23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
24 OCAK1994 PAZARTESİ CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR "Philadelphia"da Tom Hanks bir AIDS hastasını, Denzel Washington ise avukatını canlandınyor Hollyvvood şimdiAIDS'i anlatiyor -—- _ , ûftûr Senisi - Ünlü Amerikah W\^r yönetmen Jonathan Demme'in mS son fılmi "Philadelphia", AIDS'- M^L li homoseksüel bir avukatın ya- M m. şam mücadelesini konu abyor. Hollywood'dan son yıllarda hi- çıkan en önemli fılmlerden biri olarak nite- lendirilen fılm, epey tartışma yaratacağa bena- yor. Roa Nvswaner'in senaryosundan TriStar firrnasınca 25 milyon dolarlık bütçeyJe filme çekilen "Philadelphia", bugûne dek bir sosyal olgu alarak AIDS'i ele alan en gerçekçi ama aynı zamanda en duygusalfilmlerdenbiri. "Phi- ladelphia"nın başansı, büyük ölçüde filmdeki avukatı canlandıran başrol oyuncusu Tom Hanks'in çizdiği kompozisyondaki başandan kaynaklanıyor. Bu fılmde Tom Hanks'i, örne- ğin bir "Big"filmindeizlediğimizden çok farkh bir çizgide izleyeceğiz. Genelde komik, hatta suJu tiplemelerde izlediğimiz Hanks. belki de ilk kez ciddi bir oyunculuk sergjliyor. Tom Hanks, "PhiladeJphia"daki Hanks'i anlattı: - Bu filmden sonra bugüne dek yarattığınız imajuıızı yıkıima- sından bir tedir- ginlik duydunuz mu? Artık böyle bir role hazınm. Es- kiden değiküm. - Böyle bir ro- liin üstesinden ge- lebilmeniz için ne gibi değişiklikJer yapmanız gereki- yordu? Ne değişti? Büyük ölçüde sorumluluk duy- gum ve bilinçsiz- bğim. Önceden bir rolü kendi başıma yaratmak için izin almam gerektiğini düşü- nürdüm. "Phila- delphia"da sete geJen bütün uz- manlann da yardımıyla, ka- famda bu karak- teri bütün yön- leriyle kurdum. Nasıl üstesinden gelecegimi açık seçik gördüm. Hepimiz rol yapıyoruz, başka insanlann gjysi- lerini giyip onlarmışız gibi davraruyoruz. O devreyi geçtikten sonra, taklit ettiğin kimsenin taklit olmadığmı taklit etme aşamasına geliyor- sun. Anlatabildim mi? - Bir homoseksüeti mi yoksa AIDSTi birini mi canlandırnıak daha zor gekü? AIDS'liyi... Çünkü kültürel anlamda 'günün hasiahğırun bombardımanı alündayız aslın- der?&rfilme o'zihniyetle yaklaşsaydık, asla ol- mazdı. Ne küçümseyecektik olayı, ne de abar- tacaktık... Bir denge bulmamız gerekiyordu. - AIDSli bir adamı canladıran biri olarak, en çok hangj sahnelerde zoıiandınız? Ailenin bir araya geldiğı sahne. Tabiı birde kilo vermem gerektiğinde... - Kaç kilo verdiniz? 16 kilo. - Peki pskolojik olarak nasıl hazniandmız bu role? Birincisi, çok kilo vermemin etkisiyle: Yakı- nlanm beni görünce, Tanrun, ne korkunç gö- rünüyorsun!' deyip duruyorlardı. Bunu ahp, büyütüyorsun kafanda, olayı gerçekten yaşa- yan insanlrn düşünüyorsun. Ne olursa olsun iyileşemiyorlar, bunu düşünmek insanı zaten çok sarsıyor... Bu olayı kendi yaşamında ya- şadığını düşündüğün zaman bıle korkunç dere- cede etkileniyorsun. - AIDSli taıudıklanmz var mi? Kuzenim var, bir de liseden arkadaşım John. Ama AIDS konusunda öğrendiklerimi genelde bu konuyla ilgili çeşitli derneklerde çabşan ho- moseksüel arkadaşlanm sayesinde edindim. - Hangi AIDS ölümleri siri derinden etkiledi? 'Saturday Night Live' için çahşan Julian Ford vardı. Carrie Fisher'm çok iyi arka- daşıydı, zaten ölmeden önce bakımını Carrie üstlenmişti. Ama o uzaktan bir tanıdıktı be- nim için. - Çok yakf- ndan tanıdtğınız birinin AIDS'- den öbnemiş ol- ması, bu rolü daha kolay can- landırmanızı sağladı myebüir miyiz? Evet. • Böylece, bir acıyı sürekli am- msatmadığı için mi? Kesinlikle. Böyle bir aayı çok yakından ızlememiş ol- mam, bir uzakbk sağladı. Böyle bir acıyj yaşamış. çok yakınındaki bi- rinin yaşadı- klanna tanık ol- muş biri bu rolü nasıl bir soğukkanhlıkla ya da nesnellikle canlandjrabilirdi bilmiyorum... Ro- lüm için AIDS'b insanlarla konuşmuştum. Oniara öylesine cüretkar sorular sormak zo- runda kalıyordum ki aslında dayak yemeyi hak ediyordum. Ama herkes olan bitenin farkındaydı. Ben ce- haJetimJ gidermeye çalışıyordum. Bu rol için eğitilmem gerekiyordu. - Bu role hazırlamrken en çok neden etkilendi- niz? Şaşırtıcı gelebiJir ama beni en çok etkiieyen bu insanlann cinselliği nasıl yaşadıklan oldu. Ben heteroseksüel biri olarak cinselliği nasıl do- ğal yaşıyorsam, onlar da homoseksüelliklerini o denli doğal yaşıyorlardı. P hiladelphia, aslında AIDS'e yakala- nan homoseksüel avukat Andy'- nin (Tom Hanks) öyküsüdür, an- cak öyküyü Andy'nin avukatlığıru üstlenen Joe Miller'ın bakışısın- dan, günümüz Amerikan sine- masının önde geien oyunculanndan Denzel VV'ashington dan izliyoruz. Bu nedenle, film bir parça Joe'nun da öy- küsüdür; AIDS'le ve homoseksüellerle "uğraş- mak"zorunda kalan, tutucu denebilecek, Afro- Amerikah bir avukat... - "Pmladelphia"yı izleyen pek çok kişi, filmin yalmzca AIDSIe mü- cadele eden bir adamın değü, AIDS'- le bir başka boyutta mü- cadele eden bir avukatm da öyküsünü anlattığmı gördüklerinde şaşıracak- lar... Yönetmen Jonathan Demme'le benim can- landıracağım karakter iize- rine konuştu- ğumuzda, bana 180 de- recelikbirdö- nüş istemiyo- rum, aşama aşama açı- lmalı karak- ter dedi: Andy gibi bir adama d o kunmaktan bile çekinen bir adam, fil- min sonunda Andy'nin oksijen mas- kesini tak- masına yar- dıma olu- yor... - TriStar şirketi? "Phi- ddphia>ho- moseksüei bir aşk öyküsünden çok aynmcdık açısından ele alı- yor. Siz syah, Tom da be\az olduğu için, filmde bir de ırk ayrımı gündeme gelecek... Bu tür sahneler vardı filmde. Irk aynmıyla il- gili bir konuşma yapüğım bir bölüm vardı. o bölüm kesildi. Her şeyi bir anda vermeye kalkı- şan bir film değil bu. - AIDS'li insanlarla ilişkilerinizden söz edebi- Br mianiz? Artık aramızda olmayan sayısız insan tanıdım. onlarla çalıştım. hepsi arkadaşımdı. Çok yakın olduğum bir kuzenim de AIDS'den öldü, onun için ailemle birlikte bütün o aşama- lardan geçtik. Bu fılmi yaparken, kimi önyargı- lan yeni baştan öğrenmem gerekiyordu, çünkü ben canlandırdığım tipte bir kişi dejpm. Film- de en sevdiğim sahnelerden biri, kanmla homo seksüellerden duyduğum rahatsızbkla ilgili yapuğım konuşma. Bu tip anlan seviyorum, çünkü sonuçta pek çok insanın gerçekte böyle yaşadığını bib'yorum. Yalnızca AIDS'le ya da homoseksüellerle il- gib değil, siyahlara ya da ne bileyim yahudilere karşı. Bu tip önyargılar hep vardır bihrsiniz. Bu tip şeyler bu denli irdelenmedi bugüne kadar. İnsan- lann flerde AIDS 'sal- ya- rattığı acı- ları kanık- sayıp, artık konuyu ken- di haline bt- rakacak- lannı, örne- ğinbu tipbir filmin yapı- bnasina ge- rek duyul- mayacağı bir noktaya gekbileceği- mizi dûşünü- yor musu- nuz? Ben size sorayım: Bu fıbn sizi deh- şete düşür- dümü? -Hayr. Sanınm sorunuzun yanıtı bu ışte. Bu film AIDS hakkında değil asb- nda. Bir tür duygusal özeleştiri. Neredeyse belgesel ni- tebkte. -Fıbndeki bazı anlar özel. avukatın kansına 'Benden daha güçlü birij le cinsel ilişkiye girmek istemiyorum' dediği sahne... O çok gerçek bir sahne. Asbnda o repüği o anda uydurdum: "Benden daha güçlü ya da göğsü benden daha kıilı biriyle cinsel ilişkı kur- mak istemem." - O sahnede pek çok i/leyici başuıı salladı... "Philadelphia'da daha farklı yapılsaydı diye dû- sündügünüz sahneler oldu mu? İlk defa hiçbır şeyıne itiraz etmediğim bir filmde çalıştım. Doğru söylüyorum. Başka filmlerim için aynı şeyi söyleyemem. Felsefeci Hilmi Ziya Ülken ve Kubilay Olayı ARSLAN KAYNARDAĞ 1931 yıbnda Menemen'de görülen korkunç gericibk olayı bütün yurtta derin üzüntü yaratmış, özelükle öğretmenlerin tepkisine neden olmuştu. Çünkü, olayı önlemeye çabşırken öldürülen Fehmi Kubilay bir öğretmendi. İstanbul Öğretmenler Birbği'nin düzenlediği büyük prp- testo toplantısmda konuşan genç felsefeci Hümi Ziya (ÜI- ken) şöyle diyordu: (x) "Düşûnce özgûrlöğii için yapacağnnız mücadelede her an bizi hançerlemek isteyen kimselerle karşılaşabiliriz. Tehlike- iere karşı uyamk olalim. İnsanlık >e özgürlük yolunda bir ar- kadaşmızı kurban venfak. Özgüıiüğümüzü bağnazlığa ve kara cahilüğe karşı sa>nnurken, toptan tüfenkten daha güçlü bir silah olan 'aşk ahlakına' başvurmamız gerekmektedir. Kurfoanlarm en büyöğfi, düşûnce özgûriüğünü, insancı ahla- kı bağnazlığa karşı savunurken verilen kurbandur. Kubilay bir simgedir bizun için; düşûnce devrimini, vatan ve insanlık ahla- ki davasmı nasıl yerleştirebileceğimizi canını vererek göster- miştir. Belleğimizde bir alev gibi yanacak olan bu simge, biz- den uyamk ohnamızı, bilinçle ve korkmadan yüriimemizi isti- yor. Kubilay'ın öldürülmesi aynı zamanda ulusal bir Kerbela Olayı'dır. Bağnazlığın ve karanlığın ne olduğumı bilelim, ama lanet etmeyeüm. Zaferden çok sevgi için harekete geçelim. Sevgi bizi zaten zafere ulaştıracaktır. l ygarlık büyük kurbanlann omuzlan üsfünde yükselmiştir. Galile, CampaneDa, Bruno, Jan Hus gibi kurbanlar veriime- seydi Avnıpa Ortaçağ'dan kurtulabüir mivdi? Çapakçur'da şeiıit olan Zeki, Menemen'de şehit olan Kubi- lay gibi dğretmenler miHetinûzdeki insanlık ve özgürlük filkü- sünün ilk kurbanlandır. Türk uygarlığı, onlann yolunu izleyen şehirJerin omuzlannda yükselecektir. Bu ulusal Kerbela Olayı hepimiz için açık bir cağndır. Halkm duygulannı demagojinin yaidızlı ve gürültülü edebi- yatı ile körüklememek gerekiyor. Soğukkanlı ohnak, yalnız sevgivi, yalnz aşk ahlakmı telkin etmek zorundayız. Kimseye kin beslemeyelim, gideceğimiz yol beüidir. Bağnazlığa, karanltğa karşı bu büyük meşale ile yürümeli, Kubilaylarm, Zekilerin acısını içimizde duyarak insancı bir ahlak mücadelesine girişmeliyiz." Özetlediğim konuşma. gördüğünüz gibi çeşitli bakımlar- dan ilgi çekicidir. Genç felsefe öğretmeni önce. düşûnce özgürlüğü için yapı- lacak mücadeleden söz ediyor. özgürlük ve doğruluk, bağ- nazlığa ve kara cahilliğe karşı yapılacak mücadele ile elde edilecektir. Eldeki silah, top tüfenk değil, "aşk ahlakı" olma- bdır. Bu coşkun konuşrnasmı yapüğı yıl Hibni Ziya 30 yaşında bir lise öğretmeniydi. Felsefe alanında araşürmalar yapıyor- du. Kafasında "aşk ahlakı" düşüncesini gebştirmiş ve bu ko- nudaki kitabmı yayımlamışü. Aşk ahlakının özgün yönlerini aynntılanyla anlatüğı bu kitap 1958'de ikinci kez, 1971 "de üçüncü kez başıldı. Hilmi Ziya Ülken'in gene 1931 'de Felsefe Cemiyeti'ni kur- duğunu ve bu cemiyette aşk ahlakının birçeşıt uygulamasını yapmak istediğinı de bibyoruz. Bu ahlak içine kapalı değil- dir, eyleme yönelen bir ahlaktır. Konuşmanın başka ilgi çekici yönü "Kerbela Olayı" ben- zetmesidir. Kurban veren bir halk için bu benzetme uygun düşüyordu. Felsefeci Hibni Ziya Ülken, aydmlanma düşüncesinin ta- rihimizdeki baştagelen temsilcilerinden biridir. Bağnazlığın, gericib'ğin tehlikesi; laikbğin. çağdaşlaşmanın önemı üzerin- de durduğu yazılan öğretid olduğu kadar uyancıdırda. O yazılar bizi bugün de uyamk olmaya çağınyorlar. Or- - tam ve koşullar. çok daha dikkatli olmayı gerekürmektedfr;' Başıboş bir bberabzm bizi gerçek özgürlüğe götürmez. Onun ' meydana getirdiği keşmekeş, aydınlıktan çok karanlığın işi- ne yarayacaktır. (x) Bu coşkun konuşmasının tam metni için bakınız; Mu- allimkr Mecmuası, 1931, sayı 15. Dede Efendi yıh 1996'da Kûltür Servisi- "Yine bir gül- nthal akiı bu gönliimü..." Beste- cisi öleb 150 yıl olmuş bu şarkı hâlâ dillerde dolaşıyor, yediden yetmişe herkes tarafından bili- niyor, seviliyor. Evet. tam 148 yıl olmuş Hamamizade lsmail Dede Efendi bu dünyadan göçe- \i. İstanbul Belediye Konserva- tuvan Türk Musiİcısi Mezunla- n ve Mensuplan Derneği, bu müzik ustasının ölümünün 150. yıb olan 1996'yı "Hamamizade Dede Efendi Yüı"olarak ilan et- ti. Yıl boyunca gercekleştirile- cek etkinliklerin önprogramı düzenlenen basın toplanüsıyla açıklandı. Derneğin Genel Sek- reteri Ruhi Ayangil. bu projenin başlatılmasını şöyle açıkbyor: "Türk Musikisfnin eğitim ve uy- gulama alanında yıllardu- karşı karşı> a bulunduğu önemli sorun- lar, ulusumuTun kültür >e moral değerlerini tahrip edecek bo>ırt- lara ulaşmışnr. Cumhuriyetimi- zin 100. yılına girerken, bedefî- miz bu sorunlann sağhklı çö- zümlerie aşümasıdir. Bu hedefe yönelik ilk adım olarak 1996 yıhnı ölümünün 150. yüı nede- niyle uluslararası düzeyde 'Ha- mamizade îsmail Dede Efendi Yüı' ilan ediyonız." Dernek, ilk olarak yıırtiçinde ve yurtdışm'- da kültür, sanat kurumlanyla UNESCO. UNICEF gibi ulus- lararası örgütlerle işbirbğine gi- decek. "Dede Efendi Yılı" etkinlikle- ri kapsamında uluslararası dü- zeyde, resim, heykel, hat, ebru, tezhip. senaryo, belgesel, beste, icra ve biümsel araştırma yanş- malan ile konferanslar, sem- pozyumlar düzenlenecek. Bes- tecinin eserlerinden oluşan CD ve notalann yayınlanmasının da içûıde yer aldığı projenin mi- mari boyutunda da üç girişim göze çarpıyor: Birincisi, Sulta- nahmet'tekı Dede Efendi Evi'- nin restorasyonunun hız- landınlarak 1996 yüında müze olarak faaliyete geçiribnesi; ikincisi, Yenikapı Mevleviha- nesi'nin restorasyon ve çevre düzenlemesini öngören proje yanşması ve son olarak Dçde Efendi adına inşa edilmesi dü- sünülen bir konser salonunun Istanbul'a kazandınlması için bir diğer proje yanşmasının dü- zenlenmesi. 1996 yıbnda posta pullanna ve banknotlara sanatçının re- simlerinin basılması yolunda gi- rişimlerde bıüunulacak. Ayten Gökçer ile Çetin Tekindor'u bir araya getiren "Yılın KadınTnın provalan sürüyor 'Çalışankadın'ın sorunlan sahnede /ngilizfeminist yönetmen Basil Coleman'ın çahşan kadınlann sorunlannı irdeleği oyıınu "Yılın Kadını", Ankara Büyük Sahne'de izlenebilecek. ECETEMELKURAN ANKARA - Değişmeye çalı- şma sevgilim, şimdi Guatemala 'da bir haber çıksa koşa koşa gi- dersin. - Hayır gitmern. - KesinbkJe gidersin. Hem medya cengaveri olup, hem kadın kalmak ne kadar mümkün? Secenekler bu kadar kesin mi? Gazetede ya da tele- vizyonda çahşan bir kadmın so- rulan. Günler boyunca panto- lon sökükleri ve çikolatab kek- ler mi, yoksa haber atlatmak ve bol "efendimh" kokteyller mi? Bir kadını ne mutlu eder? Yıbn televizyoncusu mu, yoksa evi- nin kadını olmak mı? Kadın ol- mak mutlu eder mi? Çizgi ro- manlar çizen, ayaklan havada bir adama aşık olmak, Guata- mela'da bir habere gitmeyi en- geller mi? "Ydm Kadını"nın provalan, bugünlerde Büyük Sahne'de böyle çıkmaz sorula- ra yanıt anyor. "İnsan. hep kendisinin ofana- dığı yerlerde daha güzel şeyler olduğunu sanır, oysa mutluluk insanın içinde." "Yılın Kadını" adb müzikal- de, Tess Harding adıyla başrolü oynayan Ayten Gökçer, oyu- nun konusuna ilişkin ilk soru- muza böyle yanıt verdi. AkıUı, başanb, çekici ve yaraücı olan, üstüne üstlük, bunun farkında olan bir kadını canlandıran Gökçer, Tess için "Başarüı ve yerini bulmuş bir kadın" diyor. "Başannın farurasını" çıİcar- dıklannı söyleyen Gökçer'e göre, yalnız çahşan kadınlann değil, bütün kadınlann kendile- rini bulabileceğj bir oyun "Yıbn 'Yıiın Kadını' oyunun provalannda Ayten Gökçer ile Burak Sergen. Gökçer, Tess'i oynuyor. Kadını." Kendisi hariç! Gök- çer, ölçülülükten yana. Başan- ya evet; ama, başan için insan- sal gereksinimleri bir yana koy- maya hayır! Bir yandan da kadınlara bir ileti: "Mücadclenin sonu yok, sa- kın vazgeçmeyin. Erkekler ora- da ofananızdan hep hoşnut gibi göriinürier. Ama hep bir adım arkalarmda durmanuı bekler- ler." tngibz Yönetmen Basil Co- ieman ise hızb bir erkek fe- minist. Onun için Tess, biraz yanlış, biraz doğru bir "kadm." "Tam teşekküllü" Tess. yayıncıhğın temposuna kendini kaptınp giderken de, bunun farkına vanrken de, aşık olur- ken ve kafası kanşırken de bir kadın. Coleman'a göre, bu çağ- da feminist olmaktan başka bir seçenek yok zaten. "Ve kavga dövüş yaşayıp git- tiler." Sabun köpüğü müzikalin konusu. Tess'in odağını oluş- turduğu kısa ve dinamik bir öykü. Başanb bir televizyon programcısı olan Tess Harding. her başanb insanda rastlanan, asbnda kötü niyet banndır- mayan. kronik ukalalık müpte- lasıdır. Programlannın birinde çizgi güldürii türünü alaya alan Tess, "Katz" adb bir çizgi kahramanın yaratıası Sam Crag'i kızdınr. Tess'in konuya ilişkin eksik bilgilendirildiğini düşünen Sam. Tess'e çizgi ro- man üzerine hazırlanmış bir ansiklopedi hediye eder. Son- rasında gelişen olaylar, hızlı bir murada erme ve kerevete çıkma yolculuğudur. Fakat Tess. cıkılan kerevette rahat oturmaz, haber peşinde koşturmaktan, Sam'le konuşa- cak zaman bile bulamaz. Sam de, konuşmanın çok olduğu bir yaşam içinde, kendini farkettir- menin tek yolu olarak susmayı görür; Tess'in "Ydın Kadmı" seçildigi gün, ödül törenine git- mez. Kötüye giden evbbği kur- tarmaya çabşan Tess, tam bir ev kadını olan Jan'a (eski ko- casının kansı) giderek, ondan bir erkeği mutlu etmenin yol- lannı öğrenmeye çalışır. Hey- hat! Evkadını Jan'ın da tek tut- kusu, yılın kadını seçilebilecek kadar başanb olmaktır. Tess, birden verdiği kararla, yılın kadını obnak yerine evinin kadını obnayı, bir haber için Guatamela'ya gitmek yerine, kabartma tozu almak için mar- kete gitmeyi secer. Tess bu ka- rann Sam'i mutlu edecegini sanırken. Sam ona "kendisi kal- ması" gerektiğini söyleyerek, feminist birerkek olduğunu ka- nıtlar. Ve kavga dövüş yaşayıp giderler. Tess Harding, Tess Harding Crag olur. Sivri tırnaklı, huysuz dişi kedi, haber atlatmanın yanısıra kocasıyla karşıbklı çay içmenin de keyfıni tadar. Çetin Tekindor'un Ayten Gökçer'le başrolleri paylaştığı oyunda. danslann düzenleme- sini Beyhan A. Murphy yapıyor. Kostümlerinin gecikmesi ne- deniyle ertelenen oyun, şubat ayında sahnelere çıkıyor. Kocaeti Bölge Tiyatrosu KültürServisi - Kocaeb Bölge Tiyatrosu'nun 1993-94 tiyatro sezonu sanat çabşmalan arabksız devam ediyor. Kocaeb Bölge Tiyatrosu bu yıl, Ferhan Şensoy'un yazdığı "Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı" adlı oyunu ile Türel Ezici'nin yazdığı "Yıldıza Kral ile Akılb Soytan" adlı çocuk oyununu haarladı. Buyıl sekızınci Anadolu turneleri programını gerçekleştiren Kocaeb Bölge Tiyatrosu, her ayın belb günlerinde Izmit'te oyunlannı sahneliyor. Her iki oyunda da görev alan sanatçılar şunlar: Hakan Cengiz, Fatma Cengiz, Şemsi Çelik, Eb'fAslan, Cüneyt Gürbüz, Pmar Ezgin, Murat Ulaşan, Murat Akçin ve Erhan Demiray. Nurettin Erkanhn resimleri Basın MüzesVnde sergileniyor Kültür Servisi - Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü mezunu Nurettin Erkan'ın resimleri Basın Müzesi'nde sergileniyor. Daha önce baa karma sergilere katılan Erkan, 1993 yıbnda ilk kişisel sergisini a|rçekleştirmişti. Nurettin Erkan şu sözlerle anJatıyorsanatını vedoğasını: "'Kendimi hatırladığım kadanyla hiçbirzaman herhangi biratmosferin tümüyle içinde obnadım. Burdan hemen şu sonucu çıkarabiUrsiniz: 'o zaman hiçbir şeyi tam olarak hıssedip, yaşama imkanı ornıadı'. Oysa bu sonucun tersini de iddia etmeyeceğim gibi, bibnen daha doğru birgerçek var. Oda herhangi bir şeyi algılamanın (yaşamanın) ya da hissetmenin en iyi yollanndan biri onun dışına çıkmaktır. Belki de tam tersi biryer en idealidir. Bu yüzden daha önceki kişisel sergim için yapılan birsoyleşide 'însan kendisinin de içinde olduğu dünyaya, yükselerek tepeden bir bakış yapabiliyor olsa idi, herhalde yapacağı en yoğun şey hüzünle kanşıİc bir gülümseme olurdu. Biz de bu gülümsemenin ışığı altında korunur olurduk. Oysa bu kabibyetımiz çok az ve biz yalnız kalmış bir hüzünle kanşık gülümseme karşısında aa çeken insanlanz demiştim." ALIÖZGENTÜRK TEN AÇÎKLAMA Kültür Servisi - Gazetemizde 22 ocak cumartesi günü ya- yımlanan "Kühür Bakan- lığı'ıtdan Ne Bekh'yorsunuz" konulu soruşturmada açık- laması eksik yayımlanan Ab özgentürk şöyle bir açıkla- ma yaptı: Kültür Bakaııbğı'- nın daha derinhğıne, daha kaba işler yapmalan gerek- tiğini kendilerinin de bildiği- ni biliyorum. Ama nedense, gerçekleşmiyor. Sayın Fikri Sağlar ve ekibi Kültür Bakanbğı'm yönetir- ken aşağıdaki önerileri gerçekleştirirse gelecek kuşaklann onu sevgiyle anacağma inanıyorum: 1- Sanat ve kültür alanındaki desteklerarttınlmah. Destek- leme düşüncesi "herkese yardnn"ilkesine değil, "iyi projeye yardnn" ilkesine dönüştürülmeb. 2- Sinema ve televizyon alanını düzenleyen yasalann kamu ve yaratıcıhk yaranna çıkması için mücadele verilmeb. 3- Genç sanatçüara tanınan olanaklar artünlmab. 4- Nazım Hikmet, Turgut Uyar, Gemal Süreya ve Edip Cansever müzeleri kurulrnab, sinema müzesi kuruimalı, Ii- selere sinema dersi konulması için uğraşılmab. 5- Bakanbktaki bürokrasi tekeb kırdmab. 6- Bütün bunlann gerçekleşeceğine dair umudu yaymah.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear