22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 14 MAYIS1994 CUMARTESİ 10 DIZIYAZI Kapısıherkeseaçıkü...MUSTAFA EKMEKÇİ Aysel Kutlu söyieşimizin son bölümünde Şevket Sü- reyya'nın insanlarîa ilişkileri- ni değerlendirdi. Hoca'nın değişik kesimlerden insanlar- la sağlıkh bir ilişki içinde bu- lunduğunu belırten Kutlu. onun insanlara karşı ön yargısız yaklaştığını, bu yüz- den de herkese kapısının açık olduğunu söyledi. Kutlu'ya göre Aydemir'in hiçbir za- man güvenmediği tek insan Erbakan olmuştu. Aysel Kutlu ile yaptığımız söyleşinin son bölümü şöyle: - Şevket Söreyya Bey polis- çe izleniyordu değil mi? AYSEL KUTLU - Tabii. Kesınlıkle, o kendisi biliyor- du. - Kendisi söylüyor muydu? AYSEL KUTLU -"Evet, evet 'evime mısafırdahi alıyo- rum, çok rahat onlarla da dostluk kuruyorum. Ama, onlann MİTten olduğunu biliyorum!" diyordu. Yani, evine girip dostluk kuran vardı, kendisi de biliyordu bunu. - O da gidip raporunu veri- yordu? AYSEL KUTLU - O ra- porunu veriyordu ama. on- larla da çok güzel bır dostluk ediyordu. Çok geniş bır tole- ransı vardı. Evine Demokrat Parti'den geliyorlardı. CHP- den geliyorlardı, solcular geli- yordu. "Dönek" demeyenler tabiı. Dediğim gibı. Fakir Baykurtlar geliyor, Uğur Mumcular geliyor, İlhan Sel- çuk geliyor, aynı zamanda Demokrat Parti'den kımseler geliyordu. Örneğin Etem Menderes dostuydu. Gayet güzel... - Nerede? Yazlıktan dolayı mı dostluk, yoksa.. AYSEL KUTLU - Hayır Ankara"da. Ankara'da. bilgi almak içın arardı, ama dost- luk da kurardı. Evı açıktı her- kese. Evi açık derken. onu da unuttum; Hoca'dan şunu da öğrendım: İnsanlan kafa- ianyla, onlardan uzaklaşma- mak, onlan tanımaya çalı- şmak, başka yönlerinı bulma- ya çalışmak.. Yani, kafalan, fikirleri yüzünden kapalı de- ğildi. Evet, bu çok önemli, in- san yaşantısında. Yoksa. "Bunlar tu kaka, öbür taraf şey.." olamaz yani. Fikirlere her zaman için, insana saygılı olduğu için... Fikirlen yüzün- den insanlan suçlamıyordu. Yalnız Erbakan]a hiç sağhklı bakmazdı, bak. İsimlerde ve- rebilirim. hiçbir zaman olum- lu değildi ona karşı. Dediğim gibi, böyle ağır konuşmalan yoktur. insanlar hakkında çirkin kelımeler hiçbir zaman kullanmamıştır ama. Erba- kan'a hiçbir zaman güveni ol- mamıştır. Erbakan'a sağlıkh bakmamıştır. Aydemir'in vasiyeti Aysel Kutlu (Bayramoğlu) ile yaptığımız 'Şevket Sürej- ya Mektupları' odaklı söyleşi- nin sonuna gelmiştik. Aysel Hanım, Şevket Süreyya'nın ölümünden sonra, bana onun bir vasiyetini getirmişti. Bunu sordum: Aysel Hanım, vasiyet ola- yını anlatır mısınız? AYSEL KUTLU - İnönö ile ilgili, 'İkinci Adam' yazılırken 'Ikinci Adam'ın birinci cildı çıkmıştİ. Bana da her zaman telefon ederek gelirdi. Biz. İnönü'nün Pembe Köşk'üne yakın oturuyorduk. Bu kez. telefon etmeden geldi. îş Ban- kası'ndan yeni dönmüştüm. saat 18.00'de çıkıyorduk. Sanıyorum, saat 19.30 fı- landı. Kapı çalındı. Şevket Süreyya Bey geldi. Selamladı: "Bir, yanm parmak votkan var mı" diye sordu. Her za- man içen bir insan da değildi. Anladım. bir heyecan yaşı- yor; ağırladım. "Şimdi" dedi. "İnönü'den geliyorum; bir hayli uzun konuştuk. Kitabunı beğenmiş, içim rahat erti..." İlk baskıydı, ama bu değişe- bilir. Pro\ası mı yoksa? AYSEL KUTLU - Provası olabılir. Provasıdır.evet. "İnö- nü, onayladı, beğeodi, ama biz bir hayü konuştuk'" dedi. Şöy- le durdu: "Sana bir şey aıüa- tacağım, aramızda kalsın" dedi. 'Konu' diye sordum. 'Ecevit'le ilgili' karşılığını ver- di. Ecevit'ten söz ederken İnönü şöyle yakındı: "Onu yanımda taşıdıırı; bir de\let adamı olması için ne mümkiin- se yaptım. Ona öğretmeye çauşrtm. Birçok şeyi yaşadı benimle büiikte. Ne yazık ki, bir kompleksi var, onu ye- nemiyor ve yenemeyecektir. Onu yenemeyecektir. Onu ye- nemeyeceği için de iktidara geldiği zaman, zaran dokuna- caktır. Bundan endişeliyim..." Peki, siz ne dediniz? Ne Şevket Süreyya Aydemir'den Aysel Kutlu'ya A ydemir her kesimden insanlarîa kolayca ilişki kurabilen biriydi. Kutlu'ya göre o, insanlara önyargılı yaklaşmaz, onlan anlamaya, onlan tanımaya çalışırdı. Bu yüzden de çeşitli kesimlerden bir çok dostu vardı. Hiçbir zaman güvenmediği tek insan Erbakan olmuştu. Şevket Süreyya Aydemir 25 Mart 1976'da Ankara'da öldü. Ünlü düşün adamı, geride çeşitli ke- simlerden çok savıda dost ve Cumhuriyet tarihinin belgeseli sayılabitecek birçok eser bıraktı. yaptınız o zaman? AYSEL KUTLU Ben, karşı çıktım İnönü'nün bu yargısına. Çünkü Ecevit o zaman çok se- vıliyordu. Şevket Süreyya Bey düşündü. "O zaman, ben bunu şimdi yazmamalıyım. Çünkü bü- yük tepki alırım, zaman içinde bu anlaşılacak!" dedi. O, İnö- nü'nün yargısına çok ınanmıştı. Yaşamının sonuna değin yaz- mamasının nedenı buydu. 'Bundan sonra Ecevit'le ilgili dü- şünmem lazım. Sanıyorum öliin- ceye değin onun için tek satır yazmam" sözunü o gün söyle- miştir. Sonra, Ecevn'in CHP- MSP ortaklığını bozmasına da çok üzülmüştü. "Bu" dedi, "Türkiye için büyük bir fırsattı." İskandinav ülkeleri çağırmıştı Ecevit'i. İsveç. Danı- marka çağırmıştı. Bir on beş gün Erbakan'a başbakanlığı vekâleten bırakmadı; ama Ho- ca'ya göre, büyük bir fırsattı, kaçırdı. Ikincisi de, Kıbns olaylan konuşuluyordu. Hoca. öyle di- yordu: "Kıbns olayları, şu anda sonuca bağlanmaz, uzarsa, yani masada uzatılırsa biz kazana- mavız! O yüzden de Ecevit, ba- ğışlanmaz bir hata yapıyor. Çünkü Kıbrıs sorununun şu anda bitirilmesi gerekir." Kıssınger vardı bilıyorsun. onunlada ko- nuşmalar başlamıştı Kıbns so- rununun çözümü ile ilgili. Ta- bıi, iktıdardan uzaklaşınca da o kaldı. Yani iki büyük vebal! Ve Kıbns olayının bugünkü hale gelmesinde, başlangıçta Ece- vit'in büyük sorumluluğu, ya- hut sorumsuzluğu var. Hoca, ondan sonra da gerçekten Ece- vıt içın. Kıbns için tek satır yaz- madı. Aydemir'in parti girişimi Şevket Süreyya'nın cena- zesinde yoktu galiba değil mi F.cevit? Vedat Dalokay sarmıştı bayrağa... AYSEL KUTLU - Hayır, yoktu. Görmedım! Bu yazı dizisi biterken ne söy- leyeceksiniz? AYSEL KUTLU - Konuş- malanmız sırasında hep 'Ata- türk'ün dorimleri' dedik. bu- günkü koşullarda hep onu vur- guladık. Bence Şevket Süreyya Bey. lider tipliydi. Liderdi. Bu ıçımdedir. Bunu da söylemeden yapamıyorum. Yazıp yazma- mak size ait. Benimle bırhkte bir partı kurmak istedi. Bugün. Prof. Babri Savcı yaşıyor. Bahn Savcı'ya gittık. Solda daıma bır boşluk olduğuna ınanıyordu. Partmin adının şu ya da bu ol- ması değildi önemli olan. "Tiir- kiye'de halkın y anında olmadığı, benimsemediği hiçbir şey ka- zanılmaz, bu kesin. Halkın be- nimsemesi ve yanında olması lazım. Yürekten katılması lazım. Böyle bir parti kurul- madığı takdirde, soldaki boşluk doam edecektir. Ve bu da ileri- de demokrasi açısından sakınca- lar doğuracaktır" dedi. İlk kez. Bahn Sa\cı'yla başladık. Belki başkalanna da söyledi. ama Bahrı Savcı'ya gıttik bırlikte. Hoca'yla. Evınde. Hoca teklif ettı: "Parti kurulursa, içinde yer alır mısın" diye sordu O. "Ben politikaya girmek istemiyorum, böyle bir şey düşünmüyorum" dedi. çıktık. Kapının önünde, Şevket Süreyya bana dedi ki: "Bir on yaş. insanın hayatında ne kadar önemliymiş!" Şoylc omuzuma \urdu clını, "Bir on yaş ne kadar önemliymiş. Sen de bana ne kadar yardımcı olur- dun." "Ne demek istiyorsun?" dedım "Geçkaldım!"dedı. Da- ha genç olsaydı, bır partı kur- saydı. sanınm başanlı olurdu. O zaman 70 yaşındaydı. altmış yaşında olsaymış belkı partıyı kuracaktı. Başka ne diyeceksiniz? AYSEL KUTLU - Kendısının anlaşılmadığına da her zaman üzulmüştür İtdlya'dan bir mcktup almıştı. Dışandaki Türkologlar. 'Kadro' dergısini incelemişler. ılgı duymuşlardı. Hatta, ölümünden çok kısa bir süre önceydi 'Kadro' için yazı yazmışlar, kendısınden yanıt beklıyorlardı. Ama Türkiye'de ılgilenen azdı. Bir bunun bir de. Atatürk'ün ılkelenne neden ıç- ten sarılınmak ıstenmediğını bır türlü anlayamamıştı. Vasiyetine gelelim! AYSEL KUTLU Bir Ecevit. bır de Kıbns konusunda. yaz- madı "Klbrıs'ta masaya oturul- duğu zaman, bu iş çok uzar. Ve biz kazanamayız" dedi. O za- man. döndü. bana dedi kı: "Bak kızım, ben yazmadım bun- ları, ama yazılmasını isterim. Ekmekçi'ye şöyle. yazsın!" dedi. Bırde. İnönü'nun o >oru- mundan sonra. "Ben tek satır yazmam!" demıştı. İnönü'nün dcğer ölçüsüne ınanmıştı yü- rekten. Bır devlet adamıydı çünkü İnönü... BİTTİ MEKTUP Senmhıznnın Son mektup: Aydemir'den Cankoçak'a Şevket Süreyya Aydemir in Aysel Hanım a olduğu gibi, pek çok dostuna yazılmış mek- tupları var. Bunlardan biri de eski bir kaymakam olan Yaşar Cankoçak. Ozan Gülten Akın 'm eşi olan Yaşar Cankoçak, 11 Mayıs 1994 'te bana bir mektup yazarak, aşağıdaki ınektubu ulaştırdı. Şevket Süreyya Aydemir'in, bir mektubuna yanıt olarak Cankoçak 'a yazdığı bu mektubu aynen sunuyorum. Mustafa EKMEKÇİ boğuşmandarlamu.. Buülkeninçanumıylaktmlmak...Aysel, Senin mektubunu cevapiandıran mektubumu alrraş oiacağtru sanınm. Aradan çok günler geçti. Senden bir haber alamadım. Umanm ki hayatırun çarklan, bıidiğimiz ve aJiiUğırnız tempo icindc dönmeictedir. Yarü, daima telaşîı. datma meşgul, ardıarası kesiimeyen problemfer jçinde ve daJma da, kendinden çokçevTenin. yakınlannın, her türlü davalan i!e başır neşir olarak?.. Ama, senin kendine seçtiğin yolda vc kendînceyürüuüğün bu hengamelî yaşantıyı yadırgadığımı zannetme. Tersine olarak bu akışı takdir ediyonırn, Herşeyte boğuşmak ve herşeye yetmek İçgüdüsûnden gelen bu soy ve hepimizden ayn, hqntnize üstün hayatiyetinin hayıani vedevamının duaaaytm. Tann'dan sana. budurmayan, yenümeyen enerjıli yaşantında. devam ve tahammü] imkaru vermesini dilerim. Senınhuzunırj. senm boğuştnandirkızım... Bana gelinee? Bu sene kendimi yorgun olarak kabui etüğimi vegüya burada, istırahat ayian yaşadığjma ketHÜtni ınandırmaya çahştığımı, galiba yazrnışüın. Bunu genc böyk kabuî edelim. Halbuki probîemler üst üstedalgalannı arttmyorlar. Bunlardan bahsetmeyçceğiın. Kendimi genede bu dalgalann karşısaitda yenık düimemiş saymak, beikide avutucu, ama şart... Gekn gidençflKoiuyor. " [ ^ ^ " — — ~ ~-~ Bu aradave blrkaç haftaÖRce. Paşa{l) da faanırm ite geldi. Cidden sevindim. Fakat ancakbiröğk yemeğtne kaldıkr. Arada Paşabîraz dauyudu. Sonra BgeyoHanna devam eîtikr. Sizlerdenkısada olsa konuştuk. ŞÜBU anladım ki. Kernal onunla da galiba îlişkiJerini kesmiş. Mektuplaşmada ' yokmuş. fiatta Ajdernirf 2 i de bir gün Kemal'i sokaktan geçerken gdrüp arkasjndan koşmuş. Yahut da yoîda rastlarruş. Birazîstİrahat ve bir kahvetçilmekiçinricaetmiş. Kendisini biraz şaşjrtan bir mukabete görmüş. Hulasa bûrodabirbuluşmaolmâraış. Bunlan sadece, haber oJarak yazıyorum. Beni birazdüşûndüren haberier olarak.., Kjbns'tan çocuklar gfildiler mi? İnşalîah gehnişfcrdir. Senin için biraz oyalanma vesilefcri oiur. Birkaç gün burada. çok sevdiğım eski ve rahraetli bir arkadaşımtneşini, Bayan Müzehher Va-Nu'yu misafirettîm. Buçok değerli kadınk. ciddi fıkir ve sanat tartışmalarımız, geç saatjere kadar sürdü. Aydın, öiçüîö. kendini arka planda tııtup. eserlerini başka isimlerleyayınlayan. yahut fazmamaleden.tok bir seaye... Daha yazayim ıru bilroiyonim. Ama şunu tekrareöeyiıa: Tabıatharikulade. Arabası olan çok eskibir arkadaşım, iktisatçî vebir sûreter Kabil Cni versitesi'nde de hocahk yapmışolan Mehmet Ali Dağpınar, burada birev aldı. Otomobilî var. Şimdi cevredegeziier imkanî da oldu. Son defa ona. Ultıdağ yolunda ve büyükçınann aiunda "kendîn pişir, kendin ye" gezisini teklif etürn. Gittik. Ne güzeldi gün... Eğer vak:tin yoksa.bana cevap vereroesen de, vermİşsin gibi sayar ve son mektubunu okurum. öyle değil de. aynca bir şeyler yazaTsan, inanırsın ki çok sevinirirn. Yukandaki K.emat hikayesi, tabii aramızda. Sevgiyk gözkrinden öperve seoin dostluğunu, yaşamırrjda^çok gerekü birdayanak saydığıma înarunanıisterim... İ2.VIH.975 (İJ Cemal Madanoğht Paşa (2) A vdetnir, Şevket Süreyya 'nın oğia, traftk kazasmâa öMi, 1 enin kendine seçtiğin yolda ve kendince yürüttüğün bu hengameli yaşantıyı yadırgadığımı zannetme. Tersine olarak bu akışı takdir ediyorum. Herşeyle boğuşmak ve herşeye yetmek içgüdüsünden gelen bu soy ve hepimizden ayn. hepimize üstün hayatiyetinin hayranı ve devamının duacısıyım. Sayın Yaşar Cankoçak. Mektubunuzu aldım. Suyu arayan adama yakırunızda y er vermeniz beni çok duygulandırdı. Daha şimdiden bir evvelkı nesle aıt olan bu y orgun misafir. sıze sohbetlerinızde ayak uydurabilecek mi bilmiyorum. Alucra'nın eski halini bilirim. Alucranız beni bir eski aleme götürdü. Alucra. sonra Kelkit Vadisi ve hele Şiran. Bınnci Dünya Harbi sonlanna doğru bulunduğumuz Karadağ mevzilerimızden. akşamlan güneş batarken Şıran'ın. yıkık duvarlan ileıssız bırharabe halindeışıdığını görürdük O zaman Güzel Tepe diye adlandınlan 3100 rakımlı tepeden hatlanmız Kelkit \'ddısı'ne doğru uzanırdı. Karadağ'a.Çemen Dağı daderdık. Kışın dağınyüzkınşıklıklankaybolurdu. Bütünsılsıle birde% karyığımhalınegelırdı.Çimendağ'ın 'hattı-belasından' doğuya doğru güneş batarken bakılınca, Fırat Vadısı bulutlara gömülmuş görünürdü, ama Munzur Dağlan. ebedi ak örtülcn ile bu bulutlar üstünde ışıl ışıl parlardı.Güneş batıda kaybolduktan sonra da. bu anlatılmaz ışıltının sürdüğünü. sonra renk renk ölerek belirsızleştiğını, gecelere gömüldüğünu görurdük. Sonra daha doğuya doğru, her kademesı bır başka renkte bırtakım dağ kuşaklannın sıra sıra dizildiğınıdehatırhyorum. Bukuşaklararasında basık yerler. \adiler, tıpkı bırdenızdüzey ındc \e beyazbulutgöllenhalındc görünürdü. Bu bulut göllennınüzenneçıkandağyığınlarının.günei batarken ve bızden uzaklıklanna gore değışen renklennı dalgın dalgın seyrederdım Açık maviden sincabiye, pembeye. turuncuya bu kuşaklann dızılişını ızah edemezdim. ama o anlan bir\iecd içindeyaşardım. Engende.enuzaklave hepsinin üstünde bır Tann Dağıyükselırdı. zirvesinden eteklenne doğru yayıldıkça yer yer parçalanan kardan tülleri ile ulu. kutsal bır dağ Ona. bu ululuğuna yakışsın diyeen y ücc ad1 \ enr. Süphan Dağı derdım Belkı oydu. Belkı değildi. Ama gerçekten ulu bır Süphan Dağı'ydı. Ogünlerde20yaşımıhenüzbitirmıştim. Güzellikler\ebüyüklükler. yıpranmamış ölçülen ile beni sarardı Hem sanıyorum kı bu ölçüler. benim şimdıkı kıyaslanmdan daha güzel v c belkı de daha gerçektı. Hatta harbı. kanlı boğuşmalan bile, o zaman daha doğru değerlenürdığını sanıyorum. Hele. size yukanda anlattığım büyüleyici temaşa anlanna top inıltileri de katıhrsa. kendimi hayatın daha gercek bır çerçe\ esı içinde görür \ e hayata dahazıyade bağlanırdım. Vakıa. heleçarpışmalardan sonra. uzun sürmeyen depresyonanlanyaşadığımızı hatırlıyorum. Böyle anlarda. eğer gece ıse zemınlikte. eğer gündüzse Kelkit Vadısi'neınen bırormanın üst başındaki bir kaya seddine oturur: bır küçük deftere sa\ aşı. kanı yeren ve geleceğın daha ınsanca olmasını dileyen satırlar karalardım. Bazan da bu iç yakanşlar, yann Şark'ın uyanacağı. Garbın yıkılacağı gibi ümitler şekbnı alırdı. Ama bu ruh çatışmalannı da içine katsak bile hayat, gerçek şartlan ile akıyordu. fnsanı sürükleyen sert kanunlanna, sefaletlerine ve kurbanlanna rağmen yaşanmaya değerdı İşte azızım Cankoçak; bak sızın Alucranız beni nerelere süriikledi. Kelkit Vadisi'nı. Alucra'yı ve Kelkıt'le Karadenizarasındaki yerleri daha sonra da gördüm. Hulasa sızın şimdi yaptığınız gibı. bu ülkenın çamuru ile kanlarak. dıreğı ile dıkilerek. onun bir zerresi olmanın zevkinı tattım. Mektubunuzda, bana zaman zaman yazmak ıstediğinizi yaayorsunuz. Kendi imkan ve vakitlerinizden başka kayıt duymadan her zaman yazabilırsinız. Eğer sıze vaktinde cev ap veremezsem bunu ihmalime vermemek şartı ile. Kaldı kı bu cevaplanm her zaman uzun olamaz. 1945^t6 sonrası içın sorduğunuz sual ılgj çekici. Daha doğrusu bu sual. şimdi her düşüncenin zihnini yoran vegeleceğin akışını ilgılendiren bır sual Ama bence onu cevaplandınrken.iç tutumlanmız kadar. çağın ılcaian üstündç durmak lazım. Kısacası şu kı, biz merkantılızmin açtığı de\ rede. makine inkılabının açtığı dev rede. Fransız İhtılalı'ningetirdığıdeğışıkhkleredekatılmadık. Binncı Dünya Harbi'nden sonra başlayan millı kurtuluş hareketlen devrine ıse önder olarak girdıktcn sonra. çcfk kısa bir zamanda bu önderliğımızı mkarettık. Müstemleke ve yan müstemlekelerle meiropoller arasındakı büyük tezatın bırtasfıyesi ve müstemlekeci kapitalizme karşı mılli sayin harekete getinlmesi ile eşıt ve özgür cüzütamlara dayanan yeni bir dünya nızamını güden bu hareketın. aslında mündemıç ve dünya ölçüsünde önemli cev hennı tanıyamadık. Kadro. hareketınde ve neşnyatında bu davayı ışlemeyeçalışlı. Hem klasık kapitalizme. hem Doğu Avrupa'nın bugünkü 'kurtanlmış memleketler'ı şeklinde tabi bır sosy alızme cephe alan bu harcket de. gereği gibi değerlendınlmedı. Hulasa Mıllı Kurtuluş hareketımızın sadece bır İstıklal Sav aşı demek olmadığı ve ıktisaden gen bır ülke olan Türkıyede. sosyal veekonomik yeni, fakat çağdaş lezatlara yer vermeyen bır nızama ulaşmak davası olduğu hakıkatı 1946'dan çok daha ev vel şansını kaybeıti. 1945' ten sonra ıse. hatta şu bıldiğimız demokrasının çağdaş gelışmelennede değil. on dokuzuncuasırdemokrasisınınilkelennedönüş şeklinde bir havaitibarbuldu. Fakat böyle bir havada sosyal tezatlann kabaımasına nasıl manı olunabileceği ışlenmış değildi. Bugünkü problemlenmızin temelınde yatan hadıse bence, bu sosyal çatışmalann kabarma gay retı ile bu çatışmalan önlemc çabası arasındaki organlann gelişme kifayetsizliğidir. Yani çağın değerlendırilemeyişi ve ıçeride bır taraftan feodal kalıntılan temızlemek, diğer taraftan sosyal tezatlan önlemek yolunda. uğranılan başansızhklar, haklı olarak düşünen aydınlan endışelendirmektedir. CHP'nın manen ıhtıyarlaşarak ve muhafazakarlaşarak reformlardan dahi ürküsü. dığcr partılenn. hiçbir hamle temelı olmayan alelade yığınlardan ibaret kalışı. aydın politikacı tıpının ıse idealist değil. oportünist karakterli oluşu. sanıyorum kı Atatürk ılkelennm kelımeleştinlmesınde ve donduruluşunda, amıl olmaktadır. Ama bana bo\ le görünen bu gerçeklerin teşhisi. elbette ki kötümserlık ve ümıtsizlık demek değıldir Kaldı ki, bu teşhıslenmdede yanılmışolabılırim. İşte sıze gazete kadar bir mektup. İşleriniz arasında hatmetmeye v akıt bulursanız \ erdiğım y orgunluğu hoş görünüz Sızeçetin halk hızmetlennızde tekrar başan temennilenmle selam ve sevgilerimi bildırinm efendım." 30 Nisan 1%2 POLTTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Sait Faik'in Ruhu» SaH Faik için epeyce yazdım. Fırsat düştükçe gene de yazıyorum. Her yıl Sait Faik'i Burgazlılar anarlar. Bu pa- zar da anacaklar. Babıâli'den aşağı doğru iniyorum. Adalı Perihan Ha- nım'a rastladım, yolumu çevirdi. "Davetiyeniz bende"dedi. "Gazeteye uğrayıp bıraka- caktım, iyi oldu bu rastlantı, elimle vereyim." Yol ortasında ayak üstü duruyoruz. Perihan Hanım öteki davetiyeler arasında benimkini arıyor; bir türlü bu- lamıyor. Davetiyeler arasında bir davetiye buldu, adımı üstüne yazarak bana uzattı. "Pazara bekliyoruz. Kaç kişi kaldık!" Perihan Hanım'la Meserret'in önünde karşışlaşmış- tık, hayret! Ittihatçıların eyleştiği kahve şimdi banka ol- muş. Kaç kişi bilir ki! Düşünmeye başladım. Yazarlık yıllarında Sait Faik bugün olduğu gibi gözde değildi. Bohemliğinden, avareliğinden olacak gözde ya- zarlar arasında adı anılmazdı. Sabahattin Ali gözden düştükten sonra adı anılır oldu. Yazıya âşıktı ama bir tür- lü de yazıyla geçinecek kadar para kazanamıyordu. Annesinin verdiği birkaç kuruşla gününü gün ediyordu. Beyoğlu'na çıkacaktım, işim vardı. Bir türlü onarıla- mayan köprüyü yürüye yürüye geçtim. Tünel'e çıktım, Asmalımescit'te arkadaşa uğradım. İşim çabuk bitti. Ar- kadaş saatine baktı; "Öğle olmuş" dedi. "Şuralarda, bir yerlerde bir öğle rakısına varmısın?" "Elbette." Beyoğlu Balıkpazarfnın arka sokaklarında küçük meyhanelerden birine gırdik. Krepen Pasajı yıkıldıktan sonra, karaya vuran balık gibi meyhanelerin her biri bir yana dağılmıştı. Girdiğimiz içki evi de Nevizade soka- ğında yeni açılan yerlerden biriydi. Arkadaş gençti, onun için her anlatılan bir tarih oluyordu. "Sait Faik buralara gelir miydi? "Bilmem, belki gelirdi. Sait bir meyhanede kararkıl- mazdı. Ora senin, bura benim dolaşır dururdu. Buraya da uğramış olabilir." "Canım bir patlıcan kızartması istiyor. Acaba yapabi- lirlermi?" "Yağı taze olursa yaparlar." Garsonuçağırdım. "Bir patlıcan kızartması yapacaksın..." "Başüstune." "Yağı taze olacak. Sonra karışmam." Güçlük çıkaran müşterilerden olduğumuzu biliyordu. "Orhan Veli de gelirmiş buraya..." "Gelirdi." "Gelenlerm demirbaşı kimlerdi?" "Sayayım, Cahit Irgat, Mücap, Erol Günaydın, Sallh Tozan... "Hepsi buraya mı gelirdi." "Buralara gelırlerdi." "Lambo neresiydi?" "Köşedeki dükkân olacak. Çoktan kapandı. Kendi git- ti, adı kaldı yadigâr " "Patlıcan kızartma soylemiştik." "Haberim var, taze yağda. Şimdi geliyor." Sesini yükselterek bağırdı: Taze yağda patlıcan!" Gitti, getirdi pathcanı. Taze yağda kızartılmıştı, siyah- ları sıyah, beyazları sapsarıydı. Kızarmış, uzun taze bi- berler vardı. Domatesler de ezilmiş, kızarmıştı. Gösteri- lecek bütün özeni göstermişti. Servisine de diyecek yoktu. Şu neresi, bu neresi diye durmadan soruyordu. Ben de bildiğim kadarıyla anlatıyordum. Hoşuna gidiyordu. "Ben o gunleri göremedim " dedi. Durup dururken sordu: ' Sait Faik 'in ruhu buralarda dolaşıyor mu ki?" "Bilmem, ruh varsa..." "Lefler'/n yeri varmış, orası nerde?" "Uzakta, onu da bir başka zaman gösteririm." Bir süre sonra çıktık, bu da yeni bir anı oldu. Sait Faik'- in ruhu bu kez de Burgaz üzerinde dolaşıyordu. BULMACA 1 2 3SOLDAN SAĞA: 1/ Anadolu ve Büyük Selçuklu mimarisinde anıtmezar... Deminn simgesi. 2/ Avuç içı... Ha- mur durumundaki ek- meklerin fınna atılmadan önce, içıne konulduğu oyuk gözlü tahta. 3/ Dil- bilgisinde cümlenin öğe- lerinden biri... Fasıla. 4/ Dandan yapılan şarabın kımıza İcanştınlmasıyla elde edilen eski bir Türk içkisi. 5/ Borsada kesin vadeli değerlerin kuru ile primli değerlerin kuru arasındaki fark... İnce ve keskin ses. 6/ Bir tür taze ve tuzsuz beyaz peynir. Uygun, yerin- de. 7/ Bir zaman birimi... At ve benzeri hayvanlann sırtına vuru- lan kece, meşin ya da kalın kurnaş parçası. 8/ Boğanotundan çıkan- İarak hekimlikte kullanılan zehirli bir madde. 9/ Memelilerde asalak olarak yaşayan ipsi solucan... Su. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Işık yeğinliği ölçüsü birimi. 2/ Aza... İki akarsuyun birleştiği yer. 3/ Sıvacı ve duvarcılann cetvel gibi kullandıklan ensiz, uzun ve dar tahta... Bir bağlaç. 4/ Bir meyve... "Âlem — idi ki var idi yâr, Çün yâr yok olmasın ne kim var" (Fuzuli). 5/ Orta Anadoîu'da bir göl... Halk edebiyatına özgü bir şiir türii. 6/ Boru sesi... Ateşli, coşkun. 7/ "Dinle sana bir — edeyim/ Hatır- dan gönülden geçici olma" (Karacaoğlan). 8/ Yeşil ile mavi arasında değişen renklerde değerli bir süs taşı... Parola. 9/ Do- ğalgazın önemli bir bileşeru olan gaz... Asya'da bir ırmak. AŞKINYILDIZ(AK) Üe RECEPYILDIZ evlendiler. Kendilerine mutluluklar dileriz. 14.5.1994ÎSTANBUL CUMHURİYET İZMİR ÇALIŞANLARI TEŞEKKUR Oğlumuz MEHMET YAĞIZ'm doğumunda yakın ilgilerini esirgemeyen Opr. Dr. SENNUR ZORER'e, Opr. Dr. TAHİR ARSLAN'a ve Haznedar Hastanesi'nin tüm personeline teşekkürü borç biliriz. AYŞEGÜL - ALİ KILAVUZ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear