Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 11 MAYIS 1995 PERŞEMBE
10 DÎZÎYAZI
Bilimdeîslam Rönesansı"Kitaplar, kitapiardanya-
pütr."
Umberto Eco
Kitap, yüzyıllar boyunca.
bilimin koruyucu kabuğu
olagelmiştir.
Modern anlamıyla tarih
bile, yazının bulunuşuyla
başlar. Ne ki tarih öncesi, ya-
zmın henüz bilinmediği dö-
nemlerde, kimi resim ya da
benzeri simgesel dizgeler
kullanılmıştı sahip olvnan
bilgi ve görgülerin korunup
gelecek kuşaklara aktanlma-
sı amacıyla. Hatta mağara
duvarlanna, av hayvanlannın
dış görünüşleriyle birlikte,
anatomik ve fizyolojik özel-
liklerinin de gerçekçi oran-
larla çizılmesi bu bağlamda
değerlendirilebilir.
Aslında bir Çin buluşuy-
du kâğıt ve t.Ö. 3000'lerden
beri biiinirdi. Batfda ise par-
şömen ya da deri tabakalar
kullanılırdı. Ne ki çok yer
kapladıklan, rulo biçimde
kıvnlıp ancak açılarak oku-
nabildikleri için pek kulla-
nışlı sayılmazlardı. Bu ne-
denle günlük hayata mal ol-
mamış, ancak sanatçı ve bil-
ginlerin uğraş alanı içinde sı-
kışıp kalmışlardı.
Hıristiyanlıgın etkisi ne-
deniyle, 'karanuk' olarak ni-
telenen ortaçağda; parşö-
menden birbirine eş boyut-
larda levhalar kesilip kenar-
lanndan delinerek ıpgeçiril-
mesiyle bugünküne çok ben-
zer kitaplar elde edildi. Yine
de uzun metinler için birden
çok cilt gerekiyordu. Üste-
lik. henüz baskı teknikleri de
gelişemediğinden elle çoğal-
tılıyordu. Işte bu nedenlerle
ortaçağda. bu kez de kilise
ve özellikle manastırlara
hapsolmuştu kitap. Hem bu-
ralardaki rahip ve çömezle-
rin bolca zamanı vardı kitap-
lan elle çoğaltıp resimlemek
için hem de zaten Avrupa'da
yalnızca kilise ilgileniyordu
ÖNÜM, ARKAM, SAGIM, SOLUM
Doç. Dr. ÇAĞLAR TUNCAY
Umberto Eco'nun 'Gülün Adı' romanında adı geçen ve birçok insanın ölmesine yol açan 'Yasak Kitap'ın önemli bir özel-
liği de, yazarın kitabın orta yerinde belirttiği gibi Müslüman Türk illerinden gelen, keten yapraklı bir kitap olmasıydı.
• Kuran'da belirtildiği üzere; Allah, bu dünyayı 'yaz'm\ştL
Onu 'okumak', yani ilim yoluyla Allah'ı tanımak, kulların
işiydi... "İlim, Çin'de bile olsa, git al!" buyruğuna uyarak
Müslüman bilimciler, önce kendilerinden önceki kültürü
özümsemiş, sonra da yeni atılımlara girişmişlerdi.
• Bir yanda, Arapça gibi bir dünya dili; bir yanda keten
yapraklı kitap gibi çabuk üretilip kolaylıkla
kullanılabilecek bir iletişim aracı, bilimin hızla
yaygınlaşmasına yol açtı. Ne var ki eski uygarlıklardan,
kimi hastalıklar da devralındı. En garip talihsizlik, Platon
ve Aristo'ya duyulan aşırı saygı oldu.
yûk eseri 'Hindistan'da ol-
duğu gibi gezilen ülkenin
sadece fıziksel özelliklerini
anlatmakla kalmayıp ülke
insanlannın toplumsal sis-
tem, dinsel inançlar ve bi-
limsel konumunu onsekizci
yüzyıla dek eşi görülemeye-
cek bir tutumla yansıtmala-
nyla yeni bir çiğir açılck.
'Her şey bilimdedir'
Öte yandan, iklimin, hij-
yenin ve perhizin sağlık üs-
tûndeki etkileri tıbba kazan-
dınldı. Bu dönem doktorla-
nnın hem saygınlıklan hem
de entelektüel düzeyleri çok
yûksekti. tbn Razi ve Ibn Si-
na gibi büyük Îslam doktor-
lannın bilgi alanlan, astro-
nomiden botanik ve kimya-
ya dek birçok bilim dalını
kapsıyordu. Zaten, hemen
hemen tüm Îslam bilimcile-
ri birer pratisyen doktordu.
Daha da fazlası; hemen hep-
si de tipkı çok daha sonrala-
n Batfda Rönesans'la bir-
likte ortaya çıkacak olan Le-
onardo da Vınci örneği, ça-
ğın tüm bilgısini özümsemiş
birer evrensel bilgeydi. Za-
ten bu dönemin, 'Îslam Rö-
nesansı' ya da 'tslamm Alün
Çağı' olarak adlandınlması-
nın bir nedeni de bu olağa-
nüstü gerçeklikte yatar.
kitaplarla. Böyle bir ortaçağ manastınnı
anlatanbirroman, geçen yıllarda pek ün-
lenmişti. ttalyanyazar Umberto Eco'nun
'Gülün AdT adlı bu romanı, sınemaya da
uyarlanmıştı hatta...
Keten yapraklı kitap
lşte bu romanda, manastırdaki gizem-
li cinayetler dizisini aydınlatmaya gelen
bir keşişin başından geçenleranlatılır.
Sonunda açığa çıkar ki bıri dışında tüm
ölümlerden bir kitap sorumludur!..
Herkes tarafından okunması ıstenme-
diği için her sayfasınm alt köşesine zehir
sürülmüş olan bu kitabın, yapraklannı
çevirmek üzere parmağını diliyle ıslatan
okuyucu, ölmeye yazgılıdır...
Bu yasak kitabın bir başka özelliği de
manastır kitaplığındaki diğer birçok ki-
tabın tersine, parşömenden değil, keten-
den yapılma yapraklan olmasıydı. Söz
konusu romanın, orta bölümlerinden bi-
rinde anlatılır ki Doğu'daki Müslüman
Türk illerinden gelen böylesi keten yap-
raklı kitaplar büyük şaşkınlık ve hayran-
lık uyandırmıştır manastırda.
Gerçekten de son derece önemli bir
buluştur, keten yapraklı kitap. Çünkü
yapraklan ince olduğu için fazla yer tut-
maz ve uzun metinler bile tek bir cilde
sığdınlabilir.
Keten yapraklı kitabın, Hazar Deni-
zi'nin doğusundaki Semerkant. Taşkent
ve Buhara bölgesinde bulunup geliştiril-
mesine pek şaşmamak gerekir aslında.
Çünkü bu bölge, f.Ö. 1500'den beri, ge-
nel kültüre özellikle matematik, fızik ve
kimya dallannda; pusula, barut ve baskı
makinesiyle büyük katkılarda bulunmuş
olan Çin ve Hint kültürleriyle çoktandır
alışveriş halindeydi.
IsJam ve bilim "f
- Cstelik buralan yurt edinen Türk boy-
lan binli yıllardan beri Müslümandı.
Müslümanlıksa; özellikle Hz. Muham-
med'in ölümünden hemen sonra bir dün-
ya dini haline gelmişti. Müslümanlar için
ilim, Allah'ın yarattığı dünyayı dolayı-
sıyla Allah'ı tanıma yolu, yani bir ibadet
biçimiydi.
"Bana bir harf öğretecek olanın, kırk
yıl kölesi olunım."
Hz.AH
Kutsal kitap Kuran'da belirtildiği üze-
re; Allah, bu dünyayı 'yaz'mıştı. Onu
'okumak', yani ilim yoluyla Allah'ı ta-
nımak. kullann yükümlülüğündeydi...
a
İHm, Çin'de büe oba, git al!" buyru-
ğuna uyarak Müslüman bilimciler, önce
kendilerinden önceki kültürü özümse-
miş, sonra da yeni atılımlara girişmişler-
di.Aslında Müslümanlar, zaten medeni-
yetin yabancısı degillerdi; kendi kurduk-
lan kentler vardı. Tskenderiye, Antakya,
Şam gibi eski kentler de yeniden canlan-
mış: birçok yerde Kahire, Bagdat ve Kor-
doba gibi aynı tarzda yeni kentler inşa
edilmişti. Aynca; Îslam kentleri, Roma
Imparatorlugu'ndaki durumun tersine,
dünyadan kopuk değildi. îslam. Asya ve
büyük saptırmalan olan astroloji ve sim-
ya da bu dönemde ılgi gördü hem de
Müslüman bilginlenn en büyüklerinden
olan El-Kindi, Ibn Razi ve tbn Sina tara-
fından açıkça yadsınmış olmalanna kar-
şın. Yine de bu hastalıklar; on yedi ve on
sekizinci yüzyıllarda, Batı'nın bilimsel
ve teknolojik patlamasına yol açacak çe-
lik. ipek, kâgıt ve porselen gibi temel
malzemelerin geliştırilmesine engel ola-
madı.
Yöneticilerdebilimidestekliyordu. Îs-
lam doktor ve astronomlan. deney ve
gözlemlerini, sarayın ve zenginlerin ko-
ruyuculuğunda yürütebildiler. Yine de
tümüyle özgür ve rahat bir çalışma orta-
mına sahip olmadıklan gibi can güven-
Avrupa biliminin odak noktası olmuştu.
Eski uygarhklann boy attıgı Pers, Yu-
nan, Yahudi, Suriye topraklanndan ve
hatta daha uzaklardan gelen bilginlenn
Bağdat'ta toplanması üzerine; dönemin
halifesi yeni başkent Bağdat'ta bir tercü-
me bürosu (Dar El Hikhma) kurdurup
aralannda Aristo da olmak üzere eski bil-
ginlenn kitaplannı Arapçaya çevirtti.
Bir yanda, Arapça gibi bir dünya dili;
bir yanda keten yapraklı kitap gibi çabuk
üretilip kolaylıkla kullanılabilecek bir
iletişim aracı, bilimin hızla yaygınlaşma-
sına yol açtı. Ne var ki eski uygarlıklar-
dan, kimi hastalıklar da devralındı. En
garip talihsizlik. özellikle Platon ve Aris-
to'ya duyulan aşın saygı oldu. Bilimin ilk
likleri bile yoktu; sıyasal çalkantılar yü-
zünden o kentten öbürüne savrulup du-
ruyorlardı. Örneğin Ibn Sina, Hamadan
kentinde, başını isteyen isyancılann elin-
den, deli taklidi yaparak güçlükle kur-
tulmuştu...
Önemli bir buluş: Srfır
Gökbilime duyulan ilgi, matematiğe
ilginin yeniden artmasına hem geometri
hem de hesabın geliştirilmesine neden
oldu. Büyük ölçüde Babil ve Hint etki-
siyle onluk sayı sistemi yürürlüğe kona-
rak aritmetik. sıradan insanlann bile kav-
rayabileceği yalınhk düzeyine getirildi.
Burada çarpıcı olan; sıfir rakamının or-
taya çıkışıydı. Diğerrakamlar, hatta son-
suz bile Babil-Sümer uygarlıklanndan
beri biliniyordu. ama sıfınn keşfi, bu dö-
nemde Müslüman matematikçilere na-
sipoldu. Aynca; bilinmeyen niceiiklerin
hesaplanmasında kullanılan cebir, El-
Harizmi'nin 'Hesab el-Cebir' adlı kita-
bıyla insanlık hizmerine sunuldu.
Bilindiği üzere, 'cebir' sözcüğü Arap-
çada 'zor'anlamına gelir. Batfda, Röne-
sans'tan sonra ortaya çıkan 'Calculus'
hesabı da sanki bu deyime atıfta bulun-
mak amacıyla sadece 'çakıltaşf anlamı-
na değil,'böbrektaşı'anlamına da gelir...
Yine bu dönemde, hem astronomide
hem haritacılıkta büyük önemi olan, tri-
gonometride büyük gelişmeler sağlandı.
• Ibn Razi ve Ibn Sina gibi
büyük Islam doktorlannın
bilgi alanları, astronomiden
botanik ve kimyaya dek
birçok bilim dalını
kapsıyordu. Hemen
hemen tüm Islam
bilimcileri, çağın tüm
bilgisini özümsemiş birer
evrensel bilgeydi.
Zaten bu dönemin,
'Islamın Altın Çağı' olarak
adlandırılmasının bir
nedeni de bu olağanüstü
gerçeklikte yatar.
Aritmetik, nasıl sayılar arasındaki ilişki-
lerin matematiği ise trigonometri de açı-
lar arasındaki ilişkilerin matematiğidir...
Böylesine gelişen matematikle birlik-
te, gök gözlemleri. özellikle bugün Urfa
ilimiz sınırlan içindeki, dünyanın ilk üni-
versitelerinin kurulduğu kent olan Har-
ran'daki gözlemevinde sürdürüldü. Böy-
lece, Rönesans astronomlanna ve sonra
Brahe. Kepkr ve Nevvton'a dek birçok
bilimciye kesintisiz veri ulaştınlmasmda,
yeri doldunılamaz son derece büyük bir
işlev üstlenildi. Coğrafya alanında ise E\-
Mesudi gibi bilge gezginlerin Rusya'ya,
Orta Afrika'ya, Hindistan'a ve Çin'e gi-
dip gezilerinin düzenli ve rasyonel ra-
porlannı yazmalan; EJ-Be>Tuni'nin bü-
"Kendini bilimlerle donat ve ditelt.
Bilimden başka şeylerin hepsini bıruk.
Bilimde her şey vardır.
Her şey bilimdedir.
tnsanın ruhu kandil, bilim onun aydın-
lığıve
Tannsal bilgelik de kandilin yağı gibi-
dir.
Buyanar ve ışıksaçarsa, o zaman sana
diri denilir.
O zaman sen dirisin.
Yanmazvekaranhkkalırsa, ozaman sen
de ölüsün."
tbn Sina
Parlayışı izleyen çöküş
Optik bilimi de olasılıkla çöllerde sık
rastlanan göz hastahklannın araştınlma-
sı sırasında kurulup geliştirildi. Yaşlıla-
nn büyültme ve okuma amaçlanyla kris-
tal ya da cam mercekler kullanmalan dü-
şüncesi, bu dönemde ileri sürüldü. Geri-
ye sadece bu mercekleri çerçevelere yer-
leştirip gözlük yapmak kalmıştı.
Mısır ve Babil uygarlıklannda derin
kökler salmış kimyanın, bilimsel temel-
lere oturtulması da bu dönemin bir baş-
ka başansıdır.
Özellikle, damıtma işlemlerinde kulla-
nılan imbiğin geliştirilmesi ile esans el-
de edilmesi mümkün oldu. Müslümanlık
yasaklamamış olsaydı alkolün damıtıl-
ması da gerçekleşebilecekti. Soda, şap.
demirsülfat, güherçile ve diğer tuzlar ilk
kez büyük miktarlarda üretilip özellikle
tekstil endüstrisinde kullanıldı.
Her parlayış dönemini izleyen çöküş-
ten, Islam uygarlığı da kaçınamadı. Cen-
giz Han'ın Moğol birliğini sağlamasıyla
stepkrden inen işgalci akınlar yoğunlaş-
tı. Bu akınlar, çöküşün tek nedeni olamaz
kuşkusuz. Ama birçok bilgin, aileleri ile
birlikte batıya, Anadolu'ya göçmeye baş-
lamışlardı.
lşte bu dönemde Anadolu'da ortaya çı-
kan Mevlana, Hacı Bektaş Veli, Ahi Ev-
rangibi bilgeleri aynı gelenek süreci için-
de değerlendirmek gerekir.
Onlar ki önce Selçuklulann sonra da
Osmanlılann, toplumsal düşün platfor-
munu oluşturup kültürel kimlik ve
yaşamlannın biçimlenmesinde belir-
leyici rol oynacaklardı...
Yann: Kimya
Çanakkale köprüsü ve gerçelderİSMAİL ERTEN Mimar
Çanakkale'ye köprü yapılma düşüncesi 1970'li
yıllarda ortaya atılmış, 1980'li yıllarda söylem ola-
rak alevlenmiş, 199O'lı yıllarda ise gündeme otur-
tulmuştur O günden bu yana Çanakkale, siyasi çev-
relerin en önemli oy potansiyeli haline dönüşmüş-
tür. Hele 1991 seçimlerindeseçilenmilletvekilleri-
nin en büyük amacı haline gelmiştir. Bu kadar çok
tartışılan ve baş koyulan bu proje, 1993 yılında ya-
tınm programına alınarak, Karayollan Genel Mü-
dürlüğü tarafından projesi tngiliz Brown Beach an
Assocater ile Türk Botek firmalanna 350 bin dola-
ra hazırlatılmıştır.
Firmalar, araştırmalannı 3 geçiş noktası üzerin-
den başlatmışlar, en kuzeydeki geçişin 2100 metre,
ortadaki geçişin 1700 metre, en güneydeki geçişin
1450 metre olması ve düz bir mantıkla en iyi geçi-
şin en dar geçiş olduğu gerekçesine dayanarak, en
güneydeki alternatifi tercih etmişlerdir. 1994 yaz so-
nunda proje çalışmalannı bitiren firmalar, Karayol-
lan Genel Müdürlüğü'ne projeleri teslim etmişler-
dir.
tşte tam bu aşamada köprünün Kilithabir Kalesi
ile Çimenlik Kalesi arasma kurulacağını sezen ba-
• Eğer köprü mevcut projeyle gerçekleşirse "Vay Çanakkale'nin haline"
demekten insan kendini alamıyor. Çünkü; bu geçiş, Gelibolu Milli Parkı'nı
bıçakla keser gibi yanp geçecektir. Oluşacak baskılar, kaçak yapı, yol kenan rant
tesisleri vb. yapılaşma milli parkı tahrip edecektir. Çanakkale'nin kent merkezine
bırakılacağı projesinde açıkça görülen otoyollar ve araç trafiği, bu kentin tam bir
keşmekeşe dönüşmesine yol açacaktır.
zı duyarlı kişi ve kurumlar; buradan yapılacak bir
geçişin doğaya, tarihe, kültüre ve kente geri dönül-
mez tahripler getireceğini dile getirirler. Yerel ve
ulusal düzeydeki bu duyarlılık, siyasi ve idari çev-
reler arasında öfkeyle karşılanır. Hatta hiçbir şekil-
de muhatap almadıklannı dile getirirler.
1995"in ilk aylannda geçiş güzergâhı kesinleşti-
rilen köprü için 20'ye yakın firmaya teklif vermek
ve yap-işlet-devret modeliyle ihaleye katılmak üze-
re çağn çıkartılır.
Bu çağnda firmalardan önerilerini 25 nisana ka-
dar sunmalan istenir. Şimdi merakla beklenen bu
firmalar, bu köprüyü kaç yılda yaparak işletmeye
alacaklar ve kaç yıl işlettikten sonra devlete devTe-
deceklerdir? Söylenene bakılırsa önerilerin değer-
lendirilmesi ve gerekli hazırlıklann tamamlanması
süreci en geç Ağustos 1995'te bitecek ve köprünün
yapımına başlanabilecekmiş.
Eğer bu proje gerçekleşirse "Vay Çanakkale'nin
haline"demekten insan kendini alamıyor. Çünkü;
- Bu geçiş, Gelibolu Milli Parkı'nı bıçakla ke-
ser gibi yanp geçecektir.
- Oluşacak baskılar, kaçak yapı, yol kenan rant
tesisleri vb. yapılaşma milli parkı tahrip edecektir.
- Köprünün her iki ayağının bulunduğu yer-
deki ünlü Fatih kaieleri ve tabyaları tahrip ola-
cak, köprünün gölgesi üzerlerine düşecektir.
- Kültürel ve sivil mimarlık örnekleri hâlâ yaşa-
yan Kilitbahir Köyü ile Çanakkale tarihi kent çekır-
deği. artan spekülasyon ve rant baskılanyla kimlik-
sizleşecektir.
- Çanakkale'nin kent merkezine bırakılacağı
projesinde açıkça görülen otoyollar ve araç tra-
fiği, bu kentin tam bir keşmekeşe dönüşmesine
yol açacaktır.
- Çanakkale'nin Izmir ve Bursa yol güzergâhın-
da bulunan çok önemli arkeolojik (Tnıva gibi) ve
doğal güzelliğe sahip orman alanlan yolun getire-
ceği arsa spekülasyonu ve rant sonucu oluşacak ya-
pılaşma ile tahrip olacaktır.
- Oluşacak göç ve yağma anlayışı, Çanakkale
kültür kimliğini yok edecek, sosyal ve toplumsal
bozulmalar yaşanacaktır.
- Tek çözüm karayolu anlayışı yine dükalığını
sürdürecek. karayoluna bağımlılık artacak ve in-
sanlar denizden uzaklaştınlacaktır.
Bu tür sakıncalan daha da uzatmak olasıdır. Fa-
kat şunu açıklıkla ortaya koymak gerekiyor Bu köp-
rünün ilk yasal adımının atıldığı 1993 yılında baş-
layan ve 1994 yılında zirveye ulaşan arsa spekülas-
yonu, özellikle Gelibolu Yanmadasfda ve Çanak-
kale'nin güney sahillerinde çok yoğun olarak yaşan-
mışör. Şu anda bu arsalar 5. el değişimı yapmakta-
dırlar ve bölgemizde arsa simsarlannın cirit attığı-
nı bizzat görmekteyiz.
Sürecek
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Kuzuların Sessizliği...
Bu "Ankara Notları"n\ yazacağım sırada, bir koyun
meliyordu. Az sonra meleme kesildi! Pencereye bak-
tım, koyunun ayağındaki ipleri topluyordu bir adam.
Biri bayan, birkaç kişi ayakta, kurbana bakıyorlardı.
Çocukluğumda, bayramları köye, Hatice ya da Fa-
dime halama giderdik. Hatice halamın koyunlan, ku-
zulan, oğlaklan vardı. Küçük kardeşim Nazmiye, oğ-
laklan çok severdi. Oğlağa "botçon" derdik, ne de-
mekse! Onlardan aynlmak bir sorun olurdu.
(Çankaya'da, kesilen koyun iple ağaca asılmıştı,
derisi yüzülüyordu, pencereden aörüyordum artık.)
Hiç unutmam, Hadim ılçesıne, fetanbul'dan bir köy-
lümüz gelmişti; yıllarca Istanbul'da kalmış. Neden
sonra doğup büyüdüğü yerleri özlemiş gelmişti. Me-
mur giyimliydi. flginç bir yani, kasap dükkânlannın
önünden geçemiyor, oraya gelince yolunu degiştiri-
yordu.
- Nasıl olur, ayaklanndan asılmış koyunlan böyte
sergilersiniz? diyordu.
Herkes ona gülüyor, dediklerinden bir şeycikler an-
lamıyordu. Çok kalmadı, gitti. Belki de gelip gelece-
ğine pişman oldu!
Almanya'da Berlin'de dolaşırken, aylardan oruç
ayıydı. Arkadaşlara sordum:
- Geceleri davul ne çalınıyor mu?
- Yok öyle şey! yanıtını verdiler. Burada, herkesi ra-
hatsız edecek bir şey yapamazsın. Cezası var. Ezan
da, caminin dışına ses yükseltirle (hopariöhe) yayıl-
maz...
Almanya'daki işçiler, kurban keserken oldukça zor-
lanıyorlarmış. Açıkta kesemiyorsunuz, Çankaya'da
olduğu gibi. Böyle bir kurban kesimini, Alman "Stern"
dergisi, diline dolamış. Emeklı elçi dostum Sacit So-
mel anlattı Stern'de çıkan resimle yazıyı. Şöyle dedi:
- Kollannı sıvamış, takkeli bir adam, hayvanın göz-
leri kaymış, yerde yatıyor. Yerfer kanlar içerisinde.
Resmin üzerinde şu yazılar (Türkçe, Türklerden öğ-
renmişler): "Türk", "Barbar", "Orospu" sözcükleri, ke-
çe kalemle yazılmıştı...
Almanlar, Türklerin böyle ortalıkta koyunlan, dana-
ları boğazladıklannı görünce, yetkililere başvurmuş-
lar. Türkler artık açıkta koyun, kuzu kesemez olmuş-
lar. Bu kez, ne yapsınlar? Kurbanlannı evin banyosun-
da, tuvaletinde, balkonunda kesmeye başlamışlar.
Ondan da apartmanlarda oturan komşularyakınmış-
lar:
- Bizim üstkatta oturanlar hayvan boğazlıyortari di-
ye.
Yine Sacit Somel söylüyordu, şöyle diyordu:
- Sabahlan koyunların "meee.." diye seslerini işit-
tikçe içimız parçalanıyordu! Bu denli ilkel yöntemler-
le kesiyorlar. Biz hep düşünüyoruz; Bati 'da, hiç olmaz-
sa hayvanı uyutuyoriar, bilmem ne yapıyorlar. Ne //-
kellik bu! Sonra da Müslümanlık memametinden fî-
lan bahsederter. Bizim Bilkent'te öûretim üyesi olan
küçük oğlumuz -adı Selçuk Akşin Somel - böyle bir
kurban kesimini görmüş, o günden beri ağzına et
koymadı!
Yine Almanya'dan bir anı: Almanya'da yaşayan res-
samlarımızdan Aydın Karahasan anlatmıştı. Aydın
Karahasan, ressamlığı yanında bir zamanlar, çeyir-
menlik de yapmış. O anlattı: Almanya'da yaşayan iş-
çilerden birini, bir gece evine giderken, birkaç Alman
sıkıştırmış, dövmek istemişler. Türk işçi, kendini sa-
vunmak için, yanında taşıdığı kocaman birbıçağı çek-
miş; sıkıştıranlar kaçmışlar, ancak olay yerine polis
geldiğinden, bizim işçi bıçağı ile birlikte yakalanmış.
Kaçanlar da bulunmuş olmalı, onlar. "Bu bize bıçak
çektı!" demişler. Yargıç, Türk işçiye sormuş:
- Böyle bıçak taşımanın suç olduğunu bilmiyormu-
sun?
- Efendim, ben bu bıçağı kasaptan et alırken, ka-
sap başka bıçakla kesmesin diye taşıyorum. Kasaba
veriyorum bunu, "Benim bıçakla kes!" diyorum, o da
bununla kesip etimi veriyor.
Yargıç, kasabın tanıklığına başvurmuş:
- Doğru mu anlattıklan işçinin? diye. Kasap:
- Evet efendim, doğrudur! demiş. Yargıç, işçiye:
- 6u kez sana ceza vermiyorum. Ama, bir daha bu
bıçakla gelirsen, atarım içeri! diye ögüt verip bırak-
mış...
Geçenlerde Diyanet işleri'nden kaynaklanmış bir
haber vardı. Diyanet, "Kurbanda hayvanlara eziyet
edilmesin, kesilecek hayvan uyutulsun!" mu ne diyor-
muş. Bu tartışmalıymış. Batfda, ABD'de elektrik şo~
kuyla domuzlar bayıltılıp, ondan sonra kesiliyor.
Bir de domuza pis deıier; hayvanlar içinde pisliği-
nin üzerine oturmayan tek hayvanmış domuz. Ge-
çenlerde BBC'de uzgöreçte (TV'de) izledim, konuş-
macı domuzların çok zeki olduklannı söylüyor, "Fui-
bol oynayabilirler!" diyordu. Domuzlar, sirklefde en ye-
tenekli hayvanlar arasında sayılırlarmış...
Hacca gidenlerin, kurbanlarını Türkiye'de -bir yeri-
ne iki tane- keserek, yoksul halka vermelerini söyle-
yen bilgin Hamdi Kasapoğlu'nun görüşlerini yazdım,
kimseden çıt çıkmadı.
Hacda da, türlü rezillikler döndüğünü kimse açık-
lamıyor. Hacca, eşi ile baldızını götüren bir yurttaş, on-
lan bir taksiye bindirmiş, "Şeytan Taşlama"ya gide-
cekler. Şoför bir ara arabayı durdurmuş, hacı adayı-
na''Arabayı birazitermisin?" demiş. O inincede gaz-
layıp kansını, baldızını kaçırmış. On beş gün sonra da
getirip bir yere bırakmış. Arap bu, dinler mi? Kim ki-
me ne anlatabilir?
Kurban, ölüm cezalanyla da yakından ilgilidir. Müs-
lüman ülketer içinde hiç ölüm cezasını kaldıran var mı?
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin Inan, faşizmin
kurbanlanydılar.
(Bir koyun daha dışanda meliyordu!)
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAGA:
XI Halk edebiyatı
şiir türlerinden bi-
ri. 2/Zekâ genliği-
nin ileri şekli... Içi-
ne başka bir sıvı
kanşhnlmamış ıç-
ki.3/Hukuksaliş-
lemlerdeki sakat-
lık... Bir nota. 4/
Peygamberleri
Hud'u dinleme-
diklen için Tann
tarafından yok
edilenkavim... Kı-
nk kemikleri bir 9
arada tutmak ama-
cıyla kullanılan tahta gibi düz
nesne. 5/ Su... Kuyruksoku-
mu kemiğı... Eski Mısır'da
güneş tannsı. 6/ Eğri kundu-
racı bıçağı. II Serbest meslek
adamlarım içinde toplayan
resmi birlik... Fizikte kullanı-
lan bir güç birimi. 8/Inleme...
Büyük tepsi. 9/ lç sürdurücü
bir madensuyu.
YUKARIDÂ> AŞAĞrYA:
1/ Ksilofona benzer vurmalı
bir çalgı. 2/ "Tahammül gerektir
Harman kaldınldıktan sonra yerde kalan toprak, çöp ve sa-
manla kanşık tahıl tanelen. 3/Gaetano Donizetti'nin birope-
rası... Eskiden ağır hapıs mahkûmlannın boynuna geçirilen
demirhalka. 4/Anadolu'nun bazı yörelerinde sağdıcın işle-
vini paylaşan kişiye verilen ad... Bırgıda maddesi. 5/Soyun-
dan gelinen kimse... Alevi-Bektaşi törenlerine verilen ad. 6/
Hz. Muhammed'i övmek ve ondan şefaat dilemek amacıy-
la yazılan kasıde... Bir nota. II Sahip... Türk müziğinde bir
makam. 8/ Fiyat... Tarla sının. 9/ lnanç ve bilgiyi kiliseyle
birleştırmeye çalışan ortaçag felsefesi.
- taşına" (Dertli)...