25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
24 TEMMUZ1993 CUMARTESİ CUMHURİYET2 SAYFA i KULTUR 21.ULUSLARARASI ISTANBUL FESTIVALI'NIN ARDINDAN: Ingiltere'de Dans ve Kraliyet BalesiJAK DELEON ^ Fransız balerin Madeleine Gırimard. 1784 ydında Londra'yı ziyaret ettiğin- de şu sözleri söylemişti: "Bu şehirde bir an bile yalnız kalmadım. Ingilizler bana yoğun ılgı gösteriyor. Her yerde övgüyle karşılanıyorum." Balesever bir toplum olan İngiliz ulusu, yaklaşık 100 yıl sonra Adeüne Genee ve Aıûıa Pavtova'ya kucak açıyordu. "Modern Dancing and Dancers" (1912) başlıklı bir kitap yazan Crawford Flitch, Adeli- ne Genee ıçin "İngiliz balesi ona çok şey borçludur" diye yazar. Danimarka doğumlu Gene, 1897 yılında İngilte- re'ye gelmiş ve 19 yaşmda Londra İmparatorluk Tiyatrosu"nda "prima baüerina" olarak sahneye çıkmışü. Birçok dans tarihçisine göre, Adeline Genee İngiliz balesine "saygınlık" ge- tirmişti. Genee'den sonra Imparator- luk Tiyatrosu'nda Lydia Kyasht ve Phyilis Bedells "pnma ballerina" ola- rak sahneye çıkmış, 20. yüzyılın baş- lannda İngiltere'de klasik bale yetkin- leşmeye başlamıştı. 1920 yılında "Association of Opera- tic Dancing of Great Britain" (Büyük Britanya Opera Danslan Birliğı) ku- rulmuştu. 1930'da da "British Ballet Organisation" (İngiliz Bale Kurumu) oluşturulmuştu; bu kurumun adı 1936 yılında '"Royal Academy of Dancing" (Kraliyet Dans Akadenusı) olarak de- ğiştirilmişti. Bu arada Marie Rambert kendi kurduğu okulda çalışmalanru sûrdürûyor, Ninettede Valoisda "Aca- demy of Choreographic Art" (Ko- reografik Sanat Akadernisi) adını ver- diğı kuruluşuyla gösteriler düzenliyor- du. Yine 1930 yılında kurulan Camar- go Topluluğu. üç yıl boyunca Giselk, Kuğu Gölü, Coppelia, Job, Pomona ve Rio Gramlo balelerini sahneliyor, İngiltere'de kalıa bir klasik bale ekolü için zemını hazırlıyordu. Marie Ram- bert'ın bale topluluğu ilk gösterisini 1934 yılında sunuyor ve İngiliz balesi Avrupa'nın göndemine geliyordu. Yüzyıhmızın en önemli İcoreograf- lanndan olan Frederick Asfaton, Ram- bert Balesi ıçin (önceleri bu topluluk Bale Kulübü olarak biliniyordu) bır- çok yapıt yaratmıştır. Bunlann ara- sında Capriol Suite, A Florentine Pic- ture, La Peri, Facade, The Lady of Shalott, Foyer de Danse, Les Masques sayılabdir. 1956 yılında Ashton Krali- yet Balesi'nin başkoreograflığına geti- rüdi ve 1930 yıhna değin bu görevini sûrdürdü. Yine 1956 yıbnda, İngiliz ve dünya balelerinin "Prima Ballerina Assoluta"sj Margpt Fonteyn "Dame" unvanmı aidı. 196i yılında da Rudolf Nureyev'le birlikte Kraliyet Balesi'nde sahneye çıkmaya başladı. Kraliyet Balesi'nin ardındaki yoğun tarihi özürnseyebilmek (ve yapımlan- nın nitelikseİ tadına varabilmek) için şartü bu uzun "girizgah". Viviana Durante'yi "Ballet ImperiaTde izler- ken, Rambert-Ashton öğretisinin te- Koregrafisini Kenneth MacIVIiUan'ın vaptığı 'Gloria'da 'çağdaş/modern' tarihe uzanan dört dörtiük bir yapım sunuluyor. 'Gloria'da Stuart Cassidy. l^^^m m m a,.^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ | görkemli dekor ve ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ B kostüm aracılığıyla bir ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H 'dönem balesi' ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ | gerçekleştiriyor ^ ^ ^ ^ ^ ^ H 'Mayerling'de. ^ ^ ^ ^ H (Yanda) ^ ^ ^ ^ | ^ H Koreografisini ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ | George Balanchine'in ^ ^ ^ ^ ^ H yaptığı 'Ballet ^ ^ ^ ^ ^ ^ H Imperial 'den bir sahne. 1 mel taşı olan lirisizmi "canh" olarak algılayabilmek, "A Month in the Co- untry" başhklı yapımı kökenlerinin Noverra-Hilvarding-AngioUni üçlüsü- nün yarausı olan "ballet d'action"da yattığını görebilmek, bu topluluğun hiç de sıradan bir "iyi" (hatta "çok iyi") bale ünitesi olmadığını, klasik bale geleneğinı "hakkıyla" yaşatüğını anlayabilmek için gereklidır bale tari- hi. "Gloria" için ayn bir parantez aç- mak doğru olur. Kirov (kı her daim 1 numaradır), Bolşoy ve Kraliyet Bale- si'ni klasik balenin üç mihenk taşı ola- rak tanırken, son kertede nitelikli bir modern dans yapımıyla yüzleşmek önce şaşırtıyor, sonra sevindıriyor izle- viciyi. "Gloria" (modern dans olmak- tan öte) kimijıoktada dans tiyatrosu- na, arada (devinimler anatomi masası- na yatınhp incelendiğinde) çağdaş ba- leye sağlam göndermeler yapıyor. Kı- sası,"klasik" perdeyi kapatıp bu kez "çağdaş/modern" tarihe uzanan "dört dörtiük" bir yapım sunuyor Kraliyet Balesi. "Mayerling" balesini günümüze de- ğin sahnelenen dramatık aşk baleleriy- le aynı kefeye koymak mümkün değil. "Romeo ve Juliette", "Ferhat ile Şi- nn", "Leyla ile Mecnun" balelennde ana tema "aşk"ür, "Mayerling"deyse tanh. Son derece zor. aynı .oranda çarpıcı bir bale "Mayerling": tadına varmak için tarih bılmek gerekıyor ke- sinlikle. Bu gerceğin ayırdmda olan Kraliyet Balesi, görkemli dekor/kos- tüm tasanmı aracılığıyla bir "dönem balesi" gerçekleştiriyor. Devrim Avus- turyası gözler önüne serilirken. Arşi- dük Rudolf un fırtınalı kişiliğınden (bu kez koreografı araalığıyİa) ruhbi- limsel göndermeler yapılıyor: Rudolf- un trajedisi Maria'ya olan aşkında de- ğıl, acılarla yoğrulmuş (hem ınanılmaz oranda güçlü hem de aynı oranda za- vallı) kişıliğinde yatmaktadır. Ölüm Rudolf için ("Romeo ve Julıette"bale- sinde olduğu benzeri) umarsz aşkın getirdiği sonuç değil, özbenliğindeki binbir fırtınayı dindirecek tek çözüm- dür. Ve böylece bu balenin "trajik kahramanT'nın (çoğu seyircinin dü- şündüğü gjbi) Maria değil, Rudolf ol- duğu ortaya çıkmaktadır. Tüm "aşk" baleleri arasında beni en derinden etkileyen oldu Kraliyet Bale- si'nin "Mayerling"i... Ödüllü kitaplara yoğun ilgi ANKARA (AA) - Kıtap dünyası belli ölçüde de olsa yaz aylannın durgunluğunu yaşıyor. Ankara'da değişik kitapevlerinden yapılan araşürmaya göre, Tahsin Yü- ceFin "Peygamberin Son Beş Günü", C^a Baydar'ın "Kedi Mektuplan", Inci Aral'ın "Ölü Erkek Kuşlar", gazeteci tsmet tmset'in "PKK", Nezi- he Araz'ın "Mustafa Kemal'- le 1000 Gün" adlı yapıtlan, satışı yüksek kitaplar arası- nda yer alıyor. Değişik ödüller kazanan yapıtİara belli bir yoğunlukta ilgi gözlenirken, bu kitaplar arasında Orhan Kemal Ro- man Ödülü'nü kazanan "Pey- gamberin Şon Beş Günü". Yunus Nadi ve Haldun Taner ödüllerinı alan Erhan Bener- in "Aşk-ı Muhabbet Sevda", Yunus Nadi ödüllü İnci Aral'm "Ölü Erkek Kuşlar" ve bu yıl Yunus Nadi Roman ödülünü Buket Uzuner'le paylaşan Oya Baydar'ın "Kedi Mektuplan" bulunuyor. Kitapseverlerin ilgi göster-- dikleri diğer kitaplar arasında Kiiışat Başar'uı "Sen Ol- saydın Yapmazdın Biliyo- rum", Nermin Bezmen'in "Kurt Seyt ve Shura"', Ahmet Taner Ktşlalı'nın "Atatürk'e Saldırmanın Dayanılmaz Hafıfliği", Ühan Arsel'ın "Şe- riat ve Kadın", İpek Ongun'- un "Bu Hayat Sızın", Feride Çiçek^lu'nun "Sizin Hıç Ba- banız Oldü mü" kitaplan yer alıyor. İlgi gören yabancı ya- zarlar ve kitaplan ise şöyle sı- ralanıyor: Richard Bach "Martı" ve "Mavi Tüy", Franz Kafka 'Dönüşüm", Lmberto Eco "Foucault'nun Sarkaa", Hermann Hesse "Si- ddartha",Wess Roberts "Atil- la'nın Liderlik Sırlan" yer alı- yor. Bu arada beyazperdede gösterilen değişik yapımlann kitaplannın da saüş grafiği yüksek eserler arasında bulun- duğu belirtilirken, bu yapıtlar arasında "Ahlaksız Teklif, "Daima Genç", ve "Sevgili" ön sıralarda yer alıyor. Güney Afrikab piyanist Abdullah İbrahim, siyah insanlar arasındaki önyargıya karşı çıkıyor: Onemliolaninsanlararasındakiiletisimdir MEHMETULUĞ 60 yıl önce Güney Afrika'da ırkçılık ve yoksulluğun kalesi Capetovvn'da DoOar Brand adıyla dünyaya gelen Abdullah tbrahim. aslında bir üp doktoru olmak istemişti. Sıstemin siyah msanlara koyduğu ambargo yüzünden kendi deyiıniyle "yapılabilecek en i>i ikinci iş" olan müzisyenliği seçen İbra- him, kilisede dinleyerek büyûdüğü gospel ve spritüel şarkılann dışında Capetown'a gelen gemicilerin taşıdıklan caz plaklanyla Afro-Amerikan müziğiyle tanıştı. Kısa sürede çok yetenekli bir piyanist olarak kendini gösteren Abdullah İbrahim, 1962 vılında ilk olarak Güney Afrika dışma çıkü ve 1968 yıhna kadar Avrupa ve Amerika'da yaşadı. 1968 yılın- da anavatanına döndü ve İsla- miyeti secerek ismini Abdullah İbrahim olarak değiştirdi. Bu tarihten itibaren kendi kendini aşarak ruhunu temizlemeye ve çeşitli baskjlar sonucu acı çekmekte olan insanlığı yüceltmeye gönül verdi. Abdullah İbrahim, ilk kez geldiği İstanbul'da, sabahleyin yaptığı şehir turunun ardmdan yaptığımız söyleşide de bu inançlannı dile getirdi. Güney Afrika'da ilk olarak caz müziğiyle nasıl tanışüğı ve radvolann o sı- ralar caz çalıp calmadığı sorusunu cevaplarken bile caz kavramının kısıthL- ğını vurgulayan İbrahim, şöyle dıyordu: "Öncelikle şunu ifade etmetiyim ki, in- sanlann kafasında Afrikablar ile Ameri- kalı siyah insanlar hakkında bir önyargı var. Ashnda siyah insan birdir. Önemli olan şey ınsanlar arasındaki iletisimdir. Ben konuştuğum zaman söyledıklerimi göremezsıniz, müzik de öyledir, düşünce yapısı da, sesler ya da düşünceler gö- rülmez. Yani, bazı bilgılerin aktanlması sadece radyo ile gerçekleşmez. Bu tür ileüşim, televizyon ve radyo gıbi şeylerden çok çok daha üstündür. Bazılan buna TM (Transdantal meditasyon) der. Ben büyürken Bıgband muziği çalıyorduk, bu temelde Afro-Amerikan müziğiydı. Fakat bizler bazen çaldığımız müziğin nereden gelip nereye gittiğını anlayamıyorduk, çünkü aslında bizler ve Afro-Amerikalılar tek bir insanız ve esaret yüzünden dün- Yıanuşak baladiaıia konserine başlayan tbrahim,eski bestelerinden oluşan bir medley doğaçlaması da yaptı.(UĞURGÜNYÜZ) benim köklerimden bana geri gelen şey. Böylece benim cazla tanışmam pek 1968 yılında döndüğü anavatanında yoğunlaştı. İbrahim, temalan evirdi- çok uzun süre kalamayan Abdullah çevirdı,ntmleri ağırlaştırdı-hızlandırdı. sözkonusu değil. Kilise ve daha sonra İs- Ibrahim'i, 1976 yılında yuzlerce kışinin heyecanı kımi zaman doruğa çıkardı ve lam sayesinde siyah insanlar arasında bir bağ kuruldu. Bize radyo ya da gemicilerle ulaşan plaklann dışında esas etkilendiğuniz müzikler, daha farklı boyutlarda bize ulaştı." Yıllar önce seyrettigim bir belgeselde, Uzakdoğu savunma sporlannı calışırken ölümüne yol açan kanh Soweto baskaldı- doğaçlama pasajlarla birbirine bağladığı rmalannın ardından gelen 14 yıllık bir sür- melodilerden oluşan paketi büyuk bir ustalıkla seyirciye sundu. Kimi zaman olarak nitelendiren şarkı da söyleyen İbrahim, ikinci bölümde başına eski bestelerinden oluşan bir "Medley" gün bekliyordu. Bu yülan çok uzun ve zor bir tedavi dönemi İbrahirn, sürgün acısının gelmedikçe anlaşılamayacak kadar zor bir doğaçlaması yaptı. tecrübe olduğunu da vurguladı. Bugün Sanatçının Güney Afrika folk ;ördüğümü hatırladığım tbrahim'e bu artık kendini çok şanslı bir insan olarak bestelerinden ve ritmlerinden esinlenerek onuyu açüğımda. uzun yıllar kendini nitelendiren Ibrahim'i en çok heyecan- caza uyarladığı parçalanndan oluşan bu korumak ve vücudunu kuvvetlendirmek için karate yapuğını, fakat artık çalı- şmalannı "kendi içine" yönelttiğini, yani insanın kafa, vücut ve ruhunu koordine etmesi için gerekli olan çalışmalan yaptığını söylüyor. Bütün bunlann bir müzisyende diğer insanlara göre daha da dengeli olması gerektiğini söyleyen İbrahim, yıllarca uzun mesafe koşuculuğu da yaptığını, fakat artık çok seyahat ettiği için "Yasi" adlı, karatenin değişik bir landıran şeylerden birisi, Neteon Man- bölümde, eski Ekava albümlerine aşına deia'dan en basit bir köylüye kadar, farklı insanlarla birlikte olabilerek onlara müziğiyle birşeyler verebilmesı Konsere ilgi oldukça fazlaydı Festivale solo katılan Abdullah İbrahim'in Atatürk Kültür Merkezi'- olan seyırci, Abdullah İbrahim'in bu parçalara sadece piyanoyla getirdiği yorumu ızleme şansını yakaladılar. İstanbul'dan son derece heyecanlandığı her halinden belli olan İbrahim, söy- leşimizde sabahleyin yaptığı İstanbul turunun özellikle camiler bolümünden ndeki konserine ilgi oldukça fazlaydı. etkilendiğini belirtirken, gelecek sefer yedi Büetlerin hemen hemen tamamının tükendiği konsere yumuşak baladlarla kişiden oluşan topluluğu "Ekaya" ile gelmek istediğini ve İstanbul ıgn özel bir yaya yavılmışız. Benim Güney Afrika'da tormu olan sporu tercih etüginı de söy- başlayan İbrahim, aralıksız sürdürdüğü proje hazırlama arzusunda olduğunu da caz diye dınledığım müzik aslında zaten lüyor. ilk bölümde birkaç tema üzerinde belirttı. Düşünüyopum, öyleyse yakın! ATtLLA BİRKtYE Düşünce dünyamızda ne kadanyla özgürüz? Düşündük- lerimizin ne kadannı söyleme özgürlüğümüz var? Dahası, düşüncelerimizi söyleyip söyleyemeyeceğimizi ya da söyleye- bılme ölçümüzü kim. kimler belirliyor? Bu ölçüleri kim ne hakla koyuyor? Yazarlann yazmasını kim nasıl, hangi ölçüt- ler çercevesınde kısıtlayabiliyor? Kimin ne kadanyla buna hakkı var? Kuşkusuz, toplumsal düzenliliğin sağlanması açısından, birtakım kurallann olması çok doğal. Bu kural- lann siyasi çözümlemeleri bir yana, günümüze baküğımızda yani "kültür toplumu", "kûltür devleti" kavramlannın orta- ya atıldığı bir dönemde. bızim özgürce düşünmemiz nasıl engellenir? Doğa bize neredeyse sımrsız bir düşünme yetisi (özgürlüğü) tammış. Bir pencerenin önünde Boğaz'a bakan bir konumda, istedığımiz kadar. her şeyi her boyutuyla dü- şünebihnz. Kimse de bizi > akmaz. Kimse de bizim üzerimize dınsiz, imansız, kalleş, kışkırtra, vatan haini diye saldırmaz. Çünkü kafamızın içinden geçenleri kimse bilemez. Biz ancak onu söylediğimiz zaman. yazdığımız zaman laşlanır ve yakı- lma olasıhğı ortaya çıkar. Günü gelir, yakılınz. Kafamızın ıçındekiler ıse bızım daha çok etik ve estetik yanımızla. örf ve adetlenmizle, dünya göruşümüzle, yaşama bakışımızla, ruh halimizle, günlük ve genel sorunlanmızla vb. ilgilidir. Parasızlıktan içine düştüğünüz sıkıntıyı düşü- nünce kimse hiçbir şey yapmaz da, bunu yazdığınız zaman sorun olur. Hatta bu yüzden tutuklanır, hapishaneyeauljrsı- nız. (Orada isterseniz bol bol özgürcedüşünebilirsiniz.) Nite- kim edebiyaümız bunun sayısız örnekleriyle doludur. Ünlü Fransız filozofu Descartes üç yüz yıldan daha fazla bir süre önce ünlü önermesine ulaşmıştı: Düşünüyorum, öy- leyse vanm (Cogito, ergo sum). Bu ünlü deyiş felsefı önemi- nin yani sıra geniş insan kitlelerine yaydmış, tıpkı ünlü Ham- let tiplemesinin bir repliğindeki "olmak ya da olmamak, asıl sorun bu" deyişi gibi yaygınlaşmış, adeta uluslararası bir atasözü haline dönüşmüştür. Doğrusu bugün ülkemızde bız de şu önermeye ulaşabili- riz. Bilindiği gibi İlhan Selçuk'un bir kitabının adı •Düşünü- yorum Öyleyse Vurun'dur. Biz onun bu deyişinden bir sıçra- ma vaparak Descartes gibi "yeni" bir önermeyi buluyoruz: Ehişünüvorum, öyleyse vakın... Belki de bunu tersinden oku- mak daha doğru olâcaktır: "Düşünüyorsun öyleyse yakalım" Bunu çeşıtlendirebılirsıniz: u Dûşünüyoriar, öyleyse yakabi- lirsiniz." Bir başka biçimi de sanınm en tehlikelisi: "Aman düşünürseniz sizi yakarlar" ya da "Sakın ha düşünmeyin yanarsmız"dır. Descartes'in şüpheden yola çıkarak ulaştığı "düşünmek için var olmak gerektiğT' önermesi nasıl bize "felsefı" anlam- da bir insan lanımını sergilıyorsa, aslında biz de aynı yoldan giderek günümüz Türkiyesi için "çağdaş" bir insan tanımı yapabiliriz. Bir otel yakıhyor ve içinde bir "şey"ler varsa. bunlar insan demektir. Çünkü düşünen varlık insandır, dü- şünce de yakılması gerektığine göre o otelin içinde yananlar kesinlikle insandır. (Acı. ama gerçek.) Tabii düşünce özgürlüğü derken, yazı özgürlüğü derken, özellikle son zamanlarda çok sık rastladığımız, söz v e yazıyla televizyon ve gazetelerdekı "hakaret ve küfür" etmeden söz etmiyorum. Tabii ki insanlann böylesine bir "haklan" (öz- gürlükleri) da olabilir. Yani kımileri, başkalanna hakaret ve küfür etmeyı sanki bh" özgürlük biçimi olarak anlamış olabi- lirler. Bu özgürlük değil para kazanmanın günümüzdeki çer şitli biçımlerinden biri; yeni bir mesleğı icra etmedir denil- d^ğinde, "Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar" diye yanıtlanır. (Doğru! Onlar onuncu köye bile layık değil.) Uygar bir kişi hakaret ve küfür ettiğinden dolayı bir baş- kasmı belki dokuz köyden kovmayı -yalruzca- düşünebilir, ama yakmayı asla düşünmez. Oscar ödüllü ses yapımcısı ölü bulundu LOS ANGELES (AA) - ET filminin ses efektlerini yaparak ses dahnda Oscar kazanan ünlü yapımcı Robert Glass, Los Angeles'taki evinde bıçaklanarak öldürühnüş bulundu. Los Angeles polisinden detektif John Mungıria tarafından yapılan açıklamada. 53 yaşındaki Glass'ın cesedinin, telefonunacevapalamayan birarkadaşırun polisi uyarması sonucu bulunduğunu belirtti. Dedeküf Munguia. daireye zorla ginldiğıne dair bir iz bulunmadığmı, ünlü yapımcının Cadillac marka arabasının kayıp olduğunu, fakat Oscar ödülüne dokunulmadığını kaydetti. ET filmindeki ses efektlerindeki başansı nedeniyle 1982 yılında Oscar'a layık görülen Robert Glaşs, sinemalarda yeni gösterime giren "The Firm"filminindüzenlemesine de yardıma olmuştu. Devlet korolarına etkinlik kazandırılacak ANKARA (ANKA) - Kültür Bakanhğı, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'ne bağh Devlet Klasik Türk Müziği ve Türk Halk Müziği Korolanna etkinLk kazandırmak amacıyla ilgili yönetmelikte bazı değışiklikler yaptı. Resmi Gazete'de yayımlanan y önetmeliğe göre klasik Türk müziği ile Türk halk müağini aslına uygun bir biçimde geliştirmek, yaymak ve yaşatmak amacıyla kurulan devlet klasik Türk müziği ve Türk halk müziği korolan, uluslararası ve ulusal düzeyde şenliklere katılarak konserier vereoek. Koro şefi tarafindan belirlenen repertuar ve konser programlanna uygun şekilde çahşmalar yapacak olan korolar aynca plak, kaset. CD hazırlayacaklar. Devlet Klasik Türk Müziği ve Türk Halk Müziği Korolan 1 eylül-30 haziran günleri arasında çalışmalannı sürdürecek, aynca da bakanlıkça gerekli görüldüğü takdirde korolar 30 haziran -1 eylül günleri arasında da çalışmalar yapabilecek; korolordaki çalgılar sanatçılara zimmetlenecek ve çalgılar hasara uğradığmda sanatçılar tarafından ödenecek. 'Pendik Sahitinde Sanat Akşamları' Kültür Servisi - Pendik Belediyesi'nin 17 temmuz-28 ağustos tarihleri arasında "Pendik Sahilinde Sanat Akşamlan" adlı her hafta sonu gerçekleştırilen folklor, müzik, tiyatro, söyleşi. şiir ve imza günlerini içeren etkinlikler bu hafta da sürüyor. EÜdnliklerçerçevesinde bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesi KentOrkestrası saat 19.00'da Atatürk Tören Alanı'nda bir konser verecek. Aynca İstanbul Sahnesi "Lozan'a Gelmeden Önce" adb bir müzik ve şiir gösterisi sunacak. Gösteriyi Mefamet Esatoğhı derleyip yönetmiş. Enez Festivati Kültür Servisi - Enez Belediyesi tarafindan düzenlenen "Av ve Balık Fesüvali"nde deniz sporlan ile ilgili yanşmalann yanı sıra konser gibi etkinlikler de yer alıyor. Festivalin ikinci gününde bugün saat 11.00'de çevre gezileri yapılacak. Daha sonra saat 13.00"te yüzme yanşlan, tekne yanşlan, balık tutma yanşlan, sualtı dalma yanşlan, yağlı direk bayrak alma yanşlan yapılacak. Ardından 15.30'da trap atışlan ve spor etkinliklen başlayacak. Saat 21.20'da başlayacak eğlence gecesine Ateşboceği Ercan, Sinan özen, Suna Yıldızoğlu, Oryantal Özlem katılacak. Festival güzelük yanşması yapılacak. Yann saat 14.00'te Park Tesisleri'nde yapılacak çevre panelinden sonra saat 15.00'te şair ve yazarlarla söyleşilerin yer alacağı "Şür Şöleni" yapılacak. Söyleşiyi gazeteci yazar Raif Ertem yönetecek. Saat 21 30'da Cumhuriyet Meydanı'nda yapılacak Halk Eğlencesi Gecesi'nde folklor gösterilen, playback yanşması, festival film eğlencesi yapılacak. Aynca festival süresince havai fışek gösterilerine de yer vcrilecek
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear