22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CumhuriyeC70. YLSAYI25038 S A N A T K Ü L T Ü R M A G A Z İ N T E L E V İ Z Y O N Z4NİSAN1994PAZİUI Birzamanlar'betoncanavar'vardıOKTlVEKİNCİ "Bir zamanlar Park Oteü vardı!.." İstaabul'un son on yıllık kent söy- leminoe, bu söz artık "ikinci kez" yi- nelennor. Birkcisi 80'li yıllann ortalanna doğrındu. Taksim'den Gümüş- suyu'ıu doğru inerken hemen sağ tarafta birbirinden güzel çam ağaç- laranın bezediği küçük bir bahçenin arkasında. nefıs pastalan. kibargar- sonlan, ağırbaşb ve sade mimarisi. konuk ettiği ünlüleri ve İstanbul kültürtyle bütünleşen unutulmaz anılamla gözden çıkarülan gûzelim küçük otel artık yoktu. Ve insanlar, elbette İstanbul"a ve kent kültürüne karşı duyarlı olanlar, hemen her ge- çişte iç geçirir, birbirlerine yakınırla- dı: "Bir zamanlar burada Park Oteli vardı!./ Aradan altı-yedi yıl geçti. Bu altı- yedi yıl içinde, eski Park Oteli'nin yerine "yeni" Park Oteli dikilmeye başlandı. Yaklaşık 40 kaürun neredeyse yansına dek yükseldi. Önce Ayaz- •, paşa semtinin bir sokağını yuttu. Derken. yine aynı semtin üzerine dev bir balyoz gibi çullanmaya baş- ladı. Hemen ardından, tstanbul'un silüetinde "devasa" bir "heyula" gibi yerini almaya koyuldu. Durmadan mühürlendi; ama yine yoluna de- vam ettı. Neyse ki sonunda, İstan- bul'a sahip çıkan semt sakinleri, mi- marlarla el ele vererek bu "ayn- caJıklı kabadayıya karşı" hukuk sa- vaşımıru kazandılar. Ve yine neyse ki. İstanbul'un bele- diye başkanı, bu "sivil kazanuna" dört elle sanlarak dünya şehircilik tarihine geçecek bir olayı gerçekleş- tirdi. Kenti, böylesi bir yağma abi- desinin "kara gölgesinden" kurtar- 5 ay öncesine dek beton canavardı. (Fotoğraf: Yahya Koçoğlu) Artık "adii duzen e de ilham kaynağı olabilecek bir yıkımı simgeliyor. (Oktay Ekinci) mayı başardı. Şimdi. bugünlerde de Taksim'den Gümüşsuyu'na doğru yürüyenler, ya da denizden Ayazpaşa yamaçla- nna doğru şöyle bir bakanlar. altı- yedi yıl önceki sözü, belki de aynı sözcüklerle yineliyorlar: "Bir zamanlar burada Park Oteli vardı!.." Belki de hemen ardından ekliyor- lar: "Ve o, istanbul'un beton canava- rıydı!.." Üstelik. şunun şurasında dört-beş ay öncesine dek... Aslında, Park Oteli'nin İstanbul siluetinden temizJenmesi, bir çirkin- liğin giderilmesinin ötesinde, çok daha derin ve çok daha "kahcı" an- lamlar taşıyor. Birçok olumsuzlu- ğun. "bir daha yinelenmemesi için" belki de en güçlü veen etkili "uygar- lık dersi", bu yıkımla verilmiş olu- yor. Park Oteli, her şeyden önce "ka- mu yaranna" aykınydı. Sadece özel bir parsel üzerinde, toplumun ve kentin genel çıkarlan çiğnenerek ve- rilmiş "ayncalıklı" bir imar izninin ürünüydü. Yıkımın gerçekleşmesiy- le biriikte, bu tür "yağma projeleri" peşinde koşanlar da herhalde artık kendilerine bir çeki düzen verecek- lerdir. En azmdan, "Park Oteli'nin durumuna düşmemek" için... İkincisi, yine Park Oteli inşaatı. "demokrasiye" me\dan okuyordu. Yıkım günlerinde seslenni yüksel- ten birkaç "yağdanlık" dışında. dev- let büyüklerinden üniversitelere, meslek odalanndan sade vatandaş- lara kadar toplumun çok geniş bir kesimi. bu inşaatın "kent suçu" ol- duğu konusunda tam bir uzlaşma içindeydiler. Buna karşın Park Ote- li, "tek imzalı" bir "kişjsel onaya" sanlarak yükselmesini sürdürebildi. Cstelikj o talihsiz onayı verenlerin bile "Olcüyü kaçırmışız" diyerek yanlışlannı kabullenmelerine rağ- men. O nedenle Park Oteli'nin yıkımı, "demokrasiyi hice sayan bir imar ve kent yönetimi politikasına" karşı da uzun yıllar anımsanacak bir "uyan" niteliğini taşıyor. Bu olayın üçüncü büyük anlamı ise hiç kuşkusuz "hukukun üstünlü- ğüntin" bir kentin yazgısında da ne denli önemlı olduğunu kanıtlaması- dır. Çünkü Park Oteli, en temelinde "hukuka aykın" bir yapılaşmaydı. Ruhsatı yasal değildi; imar planı binbir spekülasyonu içinde banndı- nyordu: plan ve projelerdeki onav lar ise hukuka göre değil, "istege göre" verilmışti... Kim bilir, belki de şimdi bu sonu- cu en iyi değerlendirecek olanlar. "adil düzen" adına İstanbul'u yönet- meye başlajan kadrolar arasından çıkacaktır. Çünkü Park Oteli, ayru zamanda "adil olmayan" bir imar hakkmın. vine adil olmavan vöntemlerle aksim'den Gümüşsuyu'na doğru yürüyenler ya da denizden Ayazpaşa yamaçlanna doğru bakanlar "Burada Park Oteli vardı" diyorlar. Birçok olumsuzluğun, "bir daha yinelenmemesi için" belki deen güçlü ve en etkili "uy- garlık dersi", bu yıkımla verilmiş oluyor. yatınmcılara tanmması sonucunda ortaya çıkmış: giderek de "canavar- laşmıştı". Bundan böyle, her kim ki belediyenin kapısını çalıp olağan imar koşullannm üzerinde "imti- yazlı haklar" isterse, herhalde ken^ disine Park Oteli'nin "eski ve yeni fotoğraflan" gösterilecektir. Böyle- ce "pazarlık", daha başlamadan bi- tirilmiş de olacaktır. Böylesine bir olanağı. yeni beledi- ye yönetimine sunacağı için de Park Oteli olayı. en azından bir beşyıl da- ha hep "gündemde kalacak" gibi gö- rünüyor... Bebeğin işitme özrünü erken teşhis Çeviri Servisi- Miami Ûniversitesi'nden birgrup doktora göre, 11 aylık olduğu halde hâlâ kelimeye benzer sesler çıkarmayan bebeklerin iyi duymadıklanndan kuşkulanmak gerekiyor. 94 normal işiten, 37 işitme özürlü bebeği inceleyen doktorlar, işitme kaybı olan bebeklerin llila 49 aylık oluncaya kadar "da","ba","na", "yaya"gibisesleri çıkartamadıklannı saptadıklannı açıklıyorlar. Öte yandan, normal duyan bebeklerin bu sesleri 11 aydan önce ve 7 ay civannda çıkartmaya başladıklan belirtiliyor. Bu konuda ana babalara büyük bir iş düştüğünü belirten uzmanlar, bebeklerinden 11 aylık oluncaya kadar tek heceli de olsa ses duymayan ana babalann mutlaka doktora başvurmalannı öneriyorlar. Araştırmacı doktorlar Rebecca Eilers ve Kimbrough OUere göre bu aşamada önlem alınır ve işitme cihazlan bu dönemde kullanılmaya başlanırsa bebekler konuşmayı sorunsuz öğrenebiliyorlar. Eğer bebeklerin işitme kayıplan bu dönemde saptanamaz ya da bu bebeklere işitmecihazı takılmazsa konuşmayı öğrenme olasılıklan zayıflıyor. Amerika'da Ulusal Sağlık Enstitüsü'nün, her yeni doğan bebeğin işitme testine tabi tutulması konusundaki tavsiyesine rağmen birçok bebeğin bu test yapılmadan hastanelerden çıkartıldığı da belirtiliyor. Bayanlara güzellik uyarısı KOCAELİ (AA) - Kocaeli Kuaforler Odası Başkanı Aysun Sela, kuaför malzemelerinin diplomasız kişilerce kullanılmasının. ölümle sonuçlanan zehirlenmelere yol açabileceğini söyledi. Sela, kuafor malzemelerinin çoğunun son derece zehirli olduğunu ve her isteyene satıldığını belirtti. Sela, yanlış kullanılması durumunda. insan sağlığı açısmdan büyük tehlike yaratan bu malzemelerin, kuaför diploması olmayanlara satıimamasını istedi. Kuafor malzemelerinin, Avrupa ülkelerinde diplomasız kişilere satılmadığını, Türkiye'deki uygulamanın ise tam tersi olduğunu ifade eden Aysun Sela, özel kuaforiük kurslannagidenev hanımlannın rahatlıkla edindikleri bu zehirli ilaçlan, evlerinde kullanmalannın son derece sakıncalı olduğunu kaydetti. Bir şeftali, bin şeftali... Gene aldandılar yaiancı giineşe. Şimdi ardından bir kar bastirıp da don yaparsa hepsi kavnılur" dediler. Ama, doğa, eskilerin inanışmı bu kez asılsız kıldı. Şeftali çiçekleri de arada bir kenti yoklayan soğuklara iyi dayandılar. Bu yıl İstanbul doğru düriist kış görmedi. Daha şubat sonundan başladı ilkbahar. Güneşin Şimdi, çiçekler. mevv e\ e dönüşme hazırlığında. Pazarlardaki. manavlardaki meyve yüzünü güldürmesiyle biriikte şeftaliler de çiçeğe vurdu kendilerini. fiyatlarından ezilen İstanbullular da "Hiç olmazsa bol bol şeftali yiyebileceğiz" umudunda... ".Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktınr" deyişine inanan eskiler "Zavallı şeftaliler. (Fotoğraf: GARBÎS ÖZATAY) Üstünyeteneklidiyecanındanbezdirdiler Çeviri Senisi- Oturma odasında çeşitli beden hareketlenni beceriyle sergilerken dokuz yaşında herhangi bir kız çocuğu gibi. Annesi ona oturmasııu ve uslu durmasını söy- lerken mavi gözleri ışıl ışıl parbyor; dudaklannı suçlu bir edayla büke- rek somurtuyor. Lulu Cash-Gibson, şımank bir ya- ramaz değil; yalnızca esir aldığı bir topluluğa gösteri yapan dokuz ya- şında bir kız çocuğu. Ama o sıradan bir çocuk değil. Dört yaşında dahi- ler örgütüne kabul edildiği günden beri ulusça taranıyor. 161 olan I.Q'su veeğitim uzman- lannca 16 yaş düzeyinde bir yetene- ğe sahip olduğu ileri sürülen Lulu, yörenin eğitim yetkilileri ve böyle bir "nimete" sahip ana babalar ara- sında giderek büyüyen uyumsuzlu- ğun bir simgesi sayılıyor. Günü- müzde "özel gereksinimleri" olan 3yaşında keman ve piyano çaldı, 4 yaşında satranç oynadı, 5 yaşında beste yaptı. Ama çok mutsuzdu. Geceleri yatağım ıslatıyordu. "Zeki olmaktan nefret ediyor, ölmek istiyorum'' dediğinde henüz 5 yaşındaydı. okul çocuklanna uygun koşullann haarlanması zorunİuluğu var. Uy- gulamada, öğrenme güçlüğü olan çocuklara yönelik bu sistem olağa- nüstü yeteneğe sahip çocukJan gö- zardı ediyor. Dört yıl önce. henüz beş yaşında olan Lulu, devam ettiği devlet oku- lundan hoşnut kalmayınca duruma yasal bir çözüm getirilmesi için giri- şimde bulunuldu. Okullann, öğren- me özürlü çocuklara eğildıkleri den- li, üstün yetenekli çocuklara da ilgi göstermelerini sağlamak amacıyla adli makamlarca başvuruldu. An- nesi tarafından yetiştirilen Lulu'da davranış bozukluklan başladı. Evde kendi öykülerini yazıp çizen Lulu, okulda en basit işlemleri yerine ge- tirmekten yoksun bir tavır takınma- ya başladı. Kendi zekasını en düşük düzeyde kullanarak yaşıtlannın dü- zeyine inmeye, onlara uyum sağla- maya çahştı. Olağanüstü yetenekle- rinden ötürü bir öğretmenin ona kötü davrandığını belirten annesi, Lulu'nunlOavlıkkenyürümeye baş- ladığmı. bir yaşında konuştuğunu. üç yaşında keman ve piyano çal- dığını. dört yaşında satranç oynadı- ğını. beşindeyken de beste yaptığını dile getiriyor. Giderek daha mutsuz olan Lulu, sonunda okuldan soğu- du. Geceleri karabasanlar görmeye ve yatağını ıslatmaya başladı. Bir gün, "Zeki olmak istemiyorum. Zeki olmaktan nefret ediyor ölmek istiyo- rum" dediğinde henüz beş yaşınday- dı. Okul ortada bir sorun olduğunu bir türlü kabul etmek istemiyordu. Annesi Lulu'ya hamile kalınca öğ- renimini yanda bıraktığından şu anda işsizdi. Lulu'nun bir özel okula ücretsiz alınması için. 1981'deki yasa- dan yararlanmak amaayla yetkililere istemde bulundu. ancak reddedildi. Lulu okuldan a\nlarak evde özel ders almaya başladı. Yavaş yavaş kendine olan güveni arttı. Bu arada annesi onun gereksinimine göre bir özel okul buldu. Ancak ekonomik gücü okul masraflannı karşılaya- madığından yasal yollardan hakkı- nı aramaya koyuldu. Eğitim huku- ku konusunda uzman olan avukatı olağanüstü zeki çocuklann devletçe hiçbir destek görnlediğini. başka ül- kelerde bu konuyJciddiyetle eğilin- diğini belirtiyor. Köpeğe bağırmayın, onun da duygulan var Çeviri Servisi - Oranızı buranın salyalanyla ıslatır. nişanlınıan bileğini kemirir. yakışıksız bir bıçimde komşunuzun kasıklanna sırnaşır, sokakta sizi çılgınca ardından sürükler ve parkta dostlanyla akılalmaz şeyler yapar. Önlann sahibi olabiliriz ama. büyük patron gibi davranan onlardır İngiltere'de tam sekizmilyon köpek olmakla biriikte çoğunun sahibi onlara nasıl davranılması gerektiğinden habersiz. Araştırmalann her beş köpekten birinde davranış bozukluğu olduğunu ortaya koyması. iki yaşından küçük köpeklerin yasaklanmasının temel nedenini oluşturuyor. İngiliz ozan Rudyard Kipling bile insanlann köpeklere olan ilgisine bir türlü anlam veremez: "Onca birikmiş derdimiz varken / Dahasım aramak niye? / Kardeşlerim, dikkatli olun / Kalbinizi, parçalaması için bir köpeğe vermeyin." Nasıl ki çocuk bakımında Dr. Arnold'lar ve Dr. Spock'lar varsa, köpek dünyasının da giderek sayılan artan "davTaıuş bifimcileri" \ ar. Bunlara göre, saygınlık kazanabilirsiniz ama bunu asla zor kullanarak gerçekleştiremezsiniz. Hayvanı tatlılıkla terbiye Hayvanlan tatlılıkla terbiye eden bu uzmaniar. fıziksel zarar ventıeye karşı. Zira fıziksel hasarlar. hayvanlarda sonradan ruhsal bozukluklara yol açıyor. Bir daha acı çekmek istemeyen köpek. yediklerini çıkartarak tepkı gösteriyor. Köpekler cezalandınlmalı. Ancak bu ceza. onun sizinle bir bağlantı kurmasına neden olmamalı. Orneğin. bir terslik olduğunu belirtmek istediğinizde köpeğe bağırmak yerine. bir konserve kutusunun içine taş doldurarak sallamayı yeğleyin. 14yıldır kendısini köpeklere adayan Dr. Roger Mugforda göre, köptklenn de duygulan var. 17. vüzyılda Descartes'ın ortaya attığ. hayvanlann mekanik yaratıklar olduğu görüşü ne yazık ki şimdi bilegeçerli sayılıyor. Oysa ki bilimsel araştırmalar, hayvanlann da en az insanlar kadcr duygu yüklü olduğunu orta;.a koyuyor. Kimliklerini kani'lamak için her türlü kurrazlığa başvuruyor; pohpohlanma, beslenme ve çiftk-jmeyle harekete geçiyorlar. Kıskjruyor. öfke duyuyorlar. Onlin şımartın, onlara dokunun, yataşnıza alın, ödüllendirin. Birçfkkişiköpeğiyle cilveeşmekten çekiniyor. Çekı-uneden bunu yapın. Ancak köpcderi onlann anlayacağı biciırde sevin. Köpekler öpüjmeyi bilmezler. Onlan öptiJKinüzde yaptığınıza bir anlan veremeyip saldırgan olabarler.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear