Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
11NİSAN1993PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 11
BanuAtik
sergisi
•ORDL (Cumhuriyet)-
.<essam Banu Atik ikinci
kişısel sergisinı Ordu
Akbank Sanat Galensı'nde
açtı. Halen Trabzon Kanuni
Ortaokulu'nda öğretraen
olarak görev yapan Banu
Atik'in, 50 yapıtının yer
aldığı sergi 22 nisana dek
görülebilecek.
Ebesek,
Adapazarı'nda
•KûltiirServisi-Özlem
Ebesek yann saat 17.00'de,
Adapazan Sait Faik
Abasıyanık Kûltür
Merkezi'nde bir piyano
resitali verecek. Sanatçı
Bach. Mozart, Beethovea,
Schumann, Liszt ve
Chopin'den yapıtlar
şeslendirecek. Isianbul
Üniversıtesi Devlel
Konservatuvan'nı bitiren
özlem Ebesek, halen bu
kurumda öğretim görevlisi
olarak çabşıyor.
Antalya'da iki
konser
• Köhür Servisi - Antalya
Bclediyesı. tsmail Baha
Sürelsan Musikievi'nde
16-17 nisan tarihlerinde iki
konser dûzenlenecek.
Musikıevı'nin Erdem
Çalışkaner v önetımındeki
TürkHalkMüziği
Topluluğu Larafından,
Belediye Kûltür Salonu'nda
verilecek "Yöremizden
Sesımız" adh konserler
ücretsiz olacak.
Öğpencilerden
desen sepgisi
• DİYARBAKIR(AA)-
Dicle Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Resim-iş Bölümü
öğrencilerinin "Desen
Sergisi" Devlet Güzel
Sanatlar Galensi'nde
sürüyor. Doç. Ahmet Atan ve
öğrencilerineait 120yapıtın
yer aldığı sergi IS nisana dek
görülebilecek.
Çan Tiyatrosu
lOyaşında
• ANKARA (AA) - Çocuk
ve Gençlik oyunlan
sahneleyen "Çan Tiyatrosu"
10. yılını kutluyor. Çan
Tiyatrosu Genel Yönetrneriî*'
M. Nurkut İlhan,
kendilerinin yazıp
yönettikleri 15 çocuk oyunu
ile 2 gençlik oyununun
değşik salonlarda izleyicilere
sunıilduğunu bildirdi.
Tiyatroya gitme olanağı
olmayan çocuklara,
parklarda yapılan gösteriler
aracılığıyla tiyatroyu
ulaşürdıklannı kaydeden
İlhan, çocuklara ve
yetişkinlere yönelik
kurslanrun devam etüğiıu
bildirdi.
12.U L U S L A R A R A S
İ S TA N B
T i VA L i
FESTİVALDE
BUGUN
Beyoğlu Emek: Kutsal
Fahişeden Sakın (12.00-18.
30), Tatlı Hayat (15.00-21.
30)
Beyoğlu Sinepop: Elenya
(12.00), Sevillanas-Kutsal
Hafta (15.00-21.30), Venedik
Venedik (18.30)
Beyoğlu Adas: Görüşme
(12.00-18.30), Moskova'da
GeçitTöreni 15.00-21.30)
Beyoğiu Beyoğlu: lsvec'in
Rembrandt'ı Olmak Istiyo-
rum (12.00), Eşlikçi Kız
(15.00), Yağmur Beklerken
(18.30), EvOdevi (21.30)
Şişli Kenfc Kaptan (12.00-
18.30), Kış Öyküsü (15.00-
21.30)
Kadıköy Reks: Leolo
(12.00), Madam Bovary
(15.00), Dolunay Geceleri
(18.30), SekizBuçuk (21.30)
FESTİVALDE
YARIN
Beyoğlu Emek: Saat Kaç
(12.00-18.30), Tath Emma,
SevgikBöbe (15.00-21.30)
Beyoğlu Sinepop: Gölge
(12.00-18.30), Küçük Gari-
ban'Bashu (15.00-21.30)
Beyoğlu Atlas Othello (12.
00-18.30), Kayıp Ülke (15.
00-21.30)
Beyoğlu Beyoğlu: Sürgûn
(12.00), Bangkok'un İyi
Kadını (15.00), Berlin in Ber-
lin (18.30), Evvel Zaman
İçinde Sinema (21.30)
Ştşü Kent Kristal Geceler
(12.00-18.30), Bir Zamanlar
iki Kez (15.00-21.30)
Kadıköy Reks: Quı Ju'nun
öyküsü (12.00), Sıradan Er-
kekler 15.00), Venedik'te
ölüm (18.30), Bağımsız Bir
Yaşam (21.30)
GUNDEMDEKISANATÇI
ONATKUTLAR
Mıüıteşeııı Âmberson
G
azetelerde onun, Türkiye'nin
üç büyük ticaret ve sanayi
grubundan biri olan Eczacı-
başı Holding'ın, Nejat Ec-
zacıbaşı'nın yerine Yönetim
Kurulu Başkanlığı'na getiril-
dığını okuyunca telefon etüm.
"Şakir Bey" dedim gülerek. "bilmiyorum
kutlamalı mıyım yoksa...." unlu kahkaha-
lanndan birini atü. "Sana nasıl geliyorsa
öyledir OnatçığmT dedi. "Pirandello'yıı
düşün, ya da daha doğrusu Rashomon'u,
Citizen Kane'L."
Benim sonımun, onun ise yanıtının ar-
kasında, yirmi beş yılı geçen bir dostluğun,
çahşma arkadaşlığının çağnşımlan vardı.
Iş çevrelerinin, "sanat manat gibi ek me-
raklan olan" bir iş adamı. sanat çevreleri-
nin ise soyadı Eczacıbaşı olduğu için o
grupta çalışan bir fotoğraf sanatçısı olarak
tanıdıklan Şakir Eczacıbaşı'nın, oldukca
karmaşık ve zengin kişiliğini kavramak
için sanınm epey gerilere, 1952 yılına git-
mek gerekli.
anekdotlar bir başka yazının konusu ola- matek serüvenini, Şakir Bey'le birlikte ya-
cak kadar zengindir. şadığımız için çok iyi biliyonım elbette.
İzmir'de doğan, orta öğrenimini Robert Farkb nehir yataklanndan geçerek aynı
Kolej'de, yüksek öğrenimini ise İngiltere'- yerde buluşmuştuk. Paris'te Sinematek iz-
de yapan, tzmırb ünlü Eczacı'ıun bu yaşa- İeyicilerinden ben ve Hüseyin Baş, öğreni-
yan en küçük oğlu, artık sanat dün- mini Cambridge'te yapmış sinemasever
yamızın en faal ve renkli kişiliklerinden bi- Cevat Çapan, üniversite fıbnlerinin gö-
nydi. rüntü yönetmeni Aziz Albek, unutulmaz
sinema yazanmız Semih TuğruL 1965
yılında bir araya geldik.
Şakir Bey'i, Levent'teki fabrikanın geniş
c
, . n
,. .. , . yönetim odasında ilk gördüğümde epeyce
Şakir Bey ı ne zaman duşunsem, akbma ' t
Yarriımcılanndan Vwlat
ukgelengöriintü,birBoğazlokantasında ^ § ı n
™ t ı m
^ ^ . a r
™ m a
' a n n
5 a n V e d a t
küçük şölenlerden bin olur. Bir güz ak- Beyje bırükte bmlerce fotoğraf arasında
şamı,Tarabya'dakıyılokantalanndanbi- k
»y^> l ı n ı l
«t
¥I
: .M"1
" Eczacıbaşı takvım
rinin denize yakın masalanndan birinde yühklannın ılkım çıkarmak uzere haarlık
dünya sinema tarihinin en renkb kişilerin- ya
P'yor ardı Şakir Bey arada arada fabn-
den biriyle. Henri Langlois ile yan yana karan ışlen ılç ılgılı olarak çalan telefonla-
"This is mussel Henri!"
y g y y
oturmuş. bızlere heyecanla bir şeyler an-
l k ö ü ü M d Jk Ş
sonraaralannda
NecatigiTin kapısında bir delikanlı
1952 yılının bir güz gecesi, saat 23.30-24
00 sulannda Behçet Hoca'nın Beşiktaş'-
taki ahşap evinin kapısı vuruldu. Bu hem
zarif, hem hafıf bıçkın tavırh büyük şair,
yatmak üzereydi. Biraz kaygıh, biraz
kızgın kapıyı açtı ve karşısında yirmi
yaşlannda, yapılı bir delikanlı gördü.
"tsmim Şakir Eczacıbaşı" dedi delikanlı,
"Vatan Sanat Yaprağı'ndan geliyorum.
Yann Şan SinemasTnda Hoffman'ın Ma-
sallan başlryor. Hoffman konusunda bize
bir yazı yazar mtsınız?" Öneri ilk bakışta
epeyce münasebetsiz göriinüyordu. Neca-
tigil tam "Bu saatte.." diye söze başlaya-
caktı ki genç adam heyecanla ekledi, "Biz
Vatan'da sanat olaylannı anında kamuoyu-
na yansrtmak istiyoruz. Bu yûzden bu
yazryı bu gece bekliyoruz. Acaba bize bu
jesti yapar mtsınızT"
Şakir Bey, Necatigil'in yüzündeki
şaşkınbk ve kızgınhğın yerini bir gülümse-
menin aldığını haürhyor. "Yazanm" dedi
Behçet Necatigil. Şairliğinin yanısıra Al-
man Edebiyatı'nın da gerçek bir uzmanı
olan ünlü sanatçımız. bu genç adamın
yapmak istedığt şeyi hemen kavramıştı.
195O'li yıllarda, benim gibi birçok gen-
cin de yapıtlannın ilk kez yayımlandığı
"Vatan Sanat YaprağY'nın öneminı o
dönemin edebiyat ve sanat çevreleri çok iyi
biliyor. "Vatan bir günlük gazeteydi. Bu
yüzden orada bir sanat dergkiliği değil, bir
sanat gazeteciliği yapmak istiyorduk** dı-
yor Şakir Eczacıbaşı "ömeğin, bir oyunun
galasında bulunan riyarro eteştirmenimiz,
gece galadan çıkar çıkmaz yaztsını yazıyor,
o eleştiri ertesi sabah okunuyordu."
O yıllarda sanat ve edebiyat çevresinden
çok değerli dostluklar edindi Şakir Bey.
Necatigıl'den başka, başta Sait Faik ol-
mak üzere, Sabahattin Eyuboğlu, Faal
Hüsnü Dağlarca, Bedri Rahmi, Melih
Cevdet Anday ve daha niceleri.
Sait Faik'le dostluklanna ait anılar.
oturmuş. bızlere heyecanla bir şeyler an- ^ . X 5 ¥
laürken görürüm onu. Masada Jak Şa- kendısının debulunduğu fotoğraf sanatcı-
lom, Hüseyin Baş, Cevat Çapan ve başka anmızın gokkuşağı renklenyle dolu dıa -
dosüar. Şakir Bey, kendisi gibi İzmir do- l a ı
l n a
^y™,^: ^ x v
. , , .
ğumlu Henri Laglois'ya, taze midve tava . O gunlerde ben Doğan Kardeştekı
tabağını uzatarak "This is mussel Henrir 1
*ı m
,^e n
^ ^ Sinematek ın yonetme-
der ve Pabelais'nin Pantagnıel'inden D.1
? l d
" m ;
° ı s e ki
f. *\T
JUTt
geçjnce Semıh
fırlamış bir dev gibi oturan Henri, midye Tugrul dan sonrakı Yoneüm Kurulu Baş-
tavalanrahooopyutar. kanı. Onıkıyılbırhkteçabştik.
Ayn bir oykunun konusu. Bir yanıyla
Dünya sinematekçiliğinin babaa, sine- biryaraüaheyecan,biryanıyJa"BirUzun
ma tarihinin bugün ne yazık ki aramızda Mesafe Koşucusunun Yalruzlığı..."
bulunmayan temel direklerinden biri, "Hepbfi)ükdüşündünüzn
diyorumgüle-
Fransız Sinemateki'nin kurucusu ve her Te
^ "Haüriıyor musunuz Potemkin
ZffhİBi'nı Sofya'dan geti-
risimizfr "Nasıl hatırla-
ntam. Büyük dûşünmek
değQ. Gerekeni yapmak.
Bir şeyi gercekkştirirken
engelleri aşmaya, dünya
standartlam» ulaşmaya
çalışmak."
İlan ettiğimiz Potemkin
Zırhlısı. Moskova'dan
gününde yetişmeyince,
Bulgar Başkonsolosu-
ndan inanılmaz bir ricada
bulunmuştuk. Gümrük
vs. engelini aşmak için si-
nemasever başkonsolos
arabasına atlamış, Sofya'-
ya kadar gıtmiş, Bulgar
Sinematek Başkaru Bi-
gor'dan Potemkın'in kop-
yasını alarak ertesi gün,
hiç uyumaksızın Kervan
Sinemast'ndaki gösteriye
yeüştirmişti.
Şakir Eczaabaşı, Hol-
dıng'in Yönetim Kurulu
Başkaru olduğu şu günler-
de, biryandandaikisergi-
(Fotoğraf: FİLİZ KLTL.AR) ye kaûlıSKJr. Almanyada
şeyi Henri Langlois ile Şakir fcczacıbaşı. Münster kentinin Bürgerhalle Des Ratha-
Bu dostluk nasıl kuruldu? uses kûltür merkezinde bir kişisel sergı ve
"1%2 yılı obnalı" diyor Şakir Bey. "O Yıldız Ünıversitesi'nde Identitees Medi-
sırada Kvuboğlu, Pierre Biro gibi sanatçı- terranees ortak sergisi. Bunlar son iki yıl
larla birlikte Eczacıbaşı Kûltür FUmleri'ni içinde aralannda New York Saint John
yapıvoruz. Renk duvarları, Yaşamak İçin, Katedrali, Paris'te PNAC, Almanya
Göreme falan. Yakın dostum değerli kûltür İngelheim ve Fransa Mulhouse sergileri-
adamı Edouard Podiri'denricaettim. Henri nin de yer aldığı bu- dizinin iki halkası
Langlois ile yani Fransa SuuunetekTnin sadece.
yönerkisi ile tamşmak istediğiıni söyledim. Çağdaş fotoğraf sanatımızın bu önemli
Beni Rue d'LTm'e götürdü. Kapida ilk yaraücısı aynı andaki iki sergisinden ötürü
karşılaştığım insan HenrTnin yardıması gündemde. Ama onu daha da gündemde
Mary Meerson oldu. Büyük dekorcu Laza- kılan etkinlik, şu günlerde 12.'si yapılan
re Meerson'un o efsanevi kansı. Beni görür İstanbul Uluslararası Sinema Festivali.
görmez Türkce •kırmızı mavi, yeşil' dedi. Şakir Eczacıbaşı, üpkı Hülya Uçansu,
Onun,deiTİmdensonraİstanbul'dan geçen Vecdi Sayar ve Atillâ Dorsay gibi baş-
Beyaz Ruslar'ın en güzellerinden biri oldu- langıcuıdan bugüne bu festivalin de gö-
ğunu sonradan öğrendim. Sonra Langlois rünmeyen kahrarnanlanndan bin. Bu pa-
ile taıuştık. Beni büyük bir neyecanla karşt- zar günü, onu sinema salonlan arasında
ladı. 'Işte sonunda bekkdiğün an geMi' mekik dokurken görebüirsiniz. Levent'-
dedi, 'Nerede Tûrkiyer... Sonıyu önce an- teki Yönetim Kurulu Başkanlığı oda-
lamadm. Açıkladı Henri Langlois: 'Yeryü- sından aynlırken son bir soru soruyorum
zünün en büyük kûltür birikimlerinden biri- ona: "Peki Şakir Bey, siz kendinizi nasıl
ne sahip olan bu ülkenin sineması nerede?' görüyorsunuz? Bir iş adamı mı, bir sanatçı
O gün, ülkenüzde bir Sinematek'in kurul- mı?" Bır kahkaha daha atıyor "tkisini de
ması j^oousunda anlaştık. Gerisini biliyor- çok ciddiye alıyorum" diyor. Ama sonra
""" gene yıllann bır başka çok yakın dostu
Abidın Dino'nun biresprisini anlatmadan
edemiyor. Abidin onu bir gün Fransız
heykelci hanımla tanıştınyor. Hem bir iş
adamı hem de sanatçı olduğunu söylüyor.
Evet. Tabü. Sonunda Henri'ye, Chaillot Kadın gülümsüyor, '"Demek ki fotoğ-
Sarayı'ndaki Dünya Sinema Müzesi'nin rafçılık hobi'niz..." "Hayır" diye araya gi-
kapısına Yılmaz Güney'in büyük boy bir riyor Abidin, "Hobı olan işadamhğı..."
fotoğrafını astıran; Istanbul'da on iki Birgünonunlaotunıpuzunuzunbirsa-
yılda üç bine yakın büyük sinema klasiği- natçının bilincaltını konuşacağız. Bir Wel-
nin gösterilmesini sağlayaru dergiler, tar- les ya da Shaw kişiliğine yakın özellikler
tışmalar, paneller ve inanılmaz güzellikte taşıyan Şakir Bey için böyle bir yolculuk
bir sinema atmosferiyle hatırlanan Sine- yapmaya değer.
sun...
Fotoğraflar arasında kaybolmuş
bir işadamı
12. ULUSLARARASIİSTANBUL FILM FESTİVALİ
Siııemaıını arka ıııuGÖRÜŞME- "Ustalara Say-
gı" bölümünde yer alan "Görüş-
me-Inter\ista", Cinecitta stüdyo-
lannda Kalka'run "Amerika" ro-
manından uyarlanacak bır fılm
çekmeye haarlanan Federico Fd-
lini'nin, yine "fılm içinde fılm"
ikili oyununu oynayarak, ya-
ratıcı çahşmanın gerçekleriyle
sınemasal belleğıoın kurgusunu
birbirine kanştırarak meydana
getirdiği bir fılm. Cinecitta deni-
len dev sinema sitesinde, kimi "yi-
tik zamanın peşindeki arayışlar'-
'a götürüyor ızleyiciyi ve Fellini'-
nin bugün 57 yılhk. görkemli düş-
ler fabrikasıyla (Cinecitta), yanm
asır öncesindeki ilk temasından
bu yana yığınla biriktirdiği kişi-
sel analır hazinesinin kapakla-
nnı açıyör ardına kadar.
Ustanın o çok gûzele duyduğu
doyumsuz nostaljisiyle de besle-
nen "Görüşme", yedinci sanatın
geçmişine, geleceğine "Felliniva-
ri" nostaîjik atlayışlar yapabil-
mek fırsatını bağbyor meraklısı-
na. Fellini'nin sinemanın ufukta-
ki olası ölümünden duyduğu
kaygıyı, korkuyu da yansıtan
fılm, üpki "Ginger ve Fred"de ol-
duğu gibi sinema için tehlikcnin
nereden geldiğinı (bu tehlike tele-
vizyondur tabü ki) gösteriyor.
Çekimine eylül 1986'da gıri-
şilen "Görüşme", Mussotinfnın
yönetimince 1936'da kurulmuş
Cinecitta stüdyolanna Fellini ta-
rafından verilen bir 50. yıl arma-
ğanı. 1940'dan beri evi bellediği,
havasını soluduğu ve coğu filmini
çevırdiği Cinecitta stüdyolan-
nda, yönetmeni âyaret ederek
Doluaay Geceleri
röportaj yapan bir Japon TV ekı-
biyle Fellini'nin görüşmesi üstü-
ne kurulu "Görüşme" yine sine-
manın arka mutfağına "bakan"
birdeneme.
"Tath Hayaf'tan 27 yıl sonra
yeniden biraraya gelen Marcello
Mastroianni'yle İsveçli "tombul
(Bır Alzustık Araştırması)
tstanbul Betediyesi ŞeMr Tıyatrolan'nın 'Kültur Gönkri' kapsammda yaraı saat 18.00'de.
^Kırdmış döıt iıısaııuı
teyelleıııııişyaşamı'
ANILAL
Akıp giden yaşama karşın şii-
ri duyumsamak.. Yaşanmışhk-
lardan doğan ama yine de ba-
ğımsız olan şüri. Kendi iç ntmi-
ni yakalamış, kendi ses duvar-
lannda varolan bir şüri, yaşam-
la birlikte ama ondan ayn yaşa-
mak...
Orhan Alkaya, şiirin seslerden
oluşan mimari yapısmı ve yaşa-
mın ritimsiz gürültüsünü, kala-
balığını ayn düzlemlerde ama
aynı sahnede bir araya getiri-
yor. Alkaya'run biraz 'çılgın' ve
oldukca da "cesaret gejektiren'
"Bir Akustik Araştırması" baş-
lığı altındaki deneyi, Edip Can-
sever'in "Bezik Oynayan Ka-
dınlar" şiir kitabım temel alı-
yor. Alkaya, şimdilik tek göste-
ri olarak Harbiye Cep Tiyatro-
su'nda yann saat 18.00'de sah-
neleyecekjeri oyuna iki farkh
düşüncenin kaynaklık ettiğini
söylüyor.
"Edip Cansever 'Çağdaş
Eleştiri' Dergisi'ndeki bir söyle-
şide seslerin mimarisini, karşı
karşıya duruşlannı, çatışmala-
nnı araşürmayı, mimari yapı
içinde kümeleyerek bir akustik
deneme yapmayı düşündüğünü
söylüyor ve bunu son kitabım-
da denedim diyordu. Sözünü
ettiği son yapıtı 'Bezik Oyna-
yan Kadmlar'dı. Düşünce ilk
burdan, Cansever'in anlattığı
ses mimarisini nasıl ortaya çı-
karabüiriz sorusundan doğ-
du".
Alkaya, daha sonra şairin
kurmak istedigi ses mımarisıne
uygun, yapıtın şıirsel yapısmı
bozmadan, altında sezilen öy-
künün de aktanlabileceği, bu
iki düzlemın yani yaşam ve şii-
rin birbirine kanşmadan varo-
labileçeği bir biçim arayışına
yöneliyor. Bu amaçla Merce
Cunningham ve John Cage'in
modem dansta denediklen ve
birçok gösteri sanaünda da de-
nenen bir yöntemi tiyatroya ta-
şımayı düşünüyor. Bu yeni
yöntemde, ömeğin tnüzik ko-
regrafıden ayn bestelenıyor ve
sonra sahnede dansla eklemle-
niyor:
"Dramatik metni şiirsel me-
tinden ayn kurduk. Yani kur-
guyu yaparken Cansever'in
aynı zamanda durumlar içeren,
Edip Cansever'in 'Bezik
Oynayan Kadınlar' şiir
kitabını temel alarak
Orhan Alkaya'nın
kurguladığı ve yönettiği
'Bir Akustik
Araştırmasr yann
Harbiye Cep
Tiyatrosu'nda
» sahnelenecek.
kahramanlan olan ve gensinde
belli belirsiz bir öykü yatan şii-
rinden.hareketle bir dip tnetin
oluşturduk. Bu dip metin tü-
müyle şiirden ayn bır düzlemde
geçen dramatik metne bir temel
oluşturdu. Şüri, şiir gibi suna-
rak sesin akustik yapılanmasını
ortaya çıkarmayı ve dramatik
metinde de şiirde yer alan in-
sanlann karşılıklı çatışmalannı.
ilişkilerini, ilişkisizliklerini araş-
tırmayı amaçladık".
Alkaya'nın bu tür bir arayışa
yönelmesi bir bakıma şiirsel
metnın dramatize edilmesinin
yanlış olduğuna ınanmaandan
da kaynaklanıyor:
Dizeleri diyalog haline dö-
nüştürüp söylemek ya da dra-
matik metnin şüri asimile etme-
sine yol acmak.. Bunlardan ke-
sınlikle kaçındık. Dramatik
metni oluştururken izleyicinin,
bizim şiirden uzaklaştığımız
koptuğumuz kimi noktalarda
da şüri algılamasına müdahale
etmedik".
Yapıt, belli bir mekana ve za-
mana oturtuhnuş. 1940'lann
başında tstanbul'da Kurtuluş'-
ta birev... Cumhuriyet'le birlik-
te yeni bir yaşam biçimine ve
sınıfsal yapılanmaya uyum sağ-
layamayan aılenin bireyleri
arasındaki" dağılan ılişkiler, ko-
yulaşan yalnızlık'. Cumhuri-
yet'e kenetlenememiş bir kadın-
lar evi...'Kınlmış' dört insanın
yaşamı, sanki ilıştirilmiş, 'teyel-
lenmiş yaşamlar'...
Oyunun dramatik özünü
"sürmekte olan toplumsal ha-
yatın dışına düşen ve aynca
kendisi için bir çıkış da oluştur-
mayan, bir arada ama apayn,
seven ama nefretle dolu insan-
lann ıç çatışmalan, ilişkisizlik-
leri" oluşturuyor.
Alkaya, Edip Cansever'in
çok sevdiği şürlennın yaşam-'
dan kaynaklandığmı, "Bezik
Oynayan Kadmlan' da araştır-
dıklannda şiirde anlatılanlann,
kahramanlann gerçekten yaşa-
mış kişıler olduklannı şaşkın-
lıkla keşfettiklerini beürtiyor.
Onun için Alkaya'nın ve olağa-
nüstü diye nitelediği oyuncular
Serra Ydmaz. Tilbe Batum, AM-
ye Lzunatağan ve Murat Dal ile
birlikte atıldığı bu Cansever'in
yaşam üzerine kurulan şıırlenni
temel alan oyun bir bakıma "ya-
şamın akustiği" olarak da yo-
rumlanabiür.
MarianAnderson öldüKüitür Servisi - Opera dünyasnuı ünlü isünkrİD-
den Marian Anderson, gecirdiği kalp krizi somcu
Portiand'daki evinde öMü. Opera dünyasmdaki ırk
aynmouğına karşı verdtği savaşnnla tanman zenci
sanatçı, 91 yaşındaydı.
Lnhi şef Artnro Toscanini'nin "Yüz yıMa bir rast-
lanan bir ses" diye nitelediği Marian Anderson, New
York'taki Metropoütan Opera Tiyatrosu'nda san-
neve çıkan ve Beyaz Saray'da şarlu söylemek üzere
davet edilen ilk zenci kadmdL 1939 yılında W ashâng-
ton'daki Constitution Hall'da vereceği konser
Amerikan Devriminiıı Çocuklan Demeği (DAR)
taranndan engeüenince dönemin "first lady"si Eka-
nor Roosevelt'kı destegiyle 75 bin kişüıin izlediği
konseri Lincota Anrt'ında veren ve "Aroeriea", "O
Mk) Fernando","Aye Maria", "Gospd Tram" gW
parcalar seskndiren Anderson, Amerika'da mk
aynmcıltğına karşı çabasıyla özdesfcşmişti.
1902 yılmda PhOaoelphu'da doğan Marian An-
derson, altı yaşmda bir ki&e korosunda şarkı söyle-
meye basüuiuştL 1925 yıhnda 300 kiştnn arasndan
Nm York Rlarmoni Orkestrası'ııaH
soto sasatçı"
olarak secilen sanatçı, ardından PtnuıdetphiaSeafo-
ni'yie çahşmaya başbunıştı.
Müzik yaşamı boyunca aralannda "ulosal ma-
daryan
nn da bahındiığu birçok ödfll alan Mariaa
Anderson, öuneden önce yapoğı bir söyfcşide
ırkçıkk yüzünden kaçmhği fvsattordan söz ederek,
"tnsanlara verebfleceklerimiıı bepsmi vennek ister-
dim. Ama verecekkrimi dc beni de kabol etmediler.
Başka zend sanatçdar benim hayalin kurduğum bu
olanağa kavuşacakiar" denüşti.
teyze" AÜB Ekberg'in rol al-
dıklan "Görüşme", "film çekimi-
nin kendine özgü koşullan ve sa-
natçının yaratma süreci" üstüne,
Fellini usulü kotanlmış ve ülke-
mizde ilk kez gösterilecek olan, il-
gınç bır fılm.
DOLUNAY GECELERİ-
Fümlerini hep gençlerle fıkir ab-
şverişinde bulunduktan sonra
çekti Eric Ronmer. Kökenlen
kuşkusuz Yeni Dalga'ya daya-
rayor ama hiçbir zaman keskin ve
mangalda kül bırakmayan, iddi-
ah yapımlara yönelmedi. İlginç
isimli, yaşamı "ti"ye alan küçük
fılmlerle kendi kozasını kıragekli
35 yıkian bu yana.
Ronmer, "Dolunay Geceleri"
nde (Les Nuits de la Pleine Lune)
binbir kararsızlık içinde kıvranan
Louise'i (Pascale Ogjer)'yi an-
latıyor. Louıse yalnızbğı bile seç-
mekte kararsız. Seviüyor, fazla il-
giden sıkıhyor, bağımsızhğırun
elden gıttiğinı hissediyor. Ama
sevgisiz kabnak da çözüm değil.
Louise'ınki iki direk arasında gi-
dip gelen bir yaşam.
Venedik'te bu filmin çekimin-
den sonra ıntihar eden Pascale
Ogier'ye Altın Aslan kazandıran
"Dolunay Geceleri" yaşamın ta
kendisi; komık, sıradan ve birey-
sel...
a r j f e l e n c ğ î n d e n g ü n ü m ü z e
Winsor &
Winton Yağlı ve
Artîst Akrillk boyaları
şimdi daha ekonomik
21 ml 6 adet Winton yağlı boya alana 1 adet 37 ml Winton beyaz
37 ml 4 adet Winton yağlı boya alana 2 adet 37 ml Winton beyaz
200 ml 2 adet Wlnton yağlı boya alana 1 adet 60 ml Wînton beyaz
60 ml 2 adet Artist Akrilik boya alana 1 adet 60 ml Artist Akrilik beyaz
B E D A V A
^ * * ORIOINAL V
MMAkNUMNI
KIRTASİYE A.$.