Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 17 NİSAN 1995 PAZARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
Yadırgadılar bizi...
TURAN ALTUNTAŞ Emekli Öğretmen
Y
ıl 1938: Saffet Ankan
Milli Eğitim Bakanlı-
ğı "ndan aynlmış: yerine
Hasan Âli Yiicel atan-
mıştı. Eğıtımin masal
kahramanı İsmail Hakkı
Tonguç da tlköğretim Genel Müdürû'dür.
Köy ve köylü çocuklanmn kurtuluş ça-
lışmaları 1927'de Mustafa Necati'yle
başlamış, 1935'te Sa/Fet Ankan'la sür-
müş, 194O'ta Hasan Âli Yücel'le yetkin
bir uygulayıcısına kavuşmuştur. Döne-
min Cumhurbaşkanı tsmet Inönûu ikna
edilerek "Köy Enstitüleri Yasası" çıkanl-
mıştır.
1940 yılmda çıkanlan 3803 sayılı Köy
Enstitüleri Yasasf nın birinci maddesı:
Köy öğretmeni ve köye yarayan diğer
meslek erbabını >etiştirmek üzere, zira-
at işlerine elverişli arazisi bulunan yer-
lerde, Maarif Vekilliği'nce, Köy Enstitü-
leri açılır.
On birinci maddesi: Köy Enstitüsü'nü
bitirenlere üretime yarayıcı araçlar, ıslah
edilmiş tohum, çift ve irat hayvanlan dev-
letçe parasız olarak verilir. (Tarla da ve-
rilmekteydı.)
1940 yılı, İkinci Dünya Savaşı'nın acı-
lan, yokluklan, hastalıklan ve bilinçsiz-
liğin (cehaletin) Anadolu köylerini dize
getirdiği yıldı. Devlet bütçesi zayıf, her-
kes ne yapılmasının şaşkmlığı içerisin-
deydi. Köylerde yaşayan ilkokul çocuk-
lannın yüzde 75'i, şehırde yaşayanlann
da yüzde 35'i öğrenimden yoksundu.
llköğretim Genel Müdürü ismail Hak-
kı Tonguç kollan sıvadı. tlkokulu bitir-
miş yetenekli köy çocuklannı, köy köy
gezerektopladı. Kırsal bölgelerde İcurul-
masına karar verilen, adına Köy Enstitü-
sü denilen. yerlere yerleştirdi. llk yıllar
çadır ve eski binalardan yararlanıldı. Da-
ha sonra doğanın çetin koşullanyla sava-
şım başladı Yiğit köy cocuklan taş taşı-
dı. azgın sutarda tomruk yüzdürüldü. Ya-
takhane, yemekhane, derslik, işlik, öğret-
men evleri yaptılar. Nerede bir Köy Ens-
titüsü kumlacaksa (yurdun dört bir ya-
nından) enstitülü çocukJaroraya gidiyor-
lar. Aylarca çalışıp. işlerini tamamladık-
tan sonra geriye okullanna dönüyorlar-
dı. Bu yardımlaşma yıllarca sürdü. Adı-
na "imece" dendi. Sonunda, herbirinde,
1000 köy çocuğunun bannıp okuyacağı
21 Köy Enstitüsü kuruldu.
Köy Enstitüsü Haritasf nda. Türkıye
dikey-yatay çizgilerle 4 eşit parçaya bö-
lündü. Her parçaya 5 enstitü kurulması-
na karar verildi. Bu, Eğitim Coğrafyası,
eğitimde firsat eşitliğine güzel bir örnek-
tir. 1942 yılında da Hasanoğlan Yüksek
Köy Enstitüsü açıldı.
Köy ve köylünün ortaçağ karanlığm-
dan kurtanlarak aydınlanması konusuna
değinen Tonguç Baba. **Kö> lü insanı öy-
le canlandınlmalı ki onu hiçbir güç ken-
di çıkanna insafsızca sömürmesin, kö-
yün sakinlerine köle ve uşak muamelesi
yapmasın. Köylüler bilinçsiz ve bedava
çalışan birer iş hayvanı durumuna gek-
mesinler" dıyerek köy kalkınmasını ken-
di insan öğeleriyle sağlamaya çalışmış-
tır. Köyler, dıştan yapay müdahalelerle
değil, iç dinamizmi ile içten canlandınl-
malıydı. Bu görüş doğrultusunda Köy
Enstitüleri işlemeye başladı.
Köy Enstitüleri'nde Eğitim:
"İş içinde, iş aracılığıyla, iş için eğftim"
ilkesi. enstitülerin tek eğitim sloganıydı.
Eğitim çalışmalan: 1- Kültür dersleri.
II- Tanm derleri. III- Teknik dersler ol-
mak üzere üç böjümde toplanır. 1943
"Köy Enstitüsü Oğretim Programı"na
göre kültür dersleri 114 hafta, tanm ders-
leri 58 hafta, teknik dersler 58 hafta, ta-
triler 30 hafta olmak üzere, 5 yılda 260
hafta eğitim-öğretim görülmektedir.
Haftada 22 saat kültür, 11 saat tanm,
11 saat teknik dersi görülmekteydi. Köy
Enstitüleri'nde günde 8 saat, haftada 44
saat, yılda 10.5 ay ders görülmekteydi.
Kültür derslerinde (1943) yabancı dil,
elyazısı dersleri de vardı. 1947 progra-
mından bu dersler çıkanldı. Tanm ders-
lerinde; tarla tanmı bahçe tanmı, mey-
vecilik. zootekni, kümes hayvancılığı, su
ürünleri bilgisi gibi dersler görülüyordu.
Teknik derslerde: köy demırciliği, köy
dülgerliği, yapıcılık, kireççilik... gibı.
Kızlar da köy ev ve el sanatlan dersleri
görüyorlardı.
Eğitimin yöntemi, Üretim İçinde Eği-
tim ve ÖğretinTdı. tşe dayalı bir eğitim
uygulanıyordu. Pestalozzi'nin, Kersc-
hensteiner'in, John Dewey'in "İş Eğiti-
mi" okutuluyor, uygulanıyordu. Dersler
birbirine bağlı olarak yürütülüyordu.
Kültür dersleri, teknikte fizik-kimyaya
bağlanıyor, tanm-kültür birlikte yürütü-
lüyordu. Hasan Gülel (Penisilın Hasan)
Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde fızik der-
sinde öğrendiğı elektrik akımını Pulur
Köy Enstitüsü'nde uygulayarak elektnk
sorununu çözmüştür. (Şimdi Antalya'da
emeklilik yaşamını hayır işlerine adaya-
rak yaşamaktadır.) Kültür derslerinde
öğrenilenlerle şarap, peynir. turşu yapı-
lıyor, motor tamir ediliyordu. Kısacası.
elinden iş gelir, önder insan yetiştirme
yöntemi uygulanıyordu. Köy Enstitüle-
ri'nde kaybedilecek insan yoktu.
Derslerden arta kalan zamanda da
"serbest okuma". "milli oyunlar" gibi
etkinliklere yer veriliyordu. Her cumar-
tesi "EğlenceGeceleri''düzenleniyordu.
Bu eğlence gecesine öğretmenler, işçiler
ve çevre köylüleri de çağnlıyordu. Öğ-
rencilerin yazdıklan şiirler, monologlar
okunuyor, oyunlar sahneleniyordu. Kö-
yün türküleri, fıkralan, tekerlemeleri
söyleniyor, anlatılıyor; mandolin, aker-
deon çalınıyor. Uygarca eğlenmesini de
bilen bir topluluk yaratılmıştı.
Arifıye Köy Enstitüsü öğrencileri, 1942
yıluıda, H. Âli \ ücel'le İ. İnönü'ye Bet-
hoven'in "Neşeye ŞarkTsını, 9. Senfo-
ni'nin koral bölümünü dört sesli olarak
söyleyerek dinletmiştir.
Ulusal oyunlanmız enstitülerde har-
man olmuştu. Her sabah bın kişilik oyun
halkası hep birlikte "Ağırlama''nın,
"Zeybek"in, *Hatay"lann. "Horon"la-
nn binbir çeşidini oynar... Tamzara, Üça-
yak, Temurağa, Erzunım Ban, Lorke gi-
bi ulusal oyunlanmız tüm Köy Enstitü-
leri'nde oynanırdı.
Enstitülerde kitap okuma:
Kitap okuma aydın olmanın bir gere-
ğiydi. Düşünce üretmek isteyen her ens-
titülü, çok okuyordu. Öğretmenler neyin
nasıl okunacağını öğretiyorlar, okuma
kitaplann özetini, eleştirisini. tartışması-
nı yaptınyorlardı.
Bakan H. Âli Yücel döneminde dili-
mize çevrilen 570 dünya klasiğinin ço-
ğu Köy Enstitüsü kitaphklannda vardı.
Vedehanlhanlokunuyordu. 1941 yılın-
da Cumhurbaşkanı Ismet İnönü Savaşte-
pe Köy Enstitüsü'ne gelir. Abdurrah-
man Nafiz Pasa da yanındadır. Yamaçta
hayvanlan yayan öğrencinin çantasında
ne olduğunu merak eder. Çantayı açtınr.
Çantadan ekmek, peynir, zeytin bir de
Bakanlık Klasiklerinden Antigoneadh
kitap çıkar. Memnuniyetini Paşa'ya öv-
güyle açıkJar. Her enstitüsü kitaplığında
3 bin, 5 bin kitap vardı. Çifteler Köy Ens-
titüsü kitaplığında 7 bin kitap bulunmak-
taydı.
"Kitap sağlığa zararbdır"görüşünde
olan Milli Eğitim Bakanlan'ndan Reşat
Şemsettin Sirer, Köy Enstitüleri'nin ku-
rucusu 1. Hakkı Tonguç'a bakın ne diyor-
du: "En büyük suçunuz, köy çocuklan-
na büyük abdeste çıkmayı öğretmeden
önce, okumayı öğretmenizdir."Ens-
titülere işte bu ilkel kafadaki siyasetçiler
kıydılar, o güzelim eğitim yuvasını geliş-
tirmeyip kapattılar.
ARAD
MUSTAFA ONAR
Köy Enstitülepi'ni Andıkça...
Çoklan öğretmen yetiştiren kurumlar olarak bilirfer
Köy Enstitüleri'ni. Öğretmen okullan varken gerek-
sizdi, demeye getirirler. Gerçekte bilgisizliktir bu.
Kuruluşunu sağlayan 3803 sayılı yasada belirtiidiği
gibı "öğetmen ve köye yarayışlı mestek erbabı" ye-
tiştirıyordu. Köy ebesi ile sağlık memuru, yetiştirdiği
"erbap" arasındaydı. Koy tarımcısı ile hayvan sağlık
memurlarını yetiştireceği de duyulmaktaydı.
Kuruluş yerleri kentlere uzak, köy kıyılanydı. Kimi-
lerinin konutu da yoktu. Ya bir ağaç altında, ya da
bir çadır içinde kuruluşunu yapıyordu. Yaz-kış açık-
tı. Gelen geri çevrilmezdi. Yılın her günü öğrenci ka-
bul edilirdi. Klasik dersler yanında erkeklerin demir-
cilik, doğramacılık, yapıcılık; kızların biçki, dikiş, na-
kış gibi sanal dersleri de vardı. Tanm derslerini bir-
likte yaparlardı. Öğrenimleri degişik dallı olduğun-
dan öğretmenleri de değişik dallıydı. Ama, amaç
birdi. Kısa sürede demircı, doğramacı, yapıcı olan
öğrencilerie sağlıklı konutlar yapıldı. Tarlalar işlendi,
ürünler üretildi. Beslenme öz üretimle yürütüldü.
Düşünüyorum da bir çiftlik, bir atelye, bir şantiye gi-
biydi Köy Enstitüleri. Üretiliyor, yapılanıyor, yerleşili-
yordu. Aynca, oluşturulan ekiplerie eksiği olan ens-
titülerin ya da köy okulunun yardımına gidiliyordu.
Öğretmenlerin yanında usta öğreticiler de vardı. Ör-
neğin Âşık Veysel, Hasanoğlan Köy Enstitüsü saz
öğreticisiydi. Kültürel etkinlikler yoğundu. Her yöre-
nın folkloruna ilgi duyulurdu. Kitaplığında her türden
kitap, dergi, gazete bulunurdu. Oğrenciler istedikle-
nni okuyabilirierdi. Içlerinden güçlü ozanlarla yazar-
lann çıkışında bu uygulamanın kesin payı vardı.
17 nisanlar bayramdı. Cumhurbaşkanı, bakanlar,
özellikle de Tonguç'la Yüçel, her yıl bir enstitünün
bayram konuğu olurlardı. Öğrendiklerinı fıgüre eden
öörenciler, konuklarını doyururlardı.
"Ne oldu?
Belırienen gerekçelerie kurulan, onaylanmış yön-
temlerle çalışan Köy Enstitüleri, kırk bin köye yönel-
miş,"On yıllık planla, en geç 1956 yılında okulsuz,
öğretmensiz köy bırakılmayacak, gruplandırdıklarını
da"meslek erbabı"na kavuşturmuş olacaktı. Kuru-
cusu Tonguç, enstitü mü-
dürlerine, "yeni, diri, ça-
lışkan, düriıst, yürekli, be-
cerikli, sıkmtılara dayana-
bilen, tuttuğunu koparan,
sosyal yaşama karışan,
yaşam koşullannı değişti-
rebilen, toprağa bağlı,
köklü, yaşamaktan tad
alan, yaşamaya doyma-
yan, insanlan ve yaşama-
yı seven, ölümü tanıma-
yan yurttaşlar yetiştirme"
yönergesıni vermişti. Kla-
sik köy okullan kaldırılı-
yordu. Her birtnin derslik
gibi, işlikle toprağı da ola-
caktı. Dersler iş ilkeleriyle
işlenecekti. Girışim, İnö-
nü'ye de benimsetılmişti.
"ilköğretim davası insan
olmak, millet olmak dava-
sıdır" demeçleriyle, onun
desteği alınmıştı.
Ne var ki, savaş içinde
kurulma olanağı bulan bu
özgün kurumlar, savaş
sonrasında saldınlara, sa-
taşmalara uğradı. 1946
seçimleriyle kurulan hü-
kümetlerde Yücel dışlan-
dı. Karşıtı Reşat Şemset-
tin Sirer bakan edildi.
Bakanlığa gelir gelmez
Tonguç'u uzaklaştıran Si-
rer, yukarıdan aşağı Köy
Enstitülerini budamaya
başladı. "On yıllık plan"\
işlemez etti. Çıkışını sağ-
ladığı 5129 sayılı yasayla
köy okullarını topraksız-
laştırdı. Eşıt işe eşit öde-
me uygulamasına uyma-
dı. Öğretmen okulu çıkış-
lılar, 175 lira aylık, sürekli
yollukla görev yerlerine
gönderilirken, Köy Ensti-
tülüler 90 lira aylık, geçici
yollukla gönderilirdi.
Bu, öznel-tutarsız uy-
gulamalarla Köy Enstitü-
lüler, köylülerle birlikte
suçlu-cezalı durumuna
getirildiler. Ne olduysa
köylüye oldu! Köy Ensti-
tülü olarak bu tersine ge-
lişmeleri yaşayanlardanız.
Ama, duygusal değiliz.
Yazdıklanmız yadsınamaz
gerçeklerdir. Sayfalar el-
verse yazılacak daha ni-
celeri var...
:HP'nin
SAADETTİN MALKOÇ
• • Ikenin içerisinde bulunduğu so-
U
runlardan kurtulmasının ılk koşu-
lu, demokratikleşme konusunda
atılacak adımlara bağlı. Özellik bu
konu CHP'yi çok yakından ilgi-
lendirmektedir. Tüm terslıklere
karşın hâlâ CHP çevresinde bir seçmen tabanı
varsa, bu tabanın beklentileri olmasındandır. Ya-
ni, umut dağın arkasına sarkmadan bu seçmen-
lere güven verilmelıdir.
CHP tabanının beklentisi, DYP tabanının bek-
lentisinden çok, ama çok farklıdır. Onlar dünya-
lıklannın peşine takılmış gidiyor. Ne ki, CHP
seçmeni, ülkede demokrasi görmek istiyor, dün-
yalık peşinde olanlar çok azınlıkta kalıyor. Ne
pahasına olursa olsun Terörle Mücadele Yasa-
sı'nın 8. maddesı tümden kaldınlmalıdır. Kamu
çalışanlanna grevli sendikacılığın kapısı arkası-
na dek açılmalıdır. Özellikle demokrattkleşme
konusu Avrupa istiyor diye değil, Türk halkı bu-
na yaraşır(yakışır) olduğu için getirilmelidir. Bu
konu, sanıldığından da önemlidir.
Yeter artık iki satır şiire, bır sayfa makaleye
ceza yagdınlması. Bilimsel çalışmalarda bulu-
nan bilim adamlan bir korkunun içindeler.
"Acaba, İsmail Beşikçi'nin başına gelenler bizc
de gelir mi" diye?
Bilim adamlan bilımse! araştırma yapamazsa,
üniversite öğrencilerine, sendikalara, öğretim
üyelerine siyaset yasaklanırsa. kalkınma ve ge-
lişme ancak bu kadar olur. Evet, CHP'nin son
şansıdır bugünkü hükümet ortaklığı. Bu şansını
iyi kullanıp geleceğini kurtarması kaçınılmazdır.
8. maddenin cezalannda düşürme, birkaç ay
ya da birkaç yıl eksik yatmayı sağlar cezaevle-
rinde. Beklenen bu değıldir. Affa da gerek yok.
Sekizinci maddenin tümüyle kalkması en de-
mokratik çözümdür. Beklenen, hiç kimsenin dü-
şüncelerinden dolayı suçlanmamasıdır. Yani, is-
teyen istediği gibi düşünmeli. Düşüncelerini ya-
zılı, sözlü açıklayabilmelidir.
Yirminci yüzyılı bitirdiğimiz şu günlerde.
Türk halkının böyle bir sorunu olmamalıydı.
Çağdaşlaşmanın ilk basamağında dolaşıp du-
ruyoruz. Bunu sağlayacak tek bir siyasal örgüt
ise CHP'dir.
Su anda, hükümetin içinde bulunduğu sorun-
lar bu işe çok elverişlidir. Eğer, bu dönemde bu
iş kotanlamazsa bir daha olanaksızdır.
Haydi CHP!
Geçmişinde çok güzel işler başardın. Bir ba-
şan daha bekliyoruz sizden.
Unutmayınız ki, hem sizin ve hem de sizlere
gönül bağlayanlann son şansıdır. Şeker, un, yağ
hazır. Hadi yapın şu helvayı da tüm ülke insan-
lannın ağızlan tatlansın.
Danışmanlar ordusu!
B
ıldiğıniz gibi
değişik
bakanlıklann
değişik
kurumlannda,
değişik uzmanlık dallannda
bınlerce insan çalışıyor.
tümü de uzmanlık
dallannda, yıllann
tecrübesiyle pişmiş görev
yapıyor; pardon, belki
yönlendirilemedikleri için
devlet çarklan içinde
paslanıyor. Bu durumda
bütün bu insan gücünün
harekete geçirilmesi ile
birçok gerekli konuda
yararlanılabılir; yeter ki bir
moralle kendilerinden
çalışma istensin, onlara
danışılsın. Durum böyle
iken birilerinin aklına yeni
yeni "danışmanlar'
görevlendirmesi geliyor ve
ilginçtir öneri hemen
benimsenerek uygulamaya
geçilı>or. Milletvekillerine
danışman ve sekreter
alınması fikri Sayın
Cindoruk tarafından ortaya
atılmış ve öneri
benimsenerek hızla
uygulamaya geçilmiştir.
Şu anda 4Ö0'e yakın
danışman, milletvekillerine
danışmanlık yapıyor, bunlar
milletvekillerinin arzusuna
bırakılmış, dileyen dilediğini
danışman yapıyor, bir yakın
da sekreter]iğe atanıyor.
Diyeceksiniz ki milletvekili
danışmana ne danışır ki.. bir
şey danışmak ıstese bütün
kurumlann danışmanlan
emre amade değil mi?
Tabii biz her şeyi bilemeyiz,
bu danışmanlar ne iş yapar,
ne kadar ücret alır, ama
kamuoyuna yansıdığı kadan
ile ayda 20-25 milyonla
çalışırlarmış. Sabah saat
onda gelip akşam mesai
bitiminden önce
sıvışırlarmış.. tabii bu husus
patronlan ile kendi
aralannda bir konu oluyor,
kimse kanşamıyor.
Başbakan'ın da bir
danışmanı var Sayın
Gönensay. Başbakan önemli
konulan ona danışıyor.
Danışman ara sıra medyaya
beyanatlar veriyor, çam
deviriyor; neticede, yani
Başbakan'ın bir danışmanı
var. her şeyi bilecek hali yok
ya. Mesela Milli Eğitim
Bakanlığı'nda da Amerikalı
danışmanlar var, onlar da
milli eğitimimizin yeni
baştan koordinasyonunda
çalışıyorlar, maaşlan da
Amerika'dan o iş için tahsis
edilen yardımlardan
karşılanıyor, artık yardım
mı, kredi mi.. o iş biraz
kanşık. Yani anlayacağınız,
devlet kurumlannın dışında
bu özel danışmanlar ordusu
var. Bu ordu, şimdi daha da
güçlendirilmeye çalışıhyor;
durun lütfen, en sonunda
saçınızı başınızı yolarsınız,
acele etmeyin: Başbakan,
yeni terü-taze bir 'Yüksek
Istişare Kunılu' kurmak için
kollan sıvamış, yazı
yazılmış, adam seçmesi
bundan sonra yapılacak ve
ayda bir toplanacak kunıl
üyelerine 30 milyon kaime
(kâğıt para) ödenecek.
M. HULUSİ ERDEM
\iimar
PENCERE
LGAZLA, YENIDEN TEMIZ BIR ÇEVRE...DOGA
8.ULUSLARARASI TESISAT, ISITMA VE DOGALGAZ TEKNOLOJISI FUARI
• 2 0 - 2 3 N i s a n •
İSTANBUL SERGİ SARAYI
Tepebaşı - Istanbul
ISDHA'95-n J^AFEKS
Farkı Fark Etmek?..'
Herif sofrada yemek yerken ağzını şapırdatıyor,
dişlerini karıştırıyor...
Tiksindiniz mi?..
Ya sofrada oturanlar tedirgin olmuyorlarsa?
Kimisinin bu tür davranışlar umurunda değildir;
kuytu aşçı dükkânlannda ya da görgü tezgâhın-
dan geçmemiş aile sofralannda doğal sayılan bir
yemek biçimidir; ama az buçuk 'adab-ı muaşeret'
tezgâhından geçmiş bir kişiye dokunur.
•
Arkadaşımız Cumhur Canbazoğlu, italyan si-
nemasının ünlü yönetmenlerinden Ettore Scola
ile Cumhuriyet için bir konuşma yaptı. 'Özel Bir
Gün' türünden unutulmaz filmlerin ustası, nasıl bir
ailede büyümüş?..
Scola anlatıyor:
"Bir küçük burjuva ailesinde büyüdüm. Tipik bir
İtalyan ailesiydi..."
Cumhur Canbazoğlu soruyor:
"Küçüklüğünüz faşizm dönemine rastlıyor. Ne
gibi etkiler bıraktı faşist dönem sizde?.."
Scola:
"Neyse ki o zaman çok küçüktüm, umanm fa-
şizm üzerimde büyük etkiler bırakmamıştır. Fa-
şizm, o zaman çok normal bir şeymiş gibi kabul
görüyordu. Faşizmi fark edebilmek için ailenin ko-
münist olması gerekiyordu. Benim ailem komü-
nist değildi ve düzenin diğer yanlannı göremiyor-
du. Faşizmin cocuklan büyüleyici bir yani da var-
dı. Küçücük bir üniforma giyiyordum, sürekli bay-
ramlar yapılıyordu. Cumartesileri sıralar halinde
Duce'nin evinin önünden geçiliyordu. 'Özel Bir
Gün' filminde dile getirdiğim gibi faşizm; bir rejim
olmakla kalmıyordu, bir zihniyetti aynı zamanda.
Bu zihniyet erkeklerde daha fazla var. Sanıyorum
en demokrat insan bile günde bir dakika faşist
oluyor. Önemli olan o bir dakikanın 24 saate yayıl-
maması."
Usta yönetmenin yanıtını okurken iki tümcenin
altını çizdim;
"Faşizm, o zaman çok normal bir şeymiş gibi
kabul görüyordu. Faşizmi fark edebilmek için aile-
nin komünist olması gerekiyordu" deyişi düşün-
dürücü değil mi!..
•
Eğer köle, köleliği doğal sayıyorsa, ne söylene-
bilir?.. Sofrada ağzını şapırdatıp dişlerini kanştıran
kişi, bu davranışı doğal sayanlaria birlikte yemek
yiyorsa, sorun yoktur. Bir ülkede polisin gözaltına
aldığı insanlar kayboluyorsa ve kimse de tedirgin
olmuyorsa, yapılacak ne var?.. Demokrasiden
yoksun yaşayan toplumda, çoğunluk bu eksikliği
duymuyorsa, demokrasi nasıl gerçekJeşebilir?..
işin kötüsü, 2000'e doğru yönelen Türkiye'de
çoğunluk bilincinin nasır bağlaması...
Sosyal demokrat bir bakan, bir gün gazetemizi
ziyaret ettiğinde şöyle demişti:
"Seçim meydanlarmda demokrasi lafı coşku
uyandırmıyor, oy getirmiyor..."
Kadınlar, kadın haklannın eksikliğini özyaşamla-
nnda duymuyoriarsa elden ne gelir?..
Türkiye 12 Eylül faşizminin yasalannı 21'inci
yüzyıla taşımakta inat ediyor. 'Yeni Dünya Düzeni,'
aydın sayılanlan bile tedirgin etmiyorsa, yeryüzün-
de buyurganlann egemenliği sürecek demektir; ül-
kemizde yaşanan sosyal adaletsizlik de bu düze-
nin doğal bir gereği sayılmıyor mu?..
•
Ettore Scola'nın evinde de faşizm doğal sayılı-
yordu; ama Italya, faşizmin ağır faturasını nice yıl
sonra kanlı bir bedelle ödedi.
Hep böyle olmuştur...
Haksızlık, adaletsizlik, sömürü, hep süregelecek
gibi görünür, kimi karanlık dönemlerde insanlar
yaşadıklan çirkin düzenin ayırdında değildirler; tıp-
kı yemek yerken ağzını şapırdatıp dişlerini kanştı-
ran, olmadık pislik yaparken hiçbir şey olmamış
gibi davranan kişiye benzerler...
Yine de insanlar, doğru dürüst yemek yemesini
ve adaletli bir dünyada yaşamasını öğrenecekler...
Nisan yağmurlan
Yağarken canım
Bir sel gibi kabardı öfkemiz
Kabardı da taştı
SABAHAT KARATAŞ
(Sabo)
Onurumuz, her şeyimiz
Sen, ölümlerin en onurlusunu seçtin.
Her zaman olduğu gibi doğru olanı yaptın,
•'Teslimiyet ihanettir, direniş zafere götürür" dedin.
Yenilmedin. Dürüstlüğünle,
onur mücadelenle yaşıyorsun.
Hasretle, sev giyle anıyoruz.
Seni çok özledik.
Ailen
AYŞE GÜLEN
UZUNHASAJVOĞLU
Gerçek yaşamda seyırci yoktur
Herkes katılır yaşama
Son sahnenin perdesi açıldı „ , .
Dostlanm hepinizi sevdim
Nöbeti teslim ediyorum.
16-17 Nisan 1992'de Sahra-ı Cedid Halk Sokak'ta
A. Nü Ergen'le birlikte katledildi.
UZLNHASAJVOĞLL AİLESt