ara seçim terennümü' olduğunu söyledi. Şinasi Altıner, dün partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, ara seçim tartışmalanna değinerek. "Genel seçim süresini doldurmaya 14 ANKARA (Cumhuriyet Biirosu) - TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk'un. DYP tstanbul II Kongresi ile ilgili Başbakan Tansu Çiller'e yönelttiği eleştırilerine, 'Çillerci' kanattan yanıt geldi. DYP Genel Sekreteri Şinasi Altıner, Başbakan Çiller'ın İstanbul il kongresinde yaptığı konuşmada, partinin eski yöneticileri aleyhinde hiçbir şey ay kalmıştır. Bu siire içinde iki seçim birden yapılmaz. Ülkenin ekonomisi bunu kaldırmaz. Bunu isteyenler samimi de değildir, iyi niyetli de değildir" dıye konuştu. ÂNAP'ın muhalefette eridiğini ve kendı ıç dinamizmini korumak amacıyla ara seçim tartışmalannı sürekli giindemde tutuğunu öne süren Altıner, "Biz seçimlerin zamanında, yani 1996 yılının Ekim ayında yapılmasından yanayız" dedi. DYP Genel sekreteri Altıner, bir gazetecinin Cindoruk'un "Tansu Çiller'i biz getirdik, biz götürüriiz" sözlerini anımsatması üzerine, şunlan söyledi: "Getirenlerin gücü, götürmeye yetmez. Sayın Çiller, halka mal olmuştur. Oturduğu koltuk, kimsenin ipoteği altında değildir. Halk, Çiller'i istemektedir. Savın Cindoruk, alınganlık gösteriyor. Neden gösterdiğini anlamak mümkün değil. Başbakan'ın köhne engellerden kastı, kişisel değildir. Zihniyetlerdir, çağa ayak uyduramayanlardır, çağdışı anlayışlar kastedilmiştir." Örnek davranıs Ölümü göze alan hemşire, polisin hayatmı kurtardı •Sıvas Divriği Devlet Hastanesi'nde görevli hemşire Türkay Uğur, PKK'lilerin saldınsında yaralanan polisı. kendi hayatmı tehlikeye atma pahasına kurtardı. Hemşire Uğur, polis memuru Erdal Öcalan'a yol boyu direkt kan verdi. İSMAİL DURSUN SIVAS - Sıvas'ın Divnği ilçesi devlet hastanesinde görevli bir hemşire, terörist- lerin saldınsında yaralanan polis memurunu kendi ha- yatını tehlikeye atarak kur- tardı. Olay, önceki gün PKK'nin Divriği ilçesine düzenlediği silahlı saldın- dan sonra yaşandı. Teröristlerin silahlı saldı- nsında karnından ağıryara- lanan polis memuru Erdal Öcalan. kaldınldıği Divnği De\let Hastanesi'nden hemşire Türkay Uğur eşli- ğinde Cumhuriyet Lniver- sitesı Tıp Fakültesi Hasta- nesi'ne sevk edildi. Yolda sürekli kan kaybeden polis Öcalan'ın ölümle pençeleş- meye başladığını gören hemşire Türkay Uğur, haya- tmı tehlikeye atarak seru- mun bir ucunu kendisine di- ğer ucunu da Erdal Öca- lan'a takarak kan verdi. Hemşire Uğur'un bu şe- kilde yaralı polis memuru- nu mutlak bir ölümden kur- tardığını belirten Tıp Fakül- tesi Hastanesi doktorlan, "Hemşire Türkay Uğur'- un bu şekilde kaç ünite kan verdiği belli değil. Bu, çok riskli bir kan verme şeklidir. Örneğine ise hiç rastlanmamıştır. Eğer yol biraz daha uzun olsaydı ya da en ufak kan uyuşmaz- lığı olsaydı her ikisini de kaybederdik" dediler. Polis memuru, hemşire- nin bu operasyonuyla ölüm- den kurtulurken Türkay Uğur, "Divriği'de kan gruplarımızın aynı oldu- ğunu öğrenmiştim. Yolda polis memurunun kan kaybından ölmek üzere ol- duğunu anlayınca bu yola başvurdum. Benim için önemli olan bir insanın hayatmı kurtarabilmekti. O an hayatımı hiç düşün- medim" diye konuştu. Hemşire Uğur'a, bu dav- ranışından dolayı plaket verildi. Bakan Aktuna. Sadık Ahmet'in ailesini hastanede ziyaret edip 'Geçmiş olsun' dedi. Aktuna: Olünı kaza değilİstanbul Haber Servisi - Devlet Bakanı ve Hü- kümet Sözcüsü Yıldırım Aktuna, Batı Trakya Türklerinin lideri Dr. Sadık Ahmet'ın ölümünün kuşkulu olduğunu belirterek "Kaza olmadığına inanmak istemiyorum, ama kaza olmayabilir" dedi. Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Yıldınm Ak- tuna dün, Gümülcine'de aracının bir traktörle çar- pışması sonucu ölen Dr. Sadık Ahmet'in ailesini hastanede ziyaret ederek geçmiş olsun dileğinde bulundu. Koşuyolu Kalp ve Araştırma Hastane- si'nde tedavi gören Sadık Ahmet'in eşi Işık Ahmet, oğlu Levent ve kızı Funda Ahmet'i odalannda zi- yaret eden Aktuna kaza hakkında bilgi aldı. Ziyaret sırasında Işık Ahmet. eşinin alyansı ve ba- zı eşyalannın kazadan sonra kaybolduğunu söyle- di. Kendilerine 15-20 yıldan bu yana çeşitli tehdit- ler yapıldığını belirten Işık Ahmet,"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne açtığımız davadan son- ra bu tehditler arttı" dedi. Hastaneden aynlırken basın mensuplannın sorulannı yanıtlayan Aktuna, "Kaza olmadığına inanmak istemiyorum, ama olay kaza olmayabilir. Çok üzücü bir kayıp, an- cak daha çok Sadık Ahmet'ler var" dedi. Türkiye Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni, başka yol bulamadıklannı söylüyor Kapan: Promosyon en iyi tirajyöntemi ZAFER AKNAR/AYŞE YILD1RIM Gazete yöneticilerinin promosyon hakkı ndaki görüşlerinı dün yayınlamaya başladık. Mılliyet ve Akşam gazetelerinin yöneticilerin ardından bugün de "herkese bisiklet" ve "indırim kartı" veren Türkiye gazetesının konu hakkındaki görüşlenne yer veriyoruz. Türkiye Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Kapan gazetelerin. promosyon dışında tiraj artışını sağlayacak daha iyi bir metot bulamadıklanndan bir süre daha buna devam etmek durumunda olduklannı \urguluyor. Kapan, "Çünkü kaliteli kâğıt ve baskı ile aktüel habercilik okuyucuyu cezbetmeye yetmiyor" diyor. Sayısı oldukça kabank televizyon kanallanndan yapılan reklamlann da yeterli olmadığını anlatan Kapan. bu konudaki görüşlerini şöyle sürdürüyor: "Aynı şekilde, ülkede nüfus artışı ve buna bağlı olarak eğitimli insan sayısının yükselmesi de durumu değiştirmiyor. Türkiye'de okumaya karşı geleneksel soğukluk, ücretli kesimin gelir seviyesindeki düşüş ve benzer etkenler gazete tirajlannın yıllar yılı alt seviyelerde kalması gibi bir sonuç doğurmuştur. Halbuki ülkemizde halihazırda günlük gazetelerin 12 milyon civarında satması gerekir. Ama görüldüğü gibi bu rakam yüklü promosyon desteğine rağmen beş milyon civarında seyrediyor." Kapan da promosyonun gazeteleri temel ışlevlerinden uzaklaştırdığını söylemenin "kolay olmadığını" savunuyor. "Çünkü" diyor, "Gazetelerin promosyon yapması kaliteden ve gazetecilik ilkelerinden taviz vermeleri anlamına gelmez. Bunun istisnaları olabilir. Ama genelleme >apmak doğru olmaz. Bize göre promosyon gazetelerin kalitesi ile değil, kantitesi ile ilgilidir." Promosyonun basın açısından tehlikeli bir hale geldiği görüşünü "maliyet" yönünden değerlendiren Kapan, şöyle diyor: "Kendisini tehlikeye yakın hisseden kuruluş, yeni bir strateji ile promosyon uygulamasını değiştirebilir. Gazeteler birer işletmedir ve ekonominin kaidelerine uyarak faaliyetlerini sürdürürler. Promosyon bu kaidelerden sadece biridir, duruma göre ayarlanabilir." 'Promosyon savaşı' yerine 'promosyon yarışı' tanımlamasının "daha şık ve gerçekçi" olacağını ifade eden Kapan, görüşlenni şöyle sürdürüyor: "Rekabet dolayısıyla zaman zaman bazı gazeteler arasında dürüstlük ve nezaket kurallarının dışına çıkan karşılıklı karalamalar oldu ise de bunun kimseye faydasının olmadığı her seferinde görülmüştür. Nitekim promosyonun en yoğun uygulamasının yapıldığı son dönemde. tarafları rahatsız edecek bir durum görülmemektedir. L'zun y ıllardan beri zaman zaman ateşi yükselen promosyon yarışı akabinde yerini sükûnete bırakıyor. Bundan çok daha değişik bir süreç yaşanır mı sorusuna bugünden net bir cevap vermek zordur. Şahsi düşüncem, sektörü sarsacak derecede değişik bir gelişmenin olmayacağıdır." Şimdiye kadar. promosyon yanşını durdurmak için hayli uğraş venldiğini ancak her defasında verilen sözlere, yapılan centilmenlik anlaşmalanna ve atılan imzalara rağmen yanşın durmadığını. aksine kızıştığını ve sonuçta bugünkü duruma geldiğini anımsatan Kapan, "yasal bir düzenleme" konusundaki görüşlerini ise şöyle açıklıyor: "Yasal bir düzenleme fikrine karşı çıkmak doğru olmaz. Ama yasaların bilhassa ülkemizdeki uygulamasını düşününce insan daha ihtiyatlı düşünme ihtiyacını hissediyor. Bu konudaki bir dü/cnlenıenin herkesi memnun etmesi beklenmemelidir. Çünkü böyle bir şey imkânsız derecede zordur. Kaldı ki promosyon konusunda yasal düzenlemenin olduğu bazı Batı ülkelerinde kanunların boşluğundan faydalanılarak yine de bir dereceye kadar promosyon yapılıyor. Mesela Türkiye"deki gibi bir uygulamanın yasak olduğu Almanya'da Stern dergisi, çok az miktarda bir para alarak okuy ucularına bisiklet vermektedir." YMM RJ ve Jtarrapa'da promsyon MİKRO DİNÇ TAYANÇ Uyanık Dilenciler Akşam evde TV izlemeye kalkıyorum. llk kanal- da, Salı Pazarı tezgâhçılarını aratmayacak bir na- ralanma: "Tabağınız çanağınız, TV'niz bisikletinrz bizden. N'olursunuz bizi alın..." ikinci, üçüncü... Sekizinci onuncu kanallarda hep aynı naralanmalar. Bisikletinden mutfak robotuna, TV'sinden cep sözlüğüne, tenceresinden çatal bı- çak takımına dek ne ararsanız var. Her biri birbirinden çığırtkan "sanatçı" (!) maku- lesi ekranlarda birbiri ardınca arz-ı endam edip sa- natını "döktürüyor"! "Nesebi gayri sahih" kaynaklardan sağlanan "mallar" birbiri ardınca "üç otuz kupona" dağıtıl- makta ki, almayanı dövecekler! Gazete'nın sabah toplantısında en önemli "ha- ber" Malatya'daki bir 'gazete'nin kupon karşılığı kefenlik bez vermesi! Cumhuriyet emekçilerinden biri, kendinı tutamayıp "Yahu, bunlar tüp bebek masrafını da kupona bağladılar, prezervatifi de... Eh, şimdi de gelsin kefenler... Doğumdan mezara kupona endekslendik" diyor... Gülüşmeler kesilince oturup "ciddi ciddi" necip Türk basınının bundan kelli "ne verebileceğini" tar- tışmaya koyuluyoruz. Kimimiz "ev" diyor, kimimiz "otomobH"... Olmuyor, yetmiyor, kesmiyori Sonunda "müzmin bekâr" bir arkadaş patlıyor: "Ulan, eş versinler vallahi de billahi de tomarianm kuponlannıü!" Ne diyeyim, "Elçiye zeval olmaz"\\\ Basın (!) pat- ronlarına(!) ve de mevkutelerin "sebeb-i hayatı" olan promosyon müdürterineduyurulur. "Bâkir" bir pazar var karşılarındaü! Düşünsünler bir kez... Kupon karşılığı "kan" ya da "koca" demek, yeni bir "kupon pazan" demek... Boru mu! Kadınla erkek "eşleşince" ev kuracaklar. Ev kurunca da tabaktan çanağa, TV'den müzik se- tine nelere gereksinimleri olmayacak nelere... Hadi, utanmayın, yapın bir "kıyakçılık" da eş ku- ponları dağıtın sevabına... Sahi; bu değirmenin (pardon kuponların) suyu nereden geliyor dersiniz? Devletten alındığı "fısıltı gazetesinde" haberleşen 9 trilyonluk "üstün hiz- met" kredilerinden mi? Yoksa, yağma Hasan'ın böreği misali satılan (pardon özelleştirilen) kamu kurum ve kuruluşlannın reklamlarından mı? Yok- sa... Yoksa, değirmen susuz mu dönüyor? Sahi; ufak tefekler bir yana da, şu "geleceği be- lirsiz" TV kuponları sayesınde, okurdan günde 25 milyar "toparlayan "lardan biri çıkıp da "Kardeşim, benden buraya kadar, iflas ettim" buyurursa ya da "Arkadaşlar, ben bu gazeteyi sattım" deyip işin içinden çıkarsa ya da "Fiyatım 100 bin TL, yerse- niz" derse ya da tutup baskı sayısını milyondan yüz bınlere "indirip" kuponkolik vatandaşlanmızı "yok- lara" salarsa... • • • Aklım nereye gidiyorsa gidiyor ve kendimi 1970'lerinson, 1980'lerin ilk yıllarında buluyorum. TV'nin ılk ve tek kanalı (kı devlet kanalıydı) "tez- gâhtar sanatçı" makulesiyle dolu.... Hep bir ağız- dan "Falan banker, filan banker... Paralar katmer katmer" diye naralanıyorlar... O günlerde kuponkolik vatandaştürü henüz ya 1 ratılmamış"... Vatandaşlar sadece "faizkolik" ol- makla yetiniyorlarü! Kimi emeklilik ikramiyesini (ya- ni alınteri birikimini), kimi satıp savdığı evinin bar- kının parasını (yani can yongasını), kimi de karısı- nın kolundan söküp bozdurttuğu bileziklerin geli- rini (yani zor günlerin nafakasını) bankerlerin "emin" ellerine "teslim ediyor", sonra da çubuğu- nu yakıp keyfine bakıyor... Aynı günlerde "adıyla müsemma" bir bankerlik kurumunun (!) en yetkin kişisi "Yahu alıyoruz, alı- yoruzda; nasıl vereceğımizi bilemiyoruz. Aylık, haf- talık, günlük faiz derken, şimdi oturdum saatlik 1a- iz hesaplarına giriştim. O da tutmazsa yandık ki çı- ra gibi..." diyor "kapalı aile" toplantılarının birinde. Tutmuyor da... Tutmayınca, adıyla müsemma bankerimız soluğu önce "yurtdışı" gezisinde (!), sonra da yaka paça getırildiği Türkiye'nin mah- pushanelerinde buluyor. Sonra? Sonra o da, nice benzeri gibi "aklanıp" (!) toplumdaki "muteber" ye- rine dönüyor! Kurumunun o en yetkin kişisine ge- lince... O, hâlâ "anlık hesaplar" peşinde sürten bir "muteber adem"... Haa, kolay kazanmanın sonunun gelmeyeceği inancıyla çubuk yakan vatandaşlar mı? Onlara da o gün, bugündür "zede" diyorlar... Geriye kala kala, toplumda yer etmiş bir "ver- meden almak" alışkanlığı ile "yatınm yerine ranta dayalı" bir ekonomi kalıyor... Ana fikir: Denize düşen yılana sarılır ama, sarı- lınan yılanın sokması boğulmaktan beterdir... Ana fikrin ana fikri: Boğulmamak için yüzme- yi öğrenmek, ısırıtıp zehirlenmemek için ise yılan- ları yaşatıp çoğaltmamak gerekir. NOTLAR / OKTAY EKİNCİ N e Aziz Nesin, yüreğine yenıldi- ği saatlerde bu ülkenin Tului Sönmez'ı de yıtirdiğinin farkın- daydı, ne de bu bilge ve yurtse- \ er hukukçumuz yaşama gözle- rinı kapatırken. aziz dostunun Çeşme'de aynı sona doğru yaklaştığmı biliyordu. Takvimler 7 Temmuz I995'i gösterdiğinde, her ikı güzel insanın ölüm ilanları gazetelerde yan yana yer aldılar. Yaşamlan boyunca yan yana yürü- dükleri aydınlanma yolunda, bu tarihsel yürü- >üşü sürdürecekler için zengin birbirikim bı- raktılar... Aziz Nesin'in son isteklerinden biri, sade- ce Türkive için değil, tüm insanlığın esenliği için en ciddi tehlike olarak gördüğü "kökten- dinciliğe" karşı özellikle tstanbul'da uluslara- rası düzeyde bir konferansın düzenlenmesiy- di. Bugünlerde Türkiye Yazarlar Sendikası ve kimi avdınlanmız, Nesin'in bu özlemıni yaşa- ma geçirmek üzere çalışmalar yapıyorlar; ola- nakları araştınyorlar. Tului Sönmez'in son isteklerinden birisi ise sadece toplumsal haklar açısından değil, cum- huriyetın esenliği ve gelecek kuşaklann gü- vencesi için de en büyük tehlike olarak gör- düğü şu arazi vağmasına dönük "özelleştir- me" uygulamasından, daha işin başındayken vazgeçiimesiydi. Ne \ar kı vaktıyle devlet katında müsteşar- lık. hukuk danışmanhğı ve üniversitelerde ho- calık yaparken "kamusal mülkiyet ve sosyal hukuk devleti" konusunda kendisinden çok şey öğrenen kimi bürokratlar ve polıtikacılar, Sönmez'in bu dileğinin "gerçekleşmeme- si"ıçın bugün ellerinden gelen hertürlü çaba- 'Özelleştirme, Lozan'ın yerine yeniden Sevr'in benimsenmesidir...' Tului Sönmez haklı çıkıyor yı gösteriyorlar. Dahası, buna yürekten inan- masalarbile "koalisyonun hatırına" destek- lerini vererek; ulusal malvarlığımızın göz gö- re göre talan edilmesıne göz yumuyorlar... Kamusal mülkiyet kutsaldır Cumhuriyet okurlannın, özellikle imar. çev- re hakkı ve kent hukuku alanındaki duyarlı ve kimi zaman da öfkeli yazılanndan tanıdığı Tu- lui Sönmez. Mimarlar Odası'nın da bu alan- lardaki çabalannda hem özverilı bır danışma- nı. hem de oda kadrolannın mücadele arkada- şıydı. Gazetecıler Cemiyeti'nin Cağaloğlu'ndaki Burhan Felek Salonu'nda 28 Ocak 1995 günü düzenlediğimız "Özelleştirme ve Toplumsal Değerlerimizin Geleceği" konulupanele. her zaman olduğu gibi yine sanki sınavdaymış gi- bi zengin bir hazırlıkla katılan Tului Sönmez, tartışmanın en can alıcı yani olan "mülkiyet hakkı" konusunda şu çarpıcı değerlendirme- yi yapmıştı. "Bugün özelleştirme adı altında satışa çı- kartılan kamusal mülkiyet, ulusal malvar- lığımızdır. Eğer özel müİkiyet kulsalsa. asıl kutsal olan kamusal mülkiyettir. Çünkü bu- günkü insanların değil, doğacak nesillerin de hakkı vardır üzerinde..." Özelleştırme Yasası'yla. yine ulusal mal- varlığımızın "yeniden elde edilmesi olanak- sız taşınmaz mülk kaybına uğrayacağının çok açık olduğunu" vurgulayan Tului Sön- mez. böylesine büyük maddi zararlann yani sı- ra toplumumuzun uğrayacağı "tinsel zarar- lara" da özellikle şöyle dikkat çekmişti: "Büyük bir ihtirasla çıkarılan bu kabil yasaların kamu vicdanında oluşturacağı ürpertiler, çalkantılar, toplumumuzun en kutsal değerlerinin. devletinin adaletine olana güvencesinin sarsılmasma. hatta yi- tirilmesine yol açar ki bir ulus için bundan daha vahim bir bunalım düşünülemez..." (Bkz. Panel kitabı - Mim. Od. Yayını / 1995) Bir yandan Mimar Sinan Ünıversitesi Mi- marlık Fakültesi Şehır ve Bölge Planlama Bö- lümü'nde hocalık yaparken, öbür yandan böy- lesi değerlendirmelenylc duyarlı çevrelere ışık tutan Tului Sönmez'in tüm bu söylediklerini. aradan geçen şu kısa dönem içerisinde tüm çıplaklığıyla yaşamaya başladık. Örneğin, özelleştimncnin son haftalardaki gündemini oluşturan tstinye'deki eski tersane arazisinin satışına yönelik işlemler. sadece topluma ait bir kamusal zenginliğin hovarda- ca elden çıkartılması anlamına gelmiyor. Tu- lui Sönmez'in dediği gibi. böylesine açık bir yağmanın "resmen" ve "yasal olarak"ger- çekleştirilmek ıstenmesi, halkın devlete ve adalete olan güveninin de yok olmasına neden oluyor. Hem doğal ve kültürel nitelikleriyle, hemde "mülkiyet" olarak topluma açık bir yeşil alan konumunda bulunan bu tür alanlann "imar hakkı verilerek satışa çıkartılması". yine Tului Sönmez'in önemle ışaretettiğı "cumhu- riyetin temel ilkelerinin ve geleceğinin gü- vencesinin" deonanlamayacak yaralaralma- sına yol açıyor. Nitekim, "adil düzen"söyleminin de aslın- da bu gibi tutumlardan yararlanarak bugünkü etkınliğine ulaştığını. Tului Sönmez şöyle özetliyor: "Somut gerçek şudur ki bugünkü huku- kumuz büyük bir hızla irtica olayının içine çekilmektedir. İmar aflarıyla ödüllendiri- len toprak yağması, gericiliğin ekonomik ve siyasal örgütlenme alanı haline gelmiş- tir. Dünyada bütün ekonomik savaşlann kaynağı olan toprak mülkiyetinin böylesi- ne senetsiz sepetsiz.yargı kararına dahi ge- rek görülmeksizin eylemli, fiili olarak ele geçirilmesinin yasallaştırılması, hangi hu- kuki anlayışla hağdaştırılabilir?.." Tului Sönmez I925'te Sankamış'ta doğdu- ğunda, Türkiye Cumhuriyeti de henüz iki ya- şındaydı. Ilkgençliğinde 10. Yıl Marşfnıcoş- kuyla söyledi. Ülkenin, yokluk yıllannda bağımsızlığmı ve onurunu korumak için ne denli özverili dö- nemler geçirdiğine tanık oldu. 40 yaşlanna geldiğinde, 1961 Anayasasfnın o unutulmaz "demokrasi ve hukukun üstünlüğü" ilkesi- ne bağlı, umut dolu Türkiyesi'nın yılmaz hu- kukçusu oldu. 46 yaşında 12 Mart'a karşı, 55 yaşında da 12 Eylül'e karşı yine Cumhuri- yet'in temel ilkelerini, bağımsızlığı ve "kamu yararım" savundu. 6 Temmuz 1995'e dek, yani 70 yaşındayken bu bü>ük koşuyu zorun- lu olarak artık bırakıncaya dek ise 1980'li yıl- lann "işbitirici" anlayışına karşı çok sevdiği ülkesının değerlerini yağmaya karşı koruma- ya çalıştı. Sözü y ıne kendisine bırakıyorum. Belki ar- dından üzülen şu eski öğrencileri okurlar da Tului Bey'den hiç değilse son bir kez dahaders alırlar umuduyla: "Özelleştirme Yasası'nın 42. maddesi, ekonomik bağımsızlığımızı korumayı amaçlay an 1954 tarihli 6224 sayılı kanunun 1. maddesinin (c) bendini de yürürlükten kaldırıvor. Yani bu yeni yasaya göre yapıla- cak özelleştirme uygulamalan çerçevesin- de, yabancı uyruklu gerçek ve tüzelkişiler tekelci hakları tesis edebilecekler ve özel imtiya/.lara sahip olabileceklerdir (...) Cumhuriyetimizi kurarken Lozan Antlaş- ması'nın 25.maddesiylekapıdan kovduğu- muz kapitülasyonlan, bu kez bacadan bu- yur ediyoruz. Sevr Antlaşması kokan bu hükümleri içimize sindirebilecek miyiz?..
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear