25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 4 MART1993 PERŞEMBE 12 DIZI Evren'inyanıüVelîdedeoğlu'nugüldürdü H I F Z I V E L D E T VELİDEDEOĞLU 88 YILIN SEVINÇLERI, HÜZÜNLERİ MERİÇ VELİDEDEOĞLU • Tören günü Atatürk anıtına lisenin en genç mezunu ile birlikte çelenk koymaktan mutluluk duymuştu. Yaşayan en yaşlı mezun olarak bu görevin VelidedeoğlıTna verilmesi için Trabzon Barosu'nun nasıl uğraşı verdiğini sonradan öğrenince, yüzü gölgelenmişti. • 5 aralık İzmir toplantısı Velidedeoğlu'nun yaşamı süresince ilk kez oturarak yapacağı konuşma olacaktı. Çünkü sol bacağının durumu hiç de iyi değildi. 12 aralık günü Muğla'da kürsüye çıkarken, acıyla kıvrandı, hafifçe tökezledi. -9- Vclidedeoğlu'nu o günlerin bütün olumsuzluğu içinde bile gülderenOrgeneral Evrenden jelen bir diğer vanıt, kendisinin, 21 Mayıs 1984 tınhinde yayımladığı "27 Mayıs \e Fikir Namusu" t^şlıklı yazısına geldi. Velidedeoğlu bu yazısının bir yerinde:"Atatürk. 'bir crdunun değeri. komutan ve subaylanrtın değeriv le ölçülür" demişti. Tıpkı bunun gibi bir gerçek daha vardır ki, o da. bir ülkenin değerinin. aydınlannın değeriyle ölçüleceğidir. Özgürlük savaşması olarak. uzun yıllar ülkesinin dışında yaşamak zorunda kalmış olan Victor Hugo. bu gerçeği yaklaşık yüz yıl önce yazdığı şu satırlarla belirtmiştir: Şairler. yazarlar toplumun temel kuruculandır. Hükümetler. ordulr gelir. geçer. gider, herbirinin izi kalmaz, ama şairlerin yazarlann yapıtlan dimdik ayakta durur. Insanlığı aydınlatan işte bu aydınlann yapıtlandır" diye yazmaştı. Yanıt 28 Mayıs pazartesi günü Manisa meydan konuşmasında verildi. Evren Paşa halka: "Vahdettin de aVdındı. Aydın değil miydi? yatanaihanetetti. Benen yapayım böyle aydmlan..." dfemez mi? Velidedeoğlu'nun dblu dolu gülüşünü. ama kbnuşmayı dinledikçe hîizünlendiğıni de hiç ujmtamam. Ama sayın Kenan Evren hiç unutulmayacak özsüzünü Atatürk için söylemişti. 12 Nişan 1981'de. Atatürk'ün resimlerinden oluşan bir sergiyi gezerken coşan evren Paşa: "tter taşın altından Atatürk çikar"diyivermişti. • 1980'lerinsolukkesen ortamında Velidedeoğlu'na gerçekten mutluluk veren anlar. dördüncü kuşak dediği torun çocuklany la, ikizlerle Zeynep ve Aslı ile bir arada bulunduğu kısa sürelerdi. Kendinden sonra ikinci kuşağı oluşturan oğullan, üçüncü kuşağı oluşturan torunlan onun mesleğinı seçmemişlerdi. Belki bu umutlanıyordu... • Bu yazı dizisinin başlannda belirtildiği gibi Velidedeoğlu, Trabzon Lisesi mezunu olduğu için. lisenin 1987'de. 100'üncü kuruluş yılmı kutlama törenlerine davet edilmişti. Nisan ayının son haftasında yapılacak törenlere katılmak üzere Trabzon'a gittik. Tören günü Atatürk anıtına lisenin en genç mezunu ile birlikte çelenk koymaktan mutluluk duymuştu. Yaşayan en yaşlı mezun olarak bu görevin Velidedeoğlu'na verilmesi için Trabzon Barosu'nun nasıl uğraşı verdiğini sonradan öğrenince, yüzü gölgelenmişti. Öte yandan törenin oluş süreci içinde ilerledikçe, olmaması gerekenler art arda sökün ediyordu. Tören salonunda oturduğu yerden Velidedeoğlu'nu kaldırmak isteyen görevliye baronun genç avukatlan gerekli yanıtı verdıkleri gibi, hocalannın yanında ayakta bekleyerek herhangi birtatsızlığı başlamadan engellemek istiyor gibiydiler. Ama konuşmalar başlayınca. ne yaak ki daha da üzüleceklerdi. Çünkü, * Kutlama Komitesi Başkanı. Trabzon Lisesi'nden mezun ünlülerin adlannı sayıp biürmiş, sıra yalnızca Trabzon'da tanınanlara, daha Hıfzı Veldet kendisine "kefil" olmav ı kabul eden mahalle eczanesinin sayesinde 1929'da NeuchatePdedir. (solda) TBMM'nin 50. yıl kutlamalanna katdmayı reddeden Velidedeoğlu, bunun nedenini açıktlaş an bir mektubu Meclis Başkanı'na gönderir. (ortada) 1984 yılında Velidedeoğlu 80 yaşındadır. Gazete yazıları, kitap basımlan aralıksız sürmektedir.(sağda) doğrusu hiç tanınmayanlara gelmişti, ama listede hocalannın adı yoktu. Her konuşmacıdan sonra da kendisi de Trabzon Lisesi mezunu olan dönemin Meclis Başkanı Sayın N. Karaduma için yaalmış şiirler okunuyor, marşlar söyleniyordu. Genç. öfkeli avukatlar hocalannın adı anılmadı, belki bir konuşma yapmasını isterlerdiye bekliyorlardı. Oysa Velidedeoğlu, Sayın Evren'jjn Cumhurbaşkanı. Sayın Özal'ın başbakan olduğu biriktidann Milli Eğitim Bakanı'na bağlı bir kuruluşunda kendisine konuşma fırsau verilmesinin pek yürek isteyen bir iş olduğunu, dahası buna teşebbüs edenlerin canlannın nasıl yanacağını pek iyi bıldiğinden, sakin sakin töreni izliyor. belki de 65 yıl öncekileri yaşıyordu. çünküçok mutlu bir görüniişü vardı. Ama olanlan içlenne sindiremeyen Trabzonlular daha sonra Velıdedeoğlu'na "Fahri Hemşerilik" beratı sunarak. onu ne kadar kendilerinden saydıklannı belirttiler. • 1987. Söylev'in Atatürk tarafından okunuşunun 60. yılıydı. Velidedeoğlu bu yıldönümünden yararlanarak Söylev'in yıırt çapında güncelleştirilmesini düşünüyordu. Böylebir girişimin hükümetten ya da Türk Dil Kurumu'ndan gelmeyeceğini bildiği için. kendine bir izlence (program) düzenledi. Buna bağlı kalarak. Trabzon'dan. Samandağı'na İzmir'den Antakya'ya 17 il ve ilçede Söylev "i tanıtma. yaygınlaştırma konferanslan verdi. söyleşiler yaptı. İşte bu konuşmalardan bınni yapacağı Adana'da. ne üniversite ne de il yöneticileri. toplanüyı düzenleyen Cumhuriyet Kitap Kulübü'ne bir salon bulamamakta sanki sözleşirler. Kitap Kulübü yerin altında, merdivenlerle inilen. tabanı su içinde. duvarlan ıslak. insanın içine ürperti veren birsalonu ancak bulabilir. Buna karşın Adanalılar burayı doldurmuşlar. İçel toplantısmdan gelecek olan Velidedeoğlu'nu iki saattir bekliyorlardı. Salona giren Velidedeoğlu'nun. bu görünüm karşısında hem üzüntüden. hem de toplananlann o koşullarda kendisini sabırla beklemelerinden du>gulanarak gözleri nemlenmişti. Bu konferans dizisinde yer alan 5 aralık İzmir toplantısı Velidedeoğlu'nun yaşamı süresince ilk kez oturarak yapacağı konuşma olacaktı. Çünkü sol bacağının durumu hiç de iyi değildi. 12 aralık günü M uğla'da kürsüye çıkarken, acıyla kı\ randı, hafifçe tökezledi, toplantıda bulunan can dost Samı Karaören yerinden fırlayıp tutmak istediyse de, destek kendine yetişmeden kürsüye ulaştı. Toplum karşısında yaptıgı son konuşma oldu bu. . Sol bacağındaki damarlar öyle tıkanmıştı ki. doktorlar tek çözümü bacağı kesmekte görüyorlardı. Ameliyatla bacağı kurtarmaya çalışmanın yıllarca sürecek acılara katlanmayı, aynca bir süre sonra da belki yine bacağı kaybetmeyi göze almaya bağlı olduğunu açıkça belirtiyorlardı. SÜRECEK O N B I N L E R İÇİNYAZDI Bu ses hepimizin sesi Biz toprağa canlar saldık, Göverdi de bostan oldu. Anlatıldı dilden dile, Tele geldi, destan oldu!.. Özümüzdü, gözümüzdü, Basın, hukuk sözümüzdü, Bağımsızlık gülümüzdü; Amanın belim büküldü, Yüz binler yola döküldü! Vurgunlu. soygunu yeren, Devrimleri önde gören, Bağnazhğa göğüs geren; Bakın bilgisayanna, Kavgası, emekten yana!. Eti, kemiği toplandı, Bu mu insanlığın adı Kalmadı yaşamın tadı; Yeter ettiğiniz yeter, Karanhk işiniz beter!. Bağ, boslana kim dadandı. Meyveli dallar budandı, Bıçak kemiğe dayandı; Elin sesi. diün sesi, Bu ses; memleketin sesi!. Özge, Özgür, ana Güldal, Kopardılar koca bir dal Yeryüzü kavruldu Dadal; Gitti Uğur gelmez gayn, Bu düzeni yermez gayn!.. OzanNebi Dadaloğlu UğurMumcu'kmçoğahmakgorevinüzUğur Mumcu halka yiğitliği sevdirdi. Korkusuzluğu sevdirdi.. . İnsanlığı sevdirdi. Demokrasiyi sevdirdi. özgürlüğü sevdirdi. Gazete okumayı sevdirdi İnsan haklanru sevdirdi Onun katkılanylacüceleşmekten kurtulduk. 12 Eylül karşısında devleştik. Kenan Evren'den daha güçlü olduğumuzun bilincine \ ardık. Karanlıktan korkmamayı öğrendik. Tetevizyondaki tarüşmalarda Uğur Mumcu'yu aradı gözlerimiz. Sesini duymak büyük bir olaydı. Sanki içimzden geçenleri okuyordu. Her yazısıyla. her tümcesiyle özgürlüğün kapılannı birazdaha aralıyordu. Uğur Mumcu'nun gazetecilik yapüğı bir ülkede yaşamak onurdu. Uğur Mumcu'nun gazetecilik yapüğı Türkiye'de yaşamak mutluluktu. O onuru, o mutluluğu yıllarca taşıdık. Uğur Mumcu'yla güçlcndik. Uğur Mumcu'yla yüceldik. Uğur Mumcu'yla zenginleştik. O'nun yazılannı okuyanla, okuma şansını elde etmeyen arasında uçurum vardır. Türkiye unutmayacak Mumcu'yu. Namık Kemal'in tutuşturduğu özgürlük ateşini o yaydı. Mumcu'nun otomobilinde yalnızca Mumcu yoktu. Memurlar, işçiler, gençler, öğretmenler. üreticiler, avukatlar, doktorlar, çocuklar vardı. Bilelim bunu. Görelim bunu. Değerli gazeteciye İslamcı birörgütün katlettiği açıklandı. Eğer böyleyse, yuh olsun size. İslamcılığınız batsın. Uğur Mumcu'lara yaşam hakkı tanımayan şeriatınızın tann belasını versin. "Susturamayacaklar" dedi Cumhuriyet. "Susmayacağız" dedi Hürriyet. Susarsak eğer Abdi İpekçi'nin, Muammer Aksoy'un, Çetin Emeç'in kemikleri sızlar. Güçlü olan teröristler değil, biziz. Yılgınlık yakışmaz bizlere. Uğur Mumcu'lan çoğaltmak görevimiz. Laiklik ve demokrasi düşmanlannın karşısına milyonlarca Uğur Mumcu'yla çıkacağız. Uğur Mumcu'nun yazılanndan güç almayı sürdüreceğiz. NadirEzgi Uğur Mumcu'nun Mumu'nda... TUFAN KARAYAZICI Utancımız! O yiğidin çıçek açan elleri, Yurduna gül etki "yar!" diye diye Derman oldu ulusunun derdine, Belgeler topladı "sor!" diye diye Karşıhksız verdi halka canını, "Her parçam senindir al!" diye diye Onunla başladı sabahlanmız, Kara günümüze "dur!" diye diye Doğdu bu toprakta onca yiğitler, Açmadı öyle birgonca yiğİÜeT Demokrasi dedi o'nun adına, Verdi elimize "sar" diye diye Bizbir güdük kıymetini bilmedik O söyledi biz üstünde durmadık Yaşarken değeri az olan yigit Şimdi ağbyoruz"nur!" diye diye MÜJGAN AKPESAR Mumcu'ya Selam Seni araştırmadan öldün Uğur Mumcu en yûcesin, Yüreğimize seni diktik Senölmedin, ölmeyeceksin Kalbimizde yaşayacaksm Atatürk gibi Beyninde bilgi dolu Gözlerinışıkyolu Türkiye'nin sevgi mumu Sönmedin, GayeKaya Hamdi Akverdi tlkokulu Snuf4CNo:1230 Bakırköy/İstanbul Senumudun sembolüydünSevgili Mumcu, Senin ölümün insanlan neden ağlattı? Sen bizim neyimizdin? Neydi yüz binleri yağmur altında yürüten, stüdyolarda spikerleri, ekran başında bizleri ağlatan? 14şubat 1993 tarihli Cumhuriyet'in olaylar ve görüşler sütununda "İstemiyorsak Eğer" başlıklı yazısında Erhan Karaesmen'in dediği gibi "Yoksa kendi halimize mi ağhyoruz?" Aslında "Senin gjbisinin bir kez daha gelmeyeceğini iyi bilme" korkusudur bizi ağlatan. Sana ağlayanlar korkulannı tamamen açıklayamıyorlar. Korkumuz. hiç yaşamak istemediğimiz olay, görüntü ve geri gidişın, kavgalann en tehlikesi olan din kavgasının adım adım geldiğini görüyor olmaktadır. Kimilerine göre Türk ordusu kimilerine göre Amerika var oldukça korkulmamalı. Peki ama niye harp okullanna imam hatip liselilcrin alınmasından korkuluyor. Sevgili Uğur Mumcu, Sen; erdemlerini giderek yitirenlerin oluşturduğu toplumda biz sade insanlann, devlet memuru olan çoğumuzun siyasi ve veya ekonomik (birbirine bağlı) nedenlerle söyleyemediğini söyleyen erdemimiz, onurumuzdun. Çünkü bu toplumda giderek onurun, şerefın ölçüsü para oluyor. Paranız yoksa onurunuz. şerefiniz de yok derrtek."Vurulduk ey halkım unutma bizi" derken unutkan toplumun hafızası idin sen. İnsan belirli yaştan sonra gerçek dostlannın sayısını arttıramıyor. Sen bizim dostumuz en iyi öğretmenımiz, ağabeyimiz,arkadaşımızdın. 12 Eylül öncesi bir yazında "Evimin etrafında dolaşan kara gölgeler sizden korkmuyorum" derken başlayan seni kaybetme korkusu en ummadığımız. en beklemediğimiz bir anda, en şerefsiz ve kalleş biçimde gerçek oldu. Katillerin sana yüzlerini göstermekten bile korktular. Tıpkı düşünceleri ile başa çıkamadıklan Üçok ve diğerleri gibi. Laik olduğu söylenen bu ülkede laik çoğunluğun verdiği vergiler ile çoğunluğu cumhuriyet karşıtı. şeriat yanlısı meslek öğretmenleri tarafından ülke gereksinimlerinin çok üstünde yetiştirilen milyonlarca laiklik karşıtı imam hatip lisesi öğrencisi üniversitelerin tüm bölümlerine girebiliyor. Giderek artan sayıda hakım, savcı. doktor. kayjnakam veen tehlikesi öğretmen olabiliyor. 12 Eylül'den sonra çeşitli adlar altında kurulan bir sürü taşra vakıflan tarafından kurulan öğrenci yurtlannda dargelirli aileler ve köy çocuklanndan özenle seçilmiş çok sayıda başanlı öğrenci: özel okutmanlar yardımı ile başanlı birer öğrenci, doktor, hastane müdür, öğretmen. savcı olmak için üniversite sınavına hazırlanıyor. Can Yücel'in deyişi ile Kainat Paşa'nm "ben bir hoca çocuğuy um" demesi ile vermeye başladığı, kimi sahte demokrasi havarilerinin de destek verdiği tavizlerin bize nerelere getirdiğini yersiz bir endişe olarak görenler; nasıl bir toplumsal araştırmanın verilerine göre konuşuyorlar? Milletvekilleri: devamsızhk rekoru kıran. milletin vekili olmalannı engelleyen seçim yasalan başta olmak üzere önemli hiçbir toplumsal yasa ve düzenlemeyi getiremeyen kötünün iyisi Meclis ve hükümete mi güveniyorlar acaba? Sen bir semboldün. Umudun, ümidin sembolü. Ve şimdi yoksun. Ümit bitti, umut kalmadı. Ağlıyoruzçünkü "sen yanmasan ben yanmasam nasıl çıkar karanhk aydınlığa" derken Kerem kalmadı yanacak. En sevdiğin çiçek bahçelerinde huzur içinde uyu. Dr.Umur Gürsoy /Osmaniye ANKAR4 NOTLABI MUSTAFA EKMEKÇİ ZoıHa Oruç Tutulur Mu?Alaşehir'deki Atatürk büstü bir yıl önce, bahardayıkıl- dı, yerine de yenisi yapılmadı; yıkılan onarılmadı. Uğur Mumcu, arabasına bomba konupöldürülünce, Alaşehir- liler, yıkık Atatürk büstüne koştular, yıkık büstün önünde konuşmalar yapıldı, karanfiller, taşların üzerine kondu. Minicik bir çocuk, Atatürk'ün yıkılmış büstüne konan ka- ranfilleri öpüyor: - Ölmedi anne, ölmedi! diyordu. Alaşehir kahveleri, geceleri "okey", "tombala" oyna- yanlarla doluyordu. Bir okur merak etmiş, kendince araştırmıştı. Yarıdan çoğu oruç tutmuyordu. Ancak onlar da "/V/yef//y/z"diyorlardı. Onları böyle konuşturan top- lum baskısı mıydı? Kenan Bey, Alaşehirli değil miydi? Ne düşünür acaba orada olup bitenler için? Izmir'de özel Fatih Lisesi'nd-e hemen herkes oruçluy- du. Bir okurun anlattığına göre öğrenciler oruç tutsun tutmasın, uyandırılıyor, baskılarla çocuklara zorla oruç tutturuluyor. Havadurumunu bildirir gibi, önce büyük illeri vereyim kısaca: istanbul'da Beyoğlu yakasında, öğleleri okulla- rından çıkan öğrenciler, bir sandviç alıp yiyemiyorlardı. Her zaman sandviç aldıkları dükkan ' Ramazan dolayı- sıyla" kapalı mıydı? Çocuk ne yapar, sesini çıkarmaz, sandviç bulabileceği bir yer arar. Ama eve gelince, an- nesine babasına durumu anlatır, anlatmazmı? Biz çocukluğumuzda, "feKne orucu" tutardık. Tekne orucu şu demekti. Gece yarısı, "sahur"üa, evde sofra- nın kurulduğunu sezer, bağrışarak kalkardık. Anam: - Peki, kalkın siz de yiyin, ama tekne orucu tutacaksı- nız! derdi. Tekne orucu tutmak demek, sabah kalkar kalkmaz bir- şeyler yemek demekti. Sabah erkenden yersek günah sayılmazdı! Tekne orucu tutarak, ekmek teknesinin kula- ğından yapışmış olurduk. Anam, açık sözlüydü: - Eşeği de bağlasan, of vermesen akşama dek aç kalır, o da oruç tutar; ama onunki oruç mu? derdi. Oruç tutmak için hiçbir baskının olmaması gerekirdi. Evde çok söylenirdi: - Eşeği de bağla, o da oruç tutar! denirdi. Anam da, babam da orucumuza, namazımıza hiç ka- rışmadılar. - Kendileri bilir; o Allah'la kendi aralarında bir şey! derlerdi. Laik anlayışımı, herhalde başta, onların bu hoşgörülü tutumlarma borçluyum! 1927 doğumluyum, Cumhuriyet çocuğuyum. Köyde, il- çede, ilde yaşadım. O dönemlerde, namazını kılana, kıl- mayana hiçbir baskı yoktu, görmedim. Abdurahman Dilipak, -23 Şubat 1993 Salı günkü "E/e Verir Talkını..." başlıklı "Ankara Notlan"nd-a da değinmiştim- "Argos" dergisinin Nisan 1989 sayısında Köy Enstitülerine, bu Türk halkının buluşu olan onurlu kuruluşlara iftiralarda bulunmuş, gerçeğe aykırı şeyler yazmıştı. Dilipak m uy- durmaları, oncağız değildi. Şunları da yazıyordu: "... Camiler ahır yapılmış, Sultan Ahmet Camii'ne bile at ve eşekler bağlanmıştı. Bir taraftan saman yığılmış, öte yanda beygirler iepişiyordu. Sultan Ahmet'in at bağ- lanantarafındakiçinileratsidiğindenzarargörmüştü..." Daha var: Bir yerde de şöyle diyor: *... Önceleri tümüyle dini yasaklamak yoluna gittiler, önce dini reforme etmek istediler, bu olmayınca, herşe- yiyle yeni bir din üretmeye kalktılar. Müs/üman/ar yo- ğun bir baskı altına almdı. önce cemaati camilerden caydırıyor, sonra kimsesiz kalan camilere elkoyuyorlar. Dinden kurtulmanın kestirme yolu içki ve cinsel özgür- lüktü ve her ikisinde de önemli adımlar atıldı..." Dilipak, bununla Atatürk dönemiyle, inönü dönemini suçlamak istiyor usunca. O da Cumhuriyet çocuğudur, benden daha da gençtir, anası babası nasıl yaşamış, ne biçim baskılar yapılmış, anlatsa da kamuoyu bir öğren- se... Ikınci Dünya Savaşı'nda cepheye gönderilen askerle- rin kimileri, soğuktan, kardan kıştan kûrunmak için geçi- ci olarak camilere, kapalı yertere yerleştirilmiş olabilir- ler. Soğuktan donsalar mıydı? Bunu eleştirmek ne insaf- sızlıktır! O çocuklar halkın çocukları değiller miydi? AzizNesin, Dilipak'la yaptıkları "Şeyfan^yef/er/"tar- tşmasında bir yerde şöyle demişti: - Islamın kendisinin, Müslümanın kendisinin hosgörü- sü yoktur. Hoşgörüsü olmadığı şurdan belli; çok örnek- ler verebilirim: Ramazan'da İstanbul, Ankara, Izmir'in dışında siz sigara içemezsiniz... Bu Ramazan'da Aziz Bey, Istanbul'u gördükten sonra sanırım düşüncesini değiştirmiştir. Istanbul'u anlattım. Bir genç kız Istanbul'dan Ankara'ya gelince annesine: - Anne, İstanbul bildiğin gibi değil, dedi.. Oysa daha önceleri, annesinin abarttığını söyler, gericiliğin o bo- yutlarda olmadığını savunurdu... Ankara mı? Hıh... Hafta başında, ODTÜ'de, oruçlu ol- duklarını söyleyen öğrenciler, öğle saatlerinde, yolda sandviçlerini yiyerek giden öğrencilere saldırdılar. Be- reket bir olay çıkmadı, ağız dalaşında kaldı! - Biz oruçluyuz, niye bizim gözümüzün önünde sand- viç yiyorsunuz? diyorlardı saldırganlar... Bingöl'den bir okur telefon etti; Bingöl'de Nurcular, Hizbullahçılar cirit atıyorlardı. iki medrese vardı; Bingöl Sağlık Meslek Lisesi'nde eğitim yapılamıyordu. Okulda etütler kaldırılmıştı. Gündüzlü öğrenciler, akşam olunca evlerine gitmiyorlardı. Okulda 370 dolayında öğrenci vardı. Bunun 230'u yatılıydı. öğrencilere zorla mı oruç tutturuluyordu? Oruç tutmayan öğrenci sayısı otuz ka- dardı. Onların ölümü göze aldıkları söyleniyordu. Geri- ciler arasında Atatürk'ten "Deccal", "Put", "Beton Mıs- to"diye mi sözederlerdi? Sağlık Meslek Lisesi'nde, geceleri, dışarıdan bir hoca gelir, teravi namazı kıldırırdı. Bu okul, Sağlık Bakanlığı'- nın okulu, geceyansı dışarıdan oraya hoca nasıl gelir? Yıldırım Aktuna buna ne der? BULMACA 1 2 3 4 5SOLDAN SAĞA: 1/ Nâzm Hikmet'in bir 1 oyunu... Yünden dövüle- rek yapılan kalın ve kaba 2 kumaş. 2/ Oyunda cezalı „ çocuk... Güneydoğu Asya'nın bataklık or- manlannda yaşayan ba- hkçıl kedi. 3/ Yunan mitolojisinde, içenleri ölümsüzlüğe kavuşturan tann içkisi... Türkçede adın durum eklerinden biri. 4/ Vilayet... Yerfistı- ğı. 5/ Tahta üzerindeki ufak pürüzleri gidermeye yarayan ince çelik araç. 6/ Bir peygamber... Dinlence. 7/ Güreşte bir oyun... Boru sesi. 8/ En küçük izçi kurulu- şu... Madencilikle ilgili bir kunılu- şumuzun kısa yanhşı. 9/ Günü- müz Yunan müziğinde kullanılan telli birçalgı... İlenme. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Orhan Veü'nin bir şiir kitabı... Su. 2/ Dikilitaş. 3/ Amavutluk'un para birimi... "Salak" anlamında argo sözcük. 4/ Eskiden Türkn yabana olan kimse ve toplu- luklara, özellikle Arap ve İranlılara verilen ad... Avrupa Yayın Birliği'nin simgesi. 5/ Merkür gezegenine verilen bir başka ad... Bir renk. 6/Ağn Dağı'nın bir başka adı. 7/ Utanç duyma... Sövme. 8/ Ordek... Uzakbk anlatmakta kullanılan söz. 9/ Şii mezhebinin belli başlı dinsel liderlerine verilen şeref unvanı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear