Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
11 EKİM 1995 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
ALLEGRO EVİN İLYASOĞLU
Biııler değil, ama yüzLer
senfonisiYüklü bir yıla giriyor Istanbul
Devlet Opera ve Balesi. Mevsimi
Aviısturyalı post- romantikbeste-
ci Gustav Mahler'in 8. Senfonisi
ile açtı. Genış bır kadroyu gerek-
tiren bu senfoni, bir ay gibi kısa
bır süre içinde tüm yorumculann
ve yöneticilerin büyük özverisi
ile gerçekleşti.
Dile kolay. Binler Senfonisi.
Özgün el yazısında besteci bın
yetmiş dört adet yorumcuyu ön-
görmüş. Ve 1910 yılında Mü-
nich'teki ilk seslendirisini üç bin
kişi dınlemiş. Böylece Binler
Senfonisi olarak müzik tarihine
geçmiş. Bu senfoniyi besteledıği
yıllarda Mahler'in yakın dostu
Sigmund Freud'a giderek sık sık
psikanaliz yaptırdığı bilinir.
1906"da yapıtı bitirdiği zaman bir
arkadaşına mektubunda şunlan
yazar: "Diinyasal seslerin tiinıü
kesildi. fnsanlançevremi duymu-
yorum artık. Ama evreni duyabi-
liyorum. Beynimde gezegenler
tinüyor." Böylece ortaçağ düşü-
nürlennden Boethius'un De Mu-
sicaadlı kıtabinda sıraladığı mü-
ziğin en üst düzeyine varmıştır.
Boethius, diinyasal seslerin v e m-
hun katıldığt müzik türlerinden
sonra insan kulağının yoksun kal-
dığı birmüzikten, kozmik müzik-
ten söz eder. Gezegenlerin devi-
nimi, güneşin, ay ın doğuşu ve ba-
tışı. mevsimlerin oluşumu, kutsal
bir müzik doğurmaktadır. Sıra-
dan ınsanın kulağı bu müzigi du-
yamaz. Güçsüz kalır. Ancak insa-
nüsrü bir güç gerekir ona varma-
ya (Musica mundana). tşte Gus-
tav Mahlerde bu senfonisini bes-
telerken büyülenmişçesine yüce
duygular içindedir. Bu nedenle
böyFesi geniş çalgı topluluğu,
kalabalık korolar, aynca bakırüf-
leme grubu, uzaydain (sahne arka-
sından) duyulan sesler, solo ke-
man. mandolin. org, piyano, çe-
lesta. harmonium gibi tımlarla
hüznü neşeyle örer, yeryüzü ile
gökyüzünü kaynaştınr.
Dünyanın diğer sanat merkez-
lerinde çok ender seslendirilen.
kadro bulmak kadar yapısal özel-
liği açısından büyük sorunlarge-
tiren bır senfonidir. Mahler, uzun
yıllar opera orkestrası şefliği yap-
tığı için senfoni ve insan sesinin
birleşimindeki özellikleri çok iyi
tanır. Bu nedenle tüm şarkılt sen-
fonileri incecik aynntılann yanı
sıra yorumculara tuzaklar kuran
yapıtlardır. Sekizinci Senfoni bü-
yük orkestranm içine dramatik
nitelikteki solistleri ve koroyu
kattıği için hiç opera besteleme-
miş olan Mahler'in "tek opera-
sı" olarak da anılır. Her zaman
her yerde bu geniş kadrosu ile ic-
ra edilmemişse de Mahler'in ön-
gördüğü ses dolgunluğuna eşde-
ğer koşullar sağlanarak çalınır.
Plak kataloglannda bestecinın 10
senfonik yapıtının pek çok ayn
ıcracıdan plak kayıtlanna rastlar-
sınız. oysa 8. Senfoni'nin plak
kaydı da çok az sayıda yapılmış-
tır. Istanbul Devlet Opera ve Ba-
lesi'nin orkestrası Amerikalı şef
Mkhel Sasson yönetiminde ses-
lendiriyor bu zorlu yapıtı. Mah-
ler'in öngördüğü 146 kişilik or-
kestrayerine 103 kişi, 12 (veya6)
arp yerine 2 arp, mandolin yeri-
ne ud, 350 kişilik çocuklar koro-
su yerine 55 çocuk. her biri 250
kişi olması gereken iki koro yeri-
ne opera dışından da destek gör-
müş 120 kişilik bir koro var. Se-
kiz kişilik solist kadroşunda Pa-
yam Koryak / Nursel Önçül; Ef-
sun Öztoprak. Nüzhet Öyken,
Işın Giiyer. Melek Çeliktaş/ Lynn
Çağlan'Süha Yıldız / Timur Do-
ğanay, Mesut İktu / Bülent Atar ve
Ali İhsan Onat yer alıyor. Koro-
lan Gökçen Koray ve Seval Irak
yönetiyor. Açılış konserinde din-
lediğımiz solistlerin çoğu yaz ba-
şından beri çalıştıklanndan ken-
di rollerinde başanlıydılar. An-
cak solistlerin ve tüm kadronun
yapıtla özleşmesi ve tümüyle da-
ha berrak bir seslendiri için za-
man gerekiyor. Mevsim boyunca
sürecek dinletilerde açılış konse-
ri coşkusunun canlı turulmasını,
toplulugun iletişimı ve birlikteli-
ği giderek sağlamlaşttrmasını. or-
kestra ve korolann daha rafine bir
yoruma kavuşmasını dileriz.
Bütün bunlar da sürekli prova-
larla sağlanacaktır. Yeterlı prova
olahağı bulunmazsa bu hiç tanın-
mayan anıtsal yapıtın doğru tanı-
tılmaması tehlikesi başgösterebi-
lir. Yine de şefleri ve yorumcula-
nn her birini ayn ayn kutlamak
gerekir.
Her şeyden önce dünyanın her
yerinde pek rastlayamayacağınız
ve Türkiye'de hiç yorumlanma-
mış bir yapıta hayat verdikleri
için bu yürekliliği gösterdikleri
için. Önümüzdeki günlerde Aida.
Turandot ve Salome gibi büyük
prodüksiyonlar hazırlayan Istan-
bul Operası sanatçılarına kolay
gelsin diyoruz.
Cemal Reşid Rey Konser Salo-
nuanlamlı bir toplulugun, Saray-
bosna Filarmoni Orkestrası'nın
konseri ile açıldı. Şef Teodor Ro-
manicyönetimindeki orkestranın
savaş yorgunluğu belliydi. Yine
de bir araya gelebilmenin. birlik-
te müzik yapabilmenin mutlulu-
ğunu satır aralanndaki müzıkal
cümlelerde okuyabılıyordunuz.
Aynca çok ağır bir program seçil-
mişti ilk gece. Saraybosnalı çağ-
daş besteci Spiler'in ağıtsal yapı-
tı, Saygun'un Yunus Emre Ora-
toryosu'ndakı belki de en ağır ıki
bas aryası (Attila Manizade so-
listliğinde), KnHiuner'in kiarnet
konçertosu (Emir Nuhenoviç so-
listliğinde) ve Schubert'in Bitme-
yen SenfonisL İlk gece mevsime
açılış nedeniyle davetiyeli oldu-
ğundan salon doluydu. Ikinci ge-
ceki biletler orkestraya yardım
amacıyla yüksek fiyata satıldı-
ğından konserın boş geçmesi
üzücüydü.
Bildiğimiz kadanyla ölümü-
nün onuncu yılında (7 Ekim
1985) öncü bestecimiz Cemal
Reşid Rey için yurtiçinde herhan-
gı bir anma konseri düzenlenme-
di. Eserlerinin telif hakkı sorun-
lu olduğu için anlaşılan onlan çal-
maya da kimse cesaret edemez
oldu.
Cemal Reşid Rey'i hiç aksat-
madan anan, onun en eski öğren-
cileridir. 1920'li yıllarda Cemal
Reşid Bey'in Analiz Müzikal
derslerini izlemiş, gencecik ho-
calannın Fransa'dan Türkiye'ye
getirdiğı yeni akımlan heyecanla
öğrenmiş bir grup hanım! Cum-
huriyetin ilk yıllannın tarihi ka-
dar çoksesli müziğimizin ilk gün-
lerine de tanık olmuş kişiler. Bu
ilk öğrencilerden hayatta kalan
dördü, MasumeBaru.JülideSay-
gun, Emel Gazimihal ve Anjel
Agopyan bugün toplanıp Cemal
Bey'in en sevdiği helvayı yapa-
caklar, anılannı tazeleyip hâlâ
belleklennde kalan Analiz Müzi-
kal derslerinden söz edecekler.
Doğal ki bir besteciyi yaşatan
onun yapıtlannın seslendirilme-
sidir. Cemal Bey'in yurtdışında-
ki hayranlanndan genç Alman pi-
yanist VVblfgang Schnieder
Frankfurt Başkonsolosumuz Yü-
cel AyaşlTnın himayesinde Cemal
Reşid' i anmak için bu hafta iki
konser düzenlemiş.
Piyanist Schnieder ve piyanişt
BGzmar, bu resitallerde besteci-
nin dört el için 10 halk türküsünü
ve 12 prelüd ve fügünü çalıyorlar.
Çağdaş sîhirbaz
David Copperfield
MURATSES
LINZ - Geçen haftakı ya-
zımda, sığ reklamcılığa. vah-
şı pazarlamacılığa, "X-Ku-
şagı"nın önündeki olumsuz-
luklara değınmiş, bunlann
düşünebılen bır insan için
geleceğe ılışkın sıkmtılarya-
rattıeından ve ünlü sanatçı
Andre HeUerin "Kristal
Müzesi" çalışması ile
a
Hıar
gibi \etişriği"nden söz et-
meştım. Heller'ebazılannca
Merlin gıbı "çağın sihirba-
zT nıteliği yakıştınlıyor de-
yince aklıma. "multimedyal
boyutta ve ileri teknotoji des-
teklT ıki gösterinın başoNijn-
culan geldi. Bu kez de onlar-
la beraber olalım ıstersenız.
Çağdaş sıhırbazlığm, göz-
bağcılığının. vahşi kedi ter-
biyecıliğınin ustalan Siegfri-
ed ve Ro>, geçen hafta
Roy'un 51. yaşgününü kut-
lamak için Münıh'e geldiler.
Gözbağcılığı sözcüğünün
smı, yaşamlannın ana amaç-
lanndan bın haline getırmiş-
ler. Saray benzeri, devasa
vıllalannda, bu türlerin üre-
timi, sorunsuz yaşayabilme-
sı için her türlü olanağı sağ-
lamışlar. Yıllarca ">«lnızca
düşlerhleyota ko\duklannr
söyleyen ikılinın, başan yo-
lunda çok ılgınç bir savlan
var: Çok güçlü olan düşlerin
bır gün kesın olarak gerçek-
leşeceğine inanıyorlar!
"Biz sıradan insanlanz,
ama belki de daha yoğun
düşlerimiz \-ar, kendimizi
fazla ciddiye almadan düşle-
rimizi çok ciddiye alıyoruz"
dıyorlar. Benim geçmişten
onlarla ilgili anımsadıklanm
arasında, Almanya'da bir ge-
miye tayfa olarak girmeleri.
deniz yolculuklan sırasında
hünerleri ile dostlannı sürek-
li şaşırtmaları \ar. Bir de
"bugünlerin düşlerL." Bır
dönemin yaygın sırk sanatla-
nnın, ileri teknoloji deste-
David Copperfield, Claudia Schiffer'le biriikte.
ğinde, multımedyal boyut-
larda ve benzer içeriklerle
sunulması, etkinliklerinin en
can alıcı noktası. Geçen ya-
zımda, aynntılı bir şekilde
ele aldığım, çok yönlü sanat-
çı Andre Heller gibi. Bu bağ-
lamda söz etmek ıstedığım
diğer bir sanatçı da David
Copperfield.
Bu çağdaş büyücü(!) de,
ileri teknolojinin bütün ola-
naklanndan yararlanmakta...
Bu konulann araştırmacıla-
nna bakılırsa, çağımızm en
büyük sihirbazı olarak nıte-
lendırilen Copperfield, dö-
neminın olanağı. kitle ıleti-
şim araçlarından da yararla-
nabildiği için, gelmiş geçmış
meslektaşlan içinde, Houdı-
nı dahil en çok izleyiciye sa-
hip...
son yıllarda özellıkle
selendeğerter"ın mımarlan-
na(!) yakıştınldığının bılin-
cındeyım; burada insaniara
gerçekten hoş zaman geçirt-
mekten, onlan eğlendırmek-
ten başka kaygısı olmayan
gösterı sanatından söz edı-
yorum... Birı Almanya'nın
kuzevinde. diğeri güneyin-
de. Ba\yera'da doğmuş olan
bu ikılı. Las Vegas'taki ünlü
Mirage Otelı'nde 1990'dan
beri her gün ıki kez olmak
üzere. biletlerin tamamının
satılmış olduğu ortamlarda
gösterilerinı sunuyorlar. Et-
kinliklennin en önemli öğe-
si olan beyazkaplanlar, bi-
lindığı gibi. nesillerinin tü-
kenmesi tehlikesi ile karşı
karşıyalar. Sıegfrıed ve Roy.
buduyarlı türlerin korunma-
Etkinliklerine konu ola-
rak. gizemlı kültürlerin söy-
lencelerinı, LFO'lan, pira-
mıtlen, Bermuda Şeytan Üç-
geni'nı ve benzen öğeleri
alan Copperfiled. örneğin
"mega gözbağcılıkla
r>
, Nevv
York"taki Özgürlük Anıtı'nı.
Agatha Christie'nin ünlü
"Şark Ekspresi"nın 70 ton-
luk vagonlanndan birini.
koskoca bır uçağı, multi-
medyal bov-utlarda, ızleyıci-
ler önünde **>ok edryor." Bir
gösterısinde, Çın Seddi'ni
delip(!) geçiyor. Niagara
çavlanının kayalıklarına
ölüm(!) atlayışlan yapıyor.
Bir de etkinliklerinin, ünlü
Housdini döneminden kalıt
içerikleri var: Özellikle su-
altında kelepçelerden. deli-
gömleğinden kurtulma gi-
bi... Her ıki ustanın da en *ta-
kıldıklarT konu, "uçma ve
ha>acıiık."Copperfield 9011
yıllarda, yerçekımıne mey-
dan okuyup. Büyük Kan-
yon'u havadan geçerken(l),
Houdini 10'lu yıllarda
Avustralya'da Dıgger's
Rest'de, uçan bır gereçle. al-
tı mıllık biryolu havadan ye-
dı dakika otuz yedi sanıyede
süzülerek katetmiş. Böyle-
ce, tanıklar önünde Avustral-
ya'nın "ilk başarılı havacı-
sı" unvanını elde etmış (21
Mart 1910). Binfen'e, Laga-
n'ye. Firnas'aveGevhen'ye
kıyasla bıraz gecikmış. ama
olsun... Bırdehapishaneden
kaçma numaralan var: Cop-
perfield. Alcatraz hapısha-
nesinden kaçıyor (!) (Houdi-
ni de 1906 yılında, öldürülen
ABD Başkanı Garfield'in,
katili Guiteau nun yattığı,
Unıted States Jail 'dek'ı -Was-
hıngton- hücreden iki daki-
kada kaçmayı başarmış).
Yazımın başında, Sıegfrı-
ed ve Roy'un hayvanlan ko-
ruma çabalartndan söz et-
miştim; David Copperfi-
eld'in de toplumsal alanda
çok ilginç çalışmalan var:
Project Magic adını verdiği
bır örgütlenme ile. otuz ayn
ülkede bin kadar hastanede
yatan, inme. ruhsal bunalım
veya dığer bir nedenle ya-
şamdan kopuk. hareket ye-
teneklerini tamamen veya
kısmen yitirmiş kişilerle be-
raber oluyor.
Onlara basit oyunlar öğre-
tıyor, zorlamadan. eğlendi-
rerek, el yeteneklerini ve ya-
şama ilgilerını yeniden ka-
zanmalannı sağlıyor. Bu ça-
basını. "yaşamındaki en
önemli ve anlamlı uğraşı"
olarak tanımlıvor.
Şarkı söyledikçe nıutkıyııın
Akbank Caz Festivali 'nin açıhşını 60yıldır sahnede
olan, 67yaşındah 'külkedisi'SheilaJordanyaptı.
MEFARETAKTAŞ
4 ve 5 ekim akşamları Sabancı Center
salonlan. 67 yaşında bir külkedısınin et-
kileyicı sesiyle yankılanıyordu. Akbank
Caz Festivali etkinlikleri kapsamında ül-
kemıze gelen Shefla Jordan. ekibiyle bu
yılkı festivalın açılı>mı gerçekleştırdi. 60
yıldır sahnelerde olan ve şarkı söyleme-
ye hiç ara vermeyen Sheıla Jordan. ülke-
mize adım attığı andan ıtibaren. kendisı-
ni gören herkesi şaşırttı. Bunun iki nede-
ni var:
Birincisi, festivalin tanıtım afışlennde
kullanılan fotoğrafı. Bu fotoğraf onu da-
ha önceden tanımayan birçok müzikse-
ven yanılgiya düşûrdü. Çünkü Jordan. sı-
yah değil. Ikıncısınegelınce Jordan, tüm
şöhretıne ve saygınlığına rağmen, bulun-
duğu her ortamda en rahat. en sempatık
ve yaşına göre en enerjik kişi oldu. Bu
yüzden konserlerden sonra. kulüplen do-
laşarak Okav Temiz'ı ve İlhan Erşahin'i
dinleyen ve Istanbul'da bulunduğu üç
gün süresınce tüm yorgunluğuna karşın
Jordan'ın hızına yetışmek oldukça güç-
tü.
Şimdi oldukça parlak bir yıldız olan
şarkıcının yaşami gerçek bir külkedisi
masalı. Çünkü 18 Kasım 1928'de Detro-
it'te SheilaJeanette Davtson olarak doğan
sanatçı, çok fakir ve mutsuz bir çocuk-
luktan oldukça görkemli bır yaşama uza-
nan çok uzun bır yolu başanyla kat et-
mış. "Babaımhatırtamıvorumbile.onun
aile> i terk etmesinden sonra annem beni
tek başına bü> ütemcyeceğinc inanmış o\-
sagerek. beni büvûkanne »e büyükbaba-
ma bırakarak şehirden a>rıldı..." diyen
Jordan. çocukluğunu asla unutmuyor. O
zamanlan anlatırken hâlâ gözleri dolu-
yordu. Bütün bu üzücü olaylaraslında iyı
biramaca hizmet ettı. Çünkü Jordan. ya-
pacak hiçbir şey bulamadığı en yalnız
zamanlannda hep şarkı söyleyerek mut-
lu oldu. Yaşamı boyunca ne müzığinden
ne de karaktennden ödün veren Jordan.
her zaman 'valnızca kendisi için' şarkı
söyledi ve bu. onu mutlu etmeye her za-
man yetti.
"O kadar mursıızdum ki, şarkı söyle-
mek benim için bir kurruluşru. Havatım
boyunca beni mutlu eden tek sevdi" di-
yen Sheila Jordan, ilk kez üç yaşınday-
ken MichiganTheatre'dadüzenlenen bir
amatörler saatinde sahneye çıkmış. Ço-
cukluk ve gençlığinde, radyodaki çocuk
programlannda da şarkı söyleyen sanat-
çı, bir süre sonra Detroit'in ıçkı satılma-
yan kafelerinde sahneye çıkmaya başla-
dı.
Sheila Jordan'a profesyonel müzik ya-
şamına nasıl başladığını sorduğumuzda,
tek bir isim çıkıyor dudaklarının arasın-
dan: Charlie Parker. "Kimse onun gibi
müzik yapamaz. O gerçekten benim ido-
lümdü" dediğı, caz dünyasının başansı-
na henüz erişilemeyen, ağzı bozuk devi
Parker. Jordan'ın yaşamı boyunca en çok
etkilendiği müzisyen oldu. Parker'ın
davulcusu Duke Jordan'la evlenen
sanatçı nedendir bilinmez, her zaman
şarkıcılardan değil. virtüoz müzisyenler-
den etkilendi. Kendisi şarkı söyierken.
sahnede misafir şarkıcı görmekten nef-
ret ertığinı ıtıraf eden Jordan, Joan tak-
ma adıyla kurduğu ilk vokal üçlüsünde.
şimdi Manhattan Transfer vokal dörtlü-
sünün yaptığı gıbı. Parker sololarını
üzerlerıne söz yazarak seslendirdı.
1970'lerde tanınmaya başladı \e Parker
da dahil olmak üzere Chaıies Viingus ve
Herbie Nichobgibi sanatçılara eşlık ede-
rek ünlü kulüplerde ses getiren jam-ses-
sionlara katıldı.
Bütün müzik yaşamı boyunca hiçbir
müzik okuluna devam etmeyen sanatçı,
Charles Vlıngus'tan ve ünlü piyanist
Lennie Tristano'dan dersler aldı.
- Peki, ünlü Tristano ile çabşmak nasıl-
dı?
JORDAN- Gerçekten zordu, o çok iyi
bır piyanist, ama çok acımasız. Çalışır-
ken. kızınca sürekli parmaklarıma vu- •
rurdu.
- Birçok albüm yaptınız. şimdiy« kadar
kayitlarda ve canfa performanslarda han-
gi müzisyenlerle çalışOnız?
- Çalıştıklarımın arasında en çok tanı-
nanlar Steve Kuhn, George Russell. Ge-
orge Gruntz ve Kenny Barren. George
Russell'la bir albüm de kaydertim.
- Şu an var olan 'Sheila Jordan Quar-
tet' nasıl oluştu?
- Harvie Swartz''la Steve Kuhn Quar-
tet'te tanıştım. Biriikte uzun yıllar çalış-
tık. Clarence'la (Penn) tanışmam ıse ol-
dukça ılgınç. Biliyorsunuz. o daha çok
genç. Vlrginia'da, Ellis MarsaBs'ın. be-
nim de katıldığım bir semınerı olmuştu.
ılk defa orada tanıştık. Bir süre sonra
Betty Carter'la çalışmaya başladı, ama
bırkaçyıl sonradaaynldı vebenımle ça-
lışmaya başladı. Clarence'ı çok sevıyo-
rum. Çok genç, ama çok ciddi. Anlarsı-
nız ya, ortalıkta dolaşan kız delilerinden
değil. Çok ıyı bır müzisyen. MarkSos-
kin de uzun yıllar. sanıyorum 15 yıl ka-
dar Sonny Rollins'le çalışmış yeteneği
tartışılmaz bir müzisyen. Beni Mark'la
Han le tanıştırdı Biriikte çok lyiyız.
- Bugünkrde neler yapıyorsunuz?
JORDAN- Uzun yıllar dünyanın her
tarafına gıdip konserler verdım. Sanıyo-
rum, gitmediğım çok az yer kaldı. Hâlâ
konserler venyorum. Şarkı söylemeyı bı-
rakmayı düşünmüyorum. Yılda bir sö-
mestr Avusturya'da kalıyorum. Çünkü
Graz'da Nus Musica Hochschule'de ders
venyorum. Geri kalan zamanlanmda da
N«v York Ciry College'da ders veriyo-
rum. Genç ınsanlan ve heyecanlarını se-
v iyorum. İstanbuTdaki seminerime katı-
lan öğrencilen deçok sevdim. Seslerini
nasıl kullanmalan gerektığiyle ilgili çok
iyi sorular sordular. Bilinçli birer dinle-
yici ve sanatçı olacaklannı düşünüyo-
rum.
- Siz nder dinliyorsunuz?
JORDAN- Ben en çok söylediğim
tarz müziğı sevıyorum. Genellikle mo-
dern caz, klasik caz ve klasik müzik din-
lıyorum. Ama bir istısna varsa o da Sting.
Sting'i gerçekten çok seviyorum.
DUŞUNCEYE SAYGI
MEMET FUAT
Sanatçımn Dünyası
Ayrı dünyalarda yaşamıyoruz...
Dışımızdaki gerçekler ayrı, ama o gerçekleri algıla-
yışımız, değerlendirişımiz, dolayısıyla o gerçeklerle
ilişkilerimiz aynı değil.
Onun için de kendimize kurduğumuz dünyalar ara-
sında birtakım aynmlar oluyor.
Toplumsal çevrelerimize, yaşam düzeylerimize, ge-
leneklerimize, göreneklerimıze göre, önce grupsal ola-
rak beliriyor bu aynmlar.
Irk, soy. din, ulus, toplum, sınıf, uğraş ayrımlan...
Arkasından. gene bunlardan doğan sayısız etkinin
değişik keslşme noktalannda oluşan kişiliklerin birey-
sel aynmlan boy gösteriyor.
Kısacası, dışımızdaki dünya aynı olsa da, hepımi-
zin kendi dünyalanmız var.
Ama bir sanatçı ile başka bir sanatçımn dünyalan
arasındaki benzerlik, bır sanatçı ile örriekse bir bak-
kalın dünyaları arasındaki benzerlikten daha çoktur.
Sanatçılar arasında da bölümleme yapabiliriz:
Birşair ile başka birşainn dünyalan arasındaki ben-
zerlik, bir şair ile bir dansçının dünyalan arasındaki
benzerlikten daha çoktur.
Demek ki içinde bireye kadar inecek bölümlemeler
taşıdığını bilsek de "sanatçımn dünyası" diye bir şey-
den sözedebiliriz: En belirgin ortak özellikleri, aşın du-
yariık, tepkisellik, barışçılık, ilgi aranışı olan bir dün-
ya...
Ne var ki tepkisellik, tepki gösterme gücü, kimi sa-
natçılarda çok bireysel kanallardan akıp gidiyor.
Bazı sanatlarda bu kaçınılmaz bir şey, çünkü o sa-
natlann özellikleri bireysel kanallar dışına taşmayı en-
gelliyor, bazı sanatlarda ise bir seçim...
Dıyelım dış dünyada yaşananlara tepki gösterebi-
lecek bir sanatın ustasısınız, ama belli bir olaya ıçiniz-
den tepki göstermek geldiğı halde, kendinizi tutuyor-
sunuz. Tepkinizi sanat katına çıkaramayacağınızdan,
yıllardır gehştirip kullandığınız sanat aracınızın onu
yansıtamayacağından korkuyorsunuz. İlgi aranışınız,
beğenılme özleminiz ağır basıyor.
Bu çok görülen bir durum...
Böylece sanatçımn belki de en önemli yönü, tepki-
sell.iği bastınlmış oluyor.
Ömekse son günlerde yaşadığımız olaylan düşü-
nün.:.
işçiler bugüne kadar benzeri görülmemiş yaygınlık-
ta bir grevin ilk adımlarıyla sokaklara döküldüler.
Nedir istedikleri? Genel müdürden daha fazla aylık
almak mı?
Hayır, paranın değer yitirişi yüzde doksanı aşmış,
yani aldığınız aylık bu yıldan gelecek yıla yarıya iniyor.
Emeğinızi satarak ulaştığınız yaşam düzeyınin gıder-
lerini karşılayamayacağınızı görmenin telaşı içindesi-
niz. Amacınız durumunuzu koaımak...
Memurlar? Onlar işçilerden de kötü bir yaşam dü-
zeyine çakılıp kalmış oldukları gibi, sokağa çıktıklann-
da da coplanıyorlar. Haklannı arama haklan da yok.
Ya emekliler?
Onlan hiç karıştırmayın şimdi...
Azınlık hükümeti güven oyu alacak mı, siz ona ba-
km!..
Gene ne dümenler dönecek, ne yalanlar söylene-
cek kim bilir!..
Hükümeti kuranlar işçileri, memurlan, emeklileri dü-
şünürler mi dersiniz?
Deprem Dinar'ı çadırkente çevırdi...
Tam on gün ufak ufak sallamış, uyarmış...
ilçeyi terk edenler olmuş... Validen, kaymakamdan,
belediye başkanından çadır isteyenler olmuş...
Topu topu yüz kadar Kızılay çadırı dağıtılabilmiş...
Sonra şu duyuru yapılmış belediye hoparlöründen:
"Panığe kapılmaya gerek yok, evlennize girebilirsi-
niz!.."
Yerle bir olan yapılar, doksanı aşan ölü, yüzlerce ya-
rah:..
Üzülmeyin... Devlet yanı başınızda... Bütün yaralar
sanlacaktır...
"Olan olmuş!.. Geçmiş olsun!.."
Bir dahaki olan olmuşa kadar...
Derken deprem nedeniyle Afyon'daki yakınlarını
arayan gencecik bir polis memurunun telefon kulübe-
sinde terönstlerce öldurulmesi...
Bunlar son günlerde yaşadığımız olaylar...
Bu olaylan televızyonlarda izieyen, gazetelerde oku-
yan insanlarımız ne yaptılar?
Ne yapabilirter?
Üzülürler, herhangi bır yardımda bulunma olanak-
lan varsa, onun yollarını ararlar, sonra da olumlu ha-
berler bekleyerek işlerıni sürdürürler.
Evet, işlerini südürürler: İşçı harç taşır, köylü topra-
ğı sürer, aşçı yemek yapar, terzı dikiş diker, şoför ara-
ba kullanır, kasap et satar, çımacı iskeleye halat atar,
dizgici yazı dizer...
Sanatçılar da, tıpkı böyle, işlerıni sürdürüyorlar: Ke-
mancı keman çalıyor. dansçı dans ediyor, ressam re-
sim yapıyor, şair şiir yazıyor...
Bu durum ise beni bayağı düşündürüyor:
Acaba sanatçımn dürjyasındaki en belirgin ortak
özelliklerdiye sıraladığım aşın duyarlık, tepkisellik, ba-
nşçılık, ilgi aranışı günümüzun koşullarında geçerliği-
ni yitirdi mi?
Gerçı ilgi aranışının gene surdüğü görülüyor, ama
ötekiler pek ortalarda yok.
îdil Biret, "Banş ve
însanlık İçin" çalıyor
KültfirServisi- Pi-
yanist ldil Biret. 16
ekim tarıhınde Anka-
ra'da,CSO Konser Sa-
lonu'nda Helsinki
Yurttaşlar Derneği
(H YD) yaranna bir re-
sital sunuyor. Biret. bu
resitali. savaşlar yü-
zünden acı çeken tüm
insaniara ithaf ediyor.
Sanatçı. "Bosna'da.
Çeçenya'da, Ruan-
da'da ve Her Yerde
Banş ve İnsanlık İçin"
başlığını taşıyan resı-
talde Johann Sebasti-
an Bach, Fredric Cho-
pin ve Ludvvigvan Be-
ethoven'ın yapıtlannı
seslendirecek. Biret \'arşova'da diizenlenen
'Grand Pıi\ du Fredric Chopin'
Helsinki \ urttaşlar j ü r i ö z d ödülüne lavık görüldü.
Derneği nin Genel
Başkanı Murat Belge. bu
konsen "Banş ve insan hak-
lan kültüriinü ortak bir de-
ğer olarak pay laşan insanla-
nn birbirinden güç alması"
amacıyla gerçekleştirdıkle-
rini belırtıyor ve "Evrensel
insani değerleri, dünya ça-
pında tanınmış sanatçımız
ldil Biret'in evrensel müztği
ile bir kez daha anımsatma-
nın daha anlamlı olacağını
düşündük" dıyor.
Bu konsenn hemen ardın-
dan Helsinki Yurttaşlar Der-
neği üyelerı, öğretım üyele-
n ve basın mensuplanndan
oluşan 11 kişilik bır delegas-
yon, Bosna-Hersek'te yapı-
Iacak4. Uluslararası Helsin-
ki Yurttaşlar Meclisi Genel
Kurulu'na katılmak üzere
Bosna-Hersek'e hareket
edecek. "Kuşatma Aldnda
Avrupa ve Avnıpa Bosna'da
Bifti mi" temalannı ışleye-
cek olan "Birieşsin \urtO$-
lar Birleşsin Milletler" baş-
lıklı genel kurul. BM İnsan
Haklan Evrensel Beyanna-
mesı'nde yer alan ılkelenn
uygulanmasını talep edecek.
Helsinki Yurttaşlar Derneği
delegasyonu. 1993 Ankara
Genel Kurulu'ndabaşlatılan
"Bosna'da Banş" başlıklı
uluslararası projeye. Türkıye
sivıl toplumunun katkısını
taşımak amacıyla konserin
ertesı günü yola çıkacak