29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
16EKİM1994PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 AJcbank 4. Uluslararası Caz Festivali Türk Caz Yıldızlan'nın konseriyle açıldı Festivalden festivale Türk cazı NtLGÜNTOPTAŞ AJcbank 4. Uluslararası Caz Festivali çarşamha günü başladı. Caan yerli ve yabancı yıldızlan 12 gûn sürecek festi- valde müzikleriyle. sonbahar soğuk- lanrun aniden bastırdığı şu günlerde caz- severlerin yûreğini ısıtacak ve caz müzi- ğinin büyüsûnü tstanbul'a taşıyacak. Organızasyonunu Pozitifin gerçek- leştirdiği festival, Sabancı Center Hacı ömer Salonu'nda Türk caz yıkhzlannın verdiği konserle başladı. Konserden önce bir konuşma yapan ûnlü caz davul- culanmızdan Can KozJu, içinde bulun- duğumuz bunalımlı günlerde caan hür ve demokratik müziğine her zamankin- den daha çok ihtiyacıımz olduğunu ve Arnerika'nın yaşadığı büyük ekonomik krizden kurtulmasmda cazın çok büyûk etkisi olduğunu belirterck "Belki 1990'- lar da Türkiye'niıı caz çağı otecak" dedı. Erol Pekcan anüıyor Geçen yıl yitirdiğimiz caz sanatçısı Erol Pekcan'ın anıldığı açılışı konsennde sahneye önce. Önder Focan (gitarK Ne- zih Yeşilnil (kontrbas), Şenova Ülker (trompet). Cankut özgün (davul) ve so- list Ayjegfil Veşünilden kurulu topluluk çıktı. Onder Focan'ın "Komşunun Tavu- ğu" ve "Sifikomm Yokııhıgu" adlı bes- teleriyle konsere başlayan topluluk daha sonra Ayşegûl Yeşilnil'e eşlik etti. Top- luluk, ardından da yine Önder Focan'ın "Saraybosna" adlı bestesıni seslendirdi. Ardından Neşet Ruacan (gitar), Nüü- fer Ruacan (piyano), tmer Demirer (trompet), Ateş Tezer'den (davul) ve so- listler Ayşe Gencer ve Nükhet Ruacan sahne aldı. Festivalin bu yıl Türk Caz Yıldızlan'- •nın konseriyle acılması oldukca an- lamlıydı. Avrupa'da ve Amenka'da caz dünyasının bır çok tanınmış ismiyle kon- serler vermelerine karşın ülkelerinde pek tanmmayan. rağbet görmeyen Türk caz sanatçılan iki gün üstüste verdikleri kon- serlerde, Türk cazcısının gerek yorumda gerek •"üretimde" Batılı sanatçılardan geride kalmadığını gösterdiler. Türk cazının sonınlan... Bu konserlerle birlikte, Türk cazının ve "caz yddızian"mn sorunlan da bir kez daha gündeme geldi. Caz, îstanbuTda caz küîüplerinin çok az sayıda olması ve medyanın cazla yeterince ilgilenmemesi yüzünden, dinleyicisine ulaşamıyor. Türkiye'de yıllanru bu müziğe adamış sanatçılar. herşeye karşın "caz aşkı" ile çalışmalannı başanyla sürdürüyorlar. Ancak maddi olanaİcsızüklar yüzünden "pop"a yönelen pek çok cazcı olduğu da yadsınamaz bir gerçek. Akbank Caz Festivali'nin açılış gece- sinde Türk cazcılar uluslararası bir or- ganizasyonda seyirciyle buluşmanın he- yecanını yaşıyorlardı. Böylesine güzel bir salonda konser veren sanatçılar ha- kettikleri bu ilginin sürekliliğini diliyor- lardı. Büyük beğeni toplayan konser sonrasında kendıîeriyle görüştüğümüz- de mutluluklannı dile getiren sanatçılar, Türkiye'de cazla uğraşmanın ashnda ne kadar büyük özveri gerektirdiğini belir- •üyorlardı. Cazcılanrnız, bir yandan ba- şanlı bir konserin sevincini yaşarken, di- ğer yandan her gün yaşadıklan sorunlan ve Türkiye'de caz müziğinin bugünkü durumunu değerlendirdiİen Gençierin caza ilgjsi -Tûrk cazuun gelisimini oasd değerlen- diriyorsunuz, yeni kuşağm caza ilgisi sizce ne düzeyde? NEŞET RUACAN: Konservaturvar- lanmızın sayısı arttı ve orada eski dü- şünceler yerini yeni düşüncelere bırakı- yor. Biliyorsunuz caz çalmak yasaktı konservatuvarda. Ama şimdi yeni yeni birtakım hoşgörüler görülüyor. Bu geliş- melerle çok ümitliyim. Ashnda üniversi- teli gençler çok bilinçli bir ilgi gösteriyor- Neşet Ruacan ve gnıbu açılış konsennde Ayşe Gencer'e de eşlik ettı. (Fotoğraflar: DEVRİM BARAN) tmer Demirer lar. Onlar için sadece şunu söyleyebili- rim biz cazı onlann ayağına götürecek kadar ucuzlatamadık. Çaldığımız yerier gece kulüpleri. gece geç saatler, içkili yer- ter.. Oralara gelemiyorlar. Verdigimiz konserler ters saatlere gelebilir. seyrek- tir, fıyatı yüksek olabilir. Onun için bi- zim üniversite kampüslerine gidebüme- miz lazım. ÖNDER FOCAN: Türk cazında olumlu gelişme bence bir yönden var bir yönden yok. Arkadan gelen müzisyenle- rin, gençierin caza ilgisi son derece dü- şük. Örneğin kontrabasçı yetişmiyor artık Türkiye'de onun için de dışardan getiriyoruz. Bunun dışında artık Türk cazcılar da üretiyor bunu da olumlu bir- şey olarak söyleyebiliriz. NÜKHET RUACAN: Gençlerle aramızda çok büyük kopukluk var. Bu kopukluğu da ancak böyle konserlerle Nükhet Ruacan kapatabiliriz. Maddi olanaksızlıklar yü- zünden eençler kulüplere pek gelemiyor, konserlenn daha sık yapdması ve gençie- rin bu konserlere gelmesi lazım. Gençler- le korkunç bır kopukluk var aramızda ve ben onlann çok sevdiklerini bili- yorum. Biz Ankara'da çalmaya gittiği- mizde bir bakıyoruz bütün gençler ora- da. 'Acaba Türk malı mıT - Ülkemizde son yıllarda sayılan artan uluslararası caz festnaUerine müzikse- verler >©ğun ilgi gösteriyor. Buna karşın Türk cazcdarı _>eterince ilgi görmöyor. Bunun nedenini nasıl açıklıyorsunuz? NEŞET RUACAN: Ashnda Baü'da da böyle. tüm ülkelerde böyle yabancı sanatçılar ilgi göriir. Ancak bizde şöyle birşey oluyor. Biz Türk mûzisyenlerola- önder Focan rak yabancılarla çaldığımızzaman, festi- vallerde falan çıkıp onlarla bir solo yapnğımz zaman birden bire ortalık are- naya dönüyor. "Bu bizim oğlan' veya 'Bizim kız..' diye. Yani o ortamda bir Türk gördükleri zaman, yabancılarla aynı seviyeyi paylaştığinı gördükleri za- man müthiş ilgi gösteriyorlar o da çok heyecanlı. lnsanlar kendi sanatçılannı ashnda çok çok desteldiyorlar. fakat on- lan hep böyle entemasyonal ortamlarda gördükleri zaman bir kıyaslama yapabi- liyorlar. Tek izlerken 'Acaba bu Türk malı mı değil mi?..' gibi bir düşünce olu- yor. ÖNDER FOCAN: Bunun en önemli etkeni, yabancı ısimlere ilgi duyulması. Çok bilinen yabana isımlere ilgi duyul- ması çok anlaşılır birşey ama bazan hiç bilmedikleri adamlara da gidiyorlar, isimler yabancı diye.. İkinci faktör de bizde orijinal üretim yok. 'Ben zaten Ah- met'i, Mehmet'i biliyorum, hep aynı şeyi çalıyorlar' diyor. Bizim kaybımız o, yeni şeyler yapmak istiyoruz. tMER DEMİRER: Fesüvallerde se- yirci, adını bile bilmediği bir sanatçıyı dinlemeye gidiyor ama bu izleyicilerin çoğu Türk cazcılannın Avrupa ve Ame- rika'da tanmmış sanatçılarla konserler verdiğini bilmiyor. AYŞEGÜL YEŞtLNtL: lnsanlar uluslarararası caz festivallerinde gelip en ön sırada oturuyorlar ama Türk cazıyla ilgili hiçbir gjrişim yapılamıyor. Hala birkaç kişinin adı biliniyor. biz yıllardır çalışıyoruz ama kimse bizi tanımıyor. Medya caza kapalı - Cazın Türkiye'de izleyidsine ulaşa- maması sizce neden kavnaklanıyor? ÖNDER FOCAN: Gençlere ulaşı- lamıyor. Bunun nedeni de bence medya. Eskiden tek kanal vardı, herkes onu sey- rederdi. Şimdi çok kanal var ama TRT dışında cazla ilgilenen yok. Gençler ne- reden öğrensin? Konserlerde de Türkle- rin yer edinmesi çok zor. Bunun dışında elimizden geldiğince kasetler yapmaya çalışıyoruz. AYŞEGÜL YEŞİLNİL: Büyük şir- ketlerin sponsorluk yapıp, kültür etkin- liklerine önem vermeleri artık şart. Çün- kü yıllardan beri maaalsef böyle şeylere önem verilmediği için bizler özelükle durdurulduk. Yani zaten belli caz kulüp- lerinde, yeraltmda çalışmalar yapıyoruz. Sekiz aydır tstanbul'da bir tek caz kulü- bü vardı. Biz sekiz aydır Tünel'deki Gra- mafon'da çalıyoruz. 15 gün önce, Istan- bul Sanat Merkezi'nde bir tane daha caz kulübü açıldı. Oranın da akustik prob- lemleri varmış. Yer yok, insanlann ilgi göstermesi için tanıüm olması gerekiyor. Ancak ne yazık ki tanıüm da yapılmı- yor. Ve bizler magazin basını tarafından özellikle dışlanmış durumdayız. Onlann ilgilendikleri barnbaşka bir müzik. Sanki Türkiye'de caz müzik ya- pan insanlar yaşamıyor, böyle insanlar yok. Bizler, böyle üvey evlat gibi yaşıyo- ruz, konserler veriyoruz, verdiğjmiz bu konserlere gelmiyorlar, basm ilgi göster- miyor, başka şeylerin peşinde koşuyor. Bizler hala inatla çalışıyoruz. însanlan motive eden basın bize ilgi gös- termiyor. Benim istediğim gelip bizi din- lemeleri ve yorum yapmalan. Ancak caz üzerine eleştiri yapan kişiler de çok az. Cazcılar popa yöneliyor NÜKHET RUACAN: Caz kulübü sayısı çok az. Istanbul'da bir kulüpteçal- maya başladığımızda ilgi az oluyor. Hem duyuru yapılamıyor, hem de Jstan- bul dağınık bir şehir. Bence bu festival çok güzel. Tek istediğim tekrar tekrar yapılması. Bence Türk cazcılan çok yet- kin. Neşet Ruacan, Aydın Esen, Imer De- mirer gibi dünya çapında sanatçılanmız var. Yetişen gençlikte bizi ömek alıp da ^az yapmaya devam eden yok. Çünkü bılıyorlar ki maddi olarak çok cazip de- ğil. Bir çok genç arkadaşımız başladı ondan sonra maddi olarak yetişemedi ve bırakmak zorunda kaldı. Onlar için de çok üzücü, dinleyici icin de büyük kayıp. tMER DEMÎRER: Bizim çalışma fırsatı bulduğumuz fazla caz kulübü yok. Diyelim ki Istanbul'da bir ya da iki tane. Eskiden daha çoktu. Müşteri de daha çoktu. Konserler verebiliyorduk. Şimdi cazla başlayanlar da pop müziğe yöneldi. Eski caz kulüplerinde de bugün Türkçe pop çalınmaya başlandı. Şimdi tSM'de çalıyoruz ama ilerde ne olacağı belli olmaz. Türk cazcılanna karşı Türk dinleyicilerinin bir antipatisi var. Tabii bilmiyorlar, takip etmiyorlar. AYŞE GENCER: Pop müzik o kadar yaygınlaşü ki, tercih durumu kalmadı. Teleizyonlârda hep pop müzik çalınıyor, caza hiç yer yok. Biz herşeye rağmen canlabaşla çalışıyoruz. Dinleyici bizi bil- mese de tanımasa da, talep olmasa da ben herşeyden önce bu müziğe aşığım ve benim için hiç farketmiyor. Si-Ya-U: Gözleribadem, sözleri şirin... ATtLLA BtRKtYE Naznn Hikmet Moskova'ya ilk gitti- ği yıllarda, 1922'de Doğu Ernekçileri Üniversitesi'nde okurken Çinli Şair Emi Siao ile tanışır ve dost olurlar. Biz onu Si-Ya-U olarak biliriz, ama asıl adı Siao San'dır. Sonradan "Emil" adını almış (belki de Zola'nın etkisiy- le), ama Ruslar kendisini Emi diye çağınnca adı Emi olarak kalmış. Emi Siao'nun Fransızcası çok iyidir ve da- ha önce Sorbonne'da okumuştur. Son derece nazik ve kibar biridir. Mao Ze- dung'un arkadaşıdır ve komünisttir. Leonardo da Vinci'nin ünlü tablosu "Jokond"un en büyük hayranlann- dandır. Paris'teyken sık sık görmeye gitmiştir. Bunu yakın dostu Nazım'a da söylemiştir. Vala Nureddin anılannda Emi Si- ao'yu şöyle betimliyor: "Şekilce ve nıhça gayet şıktı. Çüı medeniyeti ile Avrupa sosyetesi elbirliği edip terbiyeli, nazik, mûkemmel bir insan tipi yoğur- maya çabalasalar işte bu Si-Ya-U mey- dana gelirdi. O; uzun boylu, alev saçh, derin yeşil gözlü bir Rus kadınını sever- di. O kadın da Naznn'ı severdi. Naznn kadını pek beğenmekle beraber, içli ar- kadaşı Siyau'ya kalsm diye bütün çaba- sını kuUanarak yüreğine taş bastı. Çin inceKğine karşı Türk çekbiüği göster- di." Nazım ile Emi Siao, aym üniversite- de okumuşlar, aynı kadına aşık ol- muşlar, aynı ülkünün peşinden gitmiş- ler. Dostluklan 1924'te Nazım'ın Tür- kiye'ye dönmesiyle bitiyor. Aradan yıfiar geçiyor ve Emi'nin Çan Kay Şek'in askerleri tarafından başı vuru- larak öldürüldüğü haberi geliyor. Nazım Hikmet bu haberi öğrenince çok üzülmüş, ünlü şiiri "Jokond ile Si- Ya-U'yu" arkadaşına adamıştır. Ki- tap, küçük boy halinde 1929 yılının sonlannda yayımlanmış ve basında olumlu yankılar yaratmıştır. Destan ve masal kanşımı özgün bir biçimde yazan Nazım, tablo Jokond ile Si- Ya-U arasındaki aşkı fantastik bir bi- çimde ele almışür. Bir gün Jokond karşışına gelen bir Çinliyi. göriir ve kendi kendine şöyle der: "İsmini öğ- rendim her gün gelen Çinlinin: / Sİ- YA-U" Ertesi gün Jokond iç konuş- masına de\am eder: "Bugûn gözlerin sesiyle / konuştuk kendisiyle. / Gündüz- leri kumaş dokuyormûş, / gece okuyor- muş." Sonra Jokond'un Çinlisi gel- mez. G-ânler geçer. ortada yoktur. Jo- kond, Çinlinin aşkı uğruna canlanır ve bir gemiyle taa Çin'e gider. Arar Çinli- sini, tam bulduğu sırada, onu yitirir: "Yırvarlandı ayağınuı dibine / kana bu- lanmış sarı bir güneş gibi / Sİ-YA-U'- nun kelksi..." Ardından Jokond da yakılır. Emi'nin kellesini alan cellat, sonunda Jokond'u da yakacaktır... Nazım'ın şürinde; Jokond, Emi ve aşk vardır. Bu üçgen, tematik olarak Eva Siao, kıtap fuarına geliyor AFA Yayınlan'ndan önümüzdeki günlerde 'Çin, HayaDerim. Hayaüm' adlı anı kitabı yayımlanacak olan, Çin- li şair Emi Siao'nun eşi fotoğraf sa- natçısı, gazeteci ve yazar Eva Siao, bu yılki TUYAP Kitap Fuan'nın resmi konuklan arasında. Fuar sırasında çe- şitli otunımlara katılacak olan Eva Siao, Türkçede ilk kez yayımlanan ki- tabmı da okurlan için imzalayacak. Naam Hikmet ile Emi Siao, 1922 yı- llannda Doğu Ülkeleri Emekçileri K.o- münist Üniversitesi'nde (KUTW) ar- kadaş olmuşlar, daha sonra her ikisi de birbirinin izini yitimüşti. Emi'nin öldü- rüldüğünü duyan Nazım. çok üzülmüş ve ünlü şiiri "Jokond fle Si-Ya-lJ"yu (1929) yazmıştı. Ancak Emi Siao ölme- mişti. 1952'de yeniden karşüaştıklan- nda Emi Siao, Eva ile evliydi. Aynı za- manda ünlü bir fotoğrafçı da olan Eva, Nazım'ın resimlerini çekti. Eva, Alman Yahudisi bir ailedendi. Yaşamını fotoğrafçılıkla kazanıyordu; ancak 1934'te, SovyetlerBirliği'ni tanı- mak için Moskova'ya gelmiş ve orada Emi Siao ile tanışarak evlenmişti. Emi Siao'nun Mao Zedung'un yakın arka- Nazım Hikmet Siao ile. Prag, 1952 daşı otmasından dolayı Eva da Çin devriminin en hareketli günlerini on- larla birlikte yaşadı ve bu devrim ülkü- sünü benimsedi. Mao'nun 'Uzan Yûrü- yüş'ünde yer aldı. Daha sonraki yıllarda kocasmdan ayn düştü; iki çocuğuyla Kazakistan'a yerleşti. 1949'da Çin Halk Cumhuri- yeti'nin kurulmasının ardından Emi ile yeniden buluşan Eva, tekrar Çin'e döndü. Eva Siao fotoğrafçı, televizyon mu- habiri ve yazar olarak ün kazandı. Av- rupa basınını genç Çin Halk Cumhuri- yeti hakkında aynntıh bilgilerle besle- di. Pek çok yer gezip dolaştı, aralannda son Çin Imparatoru Pu-Yi de olmak üzere sayısız politikacı, sanatçı, yazar ve devlet adamıyla görüştü. tlya Ehren- burg, Friedrich VVolf, Arnold Zweig, Bodo Uhse, Stephan Hermlin, Stefan Heym ve Leonhard Frank ile dostluk kurdu. Kültür devrimi sırasında tutuklanan Eva ve Emi Siao, birbirlerinin ve ço- cuklannın akıbetini öğrenemeden yedi yıl hücre hapsinde kaldılar. 1979'da si- yasi itibarlan iadeedildi. Emi'yi 1983'- te yitiren Eva, halen Çin'de yaşamak- tadır. 'Çin, HayaUerim ve Hayatım', Eva- run renkli, çilekeş ve mücadeleli yaşa- mının yani sıra Çin devrimine, ulusla- rarası sosyalizme de ayna tutuyor. işlenen bağımsLzlık ve bir anti-emper- yalist savaşımın üstüne oturur. Jo- kond adlı tablonun 1911 "de çahnması ve iki yıl sonra bulunması, Emi'nin Jo- kond'a olan tutkusu, Nazım'ın en önemh' esin kaynaklandır. Belki de birlikte aşık olduklan güzel Rus kadı- nının varLğı da şiirde. Jokond ile Çin- lisinin arasındaki ilişkiyi bir aşk tema- sına dönüştürmüştür. Işin tuhafı Emi ölmemiştir. Çin'e dönmemiş ve Mos- kova'da kalmıştır. Üstelik o da benzer şekilde Nazım'ın öldüğünü sanmak- tadır. Yıllar sonra; 1952'de iki eski dost. birbirini yitirdiğini sanan iki dost, iki banş gönüllüsü, iki komünist, Dünya Banş Konseyi'nin toplanüsı- nda karşılaşırlar. Ve bu karşılaşmayı Emi'nin kansı eh'nden düşürmediği fo- toğraf makinesiyle görüntüler... JOKOND İLE Sİ-YA-U Jokond'ıaı koüanna iiç adan kala yetişti Çm-Kay-Şi'nin ceUadı. Parkuh jKiia... Kestien bir et kmlan bir kemtk sesL Yuvarlandi ayağmm dibine kana bulmtmış şart bir güneş gibi SÎ-YA-U'nun kelksi.. Ve işte böyle bfr ötian günü Şwıg-Hayda kaybetti Fiaransah Jokond Floransadan daha meşhur olan tebessümibfü. Naran Hikmet PENALTI MEMET BAYDUR Caz İyidir Caz müziğinin ülkemizde genç insanların büyük ço- ğunluğu tarafından sevilip benimsenmesi sevindirici bir şey diye başlayacaktım bu yazıya. İlk cümleyi yazdıktan sonra duraladım. Caz müziğinin ülkemizde genç insan- ların çoğu tarafından sevilip benimsendiğini de nereden çıkarıyorum? Yok böyle bir şey. Jazz ya da Türkçesiyle caz, dünyanın her yerinde ol- duğu gibi Türkiye'de de genç ya da değil, aklı başında bir azınlıktarafından sevilip dinleniyor yüzyıldır. Gizlisi saklısı olmayan bir ayin gibi. Birbirine benzemeyen bir avuç insan, Bud Povvell'in bir piyano solosu etrafında, Ben Webster'in bir saksofon solosu içinde buluşabili- yorlar. Başka sanat dallanna ilgisi, bilgisi olan, duymayı ve işitmeyi bilen, görmeyi ve bakmayı önemseyen, mi- zah duygusu gelişmiş bir azınlığın işiyken, son yıllarda küçük de olsa biraz daha genişletti etki alanını caz. Hep- si bu Ülkemizde de, son ön dört yılda olduğu gibi, son faşist darbeden bu yana doku, konum, sınıf değiştirenlerin arasına yeni cazseverler de katıldılar. Çok da kötü bir şey değil bu. Açık hava konserleri tık- lım tıklım doluyor. Modern Jazz Oua/tef'ten Dizzy Gil- tespte ye kadar cazın en büyükleri kente gelip çalıyor- lar. Jan Garbarek gibi Anadolu zurnalarını mistik bir uzun havaya dönüştüren ve caz ile pek ilgisi olmayan kişiler de bu çorba içinde, doğallıkla hemen benimseni- yor. Kerth Jarrett, Hk* Corea gibi yetenekli ama cazı bir köprü, bir geçiş müziği gibi görenlerdefazlasıylaönem- sendi. Artık bütün genç cazseverlerimizin evinde bir 'Köln konseri' plağı var. Herkes bu arada pop, metal, disko, rock dinliyor, ama Herbie Hancock'u bilmemek de ayıp! Artık cazın çok sevildiği, çok değer verildiği, ama pek dinlenmediği bir ülkede yaşıyoruz. Kitapların çok konuşulduğu, ama çok okunmadığ bir ülke gibi. Ki- tapların çok konuşulduğunu da nereden çıkarıyorum? Bugün bana bir şey oldu, olmadık şeyler uyduruyorum. Caz dinleniyormuş da, kitaplar konuşuluyormuş da.. ba- ğışlayın. • Caz müziği, doğasından ötürü anti-faşisttir. Sürekli düşünmeyi gerekli kılar, dogmalara kulak asmaz. Cazın ilk çıktığı yıllarda Amerika Birleşik Devletleri'nde din- dar, beyaz, tutucu insanlar tarafından 'şeytani müzik' olarak adlandırılması biraz da bu özgür, başkaldırıcı, araştırıcı, değişken yapısı yüzündendir. Yüzyıl içinde caz da her şey gibi evrildi, değişti, gelişti, seveni çoğal- dı, üstüne kitaplar, ansiklopedileryayımlandı; müziksel, sosyolojik incelemelere konu oldu. Giderek yirminci yüzyılın en önemli sanat kollarından biri oldu. Bence. Ülkemizde de bu sanata bütün yaşamlarını adamış bir çok iyi müzisyen çıktı. Kolay iş değildir iyi bir cazcı ol- mak. Bir kere çoğu zaman gece çalışılır. Plaklar, televiz- yon filan bu türe eskiden de pek yüz vermezlerdi ülke- mizde. Konserlerin getirdiği parasal imkanlar kısıtlı ol- duğu için, geriye caz da çalarak ekmek parası kazanı- lacak işyerleri olarak gece kulüpleri, barlar, pavyonlar kalıyordu. Gece çalışmaksa belirli bir yaşama biçimini beraberinde getirir doğallıkla. Caz müziğinin ve caz ça- lan insanların iç dünyası, dünyaya-hayata yaklaşımları, onları diğer müzisyenlerden ayıran özellikler üstüne dü- şünmeye değer. Caz müziğinin temel unsurlarından birisi bence zeka ve ironidir. Kara mizah, ağır bir alaycılık, buruk da olsa bir dalga geçme unsuru hep vardır caz müziğinde Yal- nız bu özelliği bile onu bütün sanat dallarından ayırır. Mizah duygusu gelişmemiş bir insanın cazı anlayıp sev- mesi neredeyse olanaksızdır. Caz müziğini gerçekten özümsemiş bir insan bilir ki, bu müzik bütün sanatlar gi- bi, hayatı tümüyle içerir, kuşatır ve sorgular. Yalnız bunları yaparken ne öfkesiyle hüznünü düşürür cebinden, ne de nanik yapmaktan vazgeçer dünyaya. Salt bu açıdan bakarsak, caz ile karikatür sanatı birbirle- rine yakın dururlar. Çünkü caz da karikatür gibi zordur ve çoğu insana kolay görünür. Bal yâpmaz an gibi, vız vız her şeyi eleştiren birisi, bir gece kulübünde çalan alto saksofoncuya "iyi hoş ama bütün yaptığınız Charlie Parker gibi çalmaktan ibaret. Bir yenilik, bir atılım, bir kavramsal bütünlük yok çaldık- larınızda. Charlie Parker gibi çalıyorsunuz sadece!'' de- miş. Müzisyen boynundaki saksofonu çıkarıp uzatmış adama: "Buyur, al sen çal bakayım Charlie Parker gibi de, görelim!" Cazı bilenler anfamışlardır, Charlie Parker gibi çal- mak mümkün değildir, ancak Charlie Parker, Charlie Parker gibi çalabilir. Picasso gibi resim yapılamayaca- ğı, Nazım gibi şiir yazılamayacağı gibi Parker gibi de alto saksofon çalınmaz. • Büyük bariton saksofoncu Serge Chaloff kaldığı otel odasının kapısına üç beş delik açmış istemeden. Oda- sında yeni tabancasıyla atış talimi yapıyormuş! Sandal- yeyi kapının önüne koymuş, sandalyenin üstüne de bir karış kalınlığında iki telefon rehberini dikmiş. İkinci şar- jörü boşalttıktan sonra otel müdürü delik deşik kapıya dayanmış. Mister Chalof, ya kapının bedeli olan 24 dola- rı Ödersiniz ya da polis çağıracağım. Serge Chaloff özür dileyip 24 doları ödemiş, o gece konsorde enfes çalrnış, ertesi sabah kentten ayrılırken ödemiştim diye otel oda- sının kapısını söküp otobüse yüklemiş. Vibrafoncu Terry Gfbbs anlatıyor bunu. Gördüğümüz gibi caz fıkraları, Laz fıkralarına benze- miyor pek. En aykırı işleri, kıllarını kıpırdatmadan yapan bu insanlar; en zor, en lirik, en zeki, en çocuksu müzik geçitlerinden de aynı kolaylıkla geçiyorlar. Caz öyküleri anlatmayı sürdüreceğim. Belki birisi gider, arayıp bulur, bir Thelenious Monk plağı çalar bu hafta. Alman yazardan tüm yönleriyle Atatürk Kültür Servisi - 'Mustafa Ke- mal Atatürk ve Cumhuriyetin Dofuşu' adlı kitabı. Altın Kitap- lar Yayınevi tarafmdan ya- yımlanan Alman yazar Dieüich Gronau. 4 kasımda TÜYAP'ın özel konuğu olarak Istanbul'a gelecek. 5 kasımda Kitap Fu- an'nda bir basm toplantısı dü- zenleyecek olan Gronau'ya 10 kasımda da Altın Kitaplar özel ödülü verilecek. Daha önce Nazım Hikmet, Marguerite Yourcenar ve Anais Nin'in yaşam öykülerini de ki- taplaştıran Gronau'nun Gülde- ren Koralp Pamir tarafından çevrilen 'Mustafa Keraal Ata- türk ve Cumhuriyetin Doğuşu* adlı kitabının Türkçe baskısının önsüzünü ve açıklayıcı notlannı gazeteci-yazar Toİctamtş Ateş hazırladı. Gronau'nun Türklerle tanış- ması. 1970'liyıllannortalannda Berlin'de oldu. Türk kültürüne ilgi duymaya başlayan yazar, ül- kemize gelerek lstanbul ve baş- ka kentlerde araştırmalar >apü. Bir süre Üsküdar'da yaşadı. Bü- tün bunlann sonucunda. 'Ma- dam LütfuDah', İn die Türkei Reisen', 'Fadıl ile Hakan'm öy- küleri' ve 'Nazım Hikmet'in Ya- şamı' adb kitaplan yazdı. Türk tarihiyle yakından ilgi- lenmesi, Berlin Senatosu'nun bursuyla ivme kazandı. Nazım Hikmet'in yaşamını araştınr- ken, Alman ve Avusturyalı ya- zarlann 1920'li ve 1930'liı yıllar- da yaalan kitaplannda sık sık karşışına çıkan Atatürk ilgisini çekti. 'Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyetin Doğuşu' adlı kita- bında Avrupalı okuru Türk karşıtı klişeden kurtarmayı he- defleyen Gronau. Türk ordusu- nu ve Türk politikaalan önyar- gısız ve tarafsız bir gözle tanıtı- yor. Gronau, kitapta Atatürk'ü; seven, aa çeken, çahşan. düşleri, umutlan olan bir insan olarak ele alarak, birey olarak bütün yönleriyle vermeye çalışıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear