23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 17 NİSAN 1995 PAZARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Yadırgadılar bizi... TURAN ALTUNTAŞ Emekli Öğretmen Y ıl 1938: Saffet Ankan Milli Eğitim Bakanlı- ğı "ndan aynlmış: yerine Hasan Âli Yiicel atan- mıştı. Eğıtımin masal kahramanı İsmail Hakkı Tonguç da tlköğretim Genel Müdürû'dür. Köy ve köylü çocuklanmn kurtuluş ça- lışmaları 1927'de Mustafa Necati'yle başlamış, 1935'te Sa/Fet Ankan'la sür- müş, 194O'ta Hasan Âli Yücel'le yetkin bir uygulayıcısına kavuşmuştur. Döne- min Cumhurbaşkanı tsmet Inönûu ikna edilerek "Köy Enstitüleri Yasası" çıkanl- mıştır. 1940 yılmda çıkanlan 3803 sayılı Köy Enstitüleri Yasasf nın birinci maddesı: Köy öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek erbabını >etiştirmek üzere, zira- at işlerine elverişli arazisi bulunan yer- lerde, Maarif Vekilliği'nce, Köy Enstitü- leri açılır. On birinci maddesi: Köy Enstitüsü'nü bitirenlere üretime yarayıcı araçlar, ıslah edilmiş tohum, çift ve irat hayvanlan dev- letçe parasız olarak verilir. (Tarla da ve- rilmekteydı.) 1940 yılı, İkinci Dünya Savaşı'nın acı- lan, yokluklan, hastalıklan ve bilinçsiz- liğin (cehaletin) Anadolu köylerini dize getirdiği yıldı. Devlet bütçesi zayıf, her- kes ne yapılmasının şaşkmlığı içerisin- deydi. Köylerde yaşayan ilkokul çocuk- lannın yüzde 75'i, şehırde yaşayanlann da yüzde 35'i öğrenimden yoksundu. llköğretim Genel Müdürü ismail Hak- kı Tonguç kollan sıvadı. tlkokulu bitir- miş yetenekli köy çocuklannı, köy köy gezerektopladı. Kırsal bölgelerde İcurul- masına karar verilen, adına Köy Enstitü- sü denilen. yerlere yerleştirdi. llk yıllar çadır ve eski binalardan yararlanıldı. Da- ha sonra doğanın çetin koşullanyla sava- şım başladı Yiğit köy cocuklan taş taşı- dı. azgın sutarda tomruk yüzdürüldü. Ya- takhane, yemekhane, derslik, işlik, öğret- men evleri yaptılar. Nerede bir Köy Ens- titüsü kumlacaksa (yurdun dört bir ya- nından) enstitülü çocukJaroraya gidiyor- lar. Aylarca çalışıp. işlerini tamamladık- tan sonra geriye okullanna dönüyorlar- dı. Bu yardımlaşma yıllarca sürdü. Adı- na "imece" dendi. Sonunda, herbirinde, 1000 köy çocuğunun bannıp okuyacağı 21 Köy Enstitüsü kuruldu. Köy Enstitüsü Haritasf nda. Türkıye dikey-yatay çizgilerle 4 eşit parçaya bö- lündü. Her parçaya 5 enstitü kurulması- na karar verildi. Bu, Eğitim Coğrafyası, eğitimde firsat eşitliğine güzel bir örnek- tir. 1942 yılında da Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü açıldı. Köy ve köylünün ortaçağ karanlığm- dan kurtanlarak aydınlanması konusuna değinen Tonguç Baba. **Kö> lü insanı öy- le canlandınlmalı ki onu hiçbir güç ken- di çıkanna insafsızca sömürmesin, kö- yün sakinlerine köle ve uşak muamelesi yapmasın. Köylüler bilinçsiz ve bedava çalışan birer iş hayvanı durumuna gek- mesinler" dıyerek köy kalkınmasını ken- di insan öğeleriyle sağlamaya çalışmış- tır. Köyler, dıştan yapay müdahalelerle değil, iç dinamizmi ile içten canlandınl- malıydı. Bu görüş doğrultusunda Köy Enstitüleri işlemeye başladı. Köy Enstitüleri'nde Eğitim: "İş içinde, iş aracılığıyla, iş için eğftim" ilkesi. enstitülerin tek eğitim sloganıydı. Eğitim çalışmalan: 1- Kültür dersleri. II- Tanm derleri. III- Teknik dersler ol- mak üzere üç böjümde toplanır. 1943 "Köy Enstitüsü Oğretim Programı"na göre kültür dersleri 114 hafta, tanm ders- leri 58 hafta, teknik dersler 58 hafta, ta- triler 30 hafta olmak üzere, 5 yılda 260 hafta eğitim-öğretim görülmektedir. Haftada 22 saat kültür, 11 saat tanm, 11 saat teknik dersi görülmekteydi. Köy Enstitüleri'nde günde 8 saat, haftada 44 saat, yılda 10.5 ay ders görülmekteydi. Kültür derslerinde (1943) yabancı dil, elyazısı dersleri de vardı. 1947 progra- mından bu dersler çıkanldı. Tanm ders- lerinde; tarla tanmı bahçe tanmı, mey- vecilik. zootekni, kümes hayvancılığı, su ürünleri bilgisi gibi dersler görülüyordu. Teknik derslerde: köy demırciliği, köy dülgerliği, yapıcılık, kireççilik... gibı. Kızlar da köy ev ve el sanatlan dersleri görüyorlardı. Eğitimin yöntemi, Üretim İçinde Eği- tim ve ÖğretinTdı. tşe dayalı bir eğitim uygulanıyordu. Pestalozzi'nin, Kersc- hensteiner'in, John Dewey'in "İş Eğiti- mi" okutuluyor, uygulanıyordu. Dersler birbirine bağlı olarak yürütülüyordu. Kültür dersleri, teknikte fizik-kimyaya bağlanıyor, tanm-kültür birlikte yürütü- lüyordu. Hasan Gülel (Penisilın Hasan) Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde fızik der- sinde öğrendiğı elektrik akımını Pulur Köy Enstitüsü'nde uygulayarak elektnk sorununu çözmüştür. (Şimdi Antalya'da emeklilik yaşamını hayır işlerine adaya- rak yaşamaktadır.) Kültür derslerinde öğrenilenlerle şarap, peynir. turşu yapı- lıyor, motor tamir ediliyordu. Kısacası. elinden iş gelir, önder insan yetiştirme yöntemi uygulanıyordu. Köy Enstitüle- ri'nde kaybedilecek insan yoktu. Derslerden arta kalan zamanda da "serbest okuma". "milli oyunlar" gibi etkinliklere yer veriliyordu. Her cumar- tesi "EğlenceGeceleri''düzenleniyordu. Bu eğlence gecesine öğretmenler, işçiler ve çevre köylüleri de çağnlıyordu. Öğ- rencilerin yazdıklan şiirler, monologlar okunuyor, oyunlar sahneleniyordu. Kö- yün türküleri, fıkralan, tekerlemeleri söyleniyor, anlatılıyor; mandolin, aker- deon çalınıyor. Uygarca eğlenmesini de bilen bir topluluk yaratılmıştı. Arifıye Köy Enstitüsü öğrencileri, 1942 yıluıda, H. Âli \ ücel'le İ. İnönü'ye Bet- hoven'in "Neşeye ŞarkTsını, 9. Senfo- ni'nin koral bölümünü dört sesli olarak söyleyerek dinletmiştir. Ulusal oyunlanmız enstitülerde har- man olmuştu. Her sabah bın kişilik oyun halkası hep birlikte "Ağırlama''nın, "Zeybek"in, *Hatay"lann. "Horon"la- nn binbir çeşidini oynar... Tamzara, Üça- yak, Temurağa, Erzunım Ban, Lorke gi- bi ulusal oyunlanmız tüm Köy Enstitü- leri'nde oynanırdı. Enstitülerde kitap okuma: Kitap okuma aydın olmanın bir gere- ğiydi. Düşünce üretmek isteyen her ens- titülü, çok okuyordu. Öğretmenler neyin nasıl okunacağını öğretiyorlar, okuma kitaplann özetini, eleştirisini. tartışması- nı yaptınyorlardı. Bakan H. Âli Yücel döneminde dili- mize çevrilen 570 dünya klasiğinin ço- ğu Köy Enstitüsü kitaphklannda vardı. Vedehanlhanlokunuyordu. 1941 yılın- da Cumhurbaşkanı Ismet İnönü Savaşte- pe Köy Enstitüsü'ne gelir. Abdurrah- man Nafiz Pasa da yanındadır. Yamaçta hayvanlan yayan öğrencinin çantasında ne olduğunu merak eder. Çantayı açtınr. Çantadan ekmek, peynir, zeytin bir de Bakanlık Klasiklerinden Antigoneadh kitap çıkar. Memnuniyetini Paşa'ya öv- güyle açıkJar. Her enstitüsü kitaplığında 3 bin, 5 bin kitap vardı. Çifteler Köy Ens- titüsü kitaplığında 7 bin kitap bulunmak- taydı. "Kitap sağlığa zararbdır"görüşünde olan Milli Eğitim Bakanlan'ndan Reşat Şemsettin Sirer, Köy Enstitüleri'nin ku- rucusu 1. Hakkı Tonguç'a bakın ne diyor- du: "En büyük suçunuz, köy çocuklan- na büyük abdeste çıkmayı öğretmeden önce, okumayı öğretmenizdir."Ens- titülere işte bu ilkel kafadaki siyasetçiler kıydılar, o güzelim eğitim yuvasını geliş- tirmeyip kapattılar. ARAD MUSTAFA ONAR Köy Enstitülepi'ni Andıkça... Çoklan öğretmen yetiştiren kurumlar olarak bilirfer Köy Enstitüleri'ni. Öğretmen okullan varken gerek- sizdi, demeye getirirler. Gerçekte bilgisizliktir bu. Kuruluşunu sağlayan 3803 sayılı yasada belirtiidiği gibı "öğetmen ve köye yarayışlı mestek erbabı" ye- tiştirıyordu. Köy ebesi ile sağlık memuru, yetiştirdiği "erbap" arasındaydı. Koy tarımcısı ile hayvan sağlık memurlarını yetiştireceği de duyulmaktaydı. Kuruluş yerleri kentlere uzak, köy kıyılanydı. Kimi- lerinin konutu da yoktu. Ya bir ağaç altında, ya da bir çadır içinde kuruluşunu yapıyordu. Yaz-kış açık- tı. Gelen geri çevrilmezdi. Yılın her günü öğrenci ka- bul edilirdi. Klasik dersler yanında erkeklerin demir- cilik, doğramacılık, yapıcılık; kızların biçki, dikiş, na- kış gibi sanal dersleri de vardı. Tanm derslerini bir- likte yaparlardı. Öğrenimleri degişik dallı olduğun- dan öğretmenleri de değişik dallıydı. Ama, amaç birdi. Kısa sürede demircı, doğramacı, yapıcı olan öğrencilerie sağlıklı konutlar yapıldı. Tarlalar işlendi, ürünler üretildi. Beslenme öz üretimle yürütüldü. Düşünüyorum da bir çiftlik, bir atelye, bir şantiye gi- biydi Köy Enstitüleri. Üretiliyor, yapılanıyor, yerleşili- yordu. Aynca, oluşturulan ekiplerie eksiği olan ens- titülerin ya da köy okulunun yardımına gidiliyordu. Öğretmenlerin yanında usta öğreticiler de vardı. Ör- neğin Âşık Veysel, Hasanoğlan Köy Enstitüsü saz öğreticisiydi. Kültürel etkinlikler yoğundu. Her yöre- nın folkloruna ilgi duyulurdu. Kitaplığında her türden kitap, dergi, gazete bulunurdu. Oğrenciler istedikle- nni okuyabilirierdi. Içlerinden güçlü ozanlarla yazar- lann çıkışında bu uygulamanın kesin payı vardı. 17 nisanlar bayramdı. Cumhurbaşkanı, bakanlar, özellikle de Tonguç'la Yüçel, her yıl bir enstitünün bayram konuğu olurlardı. Öğrendiklerinı fıgüre eden öörenciler, konuklarını doyururlardı. "Ne oldu? Belırienen gerekçelerie kurulan, onaylanmış yön- temlerle çalışan Köy Enstitüleri, kırk bin köye yönel- miş,"On yıllık planla, en geç 1956 yılında okulsuz, öğretmensiz köy bırakılmayacak, gruplandırdıklarını da"meslek erbabı"na kavuşturmuş olacaktı. Kuru- cusu Tonguç, enstitü mü- dürlerine, "yeni, diri, ça- lışkan, düriıst, yürekli, be- cerikli, sıkmtılara dayana- bilen, tuttuğunu koparan, sosyal yaşama karışan, yaşam koşullannı değişti- rebilen, toprağa bağlı, köklü, yaşamaktan tad alan, yaşamaya doyma- yan, insanlan ve yaşama- yı seven, ölümü tanıma- yan yurttaşlar yetiştirme" yönergesıni vermişti. Kla- sik köy okullan kaldırılı- yordu. Her birtnin derslik gibi, işlikle toprağı da ola- caktı. Dersler iş ilkeleriyle işlenecekti. Girışim, İnö- nü'ye de benimsetılmişti. "ilköğretim davası insan olmak, millet olmak dava- sıdır" demeçleriyle, onun desteği alınmıştı. Ne var ki, savaş içinde kurulma olanağı bulan bu özgün kurumlar, savaş sonrasında saldınlara, sa- taşmalara uğradı. 1946 seçimleriyle kurulan hü- kümetlerde Yücel dışlan- dı. Karşıtı Reşat Şemset- tin Sirer bakan edildi. Bakanlığa gelir gelmez Tonguç'u uzaklaştıran Si- rer, yukarıdan aşağı Köy Enstitülerini budamaya başladı. "On yıllık plan"\ işlemez etti. Çıkışını sağ- ladığı 5129 sayılı yasayla köy okullarını topraksız- laştırdı. Eşıt işe eşit öde- me uygulamasına uyma- dı. Öğretmen okulu çıkış- lılar, 175 lira aylık, sürekli yollukla görev yerlerine gönderilirken, Köy Ensti- tülüler 90 lira aylık, geçici yollukla gönderilirdi. Bu, öznel-tutarsız uy- gulamalarla Köy Enstitü- lüler, köylülerle birlikte suçlu-cezalı durumuna getirildiler. Ne olduysa köylüye oldu! Köy Ensti- tülü olarak bu tersine ge- lişmeleri yaşayanlardanız. Ama, duygusal değiliz. Yazdıklanmız yadsınamaz gerçeklerdir. Sayfalar el- verse yazılacak daha ni- celeri var... :HP'nin SAADETTİN MALKOÇ • • Ikenin içerisinde bulunduğu so- U runlardan kurtulmasının ılk koşu- lu, demokratikleşme konusunda atılacak adımlara bağlı. Özellik bu konu CHP'yi çok yakından ilgi- lendirmektedir. Tüm terslıklere karşın hâlâ CHP çevresinde bir seçmen tabanı varsa, bu tabanın beklentileri olmasındandır. Ya- ni, umut dağın arkasına sarkmadan bu seçmen- lere güven verilmelıdir. CHP tabanının beklentisi, DYP tabanının bek- lentisinden çok, ama çok farklıdır. Onlar dünya- lıklannın peşine takılmış gidiyor. Ne ki, CHP seçmeni, ülkede demokrasi görmek istiyor, dün- yalık peşinde olanlar çok azınlıkta kalıyor. Ne pahasına olursa olsun Terörle Mücadele Yasa- sı'nın 8. maddesı tümden kaldınlmalıdır. Kamu çalışanlanna grevli sendikacılığın kapısı arkası- na dek açılmalıdır. Özellikle demokrattkleşme konusu Avrupa istiyor diye değil, Türk halkı bu- na yaraşır(yakışır) olduğu için getirilmelidir. Bu konu, sanıldığından da önemlidir. Yeter artık iki satır şiire, bır sayfa makaleye ceza yagdınlması. Bilimsel çalışmalarda bulu- nan bilim adamlan bir korkunun içindeler. "Acaba, İsmail Beşikçi'nin başına gelenler bizc de gelir mi" diye? Bilim adamlan bilımse! araştırma yapamazsa, üniversite öğrencilerine, sendikalara, öğretim üyelerine siyaset yasaklanırsa. kalkınma ve ge- lişme ancak bu kadar olur. Evet, CHP'nin son şansıdır bugünkü hükümet ortaklığı. Bu şansını iyi kullanıp geleceğini kurtarması kaçınılmazdır. 8. maddenin cezalannda düşürme, birkaç ay ya da birkaç yıl eksik yatmayı sağlar cezaevle- rinde. Beklenen bu değıldir. Affa da gerek yok. Sekizinci maddenin tümüyle kalkması en de- mokratik çözümdür. Beklenen, hiç kimsenin dü- şüncelerinden dolayı suçlanmamasıdır. Yani, is- teyen istediği gibi düşünmeli. Düşüncelerini ya- zılı, sözlü açıklayabilmelidir. Yirminci yüzyılı bitirdiğimiz şu günlerde. Türk halkının böyle bir sorunu olmamalıydı. Çağdaşlaşmanın ilk basamağında dolaşıp du- ruyoruz. Bunu sağlayacak tek bir siyasal örgüt ise CHP'dir. Su anda, hükümetin içinde bulunduğu sorun- lar bu işe çok elverişlidir. Eğer, bu dönemde bu iş kotanlamazsa bir daha olanaksızdır. Haydi CHP! Geçmişinde çok güzel işler başardın. Bir ba- şan daha bekliyoruz sizden. Unutmayınız ki, hem sizin ve hem de sizlere gönül bağlayanlann son şansıdır. Şeker, un, yağ hazır. Hadi yapın şu helvayı da tüm ülke insan- lannın ağızlan tatlansın. Danışmanlar ordusu! B ıldiğıniz gibi değişik bakanlıklann değişik kurumlannda, değişik uzmanlık dallannda bınlerce insan çalışıyor. tümü de uzmanlık dallannda, yıllann tecrübesiyle pişmiş görev yapıyor; pardon, belki yönlendirilemedikleri için devlet çarklan içinde paslanıyor. Bu durumda bütün bu insan gücünün harekete geçirilmesi ile birçok gerekli konuda yararlanılabılir; yeter ki bir moralle kendilerinden çalışma istensin, onlara danışılsın. Durum böyle iken birilerinin aklına yeni yeni "danışmanlar' görevlendirmesi geliyor ve ilginçtir öneri hemen benimsenerek uygulamaya geçilı>or. Milletvekillerine danışman ve sekreter alınması fikri Sayın Cindoruk tarafından ortaya atılmış ve öneri benimsenerek hızla uygulamaya geçilmiştir. Şu anda 4Ö0'e yakın danışman, milletvekillerine danışmanlık yapıyor, bunlar milletvekillerinin arzusuna bırakılmış, dileyen dilediğini danışman yapıyor, bir yakın da sekreter]iğe atanıyor. Diyeceksiniz ki milletvekili danışmana ne danışır ki.. bir şey danışmak ıstese bütün kurumlann danışmanlan emre amade değil mi? Tabii biz her şeyi bilemeyiz, bu danışmanlar ne iş yapar, ne kadar ücret alır, ama kamuoyuna yansıdığı kadan ile ayda 20-25 milyonla çalışırlarmış. Sabah saat onda gelip akşam mesai bitiminden önce sıvışırlarmış.. tabii bu husus patronlan ile kendi aralannda bir konu oluyor, kimse kanşamıyor. Başbakan'ın da bir danışmanı var Sayın Gönensay. Başbakan önemli konulan ona danışıyor. Danışman ara sıra medyaya beyanatlar veriyor, çam deviriyor; neticede, yani Başbakan'ın bir danışmanı var. her şeyi bilecek hali yok ya. Mesela Milli Eğitim Bakanlığı'nda da Amerikalı danışmanlar var, onlar da milli eğitimimizin yeni baştan koordinasyonunda çalışıyorlar, maaşlan da Amerika'dan o iş için tahsis edilen yardımlardan karşılanıyor, artık yardım mı, kredi mi.. o iş biraz kanşık. Yani anlayacağınız, devlet kurumlannın dışında bu özel danışmanlar ordusu var. Bu ordu, şimdi daha da güçlendirilmeye çalışıhyor; durun lütfen, en sonunda saçınızı başınızı yolarsınız, acele etmeyin: Başbakan, yeni terü-taze bir 'Yüksek Istişare Kunılu' kurmak için kollan sıvamış, yazı yazılmış, adam seçmesi bundan sonra yapılacak ve ayda bir toplanacak kunıl üyelerine 30 milyon kaime (kâğıt para) ödenecek. M. HULUSİ ERDEM \iimar PENCERE LGAZLA, YENIDEN TEMIZ BIR ÇEVRE...DOGA 8.ULUSLARARASI TESISAT, ISITMA VE DOGALGAZ TEKNOLOJISI FUARI • 2 0 - 2 3 N i s a n • İSTANBUL SERGİ SARAYI Tepebaşı - Istanbul ISDHA'95-n J^AFEKS Farkı Fark Etmek?..' Herif sofrada yemek yerken ağzını şapırdatıyor, dişlerini karıştırıyor... Tiksindiniz mi?.. Ya sofrada oturanlar tedirgin olmuyorlarsa? Kimisinin bu tür davranışlar umurunda değildir; kuytu aşçı dükkânlannda ya da görgü tezgâhın- dan geçmemiş aile sofralannda doğal sayılan bir yemek biçimidir; ama az buçuk 'adab-ı muaşeret' tezgâhından geçmiş bir kişiye dokunur. • Arkadaşımız Cumhur Canbazoğlu, italyan si- nemasının ünlü yönetmenlerinden Ettore Scola ile Cumhuriyet için bir konuşma yaptı. 'Özel Bir Gün' türünden unutulmaz filmlerin ustası, nasıl bir ailede büyümüş?.. Scola anlatıyor: "Bir küçük burjuva ailesinde büyüdüm. Tipik bir İtalyan ailesiydi..." Cumhur Canbazoğlu soruyor: "Küçüklüğünüz faşizm dönemine rastlıyor. Ne gibi etkiler bıraktı faşist dönem sizde?.." Scola: "Neyse ki o zaman çok küçüktüm, umanm fa- şizm üzerimde büyük etkiler bırakmamıştır. Fa- şizm, o zaman çok normal bir şeymiş gibi kabul görüyordu. Faşizmi fark edebilmek için ailenin ko- münist olması gerekiyordu. Benim ailem komü- nist değildi ve düzenin diğer yanlannı göremiyor- du. Faşizmin cocuklan büyüleyici bir yani da var- dı. Küçücük bir üniforma giyiyordum, sürekli bay- ramlar yapılıyordu. Cumartesileri sıralar halinde Duce'nin evinin önünden geçiliyordu. 'Özel Bir Gün' filminde dile getirdiğim gibi faşizm; bir rejim olmakla kalmıyordu, bir zihniyetti aynı zamanda. Bu zihniyet erkeklerde daha fazla var. Sanıyorum en demokrat insan bile günde bir dakika faşist oluyor. Önemli olan o bir dakikanın 24 saate yayıl- maması." Usta yönetmenin yanıtını okurken iki tümcenin altını çizdim; "Faşizm, o zaman çok normal bir şeymiş gibi kabul görüyordu. Faşizmi fark edebilmek için aile- nin komünist olması gerekiyordu" deyişi düşün- dürücü değil mi!.. • Eğer köle, köleliği doğal sayıyorsa, ne söylene- bilir?.. Sofrada ağzını şapırdatıp dişlerini kanştıran kişi, bu davranışı doğal sayanlaria birlikte yemek yiyorsa, sorun yoktur. Bir ülkede polisin gözaltına aldığı insanlar kayboluyorsa ve kimse de tedirgin olmuyorsa, yapılacak ne var?.. Demokrasiden yoksun yaşayan toplumda, çoğunluk bu eksikliği duymuyorsa, demokrasi nasıl gerçekJeşebilir?.. işin kötüsü, 2000'e doğru yönelen Türkiye'de çoğunluk bilincinin nasır bağlaması... Sosyal demokrat bir bakan, bir gün gazetemizi ziyaret ettiğinde şöyle demişti: "Seçim meydanlarmda demokrasi lafı coşku uyandırmıyor, oy getirmiyor..." Kadınlar, kadın haklannın eksikliğini özyaşamla- nnda duymuyoriarsa elden ne gelir?.. Türkiye 12 Eylül faşizminin yasalannı 21'inci yüzyıla taşımakta inat ediyor. 'Yeni Dünya Düzeni,' aydın sayılanlan bile tedirgin etmiyorsa, yeryüzün- de buyurganlann egemenliği sürecek demektir; ül- kemizde yaşanan sosyal adaletsizlik de bu düze- nin doğal bir gereği sayılmıyor mu?.. • Ettore Scola'nın evinde de faşizm doğal sayılı- yordu; ama Italya, faşizmin ağır faturasını nice yıl sonra kanlı bir bedelle ödedi. Hep böyle olmuştur... Haksızlık, adaletsizlik, sömürü, hep süregelecek gibi görünür, kimi karanlık dönemlerde insanlar yaşadıklan çirkin düzenin ayırdında değildirler; tıp- kı yemek yerken ağzını şapırdatıp dişlerini kanştı- ran, olmadık pislik yaparken hiçbir şey olmamış gibi davranan kişiye benzerler... Yine de insanlar, doğru dürüst yemek yemesini ve adaletli bir dünyada yaşamasını öğrenecekler... Nisan yağmurlan Yağarken canım Bir sel gibi kabardı öfkemiz Kabardı da taştı SABAHAT KARATAŞ (Sabo) Onurumuz, her şeyimiz Sen, ölümlerin en onurlusunu seçtin. Her zaman olduğu gibi doğru olanı yaptın, •'Teslimiyet ihanettir, direniş zafere götürür" dedin. Yenilmedin. Dürüstlüğünle, onur mücadelenle yaşıyorsun. Hasretle, sev giyle anıyoruz. Seni çok özledik. Ailen AYŞE GÜLEN UZUNHASAJVOĞLU Gerçek yaşamda seyırci yoktur Herkes katılır yaşama Son sahnenin perdesi açıldı „ , . Dostlanm hepinizi sevdim Nöbeti teslim ediyorum. 16-17 Nisan 1992'de Sahra-ı Cedid Halk Sokak'ta A. Nü Ergen'le birlikte katledildi. UZLNHASAJVOĞLL AİLESt
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear