23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 8 MART 1995 ÇARŞAMBA 10 DİZİYAZI Rumeli'nin göçübitmezRumeli'de göç nedense hiç durmadı. Doksan üç savaşından bu yana o top- raklann insanlan 'anavatan'a gele ge- le tükenemediler. Balkan savaşlan er- tesinde. kurtuluştan sonraki mübadele- lerde, 1950-60 yıllannda son olarak da Turgut Özal, Bulgaristan'da baskı gö- ren soydaşlanmıza sınırlan açtığında. Bu son gelenlerin çoğu yeniden Bulga- ristan'a döndüler, ama 'taşı toprağı al- tın' Türkiye'nin güç yaşam koşullan- na fazla dayanamadan. Edebiyatımızdaki göçmen tipleri arasında Florina doğumlu Necati Cu- maJı'nın bir 'baba'tipi var ki. onu da anmadan geçemeyeceğim. 'Makedon- ya 1900' adlı öykü kitabında. adı üze- rinde o dönemin Makedonyasi'nı anla- tır Cumalı. Dağlarda yaktıklan ateşler ve söyledikleri oyjıak havalı türkülerle Bulgar komıtacılanni olduğu kadar aı- le yakınlannı. babasının arkadaşlan olan Ittıhat Terakki üyesi genç subay- !an da çocukluk anılannda yaşatır. Giz- li örgüte girmek ıçin gözlerin bağlanıp Kuran ve tabancaya el basılarak yemın edildiği, saraya başkaldırarak Resneli Niyazi Bey ve geyığıy le bırlıkte dağa çı- kıldığı günlerdir. Hürriyetın ilanından önce yaşanılan korku ve umut dolu Ma- kedonya günleri. Ibrahim Efendi'nin acı göçü lşte zamanında biitün bu olaylara ka- nşmış. Ittihat Terakki"nin Florina'daki yöneticılennden tbrahim Efendi. öbür arkadaşlan gibi iktıdann nımetlerin- den yararlanmak ıstemez. Hürriyetin ilanından sonra çarşıdaki manifatura dükkânına döner yeniden, eski yaşa- mını bıraktığı yerden sürdürür. Ta ki doksan üç yaşında göçe zorlanıp doğ- duğu, gençliğıni ve ihtiyarlığını yaşa- dığı topraklardan aynlana dek: - Babam Selanik'e dek ağzını açma- dı. Trenin penceresinden Makedonya topraklanna,daglara taslara bakö dur- du. Meşe ağacuıdan yüksek arkalıklı bir koltuğu vardı. Selanik'te vapura bi- neceğimiz gün, yolculukla İI0İİ işkmle- ri tamamlarken vorulmasın di\e, giitn- rüğün rıhtıma inen merdhenleri önün- de koltuğuna orurtmuşruk onu. Koltu- ğunda >ine ö\ le dalgın, tek söz etmeden beküyordu. Vapura geçeceğüni/ sırada, birden gerisinde. iki eÜvle kavradı nh- tını merdivenlerinin parmaklannı. Doksan üç yaşındaydı. Hâlâ giiçlü kuv- vetliydı. Ben, Fehim Çavuş, Salih Bey, eüerini çözemedik bir türlü parmaklık- lardan, 'Benim yenm Florina' diyordu, 'ölülerimi kimsesiz bırakamam! Top- rağımı bırakamam! Sizgidin, bındirin beni trene, Florina'ya gen döneyim. Flonna'da öleyım.'Vapur kalkfı kalka- cak, söz anlamıyordu. Zorlukla, sonun- da üç kişi koltuğu ile yerden ha\ alandır- dık. ayırdık ellerini parmaklıklardan. Ayırdık, ama ayaklanna felç inmişti. Vapura, koltuğunda, elden avaktan ke- silmiş olarak bindi." Razlye Hanım'ın öyküsü Ben de bir gün nenemin serüvenini, Üsküp'e Sırp gınnce başlayan ve ölü- miine dek süren göçmenliğini, Anado- lu'da bir kentten ötekıne savrulur, sonu gelmez tren yolculuklanna çıkarken çektiklennı anlatmak isterdim. Seyfet- tin dedemle Adana'da evlenişıni, genç yaşta dul kalınca iki çocuğunu geçin- direbilmek ıçin çalışmak zorunda ka- lışını, Artvin Öğretmen Okulundan Bursa Merinos Fabnkası'na dek girip çıktığı ışleri, amcamı beş yaşında ya- narak, babamı oruz sekizinde bir oto- büs kazasından kaybettikten sonra an- nemin bütün ısrarlanna karşın bizimle oturmayıp tek başına Izmir'e gidişini ve Turgutlu Devlet Hastanesi'nin bir köşesinde yapayalnız ölürken bana he- nüz on iki yaşımda olduğumu bile bi- le "Abe sendeydi ümidim! Hani sen ba- kacaktın nenene! Demek ki kavuşmaz- mış dag dağa, insan insana hele hiç!" deyışini. evet bütün bunlan ve ona da- ir bildiğim daha pek çok şeyi anlatmak, onu bir roman ya da öykü kahramanı olarak Adile Hala ya da Florinalı Ibra- him Efendi gibi yaşatabilmek isterdim. Ama şu sıra ne zamanım var buna, ne de gücüm. Belki bir gün... Bir gün mut- laka yazmalıyım Üsküplü Raziye Ha- nım'ın öyküsünü. tşte Vardar ve Taş- köprü! îkisi de tanığım olsunlar. Yahya Kemal'ln özleml Bu kentte doğup büyümüş Yahya Ke- mal'in dizeleri geliyor aklıma: "Bal- kan şehirierinde geçerken çocukfuğum / Her lahza bir alev gibi hasrefti duvdu- ğum." Şaır. hep bu özlemı taşıdı ıçin- de, Paris'teyken bile Üsküp minarele- rinden okunan ezan seslenni duydu. Ne var ki söz konusu özlem, ıçinde 'her lahza yanan afcrv'; yiten Osmanlı top- raklannın acısıydı, çocukluk anılann- dan kaynaklanan bir yurtsama değil. L 'Akıncüar'ın. 'MohaçTürküsü'nün şa- iri, kuşkusuz içınde yaşadıgı tarihsel koşullann da etkisiyle -yani imparator- luğun Rumeli'de parçalanma sürecine girişiyle- Balkanlan her zaman Türk- Islam uygarlığı çerçevesinde düşündü, bu bölgenin insanlannı hep Türklük açısından algıladı. "Vaktiyle öz vatan- da bizimken, bugün niçin / Üsküp biam değil? Bunu duydum için için?" diye yazdı bir başka şiirinde. sorduğu soru- nun gerçek dünyada karşılığı olmadı- • Doksan üç savaşından bu yana Rumeli'de göç hiç durmadı. O toprakların insanları 'anavatan'a gele gele tükenemediler. Balkan savaşları ertesinde, kurtuluştan sonraki mübadelelerde, 1950-60 yıllarında, son olarak da Turgut Özal, Bulgaristan'da baskı gören soydaşlanmıza sınırlan açtığında. •Yahya Kemal hep doğup büyüdüğü Üsküp'ün özlemiyle yaşadı, Paris'teyken bile Üsküp minarelerinden okunan ezan seslerini duydu. Oysa Üsküp bir Türk kenti değil artık. Kentte Osmanlıdan kalan miras eski yapılardan, bir de ses uyumunu hiçe sayan şiveden ibaret. ğını bilerek ya da bilmeyerek. 'Açık Deniz' de söz ettiği 'akmcı cetlerinin ih- tirasr mıydı onda bu 'dâüssüa'v a yol açan. yoksa bir türlü kopamadığı geç- miş mi'1 Galiba her ıkisi de. Oysa bugün durum ne kadar farklı. Üsküp bir Türk kentı değıl artık, bir zaman öyleymiş, ama artık değil; sa- vaşlar, yangınlar, depremlerden sonra dört yüz elli bin nüfuslu kentte yasayan Türklenn sayısı bir haylı azalmış. Os- manltdan kalan miras eski yapılardan, birde ses uyumunu hıçe sayan şiveden ibaret. Bu şive. çocukluğumda nenem- den duyduğum şiveydı nasıl yadırga- nm! Ama Yahya Kemal gibi 'aynlma- nın hkranrnı öyle derinden duyduğum falan da yok. Köklerimin peşinde de- ğilim çünkü. nenemle babam hayatta olmadıklan gibi Üsküp'te akrabalanm da kalmamış.Yine de Yahya Kemal'ın sesi yankılanıp duruyor içımde. Taş- köprü'nün altından akıp giden Var- dar'ın sulanna kanşmadan önce kök- süzlüğün insanda derin ve onulmaz ya- ralar açtığını söylüyor: "Sızlatır baa saatler dayanılmaz bir acı / Kökü top- rakta kalıp kendi kesilmiş bir ağacı" diyor Rumelilı şairin sesi artık bu top- raklarda doğmayışımızdan yakınarak. lyi ki doğmuyoruz bu topraklarda. doğ- sak ne olacak! Hem neden ağaç gibi kökleri olsun insanın. Ayaklan var ya, yürür gider. Yarın: Vodno konuşmaları Balkanlardaki son büyük göç dalgası, Turgut Özal, Bulgaristan'da baskı gören soydaşlanmıza sınırlan açtığında yaşanuı. Mncak bu son gelenlerin çoğu 'taşı toprağı altın' Türkiye'nin güç yaşam koşullarına fazla dayanamayıp yeniden Bulgaristan'a döndüler. Güneş ulus aynmı yapmıyorGün karardı, Şar Dağı'nm ardından kayboldu güneş. Taşköprü'nün gölge- si suya vurdu. Güzel birdinginlik için- deyim. Görünüme aşina, geceyi bek- leyen bir göçebe. Hem göçmen hem göçebe. Sanki bu kenti bir yerden ta- nıyorum. Geçen yıl yine buradan. Var- dar kıyısındaki bir kahveden günbatı- mına baktığım için değil. On beş yıl önce Saraybosna'ya giderken bir ge- ce konakladığım kent olduğu ıçin de değil. Bu kenti çok, ama çok önceler- den tanıyorum. Nenemin anlattıkla- nndan belki, belkı 1972 yazından. Türkiye'yedönememiştımoyaz. 12 Mart firtınası henüz dinmemişti. 'Uzıın Sürmüş Bir Yaz'da anlattığım baskı dönemını yaşıyordu tstanbul. Dostla- nn çoğu hapisteydiler, benimse yoklu- ğumda açılan bir dava sürüp gidiyor- du. Yurttan ilk kez aynlmanın hevesiy- le Paris'ten karşı kıyıya dek sürüklen- miş, Yunan adalanndan birine demir atmıştım. Derken annemden bir telg- raf: "Seni çok özledim. .\ğabe>inle Se- lânik'e geliyoruz. Orada buluşalım!" Selanik'te buluşup da "babayurdu"nu görmemek olmazdı elbet. Ağabeyimin eski Opel'iyle üçümüz birkaç gün Se- lanik'te kalıp özlem giderdıkten sonra Üsküp'e doğru yola çıkmıştık sıcak, bugünkü kadar sıcak bir gunde. Yol bo- viinca çorak tepeler gördüğümü, son- ra kayalık, derin boğazlardan geçtiği- mizi anımsıyorum. Ve karşı yönden Selanik'e doğru akan araba selinı. Ege • Kumsalda güneşleyen gövdelerin, uzun saçlı güzel kadınların, insan güzeli delikanlıların ulusu yoktu. Güneş, hepsini aynı ölçüde yakıyordu, deniz herkese aynı cömertlikle kucak açıyordu. Oysa şimdi sınırlar kapalı, insanlar birbirine düşman. Aslında insanlar değil, yöneticiler yaratıyor bu düşmanlığı. kıyılanna tatile gidiyordu Makedon- lar, oteller. pansiyonlar doluydu. Kum- salda güneşleyen göv delerin, uzun saç- lı güzel kadınlann. insan güzeli deli- kanlılann ulusu yoktu. Güneş, hepsini aynı ölçüde yakıyordu, deniz herkese -hele içerden. kurak Makedonya'dan gelenlere- aynı cömertlikle kucak açı- yordu. Oysa şımdı sınırlar kapalı. in- sanlar birbirine düşman. Aslında ın- sanlar değil, yöneticiler yaratıyor bu düşmanlığı. Demırperde'nın kalktığı- na, Berlın Duvan'nın yıkıldığına se- vınmeye vaktımiz bile olmadı. Hemen yenı duvarlar örülüverdı. Aşılmaz en- geller kondu sınırlara. O yaz Üsküp'e giderken mutluy- dum. Topu topu üç kışi kalmıştık kos- koca aileden, üçümüz de ayn kentler- de yaşıyorduk. Ağabeyım Grenoble'da, ben Pans'te. annemse neysekı teyze- min eşliğinde Istanbul'da. Aramızda dağlar. ırmaklar, ülkeler vardı, ama bövle sınırlar voktu. Türkive" ve döne- meyışım bile engellememışti bırlıkte- liğimizi. Bizi bir araya getiren Üs- küp'tü bu kez, yıkılmış baba ocağının külleri. Bu küllenn çoktan havaya sav- rulduğunu. oralarda tek bir yakınımı- zın bile kalmadığını, Vardar'ın kıyısı- na vanr varmaz anlayacaktun: Kışilik- sız beton yapılar. asfaltı sıcakta eriyen boş caddeler, tatilde terk edilmiş bir kent. Ertesi gün kendimızı dar atmış- tık Adriyatik kıyısına. O yaz, Üsküp'le ilk tanışmam. pek de iyı geçmemişti. Atalanmın kentini sevmem, Üsküp'ü kendi öznel tarihimın karanlığında el yordamıyla keşfetmem için bıraz za- man gerekiyormuş demek. Bir de yı- tirdiklerimi. artık bana dönmeyecek olanlan. bir daha hiç, ama hiç göreme- yeceklerimi böyle doyasıya özlemem. Dün çarşıda. bodur çınann altında- ki kahvede>dim. Nasıl da tuhaf bir agaçtı, öyle eğri büğrü dallany la küçük alanın ortasındakı fıskıyeli havuza dek yürüyen. Istanbul'un çınarları kadar görkemli değildi, ama gölgesinde otu- rup ızgara köfte yemenin apayn bir keyfi vardı. Orada, havıızun yüzüme vuran serinliğinde bir masaya oturmuş, buz gibi bir şışe biranın karşısında mut- luydum. Hiç kimsenin uğramadığı, kendi ül- kem de dahil pek az ülkenin tanıdığı yeni MakedonyaCumhuriyeti'ninbaş- kentindeydim, hem tanıdık hem yaban- cı bir kentte. Zihnımde günboyu do- laştığım eski Üsküp'ün görüntüleri kı- pırdıyordu. Eski evler, dar sokaklar, domates, marul, biber ekilı bahçeler... Ve bit pazanndaki o korkunç kalaba- lık. Çocuklar da görmüşrüm pazar ye- rinde garip kuşlar gibi çağnşan. Sını- nn öte yanından gelip vannı yoğunu üç kuruşa satan Sırplar da vardı. yoksul köylüler, işçiler ve öğrenciler. Hatta üniversite profesörleri. Miloşeviç'le ge- nerallerinin ısrarla sürdürdükleri kan- lı savaşın bedelini böyle ödüyorlardı. Açık radyolanndan yaşama sevinci fiş- kıran kahvelerin önünden geçmiş, bir çardağın gölgesinde san rakı ıçmiştım asmadan yeni kopanlmış üzüm tadın- da. Ve camilerin sessizliğini dinlemiş- tim mezartaşlan arasında. Türbeler de öyleydi, evliya sandukalan ve kuytu, serin avlular. Burada da birçok Anado- lu kasabasındaki gibi yaşamla ölüm ıç ıçeydi. Ama yine de ölüm duygusuy- du ağır basan. Belki kenti yerle bireden depremin anısı hâlâ belleklerden silin- mediği için. İLAN T.C. TARSUS ASLÎYE 1. HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1993/752 Davacı Mümin Duman tarafından mahkememize açılan gaiplık davasının yapılan açık duruşması sonunda; Mahkememız tarafından 23.12.1994 gün ve 1993/752 esas ve 1994/810 savılı kararla Tarsus Namrun (Çamlıyayla). Kale Mah. 003/05 C, 17 S, 190 KNK'li Hasan ve Fatma'dan olma 30.10.1932 doğumlu Yakup Duman'ın gaıpliğine karar verilmiş olup Yakup Duman sağ ise ılan tarihinden ıtibaren 15 gün içinde venlen karan temyiz etmesi, temyiz edilmediği takdirde verilen hüküm kesinleşeceği ilan olunur. 9.2.1995 Basın: 9262 T.C. BÜYÜKÇEKMECE KADASTRO MAHKEMESI HAKLMLİĞİNDEN EsasNo: 1993'4 Karar No- 199403 Davacı vekili Av. Mustafa Kurşun tarafından davalı Kahya Hüseyin Ahmetoğlu vs. aleyhine açılan kadastro tespitıne itiraz davası nedeniyle, Mahkememızce venlen karar. Ahmet Kahya Hüseyınoğlu. Hasan Yazıcı, Alı Avnı Tezel'e teblığ edilemedığınden, karann adı geçenlere ilanen teblığıne karar venlmekle. karar uyannca mahkememızın görevsızlığme. dosyanın talep halınde bu davaya bakmaya görevli bulunan Büyükçekmece Aslive Hukuk Mahkemesi'ne gönderilmesıne karar verilmiş olup: Adı geçen davalılara ışbu hüküm tebliğ edilemediğınden ılanın adı geçen davalılara ilanen tebliğıne, 15 gün ıçensinde temyiz edılmediöı takdirde karann kesin halinı alacağı ilanen teblığ olunur. 0 5 0 1 1 9 5 5 Bas,n:9293 TEŞEKKÜR Eşım Fatma (Demırcı) Şanin'ın ameliyatını üstün bir başan ile yapan Dr. YAVUZ CEYLAN Operator Doktor AYŞE AYTOS AşıstaaDr GULTEKIN OZTURK'e Hemşireler: NEZİHE EREN, NAHİDE SÜMER'e ve yakın ilgilerinı bızlerden esirgemeyen Hastabakıcı HAYRIYE ASLAN'a sonsjz teşekkürlerimızı sunarız. HÜSEYİN ŞAHİN POLtTİKA VE OTESI MEHMED KEMAL İktidar Peşinde... Eski adıyla söyleyelim, "mebus maaşlan", hem seçen için hem seçilen için oldum olası bir sorundur. Çalınan mi- nare hiçbir zaman kılıfına lök diye oturtulamamış, hep bir yerden fırlamış, pişmiş kelle gibi sırıtıvermiştir. Mebus maaşlarını arttırmada ölçü ne olsun? Mebuslar (milletvekilleri), genelkurmay başkanı kadar mı alsınlar? Çünkü devlette en yüksek maaşı onlar alıyoriar. Bu kez ketenpereye getirip kaçıramadılar, halkın gözüne batan "kıyak", bir "mertek" oldu. Eskilere gidecek olursak baklayı ağzından ilkin çıkaran Topçu Ihsan olmuştu. Bakla şu: "Hani önce kendimiz zengin olacaktık, sonra halkı zen- gın edecektık?" Bu gizi herkes biliyordu da söylemiyordu. Köşeye sıkı- şınca Topçu Ihsan ağzından kaçınvermişti. Bunu açıkla- mak acemi bir gaflettı. Acemı bir gaflet yüzünden Cebe- ci hapisanesinde yıllarca yattı. Gerçi bugün de söyleyen- ler var, iş henüz yatmaya kadar dayanmadı. Bayram bitti. Bayramda sataşmalar bitmedi. Bayramda 700 bin kamu işçisi, ikramiyesini alamadı; 27 bin 500 işçı grevdeydi. Şurda burda grevler vardı, şurda burda greve yatanlar. Bu bayram şeker değil, grev bayra- mı oluyordu. Şair Ahmet Muhip Dıranas, bugünleri, o günlerde şöyle dile getirıyordu: Bayram matem mi, mah- rem mi? "Kırık Saz" adlı kitabında Tevfik Fikret dıyesi: "S iyd-i ekber eyledi biz matem eyledik" Enflasyon aldı başını gidiyor. Oysa, "Tarih biziyazacak" diyoriardı. Tarih yazacak da, "Bir yılda enflasyon yüzde 150 oldu" diye yazacak. Gelir dağılımı zaten bozuk olan bir ülkede yüzde 150'lık enflasyonla yaşam çekılmez olur. Vatandaş bunalır, burnundan solumaya başlar. "Enflasyo- nu düşürmek için gerekli reformlar yapıldı" deniyor. Ge- rekli reformlar yapılsa enflasyon birbirıni böyle katlar mı? Karayalçın gıttı, yerine Hikmet Çetin geliyor. Hüküme- tı kimse elden çıkarmak istemıyor. Seçim erteleniyor. İk- tidann tatlı olduğu ortada. Bunu görenler, "İktidar sopay- la değiştirilmez, seçımle değiştirilir" diyorlar. Seçimse şimdilik çok uzaklarda bir düştür. Seçime gireceksın, kazanacaksın. Hükümet kuracak- sın. Başa geçeceksin. Vay efendim, vay!.. Bu muamma karşısında eldeki ıktidarı bırakmak isterier mı? Bırakmak yerine sıkı sıkıya sarılırlar. işte her demeçte sarıldığını gös- termiyor mu? Iktidarı bir ele geçiren bir daha vermek is- temez. 1921 yıllannın Çankayası'nı Falih Rrfkı şöyle an- latır: "... Gündüzleri Meclis'ten başka vakit geçirecek yer yoktu. Akşamları Mustafa Kemal tarafından çağnlmaya can atardık. Eğer davetli değılsek Meclis 'in yanındaki aş- çı dükkânında toplanırdık. Içkı yasağı vardı. Içkımizı po- lis müdürünün adamlarından sağlardık. Bağlarda oturan mebuslann da imbıklen vardı. Birakşam böyle birbağda bıze sıcak rakı sunmuşlardı, ımbıkten yeni çıkma. Akşam- ları bir iki tek atılacak yerieri Macarlar ıcat etmişlerdi." Bu satırlan, iktidar isteğınin nerelerden kaynaklandığını belirtmek için yazıyorum. Belakun rejiminden kaçan Ma- car işçiler Ankara'ya sığınmışlardı. Nerden nereye! BULMACA 1 2 3 4 5SOLDAJN SAĞA: 1/ Uzun yıllar Osmanlı egemenlığinde kalmış, kalesiyle ünlü Macar kenti. 2/Dalgalı panltı- lar venlmiş olan bir tür kumaş... Sert bir içki. 3/ Siyasal. bılımsel ya da yazınsal konulardaki sert tartışma. 47 Kemıklerin yuvarlak ucu... Adana ilınde antik bir Roma yerleşmesi. 5/ Ağız ve solunum yollan hastalık- lannda antiseptik olarak kullanılan bir madde... Açık seçik olan, anlaşılmaz yanı bulunmayan. 61 Bağışlama.. Çın ve Japonya'da oynanan bir çeşit satranç. 7/Sodyu- munsımgesi... 1947'nınbaşlannda SS üyelerinı kaçırmak amacıyla Al- manya'da kurulan gizlı örgüt. 8/ Ge- nellikle birbirine ekli metal levha- lardan oluşan soyut heykel.. Bılgi- siz. kültürsüz kımse. 9/Tıp dilinde sara hastalığına verilen ad. YUKARIDAN .4ŞAĞIYA: 1/Cinsel iktidarsızlık. 2/Finlandiya'nın resmi adı... Tanntanımaz. 3/Kök, sap ve yaprak şeklinde farklılaşmamış bir bitkinin yaşa- ma ve büyüme organı... Anadolu halJdannın en eski ana tannça- sı... Bir haber ajansının simgesi. 4/ Yalnızlık korkusu. 5/ K.um fa- lı... " — sevdi yine cân ile cânân olacağı ' Biçare bılir derdine derman olacağı'" (Necati). 6/ Duman lekesi... Tavlada kırık pulu olan oyuncunun attığı uygun olmayan zar 7/Tonbalığına verilen bir başka ad. 8/Japon lirik dramı... Tavlada bir sayı... Kimi ye- meklerin üzerine dökülen ve domates. baharat gibi şeylerle ha- zırlanan terbiye. 9/ Bir nota... Karşılıklı alıp verme. KIRMIZIBALIK ÇOCUK EVt Aile Toplantılan: TÜRKİYE DE K1Z ÇOCUĞU YET/ŞTİRMEK Konu sunuşu: Danışman Dr. Erdal ATABEK Kırmızı Balık Ailesi davetlıdir. Dışardan katılacaklann telefon etmeleri rica edilir. Mecidiyeköy: 12 Mart 1995 Pazar Saat: 12.00 Tel: 272 97 07 Bostancr 26 Mart 1995 Pazar Tel: 417 16 36 NAİM GEMRİK (1953-1995) Dostumuz, kardeşimiz Naim Gemrik'i yitirdik. O'nu sonsuz iyimserliği, sarsılmaz dostluğu ve sınırsız direnme gücüyle anacağız. Eşi Şükran'a, oğlu Alaz'a, akraba ve dostlanna başsağlığı dileriz. FRAJVSADAKİ DOSTLARI KKTC'den aldığım hüviyetımi kaybettim. ncçersizdir. SÜREYYA KAYNAR Nüfus hüviyet cüzdanımı kaybebttım. Hükümsüzdür. SİBEL ALEMDAR
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear