25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 17MAYIS1994SALI 10 DIZIYAZI Bengalinsanıromantikolur V*V izeleri u; izeleri uzatılmış pa- saportumuzla erkenden Madras tren istasyonunda- yız. Ertesi gün için Kalküta'- ya bilet alıp bugünü Marina Beach'ta geçirmek niyetinde- yiz. Fakat bu tür planlann iş- lemesi, hem rezervasyonu hem şansı olmayanlar için zor. Gişede ilk olumsuzluğu yaşıyoruz. Ekspres bileti an- cak bir hafta sonraya var. Anlamı şu: Bir buçuk günlük yolu, posta katanyla üç gecc üç gündüzde alabileceğiz. Başka çare yok. Tren üç saat sonra. Hızlıca bir "ikmaT'in ardından pe- rondayız. Tren hazır. Kori- dordaki karşılıklı iki sandal- yenin altına cantalan. üstüne gövdelerimizi yerleştiriyoruz. Haydi bakalım Kalküta biz geliyoruz. Vagon dolu. Geceyansına doğru kondiiktör geliyor. Istasyondan beri sık stk ken- dimizi gösterip "Sleeper, dee- per" diye inlediğimizden bizi görünce "71-72 ve 20 rupT di- yor. 20 rupinin lafı mı olur, hemen. Oturduğumuz iki sandalyenin sırtlan öne yatınlıp birleştirilerek bir ya- tak oluşturuluyor. Onun üs- tünde ikinci kat zaten hazır, Bu iş tamam. Ayakkabılan fora edip yatıyoruz. Tam karşımızda ikişer çocuklu iki aile var. Yanlanndaki genç kızlarla yolculuk yapıyorlar. Üç gün boyunca komşu- lanmız onlar. Iyi geceler faslı- ndan sonra ışıklar ve vantila- törler sönüyor. Lapis mavisi gece lambalannın aydınlığı- nda, üç eyalet geçecek treni- miz kuzeye doğru yol alıyor. Gecenin rahat uykusu, sabah ilk istasyonda treni dolduran yeni yolcularla sona eriyor. Vagonun nüfusu, "ördek'ier- le birlikte iki yüze yakın... Karşı komşular kendi alanlanna kimseyi sokmamak için gün boyu sü- recek mücadelenin ilk aşamasındalar. Bizim yapabileceğimiz fazla bir şey yok, zaten koridordayız. Bu arada vagonun öbür ucundan gelen bir ko- nuk ağırlıyoruz. Trene binerken ilk koşturmacada "pardon", "hiç önemü değü" şeklinde başlayan tanışıklığı- mız. arük "Hindistan'da nüfus planla- ması için erkeklerin uygulaması gere- ken yöntemler"de dolaşıyor. ^ "4* L'JJJj/İJ Ö Z C A N Y U B D A L A N XValküta'daki ilk günümüz kitap fuannm son günü. Aceleyle yetişiyoruz. Raflardaki kitaplara şöyle birgözatıyoruz. "Nerelisiniz" diye soruyor biri. "Türkiye'den geldik" diyoruz. İşte o anda kitabevinin ortasına dünyada yaşanabilecek en güzel duygulardan biri düşüyor. "Nacım Hikmat" diyorlar. rtalık kanşıyor. Raflardan bir kitap konuyor önümüze. "Nazım Hikmet'ten Seçmeler. Çeviren Kamalesh Sun. İlk Basım Eylül 1993-Kalküta." Kamalesh, kalm çerçeveli gözlükleri veince gülümsemesiyle kitabm kapagıyla künyesini okuyor. Bengal diline İngiİızce'den çevirmiş. "Nacım" diyor, gerisini gözleri söylüyor. Kalküta'da çok büyük bir alana kurulmuş kitap fuarını her gün binlerce kişi geziyor. Ressamları, sergileri, konferansları ve gösterileriy le fuarda tam bir şenlik vaşannor. Ödüllû öğrenci Konuğumuz. ülkenin kuzeydoğu ucundaki Nagaland eyaletinden. Bir Çinli kadar uçuk benizli ve çekik göz- lü. Endüştri mühendisliği son sınıfta okuyor. Ülke düzeyinde yapılan bir yanşmada projesi birincilik ka- zanmış, Madras'taki ödül töreninden dönüyor, okul bittiğinde Amerika'ya gitmek niyetinde. Gider de. Günün büyük kasmını Hindistan-Türkiye arasında gidip gelerek geçiriyoruz. Tamil Nadu'dan Madras'a çıkana dek hemen her istasyon meydanında CTIU flamalan dalgalanıyordu. Sa- bah geçtiğimiz iki büyük istasyonda kalabalık gruplar, göğüslerinde ar- malar. ellerinde bayraklar ve pan- kartlarda tren bekliyorlardı. Komşu- lar yakın kentlerden birinde miting olduğunu tahmin ettiler. Akşam yola devam ederken mitingden dönen işçi- ler birer ikişer bizim vagona da düş- meye başladı. Yaşlı bir kadın yanımı- za oturdu. Tek keîime Ingilizce bilme- diği gibi. konuştuğu yerli dili komşu- lanmız da anlamıyordu. Göğsündeki el kadar sendika amblemini sürekli düzeltiyor; sarisinin ucu düştükçe ke- nara çekip önünü açıyordu. Biz uyu- maya hazırlanırken bir istasyonda indi. üyandığımızda yol arkadaşlanmız yataklannı toplamış. vagondaki di- ğeryolculargibi hanl hanldişlerini fı- rçalıyorlardı. Hintlilerin günlük ya- şamdan çıkaramayacaklan törenler- den biri, hiç kuşkusuzdiş fırçalayarak başlayan sabah tuvaletleri. Trendeki- ler. oturduklan yerde, koridorda. la- vabo başında, ayakta ya da uzanarak diş fırçalıyor. Dışardakiler ise kapı önlerinde, su birikintilerinin kıyısın- da. çardak altlannda, ağaç diplerin- de, her verde ve her koşulda... Hindis- tan dişlerini fırçalıyor. İçeriden ve dı- şandan aldığımız bu kadar yoğıın görsel uvan karşısında biz de hemen fırçalanmıza davranıyoruz. Sonra sı- ra saç taramalara, hindistancevizi yağıyla parlatıp örmelere, sabah is- tasyonlannda satılan yaseminlerden örgülere salkımlar düşürmeye. sürme çekip iki kaşın ortasına nokta kon- durmaya gelivor Komşulanmız iki gündürgünde üç öğün yedikleri safranlı pilav kovasını koltuğun altından çıkanp kahvaluya başlıyor. Biz de son kalan peynirimizi ekmek arası yapıyoruz. Son etap Vagonun neredeyse en kıdemlisi biz kaldık. Çok geçmeden, aktarma yapacağımız Tata kentine ayak bası- yoruz. Biletler alındıktan sonra sıra, istasyonda yalnızca üç dakika duran trenlerden hangisine bineceğimizi bulmakta. Kalküta'nın bizi kabul edebileceği saat smınnı da aşmak üze- reyiz. Gitmeyip burada mı gecele- sek... Kara kara düşünürken iki Hint- li. az önceki anonsla peron numarası- nın değiştiğini söylüyor. Peşlerine dü- şüp karşı peronda yanlanna dikili- yoruz. Hindistan'da yardımlaşma ile sonuçlanan konuk-yerli ilişkisi kolay- ca kuruluyor. Vagon kapılanndan biri önümüzde durduğunda bir iki za- rif perdeleme hareketiyle önümüzü açıyorlar. Bizim İstanbul denevimle- rimiz de işlerini oldukça kolaylaştın- vor. Bir yer bulup oturuyoruz. Yol arkadaşlanmız. iki genç mühendis. Tata'nın çelik fabrikalannda çalışı- yorlar. Grubun üst düzev yöneticisi 'baba Tata'nın geçen hafta öldüğünü anlatıyorlar. Fakat esas olarak müzik ve Kalküta konuşuluyor. Kitap fuan- nın açık olduğunu onlardan öğreni- yoruz. Birkaç tiyatro ve galeri adre- siyle birlikte çok önemli bir nasihat alıyoruz: "Howrah'a vardığınızda bur- nunu/u dışarı çıkarmavın, istasyonda geceleyin. Gün ağardıktan sonra Kal- küta'ya geçin" diyorlar. Trenin son durağı Howrah, kentin en yoksul ke- simi ve özellikle geceleri yabancılar için pek tekin değil. Doksan saatin sonunda İkinci mevki bekleme salonunagir- mek pek kolay olmuyor. Kapıdaki "Yalnız giden yokulara aittir" yaasını göstererek yolumuzu kesen göre\ liye anlamazlıktan gelerek cebimizdeki tüm eski ve yeni tren biletlerini göste- riyoruz. Sonunda arkamızda bekle- yenler " Yazık yahu, bırak girsinler, tu- rist bunlar" falan diyorlar. herhaJde ki. önümüz açılıyor. iki sandalye bu- luyoruz. Koltuklann üstü. altı, önü ve arkası uyuklayan yolcularla dolu. Pencereden Kalküta'nın kirli havası sokak lambalanyla birlikte sarı san parlıyor. Uyumaya çalışı\oruz. Mahabalipuram'ın çekiç seslerinı arkamızda bıraktığırnız sabahtan. Kalküta'nın Howrah İstasyonu ikin- ci sınıf bekleme salonunda u\andığı- mız sabaha dek. doksan saatı yolda geçirmişiz. Şimdi. Hindistan'ın ve Doğu kültürünün gören gözleri Kal- küta'ya yerleşmekte sıra. Kalküta'da ilk günümüz ne vazık ki kitap fuannın da son günü. Fazla zamanımız yok. Biraz soluklanıp çı- kıvoruz. Her yıl şubat avında düzen- lenen fuar, Taksim Meydanı ile gezi- sinin toplamından büyük. Beşyüzün üstündedükkandan(stand değil) olu- şuyor. İngiliz. Alman. Afnka ve Batı Bengal Yazarlar Birliği pavyonlan en büyükler arasında. Giriş bir rupi (İki rupı>e bol zencefilli ve sütlü, nefis hintcayı içebilirsiniz). İcerisi şenlik alanı. Genç ressamlar. yerlere kur- duklan tezgahlarda resim satıyor. Toplantı salonunda Yazarlar Birliği ile Gazeteciler Sendikası'nın ortak paneli başlamak üzcre. Birverel inisi- yatıfın militanlan. dört köşesinden luttuklan bayrakla dolaşarak ve sio- ganlar atarak bağış topluyorlar. Şar- lo ile Sanjajit Ray'in posterleri altın- da "ağır top" olduklan belli dört kişi. hararetle bir şeyler tartışıyor. Kadın hareketinin köşedeki dükkanı kala- balık. Hemen girişteki bir kitapçının tezgahında sergilenen kaset. ilgimizi çekiyor. Kapak grafiği protest mesaj- lar taşıvor. İçeridekilerin yardımıyla sezgimiz doğrulanıyor. Genç bir mü- zisyenın ikinci kaseti. Alıyoruz. Raf- lardaki kitaplara şöyle bir göz atıyo- ruz. ama Bengal dilinin o güzel kalig- rafisi dışında bıze bir şe> sö> lemiyor- lar. Çıkmak üzcrevken "Nerelisiniz" diye soruyor biri. "Türkive'den gel- dik" diyoruz. İşte o anda kitabevinin ortasına dünyada yaşanabilecek en güzel duvgulardan biri düşüyor. "Na- cım Hikmat" diyorlar. Ortalık kanşı- yor. Raflardan bir kitap konuyor önümüze. "Nazım Hikmet'ten Seç- meler. Çeviren Kamalesh Sun. İlk Ba- sım Eylül 1993-Kalküta." Kamalesh. kalın çerçeveli gözlükleri ve ince gü- lümsemesiyle kıtabın kapağıvla kün- yesini okuvor. Bengal diline İngiliz- ce'den çevirmiş. "Nacım" diyor. geri- sini gÖ7İeri söylüvor. Kalküta'da ilk saatlcrimiz ve artık biz doğuştan Kal- kütalıyız. Kıtabevı kalabalık. kapının önüne çıkıyoruz. Nazım şiirlerinin Bengalı. Tiirkçeveİngılizceokunduğu bir "top- lantı" başlıvor. Madras'tan Kalküta- ya doksan saatlik volu göze alamayıp ekspres bekleseymişiz fuann son saat- lerini. Kamalesh'i ve Batı Bengal ede- biyatının genç şairlerini kimbilirnere- de. ne zaman bulurduk. Yerlere oturuyoruz. Haikamız kü- çülüp büyüyerek. sigaralar çaylar arasında, Hindistan'ı Turkiye'yi ve dünyayı konuşuyoruz. Biz insanlığın en eski özlemlennden birinı paylaşı- >oruz. Hala ve inatla "gelecek güzel günlere" ınanıyoruz. "Bengalliler ro- mantik olur" dıyor bir ara Kamalesh. "Anadoiu insanı gibi mi" diye soruyo- ruz. Sonra İstanbul'u. İzmir'i. Erzu- rum'u. Diyarbakır'ı anlatıyoruz. Mıhır'ın Türkiye'deki politik durum üstüne aynntılı bilgisi var. Özellikle son on beş yılı çok iyi izlemiş, kimi za- man bizi şaşırtacak vorumlar yapı- yor. Şairler komünü Güneş batalı çok oldu. Artık çay- lar, bir onlardan. bir bizden. Önünde oturduğumuz kitabevi. Kalkütalı şa- irlerin ortak girişimi. Etkinlikleri yal- nız fuarla sınırlı değil. Ortak bütçeyle yürüttükleri yayınevinin vanı sıra, se- minerler, söyleşiler ve şiir günleri dü- zenliyorlar. Yüzün üstünde şair. bu oluşumuniçinde Fuardaneldeedilen gelir. nakit sorunlannı bir süre için hafıfletecek. Yapı içindeki şairlerin, farklı politik çızgileri benimsemiş ol- malan. ciddi bir engel yaratmıyor. Sorunlar. etkinliklerin yoğun akışı içinde çözümlcniyor. Artık fuar ka- panacak. Kitaplann toplanması ge- rek. Biz de vorgunluğun bir üst aşa- masındaki sarhoşluğa geçmek üzere- yiz. İki gün sonra bir konser var. da- vetiyelcnmizi veriyorlar. vedalaşı- yoruz. SÜRECEK VEFAT Süleyman Vasfı ve Fatma Maide'nin oğlu Hasan, rahmetli Mahzar, Macide ve Semih'in kardeşleri, Demir ve Çelik'in babalan, Şemsi ve İlhan'ın kaympederleri, Emre, Erhan ve Kaan'ın dedeleri, Prof. Faruk Umar'ın kayınbiraderi, Füsun ve Metin Umar'ın dayılan, Nesin Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı, GazetecilerCemiyeti ve Türkiye Yazarlar Sendikası üyesi gazeteci yazar ŞAHAPBALCIOĞLU dün son nefesini vermiştir. AİLESİ Yekta Güreli'nin sevgili eşi. Salâh Birsel'in ablası. Nüzhet veÖzdemir Birsel'in halalan. Talat ve Mehmet Güreli'nin sevgili anneleri ŞEHBALGÜREIİ'yi yitzrdik. Cenazesi 17.05.1994 Salı günü Şışli Camii'nde kılınacak öğle namazını müteakip Feriköy Mezarlığı'nda defnedüecektir. Allah rahmet eylesin. Öğretrnenörgütlenmesininerlerinden, İstanbul Milli Eğitim ve Atatürk Eğitim Enstitüsüeski md. yardımalanndan, ilköğretim eski müfettişi, emekli öğretmen RIDVANVÜRAL (1936-....) ölümsüzleşti. Dostlanna başsağlığı diliyoruz. EĞİTtM-İŞ KADIKÖYŞUBESÎ BİR EĞİTİMCİYİYİTİRDİK Rahmclli Bn. İrfanc Ataç ve Bay Ziya'nın kızı Tarlan Tozun vc Ayten Yenidoğan'ın anneleri. Süleyman Tozun veZıya Yenidoğan'ın kavmvalideleri. Sinem Tozun. Serim Tozun ye Çağla Özaslan'ın anncanncleri. Kıymel Tozun. Bahri Özaslanjn vc Neşc Ataç'ın büvük kayınvalideleri Güç Malkoç. Öykü Tozun Ezgi Özaslan'ın nineleri. Suna Baluray. SevınçGönen, İrtan Sönmez. Renan Kayan'ın leyzeleri, Erdinç Ataç vc Scv im Gündüz'ün halalan Mccidı>eİlkokulu Müdürlüğü'ndenemekli. herkesın sevıp saydığı tam Aıatürkçü Snkı Dosi'un sevgili ve 57yıllık unutulmazeşi DÜRDANEDOSPu kaybettik. 16.05.1994günü cenazesi Zincirlikuyu Asri Mezarlığı'na defnedilmişıir.Cenaze törenine iştirak edenlere çelenk gönderenlere teşekkürederiz. AtLESİ KALBİNİZt KONTROL ETTÎRÎN TÜRK KALPVAKFI ü ~ 1» ktayıl C M N o l . Şıpı. İSTAABUL PAZAP HAMÇ HER OON SAAT »00 20 00 TM 27S 1244/45 F u 2664712 LİSAN ÇÖZÜM Bizimlelngilizce sorununuzu çok kısa zamanda çözebilirsiniz. Lütfen bizi arayın. Tel:3495938 Bahariye Cad. 62/3 IUJ YENİ KEDI KEP-KEDİ Harika Boğaz Manzarası Yeni bir atmosfer ve eğlence (Rakı:60.000.-TL) Arnavutkoy Tel: 263 32 34 ILAN TC KADIKÖY İKİNCİŞL LH HUKUK HAKİMLİĞİ'NDEN 1993 59vesa\et Hükümlülüğü nedenı ile vesajet altına alınmış bulunan Hüsnü Aytckin'e halen Kadıköy Fenerbahçe Iğnp Sokak No: 13 sayılı ad- resle ıkamet eden eşi Suna Aytekin vası tayın edilmiştır. Keyfiyet ilan olunur. Basın. 5605 AJNKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇÎ YunusEmne, Şeriata Karşı... Taşlama ustası Hasan Çelebi, YunusEmre'nin "şeriaf'a karşı dizelerini Ankara'da, özel radyolardan "RadyoFon"- da okudu. Hasan Çelebi, bunları Yunus Emre ile ilgili çeşitli kaynaklardan derlemiştı. Yunus Emre'nin "şeriaf'a karşı kımi dızeleri şöyle: "Aşk imandır bıze, gönül cemaat/Dost yüzü kıbledir, da- imdir salâtJDost yüzün görünce şirk yağmalandı./Onun çün kapıda kaldı şeriat. Derildi beşimiz bir vakta geldi/Beş bölük olup da kim kıla taat.lYarenler der bize şartı bırakman/Şartol kişiyedir eder hıyanet." Sözcükler. Salât: Namaz, şırk' Tanrıya ortak koşma, or- takhk, taat: ibadet, şart: Koşui. "Yüzümün karasından teberrükler düzerim/Dört kitabm manasın okudum tahsil ettimJNe hacetkı karayı ak üstüne yazanm./Yedi mushaf manası bellıdır bir elifte/'B\' dedir- meym bana ben bu yoldan azarım.lBır elif tahsil eden münezzehtir alemden/Endişe iklimine nıçin düşüp geze- rim. Şeriat oğlanları nasıl yol keser bana?/Hakikat denizinde dalgıç oldum yüzerim./Yetmiş iki millete, suçum budur, hak dedim/Korku hıyanettedir, ya ben niçin kızarım?" Sözcükler. Teberrük (bereketten) uğur saymak, mushaf: Kitap, Kuran, elif: Arap abecesınde ilk harf, münezzeh (Ne- zahat'tan) an, temız, "bi": Başlarına kattldığı adların anla- mına olumsuzluk katar. (Bihaber: Habersiz gibi) "Din û millet sorar isen aşıklara din ne hacet/Aşık kişi harab olur, aşık bılmez din diyanet./Aşıklarm gönlü gözü mâşuk diye gitmiş olurJBaşka surette ne kalır, kim kılacak züht ü taat./Taatkılan uçmak ıçın, din tutmayan tamu ıçın/O ikiden fariğ olur, neye benzer bu ışaret?/Soru hisap olmaz orda, dünya ahiret koyana/Munkır u Nekir ne sorar, terk olunca cümle murat./Havfu reca gelmez artık, varlık yokluk bırakana/llm ü amel sığmaz orda, ne terazi var ne sırat." Sözcükler: Züht ü taat Perhız ile tapınma, uçmak: Cen- net, tamu: Cehennem, fariğ (Ferağdan, boş), Münkir ü Nekır Kışı oldükten sonra, gömutlukte, sorguya çeken ıkı melek, murat: İstekler, tutkular. Havf u reca: Korku-dilek, sırat: Cennete geçılmek üzerecehennemın üzerınde kurul- muş pek dar ve zor geçıtir köpru. "Söylememek harcısı, söylemenin hasıdır/Söylemenin harcısı, gonüllerin pasıdır./Sözu doğru desene, Kul-il hak dedi Çalap/Bugün yalan soyleyen yarın utanasıdır./Cümle yaratılmışa bir göz ile bakmayan/Halka müderris ıse hakı- katte asıdır./Şer ile hakikatın vasfını diyem sanalŞERİAT BİR GEMIDİR-HAKIKAT DERYASIDIR /Ne kadar muhkem ıse tahtaları gemınin/Denız mevc urucağız onu uşadasıdır. IBundan ıçerı haber, işıt, söyleyim ey yar/Hakikatın kafiri şerin evlıyasıdır.lSuride olanlann bi nıhayet dünyada/Akıl, gönül, fehım can, fıkir onun nesidır?" Sözcükler Kul-ıl hak: "Doğru soyle", Çalap: Tanrı, mü- derris: Ders veren, mevc Dalga, uşatma: (Türkçe, kırma parçalama), şuride: Karışık, fehınr Anlamak. "Hakikat erenlerin şer'ile bilmediler/Hakikat dirliğini h- ya dirilmediler./Hakikat bir denızdir, şeriattır gemisi/Çok- lar girdi gemiye denıze dalmadılar.lÇoklar geldi kapıya. kapıyı tuttu, durur/lçeriye girip de ne vardır bılmediler.l Şeriat oğlanları bahsedip dava kılan'Hakikat erenleri dava- ya kalmadılarJDört kitabı şerheden hakikatte asıdirJZira tefsır okuyup, manasın bılmedıler.I Yunus nefsıni öldür bu yola geldin İse/Nefsin öldürmeyenler bu demı bulmadılar. Sözcükler. Şerh: Açma, yayma, tefsir: Açıklama. "Kâbe vu put ıman benim, çarh urarak donen benimi Bulut olup göğe ağan, yağmur olup yağan benim.lYaz ya- ratıp yer dunatan, gönlümüz evı han eden/Hoşnut atadan anadan, kulluk kadrın kılan benimJYıldırım olup şakıyan, kakıyıp nefsin dokuyan/Yer karasında börküyen şol ağulu yılan benimJEtle derı, kemık çatan, cısm eyleyip diri tutanl Hikmet beşiğınde yatan. kudret sütün emen benim.IBır nı- ceye verdim emır. devlet ile sürdü ömür/Yanan kömür, kı- zan demir, örse çekıç salan benimJEmredin bulut oynatan, yerde bereket kaynatan/Elımde kudret şiniği, halka rızık veren benim.IGerçek aşık gelsin ben, göstereyim doğru yeri/Makamdır gönüller şehri. ınlmadan duran benim./ Yere göre bünyad uran, ınlmadan kaim duran,/Denızlere göl çağıran adım Yunus umman benim." Yukarıdaki dizeler, nasıl da an Türkçedır. Bunları yayım- lar, "şeriat oğlanları'na yanıtlannı sıralarken, çeşitli kay- nakları da kurcaladım. Sıvas'ta 2 Temmuz'da yakılmaktan kurtulanlardan Lütfi Kaleli ıle Battal Pehlivan ın yapıtlarım karıştırdım. Battal Pehlivan. Sıvas olaylarında tanıklık yap- tıktan kısa bir süre sonra yüreğı durmuş, ölmüştü. Onu sevgıyle anıyorum. 13. yy'da yaşayan Yunus Emre için Sa- bahatb'n Eyüboğlu şu yorumu getirmış: "Ben sizi, Yunus Emre'nin Tannlıktan çok, insanlıktan yana giden yollarına götürdüm. Yunus Emre elbet çağının dinsel düşüncesi dışına çıkmadı. Bir Islam şaıri ve aydını olacak, insanlık sevgısını Tanrı sevgisiyle bağdaştıracaktı. Ama hiçbir donmuş tarikatın, hiçbir kara kaplı kitabm, hıç- bır dogmanın esıri olmadığı besbelli. Bugün yaşasa elbet düşüncesi de, şıiri de çağının inançları ile beslenecek ve en ileri şairimiz ne ıle savaşryorsa. o da onunla savaşacak- tı. Geriye çevrik çaba değil Yunus'un çabası: karanlıkta aydınlığa doğru çevrik bakışları. Onun için de eskiliğı yeni- leşmesıne engel olmuyor, ondan yuzyıllar sonra gelmiş nice Turk şaırinden çok daha yeni geliyor bize..." (Lütfı Ka- leli. "Mevlana-Yunus-Hacıbektaş Gerçeğı" s. 192.) BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA: 1/ Andalucia Çingene- leri'nin miLziği ve dansı. 2/ Giysi... Kimliği belirle- nemeyen uzay risimlerine verilen ad. 3/ Mezopo- tamva'da kurulmuş en büyük sitelcrden biri... Eski dilde et. 4/ Hampet- rolün bitmiş ürünlere dönüştürüldüğü fabrika. 5/ Dingil... İsvıçre'de bir kanton. 6/ Yunan rakı- sı... İzlanda'nın plaka işa- reti... Su. 7/ Bir soru sözü... Halk edebhatında u>ağa verilen ad. 8/ Akdeniz çevresinde çok yetişen. vapraklan güzel ko- kulu bir bitki. 9/ Orta Asya'da ya- şayan bazı Türk boylan arasında. özellikle Özbekler. Kırgızlar ve Kazaklar'da vaygın bir fal türü. YLKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Kocabaş da denilen ötücü bir kuş. 2/ Yunan halk müağinde kul- lanılan yaylı çalgı... Asya'nın tro- pik bölgelerinde yaşayan bir sığır türü. 3/ Evrensel alıcı olan kan grubu... Birleşmiş Milletler Gıda ve Tanm Örgütü'nün simgesi. 4/ Sahip... Yunden dövülerek yapılan kalın ve kaba kumaş. 5/ Tıp dilinde nedeni bilinmeyen hastalıklar için kullanılan sözcük. 6/ Helyum elementinin sim- gesi.... Yilbik, tutank gibi adlar da verilen bir sinir hastahğı. 7/ Güvercine benzer bir kuş... Dar, uzun ve hafif biryanş kayığı. 8/ Trabzon'un bir ilçesi... "îrlanda Cumhuriyet Ordusu". 9/ Bestelenmış her tür şiire Batı'da verilen ad... Bir Halk Düşmanı, Hortlaklar, Peer Gynt gibi yapıtlanyla ünlü Norveçli oyun ya- zan.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear