23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
20 OCAK1994 PERŞEMBE CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR 'Don Juanhâlâçağdaş...'Jean- Gabriel Nordmann, bu kez Istanbul Devlet Tiyatrosu'ncla oyun sahneliyor PELtNÖZER Taksim Sahnesi'nde bir grup prova yapıyor. Fransız yönet- men Jean-Gabriel Nordmann ve tüm ekip sahnede. önce herkes sıraya giriyor ve öne doğru iler- leyerek tek tek selam veriyor. Verilen dingin selamı, önceden tasarlanmamış, herkesin için- den gelerek yaptığı bir hareket izliyor. Prova grubun birlikte ürettiği doğaçİama çalışmalarla sürüyor. Bu çalışmayla hem grubun dinamiğı sağlaruyor, hem de tûm oyuncular yaraücı potansiyellerini özgiirce kullan- ma fırsatı buluyorlar. IÇalıştığun ekibi çok seviyorum Fransız tiyatro adamı Jean- Gabriel Nordmann 1992 yılında da fstanbul'a gelerek burada bir work-shop düzenlemiştı Peter Brook'la uzun süre çalı- şan ve sürekli araştırmalar ya- pan Nordmann, İstanbul Dev- let Tiyatrolan'nın davetlisi ola- rak Don Juan'ı sahnelemek üzere yeniden Türk tiyatrocu- larla buluştu. Oyunda "Don Juan"ı Metin Beigin yorumluyor. Oyuncu kadrosu Atilla Şeodik, Gfilizar Irmak, Faik Ertener, Kürşat Alnıaçık, Seray Gözler, Melek Gökçer ve Murat Ersanoluşu- yor. Şerif Sezer ve Kürşat Aln- ıaçık yönetmen yardımcılığı. sı- mültane çevıriyı de Füsun Erbu- lak yapıyor. Dekorlan Nurertin Özkönü ve Serpil Tezcan hazır- lı>or. Jean-Gabnel Nord- mann'Ia tıyatro ve Don Juan üzerine konuştuk: - Araştırmacı bir riyatrocusu- nuz... Ben herşeyden önce oyuncu- yum. Daha sonra yönetmen ve tiyatro yazan ve eğitmenim. Fakat bana göre tüm bu vasıf- lar bir bütündür. Şımdı yıne bir work-shop >apıyorum, ama bir tiyatro oyunuyla. Çahşmanın temeli hep aynı. Zaten herşey- den önce tiyatronun kaynağını bulmamız gerekiyor. - Isfanbul'a yeniden gelnteniz- de ıtici güç ne oldu? Bence Türkıye'deki oyuncu- lar da dünyadaki dığer oyuncu- lar gibi. Çok iyi oyuncular da var, yetersiz oyuncular da. Bazılan ticari zihniyetle bu işi götürürken, bazılan sürekli arayış içinde. Fakat insanlar yabancı bir ülkeye gitüklerinde tüm sorunlann çözüleceğini düşünüyorlar. Bu yanhş. çünkü her ülkede ayru sorunlar ya- şanıyor. Buraya gelmemde bazı dost- luklar zemin hazırladı. Füsun Erbulak, Sema Çeyrekbaşı gıbi... Sedef Ecer ile daha önce çahşmıştım. Bu arkadaşlıklar ve şartlann uygunluğu sonucu yeniden İstanbul'a geldim. - Moliere'in 17. yüzyılda yaz- dığı "Don Juan"a nasıl bir yo- rum getiriyorsunuz? Bence "Don Juan" dünya ti- yatro repertuvanrun en güzel ör- . f ürkiye*de, Fransa'da olduğundan çok daha fazla dini sorunlar yaşanıyor. Bu yüzden Türkiye'de Don Jııan'a larklı aglardan vaklaşrnak ncrckivor. Molicrc bu ovunu vazdıizında Tann'nın olnıadığından söz cdcrck büyük bir riske girmis,li. Tiirkiye tarihine baktjgımızda bu riskin Fransa'dan daha önceliklc göze alınması iicrckıiüine inanıvorum. Fransız yönetmen Jean- Gabriel Nordmann, grubun enerjisinin ve Oetişinıin güzeUiğinin çalışmaiarı verimli kıldığını söylüyor. neklerinden biri. Aynı zaman- da da çok zor bir oyun. Bu oyun günümüzde hala cevapla- namamış sorular soruyor. Ben de bu oyunda çözûmler öne sürmüyorum. Fakat kendi so- rulanmı soruyorum ve Don Ju- an'ı anlamaya çalışıyorum. Tüm kadroyla birlikte Don Ju- an'ın bugün bizim için kim ol- duğunu bulup çıkarmaya calışı- yoruz. Bugün Don Juan'ın öy- küsü bizi ilgilendiriyor mu ilgi- lendırmiyor mu? 0nun Tann'y- la, kadercilikle, özgürlükle iliş- kileri üzerine kadroyla o kadar tartışıyoruz ki, bu bize onun hala çağdaş olduğunu kanıtlı- yor. - Don Juan'ı sahnelerken nasıl bir dekor-kostüm anla\ ışı getiri- yorsunuz? Ben "Boş Alan"ı seviyorum tiyatroda. Peter Brook'un kita- bına verdiği isim gibi. Grotows- kı buna "yoksul tiyatro" diyor, aslında çıkış noİctalan aynı. Ben boş bir sahnede tiyatronun nasıl doğduğunu görmek isti- yorum. - Devlet Tiyatrosu'mın çaltş- ma şartlanm, ekibinizi nasıl bu- luvorsunuz? Benim için Devlet Tiyat- rosu'nda çalışmak bir şans. Çünkü bu tiyatrolann pek çok olanaklan var. Bu Fransa'da da böyle. Oradaki kurumlarda da ayru engeller söz konusu. Bu tip devlet kurumlannda çalı- şanlakendilerini memur gıbı hissediyorlar. Oysa tiyatroda mernur zihniyeti çok tehlikeli. Tabii ki tiyatroculann yıl bo- yunca belirli bir maaş almalan- nı eleştirmiyorum. Ancak bazı tiyatrocular maaşlannı alarak köşeye çekilmeyi. önemli roller- de oynamayarak kendilenni yormamayı ilkeediniyorlar. Bu tip sorunlar dünyanm her ye- rinde yaşanıyor. Fransa'da da bu böyle. Sonuç olarak ben bu- rada karşılaştığım sorunlan yadırgamadım. Bu her yerde aynı. Çalıştığım ekibi çok sevi- yorum. - Tiyatroyla evrensel bir dil bulunabileceğine inanıyor musu- nuz, yoksa bu yalnızca bir düş mü? öncelikle yaşadığımız günün evrensel dilint bulmamız gere- kir. Tiyatroda ve tüm sanat dal- lannda sihirli olan budur. Hıç bir yerde durup da 'işte okhı' dı- yeraezsiniz. Her seferinde yaşa- yan insanlann konuştuğu dih' yeniden keşfetmek gerekir. Çünkü insanlar sürekli dcğişir. Ben tiyatronun geleceği konu- sunda ne iyimser, ne de karam- sanm. Zaman zaman dünyada çok büyük çatışmalann oldu- ğu, olanlann bize çok eski çağ- lan anımsauığı söyleniyor. Ya- şamın mükemmelliğinden, bü- yüsünden de sözediliyor. Ben hep bu iki düşünce arasında gi- dip geliyorum. Bence tiyatro her zaman varoluş sebebini sor- gulamalıdır.Tiyatro yaşayanbir şeydir.Yaşamı, yaşama zevkini aşkı. çağdaşlığı yeniden keşfet- mehdir. Çünkü kötülükler de bir yandan varlığıni sürdür- mektedir. Bir toz bulutu var ti- yatronun üstünde. Temizlik Tiyatrocu olmanın önemli bir ayncalık olduğunu vurgulayan yönetmene göre tüm engeller ilginç. yapmak gerekiyor. - Paris'teki çauşmalanııızdan sözedermisiniz? Pans'te yalnız çalışıyorum. Bir anlamda bunu ben seçtim. Çünkü bazı kurumlarda çalış- mayı reddettim. Yalnız çalış- mayı, özgür olabilmeyi çok se- viyorum. İstediğiniz zaman ra- hat rahat küiûr edebiliyorsu- nuz hiç değilse. Ben özgürlüğü- ne tutkun bir insanım. Belki de bu yüzden Don Juan'ı çok sevi- yorum. Paris'te çok çeşitli işler yapı- yorum. Tiyatroda ve sinemada oyunculuk yaparak para kaza- myorum. Bazen yazı yazmak için fırsat buiuyorum ve yaayo- rum. Bazen hiç çalışmıyorum. Batılı ülkelerde bir kendini be- ğenme vardır. Oysa Doğu'da tüm oyuncular, danscılar, mü- zisyenler gibi her gün ısınrnak egzersiz yapmak gerektiğirü bi- lırler. Ne yazık ki Batı'da bu bir zorunluluk olarak görülmüyor. Peter Brook bana bu zorunlu- luğu öğretti. Grotowski ve Pe- ter Brook ile çalıştım. Gerçek- ten de onlar benim usta- lanmdır. Ticari tiyatro yüzün- den yitirdiğim inana yeniden kazanmamı sağladılar. Çünkü bir ara yavaş yavaş tiyatrodan sıkılmaya başlamışüm. Artık ti- yatrodan asla sıkılmıyorum. Onlar tiyatroya yeni bir kan ge- tirdiler. Ben tiyatrodan sıkılan pek çok oyuncu ve yönetmen olduğuna inanıyorum. Eğer gerçekten sıkılıyorlarsa kendi- lerine başka bir iş bulsunlar. Çünkü bence tiyatrocu olmak çok önemli birayncalıktır. I Deneysel tiyatro I asla ölmez - Oyuncular bedenlerini tanı- mryor ve bizde oyuncuhık gend- de yûzlerde donup kalan duygu- larla smırlı kalıyor. Tiyatro tarihinde tiyatroda vazgeçilmez olan çahşmanın psikolojik çalışma olduğuna ınanılır. Oysa bu yanlış bir dü- şüncedir, tiyatroda hem ente- lektüel, hem psikolojik hem de vücut çahşmalan yapmak gere- kir. Nasıl olursa olsun oyuncu vücudunu çalıştırmak zorun- dadır. Batı sürekli düşünceyi yüceltmiştir. Doğu ise bize dü- şüncenin sağlıklı bir vücutla birlikte gelişüğıni gösterrniştir. - Tiirki\e"de. sizin dilinizi an- lamayan insaniarla çalışmanın zorlukları ounayor mu? Bu tabii ki bir engel. Bence tüm engeller ilginçtir. Ama, onlan kullanmayı bilmek gere- kir. Tiyatro dille çalışır, fakat aynı zamanda görüntülerle. sembollerle ve duygularla da çalışır. Ben engelleri severim. • Deneysel tiyatronun gdece- ğini nasıl görüyorsunuz? Deneysel tiyatro asla ölmez. İnsan aşkın ne demek olduğu- nu asla unutamaz. Deneysel ti- yatro bir mücadeledir. Sanatçı masaya yumruğunu vurabil- melıdir. mücadele edebilmeli- dir. Yitirdiği oğlunun anısma... KûMr Servisi - 1992de"Ha- yat Agacr'1 adlı romanıyla "Gon- court Dk Roman" ödülü kazanan Bemard Chambaz, kaybettiği oğlunun anısına bir kitap yazdı. 11 temmuz 1992"de İngiltere'de bir trafik kazasında öldüğündc. Martin Chambaz 16 yaşındaydı. 12 temmuz pazar günü, tanh profesörü, şair, üç erkek çocuk babası Bemard Chambaz hafta sonunu geçirdıği tatil yerinden dönüyordu. Bisikletinin arkası- nda "Hayat Ağaa" adıru taşıyan ilk romanının bir örneğini taşıya- rak evine dönerken çok mutluy- du. Eve girdiğinde, kansının ağandan, oğullannın öldüğünü duydu. Bemard Chambaz, gün gün, saat saat yaşadıklan cehen- nem azabını anlatıyor. Alelacele ıngiltere'ye gıdiş, kazanın olduğu yere yapılan kuisal zıyaret, morg- daki Martin'in bacaklan üzerine bırakılan çiçek demeti... Bu noktadan sonra, yaşanan umutsuzluk, özel bir romana dö- nüşüyor. Çünkü, Bemard Cham- baz, ailelerini parça parça eden dramı anlatırken, bir yandan da yazdığj her sayfayla aile bireyleri- nı bu ölümün çevresinde sonsuza dek bırleştinyor. "Antoine, kar- deşinin ölümünden sonra bana şöyle dedi." Bfliyor musun baba, 16 yıWa >aşayabileceğimiz en bü- yük mutluluğu yaşadık birlikte. " Bu romanı yazmak ıçın, Bernard Chambaz, Martin'ın odasma ka- panıyor. Bemard Chambaz'ın bu hayal edilmesi bile güç romanı yazdığı yazı masasını terk etmesı gerekiyor. İşe, öğrenaleriyle buluşarak başlıyor. Onlardan yaşadıklanna daır hiçbir şey sak- lamadan..Ve ardından "Hayat Ağaa" adlı romanıyla katıldığı ve kazandığı Goncourt Ödülü... ''Ben baba olmak içindoğmuşum.. .Kimüerinin kral olmak için doğ- duğu gibi."dıyor ve bunu kanıtlı- yor. Kültür Bakanlığı yurtdışında tanıtıma yönelik çalışmalannı sürdürüyor 'ŞehirPrestij Kitaplan'Kültür Servisi - Kültür Bakanlığı. Türkiye'nin yurtdışında tanıtılmasına yönelik çahşmalannı sürdürüyor. Türkçe ve Ingilizce olarak hazırlatılan "Şehir Prestij KjtapJan" dizisi de bun- lardan bin. Dızinın ılk üç kitabı"İstan- bul", "tzmir" ve "Edirne"nin basımlan tamamlanarak Kültür Bakanı Fikri Sağlar tarafmdan basına tanıtıldı. Söz konusu şehirlerin dününü, bugününü ve yannını anlatan metinlerin ve ünlü fotoğraf sanatçılanmn objektifınden görüntülerin yer aldığı kitaplar, özel kutulann içinde okurlara sunuluyor. I Dizinin ilk üç kitabı: I Istanbul,Izmir ve Edirne Kitaplardan ilki, Dr.Kazım Çeçen'in danışrnanlığında hazırlanan "İstan- bul". Kültür Bakanı Fikn Sağlar, 1993 yılı ve bunu izleyen on yılın "İstanbul on yıJı" ilan edilmesi ve ardından yayımma başlanan İstanbul Ansiklopedisi ile de- vam eden çalışmalann İstanbul Prestij kitabıyla yeni bir boyut kazandığmı be- lirtiyor:"Tûrkiye'yi bir 'Kültür Devleti', İstanbul'u bir 'Kültür Başkenti" olarak dünyaya tanıtırken, İstanbullıılara da Istanbullu olmanın onunı ve sorumlulu- ğunu hatırlatmak isthoruz." İstanbul'- un "Prestij Kitabı"nda, ilk olarak Prof. Semavi Evice, İstanbul'u "Şehrin Coğ- rafyası ve Topoğrafyası", "Şehrin Ku- ruluşu ve GelişmesT, "Fetibten Önceki Dönemlere Ait Eserier" adlan altmda dört bolümde ele alıyor. Eyıce, 136 sayfa süren yazısında oku- ra Istanbul'un geçmişini her yönüyle tanıüyor. Ardından Doç.Dr.Murat Bel- ge'nin "Çağdaş İstanbul", "Cumhuri- yet'in Değiştirdikleri'' ve "Gelecek Perspektilî"ara başlıklanyla incelediği "Geçmişi ve Geleceği ile İstanbul" bölü- mü yer alıyor. Son olarak da Prof.Dr. Metin Sdzen, "Istanbul'un Kültürel Varlığının Yeniden DegerlendiriJmesinin Önemi"ne dikkat çeklyor. Kitabı, fo- toğraf sanatçısı Ara GiÛer'in 90 dolayı- ndaki fotoğrafı ile 12 adet eski foloğraf ve gravür süslüyor. İkinci kitap, Fikri raflanyla zenginleşen kitapta. Yahya Sağlar'ın "Antik Ege uygaruğının, Kemal'in "Eğil Dağlar" adlı eseriyle Sa- çağlar boyu Batı Anadolu uygaruğınm mim Kocagözün "Kalpaklılar" ve ve Ege kıyılanndaki 500 yıüık Türk kûl- "İzmirTn tçinden" romanlanndan pa- türii sentezinin günümüzdeki metropolü" sajlar da bulunuyor. diye tanımladığı İzmir'e ait. Kürşat Bu- min'in danışmanlığında hazırlanan ki- tapta, Prof.Dr.Hasan Malay'ın "Aırtik Devirde Smyrnav> , Prof.Dr.Necmi Ül- ker'in "Bizans'ın Son Dönemlerinden Cumhuriyet Devrine Kadar İzmir(14.- 20,yüzyıllar)"\ Metih Gûrsoy'un "İzmir'de Ekonominin Dünü Bugü- nü", Prof.Dr.Çmar Atay'ın "Gelışün Sürecınde îzmir", Ptof.Dr.Gürhan Tû- mer'in "İzmir'de Kültür ve Sanat" adlı yazılan yer alıyor. 1991 yılında yitirdi- ğimiz fotoğraf sanatçısı Sami Göner'in koleksiyonuyla, Hüseyin Türkmenoğ- lu'nun ilk kez basılan eski İzmir fotoğ- Dizinin son kitabı, "Edirne". Köprü- leri. camileri, çarşılanrun mımarisiyle tarihı kültürümüzü en i\a yansıtan şe- hirlerimizden olan Edirne'nin kitabı, Kürşat Bumin'in önsözüyle sunuluyor. Ardından, sekizinci yüzyılda yaşanan ilginç bir olaya tanıklık eden bir mek- tup geliyor: Lady Monteque'in "Şark Mektuplan"ndan "Çiçek Aşısı"bölü- mü. Öğreniyoruz ki. çiçek aşısı, Edir- ne'der yazılan bir mektupla Batı Dün- yası tanıtılmış. Prof. Dr. Rahmi Hü- seyin Ünal'ın Selimiye Camii'ni tarutan yazısı, Prof.Dr.ZekJ Ankan'ın "İmar- İskan, Ticaret ve Ekonomisivk 14.-17. vüzyülarda Edirne", Prof.Dr.özdemir Nutku'nım "Edirne ŞenliklerT adlı yazılan, Edirne'yi tarihi. kültürü ve bu- günkü yaşamıyla tanıtıyor. Türkçe'de ilk kez yayımlanan, 16. yüzyılda îngilte- re'nın Türkiye elçilik rahibi görevlisi JohnCovel'in"1675 Ydmda Edinıe Yol- curağu Notian"nın da yer aldığı kitap. Edirne'nin, Sami Pekşirin tarafından havadan çekilen fotoğraflan, Sami Gü- ner'e ait 102 fotoğraf, \4 eski fotoğraf ve gravürle süslenmiş. Ülkemizi ziyaret edecek yabancı konuklara armağan edilmek üzere ikişer bin tane Türkçe. üçer bin tane de İngilizce basılan kitap- lara şu anda ulaşmak pek kolay dcğil. Ama bir süre sonra satışa çıktıklannda,' sadece yabanalann değıl. kendi şehirle- rini tanımak isteyenlerin de ilgisini top- layacak gibi görünüyor. ÖzgüHük Billncjmn Dayamftnaz Hafifliği. AHMETCEMAL Özgürlüklerin doğrudan sahıplerine karşı korunması uğ- runa verilen savaşımlar, özgürlüğün tarihinde özel ve kü- çümsenemeyecek bir yer tutar. Bunun nedeni, özgürlüklerin kötüye kullanılmasmın özgürlükler açısından en az özgür- lüklerin başkalannca tanınmaması kadar büyük bir tehdıt oluşturmasıdır. Dahası, kötüye kuUanmanın bu bağlamda çok daha öldürücü bir tehlike olduğu da söylenebiür. Çünkü kötüye kullanma yoluyla sahibi tarafından yıkıma uğratılan bir özgürlüğün varoiuş gerekçesini başkalanna karşı ınandı- ncı biçimde savunabilmek, neredeyse olanaksızlaşır; böyle bir dunımda bir kez kötüye kullanma yoluyla kendi varlığını yadsımış bir özgürlüğün gereklıliğini kanıtlamak, çoğu kez o özgürlüğün başlangıçta elde edılebilmesi için venlen sava- şımdan çok daha uzun ve çetin bir savaşımı gereklı kılar; o özgürlüğün gerekliliğine ilişkın inancı yeniden uyandırabil- mek, kimi zaman özgürlüğü kazanmaktan da zordur. Bu söylenenler düşünce özgürlüğü ve onun önemli bir par- çası olan basın özgürlüğü için de öncelikle geçerlidir. Düşün- celerini dile getirebilme özgürlüğünün hakaret eylemine, basının haber verme özgürlüğünün ise kişilik haklanna yö- nelik smırsız bir saldınya dönüşmesi gibi konulara ılışkin tartışmalar ve bunlan engellemek için alınan önlemler, gü- nümüzde uygar dünyada doğrudan demokrasinin bir gereği ve yine doğrudan sözü cdılen haklann güvencesi sayılmakta- dır. Bu anlayışdoğrultusunda özgürlük kavramı, birsımrsız- Iıkla değıl, fakat kendi sınırlannın bilincinde olmayla örtüş- mektedir. Ülkemizde özellikle son zamanlarda sahnelenen ise, nere- deyse bilerek ve isteyerek, bu özgürlüklere doğrudan sahip- lenince öldürücü darbeler yöneltilmesinden başka bir şey de- ğildir. Türkiye'nin genç demokrasisinin tarihi bugüne kadar daha çok özgürlüklerin, onlan kullananlarca, bu özgürlük- leri dışardan yadsıyanlara karşı savunulmasının tarihi ol- muştu. Görünüşe bakılırsa bundan böyle aynı tanh, sayfa- lannda bu kez özgürlüklerin doğrudan onlardan yaraıia- nanlara karşı korunmasının hikayeferini banndıracakur. Bunun böyle olacağını şimdiden görebilmek için kapsamlı ya da bilimse] araştırmalann yapılmasına hiç gerek yoktur. Gazete ve özel televizyonlar bağlamında birkaç saptama, durumun ciddiyetini göstermeye yeterlıdır. İlk örnek ıçın bıraz geriye dönersek, yaklaşık iki yıl kadar önce basınımızda "ansikJopedi olayı" adıyla başlayan olayın, bazı büyük tirajlı gazeteler arasında ne ölçüde düzeysiz ve "rekabet" diye adlandınldığmda bu kavramı ancak çamura bulayabılecek bir kapışmaya yol açtığmı kolaylıkla görebili- riz. Bu kapışma, sonunda okura karşı tam anlamıyla bir saygKtzlık kampanyasına dönüşmüş, ansiklopedi dağıtan gazeteler birbirlerinin verdikleri ansiklopedilerin "kalitesiz- Hgf* konusunda okurlannı uyanrken, gerçekte genel olarak basmm güvenirliğini nasıl tehlikeye attıklannın ya bilıncine varamamışlar, ya da her ne pahasına olursa olsun daha çok satma uğruna gerçekte kendi saygınlıklannı satmaktan çe- kinmemişlerdir! Bu aradagazetecilığın birincO görevi, başka deyişle haber verroe görevi de. örneğin bu ülkenin başbakanı- nın yurtdışı gezilerinin doğru yorumlannı yansıtamayacak kadar geri plana ıtilmıştir. Bu arada sözü edilen kapışma, ansiklopedi kavramını çabura bulamakla da yetinmeyerek kimi gazetelerin sahiplerini ve onlann ailelerini de hedefle- meye başlamıştır. Bunun sonucunda Türkiye'de her sabah haber almayı bekleyen yüz binlerce gazete okuru. gazete sa- hiplerinden kimin ailesınde "gayrimüslimlerin" bulunduğu- nu. kimin "psikopat" olduğunu, kımlerin özel yaşamlannda hangı "yakışıksız" ilişkilen kurduklannı birer haber(') diye okumak zorunda bırakılmıştır. Bu kara çalma kampanyası- na özel televizyon medyasının da kanşmasıyla birlikte ola- yın boyutlan çok genişlemiş, böylece Türk okuru her gün sergilenen düzeysizlikleri hem görsel. hem de rşitsel yoldan •• izleyebilme olanağına kavuşmuştur! Bütün bunlann sonu- cunda Türk okuruna ve televizyon izleyicisine verilen mesaj ise "kişisel yararlan ve parasal kazanç sağlama amaçlan ge- rekü küryorsa, tstedikJerine istedikleri gibi sövüp sayabilecek- leri, çamur atabilecekleri" mesajından başkası olmamıştır! Devletin resmi televızyonunun yanında özel televızv onla- nn da etkinlik göstermeleri. Batı demokrasilerinde bireylerin doğru haber alma özgürlüklerinin güvencelerinden bin sayı- lır. Bu güvence, aynı zamanda sağlıklı ve sağduyulu bir ka- muoyu oluşturma açısından da önem taşımaktadır Yıne Batı demokrasilerindeki özel televizyonlara ilişkin yasal dü- zenlemelerde, bu medyanın çok büyük olan koşullandırma gücü göz önünde tutularak. olumsuz koşullandırmalann olasılığı bağlamında önlemler açısından tıtızlik gösterilmek- tedir. Bu arada televizyon medyasında -izleyıcılen etkileme gücü nedeniyle- üshıp öğesimn yozlaştınlmamasına da dik- kat edilmektedir. Bütün bunlardan kolayca anlaşılabıleceği gibi. Batı'daki gelişme sürecine egemen olan anlayış açısın- dan özel televizyonculuk. kesinlikle ekrana çıkıp ıstediğini istediğı biçimde söyleme gibi bir sınırsızhkla eşanlamlı değil- dir. Oysa ülkemizdeki bazı özel televizyonlar. en sert eleştiri- Ieri yapmarun bile üshıpsuzluğu koşul kılmadığının. tam ter- sine üslupsuzluk ve saldırganlık çıkış noktası alındığında. cleştirinın hedefinden saparak insanlan düşündürmek \erinc aşın duygusalhğa ve nesnellikten aynlma>a ıtecegının bılin- dne henüz yeterince varamamış gözükmektedırler. Haklann, dolayısıyla da özgürlüklerin kötüye kullanılma- ması. günümüzün hukuk devletlerinde. başta ana>asalar ol- mak üzere, çeşitli yasal düzenlemelerde değişik yaptınmlarla güvence altına alınmıştır. Ancak bu bağlamda en güçlü gü- vence hiç kuşkusuz o özgürlüklerin sahiplerinin çok sağlam. kendi sınırlannı dışardan uyanya gerek bırakmaksızın sap- tamasına olanak sağlayacak bir özgürlük bilincini geliştirmiş olmalandır. Bir hukuk devleti olduğu anayasasında belirtilen Türki\e Cumhuriyeti'nde özgürlükleri. onlann kötüye kullanılması- nın yol açacağı sonuçlar konusunda uyanda bulunarak ko- rumak, günümüzdeki durum karşısında. kendini aydın s;ı- yanlann birincil görevlendir... Kültür Bakanı Fikri Sağlar, yabancı konuklara armağan edilecek prestij kitaplarını bir basm toplantısıyla tanıtü. Zühtü Müridoğlu anısına sergi KültürServisi - İstanbul Mine Sanat Galerisi'nde. 21 ocak-21 şubat tarihleri arasında Zühtü Müridoğlunun anısına belgesel ağırlıklı bir sergi yer alıyor. Sergidc. izleyiciye Müridoğlu'nun karakalem, suluboya ve pastel desenlerinin yanı sıra tahta ve bronz heykelleri ile Prof. Adnan Çoker'in koleksiyonunda bulunan bir he> kcli de sunuluyor. Serginın bır özelliğı de Müridoğlu'nun tamamlayamadan öldüğü bir heykelinin de bulunması. 35 cm yükseklikteki bronz balerin heykelinı sanatçının >anm bıraktığı dunımda MimarSinan Universitesi öğretım üyesi Ferit Ozşen döktü. Bunlann dışmda. sanatçının fotoğraflan, ödülleri ve kimi kişisel eşyalan da görülebilir. Tansu Bele'nin ikincikitabı Kültür Servisi -Tansu Bele'nin "Ay Geceye Yalnız Doğar" adlı ikinci öykü kitabı, Demet Yayıncılık'ın öykü dizısinde yayımlandı. İlk kitabı "Ah Benim Bir Başıma İstanbul Kadınlığım" adını taşıyan yazann bu kitabında dokuz öykü yer alıyor. Düşle gerçeğin karmaşık bütünluğü üzerine kunılu öykülerinde Bele, fantastik betimlemelere yer verirken, toplumumuz insarunın iç vedış dünyasmda ortaya çıkan çaüşmalar üzerinde duruyor. îsviçre'de Uluslararası Dans Yarışması Kölrör Servisi -İsviçre'deyapılacak Uluslararası Dans Yanşması'na iki Türk öğrenci katılacak. 25-30 ocak tarihleri arasında îsviçre'nin Lozan kentindeyapılacak yanşmadaülkemizi MimarSinan Universitesi Devlet Konservatuvan Bale Anasanat Dalı Klasik Bale Bölümü lise 2. ve 3. sınıf öğrencilerinden İlke Kodal ile Ahu Özgür temsil ediyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear