22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
İAYFA CUMHURlYET 13EKİM1995CUMA 2 OLAYLAR VE GORUŞLER Yüceltme Değil, DoğalaDayarana MELtH CEVDET ANDAY G azetemızın 9 ekim günkü Olaylann Ardındakı Gerçek başhkh yazıda şöyle deniyordu: "Ülke- mizde insan haklanmn ihlal edildiği tartışmala- n, sınırlanmızı aşmış ve A\ rupa İnsan Haklan Komisyonu'nun "ki^sel başvu- ru' hakkıtanunasındansonra uluslarara- sı boyutlara erişmiş.tir.'' Sonra şu haber: "Araştınnalara göre çocuklar, e\de, okulda. karakokla ve cezaevinde şiddete uğrmor. Herhangi bir suçtan cezaevine düşen tjocuklann vüzde 8J0"i dövülüyor. Metris, Bayrampaşa eezaeslerindekisüb- yan koğus.larındayapılan araştınnada ço- cukların vüzde 22"sinin okulda ve yiizde 13'ünün de işverinde dayak yedigi belir- lendi." Dünvanın neresınde olursa olsun. in- san haklanmn çığnenmesine artık her- kesbaşkaldınvor Avrupa İnsan Haklan Komisyonu bunun tanıtıdır. Demek bu kutsal haklann korunması konusu. ulus- lararası biryargı dizgesine baglanmışbu- lunuyor; bu dizgeyi benimsemiş olan de\ letlerden hiçbin artık. "Benkendi ge- leneklerimi mgulanm. benim rçiş,terime kanşamazsınız" diyemeyecektir. dıye- mez. Ne mutluluk verici bir uyanıştır buî tnsanın onuruna saygı duyulması zo- runluğu. bu yüce yaratığın... Neler söylüyorum. daha on beş gün önce. burada, bu köşede, insanın yücel- tilmesinin. doğuda ve batıda ne ters so- nuçlar doğurduğunu yazan ben değil mı- \im? O yazıda. do|anın insanı ötekı ya- ratıklardan üstün tutması. kayırması dı- ye bir anlayışın saçmalıgını belirtmeye kalkmadım mı? Prof. TahsinYücel'in şu sözlerini tanık göstermedim mi'1 " İnsanı cankların en gelışmişi olarak nitelerken nesnelbir gö/.lemi dile getirdt- ğimiz sö>knebiür. Ama onu yeryüzünün en yüce >aratığı olarak gösterirken, san- ki her şey insanın gereksinimterini karşı- tamak. gönlünce yaşamasını sağlamak için yaratümış gibi. "Her s,ey insan ıçin- dir'derken,a>nıolçüdenesnelkaldtğıtnız söylenebitir mi?" Öyle ya, bu yüceltme. ınsanm insanı sömürmesine dek \armadi mı? Sömü- rülme insan onuruna saldırı değil midir? Şımdi nasıl oluyor da gene o gerekçe ile (yüceltme volu ile) insan haklan koruyu- culuöuna kalkabilivoruz? Fransız Dili ve Edebıyatı İnceleme ve Araştırmaları ortak kitabı Frankofoni dergisinin"?. sayısında. konumuzla ilgili çok~güzelbırçah$.mailekarşılaşmakbe- ni sevindırdi Hacettepe Ünıversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü öğre- tım üyesi Sayın Doç.Dr. NecdetSumer'in "İnsan Haklan Yolunda İlk Adım: Doga (Physis) - Yasa (Nomos) KarşrthğT adh incelemesi yukarıdaki sorulara aydınhk ge'ıriyordu. Doğa-yasa karşıtlığına ılk değinenler Eskı Yunanlılar olmuşlardır "Yunan a>dınlanmasının bir \üzü felse- fenin doğuşu ise, yani doğa \e insan dün- yası uzerinde akhn eleştirel ışığının par- İaması ise. öbür vüzii toplunısal yaşam alanı olarak demokrarik bir politeia'nın kurulmasıdır." Bu da insan haklan soru- nunu içerır. ıster i^emez. Ancak insan- lığm uzun yıllar yaşadığı buyrukçu yö- netinıden msan haklan sorununa gelin- mesı hiç dekolay olmamı^tır. Bunun için insanın köleleşmesinin önlenmesi gere- kıyordu; Perikles. "Ctegüriük politik ya- şamın denektaşıdır, yasalar önünde eşit- İik ve yasalara savgı esastır"dıyordu Sayın Necdet Sumer, burada "No- nTOs"un iki anlamı uzerinde durmaktadır. Bunlardan biri yazılı yasa, insanın koy- duğu yasadır. ikincisi ise bir ülkenin ge- lenekleridir. Bu ikincisi tannsal istence bağlanmıştırhep Oysa "Ajdınlanmado- ğanın da insanla birliktc ışığa kavuşma- sıdır." Atina'da aydınlanmacı i^levleny- le ortaya çıkan sofıstler. geleneksel ya- saları ve töreleri sorgulamayabaşladılar. Doğal hukuk kavramı. uzun süre. güç- lü olanın haklı da olduğu anlamına gel- miştir. Bundan insanlann es.it oldukları düsünce \e ınancına \armak için gerek- li ilerleme. insanın işlenmemiş dogasın- da bulunan erdeme güvenmekle gerçek- leşmis.tir. Doğal hukuk kavramımn yenı anlamı is,te burada ortaya çıkıyor: K.öleliğin yad- smması. dünv a y urtta^hğu insanlann bir- hği. Sayın Sumer. incelemesinin bir verin- de şövle diyor "SoRstlerin physis'i nomos'a karşı sa- vunmalan insan haklanmntemelindeya- tan "doğal hukuk"un kaynağıdır." Şu sözlerin de altını çızmi^im. "HıristiyanOrta<;ağrnda, öbür adr»la Skolastik dönemde doğanın \erini doğa- üstü, insan vapısı yasanın yerini de tanrı- nın >asası almıştır. Aklın ürettiği verimli karşıttiklar ise aklı dı^la>an.eleşririlemez, dokunulamaz. ger(;eklik ötesi bir doğru- lar dünyası varatılarak ortadan kaldırü- mışhrr Burada önemli olan. baştan beri uze- rinde durduğumuz insan haklanna inan- manın hangi ılkeye dayandığı ya da da- vanacağıdır. Şu satırlan da birlikte oku- yalınv. "Fakat insan doğasının kendisi doğa degildir ve onda doğaya ters bir şe> \ar- dır. Burada,fa;indedoğabilimsel >asalan (doğal zorunluluğu ve düzeni) banndı- ran doğa ile insan haklanna kaynakuk eden, insana özgü doğa arasında bîr a\- rım yapılmakta. hatta daha da öte. bir karşıtlık görülmektedir... Gerçekte insan haklannın 1984'te yazıva dökiilmesi, ya- zılmamı^doğalhukukun nomos'a dönüş- mesi demektir." Prof. Kı«juradi"den alıntılanan parça- nın bir tümcesı de ^övle: "Ancak, insanlann koyduğu bu ilkele- rin türetildiği ana öncüller arasında. in- san doğasının bilgisi bulunmaktadır." Demek artık "yüceltme" değıl. "do- ğaya uyma" söz konusudur. Dil İvösesi: Bir yerde, "Gerelc. ve gerekse de..." dıye \azıldığını gördüm. ille kullanmak gcrekiyorsa. "Gerek gerek_." dıye yaz- mah; ikıncısınin "gerekse" dıye yazıl- ması yanhîj. "ve gerekse de" denmesı ise a^ın yanlıştır. Hem Türkeesı. "O da~^ bu da_." demek dururken "gerekr e ne k var'. PENCERE Tekvip... ARADABIR MEHMET ZAMAN SAÇLIOGLU (*) lşıkf Boyave Siyasal Partiterimb Newton, cam bir prizmanın, güneş ışığını yedi ana renge ayırdığını; her şeyi aynntılanyla görmemizi sağ- layan bu yüce ışıgın, yedi ana rengin birleşimtyle oluş- tuğunu anladığı tarihte; ressamlar, bu yedi rengin, bo- ya olarak birbırlerine katıldıgında, siyaha yakın bir bu- lanık gri elde edildiğıni biliyorlardı. Tüm ana renklerin ışık olarak karışımı, gün ışığını ve- nr, bilgilerimizi bılime ve usa uygun biçimde düzenle- diğimizde elde ettiğimiz aydınlık gibı. Tüm ana renklerin boya olarak karışımı, siyahı, renk- stzliği verir; bilgilerimizi bilime ve usa uymadan deger- lendirmeye kalktıgımızda ulaştığımız karanlık gibi. Işık aydınlatır, boya örter. Komünistlere "kızıl", serıatçılara "yeş//", sözde sen- dikalara "san" renklerinın yakıştırılması Newton'a ka- dar gitmıyor. Bu "renklendırme 1 ' ile, bizim siyasal par- tilerimize de birer renk yakıştırmak olası; ama beni dü- şündüren, onlan ışık renkleri olarak mı, boya renkleri olarak mı ele almak doğm otur? Gün ışığıntn bol oldu- ğu meydanlarda toplumlanna verdiklen sozlen, Meclı- simizin gün ışığı eksik salonuna gırdiklerinde unutan partilerimizin bu renk degışımi. ışık yöntemiyte açıkla- namaz; ancak boya karışımlanna gore açıklanabilir. Çünkü, partilerimizin kanşımı, siyahı, karanlığı çağınyor yazık ki. RP, değişik tonlanyla renk dairesinin yeşil diliminin temsilcisidir. Yeşil, kırrrnzıya zıttır. Kırmızı, sosyalizrtii simgeler. Bu zıtlık, yalnızca siyasal düzeyde deîjil, dü- şünsel düzeyde dedogrulanmıştır. Şeriatçrtann dogma- tik düşüncesi ile sosyalizmin düşünce sistemi olan di- yalektik materyaüst düşünce de yeşil ile ktrmızının zıt- lığını taşır. Kırmızının en sıcak tonu, gercek bir komü- nistı tantmlayan kızıldır, En sıcak renk olan kızılın tam karşısında renklerin en soğuk ve duygusuzu turkuvaz yer alır. Turkuvaz. Türke özgü bir ararenktir. Bir yanı ka- pitalıst maviye giderken, öbüryanı yeşile uzanır. Turku- vazın ıçinde az miktarda bulunan beyaz, tarıkatçılann. bir türlu "biiim" olamayan "i/im"lerinin boya beyazıdır; gun ıştğıyla ilişkısi yoktur. Çokuluslu ortaklıklan olan Suudi karıştmlı şenatçılar turkuvaz renktedir. Mavı, liberalızmın özgür mavi denizinin rengidir. Kı- yılarda ulusal ve sıcak. açıklarda derın, soğuk ve kö- pekbalıklarıyla dolu lacivert bir okyanustur bu. Her ül- keyi sarar, gel-gitlenyle yaptığı aşınma (erozyon) ulusal toprakları. uluslararası sulara çeker. Okyanusların ftrtı- naları, kıyılardakı zayıfyapılan yıkar. Bufırtınalardan an- cak iç denizler etkilenmez. Ülkernizde, mavi liberailiz- min çarpanbalıklı kapıtalisti DYP'dır. Bu parti, yolların yürümekle aşınmayacağını söyleyen; ama yürüyenle- rin yollarda aşınmasını görmezden gelen. turkuvaz fötr şapkalt muhendis bir binici sayesinde şahlanmış; saçı san. gözü kara bir hanım biniciyle kum pıstte dörtnala ve göziükle koşarken defalarca burktuğu bileğini her an kırabilecek hale gelmiş bir beyaz beygirdir. Kod adı nasyonel sosyalızm olan sadomazoşist ırk- çılığın rengi. hastalıkları çagnştıran sarıdır. Sanya, par- tilerimiz arasında en çok MHP yakındır. MHP'nin san- sı, bir yandan yeşile doğru zengin tonlara ulaşır. Nas- yonel sosyalizmin yalnızca adı "sosyaüzm" sözcuğü yüzünden kırmızıyta kanşarak turuncuya uzanır görü- nüyorsa da bu bir aldatmacadtr. Çünku bütün ülkeler- de. nasyonal sosyaüst kod adlı ırkçılar, en iyi karışım- larını ordu ve sermaye ile birleşerekgerçekleştirirler. (Bi- zim ordumuz, politik renk dairesinin dışında olduğun- dan. ona ancak "saydam" ya da "renksiz"diyebiliriz!..) Bu partinin sansı, ülkemizde yeşil ile karışır, ama baş- ka ülkelerde olduğu gibi, kolay kolay kapitalist maviy- Ie karışıp, kendine özgü bir renk oluşturamaz. Boya kimyasının çözümleyemediğı bir sorundur bu. Güneşin altında uzun zaman kalsa da solmayan iki renk vardır. Mavıler ve maviye dönük morlar. (Bkz. gü- neş altında uzun zaman kalımış gazeteler.) Maviler, in- sanın bireysel kazanç hırsı; morlar da insanın roman- tik, sosyalıst vicdanı sayesinde ayakta kalırtar. Aniaşı- lacağı gibi. morlar. yükselenyenı degetierin yarattığı de- ğişimlerden etkilenen ve mavi kapitalistlerle tutkuyla birleşen solgun kırmızı sosyal demokratlardır. Bu ren- gin temsilcisi olan SHP destekli CHP'nin durumu, dili- mizdeki "morarmak" deyimini de çağrıştınr. Morun zrt rengı sarıdır. Aristokrasi, tarihte, altın takılan (altın san- sı ırkçı sarıyla karıştırılmamalıdır) en iyı gösteren giysi rengı olarak moru ve mavi moru yeğlemiştir. Boma im- paratorlannın gtysıleri de menekşe rengı idi. Brutus, Cassius un da etkisiyle, meclisin basamaklanndaCa- esar'ı bıçakiarken, aklından. "Caesar'ı öidürmeden, duşüncelenni yok etmenın mümkün olmadığı"n geçi- riyordu. Caesar'ın kırmızı kanı, mor-menekşe pelerine bulaşırken son sözü "Sen de mı Brutus" olmuştu. (Sö- zümüz CHP'den dışarı.) iki büyuk partimiz daha kaldı renklendireceğim. llki, zengin kırmızı tonlan son yıllarda zaman zaman az bir san etkisiyle turunculaşan, zaman zaman saydamla- şan, ama her zaman yeşil ve mavi diliminin karşısında yer alan DSP. Havakurenin (atmosfer) havasız mavi yük- sekliklerine kanat açan beyaz güvercinin, kırmızı bir ateşkuşu olması gerekirdi. Son partimiz ise acınacak bir durumdadır. Renk ku- ramından habersiz, turkuvaz kaftanlı, lacivert torbalı, yeşil takkeli bir muhendisin, dört rengin karışımından asla parlakve doygun bir renkçıkmayacağını bilmeme- si sonucu. boz bulanık bir renge bürünen ANAP. Yeni- den dört renge sahip olmaya çalışan bu partiye söyle- necek hiçbir söz yok. İnsan gözü, on milyon renk tonunu birbirlnden ayırt edecekbir duyarlılıktadır. Bunu bilimsel kaynaklar söy- lüyor. Ama gün ışığında olursa... (* ı M.Z. Saçlıoğlu. Marmara Unıversitesı Güzel Sanat- iar Fakültesi'nde Renk Bilgisi dersleri vermektedir. Bu gülmece yazı&ının renge ılişkın satırlanna güvenilebilır. Yenihükümet, bütçe ve güvenoyu Prof. Dr. BEDÎ N. FEYZtOĞLU Y enicumhuriyethükümeti 50'nci hükümetin istifasından 15 gün sonra kuruldu. 51. hükümet. Doğru Yol Partisi'nin bir azın- hk hükümeti olarak önce TBMM'den güvenoyu alması ve hemen ardından 1996bütçesini geçirmek zo- runda bulunması nedeniyle, cmümüzdeki 75-80 gün bu kabine için yaşamsal (hayati) önemde- dır. TBMM'de halen 428 üye olduğuna göre. mil- let\ekillerinin tamamı toplantıya katılsa bile. 215 olumlu oy. hükümetin güvenoyu alması için yeterlidir. 51. hükümetin Meclis'ten güven aldığını var- sayalım. Anayasaya göre hükümetin düşürülme- si için 226 oy gerekeceği ve destek \ermeyen partılerin Meclis'teki sayıları da buna ula^ama- yacagı cihetle. hükümet için gensoru ya da gü- vensizlik istemi ile düşülmesi tehlikesi de söz konusu değildir. Ne var ki konu bütçenın görüşülmesı \ e oyla- masına gelınce durum biraz değışıktir. Şöylc ki. bütçenin nihai oylamasında kınrnzı oylar. be- yazlardan fazla çıkarsa bütçe reddedilmıs olur. Bütçenin kabulü ya da reddi, oylamaya katı- lan üyelerden olumlu ya da olumsuz oy \ eren- lerin sayısma göre belirlenir. Başka bir deyisle bütçenin reddi için parlamentonun üye tam sa- yısının yandan bir fazlasına (kısaca 22t> kırmı- zı oya) gereksinim yoktur. Bütçe oylamasınaka- tılanların sayısma göre yandan bır fazla kırmı- zı oy (ret) çıkması bütçenin reddedilmesi için ye- terlıdır. Demek oluyorki yeni hükümetin programının tartışılması üzerine verilecek güvenoyundan sonra onun gensoru ya da güvensizlik oylan ile dü^ürülmesi için mutlaka 226 oya gereksinim bulunduğu halde. bütçenin reddi için oylamaya katılanlann çoğunluğunun ktrmızı oy vermesi yeterli gelecektir. Böyle olunca. 51. hükümetin düşürülme teh- lıkesi bütçe oylaması sırasında daha fazladır. Burada, maliye literatüründe ve desktlerin uygulamasında,bütçenin reddi halininhüküme- ti düsürmeyeyeterli olup olmadığınıntartıs.ılma- sı gerektr. Genel kabul gören anlayışa göre demokratik ülkelerde bütçenin reddi. kabınentn düşmesini gerektirir; otoriter rejimlerde ise bütçenin par- lamentoca reddi. ıktidarda bir değıs,iklik yap- maz. Uygulamaya bakıldığında. bütçenin reddi ln- giltere'de Sir VVilliam Pitt hükümetinin düşme- sini gerektirmiş. Fransa'da da bütçenin reddi Brogliekabinesinin çekilmesi sonucunu vermiş- tir. Prusya'da ise Bismark. dört y ıl süre ile büt- çesi parlamentonun 1. meelisinee reddedildiği halde. iktidarda kalmaya devam etmis.tir. Bizdeki duruma gelince: 1965 yılında bütçe- nin reddi. tsmet tnönü kabinesinın düsmesine neden olmuş. 1970'te Sükyman Demirel hükü- meti de ıktidardan uzaklaşmak zorunda kalmı^- tır. Başka ülkelerde. birkaç yüzyılda bir iki defa göhilen bütçenin reddi olayı. bizde be^ yıl ara ile iki kez gerçekleştiği ve yeni hükümet hakkında da sözkonusu olabileceği için. uzerinde biraz da- ha durmakta yarar vardır. Ismet Inönü'nün koalisyon hükümetinin son yıltnda. 1965 bütçe tasarısı. TBMM'de görüşü- İerken bütçenin tümü üzerindeki konus.malann yeterligi ve maddekr« gecilmesi a^amasındabir önerge verilmts.tİT. tnönü. bu önerge üzenne yapılaeak oylamayı. güvenoylaması sayacağını beyan etmiij ve oyla- ma sonucunda kırmızı oylar. beyazlardan fazla çıkınca derhal istifa etmiştir. 1970 yılında ise Meclis'teki bütçe görüşme- lerinin aynı aşamasında, yanı "bütçenin tümü üzerindeki görüşmelerin yeterligi ile maddelere geçilmesine karar verilmesi sırasında^muhale- fet açık oylamaya gıdtlmesini istemiştir. Yapüan oylama sonunda, bu kezde kırmızı oylar. beyaz- lardan fazîa çıkmıştır. Ne var ki Demirel hükümeti, bunu "güvenoy- laması" sayacağı hususunda birbeyanda bulun- madığı cihetle. oylama sonunda istifa etmemis.- ÜT. 1970"in Şubat aymın o günlerine ait basvnı gözden geçirilirse degişik görüs.lerin ileri sürül- düğü ve hükümet adına da değişık demeçler ve- nldiği görülür. O halde. 1970 Şubat avındaki bütçe ile ılgilı ara oylamada. hükümetin derhal çekilmemesini. siyasal bır dırenme denemesı mi saymak. yoksa hukuksal açıdan nasıl açıklamak gerekecektır. 1961 Ana\asasfmn94. maddesi.(1982 Ana- yasası'nın 162. maddesi gibi) bütçe kanunu ta- sarısının mali yılbaşinakadarkararabaglanma- sını buyurmaktadır. Bu kararın bütçey i kabul \ a da ret sekhnde oluşması. ancak bütçe görü^me- lerinin sona ernıesi üzerine içtüzük gereğınce yapılaeak oylama sonunda anlaşılacaktır. Bu itibarla. arada. v ani bütçe görüşmeleri he- nüz dev am ederken "tümü üzerindekigörüşme- lerin yeterligi ve maddelere gecilmesi" iitemı ile yapılan bir ovlamada fazla çıkan kınmzi oyla- rın. dar anlamda hukuksal anlamı. bütçenin ınad- delerine geçilmeyıp tümü üzenndeki görü^me- lere devam edilmesidir. Hükümet. mali y ıl sonuna kadar. bır ümit gör- se yanı bu hususta vapılacak ıkınci ya da üçün- cü bır oylamada bevaz oylann kırmızı oylardan fazla çıkacagına inansa, bütçenin tümü üzerin- deki görüşmeleri devam ettirip bu a^amadakı oytamanın yınelenmesini ısteyebilırdi. Ne var ki böyle bir ümidı voksa o zaman. hiç değilse bır geçici bütçe hazırlanarak ülkenin bütçesız kal- masını önlemek için. işi uzatmadan. bu oylama- yı bütçenin kesin reddi sayıp çekilmesı aerekir- di. Aslında maliye kuramına (teorisine) ve ana- yasaya göre demokratik ve parlamemer sistem- lerde bütçe reddedilınce. hükümetin düşmesi ge- rektiği cihetle. 1970 Şubatı'nda, Demırel hükü- meti de bır-iki günlük birkararsızhktan sonra de- ğışik usul denemelertne gınşmeden. bütçenin reddinın doğal sonuçlarına uvmus ve ıktidardan çekilmi^tir. Yeni kurulan 51. cumhunyet hükümetine oy vermeyecek milletvekilleri için 226 sayısına ulaşmadan hükümeti düşürmenin bır yolu. "büt- çenin reddi" müessesesi olabileceği gibi Çiller hükümetinin bır seçim hükümeti değil de bır "ic- raat hükümeti" ışkvi yapabılmesi için gereklı asıl güv enoyu da ancak 1996 Bütçe Kanunu'nun TBMM'de onaylanmasıyla sağlanmıs, olacaktır. Güneş dürülüp ışığı kalmadığı zaman Yıldızlar düşüp söndüğü zaman Dağlar yürütüldüğü zaman Doğurması gereken develer başıboş bırakıl- dığı zaman Yabani hayvanlar, bir araya toplatıldığı zaman Denizler kaynaştınldığı zaman Caniar bedenlehe birleştirildiği zaman Kız çocuğun hangi suçtan ötürü öldürüldüğü kendisine sorulduğu zaman Amel defterleri açıldığı zaman Gök yerinden oynatıidığı zaman Cehennem alevlendirildıği zaman Cennet yaklaştınldığı zaman • Peki, bu zaman hangi zaman?.. Kıyamet zamanı!.. Yukarıda okuduğunuz şiir, şiir degil, Kuran-ı Kerim'in Tekvir sûresinden ilk 12 ayettir... Evet, güneş kimi zaman "dürülür" siyah görü- nür; her şeyin sonu yaklaşmıştır.. Sanki kıyamet kopacaktır'... • Türkiye'de kıyamet koptu kopacak... Eli kulağında... Peki, hangi gün?.. Azınlık hükümetinin Meclis'te güvenoylaması- na başvurduğu gün, kıyamet günüdür... Medyada yazılantara, çizilenlere, söylenenle- re, yorumlara bakılırsa, Türkiye'de hükümetin sonu, kıyamet zamanı gibi algılanıyor... Osmanlf da padişahın halledilmesi (tahttan in- dirilmesi) küçük kıyametti, bizim çok partili re- jimde hükümet değişecek diye niçin büyük kı- yamet koparılıyor?.. Batı'daki gibi, partilerin ikti- dara gelgitleriyle yaşanacak bir doğal demokra- si düzeni olsaydı, Tansu Hanım güvenoyunu hayat memat sorunu sayar mıydı?.. Mebus pa- zarlan kurulur muydu?.. Milletvekilleri kendilerini satılıga çıkanriar mıydı?.. Medya bu kirli ortam- da açık ve kapalı tezgâh kurar mıydı?.. Türkiye'de kıyamet koptu kopacak... Gök yerinden oynayacak... Dağlar yürüyecek... • Çünkü ülkemizde Başbakanlık koltuğuna otu- ran kişinin iki dudağı arasına bakan çıkarların çapı hiçbir demokratik düzende olmayacak bü- yüklüktedir. Başbakan, koca bir holdingi, isterse abad ediyor, isterse kızdığı işadamının iflahını kesiyor; müteahhide büyük bir işi ihale edebili- yor ya da adamın canına okuyabiliyor. Devlet bankalannın yöneticıleri siyasal iktidarın başının gözünün içine bakıyorlar. bankanın genel mü- dürü, kime nasıl kredi vereceğini yukandan ge- len buyruklara göre sapttyor. En yukandan en aşağıya dek devletten nasiplenen sözde piyasa ekonomisi düzeni kurulmuş!.. Bu yüzden, her hükümet değişiminde, ülkede büyük bir kıya- met kopuyor. • Tekvir sûresınin dördüncü ayeti 'doğurması gereken bütün develer başıboş bırakıldığı za- man", beşinci ayeti "yabani hayvanlar toplatıl- dığı zaman" kıyametin kopacağını yazıyor. Oysatersi yapıldı... Doğurması beklenen develerin başı bağlandı, yabani hayvanlar piyasaya salıverildi... Yıne de kıyamet kopacak mı?.. ım Orhan Oğuz'un yönefmenliğ'mi yapftğı tilmde Cüneyi Arkm farkh bir kimlikle karşımıza çtkıyor. Güçlü, başantı, saygm bir iş adamı.. Aynt zamanda oğlu için her Çedakarlıği yapabilecek yürekli bir babal Karanlık dünyasmdo zaySMora asla yer vermeyen bu adam günün birinde bir genç kıza yenik mi düşecek? Fikret Kuşkan ve Sedet Ecer'in güçlü oyunlanyla Cüneyf Arkm'a eşlik effiği bu filmi kesinlikle kaçırmayml HBB İyi TV
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear