23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1O TEMMUZ1994 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 DERGILERDE GEZEYIT KONURERTOP Çabalannı banşiçin birleştirenozanlarDergilerde şiir hep geniş yer tutar. Temmuz der- glerinde de taptaze şiirler, şiirle ilgili yazılar var. Yapı Kredi Yayınlan'nın ûcretsiz kitap tanıtım dergısı 'Kitap-hk'ta (Adresi: Istiklal Caddesi 285-2*7 Beyoğlu 80050 Istanbul) Gühekin Emre'- ntn röportajı bize Turkiye'nin en zengin şiir ki- tapiıgVnı tanıöyor Trabzon'da 50 yıldır şiir kitap- lan derleyen Arstan PulflthaneB'nın kitaplığındaki yapıt sayıanın 20 bini aşkın olduğunu öğreniyo- ruz. Suut Kemal Yetkin'in (Şi'ri Leyal), Adnan Benk'in (Sükutun Hatalan), Çe- tiü AJtan'ın (Üçüncü Mevki) unu- tulmuş şiir kitaplan anılıyor rö- portajda. Şiirsever kitap me- raklısı, karşüaştiğı gûçlûkkri şöy- le sıralıyor: "Yayıncıüğnı merkez- kri olarak bilinen bûyük kentferin, özeuıkle de İstanbul'un dışmda, bu koouda, bu merakı, bu Ügiyi sür- dârmek gerçekten zonı başar- mak... Pek çok yayınevi ya da ya- zardan kitap isterken, ederi kadar pd da göoderirim. Mektuptanm sahibini bufaıyor, ama bir bölümün- dtn yanıt alamıyorum... Bider gibi meraklılar, çıkan ya>ınlardan ha- berü edflebOseler* iyi olur. Ya- ynlan göndefsiııier, gerekli öde- meyi yapanz..." • Yapı Kredi Yayınlan'nın ûcretsiz kitap tanıtım dergisi 'Kitap-lık'ta Gültekin Emre'nin röportajı bize "Türkiye'nin en zengin şiir kitaplığı"nı tanıtıyor: Trabzon'da 50 yıldır şiir kıtaplan derleyen Arslan Pulathaneli'nin kitaphğındaki yapıt sayısının 20 bini aşkın olduğunu öğreniyoruz. • Behramoğlu'nun Gösteri dergisindeki şiiri, "Attila Jozsefin Şehrinde Bir Köprüden Tuna'ya Bakmak", bir yönüyle tam da bu çağnnın yarutı. Bir Noel öncesinde Viyana'dan Budapeşte'ye kısacık bir yolculuğun öyküsü anlatılıyor Günumûz şiirleri Pulathaneli, "MerakbJar, ki- taphğnndan yararianıyor... Çok kişiye bu konuda ei veriyorum" de- mekte. Onunla haberleşmek iste- yenler, Trabzon'da çıkan Kıyı dergisi aracıhğıyla baglanü kura- bilirier. Bütün şiir kitaplannı izlemek kadar her ay dergjlerde çıkan şiir- leri izlemek de gûç iş. Bu ışı bir ucundan ele alan Mehmet H. Doğan. her yıl mart ayında Adam dergisıyle birlikte verilen *Şim- mizde Geçen Yu" derlemelenni sûrdünnekte (Adam 1993 Şiir Ydlığı, Adam 1994 Şiir YıUığı). Eleştirmeci bu derginin son sayısı- nda şürimizın Tanzimat'tan bu yana gelişme aşamalanna kuş- bakışi göz gezdiriyor. Günümüz şiiriyle ilgili değedendirmesi şöy- le: "Bugün, her türlü baskı girişi- •nme, her türlü iktidara karşı de- mokratik düşüncenin yanında; bi- reysefligi konusunda kıskanc, bi- lioçieıınıe savaşunı veren insanın yanında,' yaşama, düşünme ve ken- dini ifade özgüriügünü, topiumsal ve evrensel banşı savunan bir şürsd söylem gündemdedir. Şimdiye ka- dar, var olanta, görûlenJe, söyle- nenk yetimneyen, hep bunlann ardmdaki görûîmeyeni, söylenme- yeoi arayan şnrin bu karşıt (muha- Kf) kimBgi, günümüz şairine yol gösterici ounaktadır." Eski şiinmızde de yeni şürirnizde de Doğan'm belirlediği niteliklenn dışına düşen ömekler elbette yok değildir. Ama bu ayın pek çok şiiri onu doğ- rulamaktadır. Noel Baba bu yıl Bosnaya uğramayacak Gösteri'de Gülsüm Akyfiz, mayıs ayında Pen Ya- zarlar Deraeğj ile Bergama Belediyesi'nin düzenle- diği Uluslararası Akdenizli Ozanlar Toplanüsı'nı anlatıyor. 'Homeros'un ve 'çağdaş ozanın sorumlu- luklan'nın eie alındığı toplantılar sonunda, 7 ülke- nin ozanlannın ve yazarlanrun yayımladığı banş çağnsı şöyle: "Çağını ve dilini döktüğü şürini ulusla- rarası bir düzeye çıkaran Anadohılu ozan (Home- ros), savaşı anlaürken savaşı laneder. Gerçek insani duygulann, değerlerin, erdetnlerin alönı duyaruhkla çizer. Ozanlann atası, yapıtıyla her koşulda insani, yaşamı savunan kimliğiyle bugünümüze ışık tutmak- tadn*. Ozanlann bugün her zamankindeo çok insan- lar vettikeierarasısınırlann kaldınlmasında ulusla- rarası bartş dilini oJusturmada, çabalannı birfcştir- mede sorumhduklan vardır. Her yanda savaş ateşie- rinin yakıktığı şu günierde biz, Akdenizii ozanlan sesterini, çabalannı banş için birieştinneye çağmyo- ruz." Ataol Behramoğlu'nun ayru dergideki şiiri, "Atti- la JozseTin Şehrinde Bir Köprüden Tuna'ya B k mak", bir yönüyle tam da bu çağnnın yanıtı. Bir Noel öncesinde Viyana'dan Budapeşte'ye kısacık bir yolculuğun öyküsü. Biçimiyle röportaj, gezi, Bütün şiir Mtaplannı İzlemek kadar her ay dergilerde çıkan şiirieri izlemek de güç iş. Bu işi bir ucundan ele alan Mehmet H.Dogan, her yıl martayındaAdam dergisiyle birlikte verilen 'Şiirimizde Geçen Yıl' derlemelerini sürdürmekte. • Varlık dergisinde Yaşar Nabi Nayır Gençlik ödülleri'ni şiir dalında kazanan çok genç bir imza ile tanışıyoruz: Tuna Kiremitçi: "Kendimi bir arada tutabilmek için yazıyorum, bir de yazıldığında her şeyin daha güzel göründüğünü bildiğimden" diyor. günlük, anlatı türlerinden yararlanan bir modeli geliştiriyor. Günümüz uygarlığının bir Avrupa kentini sürüklediği acılar şöyle özetlenmış: "Noel Baba, bu vıl Bosna'ya uğramayacak/On yıldır sa- vaşlar/Bir buçuk mihoodan çok çocuk öldürdü/Ve beş milyonu sakatiandı/Göçe zoriandı beş milvonu/ Ve on iki milyon çocuk versiz yurtsuz kaldı." L v- garlık doğaya, çevreye sahip cıkmaktadır. Böylece, bir kentten ötekine yolcuiukta şöyie şeyler gözlene- bilmektedir: Ozanımız, "Kenar mahallelerinde kenderin/ dıryuiur şairin kardeşçe türkûsü" di>en meslek- taşmın kentınde, onun ızlerini arar, onun ınsan- lannı gözler "Yanımdan geçen yaşlı kadın/(Vlanto- !u, başörtülü/Elinde/Plastik bir çanta)/l nuhılmaz şiirindeki/Anne olabilirdi." Tuna 'derin, bilge, ağır' akışım sürdürürken bir günlük yolculuğunu bitirip dönen ve trende Bos- naü bir göçmen ailenin yazgısına tanık olan ozan, cağımızın apacı gerçeklerini önümüze serecektir: • Dergilerde her zaman pek çok şiir var. Ayn anlatımlarla (bazen çok çapraşık, çetrefıl biçimde) bizim yaşamımızdan, bizim insanlanmızdan izler yansıtıyorlar. Onlan izlemek, üzerlerinde düşünmek, onlarla hesaplaşmak çok güzel... "ÇocukJuğumdaki gökyüzü/Geçfyor/Berrak, gö- çebe bulutlanyla/Ve çocukluğumdaki otlar-tren yolu boyunca Bir gün/Yolumu yitirecek olursam-bu kargaşa- da/Yitirecek gibi olursam-saglığını akhnun;/Nele- re tutunarak/Ayakta kalabünrim/Buiutlara ve otla- ;- ra... Bir döş müydü konıdan/Koşarak çıkan üç ceylan/ Üç küçük okullu gibi/Mutlu, özenli/Elde sanki/ HopUya nplaya." "Yirmind yûzyıl/Geçiyor camlardan/Sehpalar/ işkeocehaneİer/Yirminci yüzyd/Akıyor raylardan/ Gaz odaları/Esir kamplan/ Parçalanmış aileier/ Yirmiııci yüzjıl/Geciyor gözlerimden/KoUan ha>a- da bir çocuk/kadife karası baktşlarında/Şaşkınlık/ Kocaman kasketi/Ktsa pantolonu/tncecik boynu/ tncecik bacaklanvla/Yirminci )üzyıl/En yüce kah- ramanlıklann/Ve en alçak zalimUklerin yüzyılı/fşte az bir şey kaldj-tukenmesine/İşte/Can cekişme- de..." Behramoğlu'nun yol şiiri, ge- leceğe umudunu yitirmeden cağımızın çirkinliklerini sergile- mekte, Viyana'daki Miro sergi- siyle ve Budapeşteli ozanla ilgili bölümlennde sanaUn anlatımı, iş- levi gibi sorunlara uzanmaktadır. Haydar Ergülen'in yine Gös- teri'de yer alan uzun şiirini sanat çevreleri, sanat dünyamızın ya- şamı, genç bir ozanın anılan bes- üyor. Ozanlann birbirleriyle iliş- kilerini, değer yargılanm, hay- ranlıklan, aralanna giren mesafe- leri, haksızlıklan görüyonız. Bir şiir anlayışı ve şiire yakiaşma yolu sergılenıyor "Başka sanatlarda ya da ede- biyat dallarında/olduğu gibi ir- deiemek, açımlamak, didiklemek/ yerine bir şiiri seviyor olmak hana yetiyor./Bu kadar yalın bir sanata, bu kadar yalın bir/kavray ışla yak- laşmaktaiı yanayun." Altıok'un ilk şiir kitabı Anlatı boyunca şiirimizin us- talanyla karşı karşıya geüyonız. Ve 'Gezgin1 diye anılan bir ozan- la! Kim mı olabilir bu? Geçen yıl Sıvas'ta 'ortaçağ ateşi'nin kavur- duğu Metin Altmk'un ilk şiir ki- tabının (1976) bu adı taşıdığmı anımsayalım... Ergülen konuşu- yor: ".\rtık sevmekten söz edece- ğün./Eskiden okhıgu gibi önce se- vip,/bunu söyiemeyi sonraya btra- kamam. Artık sever sevmez sevdi- ğiıni/söyiemek istiyorum./Alrıok Metin, sevgili "Gezgin',/benim mistik efsanem./dönereen ısuk çaL /şürterini çok özledim.." Hüsejin Alemdar'ın. Halil Kcv cagöz Odülü'nü alan Hulki Ak- tunç'la Gösteri'deki söyleşisinde bir ara söz, aralanna herkesi al- mayan ozanlann, başkalanna kapalı 'lonca'sına geüyor. Ak- tunç, loncanın ve antolojilerin dışında kalmış Şükrü Erbaş'tan söz ederek bir şürini anıyor. Er- baş'ın şiiri gerçekten ustalıkh. Yaşlanan bir insanın duyarhlığıy- la dolu bu güzel şiırin bir bölümü şöyle: "Nerden mi anhyonım yaş- landığımı/kadınlar gittikçe daha güzd/Gûueş daha hızlı adunlıyor gökyüzünü/Sular daha soğuk rûzgar daha serin/Eskiden her konuda konuşurdum istekle/Bir geniş gülümsemeyle dinliyo- rum şûndi/Büyük kapılar ışıklı çarşılar bitti/Ara so- kaklara salaş kahvelere gidivorum/Kurhjlmak için çırpmdığım çocukluğu/Yeniden öğreniyonım ço- cuklardan şaşarak/Bütün sesler çın çın bir yalnızlık oluyor/tçünden geçenleri söyledim sanıyorum..." Varlık dergisinde Yaşar Nabı Nayir Gençlik Ödülleri'ni şiir dahnda kazanan çok genç bir imza ile tanışıyoruz: Tuna Kiremitci,'Kendimi bir arada tutabilmek için yazıyorum. bir de yazıldığında her şeyin daha güzel göründüğünü büdiğimden" demış. Şu sözler de onun: "Gündelik y aşamla eski metinler arasında yatay ve dikey bağlantilar kurmak istiyo- rum... Şiiri entelektfiel bir uğraş olarak gördüm her zaman... Mesafeü bir şiirden yanayun." Açıklama- lan ve dergide yer venlen şıırlen, bu yazı boyunca anılan örneklere oldukça uzak. 'Evler' şıınnde söy- le parçalar var: "Bazen kışkırtır dinginlik. biraz da bu yüzden üstlenir ya insan uzaklan: Pazar yerierin- den dönen o hüzne yatkın kadınlann ve küçülen kraliığındakJ yorgun haritacdann düşlerine daha fazla girmemek için... Aslında her ev, kendi masahna kapanmış, kuytu birer bilmecedir, kimler kurmuş, hangi töreye yaslanmısjardır artık güçtür anunsa- mak..." Dergilerde her zaman pek çok şiir var. Ayn an- latımlarla (bazen çok çapraşık, çetrefıl biçim- de) bizim yaşamımızdan, bizim insanlanmızdan iz- ler yansıtıyorlar. Onlan izlemek, üzerlerinde dü- şünmek, onlarla hesaplaşmak çok güzel... lioydWebber'a ateş püskürüyorlar Küttür Servisi - Faye Dımavvay, Lloyd VVebber'ın kendisini Suriset Bulvan'nın Lx>s Angeles'ta gerçekJeştirilmesi kesin ola- rak kararlaştınlan yeni uyarlamasından ani bir kararla çıkar- ması üzerine, besteciye hukuk davası açıyor. Los Angeles'ta yaptığı bir basın toplanüsında "Bu kaphsh' bir adamın, bir baş- ka kaprisi daha" dıyen Bonnie ve ayde'ın ve Chinatown'ın unutulmaz yıldızı, verdiği maddi ve manevi zarardan ötürü Lloyd Webber'ı mahke- meye veraıek üzere avu- kaüanyla görüştüğünü belirtti. öte yandan, edi- nilen son bilgilere göre sanatçının avukatlan kendisinden bir sûre ses- siz kalmaaru istediler. Olayın yankılan henüz unutuJmamışken, Sunset Bulvan'nda oynaması düşünülen müzikal ko- medi yıldızı Patti Lu Po- ne'da benzer bir akıbete uğradı. Aynı oyımun Londra'da sannelenme- sinin ardından Broad- way versiyonunda da oy- naması kararlaştınlan ve kendisine bir milyon do- larlık ücreti ödenen Lu Pooe'un görevine ani bir _, kararla son verildi. Konu F a y e Dunaway bakkında yorum yapmaktan kacınan sanatçı sadece VVebber'ı mahkemeye vereceğıni açıkJadı. Oyunda Faye Dunaway'den ve Patti Lu Pone'dan boşalan yere Gknn Qose getirildi. Sa- natçı ise, Broadway'deki gala için son hazırhkJannı da tamam- ladı. Eleştirmenler tarafindan hıçbir zaman çok popüler olma- yan Webber ise "Oose'un bu rol için en iyi aday olduğunu açı- kladı" Los Angeles'ta sahnelenecek oyunun, bu tam 233. gös- terimi olacak. Meryem Ana tablosusanat dünyasımkanştırckKültür Servisi - Sotheby's müzayede evi tarafindan satışa su- nulan Meryem Ana tablosu sanat dünyasım kanşürdı. Bunun nedeniyse Sotheby's'ın tabloyu Vdasquez'in eseri olarak tanı- tması. EHinyaca ünlü sanat uzmanlan satışa çıkanlan tablonun kimin eseri olduğu konusunda görüş birliğine varamıyor. 1990 yılmda bir Fransız koleksiyoncu tarafindan 150 bin franga (900 milyon lira) satışa sunulan ye 300-400 bin (1.8- 2.4 milyar lira) franga satılacağı umulan ta'blo, rekor sayılabilecek bir rakama 18 milyon franga (84 milyar lira) Chartes BaiUy isim- li bir tüccar tarafindan saün alınmıştı. Aradan dört yıl geçtikten sonra tablo bu kez dünyaca ünJü müzayede evi Sotheby'ste or- taya çıktı. Bu kez tablonun değeri ilk açık arttırmada olduğu gibi 300-400 bin frank değü, tam 50 milyon frank (300 milyar lira) olarak tahmin edüiyor. Son dört yıl içinde tablo temizlendi, onanmı yapıldı ve uz- manlar tarafindan incelendi. Birçok uzman bu tablonun Velas- queze aıt olduğunu belirtti. Öte yandan birçok uzman da bu- nun tersıni savundu. Bugün bile bu tartışmalar sürüyor, hatta doruk noktasma ulaştı. Sotheby's uzmanlan ve Nevv York Üniversıtesi profesörle- rinden JonarJıan Brovtn, tablonun Velasquez'in gençUk yıllanna ait olduğunu belirtiyor. 1618-1623 yıllan arasında yapıklığı be- lirlenen tablonun ressam tarafindan, eğitirnini tamamladığı Pacheco atölyesinden çıktıktan sonra Seville'de yapıldığını id- dia ediyorlar. Öte yandan Ispanyolresmikonusunda sayüı uz- manlardan olan Atfonso Perez Sanchez tablonun Akmso Cano'- nun elinden çıktığını belirtiyor. Buna kanıt olarak da tabloda kullanılan teknik ve renklerin Cano'nun diğer tablolanndaki- lerle aynı olmasını gösteriyor. Cano'nun, Velasquez'in atölye- sinde calışması da kullanılan boyalann ve tuvalin Velasquez'in kullandıklanyla aynı olmasını açıkladığın] belirtiyor. Tablonun geçmişiyle ilgili hiçbir şey bilinmeyişi durumu daha da zorlaşünyor. Tabloyla ilgili ilk kayıt Paris'te ve 1870'e ait. tspanya'dan nasıl çıktı, hangi yoldan Paris'e geldi, bilinmiyor. Aynca tablonun üzerinde ne imza var ne de tarih. Sanatsal de- ğeri tartışılmayan tablo hakkmdaki tartışmalar uzun süre de- vam edecek gibi. Bu tartışmalardan tablonun fıyatı ne derece etkilenir bilinmiyor, ama ona sahip olmak isteyenlerin oldukça yüksek bir fiyat ödeyeceği kesın. PENALH MEMETBAYDÜR Oyun Okumak Uluslararası Tiyatro Enstitüsü'nün (ITI) Almanya Mer- kezi Haberleşme Komitesi, Dramatik Tiyatro Merkezi ve Oyun Yazarlan Komitesi'yle ortaklaşa düzenledikleri sempozyum, 18-19 haziran günleri Bonn yakınlarında, Bad Gcxlesberg'de toplandı. Bir oyun nasıl okunmalı? Bir oyun nasıl özendirilmeli? Bu iki sorunun çevresinde dünyanm dört yanından gelmiş tiyatro insanları iki gün tartıştılar. ITI ile resmi bir bağım olmamasına rağmen o saygın kuruluşa üye olmamama rağmen beni de davet etmişler, bir bildiri sunmamı istemişlerdi yöneticiler. Oyun okumak, diğer yazınsal metinlerin okunmasına pek benzemez gerçekten. Henüz sahnelenmemiş, ama sahnede oynanmak için yazılmış bir metni, görselleşe- cek bir metni herkes kendi iç gözüyle, aklının ya da düş gücünün sahnesine çıkartarak okur ister istemez. Bir oyun nasıl okunmalı sorusu yalnızca tiyatro yönetenle- rin değil, oyun yazarı başta olmak üzere tiyatro çalışan- larını çok yakından ilgilendiren bir soru olmalıdır. Bir oyunu okuyan tiyatrocularla, henüz sayıları pek az olan 'normal' oyun okurları arasında büyük ayrımlar ol- ması doğaldır. Tiyatrocuların bir oyun metnini okuma serüveni de çeşitlidir aslında. Oyuncu başka türlü okur aynı metni, yönetmen başka türlü, dramaturg başka. Kostümcü ile çevre düzenleyicinin okudukları aynı oyun olabilir, okuma biçimleri apayrıdır. Oyun yazarının (ya- şıyorsa) kendi oyununu okuma biçimi de bunlann üstü- ne tüy diker bir bakıma. Yazar ister istemez, yazdığı ile sahnede gördüğü oyunu 'karşılaştırmak' zorunda kala- caktır hep. Bir de çevirmenin çevirdiği oyunu okuma biçimi var. Bir oyunun bir dilden bir başka dile çevrilmesi, o oyunun ilk yorumlanışıdır bir bakıma. öte yandan tiyatro eleştir- menlerinin bir oyunu nasıl okudukları da apayrı bir so- rundur. Okuduğu oyunu mu eleştirir eleştirmen, yoksa sahnede gördüğünü mü? Hangisini eleştirmelidir? Oyunlar yayımlayan bir yayınevinin editörünün oyun okuma yöntemi, o oyunu yönetecek yönetmenin okuma yöntemiyle çakışır mı? Bir oyun nasıl okunmalı gibi ma- sum bir sorunun altından birbirine bağlı bunca soru çıkı- yor işte. Ikinci soru da karıştırıyor insanın aklını. Çünkü 'Bir Oyun Nasıl Özendirilmeli' sorusunun ardında iki ayn ya- nıt ya da yaklaşım biçimi bekliyor bizi. Birincisi oyun ya- zarının yazdıklarıyla, yazmak istedikleriyle; tiyatro ya- panlann oyundan beklediklerini nasıl buluşturabiliriz sorusu. Oyun metnine yapılan 'teatral' müdahaleler ya- zarın sanatsal bireyselliğini zedeler mi? Oyun metnine müdahale her zaman oyunun aleyhine olmayabilir. Ti- yatronun durumu ve beklentileri, yazarın yazdığına ne kadar yaklaşırsa oyun o kadar iyi olacaktır. Tam tersi de geçerlidir bunun; yazar, tiyatronun artisanal tarafını ne kadar iyi anlarsa, yazdığı oyunun sahne üstünde temel- lenmesi o denli sağlam olabilir. Sorunun ikinci anlamıysa, bir oyun nasıl pazarlanma- lıdır şeklinde ortaya çıkıyor. Birçok oyun pazarlanıyor artık, bunlann içinde birçok tiyatro oyunu da olması do ğal geliyor insanlara. Bendeniz sanatın pazarlanması- na da oldum bittim sıcak bakmadığım için, bu konuda olumlu şeyler söyleyemiyorum. Tartışmalarda söz alan Izlandalı oyun yazarı dostum Ami Ibsen ve aynı ülkenin oyun yazarı Olafur Haukur Simonarson keskin, yakıcı bir alaycılıkla yanıtladılar bu soruların bazılarını. Simo- narson özetle şunları söyledi sempozyumda: "Benim oyunlanmın sizler tarafindan, Anakara Avrupası'nın ti- yatroları tarafindan oynanıp oynanmaması umurumda değil. Çevrilip çevrilmemesi de umurumda değil. Oyun- lanmı pazarlamam ben. Zaten sizlerin Izlanda tiyatro- suna icten bir ilgi duyduğunuza da inanmıyorum. Oyun- larım Izlanda 'da oynuyor, seyirci beğeniyor, alkışlıyor. Ama bu gerçek kırıntısının da sizler için bir önemi oldu- ğunu sanmıyorum." Simonarson'un 'Deniz' adlı oyunu bienalde oynuyordu ve konuşmasını hep beraber alkış- ladık. Romanyalı bir yönetmenin Alman, Avusturyalı oyun- cularla Fransa'nın bir kentinde bir Rus yazarın örneğin Çehov'un bir oyununu sahnelemesi, Avrupa tiyatrosu için oldum bittim değilse bile yılJardır kanıksanmış bir iştir. Ingiliz bir yönetmen de Isviçreli, Alman, Ispanyol, ir- landalı oyuncularla Polonyalı Yahudi bir şairin yaşamı üstüne bir oyunu Portekiz'de sahneleyebilir. Kimse ya- dırgamayacaktır bunu. Oyun iyi ise alkışlanacak, kötüyse yitip gidecektir. Eğer bu noktaya kadar söylediklerim doğruysa... ITI Sempozyumu'nda sorulan soruların pek anlamı yoktur gibi bir sonuca varıyoruz. Bir oyun 'nasıl' okunursa okunsun, nasıl 'özendirilirse özendirilsin', o oyun iyi bir oyun değilse, kısa zamanda buharlaşıp atmosferde ge- zinen benzeri ses birimlerinin, kakafonik gürültülerin arasında küçük yerini alaçaktır. Izlandalı oyun yazarı dostlarıma katılıyorum: Bir oyunun oynanıp oynanma- ması o kadar önemli değildir. Oyun metni hiç oynanma- sa bile ayakta kalabilir. bir kasabanın eski sinema salo- nunda sahnelenebilir, oyununu pazarlamak yazarın işi değildir. Oyunu 'okumak' da yazarın işi değildir. Yazar, yazdığının hesabmı yaşamıyla veremiyorsa, yazdığı ve yasadığı her şey üstüne konuşarak hiç veremez. Tiyatroyu ya da oyunu tehlikeli kılan her şeye sıkı sıkı sarılmak gerekiyor. Beğenilmek, alkışlanmak, ödüllen- dirilmek, paralar pullar o kadar önemli değil. Kendini azınlık yerine koyan bir çoğunluğun yan-cahil üyesi ola- rak muhalif konumunun tadını çıkarmak dahi, kötü bir oyunu 'iyi' bir oyun düzeyine çıkarmaz. Kötü oyunun ya- zarı, hep seyircisiyle bütünleşecektir. İyi oyununsa 'öe- lirli' bir seyirciye gereksinimi yoktur doğallıkla. AktörCameron MitchellöldüLOS ANGELES (RELTER)- ÖzelükJe ^abcınm ölüınü" adlı oyunun sahne ve sinema versiyonlan ile ünlenen aktör Ca- meron Mitchell, yetmiş beş yaşında akdğer kanserinden öldü. Bağlı olduğu ajanstan Ronald Leifin yaptığı açıklamaya göre, birkaç yıl önce akciğer kanserine yakalanan Mitchell, geçen çarşamba günü Los Angeles'ın Pasifik kıyısındaki evinde vefat etti. Dallas, Pennsylvania'da, I918'de bir devlet bakanının oğlu olarak dünyaya gelen Mitchell, dahasonra Broadvvay'de çeşit- li oyunlarda gözüktü ve ardından îkinci Dünya Savaşı'nda bombardımancı olarak görev aldı. Esas çıkışını 1945 yıhnda çevirdiği iki sinema filmi "Sırada Ne Var - Corporal Hargrove" ve "Feda Edilenler" ile yaptı. Hayaü boyunca yaklaşık doksan fılm çeviren sanatçı, western- den müzikallere, komediden korku fılmlerine kadar her türü denemişti. Leifin sanatçı hakkında yaptığı konuşmada şöyle dediği kaydedildi: "Mitchell sadece sevirnli yüzlü bin değfldi. Onu hep 1955 yıhnda çevirdiği, başrollerini Doris Day ve Jünmy Cagney ile paylaştığı, şarlucı Ruth Etting'in hayatmı konu alan 'Beni ya Sev ya da Terk Et' fÜmiyle hatniayacağım." Altı çocuğu ve beş toronuyla Los Angeles'ta yaşamını sürdüren MitcheU, en son NBC televizyon şirketince 1967'den 1971'e kadar süren ve iyi huylu bir içkıci olan Buck Cannon'u canlandırdığı bir vvestern dizlsi çevirmişti.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear