13 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 11TEMMUZ1994 PAZARTESİ DIZIYAZI DİN, TİCARET VE SİYASET Devletinbasındakihaalarmmm """ ürk-İslam sentezi denilen şey; Ameri- T kan emperyalizmine entegre ol- maktır. Arkasında Amerikan emper- yalİ2mi olunca, o zaman Islam adına meydana gelen olaylan anlamak ko- laylaşır. İslamcı akımlan totaliter devlet yapısına göre kullanmak ısteyen çok •""«••"^ uluslu çıkar çevrelerinin güdümüne ;çe, iç kavga şiddetlenecek; bilinmeyenkr her geçen gün çoğalacakn. 'Dın birleştiricidir' sözleri Kenan Evren'in, 'ben Müslümanım, devlet laik' yaklaşımıTurgut özai'ın, 'Çankaya'da laik bir adam oturuyor' güvencesi Süleyman DemireJ'in olunca; din-dev- İet ilişkilerindeki kannaşa için söylenecek fazla sözkalmıyor. Üçü de cumhuriyet dönemi kuşağının çocuk- lan. Üçü de laik devletin hacı cumhurbaşkanlan. Üçü için de din; iktidann en güçlü silahı. Üçü için de irtica; salt bir gazete haberi. Bir yanlannda devletin şeriata göre yönetilme- sini öngören İslanı öte yanlannda kökü İslam- dan daha eski devlet var. Tarihsel bir çaüşmanın, uzlaşmaz bir çelışkinin tam ortasındalar. Çatışmalardan, Müslüman gibı görünerek; çelişkilerden, laik gibi davranarak kurtulan Ev- ren ve özal; din-devlet üişkilerini içinden çıkılmaz bir sorona dönüştüreceklerdi. Almanya Doğu Enstitüsü Müdürii Dr. Ldo Stembach' göre Evren'in 'Kemaliznüe İslamı bir- leştinne' çabalanm, Özal, 'Kemanzme biraz Müstömanuk katma' girişimleriyle sürdürmek is- tiyordu. Bu politikalanyla Evren, 'eo çok' Atatürkçü. özal 'en az' Atatürkçü olarak kabul edildiler. Evren'in babası Hayrullah Bey, İnhisarlar İda- resi'ndeki memuriyetınden önce, 'Alaşehir ve ha- valisİDde din adamı' imam. Etliye sütlüye ve L'lu- sal Kurtuluş'a kanşmıyor; öteki dünya için yaşı- yor. özal'ın babası Halil Bey, Maanf Vekaleü'nde- ki öğretmenlığinden önce "padişahtan icazedi hoca' imam. Etliye sütlüye ve Ulusal Kurtuluş'a kanşmıyor; bu dünya için çalışıyor. Hayrullah Bey ile Halil Bey'in birbirinden ha- bersiz büyüyen çocuklan, bir gün devlet başkanı olduklannda, elbette kulaklanndan hiç eksik ol- mayan dualan anımsayarak ülkeyi yönetecek- lerdi. Toplumu zapt-u rapt altında tutmak için, di- nin çok gerekli bir yapıştıncı olduğuna en çok inanan devlet adamı Evren oldu. O, MSP'nin ünlü Konya mitingini darbe ge- rekçeleri arasında sayacaktı, ama Kuran kurs- lan, kurs ve okul öğrencileri yardım ve koruma demekJeri, ilim yayma cemiyetleri gibi örgütlerin üzerine titreyecekti. Siyasi partiler, sendikalar. kooperatifler, demokratik kitle ve meslek örgüt- leri kapaülacaktı, ama gencilığın üretim merkez- lennc dokunulmayacakü. Bir tümcelik 'emniyet ifadeleriyle' ölüm ceza- lanna hüküm gıyenler, darağaçlannda aa çeki- yorlar, eylemleri hoş görülen Nakşıbendi şeyhle- ri sürgünlerde keyıf sürüyorlardı. 20 yaşında bir genç, el yazısındaki 'ÇSŞ" harf- lerinin 'çizimi' ile komünizm propagandası yap- maktan yargılanıp hapse atılacakü. Ama 'mürit- lerini doldurduğu kamyona yeşil bayrak çekip' Şanlıurfa'da tur atan Menzil Şeyhi 'Çanakkale'- de ikamet" cezasına çarptınlacakü. Evren Paşa, 'Osmanlırun Hicaz'a giden ilk pa- dişahının, cumhuriyetin kılıcından kaçan son padişah Vahdettin olduğunu' bile bile büyük bir hac sefenne çıkacaktı. Devlet Başkanı, Mılü Güvenlik Konseyi ve Ge- nelkurmay Başkanı Orgeneral Evren Paşa ile birlıkte. Başbakan Oramiraj Bülend Ulusu, Baş- bakan Yardımcısı Turgut Özal ve Maliye Ba- karu Kaya Erdem; kutsal emanetlere vüz süren devletin seçilmemiş ilk resmi haalan olacaklardı. |Dinimize çok yakın Turgut Ozal, Türkiye'nin hacı unvanlı seçilmiş ilk cumhurbaşkanı oldu. Ünlü modaevi Dior markah hacı giysileriyle Semra Haıum'ı da yanı- na aldığı gibi, hacca koşacakü. Evren'den daha başanlıydı; çünkü, çıplak tene giyilen hac giysile- rine sahip olmayı bilmiş, kutsal emanetlerin karşısında 'zor dunımda' kalmamıştı. Radikal Islamalann tammına uyan bir devlet başkanı olmak için elinden gelen her şeyi yapa- caku. Onlara göre 'devlet başkanmm imanihk yapmadığı bir ülkede' cuma namazı bile kılınmazdı. Köşkün mavi salonu mescit haline getirilecek. tarikata ve cemaate mensup milletvekilleri, baş imam TurgutÖzal'ın arkasında saf tutacaklardı. Okul duvarlanndakı kendi resminin yanına iıadis ve ayetfcri' çerçeveletip asanlan çok sevdi. 'Allah'ın ipine sarıian' bir cumhurbaşkanı ola- rak 'Yeni Bir Avrupa İçin Paris Şarö'nı dinimize yakın bulduğunu söylediğj gün, koskoca ülkede bir tek kişinin kendisini anladığını, ne yazık ki bilmiyordu. Bilseydi, Hikmet Ozdemir'i Erdal İnönü'ye danışman kapürmaz, yanına alır bağn- na basar, başdanışman yapar, iki yanağından öperdi. Gün gelecek, boynuz kulağı geçecek, Özde- mir, Tatih Sultan Mehmet Han'ın kammnamele- rinin AGİK'ten ve Paris Şartı'ndan daha ileri ol- duğunıT söylecek; hayır dualan toplayacaku. Turgut Bey döneminde siyaset 'hayır dualany- la' ve'ADah'a sanlarak' ve de' Allah'tan başka hiç kimseye hesap vermeyerek' \ apılacakü. 'Kevser Sureti, Ettehiyatülü, 32 farzlı' eğıtim sistemini unutuyor; Kuran kurslanna ortaokula denk diploma vermeye kalkıyor; felsefe ve manük derslerini kaldırdığını anımsamıyordu, ama laisizm nutuklan anyordu. İstanbul'un su sorununun yağmur duasıyla çözümlenebileoeği- ni ilk söyleyen devlet ve siyaset adamı o oluyor- du. Ondan herkes memnundu, ama en çok gerici Arap ülkelerinin yönetimlerince seviliyor ve des- tekleniyordu. Partisine ve kardeşi Korkut Özal'a oluk gibi akan mukaddes dolann hesabı tutu- lamıyordu. Rabıta'nın Türkiye temsilcisi Salih özcan'dan aldığı hayır dualanyla da cennetin kapılanm aralıyordu. Tarikatlar arasında, irticanın asıl kaynağı olan; 'Nakşiler ve Süleymancılan kıtcakiayan yeni bir siyasi parti kurmayı düşündüğünü' açı- kladığında ise Turgut Özal, politik iflasın eşiğin- / 'Din birleştiricidir' sözleri Evren'in, 'ben Müslümanım, devlet laik' yaklaşımı Özal'ın, 'Çankaya'da laik bir adam oturuyor' güvencesi Demirel'in olunca; din-devlet ilişkilerindeki karmaşa için söylenecek fazla söz kalmıyor. y Devlet Başkanı, MGKve ^ f Genelkurmay Başkanı Evren Paşa yf ile birlikte, Başbakan Ulusu, Başbakan Yardımcısı Turgut Özal ve Maliye Bakanı Kaya Erdem; kutsal emanetlere yüz süren devletin seçilmemiş ilk resmi hacılan olacaklardı. MustafaKakmy, SafaGirayve TorgutÖzaldeFİet ricafinin ilk hacı ömekterindendi. Çaoşmaiardan. Müshimangibi görünerek; çelişküerdenjaik gibidavTanarak kurtulan Evresve Özal; diiMİeviet il^kilerini içjnden çıkılmaz bir soruna dönüştürecekkrdL ESn-d«vfet SişkiSeriBin yoramımda daha değişik bir cizgı tutturan SölevTOan Demirel, târikadan^partisiiçiııhepoydeposaolaj^göroıeepİJiniiMİeoidu. deydı. Süleyman Demırel'e gelince. genel anlam- da durum pek farklı değildi. Din, devlet ilışkileri- nin yorumunda daha değişik bir çizgi tutturan Süleyman Demirel, tarikatlan, partisi için hep oy deposu olarak görme eğıliminde oldu. Ancak o, irticaya karşı duyarh görünme cabalannı hiç el- den bırakmayacaktı. "Şeriat için keUem feda ol- sun" diyen Adıyaman'ın Refahlı Belediye Baş- kanı'na karşı susup oturanlara anlamlı bir uyan- da bulunacak, "Neredesiniz laikler" diyecekti. Televizyondaki bir açıkoturumda. demokrasi nutuklan atmaya kalkan Necmettin Erbakan'ı çok eskilerden tanıdığını ve onun hangı kumaş- tan dokunduğunu bildiğini söylemekten de çe- kinmeyecekti. Bugün, Türkiye'de sayılan 2 milyonu aşan Nurculann, Süleyman Demirel'i desteklediği bi- üniyor. Parlamenter demokrasiye daha yatkın olduklan söylenen Nurcular, Said Nursi'nin izin- den giderek DP-AP-DYP çizgisini sürdürüyor- lar. Köprü dergisine göre Demirerin siyaset sah- nesine geleceğinin ilk müjdesini Saıd Nursi ver- miş. **İslamkö\'den bir insan çıkacak. bu milletin başuıa geçecek" sözleri, Bedıüzzaman Saıd Nur- si'nin Isparta'dakı sürgün günlerinden kahna. Demirerin ilk Kuran derslerini çezaevinde ölen ünlü Haftz Ali Ergûn'den aldığı, İslamköy'- ün önemli din adamlanndan Bozayak Mehmet Dayı'dan etkılendip de bilinıyor. Sanki Fransa"- nın ya da İtalya'nın >üzde 99'u Hınstijan değıl- miş gibi, Türkiye'nin yüzde 99"unun Müslüman olduğu 'gerceğiner takılıp kalan 'sağ partiler'. din-devlet ilışkilerinde statükonun korunması- ndan asla vazgeçmeyeceklerdi. 1960'larda başladığı demokrasi maratonunun ünlü koşucusu Hüsamettin Cindomk bile 'yüzde 99 gerçeğini aşamayacak". önerdiğı anayasa de- ğişikhğiyle; laikliğin korunmasındakı tek etkin gücün Türkiye solu olduğunu kanıtlayacaktı. Cindoruk, anayasanın 24. maddesıne. 'herkes inandığı gibi yaşamak hürriyetine sahiptir' gibı masum görünümlü bir ekleme yapılmasının. şe- riat özlemcileri için ne büyük anlam taşıdığını, uzlaşma adına gözden kaçıracaktı. |YKK'denMGK'yehepaynı... Devlet adamlannın yapısal özelliklerinin böy- le olduğu bir ortamda, devlet organlannın değer- lendirmeleri de elbette çok farkb olmayacaktı. Adına ister tarikat kavgası. ister irticai ayak- lanma denilsin; İslami hareketin ulaştığı etkinliği gözardı eden devlet; türban olayma' da 'İslami teröre' de aynı gözlükle bakmaktan vazgeçmi- yordu. Devletin resmi raporlannın sadece Türki- ye soluyla hesaplaşmak için işe yaradığırun en önemli kanıtını; zaman zaman ortaya çıkan dini örgütlerle ilgili raporlar oluşturuyor. Devletin çeşitli organlan, bir yandan önemli saptamalarda bulunuyor, ama kendi saptama- lanna kulak ükayan uygulamalar yapıyordu. İrticai ayaklanma. şeriat tehlikesi gibi, demok- ratik rejimi gerçekten tehdit eden yaşamsal ko- nulardaki tespitler. yaratılan ilk heyecandan sonra saman alevi gibi sönüp gidiyordu. Bu saptamalara uygun olarak yapılanlann ne olduğu sorusu; her zaman 'rejimi dini esasJar üze- rinde temeUendirmeye kalkışanların önlerinin açıldığı, onJann konınup kollandığf bıçımınde yarutlanacaktı. Korunup kollanma ö>lesine açık olacaktır ki devlet. kendi raporlannı sümen altı ederek; za- man zaman gericiliğı besleme aşamasına biie ge- lecekü. "AŞDI sağ akımlarda rol oynamış si\asi parti Milli Nizam Partisi'dir. Bu parti kapatıldıktan sonra İlim Yayma Cemiyeti içinde gizli olarak çauşmalar yapmaktadır. Liderleri Necmettin Er- bakan ve isimİeri yüksek heyetinizce bilinen arka- daşlandır. Amaçlan, demokratik boşluklardan yararlajıarak, şeriat esasına dayalı devlet düzeni kurmaktır." 12 Mart'ta ülkeyi uçunımun kenanndan kur- tarmaya gjrişen, Yüksek Komuta Konseyi'ne verilen 1973 tarihü rapordan yapılan bu alıntı, devletin üst düzey yetkililerinin yıilardır nelerden 'haberdar okhıklannın' çok somut bir kanıUydı. "Osmanlı devletinin son > ıllarında başlatılan 31 Mart \ a kası ile 1925 yıhnda ortaya çıkan Şeyh Sait isyanmda isyancdarı \e masum insanlan ha- rekete getirmek amacıyla, dini dmguların istis- mar edildiği bilinen bir gerçekrir. Bu açıdan değer- lendiriküğinde, 16 Şubat 1969 İstanbul olaylan (Kanlı Pazar), Kahramanmaraş, Çorum. Aİnas- ya, Tokat, Srvas, Erzincan, Elazığ \e Malatya il- lerinde mevdana getirilen çatışmalar, zararlı dini unsurlann ülkemiz açtsından ortaya koyduğu teh- likeleri yansıtmaktadır." 1980 yılında ülkeyi uçurumun kenanndan bir kez daha kurtarmaya girişen Milli Güvenlik Konseyi'nce hazırlaülan 1985 tarihli rapordan yapılan bu alınü. devletin üst düzey yetkililerinin yıllardır nelen "bildiklerinin' çok somut bir karutıydı. Herkes her şeyi bilıyordu. ama hiç kimse hiç- bır şey yapamıyordu. 1970'lerde bilinenler. 1980'lerde de biliniyor; şeriat özlemleriyle 70'ler 80'lere: 80'ler 90'lara eklenip gidiyordu. İMao'nun Teori ve Pratik'inden... Türkiye'de ordunun keskin kılıcının kırundan çıktığı her ara dönemde: 'ırkçılar ve şeriat yanlı- lan' için yapılan tespitlerin' gerekleri, açıklana- mayan nedenlerle yerine getirilmiyordu. Yer ve zaman belirterek anlatılan 'suç teşkil eden' olaylar; bunlara dolaylı ve dolaysız kanşan 'suçhılar' tek tek sayılıyor. ama hiç kimse onlara dokunmuydrdu. Ara dönemlerin askeri ve sivil raporlan: sanki Türkiye solu ile hesaplaşmak için haarlanıyor, onlar için yapılan 'tespitlerin' gerekleri tek tek ye- rine getiriliyordu. Yüksek Komuta Konse>ı'ne okunan 1973 ta- rihli rapor; kaüte yönünden her ne kadar göz doldurmuyorsa da 'adli makamlan ve güvenlik güçlerini' harekete gecirebilecek verilerle do- natılmışü. Bu rapor doğrultusunda harekete ge- çen savcılar, yargıçlar, poüs ve askerler 'solun te- pesine bir balyoz gibi' ineceklerdi, ama nedense şeriatçılan unutacaklardı. Gerici ve bölücü din alimliğinden, süreç içinde 'İslam modemistngine' yükselen Said Nursi'yi aşağılamayı amaçlayan raporda, Nurculuğun Müslümanhğa sığmayan yanlan anlatıhyordu. Rapora göre, "Türklüğü tahrif ederek ayn bir Kürt devieti kurmayı amaçlayan Said Nursi'nin risaleteri incelenirse, Türkçe yazdmış olanlarda erkeklerin kadmlardan uzak kalmalan telkin edi- liyordu." Yarın: Devlet eliyle şeriata doğpu BIZBIZE ERDAL ATABEK FedericoMayor'u Okudunuz mu?.. Ayvalık'ta bir kıyı kahvesinde otururken bu yazının bir radyodan duyurulacağını aklıma bile getiremezdim. Ama 'Şimdi Show radyoyu dinliyorsunuz' anonsunun ardından 'Bugünkü Cumhuriyet gazetesinde Federico Mayor'un yazısını mutlaka okuyunuz' sözlerini duyunca içimde bir şey hop etti. O sabah bu önemli yazıyı oku- muştum, içimden de 'Keşke herkes okusa' diye geçir- miştim. Radyo, yazıdan alıntılar veriyordu. Acaba Ayva- lık'ta kaç Cumhuriyet satılıyordu? Ama her yerde tanık olduğumuz olay, umulmadık yerlerde, birçok kişinin Cumhuriyet gazetesinden söz ettiği, yazarlarını sordu- ğu, konularından söz açtığı idi. Bu da Cumhuriyet'in tira- jını çok aşan toplumsal bir etkiye sahip olduğunu, so- rumluluğunun da o denli önem taşıdığını gösteriyordu. '3. Binyıl'a Doğru' dizisi de değeri gün geçtikçe daha çok anlaşılacak bir geniş perspektifi topluma sunuyordu. Federico Mayor, eczacılık eğitiminden sonra bilim- eğitim-kültür alanındayetkinçalışmalaryapmışbirçağ- daş düşünür. Ispanya'daki çeşitli görevlerinden sonra UNESCO başkanlığı gibi dünya çapında bir görevi üst- lenmiş. Önemli yazısında aslında bizler için yaşamsal değer taşıyan, ama yaşama kültürümüze pek gireme- miş bir konudan söz ediyor: Kültürel farklılıkların korun- ması ve birlikte yaşamanın öğrenilmesi. 'Dünyanın bir- çok köşesindeki gerçek, farklı kültürlerin birbiriyle çatış- ma halinde bulunduğudur. Farklı kültürlerin birbirlerine duydukları nefretin nedenleri, Birleşmiş Milletler'in kar- şı karşıya olduğu sorunlardan -yoksulluk, nüfus artışı, çevre sorunları ve her türlu küresel simetrisizlikler- ay- rılamaz. Kültürel ilişkilerde ortaya çıkan gerilimlerin bir diğer nedenı ise karşılıklı duyulan nefret olabilir.' 'Kültürel farklılıklar', bir toplumun çeşitli eksenleri üzerinde kendini gösterebilir. Dil farklılığı, din farklılığı, yörefarklılığı.kökenfarklılığı, inanç farklılığı gibi pek çok eksende ortaya çıkan bu farklılıklar karşısındaki tutum- lar ne olmaktadır? Eğer bir 'egemen çoğunluk kültürü' varsa bu çoğunluğun tutumu; farklı olanı dışlamak, gör- mezden gelmek, etkısız bırakmaktan baskı yapmaya, ortadan kaldırmaya kadar gidebilir. Federico Mayor, 'kültürel çoğulculuk' dediği bu tutumun değişmesi ge- rektiğini, 'farklı kültürel azınlık'\ara yaşatıcı, geliştirici, eşitlikçi birdavranışla hareketedilmesinin doğruluğunu vurguluyor. Dünya kültüründekı farklılığın korunması- nın, en az biyolojik çeşitliliğin korunması kadar önemli olduğunu belırtiyor Gerçekten de dünyada sayılan aza- lan kelaynak kuşları için pek çok çalışma yapılırken ku- tup ayıları için koruma önlemlerı alınırken kültür farklı- lıklarına gösterilen şıddetli tepkilerin kökenleri nelerdir? Belkı de her kultür, farklı bir kültürü kendi hesabına tehli- ke olarak algıladığı için böyle bir toplumsal tepki oluş- maktadır Kültürlerarası etkileşime açılabilen olgunlaş- mış kültürler, kendi dışındaki kültürlere hoşgörüyle ba- kabildiği, birlikte yaşamaktan korkmadığı halde henüz olgunlaşma sürecini tamamlayamamış kültürler, kendi- lerini ancak kapanarak koruyabilmektedirler. Burada önemli bir nokta da her kültürün olgunlaşma sürecinde en bağnaz temsilcileri yoluyla kendini açıkla- maya yatkın oluşudur. Kültürel fanatizm, hem çeşitli kül- tür grupları arasındaki anlaşma olanağını ortadan kal- dırmakta hem de bir kültürün olgunlaşarak ortak dünya kültürüyle bağlantı kurmasını engellemektedir. Toplum- ların gelişmeleri önemli ölçüde değişik kültürlerin farklı- lığını ortadan kaldırmaya çalışmak yerine, birbirini ka- bul etmek, birbirine saygı göstermek, birlikte yaşamayı olanaklı kılmakla gerçekleşecektir. Bugün Türkiye için konunun taşıdığı önem, hem Kürt sorununun çözümün- de hem de Islamcı akımların toplum için taşıdığı kültürel ımgenin anlaşılmasında somutlaşmaktadır. Gerek Kürt sorunu gerekse Islamcı akımlar, toplumda fanatik yan- daşları tarafından temsil edildiği zaman, toplumun Türk ve laik kesimlerinin giderek şiddetlenen tepkilerine yol açmakta, bu da toplumsal anlaşma ortamını ortadan kaldırmaktadır. Kürt sorununu, 'bağımsız Kürdistari' olarak hedeflemek, Islamcı akımı da 'şeriat devleti kur- mak'la özdeşleştırmek, olayı 'farklı kültürler' boyutun- dan çıkarmakta, Türkiye'nin bütünlüğünü korumak, laik devleti savunmak zorunluluğuna sokmaktadır ki bu du- rum da en ılımlı toplum kesimleri arasında bile anlaşma olanağı bırakmamaktadır. Federico Mayor'un yazısının önemi ortadadır. Gele- ceğın dünyası, 'farklı külturler"\r\ birlikte yaşadığı, birbi- rine saygılı olduğu, gelişmelerine yardımcı olmaktan ra- hatsızlık duymayacağı yeni bir dünya olacaktır. Onun için de bu yeni dünyada farklı kültürlerin birbirini tehdit etmediği, fanatizmden kurtulabildiği, yeni anlamlara, yeni ilişki modellerine ulaştığı bir olgunluğakavuşması- nın önemi çok büyüktür. Bu gerçekleri ne kadar erken görebilirsek, uygarlığa, barışa, birlikte huzurlayaşama- ya da o kadar erken kavuşabiliriz. SHP'den cağlar'a sert tepkl: Burunlannıçevirip kendilerinikoklasmlar ANK.\RA (Cumhuriyet kaydetti. Ender Karagül, Bürosu)- SHP Genel Sekreter Çağlar'ın, SHP'ye yönelik Yardıması Ender Karagül, eski Devlet Bakanı ve DYP Bursa Milletvekıli Cavit Çağlar'ın, "SHP aşiret mi, parti mi" şeklindeki eleştirilerini sert biçimde yanıtladı. Çağlar'ın eleştirilerini anımsatarak, SHPnin Kİrierin peşkeş çekilmesine karşı çıktığını ve özelleştinnenin hukuk ve adalet çerçevesinde yapıimasını sağlamaya calışıp sorumluluğunu yerine vatanseverliği. kendi servetini getirdiğini bildirdi. Karagül, güvence altma almak olarak açıklamasında şu görüşlere yer gördüğünü söyleyen Karagül, verdi: "Bay Cavit ÇağJar'm "Partimize çamur tüccar kafasmın bu incehgi atacaklaruıa, burunlannı kavraması beklenemez. arkalarına çevirip kendilerini Hatırlatmak isterim ki, politika koklasınlar"dedı. Karagül. insanlarm parası kadar değıl, dün yaptığı yazıh açıklamada., bilgisi, hoşgörüsü kadar DYP-SHP İcoalisyonunun, konuşması gereken bir alandır. KİT'Ieri yok pahasma satmak Vatanseverh'ği kendi için değil, demokratikleşmeyi senetlerini güvence altma gerçekleştırmek ve ekonomide almak olarak gören, patiska açılan tahrifatı gidermek için satma\ la de>let yönetmeyi kurulduğunu bildirdi. Bazı birbirine karıştıran bu kişilerin servet ve parasıyla beyzadeler, partimize çamur politika yapmaya giriştiğini atacaklanna, burunlannı savunan Karagül, bu kişilerin "hukuk ve ekonomiden anlamıışgibi" SHPnin özelleştirme konusundaki tavnnı eleştirmeye kalktığını arkalarına çevirip kenilerini koklasmlar. O zaman duvacakları körü kokular, beüu akıllarmı başlarına getirecektir." GİDERAYAKYAŞARKEN VedatGünyol 50 000 (KDV içinde) Çağdaş Yavınları Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-fstanbul
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear