13 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
11TEMMUZ1994 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 'Kendi insanlan' tarafından genç yaşta öldürülen Bedrettin Cömert'in anısına Kısacıkyaşamında çok verimKydi BUASAMADA ŞUKRAN KURDAKUL SEYFİBAŞKAN Türk yazın ve sanaünda ilk Bedrettin Cömert ürününe, 15 Mart 1959 tarihli "Variık" dergisinde rastlanır. Bu onun ilk yayımlanan yapıtı olan "Istanbulumsu" adlı şiiridir. Şiir Bedrettin Cö- mert'in ilk gözağnsı. ilk sanat sevdası olmuştur. Ozan Hasan Hüseyin Korkmazgil'e yazdığı bir mektupta; "... şürdeki duyarugımı eleştiriye uygu- layınca daha verimli, daha yararlı oluyorum" diye- rek, tamamıyla eleştınde yoğunlaşana kadar bu ça- basını sürdürmüştür. 1968'den sonra yayımlanmış şiiri yoktur. Belki yazmaktan değil, ama 1968'den sonra şiir yayımla- maktan vazgeçmiştir. B. Cömert, bu tarihlerde daha Roma'dadır. Ve çoğunluk, yazılan yakın dostu "abiy"i Hasan Hüseyin'in "Forum" dergi- sinde yayımlanmaktadır. Ozgüvenli, kendi yete- neklennin farkında, atak ve cesur bir insandır. Daha oradan gönderdiği yaalan ile kendinden söz ettirmeye başlar. Hasan Hüseyin'in deyimiyle 1960-1970 yıllan arasındaki bu Roma yıllan, onun . kuramsal do- Bedrettın Comert nanımmı, gör- İtalya'dayken kuramsal donanımını ve bilgi yük birikimini yd S£ttin CÖ- sağlarken, hem mc £ ]9 ™k ¥~ °^ . ' , raber yurda do- sanat tanhı hem de ner. Romada c i _r> hem sanat tarihi ieiScie hem felsefe di- disiplinJerinin ^S^X- 'terbiyesinf aldı ur. Baz oiuş- muştur. Bundan sonraki iş, malzemeyı kullanarak. temelın üstüne çıkmak, bir şeyler inşa etmektir. lşte yurda dönü- şünden, 1978 temmuzuna kadar olan kısacık sü- reçte de onlan yapmaya çahşmıştır. Bu dönemin Bedrettin Cömert'i, çok çalışan, çok yazan, çok okuyan, çok anlatan, çok tartışan, aldıklannı ve- ren, öğreten Bedrettin Cömert'tir. Bu yıllar onun kısacık yaşamındaki en verimli ydlardır. Bir başka deyişle, meyveye durduğu yıllaıdır. Çalışma alanlan ve konulan zengindi B. Cömert, bir sanat tarihçisidir, bir felsefecıdir, estetıkcidir. dilcidir, eleştırmendir. Ama aslında o bu özelüklerin tümünü birden kişiliğinden özdeş- leştırmiş ender insanlardan birisıdir. Onun cahşma alanlan ve konulan çok zengin bir çeşitlilik ortaya koyar. Her bırisi uzun uzun inceleme ve araştırma konusu olabüecek nıteliktedir. O nedenledir ki bu yazımızı onun eleştirmenlik yanı ile sınırlamak isti- yoruz. OzelJikle de bu yanını secmemiz amaçhdır. Çünkü Türk yazın ve sanaünda eleştiri bir tür ola- rak onun kişiliği ile beraber, onun yazılan ile bera- ber; çatık kaşb, soğuk, kuru özelh'Öni yitirmiş; sev- gi, sıcakük ve duyarlılik kazanmışür. O, eleştirmenliğin, "sığ iztenirocüik" olmadığını çok iyi bildiğinden çalakalem, feryadı eleştin gele- neğine her zaman biraz alayla. bıraz da isyanla bakmıştır. tlk eleştiri yaası, 15 Eylül 1966 tarihlı "Varlık" dergisinde yayımlanan "Çeviri Üstüne Düşüncekr" veya yıne "Varlık"ta yayımlanan 15 Ocak 1967 tarihli "Temmuz BUdirisTdir. Bu yazı- lanndan sonra şiir. çeviri vaalanna daha az zaman ayırarak hemen hemen tüm çalışmalannı eleştiri yaalannda yoğunlaştırmıştır. Bedrettin Cömert, toplumcu-gerçekçi eleştiri kavgasını yazdığı son yazısma kadar sürdürmüş- tûr. özellikle nesnel-öznel eleştiri tartışmalannın yordu; "Böyle bir savı Oeri sûrebilmek için kişinio düşünce tarihinin geuşimindeo yoksun bulunması ge- rekir." Bedrettin Cömert'in bu yanıtı günümüzde çeşitli seçici kurul üyeliklerinin belirlenmesinde devamlı karşılaşılan bu tip olaylara karşı çok iyi bir yanıttır. Aynca onun sanatçı ve eleştirmenlerin olaylara bakışlan ve değerlendırmelennin farkiılığ üzerine düşünceleri de ilginçtir. Ona göre eleştirmen; ".. kendi sanat anlayışına kişisel yeğlemelerine karşuı başka görüşleri ve yeğleınelen de anlayıp kendi tavrını ona göre düzenleyen kişidir." Oysa sanatçı- dan ".. kendi görüşünön dışındaki görüşleri geçerii İlkeleştiriyazısı, 15 Eylül 1966 tarihli "Varhk" dergisinde yayımlanan Çeviri Üstüne Düşünceler" veya yine "Varlık"ta yayımlanan 15 Ocak 1967 tarihli "Temmuz Bildirisi"dir. Bu yazılanndan sonra şiir, çeviri yazılanna daha az zaman ayırarak hemen hemen tüm çalışmalannı eleştiri yazılannda yoğunlaştırmıştır. yarattığı kısır döngü içindeki taraflardan. toplum- cu-gerçekçı eleştirirun içıne düştüğü içerikçılık bağ- nazlığı üzerine uyanlan ilk o yazmıştır. O bu konu- da; "... sanatın toplum yapısıyla bağlantısını ve bu yapıya bağlüığını göstermeye çaltşırken sanatın kendisini gözden kaçumış, tek vönlü, edilgin ve kişi- tiksiz bir >ansıtma kuramını savunur baie gebniş- tir.." dıyerek toplumcu-gerçekçi eleştırinin içıne düştüğü yanılgılan belirlemeye çalışmıştır. Yine toplumcu-gerçekçi eleşü'rinin "... kitapsal- kununcı tandarla beBrli kitap göstergelerinde tutsak kalnuş..." değerlendirmelen üzenne de 'maakseriı yargılar getırmekten kendmi alamamıştır. Ancak tum bunlann yanında soluk almasına dahi taham- mül edemediği "iztenimci eleştiri'' üzerine ise süreli olarak en çatal dilü, en sert yazılannı yazmıştır. Bedrettin Cömert, eleştirmen kavramına olduğu gibi sanatçı kavramına da aynı gerçeklikle bakı- yordu. Ona göre: "Bir sanatçı ne denii nesnel olursa oisun, nesnelliği ancak kendi sanat anla>ışının tu- tarhlığını denetecek gücteydi." Bir kısım sanatçının savı olan. "Bir sanatçı) ı değerlendiren kişinin de sa- natçı obnası zonınluiuğu ('.)" konusun da şöyle dı- saymasını beklemek. en azındansanatçuıın doğasına ve yarabna siirecinin niteliğine terstir." Bu nedenle her ikisinın olaylara bakış ve değerlendırmelennin farkb olması da onca son derece normaldir. Toplumcu-gerçekçi eleştiri anlayışı Bedrettin Cömert'in eleştiri anlayışına gelince; o değışık, yepyenı bir formülle ortaya çıkan bir me- sıh değildir. Onun eleştiri anlayışı. aslında her za- man formule edilen. fakat uygulamada farklılaşan bildığımız toplumcu-gerçekçi eleştındır. Ona göre toplumcu-gerçekçıeleştın.gerçekanlarrıda"gerçek- çi" olmalıdır.".. kaba ve kolaycı bir gerçekçilik top- lumcu eleştirive ancak zarar getirir. Topiumcu eleş- tiri. hiçbir gıiçlükten kaçmayan, önüne çıkan her so- runu, her ayrınrıyı ciddi bir sonın kabul edip, onu çözecek en sağiam ve gelişmiş araştırma \ollarını arayan, amacına uiaşmak için hiçbir yolu ve aracı küçümsemeyen eleştiridir." Bedrettin Comert, Roma'dan döndüğü ilk yı- Uarda, yani 1970'lerin başlannda bir kısım slogana yazann 'ılımir yargısını yemışti. Halbuki bu yargı onun hiç de hak etmediği bir yargıydı. Çünkü o bir yöntem ve kuram adamıydı. Uluorta, dayanıksız, doludizgin bir biçem kullanamazdı. Fakat yine de duymadığı düşünceleri ölçüt almamıştır. Onu ılımlılıkla suçlayanlar, onun bilimsel ağırlık ve tu- tarlılığını ılımlıhkla kanştırmışlardır. Bunun yanı- nda onu eleştirenler arasında ıhmlı bulanlar kadar, onu fazla sivri, pervasız bulanlar da olmuştur. Kı bunlar daha çoğunluktadır. Onu en çok eleştiren yine kendisiydi Aslında kendisini eleştirenlerin başında hep yine kendisi geimiştir. Sözgelimi, yazılannda bir türlü polemikten kaçamadığıru her fırsatta rahatça yine kendisi belirtmiştir. Onun yazılan değil ılımlı ol- mak aksine hep tartışmaa kışiliğinin egemen oldu- ğu bir keskinliğe sahip olmuştur. Bu yaruyla olma- sa da erken tanhli yazılanna aslında birçok konu- da eleştiri getirebilir. Sözün gelişi, 1970 ve daha er- ken tarihli yazılannda oturmamış bir biçem göze çarpar. Dağınık ifadelerle, el yordamı çözümlerle, kurgusu henüz oturmamış cümlelerle anlatır dü- şüncelenni. Fakat bunlann yanında da o, özellikle de 1975'ten sonraki yazılannda akıa, yumuşak bir biçemle, an diliyle en kuramsal. en kavramsal an- latımlan bile okuyucuya, sıkmadan, ipin ucunu kaçırmadan anlaşılır bir şekilde vermesini bilmış- tir. Ince, keskin bir zeka ve olgun, duyarlı bir kavra- ma, değerlendirme yetisine sahıp olan Bedrettin Cömert'in tüm vazılannda ortak bir özellik vardı; heyecan. Coşkulu, atak kışiliğinin sözcüklere yan- sması belkı bu şekilde oluyordu. Belkı de ya- şamının kısahğının farkında olan bir gızlı bilincin, bir an evvel bir şeyler yapabılme ısteğının sonucu ortaya çıkan bir duyguydu o he- yecan. Bu değer- Coşkulu Ve atak li yazın, sanat ve Viciiimni bilim adamı, en KlŞlllgUîl verimG oidugu. sözcüklerle çağında onu hıç tammayan, o yazılanna yansıtan FStf Bedrettin Cömert, 1978in e n verimli çağında, bir temmuz sa- , » _ „ , . . *^^ ' 38 1978 ın bir teınmuz : sabahında çok genç ^Bedrettin Cö- > » § * Wf SUİkaStol mert.çok verim- kurban glttl. li bir bilım ve sa- nat adamıydı. Yayımlanmamış daha pek çok eseri vardır. özel- likle estetık kuramı üzenne çalışmalan genış bir okuyucu kıtlesi bulacaktır. Bir Armağan Kitabı' yayımlayan Hacettepe Üniversitesi, üzenne düşeni yapmış gibi görüiüyor. Sanıyorum gende kalan yayımlanmamış çalışmalannın, yayımlanabileceği adres de Kültür Bakanlığı'dır. Cömen'in eskı dos- tu Sayın Prof. Emre Kongar'a ve Sayın Kültür Ba- kanı Fikri Sağlar'a anımsatmak ıstenm. Istonbul dergisiyayuı yaşanunı sürdürüyor Kfiltür Servisi - Ekonomik sebepler nedeniyle bir süre önce kapatılma tehl'ikesı ile karşı karşıya kalan Istanboj dergisi. 10. sayısıyla yayın hayatına de- vam ediyor. Dergi yetkilileri, okurlanndan daha çok ödeme yapmalannı istemek yerine, dergjlerinin sayfalannı biraz daha incelttiklerini, ancak ice- rik niteliklerinden, tstanbul'a ilişkin çabalanndan, zengin ya- zım kadrolanndan hiçbir şey kaybetmediklerini belirtiyor- lar. 1994'ün İstanbulu Derginin son sayısında yer alan dosya konusu "İstanbuT- un popfiler kültürö"nü oluştur- mak için tam altı ay çakşıldı. Bu çalişmaya, Zeynep Tül Ak- bal, Ayhan Aktar, Deniz Gök- çe, Aynur Üyasoğlu, Güisün Ka- nunustafa, Can Kozanoğiu, Mûbeccel Kıray, Ayşe Öncfi, Meral özbek, tuğrul Şavkay, Latife Tekin, Aydın L'ğur ve Tomris Uyar yazılan ile katıldı- lar. 1994 Istanbulu'nun yaşam haritalan incelenirken oluşan manzara bir "postmodern çeşit- lilik'' içeriyor. Mûbeccel Kıray'ın 'tstanbul'- un çeviz adetferi", Aynur tlya- soğlu'nun 'örtülü kadın kimliği', Deniz Gökçe'nın futbol \e poli- tizasyon', Ayhan Aktar'ın 'gü- nübirtik tatil yapma yöntemle- ri\ Aydın Uğur'un 'dev abşveriş merkezleri' ya da Can Koza- noğhı'nun 'köpek cemaati' üze- rine yazdıklan, bu dosyanın içeriğini oluşturuyor. Dergide yer alan diğer konu- lar da geçmişle bugün arasında kurulan dıyaloglann ürünü. Samflı Rifat'ın "Binbir Ayasof- ya", Tann'ya adanmış bir yapının öyküsü olarak ve Gök- han Akçura'nın "Emek Sine- ması" Beyoğlu'nun Cercle d'- Orient Adası olarak karşımıza çıkıyor. 1950'lerin tstanbulu Afife Batur'un tam yüz yıl önce yaşanan bir depremin ız- lenimlerine veya Necdet Saka- oğlu'nun kıyametin Istanbul'- da kopacağma daır söylentiler üzerine yazdığı yazılar, Istan- bul'un esrarengiz yanına çok uyuyor. Dergide aynca yer alan 16 sayfalık bir fotoğraf albümün- de Ara Güler'in 1950'ü ydlarda lstanbul'da görüntülediği yok olan tstanbul'u, siyah-beyaz çekimlerle ve Attila Uhan'ın şi- irleri eşliğinde tekrar keşfetmek raümkün. Kültür Bakanlığı ve Plastik Sanatlar Derneği arasında bir protokol imzalandı Plastik SanaÜar Konseyi'ne doğru Kültür Servisi - 'Plastik SanaÜar Kon- seyi' kurulması yolunda ilk adım. önce- ki gün Kültür Bakanlığı ve Plastik Sa- natlar Derneği arasında imzalanan pro- tokolle aülmış oldu. Kültür Bakaru Fik- ri Sağlar ve Plastik Sanatlar Derneği Başkanı Hüsamettin Koçan'ın imzaladı- klan protokol gereğjnce konsey, ülke- mizde plastik sanatlar alanında oluş- muş birikimlerin bakanbk etkinliklerine katılımına olanak sağlayacak. Kültür ve sanat alanında sivil bir yapılanmayı da gerçekleştirecek olan Plastik Sanatlar Konseyi, kendi alanıy- la ilgiü ulusal ve uluslararası ölçekte kısa ve uzun vadeli projeler hazırlaya- rak bakanlığa sunacak. P lastik Sanatlar Konseyi 'nin devletle sanatçı arasındaki kopukluğu ortadan kaldırması ve sanatı sivilleştirmesi bekleniyor. Kültür Bakanı Fikri Sağlar, bu olu- şumun kültür alanında devlet ve sivil örgütlenmeler ile kurumlar ve uzmanlar arasındaki iletişimsizlikten kaynakla- nan olumsuzluklan gidenci bir ışlev üst- leneceğini belirtti. İmzalanan protokol, aynca bu yıl dördüncüsü yapılacak olan İstanbul Sanat Fuan'nın bakanlıkça desteklenmesine ilişkin maddeler de içe- riyor. Bu maddelere göre. Kültür Ba- kankğı fuann *bir kültür devleti olan Türkiye'ye yaraşır bir biçimde gerçek- kştirUınesi' amacıyla Plastik Sanatlar Derneği'ne maddi katkıda bulunacak ve fuarda sergilenen sanat yapıtla- nndan satın alacak. Hüsamettin Koçan ise konseyi, kül- tür alanını sivilleştirecek çok önemli bir organizasyon olarak gördüğünü ve bu adımla, devletle sanatçı arasında süre- gelen kopukluğun ortak bir üretim sü- recine dönüşeceğini söyledi. Son günlerde yaşanan siyasal geh'ş- melerin, geçrnişte devletin üstlendiği sansürcü rolü baa yerel yönetimlere kaydırdığıru belirten Koçan, mekan- lanndan söktüriilen heykeller, çıplaklık gerekçesiyle sansür edilen sergiler ve vergi dairesine dönüştürülen sanat gale- rilcrinin, Türk toplumunda çağdaşhğa karşı yeni bir sansür anlayışının yerel yönetimler araahğıyla yaşama geçiril- diğini ortaya koyduğunu sözlerine ekle- di. Hüsamettin Koçan, plastik sanat- lann ve sanatçılann ülkemizde yaşadığı sorunlara da değindi: Kûhür Bakanı Fikri Sağlar ve PSD Başkanı Hüsamettin Koçan konsey için ilk adımı atülar. (Fotoğraf: UĞUR GÜNYÜZ) "Şu günlerde sanatçı haklanna yöne- lik saldırılar karşısuıda sanatçıyı konıma altına alan 'Fikir ve Sanat Eserleri Ya- sası' Başbakanlık'ın önünde beküyor. Aynca Türkiye UNESCO'ya üye ve UNESCO'nun koşullarına göre, sanatın ve düşüncenin uluslararası dolaşımı ser- besttir. gerekli kolaylıklar sağlanır. Oy- sa ki Türkiye, Avrupa ile olan uyumsuz Kültür Bakanı Fikri Sağlar ise sanat eserlerini müstehcen bulan kişiler yü- zünden talihsiz bir dönem yaşandığını belirterek, 'Atatürk'un kültürünü yok et- meye çalışan bir avuç azınlığın' olduğu- nu vurguladı: "Bir kültür de> leti olduğu- nu iddia ettiğimi/ Türkiyc'de. sanatın di- ğer uluslara aktanlmasını engelleyen bu kurallaruı kaldn-ıünasını talep ediyonız. F ikri Sağlar, Atatürk'ün kültürünü yok etmeye çalışan bir avuç azınlığa dikkat çekerek,'Orümcek kafalılar tek tek başlannı çıkararak ağlannı örmeye çabşmaktadırlar. Sanatçılann, çağdaşlaşma doğrultusunda inançh herkesin bunlann yapmakistediği tahribatı önlemeleri gerekiyor' dedi. ilişkileri nedeniyle de belli sonınlar yaşı- yor. Sanatçının önünde vize diye bir so- nın var, gümrüklerde sanat eserleri ticari mal gibi değerlendiriliyor. Sanatın ser- best dolaşımı önündeki bu engeüer kaldınlmalı. Vergi yasalarında gerekli düzenleme- ler yapılrnalı. Örneğin 98. maddede spor ve eğitinı kurumlanna vergi ayrıcalığı ge- tirilivor. Bu, kültür ve sanat kurumlan için de geçerli olmalı." Biz, sanatçılanmtzı ülkemizin hakiki temsilcileri olarak görüyonız. - 'Bu belden aşağı sanattır' diyen insan, Türkiye'yi ve Türk halkının düşünceleri- ni temsil ermez; ama sanat alanuıdaki bir başarıyla Türkiye gerçekten temsil edi- lir. Bu temsilcilerin yaygınlaşması ve ra- hat hareket edebüecek hale gelmesi ge- rekmektedir. Çünkü örümcek kafalılar ülkemizde tek tek başlannı çıkararak ağlannı örmeye çaltşmaktadırlar. Hele hele çağdaş bir Türk devleti kurma doğ- rultusunda iddialı hükümet, buna müsaa- de etmemelidir. Laik, demokratik Türkiye Cumhuri- yeti'nbı kunılmasından 71 yıl sonra, "Cumhuriyetin temeli kültürdür" diyen Atatürk'ün kültürünü yok etmeye çalı- şan, "Çağdaş u>garlık düzeyinın üstüne çıkmalıyız' diye gösterdiği ilkelere set koymaya çalışan bir zihniyet, bir avuç azınlık, insanlan rahatsız edi> or; çağdaş- laşmayı engelleyecek bir gücü eline geçir- mede faaliyet gösteriyor. Bu dönemde, sanatçılann. sanatseverlerin, çağdaşlaş- ma doğrultusunda inançh herkesin bir araya gelerek bu bir avuç azınlığın yap- mak istediği tahribatı önlemeleri gereki- yor^ 'Kültür ve sanatta tasarruf Sağlar, kültür ve sanatta tasarruf ola- mayacağını yönetimde bulunan herke- sin anlaması gerektığirü belirtti: "Hükümetimizin programında var ol- masına karşuı, son tasarruf genelgeleriy- le ve özellikle sanata bakış açılanndaki gelişkinliğin tam olarak gerçekleşmeme- sinden kaynaklanan 'kültür ve sanatta tasarruf yapılması' eğüimi söz konusu. Bu çok tehlikeli bir harekettir. Kültür ve sanattan tasarruf ettiğiniz anda. insanlı- ktan da insandan da tasarruf etmiş olu- yorsunuz. O zaman yaptığınız ekonomik faaliyetler, aldığuuz ekonomik önlemler niye ve kimer' Metin Altıok'un Şiirini Düşününce... Metin Attıok da, 2 Temmuz 1993 günü Sıvas toplukıyı- mında yakılanlar arasındaydı. 8 temmuza kadar girdiği ölümcül komada karşıladı ölümü. Bıraktığı şiir mirasın- da şu dize de var: ' Kan döken kurtulamaz eline bulaşan kandan." Nerdeyse otuz yıldır şiiri üzerine yargılar verilen bir şair Metin Altıok. Melih Cevdet Anday'dan Behçet Ne- catigil'e, Fethl Nad'den Doğan Hızlan'a, özdemir İnce'den Haydar Ergülen'e kadar kaç kuşağın edebiyat adamı bir noktada birleşmişler yazılannda. Metin Altıok kendisinden başka türlü olmaktan çeki- nen bir şairdir. Şiirinin özgünlüğünü yaratan birinci kaynak bu bence. Onun şiirini tanıdıkça belirginleşen bir yargıyı yazmak istiyorum. Metin Altıok, yaşamda burun buruna geldiğimiz, ço- ğun toplumsal çelişkilerden doğan acıları doğrudan yansıtmıyor şiirine. Bu nedenle de güncel olaylar iç dün- yasında yarattığı etkilerle gösteriyor kendini. Güncel olana ideolog gözüyle yaklaşmadığı için kuytu bir köşe- den ses alıyoruz sanki. Böylece tekil çoğula ulaşıyor. Yaşamımızda yeri olan öğelerle çalıştığı için de derin- den etkiliyor bizi. Bu öğelerden birkaç örnek vererek Metin Altıok şiirine yaklaşmak istiyorum. "Soluk ve üzgün bir mendil" (Savrulan) "Yanağtnda şark çıbanı gibi Kararırken bir taşın oyuk yeri" (Telgraf Direkleri) "Yanımda bavulum, yılgın ve ihtiyar" (Evde Yoklar) "Iple dikilmiş yırtık lastik ayaklarında" (Soneler, 3) Görüldüğü gibi yaşamımızda yer alan öğelerle somut bir durumu duyumsatırken yakalamak istiyor şiiri Metin Altıok. Bu yargıyı da örnekleme amacı ile az önce okuduğu- muz öğelerden birinin geliştirdiği şiiri vermek istiyorum. "Yanağında şark çıbanı gibi Kararırken bir taşın oyuk yeri Kuşlar konar omuzlarına Süslemek için gömleğini Kuşlar ki bozkırın apuletleri Ah... o telgraf direkleri, Telgraf direkleri." Toplumsal duyarlığı kişisel duyarlıkla iç içegörüyoruz Metin Altıok şiirinde. Haykırıya dönüştürülmemiş bir du- yarlık bu. Üzünç boşlukta sallanmıyor ama. Ya yaşamın bir parçasından algılıyoruz ya da dışındaki bir oiayın kendisınde yarattığı etkiden. Genellikle dış etkiler iç ger- çeğin dizelere yansımasına neden oluyor. "Bir adam dolaşıp durur kendine konuşarak Bekler belki de birposta trenini. Içinde bir deniz kayalara vurarak Parçalar hışımla kendi kendini.'' (Soneler, 13) Metin Altıok'un geleneksel yapı biçimlerini severek kullandığı yazılmıştır Cumhuriyet dönemi şairlerimiz- den bırçoğu için ileri sürülebilir bir yargıdır bu. Eski begeniden kopmadan yeni yapıları özgün öğeler- le zenginleştirmek. Metin Altıok'un da, çoğu şiirinde gerçekleştirdiği bu bence. Geçmişten geleceğe doğru bir sürekliliktir şiir. Metin Altıokun şiirini bu sürekliliğin dışında görmüyo- rum. Monet'nin'akıl almaz' Katedraller'i Kültür Servisi - Fransa'da Paris dışındaki 15 büyük müzeden bin olan Rouen Güzel Sanatlar Müzesi'nde bir süredir devam eden yenileme çalışmalan sona erdi ve müze Claude Mooet'nin 'Kated- raller' sensınden 16 tablonun yer aldığı sergiyle yeniden sanatse- verlere 'merhaba' diyor. Dört yıldan uzun süren yenileme çalışma- lan için 120 milyon Frank harcandı. Müzede bulunan 64 salondan 31'i 1992 yılında açılmıştı. Bu kez de genye kalan 33 salonun açılışıyla müzenin tamamı tekrar kdlanıma sunulmuş oldu. Müzenin açılış sergisinde yer alan ve Rouen Katedrali'ni yılın \ e günün değişik zamanlannda gösteren 'KatedraDer' serisi asbnda 30 tablodan oluşuyor. Bunlardan 20 tanesi 1895 yılında Durand Ruel Galerisı'nde ilk kez sergılendiğinde Monet'nin koruyucusu Georges Clemenceau devlet başkanına çağnda bulunarak bu tablolann bir bütün olarak değerÛ olduğunu ve Fransa'nın bunla- ra sahip çıkması gerektiğini belirtmışti. Ancak zamanın devlet başkanı sanata pek meraklı değildi \e sonuç olarak tablolar dünyanın dört bir yanına dağıldi. Bugün altısı Orsay Müzesi'nde, biri Rouen'de olmak üzere yedi tanesi Fransa'da, kalan 23 tanesi ise başka ülkelerdekı devlete ait ve özel koleksıyonlarda bulunuyor. Kimisi tngiltere'de, kimisi Japonya'- da, kimisi Rusya'da... Sanat tanhınde gelmış gecmiş en sıstematik çalışmamn ürünü sayılan 'Katedraller' dizisine 1892 yılmın Şubat aymda başlayan Monet, bu ilk denemesinde istediği sonucu elde edemedi. Ancak bir sonraki yıl yine aynı zamanlarda tekrar bu işe dört elle sanldı. Aynı ışığı yakalayabilmek amaayla aynı tarihlerde başladığı çah- şma ikı yıl kadar devam etti. 1895 yılında özenle hazırladığı tuvallerden 20 tanesini sergiledi. Kuşkusuz Monet 1891'e kadar başka serilere de başlamıştı. "'Sa- man Balyalan" ve "Kavaklar"ı denemişti. ancak 'Katedraller1 bambaşka bir yoğunluk taşıyordu. Üç ayn göriiş açısına sahip üç ayn gecici atölyesi oldu. Bunlar- dan ilki. katedrali tam karşıdan gören boş bir apartman dairesiydi. tkinasi. bir mağazanın giyinme odasıydı. Buradan katedrali biraz daha yandan ve aşağıdan görüyordu. Sonuncusu ise Au Caprice Mağazası'run üstüne kurulmuş tahtadan bir atölyeydi. Burada günlerim gecirdi. Katedralin 56 metrehk bir cephesine 50 metre uzaklığa oturup saatlerce binayı seyrediyordu. Bu görkemli gotik binamn güzelliğı, taşıdığı tarihsel ve dinsel anlamdan çok. başdöndürücü yüksekliği etkiliyordu ve meydan okumaya itiyordu sanatçıyı. Bu inanılmaz görüntüyü Yethedip' bir metreye seksen santim ölçülerindeki tuvaie aktarmak isteğtydi söz konusu olan. Katedral onun için ışığın çok çeşitli açılannı gösteren bir ekrandı. Adeta bir tiyatro perdesiydi ve Monet onu kaldırmak için iki yılını verdi. Kendi deyimiyle 'köle gibi' çahşıyordu Monet. "Bugün dokuz hı- val" yanyordu defterine 1892 mamnda. Ertesi yıl. "Bugün on dört tane. Daha önce hiç oöyie bir şey başıma gelmemiştf. Şiddet dolu bir takıntıyla günde on-on iki tuval üzerinde çalışıyordu. 12 şubat 1892'de. "Çok zor bir işe kalkışıyonmı" diye yaznuştı. Bütün yazdığı mektuplar bu 'sürekli işkencey e' tanıklık edıyordu:" Yaptık- lanm çok korkunç ve ben korkuyonım. Bu işin içinden çıkama- yacağun", "İyice dağıldım arhk devam edemiyonım... Bütün gece kâbuslar gördüm, katedral üstüme yıkıltvordu, rengârenkti, mavi, pembe, sarı..." Ancak bu inanılmaz çalışmamn sonunda 1895'in Mayısı'nda açılan sergi büyük sansasyon yarattı. Kalın boya tabakalannı eleş- tirenler de oldu. Ama Cezanne, Degas, Pissarro, Renoir gibi sa- natçılar bu seriye hayranhkla yaklaştılar. Malevitch daha sonra "Sanat tarihi için büyük bir adım" demişti. 'Katedraller' sensı Monet için, resim içine gerçek bir 'danş' oldu. Işık oyunlannın zenginleştirdığı bu yapının onda uyandırdığı re- sim tutkusu sıradaki tamamlanamayan 'Nymphauu*' serisini do- ğurdu. Ancak gene de ressamın yapıtlan arasında en akıl almaz olanı 'katedraller' serisi oldu. Bu seriden bir araya getirilebilen 16 tanesi 14 kasım tarihine kadar Rouen Müzesi'nde sanatseverleri bekleyecek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear