25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
17MAYIS1994SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 6. ULUSLARARASIİSTANBUL TİYATRO FESTİVALİ BernardaAlba, 'evi'ni sahraçadınna taşıyor AYŞEGÜLYÜKSEL 6. Uluslararası Tiyatro Festivali T ü r k oyunculuğundaki zengin potan- syeli" dünya)a göstermek amaayla hazırlanan bir yapım içeriyor: Theater an der Ruhr - Devlet Tîyatrolan ortak yapımı olan. Roberto Ciulü'nin ve Miige Gürman'ın onaklaşa yönettik- leri, Federico Garcia Lorca'nın "Ber- narda Alba'nın Evi" Çağdaş tiyatronun en vurucu "kadın" oyunlanndan biri olan yapı- tta oyun kişilenni tiyatrodan ve tele- vizyondan tanıdığımız Nihat tleri, Mahir Gûnşiray, Serhat NaJbantoğlu gibi ünlü erkek sanatçılar canlandı- nyor. Anlaşılan tiyatro yazınındaki tüm erkek rolleri "tükenmiş", ünlü oyunculanmıza da "zengin potansiyeJ- lerini" yurtdışında tanıtmak için kala kala kadın oyuncular için yaalmış rol- ler kalnıış... 'Lorca tadı' vermiyor Bu çalışma deneysellik adına yapılmış bir tiyatro alıştırması düze- yinde kalsaydı, bir diyeceğim yoktu doğrusu. Ancak, büyük bir bölümü Almanca olan ve pek çok sunu yaası, makale ve söyleşi içeren kalın prog- ram dergisinden, bu Türk-Alman or- tak yapımının 23 şubat - 27 nisan arasinda Almanya'nın çeşitli kentle- rinde pek çok kez sergilenmiş olması gerektiğini anlıyoruz. Dergi oyun sah- neye çıkanlmadan yayımlandığı için. öngörülen programın ne düzeyde ger- çekleştiğinı ve oyunun nasıl tepkiler aldığını tam olarak bilemiyoruz. Bildi- ğjmiz, Ankara'da oyunu bilen seyirci- nin hiçbir bıçimde "Lorca tadı" alma- dan izlediğı oyunun bu yorumlanış bi- çimindekı i 'keramet"i anlayamamış olma'sı. oyunu bilmeyenlerin de olaya tümüyle "Fransız" kalmış olmasıdır. "Fransız" sözcüğünü kullanmam boşuna değıl. Oyun -herhalde- Afnka Theater an der Ruhr- Devlet Tiyatroları ortak yapımı olan oyun bugün, 21.15'te Taksim Sahnesi'nde. çölünde. "lejyon askerlerT'ni banndı- ran bir "sahra çaduY'nda geçmekte- dir. Bernarda, askerlerin (erkek gö- rünümündeki kızlann) hem komutan- Ian hem de anneleridir. Bemarda'nın "çadır" içinde kurduğu "askeri" \e "annesel" baskı. biryandan "anti-mili- tarist" bir tutumu sergilerken. bir yan- dan da cinsel baskı altında bunalan kızlann trajedisi, koşullan gereği aynı tür cinsel baskılar içinde yaşavan as- kerlerinkiyle buluşmaktadır. Lorca'- nın oy ununda yalnızca alının dörtnala giderken çıkardığı seslerden tanıdığımız Pepe Romano. bu yapı- mda. çadın çevreleyen gizcmli "çör dünyasının simgesi. erkek asker görü- nümü ve davranışlan içinde olan, bir- birlerine ve içinde bulunduklan orta- ma tutsak **kızlar"ın cinsel özlemleri- nin ve fantezilerinin odak noktasıdır. Bu "karmakanşık" cinsellik or- tamının "şaşırtıcı" görsel göstergeleri- ni aşabiliyorsanız, belki oyunun "anti- militarist", "özgürlükçü" ve tüm kül- türlerdeki "insan gerçeği"ni kucakla- yan izleklerini hayranlıkla karşılaya- bilirsiniz. Ben bu mutluluğa erişeme- dim ne yazık ki... Belki Ciulli'nin, ti- yatronun oyun metinlerinı sahneye taşıma görevini tükettiği, artık tiyatro için tek seçeneğin yaşamı sahneye taşı- mak olduğu konusundaki görüşüne bütünüyle katılamadığımdan. En aa- ndan her hızlı "çağ atlayışında" burun üslü düşen Türkiye'nin, oyuncusu ve seyircisi bağlamında... 'IJltra post-modern' çalışma Türkçe olmasına karşın yabancı dil- de bir oyun gibi ızlediğim, "çok kat- manlı" olma savma karşın, bölük pör- çüklükten kurtulamayan bu "ultra post-modern" çalışmanın beni etkile- yen yanı, erkek sanatçılanmızın "kadın"ı. klişeleşmişeşcinseîlik görsel- liğine ve işitselliğine yaslanmadan oy- namış olmalan. Onlar için ilginç bir deneyim kuşkusuz. Ancak, Türkiye'- nin tiyatrosuyla uluslararası platfor- ma sıçraması yolundaki oyunculann ilk gereksinrneleri bu deneyim miydi? Tartışılması gereken bir konu. Ülkemize "saıtat ışığT olarak çağn- lan yabana tiyatro yönetmenlerinden. hele hele -Türk tiyatro insanlanyla kardeşçe ilişkiler içinde olan- Ciulli'- den artık beklenen. "ben bildiğimi ya- panm, yapfığım da iyidir", düşüncesin- den bıraz sıynlıp. Türk dram yazanını, Türk insanının duyarlığını tanımaya çalışmak, başanlı bir yerli oyunun dramaturjisini yaparak bu oyunun ulaşabileceği evrensel anlam katman- lannı, yeni yorumlannı araştırmalan ve sahnede gerçekleştirmeleri. Öncü kuramlannı uygulama işini de kendi topluluklannın tumelerineya da ulus- lararası festivallere bırakmalan. Dö- viz darboğazındaki bir ülkenin tiyat- roseverleri olarak sanınm bunu iste- meliyiz onlardan... Jean Pierre Leaud, François Truffaut'nun 'eşsiz bir öğretmen' olduğunu vurguluyor: Bana sinemanın arka yüzünügösterdi PELİN ÖZER François TrufTaut iie birlikte Orson JW|lles'in "Touch of EviT filminegitti- gın"de"14 yaşındaydı. Yine Trufîaut'- nun. "Yeni Dalga"nın başansını tüm dünyaya duyuran en önemli fılmlerin- den "400 Darbe"de başrolü oynadığı- nda da aynı yaştaydı. "Nouveüe Va- gue-Yeni Dalga"yı yaratan François Truffaut, Jean LÜc Godard, Jaajues Rivette ve Claude Chabrol gibi yönet- menlerle tanışan "Cahiers Du Cine- ma" dergisinin kapılannı aşındırarak sinemayı anlamaya çalışan genç Jean Pierre Leaud sonraki yıllarda. kamera önünde \e arkasında da etkın oldu ve adını Yeni DaJga listesine yazdırdı. "400 Darbe" iie başlayan, Antoin Do- inel'lerle süren ve sinema tarihine ge- çen Leaud-Truffaut beraberliği. 1984 yılında TrufTaut'nun ölümüyle sona erdi. Fakat yönetmenle o>uncu arası- ndaki ruhsal bağ. aradan on yıl geç- mesine karşın sürüyor. ; Sinema tutkusu hâlâ genç Truffaut'nun ölümünden çok etki- lenen sanatçı, tümüyle onun anısına sadık kalmak için yıllardır "auteur" yönetmenlerle çalışmayı sürdürüyor. "Yeni Dalga"nın günümüzdeki tem- silcilerinden Jean Pierre Leaud artık elli yaşlannda bir adam fakat o yıllar- da başlayan sinema tutkusu hâlâ genç. Geçen yıl İstanbul Film Festiva- li'ndegösterilenOlivierAssayas'ın"Pa- ris S'Eveflle" fiiminde izlediğimiz sa- natçı iki yıldır festivalin konuklan arasında. İstanbul'u çok seven Leaud, Türk sınemasını çok ıyi tanımıyor fa- kat sinemayla ilgilenen tüm Fransızlar gibi Y'ıimaz Güney'in adını anmadan geçemiyor. Festival bittikten sonra da bir süre İstanbul'da kalan Leaud iie Büyük Londra Oteli'nde konuşma fırsatı bulduk: - "Auteur" yönetmenlerle çalışmayı sürdürüyorsunuz. Aki Kaurismaki ve Ofivier Assayas'ın filmlerinde oyna- manızın nedeni de bu olsa gerek. Bu iki yönetmeni ve filmJerini nasıl değerlen- diriyorsunuz? Kendi yaşımın rolünü oynadım Olivier Assayas'ın yönettiği "Paris S'Eveille-Paris Uyanıyor" adh fılm be- nim için çok önemli. Olivier Assayas da bence Fransa'da "Yeni Dalga"nın temsilcilerinden. Onun. Fransız yö- netmenlerin en ilginçlerinden olduğu- nu düşünüyorum. Filminin estetik de- ğeri çok yüksekti. Bu filmden önce de "Van Gogh" adh bir fılm çekmişti. Ben bu yönetmeni çok önemsiyorum. İlk defa onunla bir fiiminde çalıştım ve onun geleceğini çok parlak görüyo- rum. Plastik sanatlar hakkında derin bir bilgisi var. Andre Techine gibi gö- rüntüye çok önem veren ve estetik dü- zeyi yüksek işler başaran bir yönetmen Assayas. Ben bu fılmde ilk kez bir baba rolü oynadım. İlk kez kendi ya- şımın rolünü oynadım. Artık yaşlanı- yoruz. - Tüm söyleşilerinizde TrufTaut'nun size sinema aşkı aşıladığuu beliıtiyor- sunuz. 14 yaşında çocuklukla gençlik arasındaki birinin sinema tarihinde öoemli yeri olan, "Yeni Dalga"mn ku- rucularından Truffaut iie ilişkisi •tasıidı? O gerçekten sinemayı çok iyi bilen bir yönetmendi. Bana gerçekten sine- ma aşkını aşılayan kişiydi. Biz "400 Darbe"yi çekerken akşamlan Go- dard'ın filminin setıne götürürdü beni. O sıralarda Godard itk fılmini çeki- yordu. Benim bir sette yaşananlan. si- nemanın arka yüzünü de görmemı sağladı. Tabii ben sinemaya 14 >aşı- mda başladım. ama yaşamım boyun- ca hep oyunculuk yapmadım. Trufi'a- karakteri üzerinc. sinema kitaplannın yazdıklarının dışında neler söy ley ebitir- siniz? O gerçekten çok iyi bir arkadaştı. Çokzeki veahlaklıbiriydi. Benim onu 14 yaşımda tanımam da çok büyük bir şanstı. Onun sinemaya karşı olağa- nüstü. inanılmaz bir tutkusu vardı. Onu ilk tanıdığım yıllarda ben henüz kadınlar hakkında fazla şey bilmeyen bir venivetmevdim. Onunsa kadınlara önemli yönetmenlerinden biridir Truffaut. Şimdi filmleri dünyanın dört bir vanında gösteriliyor. O bir zaman- lar "Ben Fransa için hiçbir şey yap- madım" demişti. Oysa şimdi Fransız sınemasının en önemK temsilcilerin- den. Bugünkü ününü önceden tahmin edememişti. O olağanüstü bir insandı, çok mütevaaydı. Sette herkese yak- laşımı çok olumluydu. - Siz pek çok filmde asistanlık 1984'te Truffaut'nun ölümüyle sona eren birükteliğin anısına Leaud, 'auteur'vönetmenlerle çalışmayı sürdühivor. ut bana gerçekten sinemanın ne oldu- ğunu öğretti. Böylece onun deneyim- lerinden yararlanma fırsatı buldum. Oyuncu olarak >önetmenin ne dediği- ni anlayabilmek için kamera arkası- nda neler olduğunu da kavrayabilmek şart. Truffaut benim için eşsiz bir öğ- retmen oldu ve sinemanın arka yüzü- nü gösterdi bana. - Truffaut iie uzun yıllar çalıştınız. "Antoine Doinel" serisi sinema tarihine de geçti. Truffaut iie uzun yıllar çaiışmış ve onu belki de en iyi (anıvan insanlardan biri olarak bu yönetmenin karşı önlenemez bir ilgisi vardı. Tabii o \illarda ben bunu çok ıyi anlayamı- yordum. "Yeni Dalga"yı yaratan ve si- nema üzerine düşünen bir kişi olarak ona çok saygı duyuyordum. Bence on- lar sinema tarihinin en ahlaklı sanatçı- lanydılar. Onlann yarattığı sinema dili tam anlamıyla yaratıcılıkla örtü- şen bir sinema diliydi. Antoine Doi- nel'ler sinema.tarihinde tek. Bu anlamda bizim Truffaut iie çalışmalanmız da tarihte yerini almış oluyor. Onun ölümü. sinema için bü- \ük bir kayıpur. Sinema tanhinin en yaptınız. Godard'ın "Çılgm PJerrot" fiiminde de çalıştınız. Kamera arkası- ndaki deneyiminizin oyunculuğunuza katkılan da olmuştur mutlaka. Yönetmenler genelde tedirgin in- sanlardır. Zaten bir fılm setinde dc hcr zaman gergin. gerilimli anlar yaşanır. Asistan olarak çalışmam benim bu te- dirginliği daha iyi anlamamı \e çekim sırasında olaylan yönetmenin göziin- den görebilmemi sağladı. Jean Luc Godard'a asistanlık yapmam gerçek- ten sinemayı anlamama da yardımcı oldu. Uzun vıllar bunu sürdürdüm. Çünkü sette yaşadıklanm bana çok şey kazandırdı. Ve sinemanın devinim içinde olduğu 1960'larda "Yeni Dal- ga"yı da çok iyi anlamamı sağladı. - Siz "Yeni Dalga^mn oluşum ve geh'- şim sörecinde yer alan oyunculuk ve asistanlık yapan biri olarak o dönemi, o dönemin sinema anlayışuu nasıl eleştiri- yorsunuz? "Yeni Dalga"nın sinemaya getirdik- lerini artık günümüzdekimseyadsımı- yor. Bence oldukça önemli birdönem- dı. Geleneksel sinemaya bir karşı çı- kıştı "Yeni Dalga". Duygusal bir karşı cıkıştı. birdirenişti. Bu hareketin için- de bulunmak benim gibi genç ve sine- maya tutkuyla bağlı bir insan için inanılmaz bir deneyimdi. Onlar, in- sanlara parasız da güzel fılmler çekile- ceğini kamtladılar. "Yeni Dalga" yö- netmenleri dünya sınemasını da çok tanıyan kişilerdi. O güne dek çekilen tüm Amerikan filmlerini izlemiş ve in- celemişlerdi. Bu dönemde çekilen filmler gerçek- ten çok yoksul filmlerdi. O kadar sağ- lam bir sinema anlayışlan vardı ki dü- şüncelerini sinemaya yansıtmakta hiç- bir zorluk çekmiyorlardı. "Yeni Dal- ga" filmleri dünya sinemasını da et- iledi. Depleichia zeki bir yönetmen - Genelde "Yeni Dalga"dan etkile- nen ve o anlayışla film çeken yönetmen- lerle çahşıyorsunuz. Kaurismaki de bunlardan biri. Evet onun doğaçlamaya yatkın bir yönetmenlik anlayışı var. Onunla çalış maktan hep çok mutlu oldum. Günü- müzde "auteur" yönetmenler çok ye- tişmiyor, ben Kaurismaki'yi "auteur" yönetmenler smıfına sokabiliyorum rahathkla. - Fransız sinemasının bugünkü duru- munu nasıl değerlendiriyorsuntız? Fransa'da çok yetenekli, neyapmak istediğıni bilen genç yetcneklcr oldu- ğunu düşünüyorum. Depleichia bun- lardan biri. O gerçekten çok zeki bir yönelmen. tlerde adının duyulacağını düşünüyorum. Onunla çalışmadım. ama kendisiyle çalışmak beni çok memnun cdecektir. Dönünce "Pour Rire- Gülmek İçin" adlı bir komedi fii- minde oynayacağım. İspanyol, Fransız ve Türk ortak yapımında yönetmenliği Vincente Aranda üstleniyor ispanyol yazann olay yaratan romanı fılm oluyor: 'TürkTutkusu' Ana Belen Kültür Servfei - Ünlü İspanyol yazar Antonio Gala'nın geçen yıl yayımlanan ve büy ük olay yaratan romanı "Türk Tutkusu"nun aynı adla sinemaya uyarlanması çalışmalanna İstanbul'da başlandı. Önceki gün bir basın toplantısı düzenlcyen filmin yönetmeni Vincente Aranda. başrol o> unculan Ana Belen iie Georges Corraface, görüntü yönetmeni Jose Luis Alcaine iie vapımcı ortaklardan İstanbul Film Ajansı adına Onat Kutlar. "Türk Tutkusu" fılmini tanıtlılar. Türkiye'de geçirdiği tatil sırasında tanıştığı bir Türk rehbereçılgınlık boyutlanna varan bir tutkuyla bağlanan bir İspanyol kadının öyküsünü anlatan "Türk Tutkusu" İspanyol, Fransız ve Türk ortak yapımı olarak gerçekleştiriliyor. Yönetmenliğini. edebiyat uyarlamalanyla ünlenen ve "Amantes", "Merkez Komitesinde Cinayet" gibi fılmlere imzasını atmış olan Aranda'nın üstlendiği filmin çekimleri İstanbul, tCapadokya ve İspanya'da toplam dokuz haftada gerçekleştirilecek. Görüntü yönetmenliğini, aralannda bu yılki T£n İyi Yabana Film Oscan'nı kazanan "Belle Epoque"un da bulunduğubirçok ünlü filmde yer almış olan görüntü yönetmeni Alcaine'in üstlendiği filmde, ünlü îspanyol o> uncu ve şarkıcı Ana Belen ve Yunan asıllı Fransız tiyatro ve sinema oyuncusu Georges Corraface'ın yanısıra Rasim Ö/tekin, Güzin Özipek, Ceren Kurtay, Emrah Demirci, Selçuk L luergüven ve Kaya Gürel gibi Türk oyuncular da rol alıyor. Akılcı Felsefenin Yurdu Batı Anadolu ARSLANKAYNARDAĞ ilkçağ filozoflarının en başında yer alanların yurttaşla- rımız olduğunu biliyor musunuz? Akılcı felsefe Anadolu'da ortaya çıkmıştır. özellikle Batı Anadolu, felsefeye birçok düşünür kazandırmıştır. Bu filozoflar aynı zamanda başlıca düşünce akımlarının ya kurucusudurlar, ya da bu akımlar içinde yeni geliş- melere yol açmışlardır. öyle ki, Batı Anadolu'da yetişen filozoflar incelendiğinde ilkçağ felsefesimn genel bir ge- lişme tablosu iie karşılaşmaktayız. Felsefe tarihçilerinin, akılcı felsefenin başlangıcı say- dıkları Thales (i.ö. 6. yüzyıl) Miletli idi. Milet ya da Mile- tos, Söke'nin güneyindeki Balat köyünün olduğu yerde idi. Bu filozofun adına ilkin Heredotos Tarihi'nöe rastlıyo- ruz. Aristoteles de ondan övgü iie söz ediyor Heredo- tos'un bildirdiğine göre Thales İ.Ö. 28 Mayıs 585 tarihin- deki güneş tutulmasını önceden hesaplayarak haber vermişti. Tarihte ilk kez bir doğa olayı önceden hesapla- narak haber veriliyordu. Thales söylenceden akla, bilimselliğe geçişin simge- sidir. O zamana kadar, doğayı, insanın eylemlerini tanrı- ların yönettiğine inanılırdı. Toplumu ve insan yaşamını gelenek, görenek ve inançlar belirlerdi. llkçağda Batı Anadolu büyük bölümüyle Iyonya diye adlandırılırdı. Orada görülen ilk filozoflar yeni bir dünya görüşü getirdiler. Bu, önceden yerleşmiş inançlarla, pe- şin yargılarla değil; akılla, düşünce iie bilgi iie ulaşılan bir dünya görüşü idi. Böylece insanoğlu tarihte ilk kez dinsel kaygılardan, mitolojiden kurtuluyor; düşüncesi- nin, aklının önemini anlıyordu. önünde özgürlük yolu açılmış oluyordu. Thales "Herşeyinkökeni, temelöğesi, sudur"üem\ş- ti. İ.Ö. 6. yüzyılda bir insan çıkıyor, herşeyin ondan türe- diği temel öğeyi, doğanın yapısını merak ediyordu. Ken- di kendine soruyordu bunu ve "herşeyin kökeni sudur" yanıtını veriyordu. Yanıtın doğru, yanlış olması önemli değildi, sorulma- sıydı önemli olan. Işte o gün feisefe, hatta bilimsel dü- şünce başlamış oldu. Miletoslu ikinci düşünür Anakslmandros'tur (İ.Ö. 610-545). Güneş saatini bulmuş, ilk dünya haritasını çiz- miştir. Ona göre gerçek varlık "apeiron "dur, yani sınırı olma- yan şey. "Ana maddenin sının belli bir şey olmaması gerekir" diyordu. Su belli bir şey olduğu için sınırlıdır. "Sınırlı olandan, doğadaki sınırsız varlıklar meydana gelemez." Anaksimandros'un sınırsızlık kavramı felse- fede bir gelişmeydi. Üçüncü Miletlifilozof Anakslmenes'tir Bufilozof varlı- ğın temel öğesinin belli bir şey olduğunda ısrar ediyor, onun "hava " olduğunu söylüyordu. Dördüncü filozof Herakleitos'tur (İ.Ö. 540-480). Efesli- dir. Ona göre varlığın ana maddesi "ateş"tir. Efesli filo- zof "değişme" düşüncesini getirmişti felsefeye. "Her şey değişir, akar" diyordu. "Değişim belli bir yasaya göreolmaktaydı." Bu yasaya Herakleitos "/ogos"diyor. Bir kimsebu ya- saya göre hareket ederse akla göre hareket etmiş ola- caktı. "Değişme" ve "aM"kavramlarının ortaya çıkma- sı felsefe için büyük gelişmeydi. lyonya'da yetişen bütün filozofları anlatacak değilim. Adlarını vermekle yetineceğim. Adlarının verilmesi ge- rekenler arasında şunlar var: Xenophanes, Pythago- ras, Anaxagoras, Leukippos ve Demokrltos. Gördüğünüz gibi bunların hepsi de felsefe tarihinin te- melini oluşturan filozoflar. Anaxagoras Urla'nın kuzeyindeki Güladası'ndandır. Leukippos Miletli idi. Demokritos, Urla'nın güneyinde bulunan Sığacıkta doğmuştur. Stoacı felsefenin kurucusu olan Epfkuros Pamukkale- liydi, uzun süre Batı Anadolu'da bulunmuş ve Sığacık'- taki filozoflardan ders almıştır. Stoacı filozofların en ta- nınmışlarından Klearrtes (331-233) Assosluydu. Bunlara Kuzey Anadolulu Diogenes'i, Samsat'lı Lu- kianos'u ekleyebiliriz. Samsat, Adıyaman'ın küçük ka- sabası olan Samatosa'dır. Bu öncü filozoflarm hepsi bizim yurttaşımız. Onlarla aynı toprakları paylaşmış olmak bize sevinç veriyor. Anadolu'daki felsefenin bu ışıklı dünyası, Pers istilası ve toplumsal karışıklıklar yüzünden Yunanistan'a ve italya'ya göç etmek zorunda kaldı. Düşüncenin ışığı Anadolu'dan oralara geçti. Onlar kazandı, biz kaybettik. Böyle bir göç olmasaydı Atina'da Sokrates, Platon, Aristotetes gibi filozoflar yetişebilir miydi? Macit Gökberk şöyle diyor: "Felsefenin topraklarımız- da doğması bizim için bir şans olduğu kadar, sorumlu- luk da yukleyen birolgudur(...). iyonya felsefesini tarihin bir mirası olarak ele almak, ona sahip çıkmak zorunda- yız." Bu düşünceye katılıyorum. (1) Arslan Kanardağ, Felsefecilerle Söyleşıler, 1986 İstan- bul, s. 52 Fransız toplumbilimci Alain Touraine İstanbul'da • KültürServisi - Günümüz toplumbiliminin ünlü adlanndan Alain Touraine. Türkçedeki ilk kitabı "Modernliğin Eleştirisi "nin yayımlanması üzerine. Yapı Kredi Yayınlan ve îstanbul Fransız Kültür Merkezi'nin davetlisi olarak Türkiye'ye geldi. Touraine bugün saat 19.00'da İstanbul Fransız Kültür Merkezi'nde "Pazar ve Kimlikler Arasında Parçalanmış Bir Dünya" konulu bir konferans verecek. 6O'lı yıllardan bu yana. toplumsal hareketleri inceleven çahşmalanyla dikkati çeken Alain Touraine"in. Fransa'da geçen yıl yayımlanan "Modernliğin Eleştirisi" adh çalışması rekor sayılabilecek birilgivlekarşılandı veşimdiden bır "kav ııak kiıap" özeliğine sahip oldu. Bu çalışmanın bir devamı olan "Ekmokrasi Nedir?" adlı çalışması ise Fransa'da geçen ay yayımlandı. Türk okuruna gösterdiği ilgivı "Modernliğin Elcştirisi"nin Türkçe baskısı için özel olarak kaleme aldığı önsözde vurguluyor. Gülsûm Akyöz'le kitap toplantısı • Kültür Senisi - Gençlik Haftası nedeniyle İstanbul İl Halk Küıüphanesi Müdürii Ayten Şölen'in dûzenlediği ikinci tartışmab kitap tanıtma topkıntısı bugün saat 14.00'te yapılıyor. Toplantıda Haydarpaşa Liscsi ve Yakacık Özel Orta Doğu Lisesi öğrencileri. ozan yazarGülsüm Akyüz'ün kitaplannı tanıtarak tartışacaklar. Gülsüm Akyüz'ün konuk konuşmacı olarak katılacağı toplantı, İstanbul İl Halk Kütüphanesi'ndeyapılacak. (Ordu Cad. No: 3> Beyazıt) 6. ULUSLARARASI İSTANBUL TİYATRO FESTIVALI'NDE BUGÜN 21.15 (Taksim Shnesi Bernarda Alba'nın Evi- Theater an der Ruhr. Türkiye- Almanya 18.30 Ses Tijatrosu \1uu!- Yllana Topluluğu. İspanya 6. ULUSLARARASI İSTANBUL TİYATRO FESTİVALFNDE YARIN 21.15 Taksim Sahnesi Bernarda Alba'nın Evi- Theater an der Ruhr, Türkiye- Almanya 15.00 Yunus Emre Kültür Merkezi Mezopotamya Üçlemesi- Antalya Devlet Tiyatrosu
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear