26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
11NİSAN1993PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 11 BanuAtik sergisi •ORDL (Cumhuriyet)- .<essam Banu Atik ikinci kişısel sergisinı Ordu Akbank Sanat Galensı'nde açtı. Halen Trabzon Kanuni Ortaokulu'nda öğretraen olarak görev yapan Banu Atik'in, 50 yapıtının yer aldığı sergi 22 nisana dek görülebilecek. Ebesek, Adapazarı'nda •KûltiirServisi-Özlem Ebesek yann saat 17.00'de, Adapazan Sait Faik Abasıyanık Kûltür Merkezi'nde bir piyano resitali verecek. Sanatçı Bach. Mozart, Beethovea, Schumann, Liszt ve Chopin'den yapıtlar şeslendirecek. Isianbul Üniversıtesi Devlel Konservatuvan'nı bitiren özlem Ebesek, halen bu kurumda öğretim görevlisi olarak çabşıyor. Antalya'da iki konser • Köhür Servisi - Antalya Bclediyesı. tsmail Baha Sürelsan Musikievi'nde 16-17 nisan tarihlerinde iki konser dûzenlenecek. Musikıevı'nin Erdem Çalışkaner v önetımındeki TürkHalkMüziği Topluluğu Larafından, Belediye Kûltür Salonu'nda verilecek "Yöremizden Sesımız" adh konserler ücretsiz olacak. Öğpencilerden desen sepgisi • DİYARBAKIR(AA)- Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-iş Bölümü öğrencilerinin "Desen Sergisi" Devlet Güzel Sanatlar Galensi'nde sürüyor. Doç. Ahmet Atan ve öğrencilerineait 120yapıtın yer aldığı sergi IS nisana dek görülebilecek. Çan Tiyatrosu lOyaşında • ANKARA (AA) - Çocuk ve Gençlik oyunlan sahneleyen "Çan Tiyatrosu" 10. yılını kutluyor. Çan Tiyatrosu Genel Yönetrneriî*' M. Nurkut İlhan, kendilerinin yazıp yönettikleri 15 çocuk oyunu ile 2 gençlik oyununun değşik salonlarda izleyicilere sunıilduğunu bildirdi. Tiyatroya gitme olanağı olmayan çocuklara, parklarda yapılan gösteriler aracılığıyla tiyatroyu ulaşürdıklannı kaydeden İlhan, çocuklara ve yetişkinlere yönelik kurslanrun devam etüğiıu bildirdi. 12.U L U S L A R A R A S İ S TA N B T i VA L i FESTİVALDE BUGUN Beyoğlu Emek: Kutsal Fahişeden Sakın (12.00-18. 30), Tatlı Hayat (15.00-21. 30) Beyoğlu Sinepop: Elenya (12.00), Sevillanas-Kutsal Hafta (15.00-21.30), Venedik Venedik (18.30) Beyoğlu Adas: Görüşme (12.00-18.30), Moskova'da GeçitTöreni 15.00-21.30) Beyoğiu Beyoğlu: lsvec'in Rembrandt'ı Olmak Istiyo- rum (12.00), Eşlikçi Kız (15.00), Yağmur Beklerken (18.30), EvOdevi (21.30) Şişli Kenfc Kaptan (12.00- 18.30), Kış Öyküsü (15.00- 21.30) Kadıköy Reks: Leolo (12.00), Madam Bovary (15.00), Dolunay Geceleri (18.30), SekizBuçuk (21.30) FESTİVALDE YARIN Beyoğlu Emek: Saat Kaç (12.00-18.30), Tath Emma, SevgikBöbe (15.00-21.30) Beyoğlu Sinepop: Gölge (12.00-18.30), Küçük Gari- ban'Bashu (15.00-21.30) Beyoğlu Atlas Othello (12. 00-18.30), Kayıp Ülke (15. 00-21.30) Beyoğlu Beyoğlu: Sürgûn (12.00), Bangkok'un İyi Kadını (15.00), Berlin in Ber- lin (18.30), Evvel Zaman İçinde Sinema (21.30) Ştşü Kent Kristal Geceler (12.00-18.30), Bir Zamanlar iki Kez (15.00-21.30) Kadıköy Reks: Quı Ju'nun öyküsü (12.00), Sıradan Er- kekler 15.00), Venedik'te ölüm (18.30), Bağımsız Bir Yaşam (21.30) GUNDEMDEKISANATÇI ONATKUTLAR Mıüıteşeııı Âmberson G azetelerde onun, Türkiye'nin üç büyük ticaret ve sanayi grubundan biri olan Eczacı- başı Holding'ın, Nejat Ec- zacıbaşı'nın yerine Yönetim Kurulu Başkanlığı'na getiril- dığını okuyunca telefon etüm. "Şakir Bey" dedim gülerek. "bilmiyorum kutlamalı mıyım yoksa...." unlu kahkaha- lanndan birini atü. "Sana nasıl geliyorsa öyledir OnatçığmT dedi. "Pirandello'yıı düşün, ya da daha doğrusu Rashomon'u, Citizen Kane'L." Benim sonımun, onun ise yanıtının ar- kasında, yirmi beş yılı geçen bir dostluğun, çahşma arkadaşlığının çağnşımlan vardı. Iş çevrelerinin, "sanat manat gibi ek me- raklan olan" bir iş adamı. sanat çevreleri- nin ise soyadı Eczacıbaşı olduğu için o grupta çalışan bir fotoğraf sanatçısı olarak tanıdıklan Şakir Eczacıbaşı'nın, oldukca karmaşık ve zengin kişiliğini kavramak için sanınm epey gerilere, 1952 yılına git- mek gerekli. anekdotlar bir başka yazının konusu ola- matek serüvenini, Şakir Bey'le birlikte ya- cak kadar zengindir. şadığımız için çok iyi biliyonım elbette. İzmir'de doğan, orta öğrenimini Robert Farkb nehir yataklanndan geçerek aynı Kolej'de, yüksek öğrenimini ise İngiltere'- yerde buluşmuştuk. Paris'te Sinematek iz- de yapan, tzmırb ünlü Eczacı'ıun bu yaşa- İeyicilerinden ben ve Hüseyin Baş, öğreni- yan en küçük oğlu, artık sanat dün- mini Cambridge'te yapmış sinemasever yamızın en faal ve renkli kişiliklerinden bi- Cevat Çapan, üniversite fıbnlerinin gö- nydi. rüntü yönetmeni Aziz Albek, unutulmaz sinema yazanmız Semih TuğruL 1965 yılında bir araya geldik. Şakir Bey'i, Levent'teki fabrikanın geniş c , . n ,. .. , . yönetim odasında ilk gördüğümde epeyce Şakir Bey ı ne zaman duşunsem, akbma ' t Yarriımcılanndan Vwlat ukgelengöriintü,birBoğazlokantasında ^ § ı n ™ t ı m ^ ^ . a r ™ m a ' a n n 5 a n V e d a t küçük şölenlerden bin olur. Bir güz ak- Beyje bırükte bmlerce fotoğraf arasında şamı,Tarabya'dakıyılokantalanndanbi- k »y^> l ı n ı l «t ¥I : .M"1 " Eczacıbaşı takvım rinin denize yakın masalanndan birinde yühklannın ılkım çıkarmak uzere haarlık dünya sinema tarihinin en renkb kişilerin- ya P'yor ardı Şakir Bey arada arada fabn- den biriyle. Henri Langlois ile yan yana karan ışlen ılç ılgılı olarak çalan telefonla- "This is mussel Henri!" y g y y oturmuş. bızlere heyecanla bir şeyler an- l k ö ü ü M d Jk Ş sonraaralannda NecatigiTin kapısında bir delikanlı 1952 yılının bir güz gecesi, saat 23.30-24 00 sulannda Behçet Hoca'nın Beşiktaş'- taki ahşap evinin kapısı vuruldu. Bu hem zarif, hem hafıf bıçkın tavırh büyük şair, yatmak üzereydi. Biraz kaygıh, biraz kızgın kapıyı açtı ve karşısında yirmi yaşlannda, yapılı bir delikanlı gördü. "tsmim Şakir Eczacıbaşı" dedi delikanlı, "Vatan Sanat Yaprağı'ndan geliyorum. Yann Şan SinemasTnda Hoffman'ın Ma- sallan başlryor. Hoffman konusunda bize bir yazı yazar mtsınız?" Öneri ilk bakışta epeyce münasebetsiz göriinüyordu. Neca- tigil tam "Bu saatte.." diye söze başlaya- caktı ki genç adam heyecanla ekledi, "Biz Vatan'da sanat olaylannı anında kamuoyu- na yansrtmak istiyoruz. Bu yûzden bu yazryı bu gece bekliyoruz. Acaba bize bu jesti yapar mtsınızT" Şakir Bey, Necatigil'in yüzündeki şaşkınbk ve kızgınhğın yerini bir gülümse- menin aldığını haürhyor. "Yazanm" dedi Behçet Necatigil. Şairliğinin yanısıra Al- man Edebiyatı'nın da gerçek bir uzmanı olan ünlü sanatçımız. bu genç adamın yapmak istedığt şeyi hemen kavramıştı. 195O'li yıllarda, benim gibi birçok gen- cin de yapıtlannın ilk kez yayımlandığı "Vatan Sanat YaprağY'nın öneminı o dönemin edebiyat ve sanat çevreleri çok iyi biliyor. "Vatan bir günlük gazeteydi. Bu yüzden orada bir sanat dergkiliği değil, bir sanat gazeteciliği yapmak istiyorduk** dı- yor Şakir Eczacıbaşı "ömeğin, bir oyunun galasında bulunan riyarro eteştirmenimiz, gece galadan çıkar çıkmaz yaztsını yazıyor, o eleştiri ertesi sabah okunuyordu." O yıllarda sanat ve edebiyat çevresinden çok değerli dostluklar edindi Şakir Bey. Necatigıl'den başka, başta Sait Faik ol- mak üzere, Sabahattin Eyuboğlu, Faal Hüsnü Dağlarca, Bedri Rahmi, Melih Cevdet Anday ve daha niceleri. Sait Faik'le dostluklanna ait anılar. oturmuş. bızlere heyecanla bir şeyler an- ^ . X 5 ¥ laürken görürüm onu. Masada Jak Şa- kendısının debulunduğu fotoğraf sanatcı- lom, Hüseyin Baş, Cevat Çapan ve başka anmızın gokkuşağı renklenyle dolu dıa - dosüar. Şakir Bey, kendisi gibi İzmir do- l a ı l n a ^y™,^: ^ x v . , , . ğumlu Henri Laglois'ya, taze midve tava . O gunlerde ben Doğan Kardeştekı tabağını uzatarak "This is mussel Henrir 1 *ı m ,^e n ^ ^ Sinematek ın yonetme- der ve Pabelais'nin Pantagnıel'inden D.1 ? l d " m ; ° ı s e ki f. *\T JUTt geçjnce Semıh fırlamış bir dev gibi oturan Henri, midye Tugrul dan sonrakı Yoneüm Kurulu Baş- tavalanrahooopyutar. kanı. Onıkıyılbırhkteçabştik. Ayn bir oykunun konusu. Bir yanıyla Dünya sinematekçiliğinin babaa, sine- biryaraüaheyecan,biryanıyJa"BirUzun ma tarihinin bugün ne yazık ki aramızda Mesafe Koşucusunun Yalruzlığı..." bulunmayan temel direklerinden biri, "Hepbfi)ükdüşündünüzn diyorumgüle- Fransız Sinemateki'nin kurucusu ve her Te ^ "Haüriıyor musunuz Potemkin ZffhİBi'nı Sofya'dan geti- risimizfr "Nasıl hatırla- ntam. Büyük dûşünmek değQ. Gerekeni yapmak. Bir şeyi gercekkştirirken engelleri aşmaya, dünya standartlam» ulaşmaya çalışmak." İlan ettiğimiz Potemkin Zırhlısı. Moskova'dan gününde yetişmeyince, Bulgar Başkonsolosu- ndan inanılmaz bir ricada bulunmuştuk. Gümrük vs. engelini aşmak için si- nemasever başkonsolos arabasına atlamış, Sofya'- ya kadar gıtmiş, Bulgar Sinematek Başkaru Bi- gor'dan Potemkın'in kop- yasını alarak ertesi gün, hiç uyumaksızın Kervan Sinemast'ndaki gösteriye yeüştirmişti. Şakir Eczaabaşı, Hol- dıng'in Yönetim Kurulu Başkaru olduğu şu günler- de, biryandandaikisergi- (Fotoğraf: FİLİZ KLTL.AR) ye kaûlıSKJr. Almanyada şeyi Henri Langlois ile Şakir fcczacıbaşı. Münster kentinin Bürgerhalle Des Ratha- Bu dostluk nasıl kuruldu? uses kûltür merkezinde bir kişisel sergı ve "1%2 yılı obnalı" diyor Şakir Bey. "O Yıldız Ünıversitesi'nde Identitees Medi- sırada Kvuboğlu, Pierre Biro gibi sanatçı- terranees ortak sergisi. Bunlar son iki yıl larla birlikte Eczacıbaşı Kûltür FUmleri'ni içinde aralannda New York Saint John yapıvoruz. Renk duvarları, Yaşamak İçin, Katedrali, Paris'te PNAC, Almanya Göreme falan. Yakın dostum değerli kûltür İngelheim ve Fransa Mulhouse sergileri- adamı Edouard Podiri'denricaettim. Henri nin de yer aldığı bu- dizinin iki halkası Langlois ile yani Fransa SuuunetekTnin sadece. yönerkisi ile tamşmak istediğiıni söyledim. Çağdaş fotoğraf sanatımızın bu önemli Beni Rue d'LTm'e götürdü. Kapida ilk yaraücısı aynı andaki iki sergisinden ötürü karşılaştığım insan HenrTnin yardıması gündemde. Ama onu daha da gündemde Mary Meerson oldu. Büyük dekorcu Laza- kılan etkinlik, şu günlerde 12.'si yapılan re Meerson'un o efsanevi kansı. Beni görür İstanbul Uluslararası Sinema Festivali. görmez Türkce •kırmızı mavi, yeşil' dedi. Şakir Eczacıbaşı, üpkı Hülya Uçansu, Onun,deiTİmdensonraİstanbul'dan geçen Vecdi Sayar ve Atillâ Dorsay gibi baş- Beyaz Ruslar'ın en güzellerinden biri oldu- langıcuıdan bugüne bu festivalin de gö- ğunu sonradan öğrendim. Sonra Langlois rünmeyen kahrarnanlanndan bin. Bu pa- ile taıuştık. Beni büyük bir neyecanla karşt- zar günü, onu sinema salonlan arasında ladı. 'Işte sonunda bekkdiğün an geMi' mekik dokurken görebüirsiniz. Levent'- dedi, 'Nerede Tûrkiyer... Sonıyu önce an- teki Yönetim Kurulu Başkanlığı oda- lamadm. Açıkladı Henri Langlois: 'Yeryü- sından aynlırken son bir soru soruyorum zünün en büyük kûltür birikimlerinden biri- ona: "Peki Şakir Bey, siz kendinizi nasıl ne sahip olan bu ülkenin sineması nerede?' görüyorsunuz? Bir iş adamı mı, bir sanatçı O gün, ülkenüzde bir Sinematek'in kurul- mı?" Bır kahkaha daha atıyor "tkisini de ması j^oousunda anlaştık. Gerisini biliyor- çok ciddiye alıyorum" diyor. Ama sonra """ gene yıllann bır başka çok yakın dostu Abidın Dino'nun biresprisini anlatmadan edemiyor. Abidin onu bir gün Fransız heykelci hanımla tanıştınyor. Hem bir iş adamı hem de sanatçı olduğunu söylüyor. Evet. Tabü. Sonunda Henri'ye, Chaillot Kadın gülümsüyor, '"Demek ki fotoğ- Sarayı'ndaki Dünya Sinema Müzesi'nin rafçılık hobi'niz..." "Hayır" diye araya gi- kapısına Yılmaz Güney'in büyük boy bir riyor Abidin, "Hobı olan işadamhğı..." fotoğrafını astıran; Istanbul'da on iki Birgünonunlaotunıpuzunuzunbirsa- yılda üç bine yakın büyük sinema klasiği- natçının bilincaltını konuşacağız. Bir Wel- nin gösterilmesini sağlayaru dergiler, tar- les ya da Shaw kişiliğine yakın özellikler tışmalar, paneller ve inanılmaz güzellikte taşıyan Şakir Bey için böyle bir yolculuk bir sinema atmosferiyle hatırlanan Sine- yapmaya değer. sun... Fotoğraflar arasında kaybolmuş bir işadamı 12. ULUSLARARASIİSTANBUL FILM FESTİVALİ Siııemaıını arka ıııuGÖRÜŞME- "Ustalara Say- gı" bölümünde yer alan "Görüş- me-Inter\ista", Cinecitta stüdyo- lannda Kalka'run "Amerika" ro- manından uyarlanacak bır fılm çekmeye haarlanan Federico Fd- lini'nin, yine "fılm içinde fılm" ikili oyununu oynayarak, ya- ratıcı çahşmanın gerçekleriyle sınemasal belleğıoın kurgusunu birbirine kanştırarak meydana getirdiği bir fılm. Cinecitta deni- len dev sinema sitesinde, kimi "yi- tik zamanın peşindeki arayışlar'- 'a götürüyor ızleyiciyi ve Fellini'- nin bugün 57 yılhk. görkemli düş- ler fabrikasıyla (Cinecitta), yanm asır öncesindeki ilk temasından bu yana yığınla biriktirdiği kişi- sel analır hazinesinin kapakla- nnı açıyör ardına kadar. Ustanın o çok gûzele duyduğu doyumsuz nostaljisiyle de besle- nen "Görüşme", yedinci sanatın geçmişine, geleceğine "Felliniva- ri" nostaîjik atlayışlar yapabil- mek fırsatını bağbyor meraklısı- na. Fellini'nin sinemanın ufukta- ki olası ölümünden duyduğu kaygıyı, korkuyu da yansıtan fılm, üpki "Ginger ve Fred"de ol- duğu gibi sinema için tehlikcnin nereden geldiğinı (bu tehlike tele- vizyondur tabü ki) gösteriyor. Çekimine eylül 1986'da gıri- şilen "Görüşme", Mussotinfnın yönetimince 1936'da kurulmuş Cinecitta stüdyolanna Fellini ta- rafından verilen bir 50. yıl arma- ğanı. 1940'dan beri evi bellediği, havasını soluduğu ve coğu filmini çevırdiği Cinecitta stüdyolan- nda, yönetmeni âyaret ederek Doluaay Geceleri röportaj yapan bir Japon TV ekı- biyle Fellini'nin görüşmesi üstü- ne kurulu "Görüşme" yine sine- manın arka mutfağına "bakan" birdeneme. "Tath Hayaf'tan 27 yıl sonra yeniden biraraya gelen Marcello Mastroianni'yle İsveçli "tombul (Bır Alzustık Araştırması) tstanbul Betediyesi ŞeMr Tıyatrolan'nın 'Kültur Gönkri' kapsammda yaraı saat 18.00'de. ^Kırdmış döıt iıısaııuı teyelleıııııişyaşamı' ANILAL Akıp giden yaşama karşın şii- ri duyumsamak.. Yaşanmışhk- lardan doğan ama yine de ba- ğımsız olan şüri. Kendi iç ntmi- ni yakalamış, kendi ses duvar- lannda varolan bir şüri, yaşam- la birlikte ama ondan ayn yaşa- mak... Orhan Alkaya, şiirin seslerden oluşan mimari yapısmı ve yaşa- mın ritimsiz gürültüsünü, kala- balığını ayn düzlemlerde ama aynı sahnede bir araya getiri- yor. Alkaya'run biraz 'çılgın' ve oldukca da "cesaret gejektiren' "Bir Akustik Araştırması" baş- lığı altındaki deneyi, Edip Can- sever'in "Bezik Oynayan Ka- dınlar" şiir kitabım temel alı- yor. Alkaya, şimdilik tek göste- ri olarak Harbiye Cep Tiyatro- su'nda yann saat 18.00'de sah- neleyecekjeri oyuna iki farkh düşüncenin kaynaklık ettiğini söylüyor. "Edip Cansever 'Çağdaş Eleştiri' Dergisi'ndeki bir söyle- şide seslerin mimarisini, karşı karşıya duruşlannı, çatışmala- nnı araşürmayı, mimari yapı içinde kümeleyerek bir akustik deneme yapmayı düşündüğünü söylüyor ve bunu son kitabım- da denedim diyordu. Sözünü ettiği son yapıtı 'Bezik Oyna- yan Kadmlar'dı. Düşünce ilk burdan, Cansever'in anlattığı ses mimarisini nasıl ortaya çı- karabüiriz sorusundan doğ- du". Alkaya, daha sonra şairin kurmak istedigi ses mımarisıne uygun, yapıtın şıirsel yapısmı bozmadan, altında sezilen öy- künün de aktanlabileceği, bu iki düzlemın yani yaşam ve şii- rin birbirine kanşmadan varo- labileçeği bir biçim arayışına yöneliyor. Bu amaçla Merce Cunningham ve John Cage'in modem dansta denediklen ve birçok gösteri sanaünda da de- nenen bir yöntemi tiyatroya ta- şımayı düşünüyor. Bu yeni yöntemde, ömeğin tnüzik ko- regrafıden ayn bestelenıyor ve sonra sahnede dansla eklemle- niyor: "Dramatik metni şiirsel me- tinden ayn kurduk. Yani kur- guyu yaparken Cansever'in aynı zamanda durumlar içeren, Edip Cansever'in 'Bezik Oynayan Kadınlar' şiir kitabını temel alarak Orhan Alkaya'nın kurguladığı ve yönettiği 'Bir Akustik Araştırmasr yann Harbiye Cep Tiyatrosu'nda » sahnelenecek. kahramanlan olan ve gensinde belli belirsiz bir öykü yatan şii- rinden.hareketle bir dip tnetin oluşturduk. Bu dip metin tü- müyle şiirden ayn bır düzlemde geçen dramatik metne bir temel oluşturdu. Şüri, şiir gibi suna- rak sesin akustik yapılanmasını ortaya çıkarmayı ve dramatik metinde de şiirde yer alan in- sanlann karşılıklı çatışmalannı. ilişkilerini, ilişkisizliklerini araş- tırmayı amaçladık". Alkaya'nın bu tür bir arayışa yönelmesi bir bakıma şiirsel metnın dramatize edilmesinin yanlış olduğuna ınanmaandan da kaynaklanıyor: Dizeleri diyalog haline dö- nüştürüp söylemek ya da dra- matik metnin şüri asimile etme- sine yol acmak.. Bunlardan ke- sınlikle kaçındık. Dramatik metni oluştururken izleyicinin, bizim şiirden uzaklaştığımız koptuğumuz kimi noktalarda da şüri algılamasına müdahale etmedik". Yapıt, belli bir mekana ve za- mana oturtuhnuş. 1940'lann başında tstanbul'da Kurtuluş'- ta birev... Cumhuriyet'le birlik- te yeni bir yaşam biçimine ve sınıfsal yapılanmaya uyum sağ- layamayan aılenin bireyleri arasındaki" dağılan ılişkiler, ko- yulaşan yalnızlık'. Cumhuri- yet'e kenetlenememiş bir kadın- lar evi...'Kınlmış' dört insanın yaşamı, sanki ilıştirilmiş, 'teyel- lenmiş yaşamlar'... Oyunun dramatik özünü "sürmekte olan toplumsal ha- yatın dışına düşen ve aynca kendisi için bir çıkış da oluştur- mayan, bir arada ama apayn, seven ama nefretle dolu insan- lann ıç çatışmalan, ilişkisizlik- leri" oluşturuyor. Alkaya, Edip Cansever'in çok sevdiği şürlennın yaşam-' dan kaynaklandığmı, "Bezik Oynayan Kadmlan' da araştır- dıklannda şiirde anlatılanlann, kahramanlann gerçekten yaşa- mış kişıler olduklannı şaşkın- lıkla keşfettiklerini beürtiyor. Onun için Alkaya'nın ve olağa- nüstü diye nitelediği oyuncular Serra Ydmaz. Tilbe Batum, AM- ye Lzunatağan ve Murat Dal ile birlikte atıldığı bu Cansever'in yaşam üzerine kurulan şıırlenni temel alan oyun bir bakıma "ya- şamın akustiği" olarak da yo- rumlanabiür. MarianAnderson öldüKüitür Servisi - Opera dünyasnuı ünlü isünkrİD- den Marian Anderson, gecirdiği kalp krizi somcu Portiand'daki evinde öMü. Opera dünyasmdaki ırk aynmouğına karşı verdtği savaşnnla tanman zenci sanatçı, 91 yaşındaydı. Lnhi şef Artnro Toscanini'nin "Yüz yıMa bir rast- lanan bir ses" diye nitelediği Marian Anderson, New York'taki Metropoütan Opera Tiyatrosu'nda san- neve çıkan ve Beyaz Saray'da şarlu söylemek üzere davet edilen ilk zenci kadmdL 1939 yılında W ashâng- ton'daki Constitution Hall'da vereceği konser Amerikan Devriminiıı Çocuklan Demeği (DAR) taranndan engeüenince dönemin "first lady"si Eka- nor Roosevelt'kı destegiyle 75 bin kişüıin izlediği konseri Lincota Anrt'ında veren ve "Aroeriea", "O Mk) Fernando","Aye Maria", "Gospd Tram" gW parcalar seskndiren Anderson, Amerika'da mk aynmcıltğına karşı çabasıyla özdesfcşmişti. 1902 yılmda PhOaoelphu'da doğan Marian An- derson, altı yaşmda bir ki&e korosunda şarkı söyle- meye basüuiuştL 1925 yıhnda 300 kiştnn arasndan Nm York Rlarmoni Orkestrası'ııaH soto sasatçı" olarak secilen sanatçı, ardından PtnuıdetphiaSeafo- ni'yie çahşmaya başbunıştı. Müzik yaşamı boyunca aralannda "ulosal ma- daryan nn da bahındiığu birçok ödfll alan Mariaa Anderson, öuneden önce yapoğı bir söyfcşide ırkçıkk yüzünden kaçmhği fvsattordan söz ederek, "tnsanlara verebfleceklerimiıı bepsmi vennek ister- dim. Ama verecekkrimi dc beni de kabol etmediler. Başka zend sanatçdar benim hayalin kurduğum bu olanağa kavuşacakiar" denüşti. teyze" AÜB Ekberg'in rol al- dıklan "Görüşme", "film çekimi- nin kendine özgü koşullan ve sa- natçının yaratma süreci" üstüne, Fellini usulü kotanlmış ve ülke- mizde ilk kez gösterilecek olan, il- gınç bır fılm. DOLUNAY GECELERİ- Fümlerini hep gençlerle fıkir ab- şverişinde bulunduktan sonra çekti Eric Ronmer. Kökenlen kuşkusuz Yeni Dalga'ya daya- rayor ama hiçbir zaman keskin ve mangalda kül bırakmayan, iddi- ah yapımlara yönelmedi. İlginç isimli, yaşamı "ti"ye alan küçük fılmlerle kendi kozasını kıragekli 35 yıkian bu yana. Ronmer, "Dolunay Geceleri" nde (Les Nuits de la Pleine Lune) binbir kararsızlık içinde kıvranan Louise'i (Pascale Ogjer)'yi an- latıyor. Louıse yalnızbğı bile seç- mekte kararsız. Seviüyor, fazla il- giden sıkıhyor, bağımsızhğırun elden gıttiğinı hissediyor. Ama sevgisiz kabnak da çözüm değil. Louise'ınki iki direk arasında gi- dip gelen bir yaşam. Venedik'te bu filmin çekimin- den sonra ıntihar eden Pascale Ogier'ye Altın Aslan kazandıran "Dolunay Geceleri" yaşamın ta kendisi; komık, sıradan ve birey- sel... a r j f e l e n c ğ î n d e n g ü n ü m ü z e Winsor & Winton Yağlı ve Artîst Akrillk boyaları şimdi daha ekonomik 21 ml 6 adet Winton yağlı boya alana 1 adet 37 ml Winton beyaz 37 ml 4 adet Winton yağlı boya alana 2 adet 37 ml Winton beyaz 200 ml 2 adet Wlnton yağlı boya alana 1 adet 60 ml Wînton beyaz 60 ml 2 adet Artist Akrilik boya alana 1 adet 60 ml Artist Akrilik beyaz B E D A V A ^ * * ORIOINAL V MMAkNUMNI KIRTASİYE A.$.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear