22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 20 MART 1995 PAZARTESJ 12 DIZIYAZI Nilüfer Saygun'u en çok yıpratan şey kocasınm yokluğu. Her kadın kocası için üzülür, ama bu T?aşka bir şey onunTçîn. 'Hep verjci mi oldum' diye soruyor kendine. Yanıtı 'hayır' oluyor... 'Bizyaşamı aynı derecedepaylaştık' Adnan Saygun Kimdir? 1907'delzmfrffedogdu. tlkmü- zik derslerini aldığı fsmail Zühtü Kuşçuoğlu nun yönlendirmesiyle piyanoya başladı. 1928 de Schola Cantorum 'a göndehldi. 1934 'te Cumhurbaşkanhğı SenfoniOrkest- rası 'nıyönetti. I940'ta Ses ve Tel Biriıği 'nikurarak konserlerdüzen- ledi. 197] 'dedevletsanatçısıunva- nı verildi. Yunus Emre Oratoryosu ve 2. Yaylı Çalgılar Dörtlüsü \ie Türk mûziğini yurtdışına tamtan Saygun 1991 de öldü. Üç dört ay sonra kâğıtlan gel- di ve Irene'yle Adnan evlendi- ler. Dinıni değiştirdı Irene, is- mini de. Önce Leyla isminı ver- di ona Saygun. Sonra da bütün din degıştırenlere bu ismin ve- rildığini düşünüp "NOüfer ol- sıın ismin" dedi. "0güzel bir çi- çektir" Nikâhtan sonra, Saygun'a tek istegini ilettı Nilüfer. "Belkibir gün beni sevmejeceksin" diye başladı söze. "Belki bir başka kadın çıkacak karşına. Bunu ilk banasövle.Başkalarındandu.Y- mayayım. Eğer benim karşıma bir başka erkek çıkarsa ben de böyle yapacağım" Saygun, bu aşkın hep sürece- ğini söyledi. Nilüfer'den önce Rabia isimlı bir kadın vardı. hoşlanılan, belki desevilen. Ev- lendikten sonra oratoryoyu çal- dığı Paris konseri bitiminde boynuna sanlmış, öpmüştü Saygun'u. Ama hepsi o kadar- dı işte. Nilüfer, Macaristan'dan, ai- lesinden eşyalannı istedi. Bir- kaç parça çamaşınn ve piyano- sunun gönderilmesine izin ve- rildi. Müzigin hiç kesılmediğı Macaristan, bir süredir Alman- lann ışgali altındaydı. Bütün aydınlan toplamış, ordunun ılk saflanna katmış, Rusya'ya yü- rümüşlerdı. Irene'nin ağabeyi de onlann arasındaydı. Ölüm haberinin ailesine ulaş- ması uzun sürmedı. Annesi Franceska fazla dayanamadı bu tek oğulun ölümüne. Sürekli bombalanan kentinde, Buda- pe§te(le. kederinden hastalandı ve kısa süre sonra, bin dokuz yüz kırk dörtte o da öldü. Bü- tün bunlar Nilüfer için posta- dan çıkan bırkaç satırlık haber- lerdi. Kahroluyor, ağlıyor, ama elinden bir şey gelmiyordu. çocuk özlemi Nilüfer çok seviyordu çocuk- lan. Ama yine de benim de bir çocuğum, oglum olsun diyedü- şünmüyordu. Dünya kaynıyor- du. Oğlu olsa o da savaşa gide- cekti. Annesini görmüştü işte, tek oğluydu ve ne acılar çek- mişti onun ardından. "V'ok" de- di, "bunun için doğurmam ben". Adnan Saygun ise zaten pek taraftar değildi bir çocuğu- nun olmasına. O kendisine ait daha çok za- mandan. rahat çalışmaktan ya- naydı. Çocuk, olsa olsa bir en- geldi. Arkadaşlannın çocukla- rını çağınrdı evine Nilüfer, on- larla oynar. şakalaşırdı. Çocuk- lar ise neden bilinmez onu bıra- kıp Adnan Saygun'un kucağına atılırlardı. Babası son günlerinı yaşıyor- du. Bu habenn ulaşması da uzun sürmedi Nilüfer'e. Tam da 0 sıralar Adnan Saygun, Vene- dik Festivali'ne çağrıldı. Bera- ber çıktılar yolculuğa. Önce Macaristan'a uğradılar. Haber doğruydu, babası hastaydı. Ni- lüfer. Budapeşte'de kaldı, baba- sının ve muhasebecilik yapan ablalan Elizabeth ve Agat- ha'nın yanında. Bir süre sonra baba Jozef, kızlannın kollannda öldü. Bir hafta sonra Venedik'e geçti Ni- lüfer. Saygun'a ve onunla bir- likte festıvale katılan Mustafa Sansözen'ın folklor gnıbuna katıldı. Türk ekıbi, büyük sük- se yapmıştı Venedik'te. Yollar- da dans eden folklor ekıbinin ardında. alkışlarla koşuyordu bu kentin insanlan. Müziğin istikbaliyle gururlanmak Bir yıl sonra bu kez sekiz ay- lığına Pans'e gittiler. Saygun, Paris radyosunda ve en büyük konser salonlannda çaldı. Ni- lüfer ise gazeteleri izleyıp koca- sı hakkında çıkan yazılan kes- ti. Bir dosya dolusu kriterîe döndüler geriye. Bunu başka seyahatlerizledi. Saygun, nere- ye giderse gitsin, Nilüfer de onunla birlikteydi. Kocasının başanlanyla gururlanıyor, sevi- niyor, onun müziğiyle kendısin- den geçiyordu. Kompozitör Bela Bartok, Ankara'ya geldiğinde tarih bın dokuz yüz elli altı olmalıydı, Saygun da yirmi altı yaşında. Birlikte Anadolu'yu dolaştılar. Dost oldular, şimdi Macaris- tan'da Bilim Akademisi arşivle- Saygun, nereye giderse gitsin, Nilüfer de onunla birlikteydi. Kocasının başarılarıyla gururlanıyor, seviniyor, onun müziğiyle kendisinden geçiyordu. Belki de bu yüzden müziği bırakmış olması üzmüyordu onu. Ona dü- şen, sevgisini büyütmek ve her zaman kocasının yanında olmaktı. rinde yer alan yüzlerce mektup yazdılar birbirlerine. Bir mek- tubunda. "Türk miLağinin istik- balini" diye yazdı Bartok, "si- zin eUerinizde görüvorum". Müziği artık kocasının yanın- da, onun notalanyla yakalayan Nilüfer için anı oluşturacak olaylar kendi yasadıklan değil, birlikte yaşananlar ya da Say- gun'un kişiligi ve müziği etra- finda dönenlerdi. Adnan Say- gun, Amerika'da yüz yirmi ki- şilik bir koroyu ve orkestrayı idare etmişti bir seyahatinde. Uluslararası bir yanşmaya ka- tılmış, kırk beş kişi arasında bi- rinci olmuştu. Yirmi bir yaşm- daydı o zaman. Oratoryoyu yaz- dığında ise yeni evliydiler. Üç ayda yazılmıştı bu dünya kla- sikleri arasında yer alan orator- yo. Gecelerboyunca Mfthat Feîı- men'le çalışmışlar, Nilüfer de onlan izlemişti. Nilüfer de mü- ziğini sürdürüp kanyer yapa- maz mıydı? Hayır. O isteme- mişti. Neredeyse elli yıllık be- raberlikleri bo>Tinca bir gün bi- le yalnız bırakmamıştı eşini. Ikisinin de dostlan birdi. Çalı- şırken dinlensin diye Say- gun'un odasına bir kanepe koy- du Nilüfer. ayaklannı uzatması için de bir puf. Ama o kanepe- ye kansını oturttu Sa> gun. K.a- nsı çalışırken de yanında olsun istiyordu. Bulaşık, yemek gibi günlük işlerini, saat üç dendi mi bitirirdi Nilüfer. BJu kadar bile sabn yoktu Adr. nan-Saygun'un. Saat iki buçuk- ta bağınrdı. "N'iliifer, neredesin, bitmedi mi hâlâ işin? Buraya ge)". Yıllar boyunca Nilüfer o kanepede oturdu. Dikişlerini o kanepede dikti. kitabını o kane- pede okudu. Kulagı kocasının müziğindeydi... Bir sayfa biti- yor, arkasına yaslanıyordu Ad- nan Saygun. Nilüfer hemen mutfağa gidip kahve pişiriyor- du. Her anını Saygun'a göre programlamıştı. Büyük ablası Elizabeth de yirmi beş yıl onlar- la birlikte yaşamıştı. Bazen Ad- nan Saygun'u kızdıracak hare- ketleri olurdu Elizabeth'in, ama 0 yine de sesıni çıkarmazdı. Birbirlerini kırdıldan brrkavga değil. bir tartışma bile yer al- madı Nilüfer Saygun'un anıla- nnda. Bazen yüksek sesle ko- nuşurdu; uyanrdı Saygun, "Be- nimle böyle konuşma" Başka zaman Adnan Saygun'un sesi sert çıkardı. Hemen degiştirirdi ses tonunu, "Ben seni kırmak is- temedim"" derdi. Ciderek büyüyen sevgi Kıskançlıklara da yer yoktu ilişkilerinde. Yakın dostlan var- dı. Saygun. ender de olsa bir se- yahate birlikte gitmediler mi onlara emanet ederdi Nilüfer'ı. "Yalnız bırakmayın" derdi, "ca- nı sıkılmasın" Sevişerek evlen- mişlerdi, ama Nilüfer'in sevgi- si giderek daha da büyüyordu. Belki de bu yüzden müziği bı- rakmış olması üzmüyordu onu. Ona düşen. sevgisini büyütmek ve her zaman kocasının yanın- da olmaktı. Bugün Ulus'ta, Adnan Say- gun Caddesi üzerindeki, duvar- lannı kocasının fotoğraflannın süslediği evinde yaşıyor Nilü- fer Saygun. Seksen altı yaşını doldurmak üzere. Adnan Saygun'a ait yüz yir- mi beş koli kıtabı. eserlerini. otuz altı madalyasınt, yazı ma- sasmı, koltuğunu. fahri doktora- lannı Bilkent Adnan Saygun Müzik ve Eğitim Merkezi'ne bağışladı. Geçen yıl evde düştüğü için yürümekte zorlansa da kendisi- ni biraz iyi hissettiğinde konser- leri kaçırmıyor. Hele de çalınan Adnan Saygun'un eserleriyse. Mezan da hazır. Zincirliku- yu'da, Adnan Saygun'un yanın- da. Arkalannda ise tzmir dediko- duyla çalkalanırken bile oğul- lanyla evlenmesine karşı çık- mayan, ama yine de bazı tatsız- lıklann yaşandığı kayınvalide- si. kayınpederi vegörümcesinin mezarlan var. Hasta, yaşlı ve yorgun Nilü- fer Saygun. Onu en çok yıpra- tan ise kocasının yokluğu. Baş- ka bir kadın da kocasını yitirdi- gınde üzülür. ama bu başka bir şey'onun için. Onu ağlatan anı lar değil, işte bu yokluk. "Verici rolünü mü üstlendim" diye soruyor kendi- ne. "Hayır" oluyor yanıtı, "iki- mizde aynı derecede pa> laştık". Ama yine de bir şeyler eksık. lyileşme umudu yok. "Benim bir gayem yok yaşamak için" diyor, "kendime ait bir şeyim de" Sürecek O/Kivt/en'n çıtıprtılaj, Ştnvste Değil Türkiye'nin, belki de dünyanın adına tiyatro kurulan ilk sanatçısı o. Sahneye çıktığın- da yaşı altı, indiğinde ise yirmi beş, bılemedıniz otuz. Adı Şa- yeste. Soyadı öncelen Savaş- man. Sahnenin tozunu bıraktı- ğında ise 0 artık bir Ayanoğlu. Operetlerin çıtı pıtı kadını. açık perdenin "çeşm-isehen"ı, Saini Ajanoğlu'nun kansı. Hâlâ yaşı- yor, ama hastalığı konuşmasına engel. Onu, oğlu Bora Ayanoğ- lu ile kızı Solma L'çak anlata- cak... Yer, Istanbul Kuşdili. Yeni jTİzyıla gireli daha on beş yıl ol- muş. Gazeteci Mehmet Savaş- man, arkadaşlanyla birlikte bir akşam Direklerarası'nda soluk- landı. Sahnede esmer güzelı bir kadın. Alto sesiyle hüzünlü şar- kılar okumakta. Bu kadın, Tür- kiye'nin ilk alto sesi olduğu ka- dar 'Makber'in de ilk yorumcu- su Meryem. Mehmet Bey'in hissettikleri- ne olsa olsa ilk bakışta aşk de- nir. Bu yüzdendir ki Direklera- rası" nda soluklanması bir akşam bile aksamaz. Aşkı karşılığını buldu Mehmet Bey'in. Kaçırdı Meryem Hanım'ı ve evlendiler. Ama artık Meryem Hanım'a sahne yasak. Hem Meryem Ha- nım'ın kardeşleri birer tiyatro vurgunu hem de Mehmet Be\ "in ağabeyi Sezai Savaşman birpiyes yazan. St. Jozef ve Hu- kuk Fakültesi mezunu Mehmet Bey'de de aynı ateş. Bu yüzden kopulamadı tiyatrodan. Bir ti- yatro batınldı. diğeri açıldı. Ai- leden kalan tüm mallar bu tiyat- ro sevdası uğruna harcandı. Tiyatroda başlayan yaşam Mehmet Bey'le Meryem Ha- nım'ın tek çocuklan Şayeste de işte bu sıralarda doğdu. Açılan, kapanan perdeler arasında bü- yüdü, emeklemeyı turnelerde öğrendi. tlk sahneye çıktığında ise altı yaşında var yoktu. Elde- ki son mülk de satılıp yeni bir ti- yatro açtıklannda Mehmet Bey kızının ismini verdı, "Şayeste Sa\aşman Ti>atrosu" Şayeste on altı yaşındaydı o sıralar. Şevkiye May'la Kenan Pars'la aynı sahneyi paylaştı. Turnelere çıkıldı. turnelerden dönüldü. Bu tiyatro da battığın- da, artık elde satılacak ne ha- mam ne han vardı. Mehmet Bey, çalışamayaeak kadar yorgun ve yaşlıydı. Mer>em Hanım ise al- tı yedi kardeşinı üst üste yitır- menin etkisiyle olacak sessizdi. Yas tutuyordu. Evı geçındirme sorumluluğu artık genç Şayes- te'nin omuzlanndaydı. Darülbedayi. isim değiştirip Şehir Tiyatrolan 'na dönüştürül- düğünde en genç oyuncu Şayes- te "ydi. "Operetierin siibret sesi Şajeste" denılıyordu onun için. Kısa sürede başrol oyunculuğu- na yükseldi. Hırslı, hırsli oldu- ğu İcadar da başan 11 bir kadındı. O yıl. tiyatro okulu olarak bili- nen konservatuvar da ilk me- zunlannı verdi. Biri Semiha Berksoy'du bu mezunlann, di- ğeri Sami Ayanoğlu. Babası Harbiye Nezareti Muzika- M'ndan Mülazimsani Hüseyin Hilmi Bev'i Yemen Harbi sıra- • Darülbedayi, isim değiştirip Şehir Tiyatrolan'na dönüştürüldüğünde en genç oyuncu Şayeste'ydi. "Operetlerin sübret sesi Şayeste" deniliyordu onun için. Kısa sürede başrol oyunculuğuna yükseldi. • Şehir Tiyatrolarf na gidip gelmeye başlayan Sami Ayanoğlu'nun Şayeste'yi tanıması ve âşık olması uzun zaman almadı. Ancak bu ufak tefek kadın çok koşturdu peşinden onu. O, tiyatronun fındık kurdu, çeşm-i seheniydi. sında yitiren Sami Ayanoğlu, hem öksüzdü hem de yetim. Çünkü kocasının öldüğüne, gönderilen beratına, eşyalanna karşın inanmayan Bedriye Nefî- se Hanım, her esir treni geldi- ğinde son yolcu inene kadar Haydarpaşa Gan'nda bekle- mekten vereme yakalanmış, kı- sa bir süre içinde de ölmüştü. Ayanoğlu'na dayısı bakmıştı önceleri. Darüşşafaka'da öğre- nim görmüş. sonra da konser- vatuvara gırmişti. Şehir Tiyat- rolan'na gidip gelmeye başla- mıştı. ama figüran oyuncular arasında. Şayeste'yi tanıması ve âşık olması uzun zaman almadı Ayanoğlu'nun. Bu, bir kırk altı, kırk yedi boylannda, ufak tefek kadın çok koşturdu peşinden onu. O tiyatronun fındık kurdu, çeşm-i seheniydi. Şıirler yazıp aşkına karşılık istedi. Aldı da. Gizüeviilik Şehir Tiyatrolan'nm sorum- lusu ise Muhsin ErtuğruJ'du. Katı kurallan vardı. Bir kere oyunculann evlenmesine kar- şıydı. Hele de kadınsa o oyuncu evlendiğinde sanatının biteceği- ne inanıyordu. Bu yüzden de bü- tün ev lenmeleryasaklandı. Ama onlar evlenmekte kararlıydılar. Bu ilişkıyi ailesinden de gizledi Şayeste. Evlilik işlemlen için muhtara başvurduğunda da sü- rüyordu bu gizlilik. Mehmet Bey'e muhtar haber verdi. "Kı- zm ev1enijt»r" diye. Ses çıkar- madı Mehmet Bey. Şayeste hem tek çocuğuydu hem de akh ba- şında bir kadındı. Ne yapacağı- nı bilirdi. Evlendiler. Tarih, bin dokuz yüz otuz dörttü. Kasımpaşa'da iki odalı bir ev tutuldu. Tiyatro- da birbirlerini ya görmezden ge- üyorlar, konuşmak zorunda kal- dıklannda ise bir iki cümleden ötesine uzatmıyorlardı sohbeti. Tiyatro dışı zamanlar tümüyle onlanndı. Geziyor. eğleniyor- lardı. Bir gün bir ayı yavrusu gördüler yolda. Eve götürüp beslemek istediler. Sonra da ayı- nın büyüyüp kendilerini yiyece- ğini düşünüp vazgectiler bu is- teklerinden. Şayeste'nin ailesı, damatlannı bir oğul gibi benim- sedi. Cebinde esanslı danteli, elinde bastonuyla "Sami Bey" diye hıtap ederdi damadına Mehmet Bey. O da saygıda ku- sur etmez, kayınpederinden ön- ce oturmazdı bir koltuğa. Mer- yem Hanım ise damadı hakkın- da tek söz bile söyletmezdi. Yann: Mutfakta söylenen operetler POLİTÎKA VE ÖTESİ MEHMED KEMAL Konsolosun Olümü... Vehbi Belgil'i, Ankara'da yaşadığım yıllardan tanırım. Posta Caddesi'ndeki "Kürdün meyhanesi"ne gelirdi. Tek amerikan ban olan meyhanede tezgâha yaslanır, içkisini içerdi. Sofra kurmazdı, onu sofralı hiç görmedim. Tek ba- şına içmesi bundandı. Her bar müşterisi gibi tek tekçiydi. Bir içkiye bağımlı değildi. Kimi zaman rakı, kimi zaman vot- ka, kimi zaman da şarap içerdi. Meyhanenin kamburgar- sonu Hafız, dirseğini tezgâha dayar dayamaz bağınrdı: "Konsolos Bey'e bir duble rakı!.." Bilinirdi ki Vehbi Bey gelmiş, içki istiyor. Hariciyede çalıştığı için ona kestirmeden Konsolos der- lerdi. Konsolos olmadığı halde böyle denmesini severdi. Konsolos değil kâtip de olabilirdi. Görevli olarak yurtdışına çıktığında, birkaç yıl kaybolur, sonra bir yerterden çıkıp geri dönerdi. Uzun yıllar harici- yede kaldı, sonra aynldı. Yıllar sonra, Ankara'dan ayrılıp istanbul'a göçtüğümde ona Cumhuriyet'te rastladım (1975). Şöyle birdüşünüyo- rum da 20 yıl olmuş. Az mı? Gazetede ilgiyle okunan bilim yazılan yazardı. Orhan Bursalı'nın çıkardığı "Bilim ve Teknik"\n anası ya da ba- bası olurdu. Bilimsel yazılannı gene yazıyordu ama sey- rek gorüşüyorduk, yazısını getirdiği günlerde. "Nasılsınız?" diye nazikçe bir hariciyeli gibi el sıkardı. Şurdan burdan söz ettikten sonra Ankara günlerine gelir- di. Banş'ta, Vatan'da yazdığım günleri anımsardı. ikimiz de 27 Mayıs'a Ankara'da tosladık. Günler ne çabuk ge- çiyor, yıllar da öyle... Geçende işittim ki Vehbi Bey ölmüş. Nasıl da üzüldüm, nasıl da acıdım. Sessiz sedasız, kimliğine yaraşır bir bi- çimde gitmiş. Sabahleyin kalkmış (tıraşını olmuştur), su parasını yatır- mak için Bahçelievler'deki su servisine yönelmiş; burada kuyruga girmiş, beklemeye başlamış; su kuyruğu uzun- muş, beklerken birden fenalaşmış... Çevresindekiler ko- şuşmuşlar, yardım etmişler, yakındaki Ömür Kliniği'ne gö- türmek istemişler. Vehbi Bey kalp krizı geçiriyormuş, yol- da iken (sizlere ömür) ölmüş. Bir yazar dostum var, kalp- ten ölenler için "güzel ölüm" der. Güzel ölmüş! Geçende karikatürist Nehar Tüblek de öldü. Onunki de güzel ölüm, kalpten! Merdiven çıkarken birdenbire bas- tırmış, alıp götürmüş! Vehbi Belgil, bir güzel Istanbul efendisiydi. Tıpkı Nehar Tüblek gibi. 1916'da Istanbul'da doğdu. Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi. Uzun yıllar diplomat olarak Dışişleri Bakanlığı'ndaçalıştı. Sonra isteğiylegörevinden aynldı. Is- tanbul Ticaret Odası'na (İTO) girdi. Uzun yıllar burada ça- lıştı, emekliye aynldı. Vatan, Cumhuriyet, Milliyet gazetelerinde yazdı. Cum- huriyet'in geçirdiği bunalımda yerıni aldı. "Ortak Pazar Anlaşması" adlı bir kitabı vardır. Yazar, Gümrük Birliği'ne gırme tartışmalarının sürdüğü bu gün- lerde ne denli ileri görüşlü olduğunu kanıtlar. Tanrı rahmet eylesin!.. BULMACA 1 2SOLDAN SAĞA: 1/ Yabangülü agacı ve meyvesi. 2/ Piyangoda en küçük ikramiye... Yüz, çehre. 3/ "Çok önemli kişi" anlamında uluslararası kısaltma... Bitkilerde bulunan koku- lu ve uçucu madde. 4/Bir nota... Güreşte bir oyun. 5/ Büyük kardeş, ağa- bey... Ispanyollann se- vinç ünlemi. 6/ Bir kuv- \etin. uygulandığı kütle- yi bir eksen etrafında döndürme egilimi. II Yüksek bir makama sunulan mektup ya da di- lekçe... Avustralya'da _yaşayan bir cins devekuşu. 8/ Afrika'da bü>ük- baş hayvanlarda görülen uyku has- talığı... Müstahkem yer. 9/Gerçek- liğin temeli olarak yaînızca tek bir il- keyi benimseyen dünva göriişü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Halk dilinde çınar ağacma veri- len ad. 2/Deri ile kaplı bir çeşit Es- kimo kayıgı... "Ve yalnız kalmada bir yaza —- olan sahil' Uçuşmada gökyüzünde bir sürii ebabil" (Orhan Veli).3/ Camdanyapıunışbüyükbirabardağı... Sporkar- şılaşmalannda seyircileri coşturan kimse. 4/Brezilya'nın plaka işareti... Saz şairi. 5/Kadında cinsel isteğin hastalık derecesin- de artması. 6/Küçük kitap.... Kâfi gelmeyen. II Kötü bir işteki yardımcılar. 8/Ölülerin küllerini saklamaya yarayan vazo... Ta- hıl üriinlerinin alımıyla ilgili kuruluşumuzun kısa yazılışı. 9/Sa- natöğreticisi... Sınırnişanı. A M E L L 1 M E es E K olc i N E KARS KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 1992 593 Davacı Hazine vekili aşağıda kimlıği yazılı davalılar aleyhine açmış olduğu tespitin ıptalı ve tescıl davasının yapılan yargıla- ması sonunda davanın reddine karar verilmiş olup verilen karar davacı Hazine vekili 30/1/1995 tanhli dilekçesi ile temyiz etti- ğınden; Karar ıie temyiz dilekçesinin aşafıda kimliği >azıh davalıya teblığ edılemediğınden ılanen teblığine, teblığ tarihinden itiba- ren karar ve temyiz dılekçesine karşı varsa diyecekleriniz 15 gün içinde mahkememıze bildirmenız ilanen tebliğ olunur. Kımliğı: Kasun, Sultan, Yusuf, Gülenber. Şehriban, Zöhre, Haşim, Yu- nus. Efruz, Leman, Feruze. Basın: 10595 KARS KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 1994594 Davacı Hazine vekili aşağıda kımüği yazılı davalılar aleyhine açmış olduğu tespitin iptali ve tescil davasının yapılan yargıla- ması sonunda davanın reddıne karar verilmiş olup verilen karar davacı Hazine vekili 30/1/1995 tarihlı dilekçesi ile temyiz etti- ğinden; Karar ile temyiz dilekçesinin aşağıda kimliği yazıiı davalıya tebliğ edilemediğınden ilanen tebliğine, tebliğ tarihinden itiba- ren karar ve tem> iz dılekçesine karşı varsa diyecekleriniz 15 gün içinde mahkememıze bildirmeniz ilanen tebliğ olunur. Kimliği: Mehmet, Refika. Şevket, Şaban, Ayvaz, Gülperi, Cevahir, Na- zime, Şadime, Civan. Basın: 10730 KARS KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 1992/218 Davacı Hazine vekili aşağıda kimliği yazılı davalılar aleyhine açmış olduğu tespitin iptali ve tescil davasının yapılan yargıla- ması sonunda davanın reddıne karar verilmiş olup verilen karar davacı Hazine vekili 30/1/1995 tanhli dilekçesi ile temyiz etti- ğinden; Karar ile temyiz dilekçesinin aşaıda kimliği yazılı davalıya teblığ edilemediğinden ilanen tebliğine, tebliğ tarihinden itiba- ren karar ve temyiz dılekçesine karşı varsa diyeceklenniz 15 gün içinde mahkememıze bildirmeniz ilanen tebliğ olunur. Kımliğı: Gündüz Oymak Basın: 10596
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear