13 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 22 TEMMUZ 1994 CUMA HABERLER DİN, TİCARET VE SİYASET Gizli raporda dincitehlike O n yıl süreyle CIA'nin üst dûzey görevlerinde çalışan Graham Ful- lerdamgasını taşjyan "Türidye'de tsJam Köktenciliğinin GeleceğT başlıklı rapora, Iran Türkıye kar- şılaştırmast yaparak bakmanın büyûk yaran var. CLVde ûlkelerin gelecegi konu- sunda analizler yapan 'Uzun Dönemti Tahminler Bölümü'nü yöneten Fuller'in raporuna 'dörteDe sanlmaıun'bırkaç yönden irdelenmesi gerekiyor. Rapora dayanarak, bir yandan Islami hareketin son yıllarda kazandığı düzeyi övü(lü)yor, öte yan- dan Amerikan'ın öteki ûlkelerin iç işlerine kanş- ması haklı bulunu(lu)yordu. Sonra da siyasal kar- şıtlannın terminolojisi kullanılarak, Amerikan emperyalizminin bölgedekı etkinliğine karşıymış gibi görünü(lü)yor; özgûrlük, demokrası ve ba- ğımsızlık savunuculuğuna soyunu(lu)yordu. Raporun, Amerikan Savunma Bakanlığı Müs- teşariıgı'nın birsiparişi olduğunu bilen; raporda- ki bilgilerin Amerika'nın ülkemizdeki çıkarlan- na hizmet edeceğıni kabul eden anlayış; bana açık bir işbirliğini anlatıyor. Bu işbirliğinin en önem- li halkalan, elbette, gazeteciler ve yazarlar, düşün ve siyaset adamlan olacaktı. Tarih boyunca böl- ge halklannın siyasal önderlerini etkilemişler, ki- m zaman Ingilizler, kimi zaman Almanlar ya da Fransızlar ıçin çalışmışlardı. Bu tûrün son örnek- leri ise ABD ve SSCB çıkarlannın sözcülüğünü yaparak büyûdüler. Rand Corporation raporu bu işbirliğinin ne ilk, ne de son örneğidir. Öteki işbirliklerinden tek ay- nmı; ırtıcai başkaldınyı 'hafifealan', şeriat özlem- lerini 'yok gösteren' yanıyla ülkeler arası bir sa- vaşı değil, belki de bir iç savaşı körüklüyor olma- sıydı. sözctik Orijina) adı 'The Prospects for Isiamk Funda- mentatismin Turkey' olan 'Türkiye'de Islam Kök- tenciliğinin Geleceği' başlıkJı Rand Corparatıon raporu 'Amerikan Gizli Beigeierinde Türkiye'de tslamcı Akımlar' adı ıle kıtaplaştınldı. Kitabın takdim' yazısında, 'Harvard'lı Müslüman yazar Fehmi Koru'nun ılgınç yorumlan dıkkat çekıyor: "ABD'nin teknik aianda eğitim veren en iinlü üniversitelerinden Massachusetts Institute ofTech- notogy'nin (M.I.T) Uluslararası Araşonnalar Merkezi'nde (Centre for IntemationaJ Srudies) araşbnnacı olarak bulunduğum sırada bir şeyi daha yakından müşahade ettim: Amerika'da üni- versitelerle hükümct arasında başka yerterde kar- şuaşılandan daha yakın üişkiler bulunuyor. Bflhn- sei yaklaşımı zoruiüu gördüğü, uzun vadeli hesap- hr yapılnnKi yrfkfiginp inandıgı alanlarria hiîkıi- metin, koliarı ünhersiteve uzan» or, va oradaki öğ- retim üyesini kendi içine çekerek ya da istediği araşbrmayı üniversiteye ihale ederek, varmayı amaçtadığı sonucu gerçekleştiriyor.'' Hükûmetle iç içe bilim adamlannı, bakanlıklar- la bütûnleşmiş gazetecileri siyasal yaşamırruza Özal döneminde giren Amerikan eğıtimli-pasa- portlu bürokrat ve teknokratian düşündüğümüz- de 'dansı başumza denilmeyecek' bir durum bu. 'Takdim' yazısının satırlan arasında dolaştığı- nızda; 'bilimsel araşörmalara gönül veren bir ya- zann' kavrayışından, bazı önemlı ipuçlan çıkar- mak kolaylaşıyor "Amerika'da araştırmalar birkaç koldan yürü- tüiüyor. Resmen görevi başka OlkeJerie Ugüenmek ofauı Dışişkri Bakanhğı (State Department) diplo matnu* aracıhğryia nabız yokluyor. Tahran'daki ABD 'nin TürkiyeJ de İslam raporuna Fehmi Koru9 nun takdim yazısından: • Bu rapor gibi, Türkiye'yi ve İslam dünyasını yakından ilgilendiren konularda araştırmalar yâpmak için oluşturulmuş, zengin bir kütüphanesi bulunan, yüzlerce insanın çahştığı kurumlanmız olmadan, Türkiye'nin veya onun yannını ele alacağından emin olduğumuz inanan kadroların mutlak başansı mümkün görünmüyor. Bu takdim yazısı, yannla ilgili planlan olan kişi ve cemaatlere, böyle bir araştırma kurumuna sahip olmak yolunda adım atmalan için bir çağn yerine geçsin istiyorum. * Müsteşarlığı, 'etkflenmek istenen' Türkiye kamu- oyu olunca, fazlaca bir şey söylemeye fıiç gerek kalmıyor. Raporun "CIA'de üstkndiği önemh' gö- revkrden emekli olduktan sonra RAND kurumu- na araşormacı olarak geçen Graham Fuller'in ge- ndsonımhıluğualtında''hazırlanrnası ise 'ihtryat- h bir iyimsertikle karşüanabilecek' bir aynntı ola- rak duruyor. Amenkan Savunma Bakanlıgı için hazırlanan bır raporu haber olarak kullanan Tiirk basınına sövmek, ama raporun içenğini övmek ise çok başka anlamlar taşıyor. Özlemi duyulan düze- nin, başka sözcüklerle anlatıldığı takdim' yazısı şöyle noklalanıyor: "Bu rapor gibi, Türkive'yi ve İslam dünyasını yakından ilgilendiren konularda araştırmalar yap- mak için oluşturulmuş, zengin bir kütüphanesi bu- hınan, vüzfcrce insanın çalışügı kurumlannuz ol- madan, Türkiye'nin veya onun yannını eie alaca- ğından emin oMuğumıız inanan kadrolann mutlak başansı mümkün görünmüyor. Bu takdim yazısı, yannlaflgfliplanlan olan kişi ve cemaatlere, böyle bir araştırma kurumuna sahipolmak yohında adım atmalan için bir çağn yerine geçsin istiyorum.n 'Amenkan Gizli Belgelennde Türkiye'de Islam- cı Akımlar' kitabının sunuş yazısıyla yapılan bu çağn, belki de 3 yıl 10 ay 24 gün sonra gerçekle- şecek, kuruculan arasında Fethullah Gülen Ho- caefendi Hazretleri'nin de bulunduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın 'bir nur topu gibi doğduğu' kamuoyuna duyurulacaktı. | Yeşl kuşak çoculdan ABD Bfiyükelçfligi'nde ele geçen belgeJerden bu tür nabız yoklamalannın VV'ashington'a günü gü- nüne rapor edildiği anlaşüryor. Aynı belgeler, ABD Büyûkdçfligi'nde dipkomatsıfatryla çahştığı halde aslmda CIA ajam olan kişilerin de. bağh oldukla- n teşkilata görüş ve kanaatlerini bildirdikJerini gösteriyor. Her iki kanaJdan merkeze ubşan ra- porlar uzmanlar tarafindan değerlendirilryor. Ba- zı ihtisas isteyen konulann bagunsız araştırma ku- rumlanna ihale edilmesi de ABD'deki >r ayguı uy- gulamalar arasmda. Dtşişleri veya Savunma Ba- kanhğı >a da Merkezi Haberalma Örgütü (CIA), beüi bir konunun araşûrümasmı o alanda uzman- laşmış bir kurumdan isteyebilryor. 'Think Tank' (Düşünce deposu) adı ile anılan bu kurumlar ya bir üniversiteye ya da vakfa bağtı olarak çahşryor- lar. Rand Corporation, Institute of Polkv Srudies, Centre for Strategk and Internarional Srudies gi- bi araştırma kurumlannda yüzlerce uzman, bin- lerce degişik konuda araştırma yapıyoriar." Bu Amerikan rüyasından etkilenmemek, bılımle si- yasetm böylesme olumlu işbirliğine imrenmemek olası değil. Ama, küçük bir aynntı işi, bence, ber- bat ediyor. Şeriat yanlılannın kamuoyu oluştur- mak için başvurduklan yöntemi, kendi anlatım- lanyla ortaya çıkanyor: "Yapılan araşörmalann etkflenmek istenen kamuoyuna açıklananlan, ra- porluktan çıkarülıp kitap rialine getirilenleri oMu- ğu gibi ancak beürii kişilerin görebileceği tarzda sıruriı dağıtıma tabi tutulanlan da oluyor." Insan bazen binlerce sayfa yazıp, sadece üç sözcükle ya- ni 'etkilenmek istenen kamuoyu' sözcükleriyle suç üstü yakalanabılıyor. "Etinizdetuttuğunıızbu kitap, bir Amerikan araştırma kurumu (Think Tank)tarafindan hazırtaüian bir raporun metnin- den ibarettir_ Raporun müsvedde olarak hazuia- mş tarihi 1989 haziram. Bu son bilgi ayn bir önem taşıyor. Çünkü, eJdc henüz 'müsvedde' halinde bir nüshası bulundugu ve üzerinde 'yay ımlanmak için onay venlmemiştır' ve her sayfasuun albnda 'RAND'dan izin almadan çoğaltmak yasaktır' ka- yıdan olduğu halde, rapor Tiirk basınına sızdınl- mıştır. Hem de alö a> sonra... Okuduğunuzda gö- receğiniz gibi, Türkiye deki tslami hareketin son yıllarda kazandığı seviveden övgüyle söz eden ra- por, bizim basın tarafindan yeni bir 'ırtica kam- panyası" malzemesi yapılrruşü; adı 'Batılı bılimle çok yakından tanışan ve bılım felsefesinden Do- ğu-Batı arasındaki mevcut stratejik meselelere ka- dar her konuda yazan' yeni nesfl tslam entelektü- elleri arasmda anılan bir yazann yülardır basany- la yürüttüğü görevinden ahnmasmda gerekçe ola- rak kıdlanılmışür.'' Bütün bunlan söyledikten sonra, kitap haline getirilen rapora bir 'Takdim' yazısı yazrnak, aca- ba 'etkflenmek istenen kamuoyu' için aracılık yap- mak anlamına gelmiyor mu? 'Etkttemek isteyen' ABD Savunma Bakanlıgı 'tnanan kadrolann' Türkiye'deki mutlak başa- nlan ıçin yapılan çalışmalann geçmişi oldukça es- kiye dayanıyor. Bu çabanın uluslararası alandaki yen ve önemme, tarihi kökenlenne ınmeden, sa- dece 'bazı anımsatmalaıia' değinmek gerekiyor. ABD'nin ünlü 'beyinlerinden' Zbigniew Breze- zinsld gibi stratejistlennce savunulan Yeşıl Kuşak Projesı, araştırmamıza uygun düşen, bölgesel bir tasanm. Sosyalizmın gelişımini Islamı rejimlerle çembere alarak önlemeye -durdurmaya yönelik bir proje. Sovyetler Birliği'nin etki alanındakı Iran, Irak, Pakıstan, Afganistan ve Türkiye gibi ülkeler- deki Müslûman çoğunluk ıçin yazılmış siyasi bir 'reçete'. 1970'li yıllann sonlannda umut baglanan bu projenin, elbette, sosyal ürünlen de düşünül- müştü. Projenin başanlı olması, nicel ve nıtel ola- rak etkileyeceği insanlara baglıydı. Yurtdışında eğıtim görmüş, Müslûman kımlıği ıle kendini ta- nıtan ınsanlar üretılmeliydı. Müslûman yazar, Müslûman mimar, Müslûman sanatçılara gereksı- nım vardı. Islamı kesım içmde insanlann kendi- lerini çok iyi anlatamadıklannı' anlatabilecek, be- cenkli starlar gerekiyordu. Bunlar televızyon ek- ranından başını uzatıp 'bir devlet dini olarak doğan tslam'ın' temsilcisi sıfatıyla 'ortak noktalaruıuzı bulalım' önerisini yapabılecek, uzlaşma yanlısı 'presentabie' insanlarolmalıydılar.Sovyetler'in çö- küşünden sonra Yeşil Kuşak Projesı boşlukta kal- dı. Ama, projenin üriinü Yeşil Kuşak çocuklan boş durmayacaklardı. Mûslüman kımlıkleriyle yaşa- mın içıne gırip, 1980'den bu yana gösterdıkleri per- formansla, Islamı düzeni kurma şansını yeniden el- de etmışlerdı. 'Arkalanna' iyi bir eğitim, 'yanlan- na', tanhi düşman solculardan yeni yoldaşlar ala- rak; 'öolerine' de terörve yoksulluktan bunalan bir halkı katarak tarihi bir fırsat yakalamışlardı. YsrnıfembVB ohmlu BtRBAKIMA SERVER TANİLLt Kuypukluyıldız ve flğaç Üstüne... İyi oldu kuyaıkluyıldızın Jüpiter'e çarpması!.. Neden derseniz, gözlerimizi yeniden göğe çevirdi. Bir iki haftadır, tedirgin bir halde seyrediyoruz gökyüzünü. önce, kaygılandıncı haber geldi: Shoemaker-Levy kuyaık- luyıldızının Jüprtergezegenınin çekimıne uğrayıp ona çar- pacağı söylendi; geçtiğimiz cumartesinden beri de çarp- malar başladı. Dehşet verici sonuçlan televizyonlardan ve gazetelerden izliyorsunuz. Gök, binlerce yıl korkutup durmuştur insansoyunu ve boşinançlara yol açmış, beslemiştir onlan. Dinlerin oluşu- munda da, bu boşinançlann büyük payı vardır sanıyorum. Bizim Kuran da içinde olmak üzere, açınız kutsal kitapla- n, gök, giderek evren üstüne, ipe sapa gelmez şeyler gö- receksiniz sayfalarında. Ama yine insansoyunun, gökte olan brteni açıklamak üzere, başını yukanya çevirmesi de pek eskidir. Başlarda astroloji ile kanşık da olsa, ilk bilimsel verilere ulaşılır. Ta eski Mısır ve Mezopotamya uygarlıklannda ortaya konmuş gerçekleri hatıriayınız. O yüzden, gökbilim dediğimiz ast- ronomi, her anlamıyla soylu bir bilim dalıdır. Ne var ki, göğün "es/a/"ının asıl çözülüşü, Rönesansla başlar: Kopernik'in, Kepler'in, Galilei'nin açtıklan yolun üzerinde, o tarihten beri, insan zekâsı nasıl da büyük fe- tihlerde bulunmuştur! öyle de olsa, yığınlann boşinançlan sürmüştür. Halley kuyaıkluyıldızı 1910'da dünyamızı yeniden ziya- ret ettiğinde, ınsanlann kaygılı bakışlarla ne türlü düşün- celenn ıçıne gırip çıktıklannın -belki- en güzel oyküsünü, bize Hüseyin Rahmi Gürpınar anlatmıştır. Onun 1912'de yayımladığı KuynıkluyıldızAltında Birlzdivaç adlı romanı, onca bilimsel gerçeklere karşın, halkın ne tür boşinançlar içinde yüzdüğünü gösterir. Okumadınızsa, mutlaka okuyun derim o kitabı. Işte, "İyi oldu kuyrukluyıldızın Jüpiter'e çarpması"'der- ken, söylemek istediğim şuydu: Günümüzde, hiçbir şey gizli kalmıyor, sınırlı da kalmıyor; bir kuyrukJuyıldızın bir ge- zegene çarpması gibi üstelik "medyatik" yanı da bulunan bir olay, gökyüzünün büyük yığınlara biraz daha fazla ta- nıtılmasında güzel bir vesiledir. Televizyonlar, gazeteler ve dergiler, olayın üzerinde ne denlı dururlarsa o denli olum- lu bir iş yapmış oluriar. Gökbilimin, her zaman eğrtici, kafalan açıcı bir yanı var- dır, unutmayalım! KuyrukJuyıldızın Jüpiter'e çarpmasına sevindim de, dün- yaya çarpmasını ister miyim? Hayır, istemem dünyam için o felaketi! Severim dünyamı! Ancak bu, dünyamızın hemen her gün uğradığı felaket- leri gönmekten de alıkoymamalı bizi. Savaşlar; ormanla- nn yakılıp yıkılması; ırmaklann, göllerin, denizlerin kirlen- mesi; yaban hayvansoyuna karşı gırışilen kıyımlar; tek ke- limeyle, çevrenın yerle bir edılip doğai dengenın bozulma- sı, dünyamızın geleceğini tehlıkeye atmış durumda şim- diden. Teknolojinin insansoyunun önüne açtığı ufuklar, kazanç hırsı ve aptallıklar yüzünden karanp duruyor gitgide. Es- kiden insanlar daha çok severlermiş dünyayı, doğaya da- ha fazla saygılıymışlar deniyor ki, doğru. llerleme güzel, ama böylesi değil o! Televizyonlar, gazeteler, dergiler, bütün bir kamuoyu, topyekûn eğitim, bunun da üzerinde durmalı. Tek keli- meyle, dünyamıza yakışır duruma gelmeliyiz. Şu önümüzdeki günlerde, benim Voltaire ve Aydınfan- ma adlı kitabım çıkacak ya, geçenlerde basım düzeltme- lerini yaparken, yeniden çarptı gözüme o sözü. Doğaya hayrandı Voltaire ve onu daha güzel ve zengin hale getir- mek için de çalışıp dururdu. Şöyle dermiş: "Gelecekku- şaklar, diktiğim binlerce ağaçla benihatıriayacak en azın- dan!" Nasıl da çarpıcı, nasıl da insanca bir duygu! Açılmışken sormuş da olayım: Bugüne değin kaç ağaç diktiniz sevgili okurianm? O n üçüncü yûzyıhn ilk on yılı. Büyük Britanya Adâsı hızla bir iç savaşa doğru gitmektedir. Bir yanda kilise ve derebeyleri, öte yanda kraliyet yöne- timi. Canterbury BaşpiskoposuStep- han Langton'un öncülüğünde topla- nan baronlar, uygulanan baskıya ve ağır vergilere karşı dırenmeye kararhdır. Ingüiz Krah Yurtsuz John, ufuİcta görünen iç savaşı göğüsleyebilecek güçte de- ğildir. Köşeye iyice sıkışmışör. Ama yine de, ayak sürmekte yarar ummaktadır. Fakat sonunda teslim olur. Ülkenin ücra bir köşesinde, Wmdsor yalanla- nndaki Runnymede'de yapılan yoğun görûşmeler 15 Haziran 1215 günü sonuçlamr. KralJohn derebeyle- rin haklannı güvence altına alan bir anlaşmayı imza- lamak zorunda kalmıştır. Aslında tarihin önemli gûnlerinden biri yaşanmak- tadır İngfltere'de. Kralhğm sınırlannı ve yaşanan za- manı aşan bir gelışmedir bu. İmzalanan belge, insarir lık tarihinin her zaman anacağı Magna Charta Liber- tatum'dur Magna Charta Libertatum, ilk insan haklan bel- gelerinden sayılmaktadır. Elyazması bir metin olarak gûnûmüze kadar ulaşmıştır. Bugün, İngfliz ve Amerikan mahkemelennin ço- ğunun mührunde kazıh olan t o no one will we sell to no one will deny or delay right or justice'' deyişi Magna Carta Libertatum'un bır kuralıdır: hak ve adaletin satılmayacağı. yasaklanmayacağı ve ge- ciktirilmeyeceği anlamına gelmektedir.' : İnsan haklan literatürûnde. hak arama özgürhl- ğu olarak adlandınlan bu kural, aruk tüm insanlı- ğm ortak bir değeri olmuştur. İnsan Haklannı ve Temel Özgürlükleri Koruma- ya Dair Sözleşme'3 hakaramaözgürlüğünü,kişinin hakkını elde etmesi yolunda bir yargı organına (md. 6) veya "ulusal bir makama" (md. 13) başvur- ma hakkı çerçevesinde tanımlamaktadır; ancak, hakkın elde edilmesi, "makıü bir süre içinde" ger- çekleşmesi koşuluna bağlanmıştır (md. 6/1). Bu nedenledir ki, Avrupa Konseyi insan Haklan Ko- misyonunun, Divanının >e Bakanlar Komitesi'nin kar'arlannda, hakkın elde edılmesının gecıkünl- mesi, hak arama özgürlüğünün ihlali olarak kabul edilmektedir." Yüzyıllar öncesınin bir belgesinde yer alan "hak ve adaletin.. geciktirUmeyeceği" kuralının, çağımı- Hak arama özgürlüğüT Takhn elde edilmesinin, zorlu koşullara ve uzun zaman dilimine terk edilmesinin İJ. anlaşılabilir bir yanıyoktur kuşkusuz. Geciken adalet, adalete olan güven duygusunu sarsmaktadır; son derece derin toplumsal sorunlann nedeni olabilmektedİK SUNUŞ Adalet Bakanlıgı 'nin sabııiı ve titiz çalışmaları sonucunda hazırlanan "Yargının Htzlandınlması Paketi", bir süre önce TBMM'ye verildi. Paket kapsamındakiyasa önerilerinin TBMM'ye verilişi ve Meclis komisyonlanndaki çalışmalar, kamuoyuna yeterince yansımadı. Oysa, on iki yasa tasansınaan oluşan bu paket, toplum yaşamını ve yargı sistemimizi derinden etküeyecek boyutta son derece önemli veyeni düzenlemeler içermektedir. Yargının Hızlandırılması Paketi, cumhunyet tarihımizın 1926yılında başlatüan köklü hukuk reformlan zincirinin önemli bir halkasını olusturmaktadır; uluslararası hukukun çağaaş standartlarmı toplumumuza taşıyan bir köprü nıteliğinde atılmış olumlu bir adımdır. TBMM'nin buyasa tasarılannı hala sonuçlandıramamış olması, üzerinde düşünülmeye değer bir konudur. Acaba 1926 hukuk reformunu gerçekleştiren TBMMde böylesine ağır mı çalışmıştı? Kuşkusuz ki hayır! Çok satışlt gazeteler ile özel televızyon kanallan da, böylesine önemli bir paketi görmezden geldi. Daha da garibi, SHP li Adalet Bakanı 'nin öncülüğünde hazırlanan bu paket, SHP tarafindan da kamuoyuna anlatdamadı. Niçin? Buyazı dizisinin amacı, yargının hızlanması paketi içindeki "yargıyı hızlandına " nitelikteki düzenlemeleri kamuoyuna tamtmaktır. Yargının hızlandırılması paketi içindeki yasa tasanlan, adaletin gecikmesi sorununu aşmak için ne tür düzenlemeleri içermektedir? Buyönde öngörülen düzenlemelerin niteliği nedir? Ve gerçekten, işe yarayabilecek midir? an temel özgürlükler sözleşmesinde de varlığmı sürdürüyor olması, çok değişik açılardan üzennde düşünülmesi gereken bir olaydır. Elbette. bunlar- dan çıkanlabılecek önemli sonuçlar da vardır. "Hak ve adaletin .. geciktirümesi" sorunu. çağı- mız dünyasında önemini korumaktadır. İnsan haklan bilincinın geliştiği ileri toplumlar bile, bu sonınla iç içe yaşamaktadırlar. Bu sorunun, 3. Binyıl'a gireceğimiz şu yıllarda hâlâ yaşanıyor olmasımn kuşkusuz kı pek çok ne- deni vardır. İnsan haklan bilincinin henüz yeterince gelişme- diği toplumlarda, hakkın gecikmeksizin elde edile- bilmesıni beklemenın, rasyonel bir tutum olduğu söylenemez. Sorunun bu boyutu, toplumsal bdınç noktasında somutlanmaktadır. Ancak. insan haklan bilincinin geliştiği ileri top- lumlarda yaşanan adaletin gecikmesi sorununun nedenlen ise, daha çok toplumsal gelişmeierle ilgi- lıdır. Bunun en tıpik ömeğini Amerika ve Batı Av- rupa devlctknnde görebılmek mümkündür. Yüzyılımızın özellikle ikinci yansından sonra yaşanan bilim ve teknolojidekı atılımlann ve top- lumsal gelişmelenn yol açtığı hızlı kentleşme. bu ülkelerdeki adaletin gecıkmesinin başlıca nedeni oldu. Kentlerdeki nüfusun ve bunun yanı sıra top- lumsal sorunlann artışı, yargıyı. hiç beklemediği boyutta bir iş kapasitesi ile karşı karşıya bıraktı. Yargı iş yûkünün bu yoğunluğu \e dengesiz dağılı- mı, adaletteki gecıkmeleri birlikte getirdi. Yüzyıhmızın ikinci yansında Amerika'da yaşa- nan bu gerçeklerden işte birkaç örnek: . New York Eyaleti'nde, 1960"lı yıllarda bir yılda gerçeldeşen ceza soruşturması 1.500.000'dir, . Kanada'da, 1969 yılında 100.000 kışiye ortala- ma 4679 suç düşmektedir. . Kolombiya bölgesınde, ilk soruşturma ile gö- revli 4 yargıç yılda toplam 47.000 suç dosyasını incelemektedir; aynca aynı miktarda trafik suçuna da bakmaktadır, . New York kentinde, ceza mahkemelerinde gö- revli bir yargıcın günde 200-300 hazırlık soruştur- masını incelemesi ve mahkemeye gönderilip gön- derilmemesine karar vermesi gerekmektedir, . Amerika'da, bazı kentlerin ceza mahkemele- nnde artan iş yoğunluğu nedeniyle, işlenen suçun yargılanmasına ancak bir yıl sonra başlanabilmek- tedir. Bu rakamlann/5 özel hukuk uyuşmazlıklannı kapsamadığı, hatta yalruzca ceza yargılaması ile il- gili bulundugu gerçeği düşünüldüğünde, yargının yaşadığı sorunun ne denli boyutlu olduğu kolay- hkJa görülebilir. Hakkın elde edilmesinin, böy lesıne zorlu koşul- lara ve uzun zaman dilimine terk edilmesinin anla- şılabilir bir yanı yoktur kuşkusuz. Geciken adalet. adalete olan güven duygusunu sarsmaktadır; son derece denn toplumsal sorunlann nedeni olabil- mektedir. "Geciken adalet, adalet saydamaz" öz- deyışinın anlarru. çağdaş teknolojinin hızla yeni- lendiği ve uluslararası iletişimin alabıldiğine arttığı günümüz dünyasında daha da çarpıcı hale gelmış- tir. yarar vardır. Avrupa Konseyi'nin yargı sısteminın geliştırilme- sine ilişkin çalışmalan başlıca iki amaç etrafında toplanmaktadır: 1- Yargı sıstemi, artan isteği hızla karşılamalıdır; 2- Yargı sisteminin standartlannda düşüş olma- malıdır. Avrupa Konseyi, bu amaçlan benımseyen üye devletlerin reform olanaklannı araşürmalanm, özellikle öngörmektedır; bu bağlamda öncelikli olarak ele alınması gereken konular ve onlara yak- laşım bıçımi de belirlenmiştir. Bunlardan bazılan şunlardır: . Yargıçlann ve adliye personelinin eğitimlerinin arttınlması. . Mahkemelerin çalışma koşullannın iyileştiril- mesi, . Yargılama usullennın basitleştirilmesi, . Uyuşmazlıklann çözümünde yargı iş yükünü azaltacak alternatıf yöntemlerin belirlenmesi. Bu amaçlar ve ılkeler çerçevesinde ve sayılan ana konular üzerinde oluşturulacak bir adalet politi- kasının. yargının işleyişinı olumlu yönde etkileye- ceği düşünülmüştür. SÜREC» Batılı ülkeler. uzun yıllardır adaletin gecikmesi sorununun çözüm \ollannı aramaktadırlar. Bu amaçla, yargının hızlandınlmasına yönelik yasa- ma ve yürütme alanında sayısız önlemler almış \e yargı sistemlerini geliştirmeye çalışmışlardır Yargının içinde bulundugu bu sorunlann nasıl bir adalet politikası ıle aşılabıleceğıne ilişkin. ku- ramsal planda ve akademik düzeyde çalışmalar da gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda. etkıleri günü- müze kadar ulaşan bir dizi uluslararası senıpoz- yum, konferans ve toplantı yapılmışür. " Türk yargı sisteminde köklü değişiklikler öngö- ren Yargının Hızlandırılması Paketi'nin temel kay- nağını oluşturduğu için. Avrupa Konse>i bünyesin- deki çalışmalann sonuçlanna kısaca değinmekte (1) Dönmezer. Ord Prof Dr Sulhi; Ceza Adaletı Reform tlkeleri Ceza Adaletı Reform Ükeleri Sempozyumu / Rapor- lar - Tartışmalar, s. 8 tst 1972 (2) Magna Charta Libertatum, prg. 40: Musulın, Janko (derleyen), Hürrtyet Bıldırgelerı, s. 17-21 (çev. Necmi Zeka) htanbul 1983 (3) Insan Haklannı ve Temel özgürlüklerini Korumaya Daır Sözleşme metnı 4 Kasım 1950yılında Roma 'da imzalan- mıştır, Avrupa Konseyi mn temelınsan haklan sözleşmesidir. Türhye. bu sözleşmeyı. 10 Mart 1954 yılında 6366 sayılı ya- sa ıle onaylamıstır (Bkz Düstur, cilt 55 s. 1567, Resmı Gaze- te. 19 Mart 1954, s 8662) (4) Erçman, Sevinç, Avrupa Insan Haklan Sözlesmesi'ne ilişkin tçtihat Derlemesi, s 70-75 Ankara 1972. (5) Söz konusu rakamlar 1967 ve 1969yıllan istatistikleri- dir (Bkz Dönmezer, age. s. 6. 7) (6) Bu anlamda yapılan çalışmalar için bkz Dönmezer, age s 1-35, aynca. öztek, Yrd Doç Dr. Selçuk; Avrupa Kon- seyi Bakanlar Komıtesı 'nin ' Adaletin Isleyısinı lyûestirmeye Yönelik Medeni Usul tlkelen '' Konulu Tavsiye Karan. Hu- kukArastırmalan Dergisi, Ocak-Nısan 1986s. 14-15, s. 9-20 Mannara Ünıversitesi Hukuk Fakûltesiyayını. (7) Bkz Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 'nin Tavsiye Ka- ran Nu.R (86) 12 (çev Alı Cem Budak) Yasa Hukuk Mevzu- at ve lçtıhat Dergisi. C XII s 4 (Nısan 1989) s. 461-471.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear