Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 27MART1994PAZAR
10 PAZAR YAZILARI
Talihsiz
nehir
Thames
LONDRA
EDİP EMtL
ÖYMEJN
Londra'nın merkezinde on köprü ile
aşılan Thames, üzerinde gemi dolaşacak
derinlikte. Ve bir sanayi nehri. Kent
merkezinde sadece çok kısa bir bölümü-
ne turistik renk katar. Kentten geriye git-
tikçe, Thames daralır ve adam gibi bo-
yutlara iner. İşte o kesimi gerçekten ye-
jillerden yeşil beğen, ağaçlardan ağaç.
kırlardan kır beğen bir coğrafya cenheti.
Ama kenti geç, denize doğru ilerle. ora-
larda da keyif kaçar. Boz bularuk, geniş,
Jci yakasında hiç bir göze batar nirengi
noktası olmayan, düz, anlamsız bir ha-
iç.
Thames, uzun boylu, dikkat çeken,
ama çirkin, kem talihli. artık kimselerle
yar olmayacak biri. Elindenişgelir, geliri
yerinde, ama kalbi kınk. Evvel zaman
ıçinde Londra," deniz aşırı sömürgeleri-
nin son limanıyken, Hint'ten Çin'den.
Batı'dan Doğu'dan her bir yerden gelen
ardı arkası kesilmez gemiler buranın Sa-
jpazan'na yanaşırmış. Ama ne Salıpa-
zan! Salıpazarlan demek gerek. Bir kaç
düzine ambara yüklerini boşaltmak haf-
talar sürer. bütün tüccar. nakliyeci. ve
bankerlere gün doğarmış. O günlerden
lcalma ambarlar. depolar bugün de Tha-
mes kıyısında ayakta. Ama bugün onlar
artık lüks apartman daireleri. Dıştan ba-
kınca anlamsız ve kara suratlı yapılar.
Ama içleri mosmodern. Bazılannın ad-
!an da hala 18. yüzyılda ticarel yapılan
denizaşın adresleri taşıyor: Jamaika
Ambarlan. Kanarya Ambarlan gibi.
Bazılan ise. daha geç yıllarda yapılmış,
ve öze! adlan var: St Katherine Doklan
gibi. Bugün turistleri a\layan dükkan ve
lokantalarla dolu. Ortası da yat limanı.
Kenannda süper lüks bir otel.
Thames'in kentin hemen ucundaki bu
kısmı. evvel zamanda para basan bir li-
manmış. Şimdi ise eski şatafatı yok. îki
yüksek kuleli, oftası şaha kalkan ünlü
Kuleli Köprü hala bazan büyük gemile-
re yol vermek için açılıyor. Ama bazan.
Çünkü Londra. artık yolcu ve yük gemi-
lerinin tercih ettiği bir liman değil. Nehir.
bu gemilerin manevrası için uygun değil
çünkü. Gemilerin boyu büyüdü. Lond-
ra'nın limanı. 100 kiİometre kadar gü-
neydeki Southampton. Bugün dev yolcu
gemileri bu lımana gelir gider. Eskiden
beri Amerika. Avustralya. Hindistan.
Güney Afrika yolculuklan buradan
yapılır. 100 kiİometre bir şey değil. Hızlı
trenle hemen cırt.
Bugün artık Thames. ûzerinde ulaşım
pek az yapılan bir su yolu. Kıytınk bir
deniz otobüsü işletiliyordu. Kar edeme-
di. Denizciliğin anayasasını yazmış İngi-
lizler. nehirden ulaşım için yararlanmı-
yorlar. Kıyılardaki yollar sabah akşam
araba dolu. Nehir boş. Turist motorlan
dolaşıyor ama onlar sayılmaz. Hadi biz
aklunız artık ermediği için. organize ola-
madığımız için, planlamadan çakmadı-
ğımız için Boğaz'da şehiriçi yolcu taşı-
macılığı yapamıyoruz. Ya bu İngılizlere
ne demeü?
Geçmişeçevre
bilinciyle
sahipçıkmak
SANTA FE
ALİ RIZA
BALAMAN
Etnoloji öğrenciliğim ve sos>al antro-
poloji hocalığı sırasında Amerika (Ari-
zona ve New-Mexico) yerlileri hakkında
okur, okutur ve slaytlarla da görüntüle-
yerek kültürler arası benzer ve benze-
mezlikler ûzerinde durdurduk. Kasıth
olarak da dönemin ilk dersinde Poeplo
ve Navaho yerlilerinin evlerinin slay-
Üannı, bizim Iç Anadolu, Güneydoğu ve
Doğu Anadolu köy evlerini gösteren
slaytlarla kanştınr öğrencilere:
"Bu görüntülerin nereye ait olduklannı
tahmin ediniz" derdik. Özellikle Doğu
Anadolulu öğrenciler, New-Mexico ve
Arizona yerlilerinin toprak sıvalı, düz
damlı. mertekli. çe\re toprak rengiyle
uyumlu kızıl-boz renkli evlerini. Diyar-
bakır'ın Kulp ilçesine. Muş'un Genç il-
çesine ya da Bingöl'e ait olduğunu ısrarla
belirtirler, sonra da slaytlann özgün
baskılannın üzerindeki Poeplo. Navaho
gibi adlan okuduklannda "Olmaz, ola-
maz" derlerdi.
Ben de \ ıllar sonrası gecikerek de olsa
New-Mexıco. Santa-Fe ve Taos'a a>ak
bastığımda "Olmaz, olamaz" demedim,
ama görüp ettiklerim karşısında heye-
canlanmadım diyemem.
Evet, Albequerque'deki New-Mexico
Üniversitesi, rektörlük binasından öğ-
renci yurtlanna değin, çevre mahalledeki
evler de dahil hepsi düz damlı, toprak
sıval, küçük pencereli, kalın duvarlı,
çevredeki doğal renge uyumlu evler. ev-
ler...
Yıbn peııisbaşıödülütörenleverildiDanimarkaü kadınlar da ödül dağıtıyor-
lar artık. Yılın "Penis başı" ödülü. Tabii
onlar bu ödülün adını benim kadar tıbbi ve
sterilize haliyle telaffuz etmiyorlar. Nasıl
ettiklerini siz tahayyül edin artık. Kadınlar
Kulübü'nün "The Cock Head Award"
adını verdiği ödül, bu yıl Berüngske Tiden-
de gazetesinin yazarlanndan Frank Dahl-
gaard'a layık göriildü. Kadıniara hoş gel-
meyen görüşleriyle tanınan Dahlgaard,
" Aslında kadınlar çalışmak falan istemiyor-
lar. Tüm rüyalan evde oturup çocuk bak-
mak" ya da "Kadınlann daha düşük emekli-
lik maaşı almaJarı doğal. Araştırmalar, on-
ların daha uzun yaşadtğını gösteriyor" gibi
indleriyle ödülü hak etti.
Tahmin edeceğiniz gibi Dahlgaard,
Christinia'daki ödül törenine gelip odülü-
nü almadı. Ödül, Dahlgaard'a gıyabında
verildi. Halbuki ödül töreni oldukça eğlen-
celiydi. Her yaş ve kesimden kadının katıl-
dığı ödül töreninde, Danimarka televiz-
yonlanndaki talk showlann tanınmış su-
nuculanndan Suzanne Bjerrehuus, yanında
getirdiği dudak uçuklatacak büyüİclükteki
dildoyu sallayarak. salondakilere Frank
için üç kere hurra çektirdi. Sonra da "Gö-
ğüsler erkekleri aptallaştinyor" dedikten
sonra kendi göğüslerini sergiledi. Kadın
mücadelesine yönelik ilginç saptamalann
yanı sıra kiliselerin de kullaruldığı konuş-
malardan sonra hep beraber "We shall
overcome" söylendi, eski günler yadedildi.
Ne de olsa, kadın hareketinin öncüleri 60'-
lardan, 70'lerden kalma "Kızılcorapular"-
dan oluşuyor. Kızılcoraplılar, o yıllarda
Danimarka'daki en radikal kadın hareke-
tinin adı.
Tabii ben, gelecek yılın bilmem ne başı
adaylan arasına girme tehlikesini göz
önünde bulundurarak o taraflara uğramış
ve bütün bunlan yerinde gözlemlemiş deği-
lim. Gazetelerin İcadın yazarlanndan oku-
duklanmdan, televizyonlann kadın muha-
birlerinin anlattıklanndan aktanyorum.
Suzanne'nin elindeki dildoyu salladığı re-
simleri de, Danimarka'nın en entelektüel
gazetesi olan NVeekendavisen'de gördüm.
Suzanne'yi televizyon shovvlanndan, mu-
hafazakar parti milletvekili adayıyken yü-
rüttüğü secim kampanyasından ve Ekstra
Bladet gazetesinde hafta sonlan "Kocanm
şeyi kuçükse sen de kendine bir aşık bul ca-
nım" nasihatlan çektiğı "Güzin Abla" kö-
şesinden tanıyorum.
Suzanne Bjerrehuus başh başına bir fe-
KOPENHAG
FERRUH
YILMAZ
nomen. Kadın hareketinden bahsederken
ondan bu kadar bahsetmek haksızlık ola-
bilir.
Ödül töreninin Bjerrehuus'tan daha il-
ginç yanı ise, kadmlar arası görüş aynlıkla-
nnı göz önüne sermesiydi.
Her şeyden önce, Danimarka'nın otur-
muş kurumlanndan Kadınlar Kulübü'-
nün, yılın bilmem ne başı gibi bir ödül dağı-
tması, hem kulüp içinde hem de eğer öyle
bir şeyden bahsedilebilirse kadın hareketi
içinde derin görüş aynhklanna yol açtı.
Ödülü "düzeysz" bulan kadınlar, diğer-
lerini, erkekleri eleştirdikleri yöntemlerin
aynısını kullanarak kendi bindikleri dalı
kesmekle suçluyorlar, salt medyadan ses
çıkartmayı hedefleyen bu yolu popülizm
olarak adlandınyorlar.
Kadınlar Kulübü'nün yönetimindeki
kadınlar ise medyayı kendi tuzağında avla-
manın keyfini sürüyorlar ve "Bu ödiile 'yı-
lın şovenist ödülü' desek kimsenin kuynığu
kıpırdamazdı. 'Yılın penis başı' dedik diye
tüm medya üzerine atladı ve kültür dünyası
sarsıldı. Protestonun bundan iyisi can sağlı-
ğı" diyerek kendilerinı savunuyorlar.
Yılın ödülüyle ilgili tartışmalar, aslında
kadın hareketlerinin içine girdiği başka bir
çıkmaza daha işaret ediyorlar. Kadın hare-
ketleri, erkek egemen toplumun kurumla-
nnda güç ve etki mücadelesine mi girmeli-
ler, yoksa kurumlaşmış erkek egemen de-
ğerlere karşı kendi kadın değerlerini mi ge-
fîştirmeye çalışmalılar? Kadın hareketi
içindeki görüş aynlığının iki kutbunu, bu
soruya verilen olumlu ve olumsuz cevaplar
oluşturuyor.
Hoş, kariyer kavgasına çoktan girişmiş
kadınîarla genç neslin bu tür kaygılan çok-
tan terk ettiklerini söylemek hiç yanlış ol-
maz. "Dünya Kadınlar Mücadele Günü"
dolayısıyla medya tarafından görüşleri so-
rulan iş kadınlan, erkeklerin çoğunlukta
olduğu bu dünyada kendilerine yer açmak-
ta zorluk çekmediklerini söylüyorlar. Genç
nesil içinse, kadın mücadelesi daha çok
geçmişten kalma, ahlaki güdülerle motive
edilen dayatmadan başka bir şey değil.
Genç kadınlar anneleri gibi eşit olmak için
mücadele etmek zorunda hissetmiyorlar,
zaten öyle olduklannı hissediyorlar.
Buna rağmen kadın mücadelesinin he-
defıne en çok yaklaştığı ülkelerden biri
olan Danimarka'da bile eşitliğin tam ola-
rak sağlandığı söylenemez. Araştırmalar,
vasıfsız kadın işçilerin hala erkek iş arka-
daşlanna göre daha düşük ücret aldıklannı
gösteriyor.
Hoş, yasalar eşit işe farklı ücret ödemeyi
yasakbyor, ama kadınlann düşük ücretle-
ri, işin farklı tanımlanmasıyla hallediliveri-
yor.
Yine istatistikler, örneğin yeni uygula-
maya konan çocuk bakımı izninden yarar-
lananlann yüzde 93'ünü kadınlann oluş-
turduğunu gösteriyor.
Örnekler daha da çoğaltılabilir. Sonuçta
kadın hareketinin "Kızılcoraplılar" döne-
mindeki gibi erkek düşmanhğına varan ra-
dikallikte olmasa bile, var olma meşruiyeü
fazlasıyla sürüyor. Sonın, şimdi var ol-
manın biçımınin ne olacağı.
Istanbulw
*Gaınla Stan" olsa
Ha>>anlan Komma Grubu
y ^ ^ Ş ( ) Meksikadan yavnı kedi-
leri ABD'ye kaçıran bir kaçakçılık zincirinin ortaya çıkartıldığını bildirdi. VVSPA, Meksika'da polisin durdurduğu bir
kamyondâ 2 bin kedi bulunduğunu açıkladı. Kobay olarak kullanılmak üzere ABD'deki okuilara nakledilen kedilerin,
öldüriildükleri kaydedildi. Kaçakçı grubun Meksika'nın fakir bölgelerinde anonslar yaparak her kedi için bir dolar
tekb'f ettikleri, bu teklifin fakir çocuklara cazip geldiği ve komşulannın kedilerini yakaladıkları belirtildi.
Stockholm'ün ilk kez kurul-
duğu adaağın adı Gamla Stan'-
dır, yani "eski kent". Arnavut
kaldınmlan, birbirlerine eğilen
evlerin yukanya bakıldıkça
daha da daralttığı sokaklan,
yapılann asla el dokundurul-
mayan yüzleri, ilk konduğu gibi
kalan hane numaralan ve kapı
mandallanyla eski kent, bu son
derece modern kentin kimlik
kartıdır. Çünkü başka eski kent
yoktur... Yani tlhan Selçuk'un
yazdığı gibi "Başka Istanbui
yoktur" saptamasını doğrula-
maktadır bu gerçek.
İstanbul ve Boğaziçi, tüm in-
sanlığın kültürel mirasıdır. Ko-
runması bize düşmektedir. Bir
daha yerine konamayacak gü-
zelliklere, hoyrat bir çocuğun
kristal kadehlerle oynamasına
ses çıkarmadan bakar gibi bak-
mamamız gerekir. Allah'a, riiz-
gara ve iyi saatte olsunlara bıra-
kılamaz bunca insanın ve böv-
lesine tarihsel birzenginliğin ge-
leceği. Biz sahip çıkmazsak,
kimse bizim için yapmaz bu işi,
aynca yapamaz da.
Isveç basını, Boğaz'daki
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
eninde sonunda olacağı bilindi-
ği için kaza diyemediğimiz ola-
ya başlangıçta geniş ilgi göster-
di. Aynen önemli bir uçak ka-
zasına olduğu gibi. Aradaki
fark, uçak kazasının bir anda
olup bitmesivdi. Oysa Boğaz'-
daki "bile bile lades", ertesi gün
de sürdü. daha ertesi gün de,
hafta da. Oysa ertesi gün, gün-
demden çıkanlmıştı bile "Asya
ile Avnıpa'yı ayıran Boğaz."
Yani deniz de yansa, gemi de
yansa, koca bir kent -Isveç'in
nüfusundan fazlasını banndı-
ran kent- kendi kaderiyle baş
başa bırakılmıştı. Çünkü eli-
mizdeki zengmlik tüm insanlı-
ğındı, ama aynı zamanda bizim
sorunumuzdu.
Eski kentte büyük para har-
cayarak bir büfe açsanız, bu-
lunduğunuz binanın genel gö-
rünüşünü bozan tek bir ampul
bile koyamazsınız girişe. Tarih-
le birlikte yaşamak zorun-
dasınızdır. Varhklı kişilerin
lüks otomobilleri rahatça do-
laşsın diye, evleri yıkıp caddele-
ri genişletemezsiniz. Adanın
göbeğine, zift gibi bilmem kaç
katlı bir otel heyülası dikemez-
siniz. Çünkü bir ülkenin tarihi,
uygarlık tarihinde onu taruta-
cak kimlik belgesidir. Böylesine
önemli bir yolculuğa, kimliksiz
çıkamazsınız...
Stockholm'ün korunan ta-
rihsel özelliklerini gördükçe in-
sanın biraz da olsa içi burkulur.
Aynen ülkemizde olumlu giri-
şimleri görüp duyduğumuzda
gözlerimizin gizlice yaşardığı
gibi. Şimdi eğer bu vurula vuru-
la öldürülemeyen kentin kıyıla-
nna yunus ölüleri vurup sokak
köpeklerine yem oluyorsa, ken-
te yaklaşan uçaklann bile için-
deki hava daha inişe geçmeden
bozuluyorsa, sorun çok ve çok
büyük demektir...
Karanhk sokaklamılıâkiıııleri,kentinefeııdileriGeç saalte sokakta dolaşma! Metroda
boş vagonlara binme! Kalabalık otobüs-
lerde cebine dikkat et! Evine celik kapı
yaptır, en az üç tane de kilit! Mafya çetele-
rinin hiç olmazsa birinden arkadaşlann ol-
sun; zamanı gelince seni ötekilere karşı ko-
nırlar!
Sonu ünlem imiyle biten bu tür tümceler,
öylesine çoğaldı ki, sıkıntı basıyor artık ıçi-
mi. Bunlan düşünmek bir dert, düşünme-
mek ayn. Nasıl da değişti birkaç yıl içinde
her şey...
İnsanın mutlu olması için olmazsa ol-
maz koşullardan biri de kendini güvenlik
içinde duyumsaması. Canından ve malın-
dan emin olması. Son yıllarda Moskova'da
yaşamak, bunu öğretiyor.
Rusya'da her 18 dakikada bircinayet iş-
leniyormuş! Moskova'da yayımlanan bir
gazete yazıyor bunu. Ne garip! Eskiden de
basın bu tür verilerle doluydu; ama ABD'-
den ve öteki kapitalist ülkelerden söz edilir-
di hep. Şimdi yeni yetme ve çarpık kapita-
lizmleriyle, Baü'nın kötü rekorlannı bir bir
kınyorlar.
Sokaklar haydut kılıklı tiplerle doldu.
Kısa ve biçimsiz kesilmiş saçh, sakallı, pan-
tolon yerine parlak eşofman giyen, kovboy
gibi yalpalanarak ve tehditkar yürüyen, sa-
ğa sola tüküren, bakışlan soğuk bir metali
andıran bir sürii insan tür^li.
Eskiden neredeydi bu tipler? Yok muy-
dular? Yoksa gizleniyorlar mıydı? Galiba
her ikisi de doğru. Hem sayılan azdı. hem
MOSKOVA
HAKAN
AKSAY
de ortalıkta böyle da>ı dayı gezemezlerdi.
Korkarlardı. Şimdi kendilerine güvenleri
arttı. Yürüyüşleri değişti. 'Gün bizim günü-
müz!' der gibi adım atıyorlar artık. Sokak-
lann hakimleri! Sokaklann ve karanhkla-
nn! (Ne kadar da severler böyleleri karan-
hklan!)
Korkan onlar değil. Emeğiyle geçinen
dürüst insanlar korkuyorlar şimdi. Sokağa
çıkmaya korkup evlerine sığıruyorlar.
Çelik kapılann ve birkaç kilidin ardında.
yaklaşan felaketin ayak seslerini dinleye-
rek kabuklanna çekiliyorlar.
Yaşamak için her türlü diyeti vermeye
hazırlar. Yanı başlannda işlenen cinayetle-
ri görmezden gelmeye. hırsızlıklann ayn-
mına vannamaya, rüşvetleri. fuhuşu es
gecmeye öylesine alışıklar ki!..
Bir tanıdık anlaüyor. Az sayıdaki dürüst
özel girişimcfden biridir kendisi. Küçük bir
dükkan açaytm demiş, dişinden tırnağın-
dan arttırdığıyla. Açılışa 'beklenmedik ko-
nuklar' gelmiş. 'Ya haracımızı verirsin ya
da...' demişler: tümceyi bitirmeden pis pis
sıntmışlar.
Araştırmış, milise başvurmayı düşün-
müş, çevredeki dükkan sahiplerine
danışmış... Ve haracı vermeyi kararlaşür-
mış. 'Düzen böyle!' diyerek getiriyor öykü-
sünün sonunu.
Düzen böyle! Sanınm en kötü şeylerden
biri, insanın kendi kentinin, kendi memle-
ketinin efendisi olamaması. Gecici bir sah-
ne gibi yaşaması bütün ömrünü. Kıytınk
bir konuk gibi.
Efendiler kim mi? Onlar! Karanhk gece-
lerin -ve ne yazık ki artık kirli gündüzlerin-
cesur kovboylan! Moskova'nın yeni efen-
dileri! Moskova'nın ve bütün Rusva'nın!
Vietnam'da
tetris
keyfı
Vietnam'ın başkenti
Hanoi'nin merkezindeki
bir otobüs durağında
bekleyen abla ve kardeşı.
kendilerini ellerindekı
gameboylara iyice
kaptırmış görünüyorlar.
Otobüs geliverse de
onlan uyandırsa nerede
olduklannı bir an için
çıkaramayacaklar ve
şaşırarak dönüp
birbirlerine bakacaklar
sanki. Gameboyun
küçük ekranına
bakarken yüzlerinde
beliren mutlulukla >oğun
dikkat kanşımı ifadeyi
yorumlamak çok zor. Bu
küçük. ama çok keyifli
oyunlar kimilerine göre
endüstri sonrası
toplumunda kitap ve
kişisel ilişkilerin yerini
alan bir tür uyuşturucu,
kimilerine göre ise
günlük yaşam stresini
atmarun en kestirme
yolu. Yorumu herne
olursa olsun, bize pek
yabancı gelmeyen bu
manzaraya 2 milyon
kişiyi banndıran
Hanoi'de de adım başı
rastlamak mümkün.
Sigara sağlığa yararlı,
yan etkilerini saymazsak
Dış Haberler Senisi - ABD'nin başını
çeküğj büyük taarruzda peş peşe
\enilgileralarak özgürlük alanlannın
daralmasını yaşlı gözlerle izleyen,
horlanan, aşağılanan, yalnızlığa itilen
sigara tiryakileri. akciğer kanseri ve
kalp krizi öcülerini bir an için unutarak
derin bir öpücük çekin eski
dostunuzdan: Hiç değilse kolit
hastalığma iyi geliyormuş.
ABD'de yayımlanan New England
Journal of Medicine adlı tıp dergısinde
yayımlanan bir araştırmaya göre tütün
bağımlılığına yol açan nikotin. kolit
olarak bilinen kronik kalın bağırsak
hastalığını tedavi ediyor.
Araştırmayı yürüten CanHfTteki Wales
Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr.
John Rhodes. sigara tiryakilerinin pek
azının, kanlı ishal ve şiddetli kann
ağnsıyla kendini gösteren kolit
hastaîığına yakalanması nedeniyle bu
araştırmaya yöneldiklerini belirtiyor.
Araşürma raporuna göre nikotin
verilen kadın-erkek kanşık 72 hastanın
yansı tamamen iyileşmiş. Ancak bu
hastalardan birkaçının başağnsı.
başdönmesi. mide bulantısı ve diğer
yan etkilerden şikayet ettiği ve ikisinin
bu nedenle deneyi yanm bıraktığı
bildiriliyor.
Hastalara verilen nikotin miktan ise,
ortalama bir tiryakinin birgünde aldığı
nikotinin üçte birine eşit.
Araştırma sigara tiryakilerini
sevindirecek kuşkusuz, ancak bilim
çevrelerinde beklenen ilgiyi
görmediğini belirtmek gerekiyor.
Araştırma raporunun yanı sıra yayımlanan bir
makalede, araştırmacıİann kesin kanıtlar yerine
hastalann beyanlan ile yetinmeleri eleştiriliyor.
Makalenin yazan Chicago Üniversitesi'nden Dr.
Stephen Hanauer. nikotinin psikolojik durumu
değiştirici etkisi nedeniyle hastalann belirtilerini
yanlış algılamışolabileceklerini sa\aınuyor. Ancak
Dr. Rhodes. ekibinin zaten "haddini bildiğini" ve
araştırmayı belli bir noktada keserek yalnızca bir
tartışma açmayı hedeflediklerini bejirtiyor. Bilim
adamlannı konunun üzerine eğilmeye davet eden Dr.
Rhodes. kendi ekibinin şu sıralarda nikotinin
Alzheimer ve Parkinson hastahklannın tedavisinde
kullanılıp kullanılamayacağı ûzerinde çahştığını
vurguluyor.
Sigara kolite iyi geliyorsa, insan "Tuvalette sigara
içmeye bayılan bizim milletin bir bildiği mi var" diye
sormadan edemiyor.