14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3 OCAK 1995 SALI 12 DIZIYAZI UNESCO'nun Dünya Mirası listesine aldığı Auschwitz, bir vahşet anıtı olarak yaşıyor Çığlıklanntanığı, sessizmüze A usch v\ ı t z ' e gönderılenler arasında. kadı- nıyla erkeğıyle. sağlıklısıyla hastasıyla. pro- fesörüyle işçisiyle. kimseye bu- laşmayanıyla direnişçisiyle, her •türden insan vardı. Bu kurban- lar arasında, çok yaşlılar, mini- cık çocuklar da vardı. Onlar da gönderiliyorlardı gaz odalan- na. onlar da öldürülüyorlardı. Babası tarafından rahip ola- rak yetiştirilmek istenirken. şu işe bakın ki. Auschvvitz"in ku- ruluşunda görev almış. uzun süre bu kampta komutanhk yapmış. yüz binlerce, belki de milyonlarca idama bizzat tanık olmuş. savaştan sonra tutuklan- mış. Polonya makamlanna tes- lim edilmiş. yargılanmış ve Auschvvitz'de idam edilmiş olanRudolf Höss. hapısanede yazdığı anılannın bır yerinde şöyle anlatıyor, şu itirafta b.ulu- nuyor: "Bir kezinde, annelerinin alı- koyamadığı bir biçimde o\ una dalmış olan iki küçük çocuk gördüm. (Görev liler bile) onla- n engellemek istemiyorlardı. Onlan neyin beklediğini çok iyi bilen ve yardım dileven anne- nin bakışını hiçbir zaman unu- tamavacağım. Daha önce gaz odasına sokulmuş olanlar kav- gılanmava başlıvorlardı: Hare- kete geçmek gerekijordu. Her- kes bana bakıvordu. Görevli astsubava işaret ettim. şiddetle direnen çocuklan kucağına al- dı ve peşinde, insanın vüreğini parçalarcasına ağlayan annele- ri bulunduğu halde, gaz odası- na götürdü. Övle acımıştım ki, yok olmak isterdim, ama en ufak bir duygusallık gösterme- me izin voktu." Şımdı. ne zaman oynayan ço- cuklar görsem, evlerde, sokak- larda, hep o gaz odasına götü- rülen onlan düşünüyorum. Bil- mıyorum bu böyle süriip gıder mi yaşamım boyunca, yoksa za- manla unutur muyum daha nı- ce şey gibi. Kurbanlann mallarıyla "Dolce Vıta" Şunu da ekleyeyım: Bu geçi- ci duygulanmalar bır yana. Höss aılesi. kamp komutanı Ru- dolf Höss. kansı ve çocuklan. mutlu bir yaşam sürüyorlardı mutsuzluğun kol gezdiği kamp- ta. Hele Bayan Hednig Höss'ü. ne her gün kocalanndan ayrılan kadınlar, ne analanndan kopa- rılan yavnılar ilgilendiriyordu. Kampta insanlar açlıktan has- talanırken v e düşüp düşüp ölür- lerken. o keyfine bakıvordu. Onun evinde her şey vardı. Onun ev indeki yiyeceklerin. gi- yeceklenn, eşyaların büyük bir bölümü. gaz odalannda idam edilen. fırınlarda yakılan Yahu- dilerin el konulan mallarıydı. Auschvvitz'de tutuklu olarak bulunmuş ve her nasılsa sağ kalmış olan Jerzy Rawicz'ın söyledıği gibi, Höss'ün çocuk- lan. babalannın öldürttüğü baş- ka çocukların çamaşırlannı gi- yiyorlardı. Ama tutuklanan, öldürülen Yahudilerin sayılan çok fazlay- dı ve bunlann çoğu. en değerli eşyalannı yanlannda getiriyor- lardı. Onun için de. ne kadar açgöz- lü olurlarsa olsunlar. bu eşyalar. Höss'lerin tüketebileceklen gi- bi değildı. SS'lerin çalmadıkla- n altın dışler. paralar. mücevherler. kamyon kamyon. tren tren Berlin'e taşınıvordu. Savaştan sonra. kanpta bulunan gözlük, ayakkabı. bavul, diş fırçası. takma bacak gibi, kimbilir kimlere ait olan binlerce. yüz binlerce "değersiz" eşya ise. bugün Auschvvitz'de gezılip görülebilen en etkili sergi. Bana sorar- sanız. fırınlardan bile daha etkili. Duygusuzlarve azizler insan melek değildır. Auschvvitz gi- bi bır ortamda ise, gerek yöneticile- rin. gerekse tutukluların, uzun süre insan olarak kalmalan olanaksızdır. Işte bunun içindir ki, sayım yapıla- cak diye. saatlerce, bir seferinde tam S^OLONYA G T Ü Ü R H A M E N R y kıçı' Auschwitz Toplama Kampı, bugün bir müze. Ve bedava gezilebilen bir müze. Polonyalılar, burayı görmeye gelenlerin sırtından para kazanmak istememişler. Doğrusu da bu. Yalnız, dileyen, UNESCO'nun Dünya Mirası listesine aldığı bu çok anlamlı müzenin bakımı için bağışta bulunabiliyor. Auschwitz'de tutuklular. Ama bu insanlar çok şanslı, çünkü bu fotoğraf 1945 yılında, kampın kurtarılışından sonra çekilmiş. Ykinci Dünya Savaşı sırasında milyonlarca insanın öldürüldüğü Auschwitz adlı cehennem, bugün bir tatil köyü kadar dingin. Her şey çok düzenli, her şey çok sessiz, her şey çok temiz. Çığlıklar susmuş, duvarlar boyanmış. YVitaplar olmasa, resimler olmasa, girişte seyredilen film olmasa, bu mekânlara, bu tuğla barakalara bakarak, bir zamanlar adı bile herkesi tir tir titreten bu toplama kampında olup bitenleri yeterince anlamak olanaksız. Naziler pek çok toplama kampı kurmuşlardı Avrupa'da. Ancak öldürülecek insan sayısı o kadar çokhı ki bir türlii yetmiyordu. Bu fotoğraf, Auschwitz'in birkaç kilometre ötesindeki, Auschvvitz 2 olarak da bilinen Birkenau toplama kampından. Karlar içinde yatanın kimliği ise belli değiL 19 saat, soğuk demeden. sıcak deme- den. yağmur. kar demeden bekletilen; çamaşırlannı yıkamalanna ve değiş- tirmelenne izin verilmeyen: 50 kişi- lık koğuşlarda, 3 katlı ranzalarda 200 kişi yatınlan: açlıktan bir deri bir ke- mık kalan; o hallenyle. 90 cm x 90 cm boyutundaki odacıklarda. dört kişi, ayakta durma. açlıktan ölme cezasına çaptırılan: enselerine dayanan taban- ca tutukluk yapınca. bir başka taban- canın gelmesini öylece beklemek zo- runda kalan; hasta olurlarsa. mutlaka öldürüleceklerini bilen insanlardan, msanca davranışlar beklenemezdi. Bütün bunlan yaratan. bütün bun- lara her gün tanık olan görev lilerden ise. bu hiç beklenemezdi. Ve işte bunun içindir ki. çoluğu ço- cuğu gazla idam etmeye, cesetleri fı- nnda yakmaya gönüllü olanlar. ken- dilerine verilen ve 1/5 litre alkolden, 5 sigaradan, 100 gr. sosisten ve ek- mekten oluşan ek tayına bir an önce kavuşabilmek ugruna, işlerini bir an önce bitirmek için acele ediyorlardı. Böyle bir görevlinin, bir eliyle bir ce- sedi sürüklediği, bir eliyle de, buldu- ğu bir yiyeceği ağzına götûrdüğü gö- rülebiliyordu. Çeşitli ülkelerden toplanan eşcin- seller, çingeneler de vardı ama, Auschvvitz'de gaz odalanna gönderi- lenlerin. fınnlarda yakılanlann yüzde 9O'ı Yahudi idi. Ve işin ilginç yanı, bu uygulamalarda, yalnızca Almanlar değil. kimi zaman Yahudiler de kul- lanılıyordu. Daha da ılginci, kimi zaman, bu ış- birlikçı Yahudilerin, kendilerinin de bir gün öldürüleceklerini bile bile, kraldan çok kralcı davranmalan, soy- daşlannın canlanna okumalarıydı. Örneğin Eschen bunlardan biriydi. O kadar ki, kamp komutanı Höss bile, onun kötülüğün ta kendisi olduğunu yazmıştı anılannda. Yatma işkencesi Onun görevde kalması için elinden geleni yapan Theodor Ekke ise, yat- ma işkencesini icat eden adamdı. Eic- ke, turuklulara, kepenkleri kapalı, ha- valandınlması yasak bir odada, aylar- ca yatakta kalma cezası veriyordu. Bu da, zavalhlann sinirlerini berbat edi- yordu. Sonra, gaz odasına gırerken, bu cinayetlerin cezasız kalma- yacağını haykınp, "Yaşasın Po- lonya!'' diye bağıranlann yanı sıra, bilinmez nasıl bir duyguy- la, saklanan Yahudi arkadaşla- nnın adlannı. adreslerini veren- ler de çıkıyordu. Öte yandan, tutuklular ara- sında azizler de vardı hiç kuş- kusuz. Örneğin, Auschwitz'in birkaç kilometre ötesindeki bir başka kampta, Birkenau'da, Na- ziler tarafından, yeni gelenleri kaydetmekle görevlendirilen bir tutuklu, 1942 Kasımı'nda Varşova'dan buraya getirilen VVhtoria Klimaszewska adlı bir kadının yaşını, yaşlılara daha az yaşama şansı tanındığından, bi- lerek az göstermişti. Polonyalı Fransisken rahip, PederMaksy- mitiam Kolbe. 1941 yazmda, bir başka tutuklu yerine açlıktan öl- me cezasına çarptınlmaya gö- nüllü olmuştu ve bu isteği, kamp yöneticileri tarafından kabul edilmişti. Artık Auschvvitz bir müze Bir gün, her şeyin, iyinin de kötünün de sonu geliyor bu dünyada. Bu. Auschvvitz için de geçerlı. Eskiden var olan bir Po- lonya askeri kışlasının üzerinde kurulan bu kampa. 728 kişilik ilk tutuklu kafilesı, 14 Haziran 1940 tarihinde, Tarnovv'dan ge- tirildi. Sonuncu kafilenin sevki ise, 1944'ün ıkinci yarısında gerçekleşti. Bu kampta acı çekenlerin, öl- dürülenlerin sayısı tam olarak ne kadar bilinmiyor, çünkü Na- ziler, belgeleri sıstematik ola- rak yok ediyorlardı. Bu sayı, kı- milerine göre 1.5 milyon, kimi- lerine göre 3-4 milyon dolayla- nnda. Kızıl Ordu tarafından, 27 Ocak 1945 tarihinde kurtanlan, "anusmundi" Konzentrations- lager Auschvvitz, yanı "Dünya- nın kıçı" Auschvvitz Toplama Kampı, bugün bir müze. Ve be- dava gezilebilen bir müze. Po- lonyalılar. burayı görmeye ge- lenlerin sırtından para kazan- mak istememışler. Doğrusu da bu. Yalnız, dile- yen, UNESCO'nun Dünya Mi- rası listesine aldığı bu çok an- lamlı müzenin bakımı için ba- ğışta bulunabiliyor. Şaşırtıcı sessizlik Burayı, 1994yılının 1 Ağus- tos günü gezerken. biraz şaşın- yorum. Şaşınyorum, çünkü. bu yazımda, korkunçluklannın, ayıplannın ancak bir bölümün- den söz edebildiğim bu cehen- nem, bugün bir tatil köyü kadar dingin. Her şey çok düzenli. her şey çok sessiz, her şey çok temiz. Çığlıklar susmuş, duvar- lar boyanmış. Kitaplar olmasa. resimler ol- masa, girişte seyrertiğımiz fılm olmasa, bu mekânlara, bu tuğ- la barakalara bakarak. bir za- manlar adı bile herkesi tir tir tit- reten bu toplama kampında olup bitenlerı yeterince anla- mak olanaksız. Çelişkinın. ıroninin bini bir para ya bu dünyada, bu utanç kampının giriş kapısımn üstün- dede. Almanca, "Arbeitmacht frei" yazıyor, yani "Çalışmak, özgiir kılar". Aslında öyledir belki ama. burada değıldi. Bu- radaki çalışma, öldüren bir ça- lışmaydı. insanın melek olma- dığma. zavallı olduğuna birkez daha inanıyorum. O kapıdan giriyoruz kampa. Biraz yürüdükten sonra, dönüp bakıyorum geriye. Akın akın, grup grup geliyor insanlar. turistler. Ister istemez benzetiyorum: 50 yıl önce tutuklular da, bu kapıdan, böy- le akın akın, grup grup giriyorlardı. Onlar zavallıydılar. Bunlarsa, kimi sorunlan bulunsa da, çok şanslı, çok mutlu insanlar. Piyango ötekilere vurmuş. "Peki ama neden, neden?" diye soruyorum kendi kendime. Ve bir kez daha inanıyorum, bu dünyada rastgelelığin egemen oldu- ğuna, eşitliğin, adaletin, kolay kolay, bol bol rastlanan bir şey olmadığına. İTTİ Yerel yönetim ve Tıırîııg'in işlevi Prof. MUHLİS TURKMEN Mimar Sinan Üniversitesi Mimarhk Fakültesi Öğretim Üyesi Mimari mirasımız olan eski eserlerimizi resto- re ederek onları ilk haline dönüştürmek, yaşat- maL ruristik bir tesis haline getirmek, işletmek. son derecede önemli bir konudur. Bu yönde yur- dumuzda istenıleni tam anlamı ile verebılen pek az kurum ve kişi vardır. Bunlardan bıri. Mustafa Kemal Atatürk'ün kurmuş olduğu Türkiye Oto- mobıl Kurumu (Turing) ile onun Yönetim Kuru- lu Başkanı Çelik Giilersoy'dur. Evet bu kurum, tanh içinde mimari sanat eser- lerine ve doğaya gerektıği şekilde ve incelıkte önem vererek korunması ve çağdaş anlamda kul- •Bugünlere kadar toplumsal bir görevi arzu edilen en iyi bir şekilde yerine getirmiş bulunan Türkiye Otomobil Kurumu'nun katkılan değerlendirilerek, katı ve uzlaşmaz bir hale girilmeden, belediye-kurum ilişkilerini ruristik açıdan yönlendirmek yerinde olacaktır. lanılması görevini yerine getirmiştir. Böylelikle tarihi mekânlar, büyük bir ustalıkla ve bilgi birikimi ile yeniden yaşama sokularak ayakta kalabilmişlerdir. Örneğin, Yıldız Sarayı dış bahçesinde yeralan Malta ve Çadır köşkleri, Çubuklu'da Hidiv Kas- n. Sultanahmet'te, Soğukçeşme Sokağı'ndaki sı- ra ahşap evler, Emirgân Korusu'ndaki Beyaz ve Pembe köşkler, Çamlıca Tepesi'nin düzenlenme- si. Kariye Camıi ve çevresi tanzimi. Fenerbahçe yanmadasının tanzimi, bu kurumun hizmetlerin- den bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu arada kurumca yapılan mimari uygulama- lann, restorasyon işlerinin bazı yönleri ile mima- ri çevrelerce iyi karşılanmadığı konusu dışında kurumun ortaya koyduğu iyi niyeti ve turizme ge- tirdiği önemli ve olumlu katkılan kimse reddede- mez. Yukandaki satırlarda yaptıklannı kısaca anla- tabildiğimiz bu tarihi kurum, artık restore ederek işletmeye açtığı yapılan 15 Ocak 1995 tarihinde terk etmek yükümlülügündedir. Bu üzüntü veren durum, tstanbul Anakent Belediyesi Başkanlı- ğı'nın aldığı bir karann sonucudur. Işletme hakkı ya belediyeye ya da yeni ihaleyi alan kişi ve kuruma devredilecektir. Bugünlere kadar toplumsal bir görevi arzu edi- len en iyi bir şekilde yerine getirmiş bulunan Tür- kiye Otomobil Kurumu'nu, belediyece ileri sürü- len bazı hukuki durumlar çerçevesinde ortaya çı- kan maddi yönleryanında manevi katkılan da de- ğerlendirerek katı ve uzlaşmaz bir hale girilme- den, belediye-kurum ilişkilerini ruristik açıdan yönlendirmek yerinde olacaktır. Bu konuda Turizm ve Kültür bakanlıklannın da sorunun çözümünde yardımcı olmalannı bekler- ken, söz konusu tesislerin işletmesinin gereken çizgi ve düzeyde yüriitülecegınden emın olmak is- tiyoruz. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Paylaşın... Bir süre, Milliyet'te ekonomi böJümünde çalışan, gazete- cilik yapan bir bayan arkadaş geldi: - Size bir şey anlatmak, ıstıyorum, usunuza da gereksini- mim var, bana yardım eder misiniz? dedi. Sorunu anlattı: Bayan arkadaşımız, gazeteden aynlmış, bir ortaklığın basın danışmanı olmuştu. Ortaklık yurtdışından cip getirip satıyordu. (Belki de, takıp satıyordu, geçmiş gün, ke- sin anımsamıyorum.) Uzgöreçte (TV'de) de çalışan bır gaze- tecinin, patronuna "şantaj" yapmak ıstediğini anlattı. Gaze- teci şöyle diyormuş: - Sizin sattığmız ciplerin devrilme oranı yüksek, şu kadar para vermezseniz, bunu gazetede yazacağım, televizyonda da açıklayacağım! Patron telaşla danışmana gelmiş: - Ne yapayım? diye. Basın danışmanı bayan: - Vermeyin parayı! demiş. bu şantajdır, yapamaz! Ancak, gözdağları (tehditler) sürüyormuş. Bir gün TV'de, bir izlencede çıtlatmış bile, şöyle: - Bazı ciplerin, devrilme oranının yüksek olduğunu sapta- dık; bir gün bunlan da açıklayacağız! Bunu duyan patron lyıce telaşlanmış: - Vereceğim ben bu parayı! diye. Danışmanı soruyor: - Neyapalım? - Vermesin! dedim. Verırse onu da eleştiririm! Bir daha gelmedi, ne oldu bılmiyorum. Geçenlerde, bir izlencede, ilginç bir şey vardı: Ölü doğmuş bebekler, doğru dürüst gömülmedıkleri için, kedilerin onlan yedikleri görüntüleniyordu. Bir kedi geldi, gözü ölü doğmuş çocuğun cesedindeydi. Tam o sırada bir şey oldu. Kedinin arkasından parmakla itildiğini sezdim. Parmak görünmedi ama, kedinin titremesinden uyarıldığı belli oluyordu! Van'ın Edremit ilçesi yakınlannda düşen "/vfers/n"uçağının düşmeden önce pilotuyla kule sorumlusu arasında geçen konuşmalann da masa başında düzenlendiği anlaşılıyordu. Hele bunu, zaman zaman "Siyaset Meydanı" izlencesinde, ızlediğim Ali Kırca'nın yapmasına çok canım sıkıldı. Hemen tüm gazetelerin verdıği konuşma şöyleydi: "Kule - Görüş mesafesi yok, ınemezsin... Pilot - Bir daha deneyeceğim. Kule - Görüş mesafesi 100 metre. Pilot - Deneyeceğim. Kule - SeniAnkara 'ya göndereceğım, ya da Diyarbakır'a... Pilot - Bir daha deneyeceğim, olmazsa Ankara'ya döne- rim. Kule - Inme... Seni bile göremiyorum... Sadece uçağın se- siniduyabiliyorum. Ankara'ya dön..." Baştan sona uydurma bir konuşma biçimi. Kule sorumlu- su ile kaptan pilot böyle konuşamaz. Konuşma, uluslararası belirlenmiş sözcüklerie olur. Ali Kırca, önceleri deniz kuvvetlerindeymiş. Gemi kaptan- larının konuşmaları böyle midir? Uçağın "kara kutu"su, bu- lunup açılmadan, kuledekı mühürtü konuşma bandı çözül- meden, konuşma metinlerı bilinemez. - Efendim, kule görevlisi ile konuştuk, o söyledi! deseniz yine inandıncı olamazsınız. Nereden mi biliyorum? Ali Kırca, eskı bir denizci olduğu gi- bi, ben de eskı bır hava trafikçısiyim. Ulus gazetesinde yazı- laryazdığım 1957-58yıllannda, "Hava TrafikKontrolörü"ola- rak, Esenboğa'da, Yeşilköy'de, Elazığ'da çalıştım. (O zaman yazarlık kann doyurmuyordu!..) Uzgöreç (televızyon) çıkalı, gazetecilik unutulur gibi oldu. Ama, değil. Kalıcı olan gazeteciliktir. Basını, gazetelere bu- laşmış olanlan düzeltip yola getirmek de, yine gazetecilere düşüyor... Ali Kirca, yetkililerin, "Bu yayımlanan konuşma bir senar- yodur" şeklindeki açıklamalan karşısında direndı. Yanlışı sa- vunmayı sürdürdü... • Yılbaşı gecesı Halrt Çelenk aradı; altta kalmamak için - Bu gece hangı bardasınız Halıt Bey? diye takılayım, de- dim... - Kınk kemiklerimin ağnsı dinerse, gideriz bir bara! yanıtı- nı verdi. Amanın... Halit Bey düşmüş, iki kaburga kemiğı kınlmış. Açıdan ne yatabilıyor, ne oturabıliyormuş. Halit Çelenk'e "Geçmiş olsun" dedim. - Ben siziarayacaktım, size, Şekibe Hanım'a iyiyıllardile- rim! diye ekledim. Yılın son günlerinde, eş dost, sayrıevlerine taşınmıştı. Köy Enstitülü Abdullah Özkucur, Ibnı Sına Saynevi'nde amelı- yat oldu. Ozan Ali Yüce de, ameliyat oldu, bugün evine çı- kıyor. Anayasa Mahkemesi emeklı uyelerınden Nahrt Saçlı- oğlu, bir sure önce ameliyat olmuş. Şimdi evinde. Ertuğrul Alattı, Izmir'de, o da ameliyatlı. O: - Tann bu ülkeyi yönetenlere us, düşünce versın! dedi. ServerTanilli telefon ettı, benden önce Onat Kutlar'ı Ame- nkan Saynevı'nden arayıp oğlu ile konuşmuş: -OnatKutlar'ınbaşınagelenler, ülkenın ayıbıdırf dedi... Do- ğan Kasaroğlu da, aynı sayrıevinde yoğun bakımdaydı. Öncekı gun. Hüsnü Göksel, Metin Aksoy, Varlık Ozme- nek birlikte, Hüsnü Bey'ın arabasıyla Haymana'ya gıdip, ora- da Haluk Gerger'le Fikret Başkaya'yı, Remzi Küçüker- tan'ı, görelim dedik. Oradakı siyasal hükümlüler yedi kişi ol- muşlar. Onlara, ozan Yılmaz Odabaşı, tiyatro yazan Numan Baktaş, Dev-Sol'dan Abbas Dehmen, Kandıra'dan gelen ll- han Kaya da, (20 ay hapıs) katılmış... Remzi, Kenan Bey'e, idamdan yargılandığı duruşmalannda, ağır sözler söylediği gerekçesiyle yatıyor. İdamdan kurtulmuş da Kenan Bey'den kurtulamamış. Remzi 13 yıl yatmış. Vardığımızda Haluk, yatağında kültürfizik yapıyordu. Takıl- dım: - Sizi evde bulacağımızı düşünerek randevu almadık! Hüsnü Bey, Haluk'lara, kitaplarını getirmişti. Arasında son romanı "Ayışığı Sonatı"da vardı. Yeni yıla girerken, beni sevindiren olay: Bır okurumun Al- manya'dan getirdiği "domuz" resmı ile "domuzlu"yılbaşı kar- tı oldu! Bir de "Türk Henkel" dergisinin kapağı! "Dünyada ge- lir dağılımı dengeleri bozulurken... Pastayı paylaşmak... "Ka- pakta üç domuz biblosu, en altta büyük domuz, onun üstün- de orta büyüklükte, onun da üstünde minik bir domuz! Pay- laşın bakalım... BULMACA 1 2 3 4 5 6 SOLDA> SAGA: 1/Ortaboy demirçivi. 2/ Eski dilde erik... Çalgı eşliğinde oynamayı mes- lek edinmiş kadın. 3/ Çok ağır bir çeşit tokmak ya da çekiç. 4/ Şarkı, türkü... Yılanbalığının, beş altı santim boyundaki yavru- suna verilen ad. 5/Bir ili- nıiz... Gelir. 6/ Mersin yakınlannda kurulu pet- rol antım tesisi... Molib- den elementinin simge- sı. II Ölenlerin kılına- mamı ş namazlan v e tutul- mamış oruçlan için verilen sada- ka... Iskambil'deki maçarengine ve- rilen bir başka ad. 8/Birsorusözü.. Üstü toprakla örtülmüş saman yıgı- nı. 9/ İçinde magnezyum, kalsiyum, demir ve alüminyum bulunan, am- fibol grubundan doğal silikat. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/Türkiye'deki hemen hemen bütün göllerde bulunan göçebe bir ördek. 2/ Akdeniz bölgesinde bir akarsu... "Semaya çektı ah ü figanım" (Karacaoğlan). 3/Bedenin ya- şama gücü... Üzerine yazı yazılan tabaklanmış ceylan derisı. 4/ "Sun sâgan sâki bana desünler / Usanmadı gıtti gör o divâ- ne desünler" ı (Şeyhülislam Yahya). 5/ Bir ılimiz... Maddenin, kimyasal bir tepkımeye gırebilen en küçük parçası. 6/ Eritılmiş hayvansal yağ... Bir nota. 7/Çok seyrek bulunan... Renklı tele- vizyon sistemlerinden biri. 8/ Düşünceden çok, canlı duygulara ve aşka dayanan sanat yapıtı. 9/Asya"da bir ülke... Hayvan ağılı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear