25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 7KASIM1993PAZAR 12 DIZIYAZI Âtatürk'ün 'laik' eğitiıııi Ö ğretim Birliği Yasas(Tevhidi Tedrisat Kanunu) ı 7 almaşıktan (maddeden) oluşur: Yasanın birinci almaşığıvla Tûrkiye Cumhuriyeti sınırlan içinde öğretim yapan tüm okullar ile Şeriye ve Evkaf Vekaleti'ne bağh okn -askersel ve diğer özel okullar da dahil olmak üzere- tüm öğretim kurumlan Eğitim Ba- kanlığYna baglanmıştır. Yasaıun ikinci maddesiy- le de medrcseler kapatılmışür. Dördüncü maddeyle din görevlisi gereksemesini karşılamak ûzere fstanbul Üniversitesi'ne bağlı bir ilahiyat fakültesi kunılması karariaştınlmıştır. Bundan amaç "imamhk ve hatipük" gibı dinsel hizmetlerin göriilmesi içın gereksenen din görevlilerini yetiştir- mektir. Böylece dinsel içerikli ve dinsel yönetimli ağitim ve öğretime son verilmiş: devlet, eğitim veöğretim verifinesınde, planlanmasında, çe- şitlendirilmesinde tek etkili bir güç olmuştur. Eğitim Bakaıüığı'nca örgütlenen ve yönetilen eğitim ve öğretim. laik bir nitelik de kazanmış oluyordu. Başlangıçta Öğretim Birliği Yasası'run 4. almaşıgı gereğı, din görevlisi yetiştirmek için ilko- kula dayalı dört yülık eğitim veren imam- hatipmektepleri ile bir ilahiyat fakültesi açümış; bu okullann sayılan 29'a ulaşmışsa da yeterli ilgiyi gör- memesi nedeniyle kapanlmışlardır. Zıra o tanhlerde bu okullardan yeti- şeceklerın imamlığı konusunda kamuoyunda birtakım çevrelerce olumsuz propagandalar yürü- tühnüştür. Bu da ılgınin azalmasında etken olmuştur. Aynca 1927"den başlayarak ortaokullarda haftada bir saati geçmemek üzere verifcn din dersleri de 1930'da kaldınlmıştır. Ne var ki fkinci Dünya Savaşı boyunca uy- gulanan savaş ekonomisi. altı yıl gibi uzun bir süre Turkiye insanını sıkboğaz edince, toplumun siyasal seçmelerinde de değişiklik kaçmılmaz olmuştur. Çünkü toplumumuz, uygulanan bu savaş ekonomisinin yaşamsal zonınluluğunu kavrayacak ekinsel yetkinlikten ve yorumlayabilecek bir dünya görüşünden yoksundur. Din ve vicdan özgürlüğü T ek partih yönetim de bu zorunluluğu ve kaçınılmazbğı topluma kavratabilecek, kabullendirebilecek yetkinlik ve iletişimden yoksundur. Yöneten ve yönetilendeki bu yoksunluklar, siyasal seçmenlerin eğüimini de başka yöne çevirecektir. Nitekim demokrasiye daha içerikli bir geçişle birlikte ortaya çıkan yeni siyasal güçler, bu değişmeleri ve toplumun bıkkın- hğmı kullanmada gecikmeye- ceklerdir. Bu siyasal güçler "Din ve vtcdan özgüriöğü kısrtlandı, halkın crkddiği lusrlaştınldı, eluneği toprağa gömdürüMü...' savlanyla ortaya çıkacaklar ve halkın dayanılmaz düşkünlüğünden yararlanmayı temel siyasalan yapacaklardır. Hemen her fırsatta laik düşünceye ve ilkelerine saldınp milli ve manevi değerleri ön plana çıkararak temelde, Cumhuriyet kurumlannı yıkıp yeniden Osmanlı toplum düzenini oluşturmak arsımasındadırlar. Başta da eğitim ve öğretim kurum- lannı gelenekçi ve görenekçi yöntemler içine çekmeye çalı- şacaklardır. Bir yandan Cumhuriyet'in, henüz çağdaş yaşam biçimine uyarlayamadığı dinci ve gelenekçi bir halkın isteği. bir yandan da tutucu siyasal çevrelerin çıkar ilişkisinc dayalı baskılanyla 1948°- den başlayarak "din öğrerimi", yeniden eğitim düzmeği içinde önem kazanacaktır. önce 10 aybk imam-hatip kurslan açılacak, bunu izleyen yıllarda Ankara Üni- versitesi'ne bağlı bir ilahiyat fakül- tesi açılacaktır. 1950 yılından itibaren de Öğretim Birliği Yasası'- ndan sapmalar yeni siyasal gücün baş ereği ve vargısı olacaktır. Artık bu sapmalar zincirine her gün yeni bir halka eklenecektir. tmam hatipliler sahnede 1 C-/smanlı'nın 'dinci' eğitim sisteminin getirdiği 'dinsel örgütienme' sonucu, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruculan tarafından çok iyi görülmüş ve gerekli önlemlerin alınması gereksinimi duyulmuştur. • stanbul Üniversitesi'ne bağlı olarak oluşturulan İlahiyat Fakültesi'nin amacı "imamlık ve hatiplik" gibi dinsel görevler için gerekli nitelikteki "öğreticileri" yetiştirmekolarak saptanmıştır. Laik cumhuriyetin eğitim sisteminin çerçevesi, gene laiklik ilkelerine bağlı kalmak kaydıyla' tek ve bütün' kılınmış ve Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanmıştır lirtibnekle birlikte 32. almaşığında. imam-hatip okullaruun mesleğe dayalı işlevine ek bir işlev kazandınlacaktır. Naim Tahı hükümeti dönemin- de yapılan bu değişiklikle imam-hatip okullan, üniversitelere haarlık programlan uygulayan okullar arasına sokuldu. Böylece imam-hatip okullannırı program kapsamlan değiştirilip genel lise düzeyine kavuşturulmuş oldu. Bu arada 1974-1975 öğretim yılında tüm ilk, orta ve liselere yeni bir ders, ahlak bilgjsi dersi konulacaktır. CHP-MSP koalisyonu döneminde yaşama geçirilen bu dersle ilgiİı ilk gınşim IX. Milli Eğitim Şurası'na yapılacaktır. Ancak Şura'- da bu dersle ilgili bir değerlendirme ya- pılamamıştır Çünkü o günkü eğitim bakarunın. "Ahlak bilgisî dersJerinin ayn bir ders olarak oku- tulması hükömet prograraı içinde TBMM karan olarak oluşmuşrur" biçimindeki bir açıklaması ne- deniyle bu konuda bir değerlendirme yapılamaz Şura'da. Çok ilginçtir. dınbilgisı derslerinin seçimliği ya- sal olarak süriiyorken, ahlak bilgisi dersleri zo- ahlak kitapları. çağdışı bir anlaytşla, siyasal tutku- lar, kişisel gözetiınler >e telkin >öntetni açısından hazırlanmıştır. Bu kitaplarda öğrenciyi aydı- nlatmaktan çok, koşuUandırma amacı güdüldüğü de bir gerçektir. Cumhuriyet'in getirdiği ahlak ve hukuk anlayışını yok sayıp, feodal bir toplum düzeninin ahlakı öne çıkarümak isteniyor. ...Ahlak kitaplan. Cumhuriyet Türkiyesi çocuklarının yararianabileceği, çağdaş ahlak anlayışını kav- rayabikceği niteliklerden yoksundur." Egemen kılınan değerler G erek Milli Eğitim Temel Yasası'yla amaçlanan yeni vargı, gerekse ahlak dersleriyle ulaşılan uygulamalar. egemen kılınmak istenen milli ve manevi görüş temsilcile- rine yetmeyeoektir. Bu nedenle dinsei ideolojinin izcileri, vargılanna ulaşmak için her fırsaü de- ğerlendireceklerdir. Bu uğraşılan. bir ara dönemın içinde gittikçe netleşecek ve 1982 Anayasası'yla biçimlenecektir. 1950'lerden başlayarak eğitim A ederler. İmamlık ve hatiplik yapmak amacıyla eğitüen bu insanlar, yannın Türkiye'sinde laik hukuk ve anlayışın uygulanacağı kurum ve makamlann başına gelecek ve Türkiye Cumhuriyeti'nin "de- mokratik, laik ve sosyal bir hukuk devietT nite- hklerini konıyacaklardır.(!) Böylesine berkinmiş temellere kavuşturulmuş din eğitiminin bu berkinmiş temelleri de dinsel id- eoloji izleyicilerine yeterli doygunluğu vermeyecektir. Çünkü bu derslerin okutulma biçimi kendilerince eksiktir. Bu eksigi gidermek için de Din Eğitimı Genel Müdürlüğü'nce 4.6.1984 tarih ve 231-004054 sayılı bir genelgenin tüm okullara gönderilmesi sağlanacaktır. Bu ge- nelgeyle Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri, an- cak dinbilgisi öğretmenlerince okutulabilecektir. Fizik, matematik. edebıyat.. dersleri için oku- tulma biçimi ve zorunluluğu hiçbir yasal metinde yokken. din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri için getirilen bu zorunluluk usa durgunluk vericidir. Işte dinsel ideolojinin eğitim süreci içindeki ayak izleri böylesine aşınmaz zeminlere kazılmıştır. tatürk'ün laik eğitim sistemi, önce ezanın Arapçalaştınlmasıyla yara alacak, 1950'li yıllarda yıpratılacak, 1961 Anayasası ile bir kez daha güvenceye alınacaktır... Ne var ki 1982 Anayasası'nm açtığı gedikler, günümüzde şeriat kamplanna kadar uzayacak ve Cumhuriyet'i tehdit edecek boyutlarda bir şeriat tehlikesini yaratacaktır. 951 yümda ilkokula dayalı imam-hatip okulu açılacak, 1954'te de II. dönemine kavuşturulacaktır. 1960a gdindiğinde sayılan 12 tanedir bu okullann. 1960 askersel devinge ile bu halkalanış bir süre kopuk kakcakür. Çünkü daha önce anayasada (1924) yer almamasına karşın, 1961 Anayasası. din eği- tim ve öğretimine anayasal bir çerçeve kazandırmıştır. 19. almaşığın 4. fıkrasında "Din cgHiıni ve öğretmıi, ancak kişilerin kendi isteğine ve klçttderin de yasal temsikileriııin isteğine hagWr." ilkesiyle yeniden laik bir içerik kazanacaktır eğitim ve öğretim. Aynca yirminci almaşığının son fıkrasında "Çağdaş bilim ve eğitim esaslanna aykın eğiriın ve öğretim yerieri açı- bunaz" ilkesiyle öğretim Birliği Yasası'nın içerik ve kapsamının korunması amaçlanmıştır. Aynı anayasa, bir devrim yasası olarak saydığı Öğretim Biriiği Yasası'nı, korunacak yasalar arasında saymıştır. Ne var ki 1961 Anayasası'nm bu çağdaş ilkeieri fazla göze batmaktadır. Kısa sürede aykın uygulamalar birbirini izleyecektir. 1968'den iti- baren ilk ve ortaögretim kurumlannda dinbilgisi dersleri bir tür zorunluluk düzeyine getirilecektir. Liselerde isteğe bağlılık yasal olarak sürüyorsa da çevre ve toplum baskısı'bu yasal konumu gölge- lemektedir. öte yandan 1970'li yıllann başından başlayarak imam-hatip okulu mezunlannın üniversitelerin her bÖlümüne alınması sürekli olarak toplum ve siyasa gündemlerinde tutuldu. Bu baskılar sonucudur ki 1973'te kabul edilen yeni Milli Eği- tim Temel Kanunu'nda, eğitimin laik olduğu be- Hflafet'in kaldırümasının ardsıdarı, Latin ahfabesine geçiş geliyordu. Mustafa Kcmal, genç Türkiye'nin laik gençliğinin çağdaş eğitim görmesjyfc yakmdanflgüeniyor,dersiere gjrerek gelecegi yaratacak olanJan yakından izlemeyi sevivordu. runlu olacaktır. Aslında böyle bir yola gitmek. ya- salara karşı hileye başvurmaktan başka bir şey ol- masa gerektir. Çünkü ahlak bilgisi ızlence ve ders kitaplannın içerikleri, dinsel kaynağa dayahdır. Böylece bir yanda yitirilen, öbür alnaçta kazanılı- yordu. Üstehk çok hızlı bir biçimde, izlenceleri bile eğitim kurulundan geçirilmeden, ısmarlama ders kitaplanyla öğretime sokulacaknr bu ders. BÜimsel bakıştan yoksunluk K ısacası Ahlak dersi, toplumun gerekseme. isteme, çağın da gereğinden değil, salt hükümetin politik bir karan sonucunda ortaya pkmış bir derstir. Dinsel içerikli bu ders için ısmarlanan kitaplar da çağdaş ahlak anlayışıyla bağdaşmayacak ilkelere dayandınlmışür. Zira gerek kitap basımlanndan sonra hazırlanan izlenceler, gerekse ders kitaplan. ısmarlandıklan yazarlann da katkılanyla dinsel bir ideolojinin aracı durumuna sokulmuştur. Çünkü izlenceler ve ders kitaplan, ahlaksal kavram ve değerleri içermesi gerekirken bilimsel bakış ve düşünüşten yoksun, kanşık belirsiz, yön- süz, hatta kendi kendisiyle çelişir yönsemelerle doludur. Bu derslerle ilgili daha önce yapılmış bir incelemeden yaptığunız şu abntı kanımızca yeterli olacaktır "....ısmariama ders kitaplan arasında yer alan düzeneğimiz içinde din eğitiminin aldığı yol, bir anayasa hükmüyle doruğa çıkacaktır. 1961 Anayasaa'nın laik anlayışının tam tersi bir anla>işla 1982 Anayasası, din eğitimine geçilmez bir güvence getirecektir: "Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaögretim kurumlannda zorunhı dersler arasında yer alır." hükmü 24. almaşıkla. daha önceki parçalı konumu, izleyicileri ve özleyicileri yönünde berkilmiş olur. Böylece Din Kühürü ve Ahlak Bilgisi dersi ilkokullann 4. sınıfından başlamak üzere tüm ort- aögretim kurumlannda zorunlu dersler arasında yerini alacaktır. Ne var ki bu da dinsel ideoloji izleyicilerini doy- gulatmayacakur (tatmin). Doyguya varmak için de fırsatİan bir bir kollamayı sürdüreceklerdir. Bu arada askersel yönetim, sürekliliğini geleceğe yaymak düşüncesindedir. Yaklaşmakta olan seçimlere Bülend Ulusu başkanlığında bir partiyle kaülmak istenir. Ulusu da zamanın hükümet başkanıdır. Askersel yönetimin yönetsel düşkünlüğünden yararlanan dinsel ideologlar, Ulusu hükümetine Milli Eğitim Temel Kanunu'- nda önemli bir değişikliği kabul ettirirler. flgjli kanunun 31. maddesine "Lise ve dengi okuilan bitirenler, yüksek öğretim kurumlanna girrnek için aday ofanaya hak kazanır" tümcesi eklenir. Böy- lece imam-hatip okullannı bitirenler üni\ersitelerin her fakültesine girme hakkını elde 'Aiışılmışlar' da yetmiyor D insel ideolojiye. vargısı yo- lundaki bu aşılmışlar da yetmeyecektir. Çünkü bir yandan da kurumsal yapılaşmada geriye dönüş özlemi vardır. Bunun için de çırpıruşlar sürecektir. Os- manlı tipi kurumlann oluşturul- ması ve yaygınlaştınlması temel vargıdır. 1983 Kasımı'ndan günü- müze değin çağdışı kurumlar olan vakıflann bınlercesi oluşturuldu. Üsteük bu türden kurumlaşmayı Türkiye insanına benimsetmek için de, yine ortaögretim kurumlan ka- nalıyla eğitimin içine ginlmiştir. 10 Eylül 1985 tarih ve 18864 sayılı Resmi Gazete'de ya>ımlanan "Eğitsel Kol Yönetmeliği" ile vakıf kolu. ortaögretim okullannda ku- nılması zorunlu kollar arasına so- kulmuştur. Öte yandan bu vakıflar yoluyla banndınlan yoksul aıle çocuklan din okullanna yönlendirilmekte, dinci akımlar yönetiminde de koşullandınlmaktadır bu körpeler. Böylece din okullan ve din eğiti- minden geçen diğer okul öğrencileri dinsel ideolojinin bugünkü ordusunu oluşturacaktır. Din eğitiminin gelişımini bir baş- ka açıdan incelediğimizde ise ürkü- tücü boyutu daha da artmış olarak karşımıza çıkacakür. 1962'de sayısı 12 olan imam-hatip okullan 1990'da imam-hatip liseleri olarak 753'e ulaşacaktır. Dinsel ideolojinin başansı! ğrenci sayısı da 1%2'de 1000 civannda iken, 1990'da 282.762'e tı- rmanacaktır. Bu sayılar diğer mes- lek liseleriyle karşılaştınldığında ise. başlangıçtan bu yana dinsel ideologlann gösterdiği çabalann ne denli başanyı kucakladığını sergileyecektir. İmam-hatip okullannda okuvan öğrenci sayısı 1990'da. diğer meslek okullan olan teknik, ticaret. spor, sağlık, tanm. adalet. maliye. tapu, polis. me- talurji, demiryolu, öğretmen ve askeri liseye de- vam eden toplam öğrenci sayısına eşittir. Yatın- mlar açısından bakıldığında din eğitimi yatı- nmlan 1%3'te %0.6 iken. 1990da %3.9'a ürmanmıştır. Bu oran genel lise dışında. önceki satırlarda saydığunız diğer meslek okulu yatı- nmlanndan birazak aşağıdır. Öte yandan devlet denetimi altındaymış gibi görünen, gerçekte ise cami ya da tarikat yönetimi ya da uzantısında ku- rulan Kuran kursu sayısını ise devlet tam olarak bilmiyor olacak ki. DtE, bunlan istatistikleri arasına koyamamıştır. Buraya kadar özetlenen geçmişe dönük geiiş- meler sonunda, durumun hiç de Öğretim Birliği Yasası'nın ereklediği gibi olmadığı, görülen bir gerçektir. Bu gelişmeler madalyonun yalnızca bir yüzüydü. Bir de öbür yüzünü açıp aralamak ge- rekiyor. Daha doğrusu madalyonun altında neler yapılmış, onu görmek gerekir. Bunu da din eğitimi izlence ve ders kitaplannda göstermek istiyoruz. Ancak burada "Sıkı dunın" demeyı de unutmuyo- • • 0 ruz! Yann: 'Devrlmcl' cumhurl yet'lnbağnazlığa Itllisl ÇAUŞAINLARIN / SORULARI • SORinNLARI / YILMAZ ŞİPAL 18 yaş öncesi ve Enıekli Sandığı 1 Ocak 1945 doğumhıyum. tlköğretmen okulu mezunu olarak >e bakanlık atamasıyla. Ağustos 1962 ile Ekim 1963 tarihleri arasında ilkokıil öğrermeni olarak çahşnm. Eğitim Enstitüsü mezunu olarak yeniden. 1966-1992 yü- lan arasında ortaöğretimde çalıştjm ve kendi isteğirnle emekh'oidum. Eıtıekli Sandtğı'nca aylığım \e ikramiyem 26 yıl iizerin- den hesaplandj ve ödendi. Ancak ben 27 yıl üzerinden emek- B olacağımı hesaplamıştım. Mağdur olmam nedeniyle Emekli Sandığı'na başvurdum. Başvuru dilekçeme; "1.1.1945 doğumlu otduğunuz ve 18yaşınızı 1.1.1963 tari- hinde doldurduğunuz anlaşdmış, olup 18 yaşın dolumundan önce geçen hizmetier hizmetten alınamayacağı gibi intibak işleminde de değerlendiriunesine imkan bulunmamakta- dn-" yanıtını aklun. öğrenmek istediğim: 18 yasından önceki çalışmamda 3 aylık görev aylığımı aldığırn gibi, bu aylıklardan kesenek de ödedim. Göreve başladığımda neden uyarıunadım veya neden göreve atan- dım. O zaman bu durum gecerli miydi? G.K. YANTT: 17 Haziran 1949 Resmi Gazete'de yayımlanan 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Yasası'nın 12. maddesı uyannca yasanın tanıdı- ğı haklardan "18 yaşım bitirmiş bulunmak şartıyla" yararlanılmakta- dır. Ancak. ek madde 21 'e göre: "Bir meslek veya sanat okulunu bitirenlerden: Törk Vledeni Kanunu hükümlerine göre, kazai riişt kararı almak suretiyle Türkive Cumhuri- yeti Emekli Sandığı'na tabi \e öğrenimleri ile ilgili görevlere atananlar hakkında, 5434 sayılı kanunun 12inci raaddesindeyazılı, 18 yaşın biti- rilmiş ounası şartı aranmaz." 18 va$ıru doldurmadan Emekli Sandığı kapsamında bir göreve atanan ve (1)"(...) Örneğin Dköğretmen okulunu bitiren bir kimse, ka- zai rüşt karan almak suretiyle öğretmenliğe tayin edildiği takdirde emeklilikle" ilgilenecek. şayet bu kişi öğretmenlik dışında bir me- murluğa atanmışsa (bu görevi öğrenimi ile ilgili olmadığından) emekblikle ilgilenemeyecektir. (...)" (Emekli Sandığı Yönetim Kurulu 8.12.198! 71630 Karan) (2)"(...) Emekli Sandığı Kanunu'nun 12. maddesinde de, bu yasanm tanıdığı haklardan yararlanabilmek için 18 > aşını bitirmiş olma koşulu öngörüldüğüne göre (...)" (Daruşuy 5. Daıre.25.1.1972gün, 1971/411 Esasve 1971/233 Ka- rar) Kısaca, 18 yasından önceki çalışma sürelerinin Ennklı Sandığı'- nca gecerli sayılabilmesi için, çalışmaya başlamadan önce "kazai rüşt" karanrun alınmış olması gereklidir. Kaynak: (1) İsmail Akçomak - Emekli Sandığı Kanunu - 1989. sayfa. 64 (2) Danıştay Başkanhğı - Danıştay Beşinci Daire Ke rarlan (1970 - 1981) Birinci Kitap, sayfa: 535/1416 ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKCİ Azfz Nesin KonuşsaydL. Aziz Nesin1 in Izmir'de 3 Kasım'da duaışması olduğunu gelini Ilknur'dan öğrenmiştım; Aziz Nesin'i Izmir'de nerede bulabıleceğimi düşünmeye başladım. Ertesi günü, izmir'den Tülay Cengiz aradı, soruyordu: - Aziz Bey, bana Istanbul'dan telefon etti, "Nohudu, pilavı hazırla, geliyorum" dedi, ama gelmedi. Siz biliyor musu- nuz nerededir? Bir arabayla Izmir'in otellerini dolaştım, bulamadım! Burada öğrendim, duruşmasından sonra, 16.30 uçağıyla Istanbul'a gitmiş, öyle diyorlar... 4 Kasım Perşembe günkü Cumhuriyet'te Aziz Nesin'in Izmir'de yargılandığı, "aklandığı" haberi vardı. Aziz Nesin, "Türk milletı sahtekârdır" dedi diye yargılanıyordu. Ama, benim Aziz Nesin'i arama nedenim başkaydı. An- kara'da Oiyanet işlerı Başkanlığı'nın düzenlediği "Din Şû- rası"na ne diyecekti? Eğitimci Ali Kaymafc, 4 Kasım Per- şembe günü çıkan "Domuz Etine Ne Buyrulur?" başlıklı "Ankara Notları"na takılmış, şöyle demişti: - Ben yazıda bir eksiklık gördüm. Diyanet Işleri BaşkanU- ğı "Din Şûrası" toplayamaz ki, buna değinmemissin! Aziz Nesin'i Çatalca'da "Nesin Vakfı'nöa buldum, "Din Şûrası'nı sordum: - Beni çağırmadılar! dedi. Çağırsalardı gidecek, konuşa- caktım. Orada laikliği anlatacaktım! - Aziz Bey, çağırsalardı, ne diyecektiniz? Bana söyler mi- siniz? - Söylerim ama, bu söyleyeceklerim, benim Aydınlık'ta çıkan yazılartm; bir kez daha anlatacaktım. Bir kez, Tür- kiye'nin hiçbir zaman laik olmadığını; Atatûrk'un zamanın- da bile laik olmadığını; zorunlu olarak Atatürk'ün buna göz yumduğunu, ileride devletin laikliğe doğru gideceğini dü- şündüğünü, laikolmasının birdenbire mümkün olmadığını, daha çok bunu İslam Vakıfları nedeniyle doğru bulmadığı- nı... Birçok nedenler var yani, laikliği kurduğunu; ama bu- nun memlekette kurulmadığını, çünkü bunun temeli olma- dığını, bu yüzden kurulmamış olduğunu, ama bu fıkriilkkez Atatürk'ün düşündüğünü ve bunun devrimlerin en büyüğü olduğunu... Bunlan anlatacaktım. - Peki, size göre nasıl olmalıydı laiklik? - Atatürk'ün zamanında laik olamazdı zaten. Olsun demi- yorum, o zaman olamazdı. O zaman anayasaya girdi. Ama, bundan sonra laik olması gerekirdi. Nasıl olması? önce; bir: Din işleriyle devlet işleri birbirinden ayrıdır; bu belli za- ten, bütün ülkelerde böyledir. Laik olan ülkelerde, kilise dünya işlerine kanşmaz; oysa, İslam dini, dünya işlerine kanşır. Bir erkeğin karısıyla nasıl yatacağını, ne zaman ya- tacağını bile belirler. Hayvanın nasıl kesileceğini, nasıl kurban edileceğini belirler. Bu türlü dünya işlerine kanşan başka hiçbir din yoktur. - Evet. - Daha bunun gibi birçok şey. Eğer laik olsaydık, din ders- leri ilkokuldan başlayarak, zorunlu olarak konulmazdı. Ay- nca, din dersi değildir bu; Sünnilik dersidir. İslam dininin bir mezhebini okuturlar. Yanlıştır, yalandır, sahteciliktir; dün (3 Kasım 1993 Çarşamba) mahkemede yine onu söyle- dim, sahtecilik uzerine konuştum; çünkü, beni suçluyorlar- dı; Istanbul Cumhuriyet Başsavcısı'nı, hem de Adalet Bakanı'nı... Izin alarak davayı açmış; ben de aynen şöyle söyledim: "Adalet Bakanı'na da, Istanbul Başsavcısı'na.. Bu davanın açılmasına izin veren herkese teessüf ede- rim!"dedim. Aynen böyle söyledim! - Alevileri de çağırmamışlar "Din Şurası"na, "Onlarna- maz kılmıyor, camiye gitmiyor" demışler. - Kılmasın. Çağıracak, ondan öğrenecekleri var. Ben de namaz kılmam, oruç tutmam. Ben Müslüman değilim. Ama, benim söyleyeceğim şey şu Islamlık hakkında; onla- rın da bildiği şeyler. Bir tanesi de şu: Genelev kadınlannın verdikleri, devlet bütçesinde toplanan vergiden imamlar, din işleri adamlan, Diyanet Işleri Başkanı maaşını alıyor. En çok vergi veren Manukyan adındakı genelevpatronu- na madalya veriyor Maliye Bakanlığı, nişan veriyor, onun verdiği vergiyle bunlar maaş alıyorlar. Bu Islamlığa da, hiç- bir dine de uymaz. Bunlan söyleyecektim, daha bunlar gibi yüzlerce şey söyleyecektim. - Anladım. Bir de mesh mi etmeli (silmeli mi?), yoksa ayaklar yıkanmalı mı gibı konuları tartışıyorlar. Hanı, Bi- zans yıkılırken melekleri tartışırlarmış ya, kanatlı mı, değil mi diye... - Aynen, aynen; durum aynıdır. Bunlarla uğraşıyorlar. Aynca, bunlarla uğraşsınlar, ama özerk olsun Müslüman- lar, kendi işlerini kendileri görsünler. Devlet bütçesinden para almasınlar, hakları yok. Hem hakları yok, hem de gü- nah işliyorlar. Genelev kadınının, dolandıncının verdiği vergilerden maaş alıyorlar, besleniyorlar. Ama, Suudı Ara- bistan'dan besleniyor, o genelev kadınından besleniyor, sermayeden besleniyor. Işte böyle! -Anladım! - özerk olsunlar özerk, dinleri özerk, kendileri özerk, ca- mileri özerk. Yalnız camilerden bazıları var ki, onlar benim de camimdir; Rumların, Ermenilehn de camisidir. Süley- maniye, Sultan Selim, Sultanahmet Camisi gibi camiler, onlara bırakılamaz. Tabii, onlar girer, namaz kılar, her şeyi yapar, bakımı devlete bırakılır, çünkü o camiler dinsel anıt- tır. Onlar hepimizindir. Ben zaman zaman, şimdi gidemi- yorum, eskiden ayda bir-iki giderdim; Süleymaniye'nin karşısındaki kahvelerde oturur, camiyi seyrederdim. Za- man zaman içine girerdim Müslüman olmadığım halde. Çünkü, anıttır o. Örneğin, yabancılar Müslüman olmadıkla- n halde, hat yazılarını, levhaları büyük paralar verip satın alırlar, Avrupa 'ya götürürler, kendi evlehne koyarlar. Çün- kü, Müslümanlar için almıyor adam onu, o bir harika, onun için alıyor. Tablo seyreder gibi, soyut resim seyreder gibi.. "Allah", "Muhammed", "La Ilahe illallah", bunlan alıyor, asıyor duvanna. Ben de aynı biçimde heyecan duyuyorum o (yazılardan) mimariden... BULMACA SOLDANSAĞA: 1/ Jeolojide, İkinci Za- man içinde yer alan ve yaklaşüc 60 milyon yıl sü- rcn dönem... Düşüncesiz- ce her işe atılan. 2/ Faiz... Kirliligi gösteren iz. 3/ Eski Mısır'da güneş tan- nsı... Osmanlılar'da ön- celeri yalnız olağanüstü durumlarda, sonralan ise sürekli olarak toplanan vergi. 4/ Küçük erkek kardeş... Vanbnası iste- fsen bir amaca doğru ge- çilmesi gerekli dönemlerden her biri. 5/ Sağlık yönünden yapılan genel yokİama. 6/ Hıristiyan... Uluslararası Basın Enstitüsü'nün simgesi. 7/ tki pararun kambiyo degerinin eşit olması... Bir sayı. 8/ Seçkin... Derinin ya da dokulann içinde oluşan sıvı dolu kesecik. 9/ Çocuk dilinde kötü, pis... Kardeş kanlanndan her birinin ötekine göre adı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Seçiciler kurulu... Bir dokuma maddesi. 2/ Sanayi... Cemaati bayram ya da cuma namazına çağırmak için okunan salat. 3/ Bir nota... Biranlatımda verihnek istenen öz. 4/ Gözleri görme- yen... Bizde de sahnelenen ünlü bir müzikaJ. 5/ "Dönûlmez akşamın ufkundayız - - - çok geç/Bu son fasıldır ey ömrüm, na- sıl geçersen geç" (Yahya Kemal). 6/ İyi terbiye edilmemiş vahşi binek hayvanı... Kurnaz, açıkgöz. 7/ Tedavi... Vilayet. 8/ Sa- natta, siyasada, düşünce yaşamında ortaya çıkan yeni görüş... Tarikatlarda şeyhlik makamı. 9/ "Aynı biçimde" anlamında kullanılan bir bağlaç... Peru'nun para birimi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear