13 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
29 TEMMUZ1993 PERŞEMBE CUMHURİYET2 SAYFA KULTÜR İngiliz Kraliyet Balesi, festival seyircisine uzun yıllar belleklerden silinmeyecek bir dans şöleni yaşattı DameNınette'ninçocuklanGEYVAN MCMILLEN Geçen yaz Lomtra'da Anthony DoweH ıJe Jngiliz Kraliyet Bale Topiiıluğu'nu 1993 Uluslararası İstanbul Festivali'ne davet ederken yaptığun görüşmede, Do- weü Dame Ninnette'in bir öğrencisi ta- rafından Türkiye'ye davet edilmekten ne kadar mutluluk duyduğunu ve bu turne- nin gerçeklesmesini çok arzu ettiğini söy- lemişti. (Dame Ninnette de Valpiş İngi- liz Kraliyet Balesi'run olduğu gibi, Türk Balesfnin de kurucusudur.) Aradan I yıl geçtikten sonra, çok ge- niş bir kadroyla AKM'nin büyük sahne- sini Co\ eırt Garden'a çeviren (Covent Garden Londra'da sürekli dans ettikieri sahne) Kraliyet Balesi, kendi ışık, dekor ve teknik kadrosuyla iki degişik prog- ram izleme olanağı verdi ve gösterdikleri performans olağanüstüydü. Topluluk 5 gün içinde biri matine ol- mak ûzere toplam 6 temsil vererek insan enerjisinin disiplinli çabşma i)e nasıl ye- RF ale geleneğinin en üstünprneklerinden biri olan İngiliz Kraliyet Balesi, beş gün içinde altı temsil vererek insan enerjisinin disiplinli çalışma ile nasıl yenilenip, limitlerinin zorlanabileceğini başanyla gösterdi. nilenip, limitlerinin zorianabileceğini ba- şanlı bir şekilde gösterdi. Bu tür çalışma ve sistem yalnız Kra- liyet Balesi'ne dzgü değil tabü ki. Ül- kemiz sınırlannın dışına çıktığımız anda. Batı'da evrensel kabteye ulaşmış bütûn topluluklaraynı tempoda çalışmaktalar. Haftada yalnız l temsil vermek sadece bizim ülkemize özgû... Bu arada önemli bir nokta da, bu topluluklann hepsinin bağımsız birer bale topluJuğu gibi calışı- yor olması. Çalışma sistemleri ve alt- yapılan tamamen bir bale topluluğuna özgû. Ömeğın; Londra"da Covent Gar- den sahnesini. hem Kraliyet Balesi hem de opera paylaşmaktadır. Ancak, bunun dışında bütçeleri. gösteri günleri, idari kadrolan tamamen aynlmıştır. Bize gelince, Devlet Opera ve Balesi 33 yıJdır Opera'mn hakimiyeti altında yü- rûtülmektedir ve tamamen bağımsız dü- şünülmesı gereken iki sanat dalının bira- rada ele alınmasının doğurduğu sorun- lar da yine birarada düşünülüpçözülme- ye çabşılmaktadır. Bu durum da balenin ve operanın gelişmesini olumsuz etkile- mektedir. İngiliz Kraliyet Balesi topluluğunun Sanat Yönetmeni ünlü dansçı Anthony Dotrefl ile televizyon için yaptığıınız söy- leşide, kısaca ingiliz Bale Ekolu'nü yara- tan Dame Ninnette de Valoisin, her za- man yenilikçi, iyi eğitimden ve üstûn performanstan yana olduğunu söyle- mişti. Yetiştirdiği koreograilara örnek olarak Frederick Asfatoa ve Kenneth M«c Mülan'ı gösterebilinz. Bu iki koreog- rafın tngilız Bale Ekolü'nü yaratmakta büyük katkılan olduğunu belirtirken, "Biz miDetçe içe dönük »e duygtduyuz- dur. Bu dansımıza da yansımıştır. Bu ara- da dün>a dans kültürünü önemli diçüde etkileyen danscılar da yetistirmevi başar- mtş bûlunınaktayız" demiştir. "İngiliz Ekolü'nün kendine has du- yaruuğmı en güzei gösteren yapıtlanndan biri olan "Month in the Country"yi, bir Rus hikayesi olmasına rağmen tam bir Jngili/ duyarldığıyla o>nayabilmemizde- ki önemli neden, Frederick Ashton'ım dü- şünce ve hislerini koreograflane yansı- sonra, Fransız inceliği, zerafeti ve güzel- liği esere bambaşka bir anlam ka- zandırmış. Sylvie Guillem, son zaman- larda Fransızlar'ın yetiştirdiği en ünlü balerin. 26 yaşında ve kariyerinin doruk noktasında. Üçlü programın son eseri, Francis Po- ulenc'in müzıği için Kenneth MacMillan'ın yaptığı Gloria adb m o dem baleydi. Giysı tasanmı Andy Klun- der, ışık Bill Beşant'a ait. Kenneth Mac- Millan, dehası İngiltere adasının dışına çıkmış, dünyava malolmuş bir usta. Daha çok konulu baleieriyle ünlenmiş, hareketlerle teatral dansı ve kendine özgü anlatım tarzını başanyla bütünleş- tirmesı en beürgin üstünlüğü denebilir. "Gloria", Vera Brittaio'in "Gençtik Vasiyetnamesi" adlı eserinden esink- nereic yapılmış bireser. îkibinli yıllara gi- rerken danscılann en zor bale hareketle- rinin kolaylıkla üstesinden geldikleri bir dönemde klasik balenin de kendi kalı- planndan çıkıp dansçının bedenini deği- şik yollarla kullanmasının önemli örnek- lerinden. Kraliyet Balesi'nin 2. Programı 3 per- delık Mayerling BaksTydi. Avusturya- Macaristan fmparatorluğu Veüahtı Prens Rudolf ile 17 yaşında ki Barones Mary Vetsera'run ölümle sonuçlanan hı- kayelerini konu alan eserin müziğı Franz Liszt, koreografısi Kenneth MacMillan, sahne tasanmı \icbolas Georgiadis. ışık tasanmı da John B. Read'a ait. MacMıl- lan her zamanki dehasıyla bu eserinde f aloi tmayi başarmasıdnr" dıye ekledi. Bu konuyla birükte aklıma geien, ül- kelerin kendi kültürlerini bale sanatına yansıtabilmek için kendi koreograf- lannın yarattığı eserlere öncelik tanıma- lannm önemi oluyor. flk akşam izlediğim 3"lü balelerin hep- si dûnyada deha olarak nitelendirilen koreograflann eserlerinden oluşuyordu. Çok farklı olmasına rağmen birbirine çok yakışan bu 3 yapıtı zevkle izledik. 1. eser "BaDet ImperiaT- Müzik: Çay- kovsfci, Koreografi: Balanchine, Ta- sanm: Eugeo Betman. Balanchine'in tüm eserlerinde olduğu gibi. konusuz, dansçıyı ön plana çıkartan, neo-klasik balenin inceliklerini taşıvor. 1941 yılında ilk sahnelendiğinde Marius Petipa'yı ve gençliğınin StPetersburg'undaki klasik A. KM'yi Covent Garden'a çeviren Kraliyet Balesi 'nin gösterdiği performans olağanûstüydü. balenin görkemini anımsatan duygular- la haarlamış olan Balanchine, dünyanın birçok koreografina ilham kaynağı ol- muş birsanatçıdır. îngiliz Kralıyet Bale- si bu eserde Balanchine'in topluluğu olan (New York Cit> Ballet) olduğu ka- dar Balanchine ekolünü yansıtamadıiar. Ancak eğitimlerinin getirdiği mükem- mellikle. kendilerine yakışırşekilde "Bal- let ImperiaJ"ı dans ettiler. 2. dans olan "Köyde Bir Ay" (A Month in the Country% İngiliz ekolünün tartışmasız başvapıtİanndan biri. Cho- pin'in müziği, Julia Treveiyan Oman'ın giysi tasanmı ve Frederick Ashton'un koreografisi ile seyrine doyulmayan bir eser. Asnton bu balesinde hareketlerle hi- kaye anlatma sanatının eşsiz bir örneğini vermiyor. Nathalia Petrovna rolündeki Franstz ballenna Sylvie Guillem'ın ku- sursuz dansı ve rolü yorumlama biçimi. katumca gecenin en güzel anlanndan bi- nydi. Yıllar önce Rus balerina Natalia Makarova'dan a>™ rolü izlemiştim; Makarova'nın Rus olmasından kay- naklanan ılgınç ve detaylı yorumundan alois'in iki ayn kültür ve ülkedeki çocuklan'ndan İngiüzler bıraktığı mirası evrensel bir kaliteye ulaştınrken. Türk Balesi de yenilikçi ve yeniden oluşturulacak doğru yapılanmayı gerçekleştirmeli. konuyuçok iyi işlemiş. Balenin benı tek sıkan tarafi, çok uzun olup, lüzumsuz sahnelerinin bulunması. Eserin so- nundaki ikili danslann güzellığiru ön plana alarak diğer sahnelerin danstan zi- yade teatral ağırlıklı işlenmesı, eseri ağr ve zor seyrediür hale getiriyor. MacMıl- lan amaana ulaşmış ama izleyici için açış acısından zor bir eser ortaya çıkarmış. Oysa MacMillan'ın diğer konulu balele- ri. örneğin Romeo-Juiliet, Manon, Pago- dalar Prensi gibi eserier. çok daha sürük- leyici. Bir koreografın her eserinin iyi olması tabü kı beklenemez, evrensel kaliteye ulaşması önemlidir. Dünyada çok az sayıda koreograf bunu başarabilmiştir; araJanndan bazılan dans sanatına getir- dikleri yeniüklerle dansın gelişmesini sağlamışlardır. Kenneth MacMillan 63 yaşında kajp krizinden öldüğü zaman, dünya reperîuvarlanna ölürnsüz eserier bırakmıştır. İngiliz Kraliyet Balesi bale geleneğinin en üstün ömeklerinden biri- dir. Dansta festivalin odak noktası ola- rak her zaman hatırlanacak. 21. Uluslararası İstanbul Festivali, se- yircisine uzun yılJar belleklerden silinme- yecek bir dans şöleni yaşattı. Dame Ninnette de Valois'nın iki ayn kültür ve ülkedeki çocuklanndan fngi- lizler bıraktığı mirası evrensel bir kalite- ye ulastınrken, Türkiye'de bizler ancak çeşitli makamlara sunulan önerilerin ve reformlann hiç vakit kaybetmeksizin ele alınıp uygulanması gerektiğini söyleye- bilmekteyiz. Türk balesıni de evrensel kaliteye götürecek tek çözüm yenilikçi ve yeniden oluşturulacak doğru yapılan- ma olacaktır. Yevtuşenko, öO.yaşını kutladı 'Biz öldü^emeyen birefsaneyiz..' Kültûr Seniâ - Güle gfiJe kmrazı bayrağmt/henı dostum hem düşmanımdın/kınnızı bir perde gibi ardında/donarak öltnüş ce- sederi sakladm/ neden yaptin bunu bize kırmızı bayrağım?" Bun- lar 60'li yıllann ünlü Rus şairYevgeni Yevtuşenko'nun dizeleri. Yeştuşenko'nun altmışma yaşgünü geçtiğimiz günlerde Mos- kova'da görkemh bir törerde kutlandj. Törenin açılışıru yapan Kültür Bakanı Yevgeoi Sldorov, "Bakın şu tüta basa dolu salona. aynı 60'Iardaki gibi''" sözleri, beyazlanmaya yüz tutmuş saçlan ve Glasnost öncesi kıyafetle- riyle salonu dolduranlann alaycıftsıtıltısıylakarşılandı. Ama bu burukluk Yevtuşenko'nun sahneye çıkmasıyla uçup gitti. Gece bir doğumgünü kutJa- masından ziyade, Stalinizme başkaldırmış ve dizelerinin karşıkonulmaz gücüyle Rus halkını etkisi altına almış 60 ku- şağı şairlerini anma toplantısı- na dönüştü. Rusya Fedarasyonu Başkanı Boris Veltsin gönderdiğı kutla- ma mesajında "Bugfin aJtnuş harekerinin öncülerinden biri altmış yaşına giriyor. O zaraan- larsizin gibi bilincli gençkr saye- sindedir ki, Rus insannun aydı- nlanması ve özgürleşmesi sağla- nabilmistjr.' divordu. Yevtuşenko 1956yılındayasak birkitabı savunduğu için üniversiteden aülrruş, 1968 yılında Rusya'nın Çekoslavakya'yı işgaline karşı çıkmış ve 1979 yılında Afganis- tana girmesini protesto etmisti ama tüm bunlararağmenkendi kuşag^nın diğer aydınJannın kaderini paylaşmarruş. arkadaş- lan Sibirya'ya sürgüne gönderilirken o, devlet ödülleri almış. kitaplan yaymlanmış ve yurt dışına gezilere gitmesine izin veril- mişti. Tüm bunlar yüzünden eleşürilmiş, isyanı mesleğe dönüş- türmekle suçlanmıştı. Glastnost'un ilk günlerinde Gorbaçov'- un yanında yer alan şairin 1991 yıhnda ateşli bir Yeltsin taraf- canna dönüşmesi de eleştirilere hedef olmuştu ama Yevtuşen- ko'nun törenin kapanışında okuduğu "Aftmş kuşagı"adlı şiir- de bu eleştirilere cevabını veriyordu: "'Bırakın bize satılımş de- süıler/ikiyüzlü desinler farketmez/biz bir efsaneyiz/vüzüne tükü- rülen ama öidürülemeven ' Beatles'ın 500'den fazla fotoğrafı bugün Sotheby'ste satışa sunuluyor Görünmeyen sahnearkaa... Kültür Servisi - Efsanevi Be- atles topluluğunun üyelennin yeni bulunan 5000'in üzerinde fotoğrafı bugün, Londra'nın ünlü müzayede salonu Sot- heby'ste satışa sunuluyor. Fotoğraflar, 1963 yılında. Beatles'ın dünya çapında ün kazanmasını sağlayan dört ay- lık Amerika turnesi sırasmda Life dergisinin muhabiri Terry Spencer tarafından çekilmiş ve 100 tanesi dışında daha önce hiçbiryerde yayınlanmış. Bugfin yetmiş beş yaşında İkina Dünya Savaşı'nda pi- lot olarak görevyapan Spencer, tüm engelleri aşarak Beatles üyelennin tümüyle erişilmez ol- duğu bu turnedönemi boyunca sahne arkasmda resimlerini çekmeyi başarmış. Bugün 75 yaşında olan Spencer o günleri şöyle anlatı- yor: "Hapishane hayatı yaşıyor- İardı. Canlan o kadar sıkılıyor- du ki, benim fotoğraf makinemle oynamaya başladılar, ben de on- lara forograf cekmeji öğrettim. Bundan da sıkılınca oyuncak trenlerie oynayıp, gazete ve der- gtleri satır satır okumaya baş- ladılar' Spencer, konserlerde hayranlanmn nasıl çığlık at- maktan şarkılan duyamadık- Jannı hatırlıyor: "Müziğin sesi çığlıkları bas- tnrsm diye öyle açılıyordu ki, her konserden sonra sağır oluyor- dum ama onlar 1964'ün sonuna Erişilmez Beatles üyeleri, aslındji bir hapishaoe yaşamı yaşıyorlardı; dJnlenme anında Leımon. kadar başlanna geieninin ne ol- duğunu anlıyamadılar. Bu kadar popüler oldııklanna inanamıyor- lardı.' Spencerin John Lennon, Pa- ul McCartney, George Harrison ve Ringo Star ile geçirdiği gün- leri ve gece gündüz oturup laf- lamalannı anlatan yaası o dö- nemde 6 milyon ürajı olan Life dergisinde altı sayfa yer ay- nlmış. 1972 yılında dergi yayın ha- yatına ara verdiğinde. tüm ne- gatifler yayın haklanyla birlikte Spencer'a verilmiş. Bugün, bu siyah beyaz fotoğraflar. nega- tifleri ve telif haklanndan olu- şan paket 35.000 pound ila 50.000 pound arasında alıcı bulması bekleniyor. Vnlarestettilerve tartışıyorlardr AHMET CEMAL Sanınm artık bir toplumsal hastahğa dönüştüğünü söyle- yebileceğimiz bir toplumsal alışkanlığunız var: Soyut düzey- deki tartışmalanmızla somut gerçeklerimiz arasında bir türlü iletişim sağlayamıyoruz. Bunun temel nedenlerinden biri, hiç kuşkusuz, somut gerçeklerimizin temellerine inmemizi ola- naklı kılacak bilgi donanımından yoksun oluşumuz. Özellik- le sanat dünyamızda, kendi sanatçıfanmızca yaratılmış kimi ürünJeri yorumlamakta bunca yetersiz kalışımız. başka türlü açıklanamaz. Bu bağlamda sergilenen görünüm, şöyle: Tartı- şmalar bizim ortamımızda da elbet eksik değil; gelgelelim bunlar, ya ashnda başka ortamlarda varolan ve bir "rooda- ya" uymak için bizde de varmış gibi ortaya atılan sorunlar üzerinde odaklaşıyor, ya da gerçekten kendi sorunlanmız ve ürünlerimiz ele alındığında. yüzeyselin ve sıradanhğın ötesine pek geçilemiyor. Kendi sanat eserlerimizin ciddj bir tuturnla temellendinl- mesi ve değerlendirilmesi eylemi, bunu yapması gerekenlerce yeterli yoğunlukta gerçekleştirilemeyince, iş bir anlamda aya- ğa düşüyor ve başta magazin basını olmak üzere. bu konuda sorumlıiluk bilincinden ne yazık ki çok uzak bir medyanın düzeysiz malzemesi olup çıkıyor. Son zamanlarda bu dunımun en çarpıcı ömeklerinden bazılanna, Türk sirıemasının yeni ürünlerinin değerlendiril- mesi bağlarrunda rastbyoruz. Bu konuda bir noktayı hemen başlangıçta vurgulamaîc. özelHkle önem taşıyor. Son yıllarda Türk sinemasında, sıradan yargılarla asla yetinilemeyecek te- mellerini bir yandan sinema estetiğinin ilİcelerinde, öte yan- dan da Türkiye'nin toplumsal gelişmelerinin olgulannda bul- ması gereken nesnel incelemelerle değerlendirilebilecek film- ler yapıldı. İncelemelenn bu niteliği taşıması, bir yandan sirıe- mamızın vardığı noktanın iyi saptanabilmesi, öte yandan da bundan sonra yapılması gerekenlerin sağlıklı biçimde öne- rilebilmesi için gerekli. Bu tür çalışmalara yetkin düzeyde bir örnek olarak, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakül- tesi öğretim ü>elerinden Dr. Gülseren Güchan'm "Toplumsal DeğişıneveTürkSinemasr'*adbkitabıgöstenlebılır."Toplunı- sal Değişıne ve İç Göç", "Sinema ve Topium", "Türk Sine- masınuı Tarihsel Gelişimi >e TopJumla llişkileri", "Kente Göç Eden İnsanın Türk Sineması'nda Değişen Profili" gıbı bölüm- lerden oluşan bu kitap. örnek nitelığiyle ele aldığı fılmlerde izlenen çözümleme yöntemiyle sinemaya bilimsel açıdan nasıl eğilinmesi gerektiğini çok iyi sergiliyor. Ne var kı asıl sorun, kitabın yazannın da doğru saptadığı gibi, bilimsel bakış acısından sinemamıza henüz yeterince ilgı duyulma- ması, genel değerlendirmelerin ötesinde, sinemamıza daha "yakın planlar*'la bakılmaması. Bu yetersizliklerin sonucunda ortaya, örneğin özel televiz- yonlarda çaiışan yorumculann filmlen "sapık olanlar ve ol- mayanJar" diye anıflandırmalan, ya da en çok satmakia övü- nen gazetelerin yine son dönem Türkfilmlerindenbazılannı, hiçbir gerekçe göstermeksizin "saçma sapan" diye nıtelendir- meleri veya o fîlmlerin başoyunculannı oyunculuk güçleri acısından değil, ama ne zaman ve nerede soyunduklan acısı- ndan değerlendirmeleri gibi durumlann çıkinası. hiç şaşırtıcı gelmiyor. Genelde yabancı filmler için sütunlar boyu yazı yaalması, ama bizimfilmlerimiziçin aynı "c6merth"ğin" gös- terilmemesi ise, kanîmca bir başka olasılığı çağnştınor: Ya- bana filmler için Önceden çıkmış yabana dildeki incelemele- rin sayısı kabanktır; bütün iş bunlan özet ya da yan-özet biçi- rnindc aktarmaktır; oysa kendifilmlerimiziaynı düzeyde de- ğerlendirebilmek, aynı düzeyde bilgiye dayanan özgün çabayı gerekü'rir. Bu durumda "mesnetsiz armak" çok daha kolay değil midir? Polonyalı romana Tadeusz Borovski'nin, bir zamanlar Yazko Yayınlan arasında, Zeyyat Selimoğlu'nun nefis ceviri- siyle çıkanu Taşlaşan Dünya" adb romanının bir yerinde an- latıcı. yaşanan oigularia ilintisiz esletik tartışmalar yapanla^- dan söz ederken şöyle der: "Bizler pfctik ve ölüyorduk, «olar estettiler ve tartışıyorlardı.** Bizim ortamımızda gerçi pis ol- mamız ve ölmemiz söz konusu değil. Ama örneğin moderniz- min ne olduğunu doğru düriist öğrenemeden, bu konuya iliş- kin kendi dilindeki başvuru kaynaklannı yeterince tamamla- yamadan en koyu postmodernizm tartışmalannm ıçine gir- miş, **bilgi özürlö" olması nedeniyle kendi sanatçılannın üret- üklerini estetiğin ve toplumbfurnin temeh'ne oturtamamış bir toplumda bu bağlamdaki işlerin estetlikleri "kendilerinden menkul" kişilere kalması, ancak: Bizler kısırdık ve kuruyor- duk, onlar ise estettiler ve tartışıyorlardf' dememize yol açabi- lir! Günün birinde raflanmızın, öıneğin kendifilmlerimizüze- rine kaleme alınmış özgün incelemelerle dolmasından kay- naklanacak övünç, filmlerimizin yabana festivallerde ka- zandığı ödüllerden duyduğumuz mutluluktan az olmaya- caktır. _..,... "ToplumsalDeğişme ve Türk Sineması"'. İmge Kitabevi, Ankara 1992. Media ansiklopedisi "Axis" Fransa'da KültürServisi- Fransa'da, Hachette Yayınevi. geçtiğimiz ay değişik medya alanlannı kapsayan geniş bir ansiklopediyi piyasaya sürdü. Yaab, görsel medyalardan bilgisayardünyasına kadar pek çok konuda başvuru kaynağı olma özelüği tasıyan ansiklopedi, 7yıllık bir çahşmanın ürünü olarak ortaya çıktı. 700yazar tarafından 110.000 madde kaleme abndı. 18cilt olan "Axis" ansiklopedisi. sinema tarihini de geniş kapsamlı bir şekilde ele ahyor. YakJaşık 12 milyon Türk Lirası değerindeki ansiklopedi: 6 sözlük, çeşitb konularda lOdosya. 1 atlasve 1 index kitabı ve 24 \ideo kasedini içeriyor. Aynca bir opük disk, setin en küçük parçasını oluşturuyor. 10 gram ağırhğındaki bu disk cepte taşınabiliyor ve ansiklopedideki tüm maddeleri içeriyor. Kültür-Sen'intalepleri ANKARA (A.A) Kültür Emekçileri Sendikası (Kültür-Sen), işkolundaki sorunlar ve isteklerini içeren bir raporu. Kültür Bakanlığı'na sundu. Sendika Genel Başkanı Şakir Dedebalı ve bazı yönetim kurulu üyeleri de hanrlanan raporu Kültür Bakanı Fikri Sağlar'a iletilmek üzere, ilgililere verdi. Bu sırada bakanlık önünde toplanan 35^40 kişilik sendika üyesi de raporun iletilmesinden sonra sessizce dağıldı. Kültür-Sen'in belirlediği ve hemen sürece dayalı olmak üzere, iki ana başlık altında topladığı raporda. üyelerinin sosyal, özlük, sendikal sorunlan, ve talepleri dile getiribyor. Raporda"Kültür Bakarüığı, taraf kabul edeceği sendikamızla, artık tophı sözkşme masasuıa oturmalıdır" deniliyor. "Milletler ve Milüyetçitik" KültürServisi - EJ.Hobsbawm'ın "Milletler ve Milliyetçilik" adb kitabı Aynntı yayınlanndan çıktı. İskenderiye doğumlu ünlü tarihçi Eric J. Hobsbavvm " 1780'den Günümüze Milletlerve Milliyetçilik "Program, Mit, Gerçekçilik" adlı kitabında, millet ve milliyetçilik serüvenini derinlemesine inceb'yor. Son iki yüzyıllık tarihin bulamk sulanndan çarpıa sonuçlar cıkararak milb'yetçiliğin; insanJann zenginleşen kimb'k arayışlanmn çok gerisinde kalan ve 'geleceği olmayan' bireğjlim olduğunu sapüyor. Halen Londra Üniversitesi"ne bağb Birkbeck College'de iktisadi ve toplumsal tarih profesörü olarak çaiışan Hobsbawm, tarih çabşmalanna üyesi olduğu İngibz Komünist Partisi'nin 'Tarihçiler Grubu'nda başladı ve Marksist olan ve olmayan tarihçileri ortak bir temel üzerinde buluşturmayı amaçlayan "Past and Present" adlı dergide sürdürdü. Hobsbawm, "yeni'cmek tarihi yaklaşımının, toplumsal hareketleri vedönüşümleri. iktisadi. toplumsal, siyasal, kültürel veyasal yönleriyle bir bütün olarak ele alması gerektiğini vurguluyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear