Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 27OCAK1995CUMA
14 KULTUR
Onat Kutlar'ın dostlan, 59. doğum gününde Alkazar Sineması'ndaydı
Yıldızı hiç sönmeyen bir efsane
/zLENİMLER
İyi ki doğdun Onat
AVDIN ENGtN
Merhaba Onat; Öncekigün, evet
evet, senin doğum gününde, Alka-
zardaydık Kimler mi vardı ? Soru
mu bu şimdi ? Hemen herkes ora-
daydı. Olmasıgereken ve orada bu-
lunma onurunu haketmiş herkes...
Gelemeyenler, inan gerçekten gele-
medikleri için orada değillerdi. Ör-
neğin Yaşar\(Kemal) Ağabey. DGM
savcısıyla mı buluşacakmış ne...
tyi bir doğum günü şenliği oldu
Onat. Tadı, buruk tadı, hâlâ dama-
ğımızda. Yazar arkadaşlardan se-
ninle "hukuku " en eski olanlarsah-
nede "yazar " seni anlathlar. Sonra
sinemacılar geldı.
Onlar da "sınemacı " senı. Şu bi-
zim Adanalı, Alı Özgentürk tutup
"Sela 'nın Meyhanesi "nden söz et-
mez mi ? Evet. evet "Rahyı açıksat-
ttğı için hzdığımız Sela "nın meyha-
nesinden... Alkazar 'ın halkonunday-
dım. Bir baktım gözlerim dolmuş.
Haydaaaaaa anılar, am kesitlen
gözyaşlanndan hızlı akmaya başla-
dılar. Frankfurt 'ta. ayazpaşanın kol-
gezdiği o Orta Avrupa kentinde el-
ma şekeri yalayarak ızlenen sirk ör-
neğin.
Ben bir siyasi göçmen. sen, senin
deyiminle bir "müebbet göçmen ".
Yapdacağın en iyisini yapıp gittiği-
miz sirk Küçücük çocukların ara-
sında ikı koca herif lkisi de kel. Son-
ra Rus patyaçonun çocuklara öğü-
dü:
- Ağlarsanız gözyaşt akar. Göz-
yaşı akarsa bovalar akar. Öyleyse
dilınizle üst damağınızı gtdtklayın.
Baktmız kesmedi gözyaşlannızı, ıs-
lıkçalın. Böyle, şimdi yaptığımgibi,
ses çıkarmâdan ıshk çalm. Bıçakgi-
bi kesilir gözyaslan..
Anımsadın mı iki kişi ıshk çalar
gibiyapışımızı ve sonra da herkesin
bize bakmasına yol açan kahkaha-
nı:
- Ulan yaptığımız saçma Aydın.
Ağlamıyoruz ki ıshk çalalım.
Önceki akşam, Alkazar'da, taaa
balkonda, balkonun en arkalarında
genedenedim, habıreıshkçaldım. I-
ıhL. Ya Şopov bizi kandırmış va...
Yani kesmedi. Zeynep Oralsinema-
cılardan sonra Zülfii Livaneli 'yi ça-
ğırdı sahneye. "Ay bu adam gene
kendi reklamım mı yapacak? " diye
homurdananlar oldu. Livaneli ya-
nılttı onlan. Hiç enstrüman kullan-
madan, tok bir sesle ve pek duygu-
lu, türküsöyledi: "Yiğidimaslanım"
dedi, "Yiğidim aslanım burda yatı-
yor".
Gene ıslık çalmayı denedim. Bak
Onat, inan banao Şopovyalancımn
telaymis.
Sonra baktım bir ara Sezen Aksu
çıktı sahneye. Ne ağlamaklı. ne ke-
yifli, öyle, dümdüz, yalın bir sesle.
"Şarkı söylemeye geldim" dedi.
"Onat için şarh söylemeye.." Atil-
la Özdemiroğlu keman çalmayagel-
miş, Levent Yüksel gitar. Orhan
Topçuoglu da vurmah bir saz kul-
landı. tki şarkı söylediler. Şu
"FM'lerde duymadığımız türden,
"Haftanın Hitîeri" arasına girme-
yen türden iki şarh. Sesstce indiler
sonra sahneden.
Çokgüzel oldu canım doğum gü-
nün Onat, çokşanh oldu. Yani inan-
mayacaksın ama konuşanıyla, söy-
leyeniyle, dinleyeniyle, seyredeniyle
pek güzel kuüadık doğum gününü.
Hatta az biraz hskandım mı ne ?
Kentin hatta ülkenin en seçkin ay-
dınlan neredeyse eksiksiz doğum
günündeydi oğlum. Nastl hskan-
mam!..
Annen de konuştu. Fıstık ağaçla-
nnın gölgesinde ve portakal çiçeği
kokan bahçelerde geçen çocuklu-
ğundan sözetti. Sonra gene ıshk çal-
ma çabası, gene Şopov...
İyi kidoğdun Onat. Doğumgünün
kuilu oldu.
Kültür Servisi - "Bizi anan son
kişi hayatta oldukça yaşamay a devam
edeceğjz." 25 ocak, bombalı saldın
sonucu aramızdan aynlan Onat Kut-
lar'ın doğum günüydü ve dostlan,
Jean-Paul Sartre'ın yukandaki söz-
lerinı doğrularcasına biraradaydılar.
Onat Kutlar da yazdıklanyla sinema-
ya ve Türk sanat dünyasına katkıla-
nyla yüreklerde bıraktığı derin izler-
le capcanlı oradaydı.
Gecenin sunuculuğunu üstlenen
ZeynepOnü bu programı hazırlarken
hep gülümsemeye çahştıklannı, an-
cak bunun çok zor olduğunu belirte-
rek ilk sözü yazann annesine verdi.
Kutlar'ın portakal bahçelen içinde
bir evde doğduğunu, çok güzel bir
çocukluk geçirdiğini anlatan annesi,
oğlunun tüm sevenlerine teşekkür
ederken sahnede arkadaşlan Adatet
Ağaoğiu, Füruzan, Cevat Çapan. Fe-
rit Edgü ve Fethi Naci yerlerini aldı-
lar.
Adalet Ağaoğiu, Kutlar'ın PabJo
Nenıda'dan alıntıladığı "Yörgunum
İnsan Olmaktan" sözüne şu yanıtı
verdi: "An Onat, sen yorgun oisaydın
ne işin vardı o akşam Taksim'de? Ve
sen yorgun oisaydın, biz bu akşam
burada toplanır mıydık? tyi ki ara-
mızdasın."
"Türkiye öyle bir yer oldu ki, yal-
nız ölümler bizi bir araya getiriyor"
diyen Fethi Naci ise yazann "Bahar
İsyancıdır" adlı kitabı için yazdığı
yazıdan bir bölüm okudu. Füruzan,
sözlerine, "İnanılmazdeğerlibirya-
zan kaybettik" diye başladı, ama
"Kav bettik" demek istemiyordu:
"Sürekliliği sağlayabiliriz, onu tekrar
tekrar okuyarakT
Ardından Işık Yenersu'nun sesi
kapladı salonu. Onat Kutlar'ın şiiriy-
di okuduğu; "Bir Soru".» "Ne kakü,
ne kaMı bizden geriye".
"Çok şey kaldı" diye söz aldı Ce-
vat Çapan: "Kalan şeyler yaşayabile-
cek şeyler. Onat'la birlikte olduğu-
muz yıllarda bizim hayatımızı hep
zenginleştirdi. güzelleştirdL insanlaş-
tırdı. Şiiıîeri Fransızcaya çevrildiğin-
de dinieyenlerin tüv leri ürperdi. Şiir-
de yarattığı güzellikler bütün yazdık-
lannda. yaşadıklannda ortaya (,'ikj-
yor. Guzellik, kalıcı bir güzeink."
Onu hep gülen yüzüyle hatırlamak
isteyen Ferit Edgü ise Onat Kutlar'ın
Kemanını
kaybedip
une
Sezen Aksu, Onat KuÜar için şarkı söyledi; Ali Özgentürk, Erden KıraJ, Ömer Kavur ve Vecdi Sayar onu anlaitı.
yapıtını, "yanm kalmış bir yapıt"
olarak nitelendirdi' "Ama unurma-
mak gerekir kl ilk gençliğinden beri
ha> ranük duyduğu Kafka'nın yapıb
da yanm kalinış bir yapıttar."
Demir Özlii'nün sesi ise çok uzak-
lardan, taa Paris'ten bir mektup ile
gelmişti. "Onat'a rastlayan bomba
parçalan, hepimizin ölüm ilanıdır.
Arok kayb«decek bir şey kalmamış-
nr."
Yazar dostlan yerlerine geçerken,
Zülfu Livaneli yüreklere işleyen şar-
kısı "Yiğidiın Asianunn
ı söyledi.
Zeynep Oral ise hep onun sözleriyle
sesleniyordu dostlanna. Denemele-
rinden, öykülerinden parçalar oku-
yordu. Daha sonra Kutlar'ın sinema-
cı dostlan aldılar sözü ve bu kez si-
nemacı yönünü anlattılar onun.
Ömer Kavur, her işinde ona danıştı-
ğını söyledi: "Onat'la ilk sinema ça-
lışmasını gerçekleştirme onurunu
ben yaşadım. Onat onca bilgi dona-
nımına rağmen. onca kühüıiü, zeki
ounasına rağmen sade ohnayı secmiş-
tL Gösterişten uzak, yahn, çok erdem-
B bir kişiligi vardı. Önu hepimiz çok
özleyeceğiz. Eğer onu yaşatmak isti-
yorsak, düşüncelerini, ilkelerini _so-
nuna kadar savunmauyız.r>
Ali Öz-
gentürk için ise "yüdıa hiç sönmeyen
bir efsane"ydi Onat Kutlar: "Paüat-
tığı büyük bir kahkahanm sonunda
ondan gizli bir şey ögrendiğinizi his-
sederdiniz, gizli bir şey öğrendiğini
de. Hem gizli bir öğretmen hem de
gjzli bir öğrenciydi. Bu alcak bomba,
Türkiye'in en âltın beyinli, en ahm
kalpli insanlanndan birini yok etti.
Türkiye. daha da yoksullaşü."
Rutkay Aziz bir öyküsüyle andı
Onat Kutlar ı. Erden KıraL "Onat,
istinat duvarımızd]"dıvordu: "Onu
uzaktan yakından tanıyan herkesi
çok etkiledi. Onat, şiir gibi adamdu
Katiilerinin bulunacağını sanmıyo-
rum. Bulunsa da Onat faiü meçhul
cinayete kurban gHti. Çünkü Onat
efsane oldu."
Vecdi Sayar ise "Tek başına bir si-
vil toplum örgütüydü" dedi ve ekle-
di: "Belki yanm kalmış bir yapıttı, a-
ma önemli bir yapıtb. .\rkasuıdan he-
pimiz güzel sözJer söylevebiliriz. A-
ma bunun fazla bir faydası yok. Onat
bizden şunu beküyor: Onun savun-
duğu degerlere sahip çıkalım."
Isa Çelik de Onat Kutlar'a ilişkın
bir dia gösterisi hazırlamıştı. Ama
daha önce Sezen Aksu sahneye çıka-
rak; Orhan Topçuoglu, Levent Yük-
sel ve Atilla Özdemiroğlu eşliğınde ı-
ki şarkı söyledi. Onat Kutlar'ın çok
sevdiği "Kavaklar" ve Sezen Ak-
su'nun içinden gelen "MasaP.
Ali Özgentürk, "Onun kendini ya-
karakyaşayan sanatçılar kavminden
olduğunudüşünürdüm~demıştı Se-
zen Akiu da öyle... "Işığa uçar tüm
pervaneler / Ateşe giderken ne şa-
haneler."
kavuştu
Kültür Servisi - Onaltı
yaşındaki kemancı \anessa-
Mae Nichoison, 200 bin
poundluk (yaklaşık 13 milyar
TL) kemanı çalındıktan sonra,
günümüzün en ünlü genç
klasik müzikçilerinden biri
haline geldi.
1761 yılı yapımı Guadagnini
kemanının çalınmasıyla ilgili
haberler verilirken; yan
Taylandh, yan Singapurlu
sanatçı, keman çalarken
televizyonda görününce bir
anda üne kavuştu.
Vanessa-Mae de duruma uygun
bir açıklama yaparak
kemanının yalnızca bir antika
olmadığını. onunla arasmda,
özel bir ilişki olduğunu söyledi:
Vaşamı aşan bir olgu
"Gremlinler fibnindeki şirin ve
komik varatıklardan
esinlenerek kemamma Gismo
adını venmiştim. Kemanımın
çalındıgı sabah, sanki evcil
hayvanun ölmuş gibi hissettim."
Nicholson'ın bağlı olduğu
ajansın yetkilileri. çaluıan
kemanın satılmasını
engellemek için, müzayede
salonlan ve aracılarla ilişkiye
geçtı.
Yapılan açıklamalarda,
Nicholsonın Bach'ın Toccata
ve Füg'ünü yorumladıgı EMf
plak şirketi tarafindan
yayımlanan 'singk'ından söz
edilmesı. Nicholson'a,
kendisini tanıyan bir avuç
klasik müziksever dışmda da
pek çok hayTan kazandırdı.
Genç sanatçının yeteneği ise
tartışılmıyor. Kraliyet Müzik
Okulu'nun eski yöneticisi
Mkhael Gough Matthevvs'a
göre o."üpkı Mozart ve
Mendelssohn gibi, yaşuıı aşan
bir olgunluğa sahip".
İstanbul Devlet Tiyatrosu, Behiç Ak'ın 'Bina' adlı oyununu Birim Tiyatro'da sahneliyor
Kamksannuş işlev karmaşası..•GAMZE VAR1M
Bir bina düşünün... Spor salonu
olarak ınşa edilmiş olsun. Ancak iki
yöneticisinin ıcraatlan dogrultusunda
akşamlan burada düğünler yapılsın,
pinpon oyunu sırasında kaybolan top-
lar daha sonra havuzda bulunsun. gra-
fıkerler köfte yapsın. telefonlara gü-
nün bellı saatlerinde radyo ve telev iz-
yon kanallan kanşsın, soyunma oda-
lannın bir kısmı iptal ediürken bir IÜS-
mı isteyene kıralansın, oturma salo-
nu, insanlar sabahtan akşama dek otu-
ruyorlardıve kilıtli tutulsun. kitaplık.
herkes doluşup bir şeylerokuyor. öğ-
rencilerödevlenni yapmaya gidiyor-
lar diye kapatılsın. tuvaletler iptal
edilsin, klozetler sökülüp içlen dol-
durularak taburelere dönüştürülsün.
Kısacası, bir bınantn, mesleklerin,
mekânlann ve eşyalann, hemen her
şeyin işlevinin başka bir şeye dönüş-
türüldüğü bir karmaşayla karşı karşı-
ya olalım. Üstelik bütün bu işlev kar-
maşasj, binanın miman dişında her-
kes tarafindan doğal karşılansın...
Gazetemiz çizerlerinden Behiç
Ak'ın Kültür Bakanlığı tarafindan
açılan yanşmada ödül alan ilk oyunu
'Bina'dan söz ediyoruz. Ak, böyle bi-
nalann içinde çok bulunmuş, yöneri-
cilenyle karşılaşmış. Bu oyun belki
de bütün o binalann bıleşkesi. "So-
nuçta ortaya bir mekân kullanımıyla,
bir mekânı oluşrurmak ve gelişitir-
mekle ilgili, insanlann oluşturmadığı,
kendi kendinc oluşan ve hiçbir biçim-
de (am olarak tanımlanamavan bir
anlavış çıkıyor. O anlayişı sergilemeye
çalışOm" dıyor Ak.
Behiç Ak, oyundaki tek tasanmcı-
Kültür Bakanugı'run Oyun Yanşması'nda ödül alan 'Bina'yı Özgür Yahm yönetti. (DEVRİM BARAN)
nın, bıkıp usanmadan binanın asıl iş-
levini yineleyipdurduğu için konfor-
mist gibi görünen mimar olduğunu
vurguluyor. Açmaza giren bina, belir-
siz bir yazgıya doğru gidiyor. Yöne-
ticileri bu yüzden miman çağınp. onu
ikna ermeye çalışıyorlar. Ama neye
ikna ermek ıstediklerini onlar da bil-
miyorlar. Ak, "Birilerini hiç bilmedi-
ğimiz bir duruma ikna ermeye çaüş-
ma atmosferini belki bazen biz de va-
şıyonız. Oyun şöyle bir hale dönfişü-
yon Sanki miman ikna ederlerse, o-
lay hallolacak gibi. tşlevi kaybolmuş
binada başka bir rür işlev var aslında.
Hayat onu bir şekilde doldunnuş" dı-
yor.
İstanbul Devlet Tiyatrosu tarafin-
dan sahnelenen oyunun yönetmenı
Özgür Yahm. Bu oyunla ilk yönet-
menlik denemesini gerçekleştiren Ya-
hm. 'Bina'yı aşın defonnasyona uğ-
ramaktan dolayı işlevini ve anlamını
yitirrniş, ne olduğu artık belli olma-
yan bir mekân olarak düşündüklerini
behrtiyor: "Bir deformasjon varsa
ortada, vaşamın her boyutuna geçi-
yor. Bu ovunda beni en çok ilgilendi-
ren şey, insanlann bu deformasvon
içinde nasıl yer akhklan, bunu nasıl
kaıuksadıklan ve kanıksadıklan şeyi
kendilerine göre nasıl rasvonauze et-
tikleri, oyun kişisi olarak nasıl tepki-
ler gosterdikleri. Ben bunlan sahne
üzerinde bir hayata dönüştürmeyeça-
hşüm".
Bu deformasyonu kanıksayama-
yanlar bir pürüz olarak kalıyorlar.
Oyundaki tek pürüz de mımar. Çün-
kü yapılan icraatlann doğru olmadı-
ğını söyleyen tek kişi o.
'Bina'yla herhangi bir şey simge-
lemeye çalışmadıklannı belirten Ya-
lım'a göre, yaşam çeşitli yönlendir-
melerle, biriİerinin verdiği kararlarla
birtakım yollara giriyor. Bu yollan da
insanlar bir süre sonra kanıksayıp
"Evet, hayat bn" diyorlar. Yaşamda
pek çok şeye para açısından bakıldı-
ğında, her şey kolayca ekonomik fay-
da getirecek şekle dönüştürülebiliyor.
Ama bu süreçte pek çok şey anlamı-
nı yiririyor. 'Bu tek boyutlulaşma in-
sanı epev yoksullaşanyor. Pek çok an-
lamı. hatta yaşama sevincini ortadan
kakurabilivor. Fakat bütün bunlann
olabilmesi için insanlann bunu kamk-
saması gerivor. Bu kabullenme benim
için bu oyunda daha önenıliv di" dıyor
Yalım. '
Ona göre kültürün içinde belli bir
yeri olan, belli bir amaçla var olagel-
miş bir yanını, tek boyutlu bir bakış
açısıyla başka işlevlere çekmek aynı
zamanda kültürün o boyutunu yok et-
mek demek. Türkiye'nin ekonomisi
sıkışık diye tutup operanın bütçesi-
nin şak diye kesilmesini örnek olarak
gösteriyor buna.
Oyıında Taner BirseL Zafer Algöz,
Ayşe Tunabov lu. Yeşim Kızuçec, tştar
Gökseven. Nihat tleri, Levent Oktem,
Alper Develioğlu, Vala Önangüt ve
Fuat Onan rol alıyor. 'Bina'' bir ekip
çalışması sonucu ortaya çıkmış.
Gerçek yanlan olan absürd bir oyun'Bina', Behiç Ak'ın pek çok
mekânla ve o mekânlar üzeri-
ne düşünen insanlann düşün-
celeriyle ilgili günlüğüne yaz-
dığı notlardan, uzun süre bellı
düşüncelenn bazı şeyleri da-
yatması sonucu oluşmuş. 12-
13 yıldır oyun yazmaya çalışan
Ak, "Bina ilk defa başardığunı
düşündüğüm bir oyun oldu"
diyor.
- Oyundaki Bina'v ı artık ku-
rumlan işlemez hale gelmiş, bü-
tün sistemleri çökmüş bir top-
lumun küçük c\reniolarak dü-
şünebilir mijiz?
Aslında bir şeyi sembolize
etmek için yazılmış bir tekst
değil, ama isteyen böyle birta-
kım sonuçlar çıkarabilir. Bu
tekst kendini anlatmak için ya-
zıldı. Bunun çağnşımlan bir-
çok insanda farklı olacaktır.
- 'Bina'nın iki yöneticisi aşa-
ğı yukan aynı şevleri söylüyor-
lar. Diyaloglan birbirini ta-
mamlıyor. Sanki ikiye bölün-
müş tek Idşi gibiler.-
Bırbırlerini desteklemeye
çalışan insanlar onlar. O yüz-
• Türkiye'de gerçeklerden yola çıktığında insan zaten
absürd bir şey yakalamış oluyor. Çok gerçekçi insanlar
bana Türkiye'de son derece sürrealist gelmişlerdir. Ama
onlann fikirlerini başka ülkelere taşıdığıruzda katı
gerçekçi fikirlerdir. Ister istemez fondaki renge göre sizin
attığınız renk değerleniyor. Fonda yeşil varsa, attığınız
kırmızınm bambaşka bir anlamı var. Eğer fon pembeyse
kırmızınm anlamı değişiyor birdenbire.
den kendi kimlikleri yokmuş
gibi davjanıyorlar. Ama oyun-
da izlediğim zaman öyle olma-
dığını gördüm. Çok temel şey-
ler, ancak yazılabilir, onun dı-
şındakiler realizasyon sırasın-
da ortaya çıkacaktır. Ayııı diya-
loglan kuran iki insan, iki fark-
lı kişilik olabilir. Birbirleriyle
konuştuklan zaman kendi kim-
liklerini konuşuyorlar. Ama
oyunun geri kalanında Mi-
mar'la konuşuyorlar. Ona kar-
şı blok bir kişilik oynayarak,
kendi kimlikleri yokmuş gibi
davranıyorlar.
-Mimar'a nasıl bir işlev yük-
lediniz?
Mimar, son derece basit bir
gerçeği savunuyor. Bir spor sa-
lonu, bir yüzme havuzu ve pin-
pon masalan var. Doğal olarak
öyle olması gerektiğini düşü-
nüyor. Fakat hiçbir şeyi değış-
tirme gücü yok.
- Sonunda Mimar'a pes etti-
rryorsunuz?
Ben ettirmiyorum. Başka bir
ilişki sistemi içinde buluyor
kendini ve bu ilişki sistemi
içinde devam ediyor. Oyun bit-
miyor aslında.
- Kurumlarla bir ahp vere-
mediginiz var mı?
Kurum sözcügünün ıçeriği-
nı boşalttığınızda, birtakım in-
san ilişkilerinden oluşuyor.
Bizde, belki bütün dünyada da
eğilim, o ilişkilen gözardı edip
o kurumun işlevlerini ön plana
çıkannaktır. Bence insanlann
ilişkilen bir kurumu belirliyor
ve kurumsal olan, gerçek olan
o kurumun işlevinden çok,
içindeki kurumsallaşmış, belki
bir başka düzeyde anlaşılabi-
lecek insan ilişkileri. Onlarla
dalga geçen bir oyun belki bu.
Yani bir mekân içindeki altüst
ilişkileri, bir mekânı ele geçir-
me, bir başkasının hakkını al-
ma veya bir yerde bellı bir sta-
tüko kurmak, başkasına göre
avantajlı duruma geçmek için
belli ittifaklar kurma çabası...
- Çizgi karakterleriniz, ken-
dikrini çok iyi çözümlemiş ve
çok iyi ifade eden kişiler. Oyu-
nunuzdaki karakterieri ise pek
tanıyamıyoruz.
Kendi üzerlerine konuşmu-
yorlar. Çizdiğim karakterlerin
bir kısmı, kendi üzerlenne ko-
nuştuklan için. yani espri ba-
zen kendi üzerlerine konuşma-
lardan oluştuğu için onlan ta-
nıdığımızı varsayıyoruz. Oyu-
nun çizdiklerimle birbakış açı-
sı olarak belki bir ilişkisi var.
Ama temelde pek bir ilişkisi
yok.
- Oyunun bir yerinde bina-
nın iki yöneticisi. salt insanlann
ayaklan alışsın diye kitaplığa
gjdip hiç hoşlanmadıklan pek
çok yapıo okuduklanm anlaö-
yorlar. Olumlu bir amaca, yü-
rekten inanmaksızın hizmet
ediyorlar...
Bu, bir şeyin tadını alarak
yapıp insanlara anlatmak yeri-
ne, insanlan değıştirme fıkri-
nin, hayatın kendisinin önünde
gitmesi. Bizim toplumun ilginç
özelliklerinden biri. Belli in-
sanlann motivasyonlan hep
böyle inanç ağırlıkJı ve karşı-
sındaki değiştirmek, ama ken-
disini değiştirmemek üzerine
kurulu.
- Oyunda bir de saplanulan
olan kişiler var.
Bir binayı işlevsizleştirme-
ye başladığınız zaman, başka
bir tür lculvarda, başka tür in-
sanlar tarafindan o mekân dol-
duruluyor. Oyunun sonu, o tür
insanlann gelip aslında binayı
bir şekilde ele geçireceğim
gösteriyor. Tek saplantısı ho-
moseksüel olmadığını iddia et-
mek olan bir adam var. Çok
yaşlı bir adam, devridaim ma-
kinesini buldugunu düşünüyor.
Sonuçta, saplantılanrun ötesin-
de onlann geldiği bir mekân
orası. O mekânda bir hayat var
ve o hayata geliyorlar.
-Onlann saplantılan vüzün-
den bir ara bir sağıriar diyalo-
ğu çıkıyor ortaya_
Oradaki hayatta anlaşmak
önemli değil. Hiç kimsenin an-
latılanı dinlemek veya bir şey
anlatmak zorunda kalmadığı
bir hayat. Ama o da bir hayat.
Bunu sadece sergilemek is-
tedim.
Kurucular Kurulu
Başkanı Leyla Gencer
Kültür Servisi - tstanbul Kültür ve Sanat Vakfi, yenitaşındığı Beyoğ-
lu Istiklâl Caddesi'ndeki binasında ilk basın toplantısını gerçekleştirdi.
tstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Şakir Eczacıba-
şı ve Genel Müdür Melih Fereli'nin kahlımıyla gerçekleşen toplantıda, dü-
zenlenecek festivaller ve yeni uygulamalar üzerine bilgi verildi. Toplan-
tıda; tstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Kurucular Kurulu'nun son toplantı-
sında Şakir Eczacıbaşı'nın Yönetim Kurulu karanyla getirdiği öneri üze-
rine vakfın kurucular kurulu başkanlığına oybirliğiyle dünyaca ünlü Türk
sopranosu Leyla Gencer'in seçildigi açıklandı. Toplantıda aynca; 14.
Uluslararası İstanbul Film Festivah'nin 1-16 nisan, 7 Uluslararası tstan-
bul Tiyatro Festivali'nin 22 mayıs - 4 hazıran. 23. Uluslararası tstanbul
Müzik Festivali'nin 20 hazıran - 16 temmuz. 2. Uluslararası İstanbul Caz
Festivali'nin 1-15 temmuz, 4. Uluslararası İstanbul Bienali'nin ise 16
Ekim - 9 Aralık 1995 tarihleri arasında gerçekleştirileceği belirtildi.
1994 Nisanı'ndan bu yana çalışmaları etkileyen olumsuz ekonomik
koşullara karşın nıte-
PORTRE / LEYLA GENCER
liğinden ödün ver-
meksizin etkınlikleri-
ni sürdüren vakfın
1995 yıh İstanbul fes-
tivalleri için öngörü-
len bütçesi 8 milyon
dolar. Bu yıl Kültür
Bakanlığfnın vakfa
katkısı ise yüzde beşi
oluşturuyor. Vakfın
bütçesi içinde en bü-
yük payı sponsor ku-
ruluşlardan elde edi-
len gelir oluşturuyor.
Bu nedenle İstanbul
Kültür ve Sanat Vak-
fı, 1995 yılı sponsor-
luk programında da
önemli yenilikler ya-
parak vakıf bünyesin-
de, Ömür Boz-
kurt'un başkanlığına
atandığı Sponsorluk
Yönetmeliği progra-
mını oluşturdu. Ku-
rumsal sponsorluk,
festival sponsorluğu,
bölüm ve gösteri
sponsorluğu katego-
rilerinden oluşan
sponsorluk programı-
nın yanı sıra geçen yıl
başlatılan İstanbul
festivalleri "Destek
Programı Üyeliği'' bu
yıl da sürdürülecek.
Toplantıda konu-
şan Şakir Eczacıbaşı,
23 yıl boyunca vakfın
başkanlığını yapan
Nejat Eczacıbaşı'nın
ardından, bir yıl son-
ra trajik bir biçımde
Onat Kutlar'ı kaybetmenin acısını yaşadıklannı belirtti. Onat Kutlar'ın
çok sevecen bir insan olduğunu. onunla 20 yıl birlikte çahştığını dile ge-
tiren Eczacıbaşı; "O, toplumuna katluda bulunan bir kişiydi En büyük
korkusu terördü. Herkesin kaybettiği tek oyunun terör olduğunu söyler-
di. Terör içinde olduğunu dile getirirdi. Ve terör onu aramızdan aldı. Onun
gibileri bırakın Türkiye'yi, dünyada da çok zor yetişir, bu yüzden onu çok
arayacağız'' dedi.
Istanbul'u bir kültür başkenti haline getirmeyi amaçladıklannı söyle-
yen Eczacıbaşı, İstanbul'un çeşitli uygarlıklann bir arada yaşayabildiği-
nin en güzel kanıtı olduğunu vurguladı. Her kurumun festivalleri destek-
lemesi gerektiğine inandıklannı söyleyen Eczacıbaşı, düzenledikleri et-
kinliklerin özel kuruluşlann yardımıyla yaşayacağına ve böylece özerk
kalabileceklerine değindi.
Melih Fereli de, festivallerin Türkiye'nin tanıtımı için çok önemli ol-
duğunu söyledi. Yabancı basında da festivallerin, Türkiye'nin yüz akı
olarak değerlendirildigini vurgulayan Fereli, medyanın sürekli vakfın ya-
nında yer almasınmın kendilen için çok önemli olduğunu belirtti.
Callas. Sutherland ve CabaOe ile beraber
"Donizetti Rönesansı"nı gerçekleştiren dört
sopranodan biri olan Leyla Gencer bugün
sadece Donizetti rolleri ile değil, aynı
zamanda Bellini, Rossini ve Verdi rolleri ile
de genç nesle örnek gösterilen bir Dıva.
Dünyanın en ünlü opera evi olan Milano La
Scala Tiyatrosu nda sahneye çıkan ve bu
başansını tam 25 yıl sürdüren ünlü Diva,
yarattığı Donizetti kişilikleri ile opera
dünyasının sayılı isirnleri arasına girdi. La
Scala'da Callas'tan sonra Norma operasını
söyleme başansını gösteren ve başta ünlü şef
Arturo Toseanini'nin eşi olmak üzere ayakta
alkışlanan sanatçı, sadece ltalyan bel canto
repertuvannı değil, aynı zamanda Mozart'ın
ünlü soprano partilerini de yorumladı.