14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
11 MAY1S1995 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA EKONOMI Çukobirlik'ten savunma • ADANA (Cumhuriyet Güney İlteri Bürosu) - Çukobirlik Genel Müdürû Mustafa Gökçedağ, birliğin 19 trilyon 57 milyar lira olan faiz borcunun 1990-91 lcampanya döneminden itibaren kullanılan 4.7 trilyonluk krediden kaynaklandığını behrterek "Görev yaptığımız 1994- 95 kampanya döneminde kesinlikle hiçbır yerden kredi kullanmadık, hiçbir bankaya, kuruluş ve kuruma borçlanmadık" dedi. Petrolde TPAO- Japonya işbirliği • BATMAN (Cumhuriyet)- Batman'da Suriye sınınndaki tkiztepe sahasında ağır petrolü akışkan hale getırme çalışmalan yürüten Japon firması, uygulamayı başka bölgelere kaydırmayı planlayınca TPAO devreye gırdı. Bölgede Japon firmasının istemi üzerine yeni bır kuyu açacak olan TPAO yetkilileri, kuyunun fınansmanının Japonlar tarafından karşılanacağını bildirdıler. TPAO yetkilileri, Japonlann kurduğu tesisleri de hibe olarak aldıklannı söylediler. bıracatın motoru tekstfl ve konfeksiyon • ANKARA(UBA)- Türkıye'de, ihracatın gerçek motor gücünün tekstil ve konfeksiyon sektörü olduğu açıklandı. Türkiye thracatçılar Meclısı (TlM) Başkanı Okan Oğuz, "Tekstil ve konfeksiyon ürünleri, ihracat gelirlemizin yüzde 40'ını karşılıyor" dedi TlM Başkanı Okan Oğuz, Türkiye ihracatını değerlendirirken, "Tekstil ve konfeksiyon sektörû, Türkiye ekonomisinde ve ihracatta lokomotıf sektör özelliğini koruyor. Tekstil ve konfeksiyon, rekabetçi, yapısıyla ve yenileşmeye açık bünyesiyle Türkiye'nin uluslararası pazarlardaki güvencesidir. Bu sektör, yüzde 40'lık ihracat gelirine karşılrk, ithal girdi oranı en düşük sektördür" diye konuştu. Petrol üretimmde gerileme sürüyor • ANKARA(ANKA)- Türkiye'nin son yıllarda süreklı genleyen ham petrol üretiminde trend bu yılın ilk üç ayında da sürdü. Yılın ılk üç ayındaki ham petrol üretimi geçen yılın aynı dönemıne göre yüzde 6.9 oranında azalarak 861 bin tona ındi. Geçen yıhn aynı döneminde 924 bin ton ham petrol üretilmişti. Söz konusu dönemler itibanyla Shell'ın dışındaki tüm ortaklıklann üretiminde gerileme görüldü. Tekel'in hedefi 227 milyon dolar • ANKARA(UBA)- Tekel'in 1995 yılı ihracat hedefi 227 milyon 145 bin dolar olarak belirlendi. Geçen yıl 205 milyon dolarlık ihracat gerçekleştiren Tekel, bu yıl ihracat hedefini 227 milyon 145 bin dolara çıkardı. İekel aynca bu yıl iç pazarda 83 milyon 503 bin 300 kilogram sigara ve 124 milyon 878 bin litre de alkollü içki satışı hedefliyor. Master Card yolsuzluklara savaş açtı • N E W Y O R K ( A A ) - Uluslararası Master Card'dan bilim adamlan, Los Alamos Ulusal Laboratuvan'nda kredi kartı yolsuzluklannı belirleyecek yeni bir bilgisayar modeli geliştirmeye çalışıyorlar. Bilim adamlan, insan beyninin çalışma sistemine benzer ilerlemiş teknolojilerle kredi kartının usulsüz şekilde kullanılıp kullanılmadığını belirleyecek bir sıstem geliştirmeyı amaçlıyorlar. Los Alamos'takı bilim adamlan. nükleer silah araştırmalan ve uydu teknolojilerinde kullanılan ve neural nervvorking (sinir sistemi ağı) olarak bilinen teknolojiyı kuDanıyorlar. Üretici ve bayiler, Süt Endüstrisi Kurumu'yla ilgili toplantı çağnsını antidemokratik buldu 'Hak-Iş gelin giivey olmasın'OZGÜRULUSOY Süt üreticileri ve bayiler, Hak-tş'e bağ- h Özgıda-tş'in, SEK'in özelleştirilmesiy- le ilgili bir toplantıyı örgütleme hakkının olmadıfını ileri sürdüler Özgıda-lş'in, "Bayramdan sonra süt üreticileri ve bay> lerle birükte SEK'in özeUeştirilmesiyle U- gfli bir toplantı yapmayı planlrvoruz" şek- lindeki açıklamasını tepkıyle karşılayan süt üreticileri ve bayiler, bu toplantıdan haberlen olmadığını ileri sürdüler. Kırklareli Köy-Koop Başkanı Erdoğan Kantürer. Cumhuriyet'e yaptığı açıkla- mada, SEK'in toplam 1300 çalışanı oldu- ğuna dikkat çekerek, "Demokratik bir ayıp işleniyor. SEK'in kooparitiflere ve ça- lışanlara verilmesinden yanayız. Ancak İstanbul'daki süt fabrikasını ortaya çıka- ran biziz. Bir tarafta 40 bin Idşi var, öteki • Süt üreticileri ve bayileri, SEK fabrikalannda toplam 1300 kişi çahşmasına rağmen, yalnızca Trakya'da 40 bin süt üreticisinin bulunduğuna dikkat çekerek "SEK'in özeUeştirilmesiyle ilgili toplantıyı düzenlemek Özgıda-îş'e düşmez" mesajını verdi. tarafta 1300. Böyle bir toplanünın örgüt- lenmesi de bize düşer" dıye konuştu. Özgıda-Iş'ın, geçen yıl yine kendileri- nin çağınsıyla benzer bir toplantı düzen- ledikleri şeklmdeki açıklamasına da itiraz eden Kantürer, "Bir yü önce SEK'in özel- leştirilmesini engellemek için bütün ko- operatzfler bir arava gelerek bir Ortak Gi- rişim Komitesi kurdu, bunun içinde Hak- tş de vardı, hepsi o kadar" dedi. SEK'in kooperatiflerin ve çalışanlann elinde kalması gerektiğini savunan Kan- türer, Avrupa'da süt sanayiinin koopera- tiflerin elinde olduğunu belirterek, SEK'in süt üreticileri için bir denge un- suru olduğunu kaydetti. Kantürer, süt sa- nayünde yaşanacak bir tekelleşmenin, süt fiyatlannın hızla tırmanmasına yol aça- cağını da sözlerine ekledi. 'Toplantmın aslı yok' lstanbul Süt Kooperatifleri Bırliği Baş- kanı Hayri Erkan da bayiler adına yaptığı konuşmada, Özgıda-lş'in bayramdan sonra üreticiler ve bayilerle bir toplantı yapılacağı şeklindeki açıklaması için "Bu toplantının aslı esası yok. İşçilerie birlikte hareket etmeye kesinlikle karşı değfliz, ama bize danışılmadj" dedi. SEK'in Istanbul'daki fabrikasında ima- latın yüzde 60'ını kooperatiflerin gerçek- leştirdiğini kaydeden Erkan, 1991 yılın- dan itibaren, süt toplama, muhafaza, nak- liye. peynir paketleme gibi hizmetlerin kooperatiflerin elinde olduğuna işaret ederek, devletin, beş yıl gibi bir sürede, uygun koşullarla elde kalan birimleri kendilerine devretmesini istediklerini be- lirtti. Metropollerde SEK'in pazar payının öteki firmalardan daha büyük olduğunu kaydeden Erkan, halkın SEK ürünlerine karşı bir güven duyduğunu, işletmelerin kendilerine geçmesı halinde, daha mo- dern teknolojiyle süt piyasasında rekabet edebileceklerini dile getirdı. Pirinçten sonra yeşil mercimek ve kurufasulye de ithal ürünler arasına girdi Türkiye tamııda kendine yetmîyor MERİHAK tZMİR- Bakliyat ithalatında Amerikan baldo pınnciyle açılan yol, gittikçe geniş- liyor. Türkiye, 35 yıldır ihraç ettiği ve iç piyasasında tüketime sunduğu yeşil mer- cimeği Kanada'dan ithal etti. Arjantin ve Ispanya kurufasulyeleri de sofralanmıza giren diğer ithal bakliyat ürünleri oldu. Türkiye'nin tarım sektöründe giderek kendine yeterli olma özelliğini yitirdiği belirtilıyor. Tanm ürünleri ithalatında, hükümetle- rin uygulamalannın yanı sıra ekim alanla- nnın daraltılması ve üretim planlaması eksikliği, temel etkenler. Tanmsal ürünlerinde kendi kendine ye- ten ülkelerden birisi olan Türkiye, giderek bu özelli- ğini yitiriyor. Turgut Özal döneminde "zengin sofrala- rından kurtarılan muz"un ardından çeşitlı ürünler bu kanaldan ülkemize girdi. Muzda fırtınalar kopartan ithalatm ardından Türkiye muz üretimi de büyük ölçü- de düştü. Şimdi aynı durum bakli- yatta yaşanmaya başlandı. Türkiye bakliyat ürünlerini ithal eden bir ülke konumuna geldi. Geçen yıl buğdayda yaşanan sıkıntı yü- zünden çeşitli ülkelerden buğday ithal ihracat, Meclis'e zeytiııi hatırlattı OLCAY AKDENİZ ' MtLAS - Ispanya, Italya ve Yunanis- tan'da "yok yıu" yaşanırken, Türkiye'de, zeytın ve zeytinyağında rekor üretim artışı gerçekleştı. Bu artış ihracata dönüşünce beklenmedik ölçüde gerçekleşen dövız gı- rişi, TBMM'nin zeytini yeniden keşfetme- sine yol açtı. 1 Ocak 1939 tarih ve 3573 sayılı Zey- tinciliğin Islahı ve Yaba- nilerinın Aşılattırılması Hakkında Kanun'da yapı- lan değişikliklerle zeytın- lık alanlann korunması ve zeytincilığın geliştinlmesi yönünde bazı yaptınmlar getinldi. Ancak aîınan ön- lemler "deniz kıyı kenar çizgisi"nden 2 bin metreye kadar olan alanlardaki zeytinlik alanlarını "tu- rizm yatınm alanı" bahanesiyle kurtarma- ya yetmedı Bu yıl ihracatta yaşanan patlama, parla- mentoyu "zeytini sevmeye'' yöneltti. Zey- tinciliği özendıımek ve yaygınlaştırmak amacıyla 26 Ocak 1939 tarihinde çıkan- lan 3573 sayılı Zeytıncıliğin Islahı ve Ya- banilerinin Aşılattınlması Hakkında Ka- nun'u yeniden anımsayan parlamento, 4086 sayıiı kanun ile yeni düzenlemeler yaptı. 3573 sayılı kanunun 2. maddesinde yapılan değişıkhkle daha önceden orman alanlan dışındaki yalnızca yabani zeytin- liklenn ıslahı öngörülürken "antepfistığı, hamupiuk ve her nevi sakız türleri ile zey- tin yetiştirmeye elverişli fundalık ve malii- Kkler" de zeytinlik yapılabılecek alanlar kapsamına alındı. Eski yasanın 3. maddesinde yapılan de- ğişiklikle, talep olmaksızın zeytinlik ola- bilecek arazilerin 25'er dönümlük parsel- ler halinde belirlenmesi ve belirlenen bu alanlann du- yurusunun yapılarak zeytin- cilik yapmak isteyenlerin is- temine sunulması öngörülü- yor. Yasanın 17. maddesindeki değişiklikle zeytinciligin ıs- lahı, yeni zeytın dikim alan- lannın tespiti, zeytin dikim ve yetiştirilmesinin teşviki ile verimin arttınlması, has- talık ve zararlılarla mücadele edilmesi ile ürün elde etmekte masraflann azaltılması- na yönelik araç ve gereçlenn imal ve itha- lınde çeşitlı önlemler alarak kolaylıklar sağlamak için devlete yükümlülük getırili- yor. Aynı maddede zeytin zararlılanyla ilaçlı mücadelenin Tanm ve Köyişleri Ba- kanlığı tarafından yapılması ve üriinün el- de edilmesinden sonra üretıcının kendı payına düşen ilaçlama bedelini, birlıkler kanahyla ödemesi kuralı da getiriliyor. çalışma Crubu Tanmsal destek sürdürülmelidir Tanma dönük desteklemenın köklü bir biçimde daraltılması ve çıftçiyi piyasa güçlerine teslim etme doğrultusundaki Dünya Bankası felsefesi. 1980'li yıllar Türkıyesi'nde benimsenmış ve 1991 son- rası hükümetlerine miras kalmıştır. 1988'e kadar geçen dönem tarımın uzun süreli bir güçsüzleşme dönemı ol- muştur. 1978-88 döneminde destekleme alımlannm tanmsal katma değer içindeki payı sürekli olarak azaltılmış, iç ticaret hadleri tanm aleyhine dönmüş, yani çift- çinin eline geçen fiyatlar hemen hemen kesintisiz olarak sanayi fiyatlannın altında seyretmiş ve tanmın mılh gelir içindeki payı hızla daralmıştır. Aynca bu daralma sürecıne koşut olarak sanayi kesimınde yeterli bır sermaye bırikimi de gerçekleş- tirilemediği için tanmda atıl kalan işgücü ve sermaye kaynaklan istihdam olanağı bulamamış ve ulusal ekonomide reel gelir ve verimlilik kayıplan yaşanmıştır. 1989 sonrasında iç ticaret hadlerindekı düzelme kısa sürmüş ve benzer politikalan sürdü- ren koalısyon hükümetlerinin tek katkısı, destekleme ödemelerini hızlandınnak ol- muştur. 5 Nisan programı ile birlikte Ta- nm Satış Kooperatifleri ve birliklerinin tümünün destekleme kapsamı dışına çıka- nldığı ve kalan desteklerin de gözden ge- çirildiği yeni bir döneme gırilmiştir. Tanm sektörünü tamamen dünya piya- salanna tabi kılacak bu polıtikalara karşı çıkılmalıdır, zira: - Gelişmiş dünya ülkeleri içinde tanmı etkın bir biçimde korumayan ülke yoktur. Türkiye'nin hayvancılıkta olduğu gibi kendi tanmrnı da gözden çıkaracak bir yö- nelişe girmesi büyük bir hata olacaktır. - Olağanüstü dalgalanmalara konu olan dünya fıyatlannın, çiftçinın eline geçecek fiyatlan belirlemesi özenilecek bir şey de- ğildir; bu saptama, büyük ölçüde dış tica- rete konu olmayan ürünlerde özellikle ge- çerlidir. Çiftçi için bir fiyat ve gelir istik- ran sağlanmalıdır. Tanma destek sürdürülmeli, ancak gü- nübirlık polıtikalardan uzak tutulmalıdır. Tanmsal politika ve destekleme yeniden uzun vadeli olarak tasarlanmalıdır. Bu po- litika: - Tanmsal destekleme ile uzun vadeli sanayi planlaması uyumunu saglamalı; ta- nmsal'sınai verim satış hedeflerini gözet- melı; - GAP'ın devreye girmesinin sonuçlan- nı hesaba katmalı; - GATT ve AB tanm politikasıyla uyu- mu ve tanmsal dış rekabet gücünün geliş- tirilmesini öngörmeli; - Ürün deseni, toprak düzenlemesi, top- lulaştırma, araştırma-geliştirme. biyotek- noloji, yeni ürün gelıştirme ve ürün stan- dardizasyonu gıbı tanmsal altyapıya iliş- kin konulan, bilimsel anlayışlarla yeniden ele almalı ve destekleme politikalanyla yönlendirmeli; - Tanmsal potansiyelin degerlendınl- mesi bakımından üretici birliklen ve ta- nmsal KlT'lerin sahip olduğu altyapı ve sanayi tesislerini büyük ölçüde korumalı ve gelıştirmeli; kuruluşlann özerk ve ras- yonel çalışmanın maddi koşullarını bu oluşturmalı, kooperatif örgütlenmesini özendirmeli: - Tanmsal desteklemenin finansman so- rununu güçlü bir tanmsal kooperatif ban- kasının kurulmasıyla çözmelidır. Tanmsal desteklemenin bugünkü mali- yeti, desteğin kaldınlması durumunda or- taya çıkacak ekonomik, sosyal ve politik maliyetlenn çok altında kalacaktır. Des- teklemesız bır tanmda marjinal kesimlerin mülksüzleşme süreçleri ve göçe katılma eğilimleri büyüyecek, bunlann sadece ek kentsel hizmet taleplerinin maliyeti dahi bugünkü destekleme yükünü aşabilecek- tır. Mevcut tanmdışı sermaye birikimi hızı veri alındığında, göç ivmesinin denetlene- bilir olmaktan iyice uzaklaşmasının yara- tacağı sosyal ve politik olumsuzluklar ise telafisi uzun vadede dahi olanaksız sonuç- lar doğuracaktır. Türkiye'nin geleceğinin, kısa görüşlü politikalarla ipotek altına alınmasına izin verilmemelidır. EPÇG (*) (Ekonomi Politikalan Çalışma Grubu) (*) Hacer Ansal, Korkut Boratav, Fikret Gürün, Gülten Kazgan, Yakup Kepenek, Oğuz Oyan, tzzettin Ûnder, Lerzan Özka- le, Şevket Pamuk, Veysi Seviğ, Cem Somel, Fikret Şenses, Eml Taymaz, Oktar Türel, Erinç Yeldan, Nurhan Yentürk. edilirken, bu yıl da dünyaya yeşil mercimeği tanıtan ve ihraç eden Türkiye, bu ürünü Kanada'dan almak zorunda kaldı. İthal kurufasulye de bu yıl sofralanmıza kadar ula- şan dığer bakliyat ürünü ola- rak karşımıza çıktı. Izmir Ticaret Borsası Mec- lıs Başkanvekili Erşen Demi- rel, ihraç ürünü olan kuru baklıyatın son dönemlerde it- hal ürün olmaya başladığına dikkat çekti. Ekım alanlann daralması, kuraklık ve kaliteli tohum bulunamamasının ithalata yönelmede etken olduğu vurgulanırken Demirel, "Baklrvatta pazar payının çok yüksek olmasına karşın, ürericinin madde bazında tatmin olamaması, pek çoğunun başka üriinlere yönelmesine yol açö- Ku- raklık nedeniyle bazı üreticiler ektikleri tohum kadar büe hasat elde edemez, hatta tohum parasını bile bulamaz hale geldi" dedi. Demirel, hükümetin de bakliyat it- halatında 50 dolar olan fonu 5 dolara çek- tiğıni bildirdi. Demirel, fonun indirilmesi- nin, baklıyattakı yokluğu da engellediğini belirttı. Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Baş- kanı tbrahim Yetkiru hükümetin sistemli olarak uyguladığı tanmı yok etme polıtı- kasının, ithalatm artmasıyla başanya ulaş- tı5ını dile eetırdi Hem Bosch, hem de , »eşinatsız.» ^neniz ./çin. Bir Bosch Yetkili Bayii'ne gelin, bol seçenekli kiiçük ev aletleri çeşitlerimizden dilediğinizi seçin. Hepsi de peşinatsız, değişik taksit seçenekleriyle... üb' ÇubukMikser Pe*in: 2.325 000 Takjitle: 557.000 ı 5 ay = 2.785.800 TWK 21 ü 1 Su ISltlCI Peşin: 3 987.000 Taktille 955.000 I 5 ay = 4.775.000 TKA ^933 Termeslu Kahve Makinesi Pesln: 3.765.000 Taksitle: 902.000 ı 5 ay = 4.510.100 - Fıyatlara KDV dahıktr Kampanya sırasında KDV orantannda ohjşaMecek artış veya azalış fiyatlara yanstMacaktır Kampanya sûresınce (29 04 1995- 15 05 1995) ftyatlanmız ssbıt otup, satın akttğınız ürün ıştemlennız tamamlandığtnda Bosch bayıınden derhal tesltm edılecsklır - Sanayı ve Ticaret Bakanltğı'nca 25 5 1994 tanhtı 21940 sayılı Resmı Gazetede >lan edılen TaksHlı Kampanyalı ve Kapıdan Satışlar Hakkmdakı Uygulama Esaslarma Daır Teblığ' hiıkümlenne uygundur. Otomatik Buharlı ÜtO Peşin: 2 484.000 Taksitle: 595000ı5 ay = 2.975.000 fPB 20C* -Cool Touch" Fritöz Peşin: 4.764 000 Taksitle: 1.141.000 > 5 ay = 5 705.000 BOSCHEn doğru seçim İŞÇÎNİN EVRENİNDEIV ŞUKRAN SONER Ne Oldum DelisiEskıden sonradan görme zenginleri bilirdik. Sonra sinema ve futbol yıldızlannda, sindirilemeyen şöhre- tin çarpık davranışlanyla sıkça karşılaştık. Şimdiler- de en hastalıklısı ve de çevresine, daha da yaygın olarak topluma en zarariısının, medya, özellikle de televizyon yıldızlan olduğunu düşünüyorum. "özel televizyonlar arka arkaya çıktı, kurumlaş- madı. Zamanla her şey yerli yerine oturur" diye umutla beklerken, gün gün yozlaşmanın, çarpıkltğm arttığını kendi adıma dehşetle izJiyorum. Uzun bir bayram tatili nedeni ile kendiliğinden ge- lişen bol sansasyonlu gündem hafifleyince, en »çe- rikli haber programlarının bile ne kadar yüzeysel, içi boş, emeksiz, bilgisiz hazırlandığı ortaya çıktı. Bay- ram günleri mesleğimiz adına döküldüğümüzün, nasıl bir kalite erozyonuna uğradığımızın resmi. Biraz eli-yüzü-bacaklan düzgün bir hatun, sadece bağlanan telefonlardaki izleyicilerle amaçsız konu- şarak, birkaç haftada yıldız olabiliyor. "Bu nasıl şa- ka, bunun neresi espri" diye siz düşunedurun, sa- hipleri beyler, en ünlü televizyon yıldızlan. Akıl almaz ücretlerle, bir kanaldan ötekine transfer olduklannı duyuyoruz. En çok da ilginç, çarptcı soru sormayı, karşısın- dakine hakaret, onlarla alay etmek olarak gören, cehaletini, tembellığinı küstahlıkla kapatmaya çalı- şan, şımank, sonradan gormelere televizyon ekra- nında görünme adına boyun eğen siyasetçilere, ün- lü işveren, bilim insanı, sanatçıya.. kızıyorum. Ta- mam, televizyon kitlelere ulaşmada çok etkili bir araç. Ancak kimliğinden onca ödün vermeye değer mi? En azından dozu kaçmış birkaç olayda, bu "ne oldum delileri"ne bazı dersler verilemez mi? Tabii ki ne oldum delilerine tek tek kızmanın anla- mı yok. Belki de suçlamaya, eleştirmeye hakkınnz bile yok. Kim bedavadan yıldız olmak, rüyasında göremeyeceği büyük paralan, ciddi bir egitimden geçmeden, emek vermeden, üretmeden, kendin- den bir şeyler katmadan kazanmak istemez ki? Geçenlerde en kaliteli, en iyilerden biri sayılan bir televizyon programının yaş günü toplantısı olmuştu. Eli yüzü düzgün hemen hemen bütün programlann yapımcıları da oradaydılar. Içtenliklı bir dertleşme başladı.. "Parlak transfehere bakmayın. Programla- nn kaliteli olması için ne kadro veriyohar ne de har- cama yaptınyorlar. Bir yeriniz, isminiz var. Ne yapa- cağınızı şaşırıyorsunuz. Ses çıkarmaya kalkıştığınız- da, size reatingi yüksek olan, aslında program ol- mayan, şarkıcılann, mankenlerin, paparazzi, reality şovlann övgüsü yapılıyor. Koşulları beğenmiyorsa- nız gidebileceğiniz, televizyon kanalı için öyle pek önemli olmadığınız söyleniyor..." Biraz ıçki içildiğinde içtenlikle yapılan bu yakın- malar, bir gerçeği değıştirmıyor. "Ne oldum delisi" birtakım insanlar, şöhret olmanın şımanklığında, on- lan yaratan kitlelere akıl almaz boyutlarda saygıstz- lık yapacak konuma geliyor. Yakın gunlerde yine en küttürlü, en kalitelilerin bir araya geldığını düşündüğüm bir programın çekimin- de bulundum. Bedava, kolay şöhretin yarattığı, hal- ka, ızleyene saygısızlığın boyutlan karşısında bir kez daha üzgün, şaşırıp kaldım: Ekrana uzman gazete- ci(!) olarak çıkıp gazetecilık üzerinde söz söyleme, ilginç olaylar, anılar aktarma hakkını elde etmiş genç arkadaş, yıllar öncesınin bir gazetecısini Anka- ra'da, Mamak'a tramvayla götürüverdi. "Program yöneticisınden, uygun, nasıl bir düzeltme gelecek" diye ben boşuna bekleyip dururken, anlattığı öykü için "Harika bir şey, bravo, harikasın.." sözcükleri ile, kahkahalar arasında bol bol övgü aldığına tanık oldum. Baktım program brttikten sonra da durumu fark etmiş program sorumlusu hiçbir yetkili çıkmadı. Kultür birikimine her zaman şapka çıkaracağım bir isım ye yine çok, en en ünlü arkadaşlanmızdan bir diğerinin, herhangi bir hazırlık yapmadan, ne ko- nuşacaklannı önceden düşünme gereğini bile duy- madan ekrana çıkmayı alışkanlık haline getirdiklerini oğrendim. "Böylesi daha doğal, ilginç" oluyormuş! Isımlerinin, varlıklarının, ızleyenler için bir lütuf ve yeter olduğuna inanmışlarsa ne denir? Aynı programda bin tiyatro, dığeri müzik alanında gerçekten çok ünlü ve çok değerli ikı sanatçımız da vardı. Ne ilginç ve ne güzeldir kı onlar ızleyene, hal- ka olan saygı ve sorumluluklarını yitirmemişierdi. Onlar ne söyleyeceklerini, izleyende ne iz bırakaca- ğını, halka ne vereceklerıni çok ciddiye alıyorlardı. Onlar medyanın, televizyonun yarattığı güneşin uy- dusu ve ışıksız olduklan halde gece pariayan yıldız- lardan değillerdi çünkü. Televizyon halkımız için, bu hızlı yoksullaşmada tek kürtür, iletişim, eğlence aracı. Ne yerilirse onu almaya bir yerde eli mahkûm. Güzel örnekler yok denecek kadar az olduğunda, güzeli seçme, ayırrna olanağı da pek kalmıyor. Daha kötüsü, insan, bilin- cinde olmadan kötüye alışıp, sevebiliyor. Bütün bu acımasız gerçekler, televizyonların "ne oldum delisi" emeksiz, bilgisiz, halka saygısız, ya- pay yıldızların işgali altında oimasını haklı kıîmıyor. ABD-JAPONYA Ekonomi devlerinin savaşı başladı FUATKOZLUKLU WASHIÎVGTON - Dün- yanın ıki ekonomik gücü ABD ve Japonya arasındaki ticari rekab.etten kaynakla- nan yüksek tansiyon savaşa dönüştfl. tkı ülke arasındaki Japonya lehıne bozulan tica- ret dengesi sorununda, he- men her zaman taviz kopar- dığı Japonya'dan bu kez bır şey alamayan Amerika. çare- yi Japon mallanna karşı tıca- ri yaptınm uygulama karan almada buldu. ABD, Japon mallanna karşı yaptınm uygulama ka- ran aldı. Uygulamanın ama- cınm özellikle Amerikan pa- zannda çok önemli bir payı olan Japon otomobıllerını zorlamak amacıyla tasarlan- dığı bıldınldi. ABD Tıcan Ateşesı Mic- Uey Kentor, kısıtlamalara ta- bı tutulacak malların listesı- nin önümüzdeki gunlerde açıklanacağını kaydetti. Japonya, uygulamaya sert tepkı göstererek ABD'yi Dünya Ticaret Örgütü'ne şı- kayet edeceğinı bıldırdı. . Ja- ponya'nın Washıngton Bü- yükelçisi Takakazu Kariya- ma yaptığı açıklamada, Amenka'nın karannın dığer alanlardaki ıkili ilişkilerin de olumsuz etkılenebileceği mesajını verdı. Geçen hafta ıkı ülke ara- sında otomobil ticaretine ge- tirilecek yeni düzenlemeler konusunda yapılan görüşme- ierden sonuç alınamamıştı. Iki ülke arasında yaklaşık 20 aydır sürdürülen pazarlık- lar sonuçsuz kaldı. Japonya lehıne bozulan ticaret denge- si sorunu gittikçe öne çıkrna- ya ve politıkleşmeye başla- mıştı. Bu fazlalığı ekonomik rekabetle azaltma gücünü yi- tıren ABD, politik kararlarla Japonya'yı sıkış&rmaya çalı- şıyordu. Doğu Bloku'nun çökmesine kadar da Was- hington'ın Tokyo'dan hemen her zaman birçok konuda ta- viz kopardığı da dile getirili- yordu. Japonya'nın ticaret fazlası geçen yıl 132 milyar doların üzerinde gerçekleş- mışti. ABD, bu fazlalığın ne- deninın, Japonya'nın, ABD mallanna karşı uyguladığı yüksek gümrük vergilerini gösteriyor ve telekomünikas- yon, otomobil ve oto yedek parçaları. tıbbi donanım ve sigorta sektörlerinden oluşan dört temel sektörde, Japon- ya'nın uyguladığı gümrük vergilerinin indirime gitme- sini talep ediyordu. ABD'de otomotiv endüst- nsinin pazan, Japon arabala- nna kaptırması üzerine bin- lerce kışi işsiz kalmıştı. Dev oto pazannın Japonlann eli- ne geçmesı üzerine ABD'li patronlar çareyı kaliteyi art- tırmakta ve fıyat düşürmekte bulmuşlardı. ABD Başkanı Bill Clinton sürekli, Japon- ya'nın büyüyen global den- gesizliklerinden ve pıyasala- nnın yeterince açık olmama- sından kaygı duyduğunu dile getiriyor ve sorunlann üstü- nün örtülmemesi gerektigi- nin altını çizıyordu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear