23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumhuriyet70. TLSAYI25002 S A N A T K Ü L T Ü R M A G A Z İ N T E L E V İ Z Y O N 21MART1994PAZARTESİ Karçukuru'ndanTunçdağı'nındoruğunaKEMAL GÜNEŞ ' TürkiyeDağcılık Federiî\ onu Antah a tl Terrmlcısi I ANTALYA - Tunçdağı'nı ilk kez 1981 yılında Ege Üniversitesi Ziraat Fakûİtesi'nin düzenlemiş olduğu gezi esnasında geldiğim Antalya'da tanırmştım. Konyaaltı Plajı"nın batısında görkemli yükselişiyle beni nasıl etkilediğini diin gibi haürlıyo- rum. O yıllarda dağcılık amaayla îzmir'ın çeşitli dağlanna düzenlenen çıkışlara katılıyordum. Bunlann dışında, Türkiye Dağcılık Federas- yonu'nca organize edilen "Erdyes Dağı Temel Eğitim Kampı" araalığıyla ilk kez, Erciyes gibi 3917 metrelık kocaman birdağı tanımam ve pek çok kişi gibi orasını dağcılı- kta son aşamalardan biri gibi dü- şünmem, Erciyes'in dışındaki düşük rakımlı dağlan dikkate almamama neden oluyordu. İşte Tunçdağı bu düşüncelerimi büyük ölçüde yok etmişti. Elime aldığım Antalya Turizm kitapçığı- nda Tunçdağı'nı kışm Konyaaltı'- nın arkasında karlarla kaplı gör- mem, "demek Antalya gibi güney il- lerimizden birinin yükseltilerine bile kışın kar yağabiliyor" şeklinde dü- şünmeme yol açmışü. Tayin olarak DSİ'de çalışmaya başladığım 1985 yılı aralık ayının sonrasmda Tunçdağı'na ilgim daha da çoğaldı. Dağ artık devamlı karşı- mdaydı. Bu arada Türkiye Dağahk Federasyonu'nun Antalya ılı temsil- ciliği görevine atanmam yalnız Tunçdağı değil, öteki Antalya dağ- lanyla da ilgjlenmemi yoğunlaştır- mıştı. Göreve resmen başladığım 1987 yılında Antalya'da dağahk sporu hiç yoktu. Dolayısıyla bana yardım edecek dağa da bulunmu- yordu. Araştırmalanmı, eşim Sema ve bizi tanıyıp bu spora ilgi duy- maya başlayan İbrahim Oğuz'Ia be- raber yürütmeye başladım. Sonra- dan bir gördüm ki, Beydağlan'nın Saklıkent yöresindeki silsilesi Bakı- rdağlan'nın en büyük üyesi Tunç- dağı'nın birden fazla ismi var. Dağa çıkış Çevresinde epeyce köy ve yayla gibi yerleşim birimleri olduğu için herkes farklı isim koymuştu. Örne- ğin "Akdağ", "BeydağT, "Kemikli Dağ", "Fesleğen Dağı", "Bereket Dağı", "Develi Dağı" gibi. Kimıleri de "Karçukuru'nun Dağı" diyebili- yordu. Karçukuru ya da başka ad- lanyla "Yukarı Doyran Yaylası", "Bahtdı Yaylası", Tunçdağı'nın ku- zeyinde, 2000 m. rakımında bir yay- laydı. Dağa çıkış için gehnmesi gere- ken temel nokta olan Karçukuru'- ndan. Tunçdağı'nın doruklanna uy - gun biçimde çıkış yapmak müm- kündü. Karçukuru'nu bulmam da pek koiay olmadı. 1987 ve I988'de An- talya'nın kolaylıkla ulaşılabilen yaylası ve aynı zamanda kayak mer- kezi olan Saklıkent'e Ibrahim'in arabasıyla gelip Bakırtepe (2547), Saklıdoruk (2503) gibi Bakırzirvele- rine tırmanarak hem çevremizi hem A,. ntalya'nın en popüler dağlanndan biri de TunçağYdır. Zirveye çıkış için gelinmesi gereken temel nokta Karçukuru düzlüğüdür. Dağın aynca önemli bir özelliği daha vardır. O da 2648 ve 2649 metre yüksekliğindeki doruklan arasmda çanak gibi kalmış olan bir düzlüğe sahip olmasıdır. de ikisinin doğusunda kalan Tunç- dağı'nı devamh gözledik. Dağın eteklerindeki Karçukuru Yaylası evlerini ilk kez 17 Nisan 1988 "tari- hindeki Saklıdoruk çıkışında göre- rek en azından yaz aylannda bir yer- leşimin var olduğunu anladım. Sak- lıkent'ten itibaren toprak bir yol (büyük bölümü kar altındaydı) 7 ki- lometre içinde yaylaya bağlanabili- yordu. Yol işlek olmadığı için Saklı- kent yolu gibi greyderlerle temizlen- miyor, ancak yazın karlareridiğinde kendiüğinden açılıyordu. İşte ben de şans eseri, Fransa'dan bana yazıp Bakırdağlan'nda yürü- yüşler yapmak isteyen Jean Piere Peillion ve Catherine Castelain ile birlikte 1988 Temmuzu'nda o yolu, Sakhkent'ten Karçukuru'na kadar yürüyerek öğrenmiş oldum. Yay- lalılarla da ilk kez o zaman tanıştım. Çoğunluğu aşağılardaki Doyran köyündendi. Yaylada konuk oldu- ğum bir evde çaylanmızı icerken Tunçdağı'nın çıkış rotasını da iyice görebildim. Dağa çıkabilmem için ise yeni bir şans gerekiyordu ki o da aynı yıhn 8 ekiminde karşıma çıktı. Bu kez. Al- manya'dan gelip Side'de bir otele yerleşen Thomas Hahn, beni telefon- la arayarak. çevrede bir günde çı- kıhp inilebilecek yüksek bir dağın zirvesine ulaşmaktan söz ediyordu. İstediği. bu konuda kendisine yardım edip edemeyeceğimdi. Zirveye doğnı Ricasını memnuniyetle kabul et- tım. 8 Ekım 1988'de de Thomas'ın kiralamış olduğu Jeep'le önce Saklı- kent'e. ardından da Karçukuru'na gittik ve Karçukuru'ndan itibaren de önümüzde zirveye doğru devam eden Karboğaa'nı izleyerek 2649 metrelik ana doruğa ulaşmayı ba- şardık. Her ikimiz de çok sevinçliy- dik. Antalya ve masmavi Akdeniz ayaklanmıan altında kalmıştı. 1981 'de görüp etkilendiğim Tunçdağı'na 7 yıl sonra da olsa çı- karak özlemimi gidermiş oluyordum. Hem nasıl çıkılacağını da öğrenmiştım. Artık Antalyalı dostlanmı hiç çekinmeden getirebilirdim. Nitekim Mehmet Bozyiğit, Fatma Eroğiu, fbrahim Oğuz, Naciye Oğuz, Neslihan Oğuz, AK Serbest ve eşim Sema Güneş'le birlikte 29 Ekim 1988'de bir kez daha gelerek Tunçdağı'nın diz boyu karda ilk karlı çıkışını gerçekleştir- dik. Tunçdağı şu anda Antalya'da en popüler dağlardan biridir. Tabii po- püler derken bir avuç dağanın ilgi- sinden söz ediyorum. Dağın aynca bir önemli özelliği daha vardır ki o da 2648 ve 2649 metrelik doruklan arasında çanak gibi kalmış toprak düzlüğe sahip oluşudur. Thomas'la geldiğimde öteki doruğa gitmek için bu düzlügü geçerken birden aklıma, yazın sıcak aylannda burada çadır kurup kamp yapma düşüncesi gel- mişti. Hiç de fena fikir sayılmazdı. Hem böylelikle Antalya'nın gece manzarasını da seyredebilirdik. 22-23 Temmuz 1989 tarihleri arası- nda da bu isteğime kavuştum. Fikri- mi uygun bulan Mehmet Bozyiğit, Savas Kdıç ve eşim Sema Göneş'le Tunçdağı düzlüğüne gelerek ilk kez dağın üzerinde çadır kuran ekibi oluşturduk. Bu o kadar hoşumuza gitti ki bırakın gece Antalya'nın sey- rini. temmuz sıcaklannda aşağılar- da pişerkcn 2600 metrede çadı- rlanmızın içinde titrememiz inanı- lmazdı. Zaten bilmeyenleri inandırmamız da pek mümkün olamadı. Yapmış olduğumuz Yüksek İrtifa Kampı (tabii Antalya koşullanna göre) her yıl geleneksel hale geldi ve yazın en az bir kere çıkıp dağda gecelemek vazgeçemeyeceğimiz bir tutku şekli- ne dönüştü. Sonraki yıllarda bera- berimizde karaçam ve sedir fidan- lan taşıyarak düzlüğümüzedikimler yaptık. lstedik ki ağaçlar tutsun ve büyüdüklerinde göz zevklerimizi okşasınlar. Ağacın yetişmesi Ancak şu da bir gerçek, orman yetkililerinden öğrendiğimize göre bu ağaçlar hiçbir zaman uzun boylu olamayacaklar. Çünkü 2600 metre bir ağacın yetişmesi için çok yüksek bir rakım. Ama olsun, bodur da kal- salar hepimizin emeğini temsil edi- yorlar. Yazıma son vermeden evvel söy- leyeceğim son sözler, Tunçdağı'nın doruklan ve zirve defterleri ile ilgili. Yapılan araştırmalara göre dağın ana doruğuna ilk defter, Türkiye Dağahk Federasyonu tarafından 1970 yılının temmuz ayında konul- muş. Bunu da aslen Muşlu olan ömer F. Göişetı adlı arkadaşımız 1990 yılındaki kampımızda şans eseri bulup ortaya çıkarttı. O za- manki federasyon ekibi Tuncer Gür- dil, Lçman Sungur, Volkan AJpos- kay, Ozcan Albtız, Mustafa Yavuz, Özdemir Gül, Zeki Sal ve Ethem Göktürk'ten oluşmuş. Tunçdağı'nın "Fesieğen Dağı" adıyla ilk doruk deftenni koyan federasvon ekibine 199O'lı yıllardan sevgi ve selam- lanmızı ıletiyoruz. 20 yıl süreyle dağın doruğunda kalıp türlü koşul- lara göğüs geren defter ındirilip ko- ruma altına alınmıştır. Dağda dört tane doruk vardır. Bunlar. doğudan batıya 2519 metre- lik "Bereket Zinesi".'2648 metrelik "Çataktepe", 2649 metrelik "Anado- ruk" ve 2616 metrelik "Kayatepe"- dir. Çataktepe ve Kayatepe adlan, dağcılığımıza uzun \illar hızmet et- mış ve bugün aramızda olmayan "Recep Çatak" ve "Adnan Kaya- tepe"nin soyadlanna ithafen konul- muşlardır. Bereket Zirvesi dışında diğer tüm doruklann defterleri vardır ve çıkacak olanlann imza at- malannı beklemektedirler. Tunçdağı, en az Yivlı Minare ka- dar Antalya'nın simgesi olmayı çok- tan hak etmiştir. Antalya'ya kim ge- lirse gelsın Konvaaltı'nm sıcak su- lannda denıze gırerken Tunçdağı'nı seyretmeden edemez. Diğer Bey dağlan doruklan arası- nda görkemıyle mutlaka ilgisini çe- ker ve merakını uyandınr. İşte bız bu yazımızda. Tunçdağı'nı merak edenlere bir parça olsun yardıma oimava çalıştık. Amacımıza ulaşa- bildivsek ne mutlu arkadaşlanma ve bana... Veremin ilaçla tedavisi zor Hastalık Denetim ve Önleme Mer- kezi'nin yaptıgı araşürmalara göre. ABD'deki verem hastalanrun yak- laşık yüzde 10'u. vereme karşı kul- ianılan en güçlü iki ılaca karşı bağışıklık kazandı. Buna bağlı olarak. merkezin >ük- sek risk gruplanmn bulunduğu yer- ler diye tanımladığı bölgelerde, yo- ğun bir verem tedavisi yürütülüyor. Yüksek risk grubu tanımlan, ABD dışında doğmuş olanlarla, daha önce verem tedavisi görmüş olanlan kapsıyor. Ne ki, son araştı- rmaya göre, verem tedavisinde kul- lanılan ilaçlara karşı direnç göste- renlerin ancak yüzde 4O'ı bu tanıma uyuyor. Hasta. tedavi bitmeden ilaç- lan kestiği takdirde, ilaca karşı di- renç gelişiyor. Kalbimizin düşmanı nüfüs yoğunluğu Amerika'da kalp hastalıklan, yaşanılan çevrenin nüfus çokluğu- na göre değişiyor. Örneğin New York'ta yaşayanlardan kalp sekte- si geçinp de yaşamını sürdürenle- rin sayısı yüzde 1 'e inmiş. Bu konu- da genel oran yüzde 1,4'müş. Âraştırma. Bronx'taki Albert Einstein Koleji'nin tıp bölümünce yapılmış. Elde edilen öbür sonuçla- ra göre Nevv York'tan sonraki bü- yük şehirlerden biri olan Chicago'- da oran yüzde 4 olarak saptanmış. Daha küçük yerleşim yerleriyle il- gili olarak verilen rakamlar da şöy- le: Şehir çevresi kırsal kesim yüzde 12.6, küçük yerleşim yerlerinin yakın çevresi durumundaki kırsal kesimler ise yüzde 33. Amerika için yapılan bu incele- me yaşam koşullan, ekonomik ko- şullar ve siyasal ortamdaki gergin- lik ile benzer durumlar dikkate alı- narak değişik toplumlarda incelen- se sonuçlar nasıl ve hangi yönde değişir acaba? İdrar testi kanserlinin umut ışığı Boston'daki araştırmalar. kanser tedavisine yeni birışık tutuyor. Dok- torlar artıİc. basit bir idrar testiyle, tedavinıni nasıl gittiği. hastanın iyi- leşme şansının olup olmadığını sap- tayabilecekler. Lenf, akciğer, göğüs ve prostat kanseri olanlarla. beynin- de ur olanlann yüzde 44'ünde. fib- roblast büyüme faktörü adıyla bili- nen bir protein daha yüksek düzey- lerde bulunuyor. Protein düzeyinde- ki artışa, özeîlikle kanserin vücudun diğer bölgelenne yayılmaya baş- ladığı hastalarda rastlanıyor. Çocuk cerrahı Dr. Judah Folk- man. 20 yıl önce yaptıgı çahşmalar- da, urlann beslenip geiişebilmek için. vücudu yeni kan damarlan oluşturmaya zorladığını bulmuştu. Araştırmacı Dr. Noel VVeidner. Folkman'ın araştırması hakkında. "Gözlefnleri. kanserin tanı ve tedavisi için çok önemli bir adım" diyor. Sözgelimı, göğsü alınmış kanserlı bir kadmda, ameliyat sonrası yapı- lan testlerde. yüksek düzeylerde fib- roblast büyüme faktörü proteinine rastlanıv orsa, kemoterapiye hemen başlana'bılir. Çünkü, tümörün vücudun diğer bölümlerine yayılma olasıhğı çok daha yüksektir. Vktoria Dönenû'ndeIstanbıdIngiltere'de son haftalarda eski tstanbul tablolarının mezatlara çıkanlması moda oldu. Sotheby's'te30 mart günfi yapdacak müzayededede Victoria Döoemi ressamlanndan James Webb (1825-1895) tarafından yapılan yağlıboya bir fstanbul tablosu yer alacak. Yaklaşık 1873-74 y ıllan arasında yapıldığı sandan ve ressamın adının baş harfleriyle hnzaladıği tabloda 'Muhterem Geö. Stranage için y apılmışrır' ibaresi de yer atıy or. Tablonun 6 ile 8 bin tngiliz Poundu (yaklaşık 217 milyon 500 bin ile 290 niilyon TL) arasında alıcı bulacağı sanüıyor. Adliyeye, Muğla'ya özgü mimari ÖZCANÖZGÜR ML'ĞLA - Yeni adliye binası, Muğla'nın mimari özelliklerine göre inşaediliyor. Tarihi binada da Muğla Üniversitesi'ne bağlı Güzel Sanatlar Fakültesi açılıyor. Tarihı Kapalı Cezaevı "Kültür Merkezi" olarak restore edilıp hiz- metcaçılan Muğla'nın. tarihı Adli- > c Binası da Güzel Sanatlar Fakül- tesi" oimava hazırlanıvor. Türki- ve'de ilk defa bırcezaevinin kültür merkezine dönüştürüldüğü Muğ- la'da ilklenn yenileri gerçekleşiyor. Tarihi adliye binası "Güzel Sanat- lar Fakültesi" olmaya hazırlanı- rken. yeni adliye binası da "tek fip proje" uygulaması dışına çıkılarak. Muğla'nın geleneksel mimarisine uvgun olarak projelendiriliyor. Muğla Adliye Binası ile ilgili ola- rak kendisivle göriiştüğümüz Muğla Cumhuriyet Savcısı Ertem Türker. Türkiye'de ilk defa bir res- mi yapıda tek tıp proje dışına çıkıldığına dikkat çekerek şöyie dedi: "\ cni adliye binasının yapunı için gerekli olan ödenek çıktı. İlk etapta 1 milyar lira ödenek gönderildi. Bu yıl temel atıyoruz. Bildiğiniz gibi Muğla, tarihi kentsel dokusunu ol- duğu gibi koruyabilmiş. eski kent dokusu ile yeni yerleşmesi kolavca karşılaştırüabilen ömek bir kent. " Şehiriçi trafîği ile çevre kirliliği arasında doğrudan bir ilişki var: 'Bırakabm kentimiz rahat ııefes alsın 9 Toplumsal refahın yükselmesine paralel olarak sayılan artan motorlu araçlar. özeîlikle sabah-akşam saatlerinde kent yaşamını felce uğratıyor. Günden güne kalabalıklaşan modern kentler. yaşadığımız doğaya zarar vcren bu olumsuz gelişmeler karşısında can cekişiyor. Çağımızın son teknolojisinin sunduğu olanaklar sayesinde, çok kısa bir zaman içinde kıtalararası yolculuk yapabiliyoruz. Ancak yolculuk evimiz ile işyerimiz arasında olduğunda. ulaştığımız hız. yûz yıl teknolojisi ile ancak örtüşüyor. Altımızdaki son model otomobil bize. sırtı üzerinde yolculuk yaptığımız attan daha fazla hız kazandırmıyor. Sabah-akşam kıymetli dakikalanmız, önümüzde ilerlemeye çalışan ve egzoz gazı pürküren kader ortağımızın hareketegeçmesini beklemekle geçiyor. Şehir içinde otomobil kullanmanın işkenceye dönüşmesıne karşın insanlar ayaklannı yerden kesmek için otomobilden vazgeçmiyor. Her türlü olumsuzluğuna karşın sokaklanmızdakı otomobillerin sayısı artıyor. Soluduğumuzhava. sağlığımızı tehlikeye düşürecek ölçüde kirleniyor. Otomobilli lüks yaşamımız bize rahatlık yerine gerilim ve yeni stresler getiriyor. Metro veya tramvay tek çözüm Çağımızda büyük kentlerde yaşanan bu sorunlara ancak metrolar veya tramvaylar sağlıklı ve ekonomik bir şekilde yanıt verecek olan toplu ulaşım araçlan olma özelliğini taşıyor. Metrolar. modern kentlerin "olmazsa olmaz" kuralını oluşturuyor. Batı toplumlannda kent yönetimlerininçözümü için uğraştıklan en büyük sorun. otomobilleri şehirden uzaklaştırmanın yollannı aramak oluyor. İnsanlan otomobilden indirip toplu taşıma araçlanna bindirmenin yollan aranıyor. Bu amaçla son derece modern yeraltı metrolan yapılırken, asık suratlı tramvaylar yenileri ile değiştiriliyor. Konforlu ve hızlı yolculuk imkanı sağjanıyor. ancak insanlan sevgili otomobilinden, yakın mesafe yolculuklan için bile olsa ayırmak pek mümkün olmuyor. Almanya'nın Lüneburg kentinde 20 yıldan beri verilen bir mücadele geçen yıl meyvelerini veriyor. Otomobillerin şehir merkezine girmesiyasak- lanıyor. Yasanın çıkartılmasına öncülük edenlerin çoğu da esnaflar. Ozamanın ateşli parolası Bırakaum, kent nefes alsın oluyor. Şimdilerde ise durum tam tersi. Çağımızda, büyük kentlerde yaşanan trafık sorunlanna ancak metrolarveya hızlı tramvaylar, sağlıklı ve ekonomik bir şekilde yanıt verecek olan toplu ulaşım araçlan olma özelliğini taşıyor. Izmirli avukatlar Boğaz'ı sahiplendi tZlVfÎR- Türkiye'nin de imzaladığı uluslararası sözleşmeler. ülkelerin kendi kültürel ve doğal mirasını korumak amacıyla onlemleralmasını. gerektiğinde uluslararası kuruluşlardan yardım istemesini öngörüyor. Boğazîar ve Marmara'nın tehlikeli madde taşıyan tankerlerin giriş ve çıkışlanna kapatılması için v asal gırişimlerde bulunmaya hazırlanan Izmir Çevre Hareketi avukatlan, uluslararası sözleşmeleri dayanak alacaklar... Türkiye'nin de uluslararası sözleşmelere imza atmasına karşın. Boğazlar'daki çevre felaketlerineyol açan tanker kazalannm önlenmesi için bu sözleşmenin etkin ve bağlayıcı hükümlerini gündeme getirmemesini eleştıren Özkan. "Kazadan sonra yapılan tartışmalar. olaja y alnızca ekonomik gözlükle bakıldığı için yanlış \öne kaydınlıyor. Oysa ekonomik değil, ekolojik gözlükle olaya bakmak gerekiyor" dedi. Boğazlar'daki tanker kazasının çevreye olan etkilerinin giderek yaygmlaştığını belirten Özkan. Çevre Kanunu'nun tüm yurttaşiara çe\ re korunmasında sorumluluk verdiğini. İstanbul'daki hukukçulann yasal girişimlerde bulunması gerektiğini söyledi. Uluslararası sözleşmeler Türkiye'nin 1982'de onavladığı "1972 Paris-Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme"nin Başlangıç İlkelen'nde, kültürel ve doğal mirasın parçalannın istisnai bir önemde bulunduğu, bu bakımdan bu varlıklan tehdit eden yeni tehlikelerin kapsam veciddiyeti karşısında. ilgili devlete. tüm devletlerin kolektif bir şekilde yardım etmesi gerektiği. bu yardımın milletlerarası toplumun birgörevi olduğu vurgulanıyor. Bu sözleşmenin 3. maddesi, "Sözleşmede be- lirtilen kültürel ve doğal miras tanımına uy gun parçalar, her devlet tarafından kendi topraklan üzerinde saptanır" hükmünü içeriyor. Sözleşmenin 4. maddesinde, "Herdevlet, kültürel ve doğal mirasın korunması için gerek- tiğinde uluslararası y ardım ve işbirliği sağlar" denivor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear